TAHTA KIRAN:
Çoruh'tan (Artvin) Öğdem ilçesinin mesela
Peterek köyünde 5-20 erkek tarafından yürütülen
davul zurnalı sıra oyunudur.
TAMAŞA:
Artvin'de istila yıllarının anı hatıralarından
olarak türlü vesilelerle zaman zaman oynanan ve
o kara günler devresinin halk için bir nevi
temsilini de sürdüren Temaşa oyunu kırk küsur
yıl önce Kafkasya'dan intikal etmiş olan bir
çeşittir. Uzak asırlardaki sınırdaşlık
dolayısıyla bu yörede yarım yamalak Gürcüce de
konuşabilen tek tük yaşlı köylülerin bulunduğu
için oyunun kısacık bir cümleden ibaret kalan
Gürcüce sözlerini de kuş dili gibi anlar anlamaz
ve yaşlılardan intikalen söyledikleri olur.
Sözleri şöyledir:
"İta maşe mardu şından dama civine şen Sabavani
dam hore soklı dama civine"
Türkçesi: Benimle oyna ve beni yanına yatır.
Yorganı üzerime ört.
TAMZARA:
Gümüşhane'nin merkez ilçesi hem Trabzon
oyunlarının hem de Bayburt yanı oyunlarının
telaki (buluşma) yeri gibidir. Kimi davul zurna,
kimi de kemençe eşliğiyle oynarlar. Güneyden
sayılarak en fazla Tamzara ve Kürt'ün Kızı
(Türk'ün kızı) kuzeyden olarak da Dik horan ve
Titreme (Horanı) oynanır.
Gümüşhane'nin ilçelerine geçildikçe çeşitler
daha da artar. Mesela Kelkit ilçesinin Pekün
köyünde Koçarı, Merro, Kaydırma, Durnalar,
Kürt'ün Kızı, Tamzara, Üzdürme, Sarı Kız, Deli
Paşa ve başkaları vardır. Bu oyunlar 10-15
kişilik bir veya iki dizi halinde yürütülürler.
Erkek ve kadın ayrı ayrı oynarlar.
Sivas'ın Zara ilçesinde keza Tamzara oynanır.
Elazığ'ın merkez ilçesinin Harput köyünde de
Tamzara vardır.
Malatya'nın Arapkir ilçesinde Tamzara her hangi
bir eğlentili toplantıda oynanılmadan edilemez.
Orada ikişerli dört kişi karşılıklı oynarlar.
Şenlik olsun diye çok kimsenin oyuna
katıldıkları olursa da, böylesi orada makbul
sayılmaz. Keman, ud (son zamanlarda cünbüş) ,
kırnat (klarinet) ve tef çalgılarından biri veya
birkaçı eşliğiyle yürütülür.
Tamzara'yı Karaköse (Ağrı)'da tulum ile
oynuyorlar.
Tamzara:
On iki esas Erzurum barının oynanılış sırasında
erkân (usul, töre) gereğince orada on
birincisidir. Bu oyunda, eller doğrudan doğruya
taraklanıp hareketlere diz kırılmakla başlanır.
Yürüme hareketleri bunda bilhassa ayak
değiştirilmek şartıyla ileri geri gidilmekten
ibarettir. Fakat, çevirme ve oturma
hareketlerinin oldukça önemli olduğu da
unutulmamalıdır. Çevirme, sağı sol ayak önüne
getirip sol ayak hareketlerini bastırmaktır.
TAPŞİN HAVASI:
Tapşin, iki elin birbirine tartıma göre
vurulması demek olup alkış'ta bilakis (tersine)
tartımsız ve biteviye (sürekli) el çırpılmasının
takdir ediş sürekliliği söz konusudur.
TARAKUL:
Amasya'nın Merzifon yöresinde Tarakul veya
Tarakol bir çeşit çalgılı millî oyundur.
TARLA KAZMA:
Giresun şehir merkezinin sıra oyunlarından olup
tamamiyle mahallidir. Tarlada, harmanda kadın
erkek karma olarak da oynanabiliyor. Def,
kemençe veya davul zurna eşliğiyle yürütülür.
TAVAS ZEYBEĞİ:
Denizli yöresinde gün görüp sevilen, menşe adını
taşıyan ve davul zurnayla yürütülen iki kişilik
oyundur. Kendine has havası vardır.
TAVŞAN OYUNU:
Bu erkek rakkaslar iki bölüktü: 1. Köçekler 2.
Tavşan Oğlanları
Tavşan oğlanlarına gelince: bunlar siyahi
çuhadan topuklara kadar şalvar ve çuhadan gayet
dar, vücutlarının hatlarını belli edecek şekilde
bir camadan giyerler, bellerine rengarenk şallar
sararlardı. Başları köçeklerinki gibi açık
değildi. Gayet ufak, bir nevi müzeyyen (süslü)
külah giyerlerdi.
Raks, vücudu her şekle sokan muharrik (oynak)
hareketlerle, kıvırmalar, göbek atmalar, arkaya
doğru yatıp saçlarını sarkıtmalar, tekrar
doğrulup öne arkaya kıvrılıp bükülmelerle
doluydu. Rakkaslar, kimi hızlı, kimi aheste
adımlarla meydanı dolaşırlar; gamze, cilve, naz
ve edaları rakslarına katarlardı.
Her unsurun (cemaatin) kesim biçim yerinde
çocuklarından rakkas çıkmıştır. Aralarında
Müslümanlar da bulunmakla beraber bilhassa
Rumlar yahut Ortodoks Çingeneler, Yahudiler ve
Kıptîler, Çingeneler seçkinlik göstermişlerdir.
|
TAVUK BARI:
Bu oyunda, oyuncular tavuğun bazı
hareketlerini taklit ederler. Tavuk, on
iki yıllık eski Türk takvimine adını
kattırmış hayvanlardandır. Oyunun
kıdemini (yaşını, eskiliğini) buna göre
dikkate almak belki faydalı olabilir.
Tavuk Barı'nın öbür adı Hikarî'dir.
Hakkari yöremizle alakası görülen ve
Erzurum barlarından sonuncusu, yani 12
ncisi sayılan oyun işte bu Tavuk
Barı'dır.
|
TEBDİLLİ
OYUNLAR:
Yurdumuzda erkek oyuncunun kadın giyimiyle
raksa çıkması, yani köçeklik etmesi, kadının
erkek kıyafetiyle oynamasından daha kıdemli
(eski) bir görenektir. Türkistan'da da beçe
denilen oyuncular kadın kakül ve etekleriyle
oynaya gelmişlerdir.
Safranbolu düğünlerinde "Paça Günü" (Paça
Cümbüşleri esnasında) kadınlarca erkek ve Seymen
kıyafetine girilerek yürütülen oyunlara temas
edilir.
TEKE OYUNU:
Isparta'nın Kayı köyünde davul zurnayla
düğünlerde ikişer ikişer yürütülen bu oyuna
kadınlar katılmamakla beraber, onlar aralarında
ayrıca oynarlar. Buradaki Teke adından maksat
Antalya'dır.
TEKE ZORTLAMASI:
Isparta'nın Şarkikaraağaç ilçesinin mesela Dinek
köyünde tek kişi tarafından oynanılır. Kaval
ezgisine uyarak Yürüklerce yürütülen bir köylü
oyunu olarak da bilinir. Yürükler iki kişiyle de
oynarlar. Güneybatı Anadolu'da yer yer varsa da,
mesela Burdur'da üç beş genç bileni kalmıştır.
Tartım dairesinde sürçümlü (sürçmeli) ayak
hareketleri pek sürprizlidir.
|
TEMURAĞA:
Erzurum'da yörenin Aşkale
ilçesinde Temirağa Bar'ından
başka şunlar vardır; Daldala,
Hançer Barı, Hoşbilezik, Kol
Satma, Tamzara, Tavuk Barı.
Bunlardan Hançer Barı karşılıklı
iki erkek tarafından öbürleri
ise en azından iki kişinin
elbirlikteliğiyle yürütülen oyun
çeşitleridir. Bazılarını
kadınlalar da kendi
meclislerinde yürütüyorlar.
Erzurum köylerinde nadir
(seyrek) çeşitlerle karma bar
yapıldığı da (oynandığı da)
olur. Bazı ağır ve tahammül
isteyen bar çeşitlerini
(katılmak şöyle dursun)
kadınların kendi aralarında
sofada yürütmelerine bile esasen
imkan yoktur. Saydığımız
isimlerden Kol Salma çeşidi tek
kişilik şarkılı kadın oyundur.
Çoruh yöresinin Yusufeli
ilçesinin Peterik köyünde ve
oranını hemen yakınlarında
Temurağa davul zurnalı sıra
oyunudur.
Erzincan'dan mesela Kemah
ilçesinde de Temürağa sıra oyunu
vardır. Davul zurnayla oynanır.
Bingöl'den mesela Kiğı ilçesinin
Çerme köyü ve çevresinde keza
sevilerek oynanılıyor. O
köylerde kadınlı erkekli 3-17
kişi diziye girip davul zurna
yahut saz (bağlama) ve tef
eşliğiyle oynarlar.
Van'ın Erciş ilçesinde Temürağa
kadınlı erkekli beş on kişilik
karma diziyle yürütülür.
Temürağa Ağırlaması: Bulunulduğu
yerde ilk figür yapılarak: bir
adım sağa ileri, bir adım sola
ileri ve iki adım geri
gidilmekten ibaret Temürağa
Ağırlaması'na başlanılırken
oyuncular el ele tutuşmuş bir
dizi halindedirler. Birinci
zaman vuruşunda sol ayaklar
yarım sola ökçe üstüne konur,
oyunun cephesi de sola ileri
dönmüş bulunur. İkinci zamanda
bu vaziyette durulur. Üçüncüde
ökçe üstündeki sol ayağın ucu
sağa, dörtte sola, beşte sağa,
altıda sola, yedide sağa ve
sekizinci zamanda sola
oynatılır. Havanın fıkrası
(bölümü, cümlesi) tamamlanmış
olur.
Çalgı yeniden başa geçince sağa
dönülüp sol ayak bir adım ileri
atılır (halay cephesi ilk
sıralanışa göre yarım sağa
yönelmiştir). Sol ayak ucu da
-ayak değiştirecek şekilde- sol
ökçe arakasına getirilir. İkinci
zamanda, sağ ayak pençesinden
kuvvet alınarak sol ayak kısa
bir adım ileri atılır. Üste, sağ
ayak bir adım kadar açılarak
pençe üstüne konulurken vücutlar
sağa doğru tartımlı (ritmik) bir
sallanış yapar. Dörtte, yine
tartımlı bir hareketle yerine
gelir. Beşte, sağ ayak bir adım
sola ileri atılır. Altıda, sol
ayak pençesinden kuvvet alınarak
-ayak değiştiriliş şeklinde- sağ
ayak çok kısa bir adım daha
ileri atılır. Yedinci zamanda,
sol ökçe sağ ayağın yanına
getirilerek yere vurulur.
Sekizde, yine sol ayak öne
yukarı fırlatır. Gelen ölçünün
birinci zamanında sol ayak -
fırlamış olduğu yerden doğruca -
bir adım geri atılarak pençe
üstüne konur. İkide, vücut
ağırlığı sol ayağa yüklenirken
kalkık sol ökçe yere vurulur.
Aynı zamanda sağ ayak da hafif
diz kırmasıyla yukarı
kaldırılır. Üçte sağ ayak bir
adım geri atılıp pençe üzerine
konur. Dörtte, vücut sağ ayağa
yüklenirken sağ ökçe yere
vurulur. Aynı zamanda da sol
bacak yükü ökçede olmak üzere
sol ayak ucu yukarı kaldırılır.
Şimdi, yukarı kalkık sol ayak
ucu beşte sağa, altıda sola,
yedide sağa ve sekizinci zamanda
sola oynatılır. Oyun bundan
sonra şu tarif edilegelen
sonuncu cümlenin sırası üzere
bir müddet devam ederken,
musikînin zamanları yürükleşmeye
başlar.
Temürağa Hoplatması: Musikî'nin
süratlenmesi, figürlerin de
hızını artırır, hareketleri
keskinleştirir. Esasen
Hoplatmanın bundan başka figürü
de yoktur. Ellerin bırakılması
ve bir de sol ayaklar
fırlatılırken el çırpmaları
yapılması tarzındaki bu figür
Hoplatma'da olduğu gibi
Ağırlama'da da aynen
yapılabilir. Oyunun figürlerinin
fazla hızlı icralara elverişli
olmamasından dolayı Temürağa'nın
hoplatması uzun boylu devam
edemez. Halaycılar dağılırlar.
|
|
|
|
TENZERE:
Tamzara adı Siirt'te böyle telaffuz edildiği
gibi, yürütülüşü de hafifçe farklıdır.
|
TEMSİLİ OYUNLAR:
Saz takımı avluda veya odanın
perde arkasında yer alarak ağır
havalardan olmak üzere ahenge
başlar. Az sonra da oyun
havaları çalınır. Önce genç
kızlar, ev sahiplerinin ısrarı
ve annelerinin izni üzerine
oyuna kalkarlar. Tekli veya
toplu oyunlardan sonra
karşılıklı oyunlar yürütülür.
Oğlan evinde, ev halkı ikram ve
ev işleriyle meşgul
olduklarından oyuna kalkmazlar.
Sadece geceleyin kız evinde
oynarlar. Birde kız evinden
dönüldükten sonra (iş gören
kadınlar) iş üzerindelerken
alınıp (ellerinin hamur ve
yağıyla) oyuna kaldırılırlar.
Gerek kız evine gidilmeden
gerekse dönüldükten sonra oğlan
evine gelenler tefcilerin
idaresiyle, hem de düğünle
ilgili olarak temsili oyunlara
geçerler. Mesela, kadınlardan
biri omzuna ceket alıp başına da
kalpak veya fes giyer. Ayrıca
ayağına şalvar geçirmekle mesela
İsmail olur. Genç bir kıza da
gelin denilir. Saz eşliğinde şu
türküyü karşılıklı oynarlar:
Kız (gelin):
Küçük İsmal, Büyük İsmail
Yaza mı geldin, güza (güze) mı
geldin
Samşakı vurdum, bize mi geldin?
İsmail:
Ne yasa geldim, ne güze geldim
Samşakı vurdum, bir kıza geldim
Türlü eğlencelerden sonra yine
konuklardan oyun bilenler, Sudan
Geçirme, Karşılama gibi oyunlara
kalkarlar.
Sudan Geçirme: Kadınlardan biri
çoban, öbürü çoban kızı olur.
Ortaya suyu temsil eden bir
yastık koyarlar. Yastığın bir
tarafına çoban, ötesinde de
çoban kızı durur. Kız, çobana
kendisini sudan geçirmesi için
yalvarır. Çoban, yardımına
karşılık neyini vereceğini
kızdan sorar. Kız, kaşını verir,
olmaz. Gözünü verir, olmaz.
Yanağını, dudağını verir, olmaz.
Nihayet ince belinden tutup
sudan geçirir. El ele
tutuşurlar. Karşılıklı türkü
çağırarak oynarlar:
Kız:
Oğlan beni sudan geçir
Boz bulanık suyu içir
Çoban:
Olmaz güzel kuzum olmaz
Değirmenin suyu dolmaz
Kız:
Oğlan beni sudan geçir
Susuzmuşum bir tas içir
Çoban:
Ne verirsin geçireyim
Soğuk sular içireyim
Karşılama:
Anadolu'ya gelen İstanbullu ve
Rumelili kızlar güzel
sayıldıkları bir bakıma da öyle
oldukları için (delikanlılarca
peşin fikirli olarak öyle
karşılanacakları için) bu
güzelliğe izafetle (işaretle)
biri "Urum Kızı" öbürü de onun
yavuklusu Oğlan olur. Kız yüzünü
örter, oğlan onun yüzünü görmek
ister:
Oğlan: - Aman Urum kızı!
Kız: - Ne, canım efendim?
Oğlan: - Göster kaşlarını alayım
seni
Kız: - Neylersin kaşlarımı,
almazsın beni
Katiplerde kalem gördüğün yok
mu?
Oğlan: - Göster gözlerini alayım
seni
Kız: - Neylersin gözlerimi,
almazsın beni
Çarşılarda badem gördüğün yok
mu?
Nakarat:
Oğlan: Gördüğüm çoktur
Kız: - Aldığım yoktur.
Diyerek karşılıklı türkü
söylerler. Sonra, kız yüzünü
gösterir. Oğlan beğenir ve el
ele tutuşarak oyuna geçerler.
|
|
|
|
TEREKEME:
Kars ve yöresinde kadın ve erkeğin birlikte
yürüttüğü iki kişilik oyundur. Ayrı havası
vardır. Musikîsi, Bayburt bar havalarından
sayılır. Terekeme, tarihi yüzyılların
derinliğiyle bilinen Türk boylarından biri olup,
Türk adı kelimenin yapısında vardır. Terekeme
oymağı, şimdi Kars ve havalisinde yerleşiktir.
Oralarda Terekeme oyununun tek kişiyle oynandığı
da oluyor.
TERLİKOYUN:
Amasya'dan bir kadın oyunu çeşididir.
TIRNANA:
Eğin'in (Kemaliye) gün görmüş oyunlarındandır.
TİKVEŞ:
Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinin Bayır köyünde
iki erkek tarafından davul zurnayla oynanır.
Rumeli batısından gelme Türk göçmen oyunlarından
olduğu için, adı geçen köyün yerine
yayılmamıştır. Bununla beraber en eski ve
fatihlerin (evlad-ı fatihan) oyunlarından olduğu
davul zurnaya bağlı kalmasından bellidir.
TİMURAĞA:
İki veya daha fazla oyuncu düz çizgi halinde
oyun yerinde dizilirler. Bir mekik hareketiyle
sağa gidip gelmeler halinde oynanır.
TİTREME HORONU:
Rize'de de tutulan bu horon çeşidi, Çoruh'un
(Artvin) Yusufeli ilçesinin mesela Sarıgöl
köyünde yıllardır daima tulum eşliğiyle 10-100
erkek tarafından yürütülüyor. Esas figürü,
mütemadiyen (sürekli olarak ) vücudun bütün
organlarının titreterek ürperti, ürküntü, kötü
ruhlardan sıyrılmayı dileyiş gibi duyguları
canlandırmak istiyor ve kurtuluşa ulaşmanın
mücadelesini temsil ediyor görünür.
TONYA:
Rize bölgesi oyunlarındandır.
TOPARLAMA:
Bilecik'in Bozüyük ilçesinin mesela Cihangazi
köyünde bu toparlama ve ayrıca Yeni Oyun adıyla
sonradan tertiplendiği belirtilen başlıca iki
çeşit oyun vardır. Eskisi sayılan Toparlama,
bağlamayla kadın veya erkek ikişerli oynanır.
İki oyun arasında figürler açısından pek fark
yoktur. Yenisi daha kıvrak ve aksaktır.
TRABZON OYUNLARI:
Karadeniz bölgesi havalarımızın aksak tartımlı 7
/ 8 lik olması keyfiyet (durumu) ayrıca sırf
(yalnız) buralara has bir özelliktir.
Trabzon ve Rize oyunlarına gelince; bu bölge
mahalli oyunlar bakımından üçe ayrılabiliyor;
A. Trabzon,
B. Rize
C. Çoruh Boyu
D. Hopa, Pazar, Hemşin.
Bu üç yörenin oyunları arasında epey fark
vardır.
Bu yörenin milli giyimi zıbka, mintan, başlık ve
çapuladan ibarettir. Zıbka (Sıkma); bacakları
sıkıca saran, üst kısmı bol, arkası koç kuyruğu
gibi sarkık ve yayvan bir nevi pantalondur.
Mintan; kolsuz, önden üst üste binik bir çeşit
yelektir. Başlık, bu bölgeye uygun ve soğuk
iklim işi bir giyecektir. Çapula; seğirtmeye
(koşmaya) elverişli, yalın kat ve burunları
yukarı kıvrık bir cins ayakkabıdır.
Oyunlar her zaman üç telli kemençeyle yürütülür.
Bu grupta yedi oyun tespit edilebilmiştir;
Sığsara, Sallama, Ters Ayak, Millet, Pıçak
Oyunu, Kız Horonu, Timurağa. Yörenin sıra
oyunlarına Horon deniliyor. Horon tabiri;
topluluk, yığın, küme anlamlarındadır. Pıçak
Oyunu hariç diğerleri toplu oyunlardır.
Birleşik oyunlarda oyuncular el ele tutuşarak
dizi teşkil edebildikleri gibi, sıra iki baştan
kapanarak daire halinde de oynayabilirler.
Horoncu sayısı fazlaysa dizi daireleşir. Çoğu
zaman da iç içe birkaç halka olurlar. Kemençeci
ekseriyetle halkanın ortasında kalır. El
parmaklarından ayak uçlarına kadar her uzuv
(organ) oyunda pay (rol, görev) alır. Yurdun en
kıvrak oyunları bunlardır. Bazan, zor ve girift
(karmaşık) figürleri vardır.
Hamasi ruhtaki Pıçak oyunu'nda eli bıçaklı iki
kişi karşılıklı hamleleşirler. Her birinde, iki
elde ayrı birer bıçak vardır.
Yaşlı kişiler, Millet ve Timurağa oyunlarının
yakın dönemde buralara geldiğini söylüyorlar.
Timurağa, Rize yöresinde oynanıyor. Kars veya
Erzurum taraflarından gelmedir. Fakat buralarda
daha kıvrak bir tempoyla yürütülüyor.
Kız Horonu, düğün gibi derneklerde kız erkek
karma halde yürütülüp adı bu özelliğin (kıza da
yer veren horon anlamında) neticesidir.
Menşeinde (kaynağında, kökeninde) yalnız kadın
oyunu veya kız evinin çeşidi olması muhtemeldir.
Sallama oyununun temposundadır. Kemençeye
uyularak karşılıklı atışmalı türkü de
çağırırlar.
Çeşitleri şunlardır:
Laz Horonu, Rize Horonu, Tik Horon, Sera, Sera
Atlama, Sallama, Titreme Horon Havası (Maçka),
Kadın Dolay Horan Havası (Maçka), Yisera Havası
(Akçaabat), Haçka Havası (Haçka bir köy adıdır).
Maçka'nın Sera horon havasında mesela şu şekilde
oyun komutaları esrarlı bir fısıltı halinde
kemençeciden işitilir: Çıp çıp... Hi hi hi hi
... Gelyo musa...
Bir başka komut: Şıp şıp... Uya ıya imanım...
Bir ufak... Yık, yık, yık... He he he he...
Bozma (hımm).... Al aşağı...
Bunlar o yörenin oyun çeşitlerinde her vesilede
duyulur.
Horonlar: Hora'dan muharref (bozma) olarak horon
denilen bu oyunlar, Trabzon'da henüz tekamül
etmiş değildir. Bunlarda bir itina, bir
mevzuniyet (tertip, düzen) görülmez. Gerçi, her
oyun gibi bu da bir heyecan mahsulü ise de, bu
heyecan yalnız oynayanlara münhasır (sınırlı)
kalır. Eğer horona umumi (genel) bir mevzuniyet
(düzgünlük) verilir ve hareketlerde bir intizam
temin edilirse bu oyunlar İzmir'in ıslah edilmiş
(yeniden düzenlenmiş) olan Sarı Zeybek oyunundan
daha sanatk'r'ne ve daha heyecanbahş (heyecan
veren) bir şekil iktisap edebilirler
(kazanabilirler). Horonlar; tulum, kemançe,
kaval, davul-zurna gibi basit alat-ı
musikîyyenin (çalgıların) nağamatına
(nağmelerine, ezgilerine) terdif-i hareket
(uygun hareketler) eylerse de oyuna iştirak
edenlerin hepsinde, aynı anda aynı hareketler
görülmez. Mesela, on beş kişiden mürekkep
(kurulu) bir horan heyetinde (topluluğunda)
çalgının ahengiyle ayakların ve vücudun bir
mevzuniyet dairesinde hareketi icap ederken,
birçok l'alettayın (gelişigüzel) hareketler
yapılır. Horon, kolay addedildiği için herkes bu
halkaya dahil olarak alel'ım'ya (körü körüne)
ayaklarını sallar durur. Ekseriya içlerinden bir
oyunu bu halkayı idare eder. Trabzon Horonu namı
verilen bu oyun, muhitin tesiri icabatı
(çevrenin etkisi gereği) pek suretle ve ziyade
(çok, aşırı) bir çeviklikle icra olunur.
Kemençenin muttarid (düzenli) nağmeleriyle
bitmez tükenmez koşmalar söyleyen türkücü
karşısında yorulmak bilmeyen sahilin bu çevik ve
zinde halkı saatlerce oynamak için kendilerinde
büyük bir haz duyarlar.
Şehir halkından horon oynayan pek azdır. Fakat,
köylülerin hemen hepsi mevcut şekildeki horonu
oynarlar. Horonda heyet-i umumiyesiyle (genel
olarak) göze çarpan hareketler; vücudu titretmek
esas olmakla beraber bazan kolları süratle
yukarı kaldırmak ve indirmek, ayakları ekseriya
gayrı muttarid (düzensiz) bir surette hareket
ettirmek ve arada da Al aşağı! Diyerek dizler
üzerine çömelmek, bedeni süratle sağa ve sola
döndürmek ve mahirane ( ustaca) bir çeviklikle
sık sık sıçramaktan ibarettir.
Horonlar neşeli zamanlarda köylerde icra
olunduğu gibi, bilhassa (özellikle) düğünlerde,
derneklerde, bayramlarda kesretle (çoğunlukla)
oynanılır. Dernekler; aizzeden (azizlerden, ulu
kişilerden, erenlerden) bir kimsenin yadı namına
(adının anılması) vesile olan bir binada veya
bir çeşme başında senenin muayyen (belirli)
günlerinde yapılır. Horonlar, grup grup
delikanlılar tarafından icra olunur (oynanır).
Fakat, her grupta kabadayılık hissi mevcut
olduğu cihetle ekseriya ihraz-ı muvaffakıyyet
eden (başarı gösteren) tarafı diğer gruplar
çekemez. Biribirlerine söz atmalar, kafa
tutmalar vaki olarak neticede münazaalar
(anlaşmazlıklar, sürtüşmeler) zuhur eder (ortaya
çıkar). Orada bulunan hatırı sayılır bîtaraf
(tarafsız) kimseler araya girerek kavgaya meydan
vermemeye çalışırlarsa da, bazan da kazalar
vukua gelir.
Bir diğer horon da karşılıklı olmak ve iki üç
kişiden mürekkep bulunmak (oluşmak) suretiyle
oynanılır. Horon'un bu nevi'i (çeşidi) koma,
pala denilen bir nevi kılıçla oynanır ki "Bıçak
oyunu" dahi derler. Bıçak Oyunu'ndaki bedenî
hareketler aynıyla horondaki gibidir. Yalnız,
bıçak ile yapılan hareketler, bugünkü meç
talimlerine mümasildir (benzer, andırır). Bıçak
Oyunu, oyuncular arasında bir an kavga edecek
gibi müb'zere (cenk) yapmak ve bir an sonra
ayrılarak horona devam etmek suretiyle cereyan
eder. Bunlarda (bıçak oyununu oynayanlarda)
fazladan olarak bir maharet vardır ki, oyuncu
eğer mahir (usta, hünerli) ise bıçağı üç veya
dört metre havaya atar ve aşağı düşerken tekrar
sapından yakalar. Daha mahir olanlar ağzıyla
yakalarlar. Bıçak Oyunu da yine yukarıda
zikrolunan (belirtilen) 'l't-ı musikîyyenin
(çalgıların) muavenetiyle (yardımıyla) icra
edilir.
Horonlarda söylenilen türkülerden bazılarını
zikredelim:
Ay doğar çini çini
Öpsem ağzın içini
Dün gece neredeydin
Koynumun güğercini (güvercini)
İndim derede durdum
Bıçağıma pul vurdum
Ha bu köyün içinde
Ben bir kıza vuruldum.
Ey kavaklar kavaklar
Verir yeşil yapraklar
Çürüsün, toprak olsun
Yardan öpen dudaklar
Dumanlı derelere
Düştüm derin göllere
Tut kolumdan al beni
Serin serin yerlere
Ormanda vurdum kurdu
İndi derede durdu
Babamın aklı olsa
Beni evlendirurdu
Kadınlar düğünlerde, kına gecelerinde kendi
aralarında oynarlar, türkü söylerler. Fakat,
türkülerinde dem tutan yalnız def'tir. Son
zamanlara doğru bazılarında ud ve keman
çalınmaktadır. Ud ve keman olmadığı takdirde
çengi denilen kadınlar def çalarak türkü
söylerler. Mecliste hazır bulunan genç kadınları
ve kızları birer birer ortaya çekerek
oynatırlar. Fakat, bu oyunlarda da sanat yoktur.
Alelade (basit) dönmelerden ve ayak
sallamalarından ibarettir.
Meşhur helva sohbetlerinde; 'l't-ı musikîyyen
(çalgılardan) zillimaşa, bağlama dedikleri
çalgılarla muhtelif (çeşitli) mahalli havalar
çalarak köçek oyunu denilen oyunu kadın
kıyafetine koydukları erkeklere oynatırlardı.
Köylerde erkek oyunları birçok delikanlılar
tarafından bir halka çevrilerek oynanılır. Bir
veya iki delikanlı karşı karşıya gelerek
ellerinde bıçak veya kama olduğu halde Bıçak
Oyunu oynarlar. Horondaki delikanlılarla genç
kızlar da oynarlar. Bu oyunlara en ziyade ahenk
veren 'l't-ı musikîye (çalgılar) kaval, zurna,
zinbon, tulum, kemençe ve davuldur. Çalgının
makamına göre oyun efradı (topluluğu)
münavebeten (sırayla, nöbetleşe) beher mısrai
yedişer heceden mürekkep (oluşan) koşmalar
söylerler. Tonya ve Rize havalisi köylerinin
kaabiliyet-i şiirîyeleri (şiir yetenekleri) pek
ziyade olup iki köylü karşı karşıya olmak üzere
mevzun (düzgün) ve mukaffa (kafiyeli, uyaklı)
olarak saf (temiz) hislerine tercüman olacak
koşmaları irticalen söylerler ki, bir gün
boyunca söyleseler yine izhar-ı aciz etmezler
(bıkkınlık göstermezler). Bunlarda Türk
kahramanlığının yad-ı mefahiri (övünülecek
değerleri) derin ve samimi bir surette dinlenir.
Türküleri, çalgıları, oyunları arasındaki ahenk
ve tevazünden (uyumdan) herkes derhal
Trabzonlunun mert ve necip (asil, temiz) ruhunu
güftelerde ve bestelerde ve oyunun evza-ı
etvarında (hareketlerinle, figürlerinde) pek
bariz (belirgin) bir surette okur.
Horon, ilk defa vakûr, sonra şeci (cesur,
yiğitçe) bir ahenk ve hareketle başlar.
Müteakiben (daha sonra) kabadayıca bir çalakî
(çeviklik) ile döner ve adeta uçarlar. Ve kol,
omuz, baş ve ayak hareketleri ince mevzun
(düzgün) bir halde dalgalanır. Velhasıl
(kısaca), Trabzon'un seri'ül infi''l (çabucak
tepki gösteren) ruhu bu mütemadî (sürekli)
yükselen hareketlerde tecelli eder (ortaya
çıkar).
Köylerde oyun oynanırken zıfka (zıbka), mintan
(nimten) çapula, başlık giyilir. Silahlık
(işlenmiş bel kayışı), köstekli saat, gümüş
hemayil, kama, lüver (tabanca), arma bulunursa
milli elbiseyi tezyin edeceği (süsleyeceği)
cihetle daha ziyade makbuldür. Genç kızlarla
birlikte yapılan rakslarda sevgililer arasında
yaşayan aşklar, delikanlılar arasında söylenen
koşmalarla kalplerden kalplere akar. Bunlar
arasındaki rekabet, dayanılmaz bir tesir hasıl
eder (ortaya çıkarır). O esnada hissedilirse
derhal bir cinayete meydan verilir. Bu
cihetlerin hüsn-i idaresine (güzel idaresine)
hazır bulunan ihtiyarlar memurdur (görevlidir).
Bıçak Oyunu da horon tarzındadır. Silahın
istimalini (kullanılmasını) fıtrî bir istidatla
(yaratılıştan gelen bir yetenekle) bilen ve
tanıyan bu memleket halkı gümüşlü kama ve
palalar ile veya karakulak denilen bir nevi eğri
bıçakla bu oyunu oynarlar. O kadar büyük bir
maharetle oyuncular yekdiğerine (diğer
oyunculara) karşı silah çeker ve silahı
karşısındakinin başından ve bütün vücudundan o
kadar seri dolaştırır ve öyle hamleler yapar ki
ilk gören mutlaka yaralayacağına hükmederek
endişenak (endişe verici) olmağa başlar. Fakat
bunun büyük bir sükûn ve vakarla
(ağırbaşlılıkla) devam ettiğini ve bu mahir
(ustaca) hareketin pek sanatkar'ne bir ifham
(anlayış) ve intizam tahtında devam eylediğini
görerek mutmain (içi rahat, hoşnut) olur.
Trabzon'da horon'un en parlak ve en heyecanlı
devri Vali Kadri Bey zamanındadır.
Müşarünileyhin (adı geçenin) oyuna karşı zevki
takdiri, umumî bir heves ve arzu uyandırmış,
tabiî (doğal) olan bu istidat (yetenek) da büyük
bir inkişaf yapabilmişti (gelişme
gösterebilmişti). Horonların ve bıçak
oyunlarının oynanması için muayyen bir mevsim
yoktur. Yukarda zikredilen zamanlarda oynanılır.
Dernekler ve düğünler ekseriya ilkbaharda ziyade
olduğundan bu mevsimde bu hususta daha çok
faaliyet meşhûd olur (görür).
Şehirlerde oynanan oyunlarda erkek oyunları için
bir hususiyeti (özelliği) haiz olanı yoktur.
Avam takımı (halk), köyde oynanan horonları icra
eder. Fakat, köylüler kadar temin-i muvaffakıyet
eyleyemezler (başarı gösteremezler). Onlar
arasında olan 'l't-ı musikîyye (çalgılar) da
ayniyle köylülerinkilerdir. Güfteler ve besteler
çok tehalüf etmezler. Esasen horonlarda şart
sürat ve çalakî (çeviklik) olduğu için ağır
makamlara tevafuk (uymazlar) etmezler.
Oyunlardaki sürat ayniyle bestelerde de
mevcuttur.
Daha yüksek kısma gelince; düğünlerde,
sünnetlerde ve her hangi bir iyi vesileyle icra
edilen ahenklerde, köylülerin çalgılarına bedel
ud, keman, kanun, piyano gibi 'l't-ı musikiyye
(çalgılar) icrayı ahenk eder (çalınır). Bazan
köçek oyunları, bazen de alafranga hareketler
meşhûd (görülür) olur ki, bunlarda hiçbir zaman
bir sanat ve hususiyet görülmediği gibi hiçbir
tarzında türkünün raksı da olmaz.
Kadınlara gelince; mutavassıt (orta halli)
aileler arasında mevcut raks ve çalgılarda bir
dereceye kadar hususiyet görülebilir.
Düğünlerde, sünnetlerde çengi denilen bir veya
daha fazla kadın, ellerinde def olduğu halde
mahalli türkülerden (fakat köylülerinki kadar
seri olmamak şartıyla) söyleyerek mecliste hazır
bulunan genç kızları ve kadınları ortaya alarak
oynatmağa başlarlar. Rakkaselerde evvelce meşhûd
(görülen) olan hicap (utanma) ve nazlanma
hareketleri vaki ısrarlar karşısında bir
dereceye kadar ref olunarak (ortadan
kaldırılarak) raksa başlanılır. Daha evvelce
oyunlarda darbuka ve zillimaşa mevcut idiyse de,
bugün onlardan pek az kullanılmaktadır.
Düğünlerde gençler oynadıktan sonra cemiyete
(toplantıya, topluluğa) daha fazla bir revnak
(parlaklık, süs) ve şeref verilmek üzere gelin
de kalkar. Naz ve niyaza karşı yapılan bin
ısrarla kısa bir raks icra eyler. Çünkü,
terbiye-i mahallîye (mahalli terbiye) icabı
evvelce nazikane (kibar, nazik) bir hareket
çirkin ve hahiş (istekli) sayıldığı için bu naz
ve hicap içinde bir parça da cahiliyet
(bilgisizlik) mevcuttur. Sonradan oyuna devam
etmeye başlayınca, edalı raşeler (titreyişler)
içinde gözler süzülür. Boyun kırmalar, kıvrak
hareketler nezih bir şekilde devam eder. Evza ve
etvar (hal ve hareketten) mümkün mertebe tabiî
ve zariftir. Heyet-i umumiyesinde (tamamında)
rikkat (incelik) necabet (soyluluk) ismet
(temizlik) okunur. Seri (çabuk) ve çalak (çevik)
biraz da geçkin ve laübali kadınlar erkek
kıyafetiyle aynı cemiyetlerde horon oynarlar.
İstirahat esnasında ekseriya çay ve meyvalar
verilir. Güzel güzel latifeler yapılır. Oyunda,
parmaklar arasında Anadolu'nun iç vilayetlerinde
olduğu gibi zil ve kaşık nadiren kullanılır.
"Tırnak Karası" denilen (ki sönmüş kireç ile
mürdesenten "kurşun oksitten" yapılır) bir nevi
maddeyle veya kınayla tırnaklar veya parmakların
uçları boyanır. Siydi ve kırmızı renkte müzeyyen
(süslü) ve nakışlı parmaklar sade ve âhenkt'r
şakırtılarla oyuna devam eder. Fakat, son
zamanların zevkine kına ve tırnak karası uygun
gelmediği için terk edilmek üzeredir.
Kadın raksları, bir daire etrafında devredilerek
mevzun (düzgün) ayak atmalar, vücutta nahîf
(zayıf) ve ruhnüv'z (ruh okşayıcı) inhinalar
(kıvrılmalar) ve kollar ekseriya yukarı doğru
olduğu halde muntazam hareketler ve parmak
şıkırdatmak suretiyle gözler ekseriye yere bazan
da etrafa süzgünce atfedilerek (çevrilerek)
yapılır. Etraftaki kadınlar; "ömrün artsın kızım
kırk bir kere maşallah, nazar ve göz değmesin"
gibi sözlerle hem teşci (teşvik) hem de taltif
ederler. Bunlar arasında genç kızını mevtim
(ölümün) kara pençesine terk etmiş analar da
mevcutsa sevgili kızının hayal-i n'z'ni (nazlı
hayalini) derhal gözünün önünde tecessüm ederek
(canlanarak) için için ağlamaya başlar,
görenleri de rikkate (merhamete) getirerek
muvakkat (geçici) bir zaman için tatil-i neşeye
(neşenin durmasına) karar verilir. Zavallı
kadın, herkesi daha fazla müteessir etmemek
(üzmemek) için cemiyetten kalkar gider.
Yüksek ailelerde ise bu hususiyetten
(özellikten) eser görülmez. Bunlarda; ud,
piyano, keman, şarkı ve curcuna havalarla demsaz
(dost, arkadaş) olarak ekseriya umumî (yaygın)
olan fantezi oyunlara rağbet ederler. Tarz-ı
tezyinde (süsleme şeklinde) bunlarda yine bir
hususiyet (özellik) görülmez. Mahallî biçim,
mahallî ve eski kumaşların yerine kay, krep,
döşin, şifon, markizet gibi kumaşlarla bulûz,
kostüm, tayyör gibi ecnebî (yabancı) bir modaya
tebaiyet ederler (uyarlar). Mahallî bir ruh ve
hususiyet, mutavassıt (orta halli) ve avam
(halk) tabakasında meşhûd (yönelmekte)
olmaktadır.
Trabzon Yöresinde Oyun:
Trabzon'un üç çeşit oyunu gün görmüştür ve
görüyor. En başta geliyorlar:
1. Sıksara: Bu oyun Maçka ve Tonya Sıksarası
olmak üzere ikiye ayrılır. İkisi arasında
figürlerce fazla fark yoktur.
2. Horon (Atlama)
3. Bıçak Oyunu (Sallama)
Bunlar, yalnızca erkeklerce yürütüldüğü gibi,
karma da oynanırlar. Oyun boyunca, şimdi yalnız
kemençe çalınıyor. Karadeniz'in çok sevilen
türkülerinin de birlikte söylendiği çok olur.
Oyunlar genellikle kıvrak ve gayet çabuktur.
Giyim: Aba üstlük altına işlemeli yelek, en alta
da ince ak gömlek giyilir. Bacaklarda körüklü
bir zıbka pantolon, ayaklarda tabansız terlik
biçimi bir çizme bulunur. Başlarına iki kulaklı
bir başlık geçirirler.
Rizelilerin bugün 32 çeşit oyunun bulunduğu
tahmin edilmiştir ki, bu bir ortalama hesap olsa
gerektir. Başlıcalarını sıralayalım: Pazar
Hemşini, Memetina, Alîka, Rize Oyunu, Polipçet,
Palat, Sarışka.
Rizelinin oyununa katılabilmek için onun kadar
tetik, çevik ve tez canlı olmak gerekir.
Giyimleri; Trabzon yerli kıyafetini andırır.
TURA OYUNU:
Afyonkarahisar'ın Emirdağ ilçesinin Bademlis
köyünde Tura oyunu davul zurna eşliğiyle 10-12
erkek tarafından oynanılır.
Aynı ilçede şu oyun çeşitleri de vardır:
Dolaşık, Düz Oyun, Kaydalama, Karkoç, Oğlan,
Sallama.
Emirdağ'ın Davulga köyünde de Tura Oyunu ve
ayrıca şu oyun çeşitleri vardır: Halay, Çifte
Oyun, Kaydalama, Enğine, Karabağ...
TURNALAR:
Erzurum ve Gümüşhane sıra oyunlarından olup,
Turna Barı'ndan ayrı ve turnaların katar halinde
seyrinden mülhemdir (ilham alınmıştır). Durnalar
diye de telaffuz ederler.
TURNA BARI:
Erzurum sıra barları oynanılırken dördüncü bar
olarak oynanılması tercih edilmektedir. Bununla
beraber, toplu ve esas on iki bardan değildir.
İkişer Dadaş tarafından yürütülenlerdendir.
Turna Barı'nda iki oyuncudan biri erkek, diğeri
dişi bir çift turnayı temsil ederler. Oyunda ara
sıra ötüşme taklitleri yapılır. İki oyuncunun
birbirleri etrafında dönmeleriyle oyuna
başlanır. Erkek oyuncu dişiyi aldatarak diz üstü
yere çöktürür. Etrafında üç devir yaptıktan
sonra sırtına çıkıp oynar. Sonra da yine erkek
tarafından kaldırılır ve oyun biter. Turna barı,
yalnız Dadaşlara mahsus (özel) kalmayıp,
düğünlerde Erzurum kadınlarınca da
oynanılagelmiştir.
Oyunda turnanın hareketlerini taklit eden
figürler vardır. Barın belirli bir yerinde erkek
dişiyi çökmeye mecbur edince, seyircilerden biri
dişinin önünde fındık, badem gibi şeyler koymayı
unutmaz. Dişi, turna, bunları kuşun
hareketlerini taklit ederek yer ve erkeği
gözüyle takip ederek etmeye başlar. Erkek turna
dişinin sırtına çıkarken kanatlarını çırpar.
Bunun asıl manasını çözmek güç değildir.
Bölgenin en uzun ömürlü barlarından olduğu,
Asya'da da çeşitlerinin bulunmasıyla sabittir.
TÜRKMEN KIZI:
Çorum'un kendi yöre oyunlarından olan Türkmen
Kızı ya tek kadın tarafından ya da kadın erkek
bir çift oyuncuyla icra edilir. Oyunun kendi
havasını meydan sazı veya bağlama çalar. Ezginin
demelerini (sözlerini) birkaç kişinin bir
ağızdan söylemesi adet olmuştur. Oyunun tek
özelliği, sözlerin mana ve ifadesine göre
figürler göstermekten ibarettir. Bir kız
topluluğu tarafından oynandığı nadiren görülür.
I. Oyuna girilmezden önce saz (meydan sazı) bir
başlangıç havası vurmaya koyulur ki bu,
oyuncuları ortaya davet yollu bir giriş
musikîsidir. Ezgisi, oyunun asıl havasından ayrı
olmakla beraber, makam bakımından en uygun
düşecek bir seçimde görünür. Oyuncular ayağa
kalkarak gezinmeye başlarlar. Kısa süren bu orta
seyranından (gezinmesinden) sonra saz asıl
Türkmen Kızı havasının henüz sözsüz çalınacak
giriş cümlesine geçer (yani burası esas oyun
havasının kendi başlangıç kısmıdır). Oyunun bu
giriş yerinde yine havanın tartımına uyularak
yürüyüş yapılmaya devam edilir: Önce sol ayak
ileri atılır, sağ ayak onun tam yanına çekilerek
bir duraklama anı olur. Bu hafif tereddüt
vakfesinden (duraklamasından) sonra tekrar sol
ayak atılır, bu sefer sağ ayak yavaşça onun
yanına getirilir ve ihtiyatın (tedbirin) ifadesi
olur. Yani, hizadan ve ara verilmeden birer adım
ileri atılarak sol ayak bu sefer -başlangıçtaki
gibi - sağın yanına süratlice çekilir.
Durulmadan tekrar sağ ayak atılır, şimdi sol
ayak yine usulca çekilerek aynı hizadan ileri
atılır. Böylelikle birinden öbürüne geçmeli
teker adımlarla tartım dairesinde yürünmüş olur.
Notanın sonunda, ayaklar yan yana durularak
tekrar baştan başlanır. Buradaki ayak hareketi
şekilleriyle herhangi bir oyunun ayak
hareketleri, nota kıymetlerinin muhtelif
tarzlarıyla yazılabilirler.
Kız ve erkek çiftinin birlikte oynaması, bu
oyunun esas şekli olduğuna göre, giriş ezgisinin
devamı boyunca kız oynar, erkek ayakta el
şaplatır. Az sonra, sözlü kısım başlar başlamaz
da erkek aynen kadın oyuncunun yürüyüş figürünü
tekrarlayarak bir daire çizmek suretiyle oyunun
demeli (türkülü, sözlü) bölümüne geçilmiş olur.
Yürüyüşlerde, iki kolun dirseklerden yanlara
doğru hafifçe kırık şekilde uzanık tutulması,
figür icaplarından olup bu sırada baş, şehadet
ve orta parmaklar burula burula şıklatılır.
II. İkinci kısma geçildiğinde demelerin
(sözlerin) manasına göre oyuncular birer tavır
takınarak, ifadeye hareketlerle katılmış
olurlar. Meselâ: demelerin bir parçası şöyledir:
Türkmen kızı inek sağar
Uzun saçın yere değer
Sevsin diye boyun eğer
Leyli de leyli Türkmen kızı
Sen allar giy, ben kırmızı
Nakarat:
Çıkalım dağlar başına
Sen gül topla, ben nergisi
Aman Ayşo, yaman Ayşo (Ayşe)!
Bu deme söylenirken, çömelinmelidir. Kız,
çömelik vaziyette bir inekten iki eliyle sütü
sağar gibi inek sağış hareketleri yapacaktır. O
deme bitinceye kadar bu figür sürer. "Leyli de
leyli Türkmen kızı" nakaratına geçilip, burası
da hem çömelik vaziyetteki oyuncular hem de
çalan tarafından bir ağızdan söylenirken daire
çizme figürüne geçilir: Yani, her iki oyuncu
çömeliş vaziyetinin sıkletini (ağırlığını)
büsbütün sol ayak üstüne bindirerek sağ ayakları
düz durumda ileri atıp baş parmak ile topuğun iç
kısmını yere değdirirler ve (bir daire
pergellercesine) uzanık sağ ayak yardımıyla sol
ayağın mihveri çevresinde -oldukları yerde -
birer daire çevrimeye başlarlar. Nakaratın
bitişine kadar süren bu çevirişler boyunca bir
yandan da tartıma göre birlikte el şaplatırlar.
Dönüşlerin mevzun (düzgün), sarsıntısız ve rahat
yapılması şarttır. Yoruculuğuna rağmen, sıkıntı
çekildiği belirtilmeden tekrarlanır. Ustalık
buradadır. Neticede, ikinci parçanın (sözlerin)
oyununa hazırlanılır. (Demelerden kaç parça
söylenecekse oyun her birinin taklidi ve dönücü
nakarat figürleriyle o kadar sürmüş olur.)
Türkmen kızı tezgah dokur
Vurur kirkit, sıkça dokur
Hem heybelik, hem torbalık
Nakarat:
Çıkalım dağlar başına
Sen gül topla, ben nergisi
Aman Ayşo, yaman Ayşo (Ayşe)!
Türkmen kızı hamur yoğurur
Hamuru teknede çevrir
Hem çevirir, hem evirir
Nakarat:
Çıkalım dağlar başına
Sen gül topla, ben nergisi
Aman Ayşo, yaman Ayşo (Ayşe)!
Türkmen kızı yün tarıyor
Yitirmiş yari arıyor
Yarimi eller sarıyor
Nakarat:
Çıkalım dağlar başına
Sen gül topla, ben nergisi
Aman Ayşo, yaman Ayşo (Ayşe)!
Türkmen kızı süt pişirir
Sütün kaymağın taşırır
Görenler aklın şaşırır
Nakarat:
Çıkalım dağlar başına
Sen gül topla, ben nergisi
Aman Ayşo, yaman Ayşo (Ayşe)!
Türkmen kızı kalk ayağa
Altın topları kollara
Firûze yüzük ellere
Nakarat:
Çıkalım dağlar başına
Sen gül topla, ben nergisi
Aman Ayşo, yaman Ayşo (Ayşe)!