Karalahana.com! Laz uşaklarının gayrıresmi web sitesi

 Anasayfa yap |   Sık kullanılanlara ekle  ENGLISH


 

BARTIN HALK MİMARİSİ -2


Mahmut DAVULCU٭


4. MALZEME
Sık orman örtüsüne sahip olan bölgenin ana yapım malzemesi ahşaptır. İkinci derecede öneme sahip taş malzeme ile yalnızca binaların temellerinde, mısır fırınlarında ve evlerdeki ocaklarda karşılaşırız.

Ahşap:
Bölgede kullanılan başlıca ağaç türleri kestane, gürgen, köknar, ardıç, dişbudak, çınar, çam, kayın, meşe ve dağ kavağıdır. Bu ağaçların özel kesim zamanları bulunmaktadır. Buna vakit kesimi adı verilir. Vakit kesimine riayet edilmezse ağaç çürür, kurtlanır, böceklenir. Eğer bu zamana riayet edilmişse ağaç hem sağlam olur, hem de kolay soyulup işlenir. Kesim bazı bölgelerde ayın eskisine (dolunay) denk getirilir. Yeni ay zamanı kesim yapılmaz. Kesim sırasında ağacın düzgün olmasına dikkat edilir, genç ağaçlar pek kesilmez, ayrıca dağların güneş gören güney yamaçlarında yetişen ağaçların daha sağlam olduğuna inanılır ve onların tercih edilmesine özen gösterilir..
Bazı ağaçlar (Çam, çınar, dişbudak, kestane, ardıç, meşe ve köknar vs.) su çekilince,yapraklar delindiği zaman yani sonbaharda, zemheride kesilmelidir. Bazı ağaçlarsa (kavak vs.) su yürümeden, ağaç gediklenmeden (tomurcuklanmadan), delisu zamanı (martta) ilkbaharda kesilmelidir. Kayın ağacı ise yazın, ağustos ayında kesilmelidir.
Çınar (kavlak) ağacı büyük ölçüde dere ve yol kenarlarında yetişen, ustalarca esnek olarak nitelenen bir ağaçtır. Genellikle evin içerisinde bağ ağacı olarak kullanılır. Rutubetli yerlerde kurtlanır, çürür.
Kayın ağacı özellikle rutubetli yerlerde çok çabuk çürüdüğü için inşatta pek makbul tutulmazdı. Ayrıca bu ağacın yaz-kış soğuk olduğuna inanılırdı. Kullanılmak zorunda kalınırsa özellikle zemin katta tabana yakın yerlerde yada kirişlerde kullanılmaz, iç döşemede ve üst katlarda yani nem almayacağı bölgelerde kullanılırdı. İnanışa göre kayın ağacı kendisi için şöyle bir tabir kullanırmış: “Utanmasam ormandan aşağı inerken öküzün peşinde çürürüm.”[9].
Meşe ağacı dökme ve dakma gibi yatay kirişlerin üretilmesinde kullanılmıştır. Ayrıca miyaz kütüğü ve ocak kirişi olarak da karşımıza çıkar. Kolayca çürümediği için nemli bir alan olan tuvalet ve epteslik bölümlerinde de kullanılmıştır.
Köknar ağacı diğerlerine göre daha hafif bir ağaç olduğu için her zaman aranmış ve tercih edilmiştir. Hatıl olarak kullanıldığı gibi döşemelerde ve üst katın kirişlerinde de kullanılmıştır. Çok sağlam, ancak sağlam olduğu kadar da ağır bir ağaç olan ardıç ağacından zemin katlarda döşeme, kiriş ve hatıl olarak yararlanılmıştır.
Yağış ve neme maruz kalmadığı takdirde uzun yıllar sağlamlığını koruyan kavak ağacı yapıların özellikle çatı konstrüksiyonunda ve üst kirişlerde kullanılmıştır.
Neme çok dayanıklı olan ardıç ağacı binaların zemin katında ve hela , abdestlik gibi su gören yerlerde karşımıza çıkmaktadır.
Çam ağacı döşemelerde bazen de dış duvarlarda hatıl olarak kullanılmıştır.
Çok yaygın bir malzeme olarak karşımıza çıkmayan dut ağacı özellikle Kurucaşile’ nin köylerinde hela ve abdestlik gibi bölgelerde kullanılmıştır
Kestane ağacından miyaz kütüğü olarak, dökmelerde; çatkı evlerde kiriş, bağ ağacı ve dikme olarak yararlanılmıştır. Ayrıca gene meşe gibi tuvalet ve abdesstlik tarafında da kullanılmıştır.
Dış duvarları oluşturan hatılları bir arada tutan ve sübek adı verilen ağaç çivilerin hatılla aynı malzemeden yapılmasına özen gösterilmiştir. Bunun nedeni farklı ağaç türlerinin farklı boyutlarda genleşmesidir.
Geçmişte kırsal bölgedeki yapıların ana örtü malzemesi olan bedavranın yapımında ise özellikle çam ve köknar ağacı tercih edilmiştir.
Taş:
Taş malzemenin yapılarda kullanımı son derece kısıtlıdır. Özellikle temellerde ve ocak yapımında taş kullanımı karşımıza çıkmaktadır. Mısır ve tavşut fırınları ise tümüyle taştandır.
Kırsal kesimde tarlalardan çıkartılan ve kayran adı verilen düzgün taşlar kullanılmıştır. Ayrıca derelerden toplanan çay taşı da kullanılmıştır. Bu taşlar pek dayanıklı olmayan yumuşak, çürüksü kalker taşıdır. Kayalardan koparılarak elde edilen kaya taşı ise daha dayanıklıdır. Bazen taşın murç, madırga ve çekiçle yontularak düzeltildiği de olmuştur. Temel köşelerinde, çantı diplerinde ve karkas yapılarda direk altlarında karşılaştığımız büyük boyutlu battal taşlar ise üzerinde hiçbir işlem gerçekleştirilmeden kullanılmıştır. Bu büyük taşları çıkarmak için kazma ve kürekle toprak kazılır, kayalık zemine ulaşılınca iki metre boyunda sağlam bir demir çubukla (manavela demiri) kaya parçası yerinden oynatılır ve daha sonra yüzeye çıkartılırdı. Öküzlerle çekilerek inşaat alanına bin bir zahmetle getirilen bu taşlar düzgün yüzleri üstte, yumru tarafları altta kalacak şekilde temele yerleştirilirdi. Taşların arasında bağlayıcı olarak yalnızca toprak bazen de balçıklı çamur kullanılmıştır. 1950’ li yıllardan itibaren ise kırsal kesimde bu amaçla kireç kullanılmaya başlanmıştır.
Ocakların yapımında iki türlü taş kullanılmıştır: Bunlar kayran taşı ve küfün taşıdır. Kayran taşının kullanıldığı örneklerde ağırlığı azaltabilmek amacıyla alt kısımlarda büyük üst kısımlarda ise göreceli olarak boyutları azalan küçük taşlar kullanılmıştır. Bikarbonatlı suların çökelmesiyle oluşan hafif, gözenekli ve baltayla bile yontulabilecek kadar yumuşak küfün (küfeki) taşının karşımıza çıktığı örneklerde ise böyle bir kaygı güdülmemiştir. Bazı örneklerde ocağın alt kısmı kayran taşından, baca kısmı ise küfün taşından örülmüştür. Bu taş genellikle ormanlarda, su kaynaklarının bulunduğu bölgelerden elde edilir ve kullanımı çok eski zamanlara kadar uzanır. Uluslu Hamdi Efendi kendi köyü Anduz’ dan bahsederken şöyle bir gözlemini aktarmaktadır: “ Çiftliğin aşağısından çıkan pınarın suyu tahaccur eder. Buna köfün derler. Bu köfünleri balta ile keserler, ocak vesair binalara sarf ederler ”[10]. Ocakların örüldüğü taşlar arasında bağlayıcı olarak içerisine saman ve kıtık katılan balçıklı çamur harcı kullanılmıştır.
Geleneksel fırınların malzemesi de çevrede bol miktarda bulunan düzgün kayran taşıdır. Bir dönem tuğla ocaklarının açılması ile tuğlanın da kullanıldığı örnekler inşa edilmiştir. Ancak bunlar ateşe dayanıklı olmamaları nedeniyle fazla uzun ömürlü olmamıştır.
Tuğla-Kiremit
Kırsal bölgede kiremit örtü 50’ li yıllarda bedavra yapımının yasaklanmasıyla birlikte kullanılmaya başlamıştır. Köylerde açılan kiremit ocaklarında yerli, oluklu veya alaturka diye tabir edilen kiremit üretilmiş; üretimin ihtiyacı tam olarak karşılayamadığı hallerde dışarıdan temin edilmiştir. Yarım silindir şeklindeki bu kiremitlerin bir ucu diğerine göre daha geniştir, çatıya dışbükey ve içbükey sıralar halinde dizilir.
Özellikle doldurma tekniği ile inşa edilmiş olan evlerde duvar dolgusu olarak kullanılan tuğlalar da yerel üretimdir. Kırsal kesimde tuğla tıpkı kiremit gibi 50’ li yıllardan sonra açılan ve Bartın’ dan getirilen ustalar tarafından işletilen tuğla harmanlarında imal edilmiştir. Yerli üretim tuğlalar 7x10x30 cm. boyutlarındadır. Yapımı kısaca şu şekildedir: Yaylalardan elde edilen özel balçıklı çamur ağaç kalıplarda sıkıştırılır, güneşte kurutulur ve düzenli bir şekilde istiflenerek harmanda iki gün iki gece, yaklaşık olarak kırk saat kadar odun ateşinde pişirilir. Böylece tuğla kullanıma hazır hale gelir. Tuğlanın duvar örgüsü olarak kullanıldığı örneklerde bağlayıcı olarak kireç-kum harcı tatbik edilmiştir.
Kırsal kesimdeki yerel üretim 60’ lı yıllardan sonra fabrika mamulü ucuz tuğla ve kiremitlerin yaygınlaşmasıyla birlikte sona ermiş ve ocaklar kapatılmıştır.
Toprak
Odalarda yer alan ocakların alt kısımlarında yangını önlemek amacıyla ahşap bir döşeme üzerinde toprak dolgu tatbik edilmiştir. Ayrıca gene toprak malzemeden – su ve samanla veya keten çilesi ile karıştırılıp karıldıktan sonra-bağlayıcı olarak da yararlanılmıştır. Karıştırma işlemi akşamdan yapılır, karışım ayakla çiğnenir ve mayalanmaya bırakılırdı. Sabahleyin çamur harç olarak kullanılmaya hazır bir hale gelirdi.
Kireç
Özellikle 1950’ li yıllardan itibaren kırsal kesime kireç girmiş ve inşaatlarda bağlayıcı olarak kireç kullanılmaya başlanmıştır. Kireç kuyularda söndürülerek ve kumla karılarak özellikle doldurma yapılarda bağlayıcı harç olarak kullanılmıştır.

5. ALETLER
§ Ayak Keseri: Bir cins büyük keser.
§ Balta: Ağaçtan bir sap ve madeni bir ağızdan oluşan kesici alet.
§ Balyoz: Temel kazıklarının çakılması sırasında veya ağaç çivilerin ve kertmelerin yerine yerleştirilmesi sırasında ahşap bir altlıkla birlikte kullanılan demir alet.
§ Çekiç: Taşın yontulması sırasında murçla birlikte kullanılan demir alet.
§ Çırpı Boyası: Doğal kırmızı topraktan ya da kiremit tozundan elde edilen boya.
§ Çırpı İpi: Yünün eğrilmesi ile elde edilen ince sicim.
§ Çırpı Çanağı: Çırpı ipinin ve boyasının muhafaza edildiği ahşap kap. 20x20 cm. ebadında, dört gözlü bir kaptır. Gözlere su, boya, sünger ve çırpı ipi yerleştirilir.
§ Gönye Demiri: Evin ya da evde kullanılan malzemelerin dikliğinin kontrolünü sağlamakta kullanılan demir ya da ahşap alet.
§ İğ Demiri/Tıv: Kertiklerin açılması sırasında kullanılan kesici alet.
§ Kağnı Arabası: İnşaatta kullanılacak taşların inşaat alanına taşınmasında kullanılan araba.
§ Kalem/Arap Kalemi:Bu tabir bildiğimiz kurşun kalemin yanı sıra oyma ve delik açma işlerinde kullanılan madeni bir alet için de kullanılmaktadır.
§ Kara Burgu/Burgu: Ağaç çivilerin yerleştirileceği delikleri açmak amacıyla kullanılan delici alet.
§ Kara Hızar/Bıçkı: İki kişi tarafından kullanılan büyük testere.
§ Keser: Keskin ağzı ile ağaç yonulan madeni alet.
§ Kındap/Kırnap/Kakula: Ölçü almak için kullanılan uzun sicim.
§ Küştüre: Küstere. Bir cins uzun rende.
§ Madırga: Taş çıkarmak için kullanılan büyük çekiç.
§ Mala:Ahşap malzemeden imal edilen, harç ve sıva işlerinde kullanılan yassı alet.
§ Manavela Demiri: Taş çıkartmakta kullanılan madeni çubuk.
§ Mıh: İnşatta kullanılan demirci yapması 10’ luk 12’ lik madeni çivi.
§ Murç: Taşın yontulması sırasında kullanılan demir alet.
§ Nişangah: Mehengir, nişangir ya da nişangeç olarak tanınan lamba açılması sırasında hatılın kenarına düz çizgi çekmek amacıyla kullanılan alet.
§ Palanya: Planya. Tesviye işlemlerinde kullanılan uzun rende.
§ Rende: Ahşap elemanların düzgün olmayan yüzeylerini düzeltmek amacıyla kullanılan alet.

§ Savul Taşı/Savul Demiri/Şakül: Düşey bir ağırlık -kurşun- ve ipten oluşan binanın dikliğini kontrol etmek amacıyla yararlanılan alet. İp zaman zaman ölçü almak için de kullanılmıştır.
§ Su Terazisi: Mimari yapıların dikliğini sağlamakta kullanılan alet[11].
§ Tabla: Karkas yapılarda sıva işlemlerinde kullanılan ahşap eleman.
§ Teskere: İnşa malzemesi taşımak amacıyla iki kişi tarafından kullanılan ve dört tane kolu bulunan ahşap araç.
§ Testere: Ahşabı kesmek amacıyla kullanılan bir kenarı dişli madeni alet.
§ Tokmak: Ağaç çivilerin yerine oturtulması ve hatıl uçlarında boğaz açılması sırasında kullanılan ahşaptan iri çekiç.
§ Zembil: Mısır püskülünden imal edilen ve ustaların aletlerini taşımada kullandıkları küfe.
Bartın’ da tespit edilen ve kullananlarca avadanlık olarak de nitelendirilen bu aletlerin tümünün, bütün yapı ustalarınca kullanılması ve bilinmesi söz konusu değildir. Ahşap bir evin yapımı için elzem olan en önemli aletler olan bıçkı, balta, keser, burgu ve şakül her usta tarafından bilinmektedir. Bu aletlerin bir kısmı bizzat ustalar tarafından yerel imkanlarla üretilmiş bir kısmı ise kent veya kasabalardan satın alınarak temin edilmiştir.
6. USTALAR
Kırsal kesimde tespit edilen tüm yapılar gezgin ya da mahalli ustalar tarafından tüm ailenin, akrabaların ve köylülerin de katıldığı imece olarak tanımlanan, ailenin büyüklüğünün, ekonomik durumunun ve özel ihtiyaçlarının da göz önünde bulundurulduğu kollektif bir süreçte inşa edilmiştir. Ortak kullanıma açık yapılarsa tümüyle imece yöntemi ile meydana getirilmiştir. İnşa işini üstlenen ekipte taş işlerini taşçılar, ahşabın işlenmesi ve kereste haline getirilmesi işini hızarcılar evin esas inşa işini ise usta olarak tanımlanan dülgerler halleder. Ameliye işleri için işçiler bulunmaktadır. Bazen tüm bu işleri, yapı sahibinin maddi durumuna bağlı olarak, yapı ustaları kendileri üstlenir. Her grup birbirinden bağımsız bir şekilde çalışır, ancak aralarındaki koordinasyon gerek yaşı, gerek bilgi birikimi ve gerekse deneyimi açısından diğerlerine göre üstün nitelikler taşıyan ve ustabaşı olarak adlandırılan kişi tarafından sağlanır.
Zaman zaman Bartın’ dan veya diğer kasabalardan köylere yapı ustalarının getirildiği de olmuştur. (Ulus ilçesi Eldeş Köyünde Bartın’ li mimar Abdi Usta ve Yaşar Yoğurtçu 1934 yılında Molla Yakup ismindeki köy ağasının evini inşa etmişlerdir). Bu gibi olaylar kırsal bölgedeki yerel yapı bilgisini değiştiren, dönüştüren ve geliştiren sonuçlar vermiştir. Yerel mimari bilginin kuşaklar arasındaki aktarımı uygulamaya ve söze dayalı olarak usta-çırak ilişkisi içerisinde gerçekleşmiştir. Orman köylerinde ormanla iç içe yaşamanın getirdiği avantajla insanlar genellikle asker dönüşünde veya askerlikten birkaç yıl önce yapı işlerine girişmekte, deneyimli bir ustabaşının yanında temel bilgileri aldıktan sonra (kalem yonmak, kertik açmak, ölçü almak, çatıyı kurmak, şakül ve teraziyi kullanmak) kendileri de usta olarak çalışmaya başlamışlardır. Ancak bu ustaların hemen hiçbirinin geçinmek uğruna yaptıkları yegane iş yapı ustalığıdır. Bunun yanında çiftçilik ve hayvancılığa da devam etmişlerdir. Ustalar yaptıkları işin karşılığı olarak genellikle yövmiye usulü ile ücretlendirilirdi. Bazen kabala veya kesene olarak bilinen ve yörede inahtar çekmece olarak adlandırılan usul de tercih edilebilirdi. Eğer ikinci usulde anlaşılırsa yapı sahibi hiçbir şeye karışmaz, ustaların ve işçilerin yeme, içme, barınma gibi ihtiyaçları ve yevmiyeleri ustabaşı tarafından karşılanır ve yapı sahibi işin karşılığını işin başında, sonunda veya belirli taksitlerle ustabaşına öderdi. Yövmiye usulü ile anlaşılırsa yapı sahibi inşaat boyunca ustaların ve işçilerin bir öğün yemeğini (öğlen) ve eğer dışardan gelmişlerse yatacağı yeri karşılardı. Çalışma saatleri namaz vakitleri ile (sabah namazından akşam namazına kadar) veya güneşin hareketleri ile (sabah havanın aydınlanmasından akşam havanın kararmasına kadar) belirlenirdi. Haftanın altı günü bilfiil çalışılır, cuma günü ise çalışılmazdı.
7. İMAR KURALLARI
Kırsal kesimde yerleşim düzeninin tüm dağınıklığına rağmen imar kuralı olarak nitelendirilebilecek bazı genel kaide ve geleneklerle karşılaşmak mümkün olabilmektedir.Örneğin yeni inşa edilecek bir yapının başka bir yapıya çok yakın olarak yerleştirilmesi gibi zorunlu durumlarda komşu ile konuşmak ve iznini almak söz konusudur. Bu tür durumlarda “ komşuya zarar vermemek” esastır. Eğer inşa edilecek yapı komşuya zararlıysa (güneşi keserse, saçakları mütecavizse, girişi kapatmaktaysa, damlası diğer eve vurmaktaysa) iki taraf anlaşır, birkaç metre de olsa arazi değiş-tokuşu yapılırdı. Mesele çözülemezse araya köy muhtarı ya da köyün yaşlıları girerek sulh yolunu bulurdu.
8. İNŞAAT TEKNİĞİ
Bölgenin karakteristik ve en eski yapı tekniği ahşap yığmadır. Ulus’ lu İbrahim Hamdi Efendi Ulus’ ta gördüğü ahşap bir camiyi şöyle tasvir etmektedir: “ Bu cami tuhaf bir şekilde ve ahşaptan yapılmıştır. Duvarlarını birbiri üzerine konulmuş ve başları birbirine çatılmış ağaç kirişler teşkil eder.....Bu kadar büyük bir binada tuhaftır bir tek demir çivi ve demire mütealik küçük bir şey dahi yoktur, hepsi de ağaç çivilerle tutturulmuştur. Bu caminin Osmanlılar devrinden birkaç yüzyıl senelik bir cami olduğu muhakkaktır ”[12].
Yığma tekniğinde yapı ahşap hatılların veya kabaca düzeltilmiş kütüklerin köşelerde açılan ve boğaz adı verilen kertikler vasıtasıyla birbiri üzerine bindirilmesiyle oluşturulur. Ayrıca bu hatıllar sübek adı verilen ağaç çivilerle desteklenmektedir.
Bugün kırsal kesimde yer alan bazı konutlarda karşılaştığımız ahşap karkas tekniği bir takım gelişmeler ve ihtiyaçlar neticesinde Bartın kent merkezinden kırsal bölgeye doğru yayılmıştır. Bu yayılım iç kesimlerde çok zayıfken sahil kesiminde ve özellikle Kurucaşile’ de neredeyse yığma tekniğinin yerini almıştır. Ormanların bilinçsizce tahrip edilmesi, kesime ve inşaata uygun ağaçların coğrafi olarak daha sapa alanlarda kalması ve 50’ li yıllardan itibaren ağaç kesimine ve ahşaba dayalı yapılaşmaya yasal sınırlar getirilmesine başlanmasıyla birlikte köylerde bu teknik yaygınlaşmaya başlamıştır. Tekniğin dağ köylerine dahi yayılmasının tek nedeni ahşap malzeme sıkıntısı çekilmesi değildir, pek çok bölgede ve pek çok örnekte karşılaştığımız kent merkezi ve kasabalardan kırsal alanlara ustaların çalışmak üzere götürülmesi de önemli bir etken olmuştur.Bu teknikte bina ahşap dikme ve kirişlerin demirci yapması büyük çivilerle birbirine çatılması ve bir iskelet oluşturulması yoluyla inşa edilir. Çatkının arası çeşitli şekillerde doldurularak iç ve dış duvarlar meydana getirilir. Bu teknik bölgede dört ana gruba ayrılabilir:
1. Ahşap Kaplama (Kaplama)
2. Ahşap Dolgulu (Sık Doldurma)
3. Bağdadi Sıvalı (Bagdatı)
4. Tuğla Dolgulu (Seyrek Doldurma)
9. İNŞAATIN TASVİRİ
Köylerde inşaat süreci ihtiyaç sahibinin bir usta ile konuşması ve anlaşması ile başlar. Ev sahibi nasıl bir ev istediğini, büyüklüğünü, oda sayısını vs. ustaya anlatır, yevmiye ile çalışması gereken işçi ve usta sayısı tespit edilir. Daha sonra usta ile hane sahibi birlikte evin yapılacağı araziye gider, konuşulanlar doğrultusunda evin şekli ve planı usta tarafından fikren tasarlanır. Usta ile ev sahibi aralarında konuşurken evin büyüklüğü 10x11, 8x9, 10x12, 9x10, 12x14 gibi metrik ölçülerle ifade edilir ve daha sonra evin iç taksimatı bu ölçülere göre düzenlenir. Evin yeri seçilirken tarlaya yakın olması ve kopuk yani heyelan olmayan bir arazi üzerinde olmasına dikkat gösterilir.
İnşaat sırasında kullanılacak her türlü aletin temini ustaların sorumluluğundadır. İnşaat süresince ustalara yemek vermek adettir. Ancak halkın bir kısmı bunu tek öğün (öğlen), bir kısmı ise üç öğün olarak uygulamıştır. İnşaatta çalışmalar sabah namazından sonra (hava aydınlanınca) başlar ve akşam namazından sonra (hava kararınca) biter.
İnşaat başlamadan önce gerekli malzeme inşaat alanına taşınır. Malzemenin kesimine ve taşınmasına yapı ustası karışmaz. Bu malzemenin temini ve inşaat alanına getirilmesi ev sahibinin sorumluluğundadır. Malzemenin tümü ise bir anda getirilmez. İnşaat ilerledikçe, gerektiği kadarı temin edilir ve taşınır. Ana malzemeyi teşkil eden ahşabın kesimi ve kereste haline getirilmesi hızarcılar tarafından gerçekleştirilir; inşaat alanına taşınması ise imece usulü ile yürütülür. Ormanda kesilen, kabuklarından ve budaklarından ayrılan ve dört köşe haline getirilen ağaç kütükleri bıçkı ile kereste haline getirilir. Ağaç bıçkı ile kesilmeden önce çırpılır. Yünden yapılan çırpı ipi, kırmızı topraktan elde edilen çırpı boyasına bulanır, tomruğun iki ucundan gerilir. Hızarcılardan biri ipin ortasından çekip bırakır, ağaca hızlıca değen ip üzerindeki boyayı yüzeye bırakır. Bu işlem ağacın kalınlığına göre birkaç defa tekrar edilir. Daha sonra iskele adı da verilen tezgaha alınan ağaç kütükleri hızarla dikdörtgen kesitli elemanlar haline getirilir. Rivayete göre Laz, ağacın çırpılmasını gördüğü zaman “Allah’ tan bile doğru” diyerek hayretini ifade etmiş[13]. İnşaat genellikle yağışın azaldığı ve havanın düzeldiği sıcak aylarda gerçekleştirilir ve yaklaşık olarak bir ila iki ay sürer. Kereste haline getirilen ahşap malzeme imeceye katılanlar tarafından eğer yakın bir mesafeyse omuzlanarak, değilse kenevirden elde edilen kalın halatlarla öküzlere koşularak taşınır. Bazen ağaç ormanda değil inşaat alanında kereste haline getirilir. Ağaçların inşaat alanına taşınmasından sonra inşaatta kullanılacak olan taş malzeme dere yataklarından toplanarak arsaya getirilir. Ev sahibi imeceye katılanlara para değil ama yemek vermek zorunluluğunu taşımaktadır.
Evin yeri seçilirken özellikle kıble göz önünde bulundurulur. Kıbleye karşı inşa edilen evler moderne aletlerin bölgeye girişinden önce yön ve zaman tayininde bölge halkına yardımcı olmuştur. Örneğin cephesi kıbleye karşı çevrilen bir evin batısında gölge kalmadığı zaman vaktin öğlen olduğunu anlamak mümkündür. Ayrıca kar ve yağmurun geliş istikameti, rüzgarın yönü, güneşlenme, manzara gibi faktörler de evin yönelişinde etkili olur.
Tespit edilen gün inşaata başlanır. Önce usta kırnapla arsayı ölçüp evin iç bölüntüsüne göre taksim eder. Bu taksimata göre kazıklar çakılır, kazıklar birbirlerine iple bağlanır. Sonra işçiler temeli kazmaya başlar. Temelin genişliği yaklaşık yarım metredir. Derinliği ise arazinin eğimine ve toprağın cinsine göre değişir. Sert toprağa ulaşana kadar kazmak esastır. Ancak genellikle derinlik bir metreyi nadiren geçer. Temelin pek fazla derin olmamasının nedeni ahşabın hafif bir malzeme olmasıdır. Temel kazısının bitirilmesinden sonra temel taşları yerleştirilir. Bu taşlara miyaz adı da verilmektedir. Köşelerde büyük taşlar, aralarda ise daha ufak taşlar olmak üzere temel taşları yerine yerleştirilir, aralarına çamur ya da toprak konularak örgü muhkemleştirilir. Bazen bu örgüye de gerek duyulmamıştır. Oluşturulan bu temel görünümü ve yapısıyla binadan bağımsız, münferit bir karakter gösterir. Yalnızca eğimli araziyi düzelterek binayı teraziye almak ve ahşap malzemeyi tabanın neminden korumaya yöneliktir. Kırsal bölgede temel atılması işlemi miyazını koyduk deyimiyle ifade edilir.
Temelin bitirilmesinden sonra zemin katın duvarlarının inşasına geçilir. Ormanda ya da inşaat alanında işlenerek dikdörtgen kesitli kereste haline dönüştürülen ve hatıl adı verilen elemanlarla yapının duvarları oluşturulur. Eski evlerin zemin katları yalnızca baltayla düzeltilen tomruklardan inşa edilmiştir. Ustaların bilgi birikimlerinin ve kendilerine olan güvenlerinin artması ve yeni aletlerin elde edilebilmesi ile bu masif tomrukların yerini kalın kesitli hatıllar almıştır. Gene de bu hatıllar üst katta kullanılan ahşap malzemeye göre çok daha kalın ve kaba kalmaktadır. Ancak bu bilinçli bir seçimdir. Üst katta kullanılacak olan hatıllar bıçkı ile daha ince kesitler verecek şekilde yaklaşık 7-8 cm kalınlığında ve itinalı bir şekilde imal edilirler. Ahşap işlerinde lamba ve kiniş kullanılan örnekler de mevcuttur. Alt kattaki ağır hatılları üst üste yerleştirmek ve kenetlemek amacıyla köşelerdeki geçmelerin yanısıra ağaç çiviler de, sübek, kullanılmıştır. Köşelerdeki geçmeleri doğru biçimde yapmak maharet ve sabır ister. Usta kalemle boğaz açılacak yeri işaretler; balta, iğ demiri ve ağaç tokmakla boğazı yani kertiği açar. Hatıllar yerine yerleştirilmeden önce kertiklerin çalışıp çalışmadığı tezgah üzerinde sınanır, denenir. En ufak bir hata duvarın dikliğini, dolayısıyla binanın strüktürünü bozar. Dikliği sağlamak için kullanılan şakül veya terazi her aşamada ustanın yanı başındadır. Alt katta kullanılan boğaza mahalli olarak kertük veya çandu, üst kattakilere ise frengi adı verilmektedir. İkisinin arasındaki en önemli fark üst kattaki geçmelerin daha özenli ve ince olmasıdır. Ustanın kullandığı yapı tekniğinin bölgedeki adı çatmadır. İzah edilen şekilde hazırlanan hatıllar üst üste yerleştirilerek, yani çatılarak duvarlar oluşturulur. Duvarlar yükseldikçe kapı, pencere gibi mimari elemanlar için gerekli boşluklar da bırakılır.
Duvar 2-2,5 metre yüksekliğe ulaşınca belleme ve dökme adı verilen büyük taşıyıcı kirişler atılır. 25-30 cm. çapındaki bu taşıyıcı kirişlerin dışında ağır taş ocakların yükünü çekmesi için ocaklık kirişi adı verilen ve 40-45 cm. çapı olan kalın kirişler de kullanılır. Her odanın altında iki ocak kirişi yer alır. Dökme adı verilen kirişlerse her 1 metrede bir “dökülmüş” yani yerleştirilmiştir. Kirişlerin atılmasından sonra üst katın inşasına başlanır, bazen çalışmaları kolaylaştırabilmek amacıyla evin dışına ahşap basit bir iskele kurulduğu da olmuştur. Üst katın duvarları 2,5-3 m. kadar yükselince çatıyı taşıyacak olan üst dökmeler atılır. Bu kirişlerin üzerinde, binanın ortasında dört adet dikmeden ve onları birbirine bağlayan boyunduruk tahtasından oluşan bir çatkı oluşturulur. Çatkıyı oluşturan ahşap elemanlar birbirine demirci yapması büyük çivilerle tutturulur. Bu sistem evin çatısını ayakta tutan esas unsur yani evin direğidir. Daha sonra evin dört köşesinden dört tane ağaç direk ki bunlara maha direği adı verilmektedir, kelebelerin üzerine oturtulur ve birbirine bağlanır. Bina mahalandıktan sonra çubuk adı verilen mertekler ile sürme tahtası veya yalnızca tahta olarak adlandırılan kiremit altı tahtaları çakılır ve çatı kiremitle örtülür. Kiremitten önce kullanılan bedavranın yapımı ise şu şekildedir: Balta ile ormana gidilir, çıralı ağaçlardan -örneğin çam- bir tanesi seçilir, yarma adı verilen bir parça numune ağaçtan kesilir, balta ile ufak ufak yarılır. Eğer ağaç bedavra yapımına müsaitse ağaç yıkılır, hemen orada çalışmaya başlanır. Boyu yaklaşık 1 m., eni 2-3 cm. ve kalınlığı 4-5 mm. olan bedavra tahtaları hazırlanır. Eşeğe yüklenen malzeme inşaat alanına getirilir ve çatının üzerine bindirme yapacak şekilde uygulanır. Çatı inşaatı sırasında kuzgunluk penceresi adı verilen yangın bacası da meydana getirilmektedir. Ayrıca ocakların bacaları için gereken delikler de bırakılır.
Çatının bitirilmesinden sonra evin taban ve tavan döşemeleri ile üst kattaki daraba adı verilen bölme duvarları oluşturulur. Ocak yapımından anlayan bir usta taş malzeme ile ocağı örer. En son olarak da ince marangozluk işleri (oyma nişlerin, dolapların, kapı ve pencerelerin yapılması vs.) gerçekleştirilir. Bunlar da bitirilince ev sahibine teslim edilir.
10. İNŞAATLA İLGİLİ GELENEKSEL UYGULAMALAR
Bartın ilinde araştırma gerçekleştirilen kırsal nitelikli yerleşimlerde çoğunlukla birbirleriyle örtüşen ve kaynağını Eski Türk inançları ile Anadolu’ nun eski kültürlerinden alan inşaatla ilgili bazı geleneksel uygulamalar tespit edilmiştir. Bu uygulamalar temel kazısı sırasında, çatı örtülürken ve eve yerleşirken yapılanlar olmak üzere kabaca üçe ayrılabilir.
Evin yapımı konuşulduktan ve uygun arsa tespit edildikten sonra sıra temelin kazılmasına gelmiştir. Kazıya başlamadan önce hoca, ustalar, işçiler, ev sahipleri hep birlikte evin hayırlara vesile olması için dua ederler. İnşaata genellikle Perşembe ya da Cumartesi günü yani kutsal gün olarak kabul edilen Cuma gününden önceki ya da sonraki gün başlanır. Diğer günlerde de inşaata başlamanın bir sakıncası yoktur ancak salı gününün uğursuzluğuna inanılır. Temel kazısına arsa üzerinde sağ taraftan Besmele ile başlanır. Kazı sırasında topraktan kemik çıkarsa evin yerinin değişmesi gündeme gelir. Eğer yapı sahibinin başka bir yerde uygun arazisi varsa evin yeri değiştirilir; yoksa kemikler itinayla toplanıp ayak altında kalmayacakları bir yerde gömülür.
Kurucaşile ilçesi Kömeç köyünde ilginç ve ilginç olduğu kadar da ünik bir “hayırlı arsa arama” uygulaması tespit edilmiştir. Buna göre temelin kazılmasından önceki gece arsaya bir veya iki bardak su bırakılır. Sabahleyin eğer su azalmışsa o arazinin uğursuz olduğuna, hayırlı olmadığına inanılarak evin yapımı için başka bir yer aranır.
Temel kazısı bitirilince adak olarak bir hayvan kesilir. Anadolu’ da inşa edilecek yapılar için Tanrılara adak adama, geçmişi Hititlere kadar uzanan çok eski ve köklü bir gelenektir[14]. Seçilen kurban küçükbaş ya da büyükbaş olabilir, ancak hayvanın boynuzlarının olmasına dikkat edilir, zira evin tamamlanmasından sonra hayvanın başı eve çakılacaktır. Kurban yapının felaket görmemesi, kaza bela olmaması ve ev sahiplerine hayırlı olması için kesilmektedir. Kesimin törensel bir yanı da bulunmaktadır. Cami imamı, evin malikleri, akrabalar, komşular, ustalar hep birlikte dua ederler, imam Kuran’ dan sureler okur, üç kere tekbir getirilir ve temelin sağ köşesinde hayvan kesilir. Kanı temele konulacak ilk taşın yerine ve miyaz kütüğüne sürülür. Bu kanın çiğnenmesi günahtır. Kurban kesildikten sonra hemen soyulur, parçalanır, et kemiklerinden ayrılır, hayvanın yenmeyen bölümleri ile birlikte kemikler kurbanın kesildiği kuyuya veya ayak altında kalmayacağı bir yere gömülür. Daha sonra et büyük kazanlarda pişirilir, pilavla birlikte tüketilir. Gelenlere tatlı dağıtılır. En son olarak evin hayırlı olması için tekrar topluca dua edilir.
Temel kazısı sırasında gerçekleştirilen bir başka uygulama da temele devrin madeni paralarından bırakılmasıdır. Bu para eve uğur, bolluk bereket getirmesi için ve mülkiyeti simgelemesi amacıyla atılmaktadır.
İnşaat sırasında eğer işçilerden veya ustalardan birisi yaralanır ya da ölürse orada bir uğursuzluk olduğuna inanılır. Bu uğursuzluktan kurtulmak için de gene kan akıtılır, yani kurban kesilir.
Evin yapımı esnasında (temel taşları veya hatıllar yerine yerleştirilirken vs.) ustalar ev sahibinden küçük bahşişler koparabilmek amacıyla çeşitli uygulamalar gerçekleştirir. Örneğin “taş kalkmıyor”, “araba devrilmiyor”, testere kesmiyor”, “balta yonmuyor” gibi sözler söyleyerek işi bırakırlar ve ev sahibi onlara cüzi bahşişler veya sigara vererek çalışmaya devam etmelerini sağlar.
Çatı iskeletinin yapımı sırasında omuzluk ağaçları birbirlerine çivilenirken usta “çivi buraya geçmiyor” diyerek keseri bir kez daha bırakır. O zaman yapı sahibi ustalara sigara dağıtır, eğer bu yeterli olmazsa onlara bir tavuk alacak kadar para verir. Çatı konstrüksiyonu bittikten ve sıra kiremitlerin örtülmesine geldikten sonra ustalar baş omuzluğa bir sırık çiviler ve onun üzerine bayrak veya bayrak işlevi görebilecek bir bez asarlar. O bayrak hem evin kimliğine bir göndermedir (Kentte mübadele öncesinde yaşayan gayrimüslimlerin kendi inşaatlarına inanç ve kökenlerini belirten işaret veya bayraklar astıkları söylenir) hem de binanın selamete erdiğine işarettir. Bayrağın asılmasından sonra önce ev sahipleri, daha sonra da komşular ve akrabalar ustalara hediye etmek üzere entari, peşkir, mendil, basma gibi dokuma türünden şeyler getirirler ve ustalar da bunları o direğe asarlar. Bahşiş, öndül, hediye gibi çeşitli isimler verilen bu dokumalar akşam iş bitimiyle ustabaşı tarafından tüm çalışanlara eşit bir şekilde pay edilir.
Ev tamamlandıktan sonra ustalar, işçiler yapı sahibiyle helalleşir. Eve genellikle perşembe günü taşınılır. Eve taşınıldığı akşam ustaların ve komşuların da katıldığı küçük bir tören yapılır, evde Kuran ve Mevlid okutulur. Bazen ev için kesilen kurbanın temelde değil eve taşınılmasından sonra gerçekleştirildiği olur ve aynı şekilde ziyafet türü bir yemekle kurbanın eti tüketilir. Zengin yapı sahipleriyse hem inşaatın başında hem de sonunda kurban kesip dağıtır.
Yeni yapılan evi görmeye gelmek de bölgede karşılaştığımız yaygın bir uygulamadır. Ziyarete gelenlerin hediye getirmek zorunda değildirler ancak genellikle evin küçük bir eksiğini giderecek şekilde küçük bir hediye getirilir.
11. KONUTLA İLGİLİ İNANIŞLAR
İnsanın doğduğu, büyüdüğü, tüm hayatını geçirdiği ve öldüğü evin halk kültürüne olan derin etkisini günlük hayatla ilgili hemen her konuda özellikle halk inanışlarında tespit etmek mümkündür. Bu inanışlarda evin kendisinin ve onu oluşturan ocak, eşik vs. gibi elemanların kutsallaştırıldığı hatta tabulaştırıldığı gözlemlenebilir.
Ateşin ve ocağın inanç boyutuyla gerek Anadolu' nun arkaik çağlarında ve gerekse Türk kültür tarihinde önemli bir yer tutması ve mukaddes olarak kabul edilmesi olgusu karşılığını Bartın ve çevresinde de bulmuştur. Ocağın evin büyüğü tarafından yakılması, kirletilmesine karşı kesin yasaklar konulması, külüne basılmaması, cuma ve bayram gibi özel günlerde bazı yiyeceklerin kokutulması, ateşinin suyla söndürülmemesi ve sacayağın boşken ters çevrilmesi gibi ilginç uygulamalar hep bu kutsallığı vurgulayan, çoğunlukla gerçek anlamını kaybederek gelenekselleşen, insanların bilinç altına kazınmış ve bazen dinsel bir kılıfa sokulmuş davranış biçimleridir.
Bu bağlamda evde yalnızca ocak kutsallaştırılmamıştır. Örneğin dış dünya ile ev içerisinde sürdürülen özel hayatı ve mülkiyeti birbirinden ayıran en net çizgi ve sınır olan kapı ve eşikte de kutsallaştırma ve hatta tabulaştırma kaygısını görmek pekala mümkündür. Eşikten bir takım özel hareket ve sözlerle (Besmele çekilmesi ve sağ ayağın kullanılması) geçilmesi bu sınırı vurgulayan en karakteristik uygulamadır. Bölge halkı eşikte oturan insanları uğursuz ya da düşman olarak görür, bu insanların başına bir bela geleceğine, kısmetinin kesileceğine inanır, kapı arkasında her an insanlara zarar verebilecek cin veya perilerin bekleştiğini düşünür. Yeni gelinin evin eşiğine yağ sürmesi ise gelinin eve ve aileye yağ gibi sımsıkı yapışması dileğini vurgulamaktadır.
Aşağıda bölgede gerçekleştirilen araştırma esnasında tespit edilebilen inançların bir özeti verilmiştir:
§ Altında mezar olan ev uğursuz sayılır, malın ileri gitmeyeceği (artmayacağı) ve mevtanın ev halkını rahatsız edeceği düşünülür(Eldeş Köyü, Yukarıdere Köyü).
§ Eve karınca üşüşmesi uğurludur. (Zafer Köyü)
§ Evde yılan görülmesi uğursuzluğa işarettir. Çünkü insanla yılan birbirlerine kinlidir. (Zafer Köyü)
§ Evin yakınlarında köpek ulursa veya kuku kuşu öterse evden birisi ölür. (Yukarıdere Köyü)
§ Gece rüyada evin yıkılmasını ya da yanmasını görmek uğursuzluğa, evden birinin ölmesine işarettir. (Zafer Köyü, Yukarıdere Köyü)
§ Evden birisi ölürse ölünün ruhu bulaştığı için kaldığı odadaki her şey yıkanmalı, temizlenmelidir. (Zafer Köyü)
§ Sabah güneş doğmadan evin kapısının önünde sağ tarafta melaikeler, sol tarafta Şeytan bekler. Kapı erkenden ve Besmeleyle açılırsa Melek evin o günkü nasibini verir. (Zafer Köyü)
§ Temizlenmeyen, pis evlere cin peri gelir, bulaşıklar yıkanmamışsa onu yalarlar (Zafer Köyü).
§ Evde durup dururken ayna kırılması uğursuzluğa işarettir. (Özbaşı Köyü, Yukarıdere Köyü)
§ Sacayağın üstü ocakta boş bırakılmaz, işi bitince –yorulduğu için- kaldırılır. Boş bırakılırsa ölü suyu ısınır. ( Zafer Köyü, Yukarıdere Köyü, Uğurlu Köyü, Özbaşı Köyü, Eldeş Köyü).
§ Ocaktan alınan kül herhangi bir yere, ayak altına değil; yemişin dibine, bahçenin kenarına ya da dere kenarına dökülür. Küllüklerde cin peri tayfası eğleşir. Külün üstüne basılırsa (üyük derler) cin peri zapt eder ( Zafer Köyü, Yukarıdere Köyü, Uğurlu Köyü, Eldeş Köyü, Özbaşı Köyü).
§ Ocaktan çıkan küle tükürülmez, çünkü peygamber ekmeğini ona banıp yemiştir. (Özbaşı Köyü)
§ Kıtlık zamanında bir kadın aç çocuklarını ocak külünden yaptığı ekmeklerle kandırmış, bu yüzden kül nimet sayılır. (Uğurlu Köyü)
§ Ocaktaki ateş suyla söndürülmez, külle kapatılır (Eldeş Köyü).
§ Ocaktaki ateşi suyla söndürmek gerekirse “ev sönmesin” diye “değirmen ocağına döküyorum” diyerek su dökülür. (Yukarıdere Köyü)
§ Evin ocağını evin gelini yakar. (Zafer Köyü)
§ Ocaktan Cuma günleri kül alınmaz, günahtır. (Aşağı Çerçi Köyü)
§ Bayramlarda, kandillerde veya Cuma akşamları ocakta un helvası yapılır, bir parça da ocağa atılarak kokutulur. Çünkü ölülerin ruhu bacanın ağzına gelip beklermiş. (Eldeş Köyü, Yukarıdere Köyü)
§ Ocakta soğan kabuğu yakılırsa, yakan kişi fakir olur (Zafer Köyü)
§ Ocağa tırnak atılmaz, canlı sayılır, günahtır. (Eldeş Köyü, Zafer Köyü, Yukarıdere Köyü, Aşağı Çerçi Köyü, Özbaşı Köyü).
§ Ocağa saç atılmaz, canlı olduğu için günahtır. (Aşağıçerçi Köyü)
§ Ocağa veya çıraya tükürülmez, mekruhtur, tüküren fakir olur(Eldeş Köyü, Zafer Köyü).
§ Çıra tükürülerek söndürülmez. Çünkü çıra güzel kokar, güzel kokmasının nedeni Peygamberin terinden meydana gelmesindendir (Zafer Köyü)
§ Ateş kutsaldır, çünkü her şeyin son geçidi ateştir, o insanlara verilen bir nimettir. Ateşe tükürülmez, günahtır. Ateş bir nurdur. Ekmek ateşten geçtiği için, ondan kurtulduğu için bir nimettir, üzerine basılmaz (Uğurlu Köyü, Zafer Köyü, Özbaşı Köyü).
§ Ocağın yanında yatmak iyi sayılmaz, buralarda cin peri tayfası gezinir (Zafer Köyü).
§ Tuvalet altlarında, evlerin saçak altlarında, küllüklerde, değirmenlerde ve köprü altlarında cin peri tayfası gezinir (Zafer Köyü)
§ Akşam namazından sonra evden ateş verilmez, çocuk uyuyamazmış. (Özbaşı Köyü)
§ Akşam namazından sonra evden ateş, maya, tuz verilmez; evin bereketi gider. ( Yukarıdere Köyü)
§ Akşam namazından sonra evden yoğurt vermek gerekirse üzerine odun kömürü atılır, evin bereketi kaçmasın diye. (Yukarıdere Köyü)
§ Tuvalete sol ayakla girilir, sağ ayakla çıkılır (Eldeş Köyü, Yukarıdere Köyü, Özbaşı Köyü, Zafer Köyü)
§ Tuvalette konuşanın ölürken dili tutulur (Zafer Köyü).
§ Tuvalete tükürülmez, tüküren insana Şeytan can verirken kendi tükürüğünü içirir (Zafer Köyü)
§ Tuvalette, banyoda fazla kalınmaz. İnsanı koruyan melaikeler pis kokulu yerlerde durmayı istemedikleri için incinirler. (Zafer Köyü).
§ Evin eşiğinden sağ ayakla girilir, sol ayakla çıkılır (Eldeş Köyü, Özbaşı Köyü, Yukarıdere Köyü, Zafer Köyü)
§ Yeni gelin evin eşiğinden geçerken kucağına çocuk verilir, yumurta yedirilir çok çocuğu olsun diye. Eşiğe yağ sürdürülür yağ gibi geçinsin diye, bal sürdürürler yağ gibi yapışsın diye. (Yukarıdere Köyü, Zafer Köyü)
§ Eşiğe oturmak uğursuzluktur, iftiraya uğrar, dedikodusu olur, eşiğe çingene oturur, fakirliğe işarettir. (Eldeş Köyü, Aşağı Çerçi Köyü, Özbaşı Köyü, Yukarıdere Köyü, Uğurlu Köyü, Zafer Köyü)
§ Eşiğe oturulmaz, oturulursa melekler eve giremez. (Yukarıdere Köyü)
§ Yeni gelinin kötü huyları babasının evinde kalsın diye eşikten geçerken eteği silkelenir. (Mamak Köyü)
§ Kırk suyu tuvalete dökülmez ağaç diplerine, çantı dibine veya ayrı kanallara gittiği için abdestliğe dökülebilir. Kırk suyu kaşıkla evin duvarlarına serpiştirilir, evde temizlik olur, bu yapılmazsa uğursuzluk olur. (Eldeş, Yukarıdere Köyü, Uğurlu Köyü)
12. NAZAR İNANCI
Bölgede evi ve içerisinde yaşayan maliklerini nazardan korumak amacıyla uygulanan en yaygın pratik kesilen hayvanların veya av hayvanlarının başının veya boynuzlarının evin çatmalarına ya da kapıların üzerine çakılmasıdır. Ayrıca gene nazara karşı atnalı, kurbağa ölüsü, kaplumbağa kabuğu, yumurta kabuğu, ayakkabı, çarık, muska, gökboncuk ve sarımsak
da kullanılır. Evin içerisine veya giriş kapısının üzerine Besmele ya da Maşallah gibi yazıların yazılması da söz konusudur. Kurucaşile’ de tespit edilen ilginç bir uygulama omuzluk
ağacının altına çakılan bir çiviye tavuk pisliği, köpek tüyü, sarımsak kabuğunun karıştırılıp bir beze sarılarak asılmasıdır. Buna benzer bir uygulama ahır için de gerçekleştirilir: Buna göre köpek tüyü, sarımsak kabuğu ve katran karıştırılarak bir beze sarılır ve ahırın üzerindeki kirişlerden birine asılır.
13. BEDDUA
İnandığı ilahi kudretin öfke, lanet ve şiddetini hasmının üzerine çekmek isteyen bölge insanı günlük hayatta kullandığı beddualarda kimi zaman onun evini ve içerisindeki mimari elemanları da hedeflemiştir. Bölgede konutla ilgili tespit edilebilen tespit edilebilen beddualar şunlardır:
§ Ocağın sönsün.
§ Ocağında incir çubuğu bitsin.
§ Ocağın batsın.
§ Evin başına yıkılsın.
§ Evin batsın.
§ Baykuş tünesin.
§ Kapın kilitli kalsın.
14. SONUÇ
Alan araştırması sırasında il genelinde halk mimarisi ürünlerinin hızla yok olmaya yüz tuttuğu hatta bazı bölgelerde tamamen yok edildiği gözlemlenmiştir. Bunun en büyük nedeni geleneksel mimarinin büyük ölçüde ahşaba, yani orman ürünlerine dayalı olması ve yürürlükteki yasalar gereği ahşap malzemenin yapılarda ancak sınırlı olarak kullanılabilmesidir. Bölgenin zengin ormanları ahşap malzemenin betonarmeye göre daha ucuz ve kolay temin edilir olmasını ne yazık ki sağlayamamaktadır. Bu çöküşte geleneksel hayat tarzının bitişi, geniş aile düzeninin yerini çekirdek aileye bırakması ile insanların değişen beğeni ve arzuları da çok etkili olmuştur.
Bölgeden büyük kentlere ve yurtdışına doğru yaşanan göç olgusu köylerin ve kasabaların boşalmasına neden olmuş; tarım ve hayvancılık gerilemiş; geleneksel üretim tarzı ile ilintili değirmen, ambar, samanlık gibi yapılar işlevlerini yitirerek kaderlerine terk edilmiştir. Eski evler, köy odaları ve camiler ise cazibelerini yitirerek yerlerini modern, ucuz, zahmetsiz malzeme ve tekniklerle inşa edilen betonarme yapılara bırakmıştır. Özellikle köylerde ahşap evde yaşayan herhangi bir ailenin en büyük rüyası yeni bir ev yaptırabilecek kadar paradır. Bugün için Amasra’ nın kırsal kesiminde geleneksel ahşap bir ev bulmak hemen hemen mümkün değildir. Halktan alınan bilgiye göre kırsal kesimdeki ahşap evler, ambarlar, samanlıklar, köyodaları vs. sökülerek fırın sahiplerine cüzi bir para karşılığında satılmakta; bir toplumun kültürü, bilgi ve becerisi bir avuç bozuk para uğruna ekmek ateşi olmaktadır.
Bugün Bartın köylerinde nelerin yok olup gittiğini bile bilmemekteyiz. Örneğin Ulus’ lu Hamdi’ nin de bahsettiği ahşap yığma camiler yalnızca satır aralarında yaşamaktadır. Tahribatın boyutları korkunçtur. Zira köylü için geleneksel yapıların hiçbir kıymeti kalmamıştır. Bu evlerde yaşayanlar; samanlığı, ambarı kullananlar adeta bunu utanarak, mecburiyetten dolayı yapmaktadır ve ilk fırsatta yeni bir ev yaptırmaya kararlıdır. Sayıları çok azalmış olan yapı ustaları ise artık yaşamayan eski bir zanaatın son mirasçılarıdır. Kırsal kesimde halk mimarisi ve mimarlık bilgisi yok olmak üzeredir.

Bartın halk mimarisi: 1  -  2   -  3  -  4

Ayrıca Oku

 LAZLARIN GERÇEK TARİHİ

 Arhavi ilçesi halk oyunları
Arhavi ve Artvin Halkoyunu kıyafetleri

 LAZLAR, Laz kültürü, laz halkı, laz tarihi

 KARADENİZ UŞAKLARI

Arhavi ve Artvin Halkoyunu kıyafetleri

Artvin halk oyunları

 Artvin Barı mı? Ata barı mı? Ermeni Barı mı?
Bar, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Artvin, Erzincan barları

 Karadeniz horonları , horan, horom ve hora kelimeleri

Lazlarda Evlilik Gelenekleri, Evlilik, düğün, nişan

LAZİSTAN ETNOGRAFYASI, Lazlar ve Laz kültürü
Karadenizin Atmacaları Lazlar
Murgul Gürcülerinde Halk İnanışları
Lazonada Bahar senligi: Pagaralar
GELENEKSELLİK VE MODERNLİK BAĞLAMINDA RİZE'DE DİNİ HAYAT
RİZE HALK OYUNLARI, Rize horonları

 

Kolhis, Tanrılar diyarı

Türk Halk Oyunları

A  - B - C - Ç - D  - E - F - G - H - I - İ - K - L - MN  - O - P - R - S - Ş - T - U  - V - Y - Z

 

 

          

Karalahana.Com! Doğu Karadeniz Bölgesi gezi, kültür, tarih ve müzik rehberi © 2007 | Tüm hakları saklıdır