SABAKOL'UN KAHVESİ:
Samsun köylerinin türkülü oyunlarındandır.
SALLAMA:
Konya yöresinden Akşehir ilçesinin meselâ Engili
köyünde oynanan Sallama bambaşkadır. 4 - 8 kadar
kadın tarafından tef eşliğiyle yürütülür. Adı,
sallantılı hareketlerinden mülhem (ilham
alınarak konulmuş) görünmektedir. Yine o bölgede
Bozkır'ın Sarku köyünde Sallama ve Sektirme
oyunları yalnız erkeklere mahsustur (özgüdür).
Saideli'nin (şimdi Kadıhanı) Kolukısa köyünde
Sallama oyunu tef ve kaval eşliğiyle 2 - 4 erkek
tarafından yürütülür. Kadınlar ayrı oynarlar.
"İyi oynayanlar, burada itibar kazanıyor"
denilmektedir. Akşehir ilçesinin (Konya) Akait
köyünde de Sallama oyunu vardır.
Güneyden Isparta'nın Sütçüler köyünde (şimdi il)
Kesik Zeybek ile birlikte Sallama adlı bir çeşit
de gün görüyor. Antalya köylerinde kez'
(böylelikle) vardır.
Kuzeyden Ordu yöresinde Sallama dört erkek
tarafından kemençe eşliğiyle oynanılarak Pazar
ilçesinin Sallamasıyla bir gibidir
Kars'ta tek kişilik Sallama dahi vardır.
SAMSUN MERKEZ MÜBÂDİL KÖYLERİNDE OYUNLAR:
Kadın oyunları düğünlerde oynanır. Bayramlarda
oyun oynamazlar. Kızlar salıncak kurar, yahut
bir evde toplanırlar veya harman yerinde
toplanarak köy türküleri söylerler. Gençlere
(delikanlılara) m'niler de atarlar. Meselâ;
Erenler tuz katar
Ekşi ayrana
Hoş geldin bre Hasan
Bizim bayrama
Ayrıca harman yerinde kızlar türkü ve
hareketleriyle gelin almayı canlandırırlar:
A. Düğünlerde oynanan kadın oyunları şunlardır:
Kız Saçların, Cimdallı, Süt İçtim Dilim Yandı,
Debreli Hasan, Kanberim, Gelin Havası, Kadriyem,
Hüseyin Ağa (İseyina), Hatice, İsa Bey,
Çiftetelli, Arada Boyu, Oklava Oyunu, Bıçak
Oyunu, Hop Hop Bir Danem, Mendili Küçük Hanım,
Ördek Türküsü, Çadırımın Direği.
Şu oyunlar da arzuya göre bayramlarda bazen
oynanır: Alaylar, Karşılama, Yanir Aylerim.
B. Erkek oyunları, düğünlerde yürütülür:
Çamaşır, Cuguş, Hora, Kasap, Harmandalı, Hüseyin
Ağa, Debreli Hasan, Köroğlu, Kadriyem, Kanber,
Çiftetelli, Hoşbilezik, Halvacı, Sepetçioğlu,
Çarşamba Oyun Havası, Bıçak Oyunu, Kız Saçların,
İsa Bey, Sito, Paşa Dudu, Çadırımın Direği,
Arabistan Kızları, Samsun Sallaması.
Adı geçenlerden şunlar, Çırakman köyü ve
çevresindeki göçmen köylerinin birlikte gelmiş
öz oyunlarıdır. Kız Saçların, Cimdallı, Debreli
Hasan, Kanberim, Haticem, İsa Bey, Arda Boyu,
Oklava Oyunu, Hop Hop Bir Danem, Medili Küçük
Hanım, Çadırımın Direği, Alayları, Adı
geçenlerden şunlar, Çırakman köyü ve
çevresindeki göçmen köylerinin birlikte gelmiş
öz oyunlarıdır. Karşılama, Yanir Aylerim,
Çamaşır, Cuguş, Hora, Kasap, Hüseyin Ağa,
Köroğlu, Kanber, Helvacı, Sito Paşa Dudu,
Arabistan Kızları.
Kadınlı - erkekli karma oyun yoktur. Ayrılık,
eski zihniyete uygun göreneğin alışılmış
eseridir.
Oklava Oyunu, Çamaşır ve Bıçak Oyunları tek
kişiyle; Kız Saçların, Cimdallı, Süt İçtim Dilim
Yandı, Arda Boyu, Çiftetelli, Kasap, Köroğlu,
Helvacı, Çarşamba Oyun Havası ikişer kişiyle;
geri kalanlar hora oldukları için altı ve daha
fazla kişiyle oynanırlar.
Oyun oynanırken tempo 'leti olarak tabanca,
bıçak, kaşık kullanılır.
Erkek oyunları davul - zurna, ince çalgı (keman,
cümbüş, klarnet, ut ve caz davulu) eşliğiyle
yürütülürler. Kadın oyunlarında hiçbir çalgı
desteği yer almaz. Sırf türkü çağırarak
oynarlar.
Tek ve iki kişiyle oynananlarda türkü söylenir.
Horanlar, türküleri olduğu halde söylenmeden
oynanırlar. İyi söyleyici bulunursa horanlarda
da birlikte türkü söyleme olur. Yeni: kimi
oyundakiler kimi de seyircilerden bir - ikisi
birlikte söylerler.
KANBERİM
Kanberim Kanberim
Bahçelerde gezersin
Gülleri başına dizersin
Dizme gülleri başına
Sen güllerden güzelsin
İSA BEY
Tekkeköy'den yollandım
Fındıklık'ta dayandım
Vurma beni İsmail
Gençliğime doymadım
CİM DALLI
Keçi taşta yayılar
Kemikleri sayılır
Çıkma gelin dışarı
Seni gören bayılır
Haydi de yavrum cimdallı
Kızlar giyer bindallı
Bindallının üstüne
Altın kemer olmalı
ALİMEM (HALİMEM)
Entarisi şal yaka
Alimem bayıldım baka baka
O yârimin cebinde
(Alimem) olsam naylon tabaka
DEBRELİ HASAN
At martini Debreli Hasan dağlar inlesin
Drama hapsinde Debreli Hasan adın söylensin.
PAŞA DUDU
Arenler satara ana okkayla kına (aman aman)
Kızlara ilâyık Paşa Dudu davulla zurna
Arenler satara ana okkayla yünü (aman aman)
Ne vakit yapacan Paşa Dudu davulla düğünü
Göçmen köylerinde oyunlar karşılıklı olarak hep
birdir (ayıdır). Yalnız ayrı olan oyunlar da
vardır. Antyeri köyünde Yeşil Kurbağalar oyunu
oynanmaktadır. Tekkeköy'de cirit, Karadeniz
Oyunları, Çerkes Oyunları ayrı özellik
gösterirler. Şimdi bucak (nahiye) olan bu köy;
yerli, mübâdil (Rumelili göçmen), Doğu
Karadeniz'den gelip yerleşenler ve Çerkeslerle
karışık bir köşedir. En iyi oyuncular Çırakman,
Asarağaç, Ökse, Çinik ve Alibeyli köylerinde
bulunur. Çırakman köyü oyuncuları toplu takım
hâlinde düğünlerde oynamaya ve oyun göstermeye
giderler.
Hora, Sallama gibi genel oyun adları vardır. El
ele tutuşularak yürütülen oyunlara Sel'nik
Türklerince de Hora denildiği için kelime
göçmenlerle bu köylere de gelmiştir. Şimdi bir
çeşit hâlindedir.
Her oyunun sözlerinden birer kıta yukarıda
yazıldı. Yerlilerin oyunlarında söylendiği gibi
bir türkü (m'ni) her oyunda söylenmez. Her
oyunun türküsü ayrıdır. Samsun Sallaması hariç
bütün oyunların türküleri vardır.
Yerli oyunlarına göçmenlerin Horaları benzer.
Bir de Sito, Simsim'e kısmen benzer. Öbür
oyunlar hiç benzemezler. Pek alımlı ve özgül
(özgün) oyunlardır.
Yerli halk ve Trabzon, Rize taraflarından
gelenler de bayramlarda çalgılı oyunlar
tertiplemektedirler.
Köyün gelinlik yetişkin ve daha küçük kızları,
Rumeli'de de yapıldığı gibi harman yerinde
toplanırlar. Çünkü harman yeri bomboş ve düzdür.
Küçük - büyük kız çocukları harman yerini
çevrelerler. 13 - 18 yaşlarındaki kızlar harman
yerine çıkarlar ve dizilirler. Bir tarafta iki
kız, öbür tarafta 8 - 14 arasında kız sıralanır.
Karşılıklı yanaşır ve teksor geri geri saf
oldukları yere kadar varırlar. Tekrar ileri
yürüyüşe geçerler. Kol koladırlar ve türkü
söyleyerek adım atmaktadırlar. İkinci yanaşmada
türküsü bitmiş olur. İki kız, çok olan taraftan
adını söyledikleri kızı kendi saflarına alırlar.
Bu kalabalık kız safı, iki kişiye düşünceye
kadar gidip gelmeler sürer. Ondan sonra, kalan
iki kız, bu sefer öbür taraftan kızlar almaya
başlar, türkü söyleyerek. Ancak, her iki tarafın
sözleri aynıdır:
Türküsü
A - Alaylar, alaylar bizim alaylar!
B - Ne istersin, ne istersin sizin alaylar!
A - O karşıda, o karşıda bir güzel gördük, onu
isteriz.
B - O güzelin, o güzelin adı nedir? Bildirin
bize.
A - O güzelin, o güzelin adı Nevi'dir Nevin.
B - Altın arabasız, gümüş tekerleksiz gelin
vermeyiz biz.
A - Altın arabayla gümüş tekerlekle gelir alırız
biz.
Sel'nik'te k'milen (tamamen) oynanan oyunlar
şunlardır: Cuguş (ikişerli), Debreli Hasan (6 ve
daha fazlası), Kanber (6 kişiyle), Paşa Dudu (6
ve daha fazla), Ağacının Fatmesi, Karşılama
(İkişerli), Gümülcine Oyunu (İkişerli), Köroğlu
(1 - 2) Telefonun Telleri, Titfom (İkişerli),
Kasap (1, 2, 3, 4...), Bulgar Horanı, Huyina
(6...), Çadırımın Direği (1, 2, 3, 4...),
Cuguş'un Harmanları (2, 3, 4...) Karşı ki Dağda
(1, 2) Alay Bey., parantezler içinde kaçar
kişiyle oynandıklarına işaret edildi. "İkişerli"
sözünden ikişer ikişer birçok kişinin oynadığı
anlaşılmaktadır. (6...) altı ve altıdan daha
fazla kişiyle demektir. Hora, sıra oyunudur (1 -
2) bir veya iki kişiyle (1 - 2 - 3) oyun yerinde
birkaç kişi ayrı olarak, yani el ele tutunmadan
oynarlar (1- 2- 3- 4- 5). Olanlarda ayrı ayrı ve
oyun yeri dolana kadar oyuncu oynar demektir.
Tittom Kavala oyunu, Hüseyin Ağa da Şav,
Şaban'ım Çaylek köyünün oyunudur. Debreli Hasan,
Sarı Şaban'ın Muratlı köyüne aittir. Bu oyunu
Trakya göçmenlerinde ve Ege'de bilmeyen yoktur.
Debreli Hasan efsaneleşmiştir. Fakir halkın
koruyucusu olan bir eşkıya sıfatıyla
anılmaktadır. Debreli Hasan'ı öldürenin
akrabaları şimdi Samsun'un köyündedir.
Hoşbilezik ve Sepetçiolu gibi oyunları,
göçmenler Samsun'a yerleştikten sonra yerli
halktan öğrendiler. Askere giden göçmen
çocukları yurdun her yerinden çeşitli oyunları
aralarına getirdiler.
Adı geçen köyde çoğunluk Rumeli göçmenleridir.
İkinci planda az olarak Karadeniz göçmenleri
gelir. Erzurum'dan gelenler, parmakla
gösterilecek kadar azdır.
Sel'nik göçmenleri Horan yerine Hora diyorlar ve
iki kelimeyi bir (aynı anlamlı) sanıyorlar. Hora
adını bölgeye aşılıyorlarsa da maya
tutturamazlar. Horan daha yaygın ve başkadır.
Yukarıda adları sayılan oyunlardan parantezi
içinde (6-) yazılı oyunları geliyor. Sel'nik
sıra oyunlarına katiyetle Hora diyorlar. Hora ve
Horan kelimelerinin bu sefer (kez) Samsun'da
andırışması yeni bir tesadüfi karşılaşmadan
ibarettir ve durum gariptir.
Düğünlerde bilhassa ortada yanan ateşin
çevresinde 2 yahut 4 kişiyle karşılıklı oynanır.
Oyuncuların pek atik olması gerekir. Oyun yerini
çemberlemiş durumdaki seyircilerden biri oyuna
gireceği zaman oyunculardan birine ansızın
arkadan vurup düşürebilir. Oyuncunun hep tetikte
durması l'zım. Oyuna katılacak olan herhangi bir
oyuncu oynayanlardan birine vurmağa çalışır.
Oyuna katılacak olanın pek canlı ve hep tetikte
kalması gerekir. Oyun sırasında oyunculardan
çeşitli taklalar atanlar da olur. Simsim
Rumeli'de oynanmaktadır.
Pıçak. Köroğlu oyununda birbirine vurularak,
tabanca da oyun sırasında davulun tokmağı uyarak
atış yapmak suretiyle tempo 'leti olarak
kullanılır.
İnce Çalgı, Samsun'a yerleşildikten sonra
kurulan çalgı takımıdır. Sel'nik'te böylesi
yoktur. (Köy sekenesi "halkı" 'mübadilâ yerine
'müb'dir' kelimesini kullanıyorlar!).
Hora çekelim, yahut Hora oynayalım veya Hora
tutalım demektedirler. Hora tepelim, katiyen
demiyorlar ki mühimdir. Toprak, nimet yaratır,
onu tepmek nimeti tepmek demektir.
Sel'nik'te de oyunlarda çalgı davul - zurnadır.
İki - üç zurna ile bir davula "bir çete" t'bir
olunur. On çete Davul'a düğün yapan olurmuş. On
çetede; on davul ile 20 - 25 zurna bulunur ki
bir nevi (çeşit) Mehterh'ne demek olur. Zurnalar
da ikiye ayrılır: Cura Zurna, Kaba Zurna.
Bir çete Davul'da iki zurna olursa biri "kaba",
öbürü "cura" (curna) zurnalarıdır. Üç zurna
varsa ikisi "kaba" biri "cura" zurna olurmuş.
SAMSUN'DA OYUN:
Dışarıdan gelen çeşitli etkilerle fazla
temastaki merkezlerde daima görüldüğü gibi,
Samsun merkezinin âdetlerinde de meselâ çeyrek
asır öncelerin daha eskiye uygunluğu bulunmaması
gerektir. Dış mahallelerde ve yöre köylerinde
oyun çeşitleri az olmakla beraber, Halay ve
Sinsin gibilerinde güneydeki çeşitlerle olan
r'bıta (bağ) da mahfuzdur (saklıdır).
SİNSİN OYUNU:
Köy düğünlerinde delikanlılarca oynanan bir
tertiptir. Zamah Yeri dedikleri bir harman
meydanlığında toplanırlar. Ortada Maşalama
dikilidir ki, bu iki - üç metre uzunluğundaki
bir kazığın tepesindeki müdevver (yuvarlak) bir
saça doldurulmuş çıraların meş'alesinin titrek
ve sönük ışıkları etrafında oynarlar.
HALAY:
Düğünlerin "kına alma" âdetinde kız evi önünde
halay çekilir.
SARHOŞ BARI:
Doğumuzdan göçme olarak bazı Sivas köylerinde de
tutunmuş sıra oyunun çeşitlerindedir.
Asıl Erzurum barları faslında, bar tutulduğu
zaman ilk yürütülen çeşit mutlaka bu bardır.
"Ser" ve "Hoş" kelimelerinin birleşimiyle "baş
güzellik" anlamında olup figürlerce de
sarhoşlukla herhangi bir taklit al'kası yoktur.
Sarhoş Barı'nda eller taraklanarak omuz
hiz'sından yukarı kaldırılırlar. Söylenen havaya
göre hareketler ayaktan başlayıp hızlanır.
Ayaklarda en çok taban kısmı iş görür. Bu oyunda
aranacak ilk vasıta (özellik) vücudun muntazam
tutulması ve oyunun hareketlerinde olduğu kadar
bakışlarda da delikanlılık gururunu belirtecek
tavırlar alınmasıdır. Süzgün ve mütebessim
(gülümser) bakışlarla güzelliğin im'sına da
(hatırlatılması da) çalışılır.
Oyunun sonuna doğru en mühim (önemli) rol
bacaklara ve ayakların ayrı ayrı ökçe ve
tabanlarına geçer. Oyunun sonunda oturma kısmı
da vardır: Bu hareketler bilhassa hızlı yapılıp,
bir oturup bir kalkma tarzında birkaç defa
tekrarlanır.
Nihayetleniş (sona erdirme) "barbaşı"nın
arzusuna bakar. Barbaşı ayağa kalkıp daha
oynanmayacağını işaret etmek üzere mendilini
havaya kaldırınca, zurna da havayı değiştirir.
Bar devam ederken, oyuncuların seyirci
arkadaşlarından biri kendi kiraz ağızlığına bir
cigara (sigara) takarak yakar. Barbaşı'ndan
başlamak üzere her barcıya sırasıyla birer -
ikişer nefes çektirir. Cıgarayı içirtirken, sağ
elini oynamakta olan Dadaş'ın omzuna koyarak
delikanlının hareketlerini bozdurmamak için
kendisi de hafifçe hareketere (figürlerce)
katılır ve cigarayı sol eliyle içirtir. Bir
arkadaştan öbürüne geçerken ağızlığın ağıza
gelen ucunu ya yanağına veya avucu içine sürerek
bir nevi nef'set amaçlı güzel nef'set (temizlik)
yapmış olur. Diğer barlarda da birer arkadaş
böylece yerinden kalkarak dizidekilere cigara
(sigara) çektirir.
Sarhoşlukla ilgisi bulunmayan Sarhoş Barı'nın
Erzurum'da bir adı da Baş Bar'dır.
SARHOŞ ZEYBEK:
Bu sözsüz Kütahya havası zurnada çalınırken
oyuncu kaşıklarla harekete geçer.
Bilecik ve Söğüt üzerinden Bolu'nun kuzeydoğu
mıntıkasına kadar kaşıklarla zeybek oynamak
çığırı köylere kadar yaygın ve kıdemli
görünüştedir. Aralarda bu çığırı unutmuş görünen
köyler de vardır.
SARI ÇİÇEK:
Çoruh bölgesi oyunlarındandır. Yıllarca sevişip
ancak neden sonra kavuşabilen iki yavuklunun
sevinç içinde karşılıklı yürüttükleri oyun
çeşididir. Kız ve erkek böyle bir saadetin
hâtırasını tasavvurla oyuna kalkarlar. Hızlı,
fakat yumuşak hareketli bir oyundur. Ayak
hareketleri pek muntazamdır. Çoruh bölgesi
oyunları arasında yaşanmış olayları yaşatan
çeşitlerden epey vardır. Bunlar yarı konulu
tertiplerdir. Horonlar, sert ve fazla canlı
olduğu için, kadınlar horanlarda (ancak bazı
horonları figürlerce yumuşak yürütmek suretiyle)
kendi aralarında olmak üzere nâdiren yer
alırlar.
Aman aman sarı kız
Ben yapamam yalnız
Sarı Çiçek adlı Artvin oyunu ya iki kişiyle
yahut dört kişi tarafından oynanır. Tercihen bir
kız, bir erkek veya iki kız - iki erkek
tarafından yürütülür. İki veya dört kişiyle
yürütülüşüne göre bazı değişiklikler yapılıyor.
Değişiklik, daha ziyade figürlerin tertip ve
sıralanışında vukua (meydana) gelmekle beraber
tahavvül de (değişimde) bazı figürler de
müessirdir. (etkilidir) Ayrıca, kız ve erkeğin
oynayışlarında da farklar görülür.
Sarı Çiçek bir kız - bir erkek tarafından
oynandığında el, kol ve vücut hareketleri önem
kazanır.
SARI GELİN:
Kars köylerinde çok yaygın olarak söylenen güzel
havalı Sarı Gelin Türküsü'nü bundan 35 yıl önce
Kars'ın ilk kurtuluşu üzerine ilimize vazife ile
gelen rahmetli tarihçi Ahmet Refik (Altınay) Bey
tespit etmiştir: Bir Türk delikanlısı, köyünde
yaşayan bir Hıristiyan kızını seviyor. Sabahları
tarlaya giderken peşinden ayrılmıyor. Akşamları
sürüleri ağıllarına dönerken sevgilisinin
hüsnünü (güzelliğini) seyrederek ruhunun ateşini
teskine (yatıştırmaya çalışıyor) fikren, hissen
o derecede meşgul oluyor ki, nihayet taptığı
haç'ı, sevdiği şalibi (haç'ı) görmek istiyor.
Kalbi heyecan içinde çarparak bir Pazar sabahı
kalkıyor. Kiliseye gidiyor. Bir köşeye
çekiliyor. Sevgilisinin taptığı haçı, kilisede
yapılan 'yini seyrediyor. Türkü şöyle başlıyor:
Vardım kilisesine, baktım haçına
Mail oldum bölük bölük saçına
Kız seni götürem İsl'm içine
Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
Şarkının nakaratı o kadar hazîn (hüzünlü,
kederli, üzüntülü), o derece müessir (etkili,
duygulandırıcı) ki... Ali, elini şakağına
koymuş, gözleri gür nem (nem dolu), ruhundan
kopan teessürle (üzüntüyle) feryat ediyor:
Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
Dedikçe gûya (sözde) ağlamak istiyor. Sarı
Gelinler orada da mı bedbaht (kötü talihli)
'şıkları bu derecede teshir etmişlerdir
(büyülemişlerdir).
Bu Sarı Gelin Türküsü'nün ikinci h'nesi (bölümü,
dörtlüğü) şöyledir:
Vardım kilisesine kandiller yanar
Kıranta Keşişler perv'ne döner
Tersa sevmiş deyin, el beni kınar
Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
Seni saran neyler dünya malını
Bu türkünün Kars ve Şüregel'de Revan'daki başka
bir varyantı da:
İravan çarşı Pazar
İçinden bir kız geçer
Elinde divit kalem
Dertliye derman yazar
diye başlayıp;
Sarı Gelin, Sarı Kız
Ettin ömrüm yarı kız
Nakaratıyla ve Bar - Halay oyun havası olarak da
söylenir. Erzurum'dan tespit edilerek
radyolarımıza geçen varyantında mânasız
(anlamsız) bulunan "Hoy Sinan ölsün" sözleri
değiştirilerek "hoy ninen ölsün" kılığıyla, gûya
(sözde) "kibarlaştırılıp mâna verilmiş"tir!
Kars yöresinde meselâ Dikme köyünde daha ziy'de
tek kadın tarafından kadın meclislerinde
yürütülen oyunlardan biri de Sarı Gelinâdir.
Adını türküsünden almıştır.
SARI GÜL:
Kars'ın Dikme köyü civarında gün gören tekli
kadın oyunlarındandır. Adını türküsünden
almıştır.
SARI KIZ:
Ordu ilinin merkezinde Sarı Kız hem erkek, hem
de kadınlarca 2 - 10 kişi tarafından kemene veya
davul - zurna eşliğiyle ayrı meclislerinde
yürütülen oyun çeşididir. Yer yer, böylece, sıra
oyunlarından olarak da vardır.
Sarı Kız'ın ayağında yemeni
Yaz gelende bekler çayır çemeni
Aman aman Sarı Kız
Ben yatamam yalnız
Sarı Kız'ın ayağında kundura
Yürüdükçe düşmanları öldüre
Aman aman Sarı Kız
Ben yatamam yalnız
Sarı Kız'ın ayağında nalini
Zannedersin kaymakamın gelini
Aman aman Sarı Kız
Ben yatamam yalnız
Sarı Kız'ın ayağında çizmesi
Ne hoş olur o yâr ile gezmesi
Aman aman Sarı Kız
Ben yatamam yalnız
SARI ZEYBEK:
Isparta yöresi köylerine kadar güneyde yaygın
olan bir oyunun çeşidinin adıdır.
Bitlis'te bile oynandığı biliniyor.
Sarı Zeybek, inip gelir inişten
Her yanları görünmüyor gümüşten
Habarım yok dün geceki cümmüşten (cümbüşten)
Sarı Zeybek inip gelir dereden
Heryanları görünmüyor bereden
Hekim napsın iyi olmaz yareden
Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır
Yağmur yağar silâhları paslanır
Benim yârim küçücükten uslanır
Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır
Yağmur yağar silâhları paslanır
Deli gönül bir gün olur uslanır
Yazık olsun, telli doru, şanına
Bir kere bak mor cepkenin kanına
Allah dedim yatağına dayandım
Yurdun için al kanlara boyandım
Dört yanıma düşman almış uyandım
Yazık olsun, telli doru, şanına
Bir kere bak mor cepkenin kanına
Sarı Zeybek bu dağlara büyüdü
Şu dağları kara duman bürüdü
Üç yüz atlı, beş yüz yaya yürüdü
Yazık olsun, telli doru, şanına
Bir kere bak mor cepkenin kanına
Eski Sarı Zeybek türküsünün ezgisi olduğunda hiç
şüphe bulunmayan başka bir Sarı Zeybek Havası,
bu ad ve ayrı oyunuyla doğu illerimize kadar yer
yer yayılmıştır. Ege yörelerinde yerini
tamamiyle yeni havaya kaptırmış görünen bu eski
ezgi ve oyunun, Sivas'tan öteye Çorum, Erzurum,
Bitlis ve hatt' Van köylerine kadar bilâkis
tanınıp oynandığı oluyor.
Bir kadın veya başına yazma örtünerek kadın
rolünü üzerine alan bir erkek, iskemleye oturup
süzülür. Oyuncu efe, iki elinde birer kama
olduğu halde oyuna kalkar. Saz başlayınca da 9 /
8 tartımındaki aksak ezgili ve kıvrakça oyununa
girer. Bazı harekelerle, önce ortadaki kadına
aşkını il'n eder, yerlere çöker (başı kadının
ayaklarına eğilecek surette), etrafında dolaşır.
Az sonra da gördüğü al'kasızlıktan canı sıkılmış
halde, tehdide geçer. Elindeki kamalar ikide bir
sevgilinin başı etrafında fırıldanmaya başlar.
Kadın, buna da aldırış etmeyince, kamalar artık
seyircileri bile ürpertecek bir hırçınlık ve
sabırsızlıkla sevgilinin büsbütün yanı başında
parıldarlar. İşte bunun üzerinedir ki, kadın
nihayet amana (imana) gelmiş görünüp gülümser ve
yerinden kalkarak yürür, erkeğin oyununa ayak
uydurur.
SASA:
Çoruh bölgesi oyunlarındandır. Erkek, kadın,
çoluk çocuk hep birlikte oynarlar. Bu çeşide
Kağos adı da verilmektedir. Bağ bozumu zamanında
oynanır.
SAYA:
Köylerimizde baharın gelişini kutlama yollu
olarak takribî (yaklaşık, ortalama) bir günde
yapılan, içinde raks unsuru da bulunan, fakat
hakkında hiçbir tarihî vesikaya rast gelinmeyen
bir görenektir. Saya, öyle bir vaktin adıdır ki,
ondan elli gün sonra köyün keçileri yavrulamaya
başlar. İşte o yavrulama zamanına da "döl"
denir. Saya, döle elli gün kala bir neşe gecesi
olarak anılır.
Saya'nın belli günü gelip çatınca, o akşam
çocuklar bağıra çağıra sokaklarda neşeyle
türküler çağırır ve bir evin kapısı önünde
sabırsızlık al'metleri (belirtileri)
gösterirler. İçerde Sayacılar giyiniyorlardır.
Nihayet kapı açılır ve beklenenler dışarı çıkar.
En önde uzunca bir paltoya bürünmüş, elindeki
kocaman sopayla göğsüne kadar inen ak sakalını
sallaya sallaya yürüyen bir ihtiyar vardır. İşte
sayacıların babası budur. Belinden sıkıştırılmış
bir iple bağlanmış kamburu, bir deve hörgücü
gibi gözükür. İki koluna birer küçük çan
takılmıştır. Yürüdükçe çanların sesini duyanlar
t' uzaktan Saya'nın geldiğini anlarlar.
Saya, ihtiyar olmasına rağmen o kadar çeviktir
ki, bütün çocuklar kendisinden korkar.
Erkeklerden birine kızıp da bir sopa vuracak
olsa, hiç kimse karşı gelmez, susar. Çünkü,
görenek bunu gerektirir.
Saya'nın peşi sıra sevgilisi yürümektedir. Bu
hatuncağız tamamen Saya'nın aksinedir. Yani,
güzel bir "kuntu" (ipekli entari) nun üzerine
giydiği kollu "salta"sı (yeleği) ile, ince
beline doladığı şal kuşağı ile, genç ve güzel
bir hatundur. Hatunun, çevresindeki erkeklerden
hiç çekindiği yoktur. Başına dizilediği
beşibirliklerin altındaki yüzünü işlemeli beyaz
örtüsüyle kapatmamıştır.
Epeyce bir kalabalığın önünde yürüyen her iki
sevgili, köyün bütün evlerini tek tek
dolaşırlar. Davul - zurnanın ezgisini çaldığı
yalnız Saya'ya has bir oyunu oynar ve çılgınca
eğlenirler.
Bir evin kapısına geldiklerinde çift yavuklular
önce kol kola girmiş olarak ortada mahallî
oyunlardan oynarlar. Sonra da etraflarını
kadınlı - erkekli bir halka kuşatıp hep birlikte
oyuna devam ederler. Köy, geç vakitlere kadar
eğlenir, bu bahar habercilerini hareketle
karlayıp uğurlar. Kapıdan kapıya k'file büyür.
Bütün bu oyunlar boyunca ne gelinin, nede
Saya'nın ağzından tek kelime çıkmaz. Şayet,
çıkarsa; "keçiler yavrularını ölü doğurur"
kanaatı vardır. Bu inanış sayesinde, kez'
(böylece) gelinin de bir erkek olduğu aynı
zamanda mükemmelen maskelenmiş olur.
Bütün bu eğlence gecesinin sonunda yemekler
yenir. Her evden toplanıp bir kısmı fakirlere
dağıtılan bulgur, yağ ve yumurta bu yemeği
teşkil eder.
Kısaca, iki delikanlıdan biri ak sakallı kambur
Saya, öbürü ise süslü püslü nefis bir gelin
olmuşlardır. Kapı kapı ya ikili oyunlar
gösterirler, yahut da onlar oyundayken çevreyi
çocukların şen halkası kuşatıverip elbirliğiyle
yürütürler. Davul - zurna hep eşliktedir. Oyun
burada kısmî bir unsur vücuda getirmekle
beraber, ayrı bir havası bile vardır. Neşesi ve
temsilî mahiyetiyle bir bale sahnesine konu
olmak üzere iki oyuncunun dilsizlik durumu bile
kareoğrafın emrindedir.
Kastamonu yöresinde süslü kadın elbisesine
"saya" denilmekte bulunuluşu, belki de Saya
giyimi hâtıralarından kalmadır.
SEDİR KENARI:
Erzincan'ın merkez ilçesindeki düğün ve şenlik
günlerinde, eldeki bir veya iki herhangi bir
mahallî çalgının eşliğiyle yürütülen yalnız
kadın meclisine (toplantılarına) mahsus (özgü,
has) tek kişilik kadın oyunudur. "Çayırın Tez
Yüzünde" türküsü de aynı çeşittendir.
SEĞMEN:
Yurt bölgelerinde S'men, Selmen, Semen, Seymen
şekillerinde söylenişçe çeşitlenebilmiştir.
1. a) Seğmen (S'men): Güney bucaklarından
Malatya yöresine kader ki nice köylerin düğün
adetlerinde, başka köylerden gelerek gelin alma
alayına katılan ve k'filenin önünde giden
atlılar.
b) Köy düğünlerinde gelin almaya giden alaya
yaya olarak katılan davetliler (Bazı Tokat
yöresi köylerinde görüldüğü üzere).
d) Gelin geleceği gün için yapılan at koşuları
ve oyunlar (Maraş tarafında)
2. Selmen (Seymen): Sırmalı aba giyip silâh
kuşanarak ve başına poşu sararak düğün ve
alaylara katılan delikanlılar (Gaziantep
yöresinde).
3. Seymen: Köyden gelin almaya giden davullu -
zurnalı, atlı silâhlı, cepken giymiş delikanlı
alayı. (Güneyden Kilis'te, Çanakkale'den Eceabat
köylerinde).
SEYSENE:
Gelin çeyizi. Seysene alay ile düğün evine
götürülür. Delikanlılar, alay önünde oyun
oynarlar. Bu çeyiz, kız evinde halka teşhir
olunur (sergilenir). Teşhir gününe 'Seysene
Günü' derler (Gördes - Manisa). Bu sonuncu
görenek, oyuna vesile olmasına rağmen,
Seymenlikten ayrı bir konudur. Esasen, bu Ege
tarafının köylerinde ayrıca Seymen ve Seymene de
vardır.
SEKME:
Isparta'nın Eğridir (doğrusu Eğirdir) ilçesinin
Sarkımacak köyünde Düz Oyun, Sarı Zeybek ve Kol
Oyunu denilenlerden başka Sekme oyunu da vardır.
Cümlesi (tamamı) ikişer ikişer (iki kişiyle)
yürütülür. Sekme adı kendi ana motifinden
mülhemdir (dolayı konmuştur).
Bursa yöresinde bir - iki köyde de Sekme adlı
oyun vardır. Eskişehir'in Mihalıççık ilçesinin
köy oyunları arasında da Sekme adlısı vardır.
Balıkesir'de oynanılıp, sözsüzdür.
Doğumuzdan Bingöl ilinin bu isimdeki sıra
oyununda el ele tutuşulur. Her darpta (vuruşta)
ayak değiştirerek yürüyüş halinde başlar. El ele
devam eder. Sonra halka olurlar (Meyrem -
Kürt'ün kızı); daha sonra el bırakılır. Çapular
(karşılıklı ellere vurmalar) ve diz vuruşlar
başlar.
SIĞSARAY:
Samsun merkez ilçesinin Çırakman köyünde ince
çalgıyla veya davulla iki kişi tarafından
yürütülür. Erkeklere mahsustur.
|
SIK SARAY:
Rize merkez ilçesinde ve Fıçıtaşı, Yalı
gibi diğer bazı köylerinde, yerine göre
3,5,10 kişi tarafından oynanır. Kemençe
veya kemane eşliğiyle bayram ve
düğünlerde yapılır.
Bölgenin aynı tipten oyunları; Atlama,
Sallama, Maçka, Millet, Urum Sallaması,
Hemşin Horonu gibi horonlardır. Bazısı
sırf erkeklerindir, bazısı karma halde
de oynanabilirler. Karma
yürütülebilenler nispeten yumuşak
çeşitlerdir. Kadının tahammülüne
uygundurlar. Karma oyunlarda gençlerin
tanışması ve hatta anlaşıp yuva
kurmaları sonucu doğabilmektedir.
Acabat, çeşidinde umumiyetle 3-5 erkeğin
yer alır. Tonya, başka bir çeşittir. Tek
veya çift erkek oynar. Bir de
Davul-Zurna adlı horan mevcut olup
bölgede davul-zurna takımlarının çok
kullanıldığı, yüzyıllardan adıyla da
hatıradır.
Köçek, Arap Oyunu, Bıçak Oyunu ayrı
çeşitlerdir.
|
SIK
SERA:
Sık Saray.
SIRA OYUNLARI:
Bir toteme veya tanrıçaya topluca tapınmak üzere
çevresinde halkalanılıp vecd anları geçirilmek
yahut bir zaferin veya ferah herhangi bir günün
sevincini paylaşıp kutlamak üzere, vesilenin
duyurduğu ihtiyaçtan en başta sıra oyunları
doğmuştur. En geri kabileler arasında hala
çeşitleri görüldüğü gibi, daha ileri kültlerde
de emsali (benzeri) devamdadır. Tekli ve çiftli
oyunlarımız yanında kamil (olgun, gelişmiş) sıra
oyunları o arada bizde de elbette ki gün
görmektedir. Bazan karanlığa uğrasa da aydınlık
yeniden doğabilmektedir. Moda sönme ve
ayılmaları (uyanmaları, dirilmeleri) olmaktadır.
Bir kısmının mistik menşeden (kaynaktan)
kalmalığı besbellidir. Bu ciheti (yönü), kimi
adlarından sezinliyor kimi de varlığını cezbe
unsurunda yaşıyor.
Zil anlamındaki eski türlere "Çang" kelimesinin
Şark'ta (Doğu Dünyasında) "Zang" şeklinde de
kullanılmışlığı dolayısıyla metindeki "zankı"
kelimesinden maksadın "çangı" (Çengi) olacağı
akla yatkın geliyor.
Toblak dediğine gelince; bununla toplu oyun
kastedildiği büsbütün açıktır.
Toplu oyunlara yan bakma zihniyeti belirli bir
zümre arasında yüzyıllar boyu yaşamıştır.
Ferhenk (Farsça sözlük) mütercimlerimizi
(tercüman, çevirmen) arasında bu çeşitlerin
tümünü "antik ve paiyen (çok tanrılı) toplu
oyunlar" demek olan Horea (Xorus) ile
karşılaştırmak, onları ancak onlara yakışır
görüp göstermek tecellisiyle kitaptan kitaba
aktarılıp durmuştur. Osmanlı sözlüklerine ve
Tanzimat edebiyatından tek tük metinlere geçen
bu görüşe göre; Türk'ün kendi Asyai sıra
oyunları yoktu ve oynadıkları çeşitler
Hristiyanlarca da yürütülen antik horusların
kalıntılarından ibarettir. Medreseli
mütercimlerimiz bu oyunları Türk'ün erkeğinden
bile uzak göstermişlerdi. İranlı sıra oyunu
yürütür fakat Türk erkeği oynamaz demeye sözü
getirirler, tarif tercümelerine bu manada
katımcıklar yapmadan edemezler. Farkına
varılmadan adeta şu yolda acip (tuhaf,
şaşılacak) bir kaziyye (teorem) kurulmuştu:
"Kuşlar uçar. Teyyare de uçar. O halde uçak da
bir kuştur". Oyun konusuna çevirirsek şöylesine
bir garabet (tuhaflık) ortaya çıkar; "Horalar
toplu oynanır. Sıra oyunlarımız da birlikte
yürütülür. Şu halde sıra oyunu Horus'un ta
kendisi veya kalıntılarından ibarettir. "
Antepli lûgatçımız Asım Efendi, Burhan-ı Kaatı
tercümesinde aynı maddenin tarifine kendi
kattığı cümlede aynı karşılaştırmayı lafa
karıştırmakla beraber, hiç olmazsa çeşit farkı
işaretlenmiş, yani mukayeseden ileri
gidilmemiştir; "Destbend, sıra raksı
dedikleridir (dediklerimizdir demek istiyor veya
istemiyor!), bir neviine (çeşidine) Hora tabir
ederler." Asıl ferhenklerin Farsçalarında hora
kelimesi hiç geçmez, çünkü bu kelime Farsçaya
koymamıştı.
Fehrenk tercümelerinin en eskilerinden
sayılarından Bahr'ül Gar'ib'in katım (ekleme)
cümlesine gelince, orada; "Destbend; horan
teperler, Rum avratları anna derler" deniliyor.
(Horan dedikleri oyun ki Rum kadınları oynarlar,
demek istiyor.) İran'da horan adlı, Anadolu'da
da destbend adlı sıra oyunu işitilmediğine göre,
tercümedeki; "Sadece Rum kadınlarının horanı"
ifadesi bir benzetmeden ibaret kalıyor. Rum
tabirinden maksat XV. yüzyıl anlayışınca
Anadolu'dur. Horan imlasının kullanılıp hora
denilmeyişi ayrıca dikkate değer. Demek ki Doğu
Karadeniz yakımızın fethinden önceki bizim
Anadolu'da da horan adı ve oyunu vardı. Fakat
mütercim "Horan teperler" birleşimini "Hora
teperler" alışkanlığından daha eski bilmiştir.
Karadenizlilerimiz "Horan çevirmek, Horan
düzmek" derler. Şu halde mütercimin demek
istediği şuydu: "Sadece Anadolu kadınlarının
yürüttüğü sıra oyunudur. "
Şimdi, az yukarda Antepli Asım'ın bir maddelik
tercüme tarzını gördüğümüz Burhan-ı Kaati
ferhenginden metnin aslını, Farsça'sını bularak,
konuyla ilgili maddeler şöyledir:
1. "Destbend: Kadınların kol bağına denir. Lal
ve yakut gibi cevherlerden dizip kollarına
geçirirler. Hem de, insan ve sair (diğer)
hayvanların çerge(çadır) kurup halka ve daire
olmasına denir. Ve, el ele tutuşarak raksetmeye
derler."
2. "Pençah: ... Köçekler arasında sıra raksı
tabir olunan raksa dahi ıtlak (söylenmiş)
olunur; el ele yapışarak raksederler." Asım
Efendi, kendi tercümesine buna şu cümleyi de
katıyor;
"Fenzeç (fenzek), muarrebidir
(Arapçalaşmışıdır)." (Arapça'da p ve ç sesleri
olmayışı eserleridir.)
Oğuzlarla Anadolu'ya geçen "sağu salmak"(Ölüleri
ağıtla anmak) yahut "Sarı Satuk günlerinde semağ
yürütmek" gibi eski görenekler Orta Asya
kaynağından gelmeydiler. Batı îlliğin istihale
(başkalaşma, gelişme) menşelerinde görüldüğü
gibi.
Evliya Çelebi'nin defaatla yazdığı ve az aşağıda
tekrar göreceğimiz Sağu tabiri Yenisey'in Orhun
Yazıtlarında geçer. Saru Saltuk ile Horasan
Erenleri bahis konusu olur.
Ferhenklerden öğrendiğimiz Farsça sıra oyunu
adları arasında bir de Serbend tabiri zımnen
(dolaylı olarak ) vardır.
Şimdi de, lûgatçılar dışındaki eski ve yeni
metinlerden birer açıklama örneği olarak, sıra
oyunu karşısındaki bir sınıf halk zihniyetinin
yorumculuğa aynı indiyatla (kişisel görüşle)
nasıl karıştığı görülür. Evliya Çelebi, XVII.
yüzyılda Batı Rumeli'deki Ergiri Alevilerinin şu
iki göreneğine dikkati çekmiştir:
1. Ölüleri anarak sağu salmak.
2. Sarı Saltuk günlerinde ve emsal (benzeri)
vesilelerde semağa kalkarak oynamak. Diyor ki:
"Ekser halkı muhibb-i hanedan (tarikat sever)
olup "Ya Ali" der oturur, "Ya Ali" der kalkar.
Cümle farisîhvan (Acem Dostu) olup muhibb-i
hanedan olduklarından bir fırkası nih'nîce
(gizlice) Muaviye'ye sebb (söğüp edip) Yezid'e
'şikare ederlermiş amma istima (işitmedim)
etmedim. Halk gayet ehl-i zevk ve îş ü işrete
(yemeye ve içmeye) mail olup bade-i n'b (halis
şarap) ve rahaniye (şarap) nam mukavvî şeyleri
nûş edip (içip) serhoş olurlar.
Ergiri 'hâlisinin diğer ayinleri:
Bunlar düğünlerde, Hıdırellez'de, Nevrûz'da,
kasım günlerinde, Sarı Saltık gününde ve
bayramlarda şarap içip pençe-i afitab dilberan
(güzel yüzlü dilberleri) ile aşıkları el ele
verip ayin-i kafir (Müslüman olmayanların ayini)
gibi koç kucak olup Horus tepip, kuşak kuşağa
yapışıp hora tepme ile semağ ederler. Bu dahi,
bed (kötü) ayindir ki kim ayin-i keferedir.
Seyyahımızın Dobruca tekkelerinden bazısında
Sarı Saltuk erkanından bakiye semağ oyununu
ayrıca gördüğü biliniyor. Engiri'deki aynı
tarikat sıra oyununu nasıl olup da Horus ile bir
tuttuğu şaşılacak şeydir. Şükür ki;
"Semağdakiler bu oyuna Hora adını verirler"
demediği gibi "Semağ ederler" fiilini duyup
yazmaya da dikkat etmiştir. Hora kelimesine yine
Türkçe tepmek yardımcı fillinin meşhur surette
katılmışlığını pek eski alışkanlık halinde
biliyor. Türk sıra oyununun paiyen Horus
üzerindeki etkisi 'Horus tepme' birleşimine
münhasır (sınırlı) kalmış da değildir: Davul-
zurna, nice tartım ve figürlerin de onlarca Türk
oyun motiflerinden alınmış olmak gerekti. Sarı
Saltuk'un, Barak Baba'nın "ta-bılhaneleri vardı
semağ da çalardı.
Hüseyin Hüsameddin Efendi'nin Akd'ül Ceman'dan
naklen verdiği etraflı bilgiye göre Barak
Baba'nın iri gövdeli ve gayet pis bir adem olup
şehirden şehire gezdiği belirtiliyor: Belinden
yukarısı çıplak olup aşağısına kırmızı bezden
bir futa (peştemal) bağlamış, başına hefil bir
kırmızı sarık şeklinde tülbend sarmış ve iki
tarafına manda boynuzları raptedmişti
(takmıştı). Elinde gayet uzun ve büyük bir
nefir, kabaktan mamûl büyük ve siyah bir keşkül
(tas) olup ayı gibi oynar, maymun gibi söyler,
gayet murdar (pis, iğrenç) idi. Aynı hal ve
kıyafette daha sekiz-on refiki (arkadaşı) olup
bunların elinde zilli tefler olduğu halde
gittikleri yerlerde bir daire şeklinde durup
bunlar çalar, Barak Baba oynardı." Hicri
706(1328) de Şam'da öldü.
İspanyol seyyahı Klavijo'nun bir Erzurum köyü
aşıkları hakkındaki müşahadesi de bu yoldadır.
Evliya Çelebi'nin kullandığı, "Refere" sözü
farkında olmadan paiyen (çok tanrılı) karşılığı
düşüyor. Çünkü Manastırlar, çalgı ve Horus'a
oralarda da sımsıkı kapalı ve papazlar
cümlesinin (tamamının) aleyhindeydi. Seyyahımız
'sağu salmak' sözünün Türkçeliğini tabiî
biliyordu. Folkloru bu derecede Türk işi görünen
bir yerdeki Sarı Saltuk semağında Horus'u
hatırlaması mezhebî zihniyet farkından başka bir
duyguya hamlolunamaz (bağlanamaz). "Böyle
göregelmişler, bunu da ayıplamayız" deyişi
açıktır. İndî (subjektif, şahsi, kişisel)
mukayesesine rağmen bize Sarı Saltuk ayinindeki
Horasan erenlerine has sıra oyununa dair verdiği
birkaç tarifçi bilgi aydınlık ve eldeki en eski
ipucudur.
Sıra oyunlarımızı Horus'a benzetmek yoluyla Türk
kültürüne layık görmemek ve göstermemeye
çabalamak hususunda belirli bir zümrenin
zihniyeti ne mümkünse yapmış, hatta eski bir
atasözü olan "Çoban çalar, kız oynar" ibaresi
"Çingene çalar, Kürt oynar" düşüklüğüne bile
sokulmuştur...
Halayı, köylü cezbe iniltileriyle çekerken,
şehirli gaflet ünlemleriyle çekiştirmişti: Öyle
ki, bu türlüden çekiştirme edebiyatının eski
kayıtlarıyla belki bütün bir kitapçık bile
doldurulabilirdi.
Asyai sıra oyunlarını paiyen çağ kalıntısı
Horus'a bağlamak zihniyeti, tabılhaneyi Büyük
İskender'e atıf rivayetinin Türkistan'da
İslamiyet çağında yaşatılmışlığına benzer ki, o
da tamamıyla efsaneden ibaretti: Grek-Roma
arkeolojisinde tabılhanenin en ufak bir izi
yoktur.
Makedonya Ordusu Asya'da İndus Suyu'na dayandığı
zaman bazı yerli ayinlerini kendi Grek
ayinleriyle benzer bularak bunların bir zamanlar
Küçük Asya'dan ta oralara kadar yayıldığını,
bizzat Yunanlılar da sanmışlardı. Mesela,
Antiohus (Antiochus)un Hindistan elçisi
Megasthene, hatıralarında, zamanında kuzey Hint
topraklarında iki mezhep bulunduğunu, birinin
dağlılarca benimsenmiş Dionissos çığırı, öbürü
yüzdekilerin bağlı kaldığı Herkül yolu olduğunu
yazmıştı. Arrien, Hintlilerin Makedonyalı
İskender'i Hydaspe suyu yakasında barbar
musikîleri ile karşılayıp ağırlamaya
çalıştıklarını anlatırken: "Bunlar istisnasız
olarak musikî hevesk'rlarıdır. Baküs ile
arkadaşları bakanelleri Hint topraklarına
götürdükleri çağdan beri raksı aşkla tatbik
ederler."
Megasthene: "Dionysos, Hintlilere ziller ve
dümbelekler çalarak öbür ilahları kutlamasını
bizzat öğretti. Yunanlıların kordax dediği
hicivci raksı da öğretti." diyor!
Strabon ise; "Bütün Asya'yı Hint ülkesine kadar
Dionysos'un kutsallık sahası veya toprakları
yapan şairler, musikîye bilakis Asyaî bir menşe
göstermek davasındadırlar" diyor.
Antik Yunan medeniyetinde dans özellikle İyonya
ve Pontus'ta gün görmüştü deniliyor. Baküs'ün
Hindistan'a yaptığı efsanevî geziden dönüşünü
temsil eden gösteri pek övülmüştür; Bu, bir cin
ve peri dansıymış. Faunlar, satirler, Titanlar,
Korihantlar biçiminde kılık değiştirmiş olarak
memleketin en ünlü kişileri bu gösterilere
katılıyorlardı. Dans, seyirliktekilere öylesine
bir ilgi aşılıyordu ki, bütün bir günü temaşanın
haz ve huzuru içinde geçirmeden edemiyorlardı,
deniliyor.
Dans tarihinin antik Yunan metinlerinden örnek
olarak aldığımız üstteki fıkraları arasında bir
de sıra oyunu müşahedesine dair en eski tarih
metni vardır. Müşahit (gözlemci) Yunanlılar,
fakat sahne Hindistan'dandır. Arrien,
Hintlilerin filleri zapturapt (disiplin) altında
tutup ram etmekte (isteklerine boyun eğdirmekte)
baş vurdukları usuller arasında şunu da İlkçağ
sonlarında yazmıştı: "Hintliler fillerin
çevresinde halka kurup çergelenerek şarkılarla
davul ve ziller çala çala huylarını yumuşatmaya
bakarlar." Tarihteki en eski sıra oyunu kaydı
işte budur. İkinci derecedeki kıdemli kayıt
Turan ilinden, Hunlardan, yani yine Asya'dandır.
Rivayetlerin en akla yakın olanları sonuncu sıra
oyunlarına mütedair (ait, ilişkin)
müşahadelerdir.
İlkçağ Yunan kaynaklarından seçilmiş üstteki
fıkralar çoğunlukla aynı mahiyet ve kuvvetteki
efsanelerdir. Bizdeki sıra oyununa karşı nefret
duygusu beslemiş zümreden çağlar önce; "Asya
oyunlarının Yunan menşeinden olduğuna" inanmış
bir Yunanlı itikadının (inanışının) hüküm
sürmüşlüğüne delildirler. Bu bir efsane idi.
Gerçekte, her ülkenin sıra oyunları duyguların
topluca ifadesinden yerli yerinde doğmuş;
çeşitlenişlerde yerli zevklerin türetme
kabiliyeti nispetinde artmıştı. Kızılderililerin
bile sıra oyunları vardır. Kavmî sekene
yoğluğunun azınlık oyunlarını zevk etkisine
almış olacakları her şeyden önce mantıkça
açıktır.
1. Afgan'ın aten tabirinin raks anlamında
kullanılışına gelince; bu kelime Afgan'ın Farsça
bünyeli Puşti diline ait olup, bir yandan Türkçe
oyun sözüne, öte yandan da Farsça ayin tabirine
yakın görünüştedir.
2. Yaşula sözü, Türkçe'nin tarihi "aşula"
kelimesini ve o şölenlerin kadın oyuncularını
akla getirmektedir.
Asya'dan sıra oyunu hatırları hem eski asırlara
hem de iç ülkelere kadar derindir. Mesela XV.
yüzyıl Çağatay edebiyatına ora Türk kızlarının
düğünlerde tef çalarak ve el ele tutuşarak
yürüttükleri sıra oyunu Çenge adıyla anılı
kalmıştır. Eski bir şahın tasallut (sataşma,
taciz) ısrarlarından kurtuluşun şenliği olarak
her yıl genç kızlarca kutlanan ayrı bir bayramın
adı "îd-i çenge" (Çinge Bayramı ki, hep
bilindiği üzere İd Farsça değildir) olarak bazı
muahhar (sonraki) ferhenklere de geçmiştir.
Çengi (zilbaz) kelimemiz bu "çenge" den kalmış
olsa gerekir.
SIRA ZEYBEĞİ:
Kütahya'nın toplu oyunlarındandır.
SIRA ZEYBEK :
Isparta'nın Uluborlu ilçesinin İlegüp köyünde
8-20 erkek tarafından yürütülen bir sıra oyunu
çeşididir. Yörenin bazı köylerinde de vardır.
Manisa'nın Kula'ya yakın Nuriye köyünde Sıra
Zeybek 10-15 kişi tarafından yürütülür. Kadınlar
bunu kendi aralarında oynarlar.
SİLVANİ:
Muş'un merkez ilçesi oyunlarındandır. İki kişi
tarafından tefle yürütülüp kadınlara mahsustur.
SİMSİM:
1. Düğünlerde ateş etrafında oynanan bir oyun.
(Yeniköy-Tokat, Merzifon-Amasya)
3. Gizli, Sessiz, Sinsi (Kazmasökü-Sinop)
4. Yavaş Yavaş (Yozgat)
SİNANOĞLU:
Bu Sinanoğlu oyununa, tartımının da gerektirdiği
üzere daha doğru olarak "Sinanoğlu Zeybeği" adı
da verilir. Isparta'nın Kayı köyü gibi bazı
yörelerinde kadınlar tarafından düğünlerde tef
ve darbukayla çift çift oynanır. Oturak
alemlerinde bir kadın bir erkek yürütüldüğü de
olurdu. Oyuncular dönüşür ve gezinirler.
SİNOP'TA OYUN:
Yörenin erkek oyunları şunlardır: Zeybek Oyunu,
Çiftetelli, Kastamonu Zeybek Oyunu, Deve Oyunu,
Domuz Oyunu, Ayı Oyunu, Kasnakçı Oyunu, Arı
Oyunu, Sepetçi Oyunu, Sıvır Oyunu.
Sinop'un kadın oyunları ise şunlardır: Kete
Oyunu, Ninannay Oyunu, Hisarımızın Çevresi
Oyunu.
Bayramlarda şunlar oynanır: Kargı Oyunu, Çömlek
Oyunu, Alaylar Oyunu, Bazirgan (Bezirgan) Oyunu.
Bazılarının tarifi:
Alaylar Oyunu: Karşılıklı dizilen onar kadınlık
iki kafile tarafından oynanır. Her dizinin
kadınları el ele tutuşmuş zincir halindedir.
Oyunun kendine mahsus sözleri, tekerlemesi
ezgisiyle şöyledir. Kafileden biri söze başlar:
- Alaylar, alaylar, tortop alaylar
Öbür kafile cevap verir:
- Ne istersin, ne istersin bizim alaydan?
- İçinizde bir güzel var, onu isterim.
- O güzelin adı nedir, bize bildirin
- O güzelin adı................ kadındır.
- Uğurludur, usludur, yalnız veremem.
Birinci kafile, bu istink'r (direnme, inat)
üzerine karşılarındakilere hücumla:
- Eşimle dostumla varır alırım.
Der ve birinci kafile hangi kızın adını
söylediyse onu çekip alır.
Daha ziyade Hıdırellez şenliklerinde oynanan ve
sözleri yaklaşık iki üç perdelik ses tekerlemesi
üzerinde tekrarlanan bu adıma göre tartımlıca
oyun, edindiği küçük farklarla Anadolu'dan
Rumeli'ye kadar, o kadar yaygındır ki, sadece
Sinop malı sayılamaz.
Hisarımızın Çevresi: Bu da Sinop'un Hıdırellez
şenliklerinde oynanır. 20-25 kadın el ele
tutuşarak geniş bir halka kurup adeta hisarı
temsil ederler. Sonra hep bir ağızdan:
- "Vay sizin yerde, vay bizim yerde, baharı
böyle ekerler!" diye haykırışırlar. Bu oyun
birkaç defa tekrarlanır.
Kete Oyunu: Boyabat düğünlerinde Çarşamba günü
gerek kız, gerekse erkek evine hediyeler
götürülür. İşte bu hediyelere kete derler ki,
bir mahalde (yerde) teşhir olunurlar
(sergilenirler). Teşhir esnasında, düğün evinde
oyun oynanır. "Kete oyunu" dedikleri işte budur.
Şu halde, Kete denilen bir vesilenin oyunudur.
Ninnannay Oyunu: Oyunun adı ses taklitli üç
bileşik heceden ibarettir. Boyabat köylerinde,
bilhassa Durağan ve yöresine hemen her dernek
vesilesiyle kadınlar tarafından yürütülür.
Türküsü şöyledir:
Çalıya mı gidiyon?
Ben de varıyon ardından
Niye iki evlendin?
Korkuyodun karından
Nin nan nay, tina nay nay
Oğlan adın Mehemmet
Yüzün gül, koynun cennet
Sen alursan ben varrum
Vallah canıma minnet
Nin nan nay, tina nay nay
Değirmenin taşına
Yüzüm koydum başına
Ben nereye gideyim
Bu sevdalı başıla
Nin nan nay, tina nay nay
Çiftetelli: Hem kadın, hem de erkeklerce
oynanır.
Kastamonu Zeybeği: Bir adı da Sepetçioğlu
Oyunu'dur. Asıl Kastamonu'da maruftur (bilinir,
tanınır).
Sinop'un erkek oyunları arasında şu üç eğlenceli
oyunda vardır: Ayşe Kadın Fasülyesi Satarlar,
Güzel Potin Boyarlar, Suyu Suyu Oyunu.
Sinop'un gerek kadın, gerekse erkek oyunları
evlenme ve sünnet düğünleriyle kına gecelerinde
ve loğusa cemiyetlerinde (toplantılarında)
oynanırlar. Alaylar Oyunu, Hıdırellez günlerinde
kırlarda ve şahıslar değiştirilmek suretiyle
uzun uzun sürdürülür.
Hisarımız çevresi oyununda; "Vay sizin yerde"
sözlerini söylerken, çimen ekiyormuş gibi
vaziyetler alarak elleriyle toprağa hareketler
yaparlar. Genç kızlara mahsus (özgü) olarak
Hıdırellez gününün bir oyunudur.
Kete Oyunu esnasında kadınlar yine tef ve
darbuka çalarak türkü söylerler.
Ninnannay oyununda bazen şu kıtalar da söylenir:
Nani nani nay nana niye nay na
Ay doğar aydın değil
Vardığım zengin değil
Babam virdi (verdi) ben vardım
Vallahi dengim değil
Nakarat
Soğanlıkta büyürsün
Güzellerden güzelsin
Sana meyil vermedim
Sen askersün gidersün
Nakarat
SİRVENİ:
Maraş'ın (Kahraman Maraş) Göksun ilçesindeki iki
ve 30-40 kişi tarafından davul zurnayla oynanır.
Sirveni'de kadın erkek kimi ayrı ayrı kimi de
karma halde dizi tutarlar.
STA STA :
Bu oyunun iki adı vardır: sta sta veya Sasa.
Karadeniz doğusundan Of ilçesinin Horum denilen
sıra oyunlarından biridir.
SÜNSÜN:
Elazığ'ın Hankendi ilçesinin (günümüzde belde)
Dişdi köyünde Sünsün ve ayrıca Kol oyunu vardır.
Tek ve çift oynanırlar. Erkek ve kadınlara
mahsustur. Kelime, Sinsin adını andırıyorsa da
mahiyetçe onunla andırışı (benzerliği) yoktur.
Aynı ilçenin Germili köyünde toplu olarak Üç
Ayak, tek ve iki kişiyle de Kol Oyunu davul
zurnayla oynanır. Toplu olanı erkeklere
mahsustur. Tatmalı köyünde 2-20 erkek Ağır Ayak
ve Üç Ayak oynarlar.
SÜZME OYUNU:
Bitlis, Ahlat, Erciş ve Tatvan yörelerinin oyun
geleneklerinden söz açılınca Süzme Oyunu en
başta akla gelecek çeşittir. Düğün ve
bayramlarda oyun faslına onunla başlanır.
Ağırca tartımlı ve sözlü olan Süzme oyunuyla
oyun faslına girilir. Karma dizide bir kadın bir
erkek sırasıyla yer almış bulunurlar. Türküsünü
çağırarak hilali (aya benzer) yarım daire
halinde hareket ederler. Kenardaki davul zurna,
söyleyişi örtmeyecek surette mümkün mertebe
hafif çalarak sözlere eşlik eder. Oyuncular,
oldukları yerde hem söyler, hem de tartıma göre
ahenkle sağa sola ağır ağır sallanırlar. Bir
müddet, böylece iki yana sallandıktan sonra
harekete geçilir. Tutumlu bir yan yürüyüşle
tartıma ayak uydurulmuştur. Biraz da bu seyirde
devam edildikten sonra ileri geri adım
hareketleri yan yana gidişlere ilave olunur. Bu
hareketler, türkünün devam müddetince sürer.
Türkü susunca yalnız davul zurna ezgiyi bir iki
defa tekrarlar ve alınacak (oynanacak) oyun
çeşidi için geçiş ayağını vurur ki tartım bu
münasebetle nispeten hızlanır.
Figürler aynı kalmakla beraber artık hız
edinmişlerdir. Canlı fıkranın (bölümün) biraz
devamından sonra oyuncular Meral oyununun
türküsüne geçerler. Bu birinciden daha canlı bir
çeşit olmakla beraber, figürler bakımından onun
aynı gibidir. Bir müddet devam edildikten sonra
kadınlar saftan ayrılarak onun yerinin bir
kenarında dizi halinde durur ve beklerler.
Bu ayrılış sırasında oyunun tartımı bile
duraklayıp bozulmadığından alanda yalnız kalan
erkekler, gayet sert tartımlı figürleri olan ve
Tiringo (Diringo) denilen oyuna başlarlar. Bu
oyun, önce gitgide çılgınlaşarak bir cezbenin
vecdine (kendinden geçme haline ) geçmek
isteniliyormuş gibi olur. Bir müddet böylece
devam edildikten sonra hareket usul usul
yumuşar, durulur ve aheste halini alır.
Erkeklerin oyunu boyunca kenardaki kadınların
münasip (uygun) zamanlarda tartım dairesinde el
şaplatmaları (vurmaları) delikanlıları
fazlasıyla coşturur. Yavaşlayış sırasında
Tiringo havasının bir fıkrasını (bölümünü) zurna
yavaş yavaş çalarken oyuncular kadınlar dizisi
önüne gelmiş bulunacaklarından bu kadınlar
tekrar ve tartım hiç bozulmaksızın erkeklerin
safına kayarlar. Akabinde de (sonrasında da)
Papuri oyununun türküsünü söylemeye koyulurlar.
Bu sefer, erkekler şarkıya (türküye)
katılmaksızın oyunun hareketlerine uymakla
yetinirler. Diğer karma oyunlara nispetle
hızlıca yürütülen bu oyun da arzu edilirse
sözlerin bitimine kadar sürerek nihayet oyun
faslının tamamı sona ermiş olur.
Dizi kalabalıkça olur. Bir başında erkek, öbür
ucunda kadın olmak üzere iki başçekeni bulunup
hareketleri bunlar idare ederler. Süzme, Meral ,
Tiringo ve Papuri sırasında türkülü yerleri hep
kadınlar söylemekle beraber, sonuncu Papuri
oyununun en nihayetinde erkekler de türküye
katılabilmektedir.
Kısaca:
1. Süzme, karma oyundur.
2. Meral, karma oyundur.
3. Tiringo, erkeklere mahsustur.
4. Papuri, karma oyundur.
Dörtlü Süzme Oyunu faslından 1,2 ve 4 karma
kısımlarının kadınlarca söylenen türkülerine
gelince, Süzme'nin sözleri şunlardır:
Horozu kattım ayvana,
Dedim değme şu hayvana
Budur ki kilsadan (harmandan) gelir (emma gelir)
Nazlı yar erkadan gelir
Yar kaşların karasına, karasına
Yar hal vurdum arasına
Yar seni merhem demişler (yâr demişler)
Bu sinamın yarasına
Göklere yıldız serseler (yar serseler)
Yar, sevgin beni örseler
Canımı kurban ederim (ben ederim)
Yar seni bana verseler
Denizler susuz olur mu (deh çakıl daş)
Dibi de kumsuz olur mu?
Hele bir gez ki düşünün (yâr düşünün)
Bir yiğit yarsız olur mu?
Çay içindedir çakıl daş (deh çakıl daş)
Gönül, kanlı gözümde yaş
Aklımı başından aldı (emma aldı)
Orta boylu bir kara kaş
Meral oyununun türküsü şudur:
Can meral, can, eylen, eylen, eylen
Dur gelin dur, yareli bülbülüm, meralim gel
Can gülüm can, kal, eylen, eylen, eylen
Vurdun beni yareli canım, bülbülüm gel
Gel gelin gel, yar gelin, eylen, eylen
Kurban meral, yareli bülbülüm, meralim gel.
Papuri oyununun türküsü de şöyledir:
Papuri here (nereye) varam?
Halım yok seni alam
Anan hidmetin dutsun
Seni sinama saram
Çarşıda olur atlas
Atlasa iğne batmaz
Nişanlı olan kızlar
Geceleri yatamaz
Çarşıda olur kına
Okkası gelir ona
Güzel kızın ismi ne?
Kara gözlü suna (emine)
Ocakta duman olur
Günler bir zaman olur
Şu Erdic'in (Erciş)in kızları
Dağlarda (her yerde) yaman olur
Kaleden attı beni
Toprağa kattı beni
Ağem bezirgan olmuş
Götürdü sattı beni
Gökte yıldız satılmaz
Gül dikenden ayrılmaz
Sevdiğinle baş başa
Uykulara doyulmaz.
Gitgide ağırlaşan bu son fıkra (bölüm) arzuya
göre birkaç kere tekrarlanabilir.
Tiringo'nun bitimi Papuri'nin başlangıcını
teşkil ederek şöyle olur.
Papuri oyununun türküsü bundan sonra takriben
160 mentronom hızıyla şöylece alınıverir.
Notası verilen hava ve türküler çeşitlemelere
öylesine elverişlidirler ki üstte tespit
edilenler onların epey dinlendikten sonra
yazılmış rastgele birer anı olmaktan başka bir
şey değillerdir. Bununla beraber, icrada
tecrübeli zurnacılar ezgilerin ana çizgilerini
katmalara rağmen kaybettirmezler. Tartımın özü
vurgularıyla açık kalır. Bunda davulun rolü
kesindir.