RESİMLER
| |

Yukardaki logoyu tıklayarak Bağımsız Karadeniz
Gazetesini okuyabilirsiniz.

Dünyanın tüm televizyonlarını Canlı seyretmek,
tüm gazeteleri tek bir sayfadan okuyabilmek için önemlilinkler.com
www.onemlilinkler.com
sitesini sık kullanılanlara ekleyin.
KARADENİZ FOTOĞRAFLARI
Deeğerli Lahana forum üyeleri
Karadeniz fotoğraflarınızı galerimizde otomatik olarak
yayınlayabilirsiniz.
TIKLAYIN
KARALAHANA DA YAZAR OLUN
Yazılarınızı yayınlamamız için bize
gönderebilirsiniz |
|
|
|
| |
|
|

Türk Halk Oyunları
A -
B -
C - Ç -
D -
E -
F - G - H -
I - İ -
K -
L -
M -
N -
O -
P -
R -
S -
Ş - T -
U -
V -
Y -
Z
ZABBAK OYUNU:
Isparta merkez ilçesinin
Kılıç köyünde iki erkek tarafından oynanılan
Zabbak Oyunu yarı yarışmalı bir oyundur. Gücü,
kuvveti yerinde delikanlılar tarafından
oynanılır. Düğün ve bayramlarda sırf erkeklerce
yürütülür. Kılıç köyünde iki kişilik Kalkan
Oyunu da oynanır. Kılıç ve kalkanın birlikteliği
dolayısıyla köyün adıyla bu oyun arasında bir
bağ olduğu anlaşılır.
Isparta köylerinde Deve Oyunu ve Teke Zortlaması
oyunlarının da kısmen yarışlı idman (sportif)
oyunlardan sayılmaları bu yöre eğlencelerinin
hususiyetine uygundur.
Afyonkarahisar'ın Dinar ilçesinin Karataş
köyünde tamamen raks mahiyetinde Zabbak (Sapa)
adıyla bir erkek oyunu gün görüp, adının
'Zeybek' tabirinin kalınca bir söylenişi
olabileceği ihtimaline yol açmaktadır.
ZAHMA:
Zahma veya Sağma, Sivas'ın Yanlama (Yannama)
Halayında ikinci bölümün adıdır. Figüre
bakılırsa, kelimenin aslının Sekme olması
gerekir.
ZAMAH:
1. Düğün ve bayramlarda yapılan şenlik ve
eğlenti: "Haydi Zamah'a gidelim"
(Sungurlu-Çorum)
2. Kadınlı-erkekli köy oyunları (Ünye-Ordu)
3. Bir çeşit ziyafet (Ankara).
4. Düğünde oğlan evinde oturulan yer, düğün
odası (Erkilet-Kayseri)
5. Düğünden iki gün önce başlayan eğlence
(Dedeler-Konya)
Zamak: Hile, oyun. 'Sana bir zamak ederim ki sen
de beğenirsin.' (Bafra-Samsun)
Cumhuriyet dönemi millî bayramlarımızdan önceki
dönemin dinî bayramlar dışı şenlikli
toplantılarına yakın zamanlara kadar geleneğe
göre Zamah denirdi. Topluluk oyunları gecesi,
yeni zindan karanlığında oyun. Oyun sahibinin
servetine göre kimi zaman loşlukta geçerdi.
Kırşehir'in Avanos (günümüzde Nevşehir'in
ilçesi) mevkiinde düğünün yedi günü içinden en
önemli gece zamah adını alır. (İstanbul'daki
donanma gecesi gibi birşeydir).
Birkaç kişi tarafından yürütülen nadir bir
Kızılbaş (Alevî) oyununa da Zamah adı
verilmişti.
Çorum'un Sungurlu yöresinde düğün ve bayramlarda
yapılan eğlentinin adı Zamah'tır. Mesela "Haydi
Zamah'a gidelim" dediklerinde sırf şenlikli bir
toplantı kasdedilip anlaşılır.
Ordu'da kadınlı erkekli köy oyunlarının adı
Zamah'tır.
Ankara'da Zamah denilen bir çeşit halk ziyafet
göreneği yerli halkın mütevazı tabakası arasında
mevsiminde hala vardır.
Kayseri'nin Erkilet yöresinde düğünlerde oğlan
evinde oturulan yere, düğün odası anlamında
Zamah adı verilir.
Konya'nın Dedeler yöresinde düğünden iki gün
önce başlayan eğlenceye Zamah denir.
Samsun'un Bafra çevresinde "Hile, oyun"
anlamında bir zamak imlalı tabir vardır. Mesela:
"Sana bir zamak ederim ki sende beğenirsin"
derler.
Yurtta, yer yer; "Damda yapılan eğlence, oturak"
anlamında bir Zamah tabiri vardır.
Ana kaynağı Sivas yöresi görünen halay ve
zamahlarının menşei (kökeni) içtimaî (sosyal)
bakımdan mistik olsa bile, yani her iki tabir de
buna delalet ediyor görünseler bile, nice
yılların, muahhar (geride kalan) serbestliği,
bazan öylesine etkide bulunmuştur ki, Zamah (Semağ)
çeşitlerinin sözlerine bile "hayat ve iş
şartlarından gayrı konulara" artık hiç
rastgelinmez gibi olmuştur. Mesela, Sivas
oyunlarından saz eşlikli şu Zamah'ın sözleri
gemiciliğe temas ettiğinden bir Karadeniz oyun
havasına Zamah denilmiş olduğu hissi bile haklı
olarak uyanmaktadır. Sezintisi bir gerçeklik
kuvvetinde görünmektedir;
Geminin ambarına
Mum diletim şamdadınına
İnşallah kavuşuruz
Hacılar bayramına
Gemideyim gemide
Ayağım yemenide
Alıyorsan al beni
Nişanlım var geride
Sivas'ta Hoşbilezik, Turnam gibi oyunlar Erzurum
ile müşterektir (ortaktır). Birde Muhacir Ağzı
denilen Erzurum, Kars göçmenlerince Sivas'a
getirilmiş havalar vardır ki bunlara bar
denilir. Bunlar Erzurum havalisine mahsus bir
nevi halaydır. Düğünlerde, Sivas'ın milli
havalarından sonra bir değişiklik olsun diye
bunları oynarlar: Horoz, Temur Ağa, Tamzara,
Bayburt'un Yolundan.
Kelime olarak Zamah, Semağ (Semah) ile birdir.
Arapçadır.
ZAMBAK:
Konya'nın Karapınar ilçesini Hotamış köyünde
yarı yarışmalı mahiyette olarak bu oyun çeşidi
vardır.
Denizli'nin Manastır köyünden edinilen tarife
göre; "Alt, üst, sağa ve sola Zambak" oyununun
düzeni şöyledir:
Bu oyunda bir komut veren, birde oyunculardan
çoban adını alan önemlidir. Öbürleri, komut
verinin etrafında ikişerli olarak seyrekçe,
fakat tenazur (simetrik, karşılıklı) dairesinde
halkalar olurlar. Komut verinin elinde 'tura'
aynı ucu topak bir ip parçası vardır. Bu adam
veya çocuk "sağa, sola zambak" komutunu verince,
ikişerli duran oyuncular sağa, sonra sola
gideceğinden 'çoban' olan oyuncu, bir oyuncunun
yerine geçinceye kadar komut verinin turasını
sırtına yer. Çoban yer bulunca, bu sefer açıkta
kalan oyuncu çoban (ebe) olur. Oyun bu yolda
devam eder...
Eski töreye göre bütün sportif Türk oyunlarında
(mesela Sinsin'de ) olduğu gibi bunda da düğün
ve bayramların bir hengamesi (kavgası,
gürültüsü) halinde, celâdet'i (savaşçılığı)
büsbütün kızıştırmak üzere davul zurna bir
kenarda gümbürdeyip duracağından, oyun sonunda
üstünler şerefine halkadakilerin el ele tutuşup
bir zafer halayı sekmelerinden daha tabii bir
bağlantı olamazdı.
Pek tarihî bir oyun olduğu, hem adının
çeşitliliğinden hem de kullanılışının
seyrekleşmiş görünmesinden bellidir.
Zambak Oyunu, yarı sportif, mahiyetiyle Ilgın
ilçesinin Çelebiler köyünde de erkeklere mahsus
olarak tespit edilmiştir.
ZAYAK:
Maraş'ın (Kahraman Maraş) Seyhan ilçesinin
köylerinde davul zurnayla yürütülen bir toplu
erkek oyunudur.
ZENCİRLİ (ZİNCİRLİ) KÖROĞLU:
Mitolojideki Kafkaslar
zirvesinin, zencirbend (zincirle bağlı)
Prometeus'unu zihinlerde tedai ettirebilecek
(çağrıştıracak) heybette, atıflı bir isim. Bu
zincire vurulmuşluk masalının esaret acılarının
telmihen (işaret ederek) yine Kafkasların bir
kapısında nakledilişini ve bir oyunda
tecellisini görmek bu yeni oyun çeşidini kat kat
manalandırıyor. Burada Köroğlu, Kars Türküsünü
temsil etmektedir. Esaret yıllarına nazaran
oyun, Köroğlu Destanı kadar eski değildir.
Oyunun son düğümü kurtuluşun sevinciyle çözülür.
Daha öncesinde esaretin çileli, ıstırabı
yaşatılır. Şeyh Şamil Oyunu da aynı manada
olmakla beraber, daha eskidir.
ZEYBEK HORA:
Bursa'nın doğusuna düşen Osmaneli ilçesinin
(Bilecik'e bağlı) mesela Ağlan köyünde kalabalık
topluluklarca Zeybeğe kalkıldığı olur. Böylesine
yalnız o köyde Zeybek Hora denilmesi, ifade
bozukluğuyla da bir yakıştırma birleşimi
manzarası arz eder. Döl kuralları açısından
doğrunun Zeybek Horası olması icap ederdi.
Nerede kaldı ki, Türkçe Zeybek ve Rumca Hora
kelimelerinin kaide (kural) dışı eklentisi
meydana gelmiştir. Bu bozuk birleşimin
Mütareke'den (Mudanya Mütarekesi) öncesi
Rumların işi olduğu anlaşılıyor. Hora
kelimesinin anıldığı her nadir vesilede buna
benzer bir kaypaklık derhal sezilir ve sırıtır.
Zeybek Hora, şayet davul zurna yoksa kaval,
gırnata (klarnet) eşliğinde yürütülür. Adı geçen
köyün öbür oyunları Kırdırma, Yanlama ve Vargel
isimli çeşitlerdir.
ZEYBEK:
"Zeybek Kıyafeti" tamlamasında olduğu gibi
Zeybeklere has oyun anlamında Zeybek Oyunu denilebiliyorsa da,
oyun kelimesi katılmaksızın Zeybek kendi oyun çeşitlerinin toplu
adıdır. Mesela: Sarı Zeybek, Bergama Zeybeği, Zeybek Osman
denildiği zaman, bu tamlamalara ayrıca oyun kelimesinin
katılmasına lüzum görülmemesi adet olmuştur. Sarı Zeybek Oyunu
birleşimi konuşmada kullanılmadığı gibi, Zeybek Halayı, Zeybek
Barı, Zeybek Horanı gibi çeşit adları da yoktur. Nasıl ki; Halay
Zeybeği, Bar Zeybeği, Horan Zeybeği gibi adlandırıcı birleşimler
de katiyen işitilmiş değildir. Yeni, Zeybek kelimesi, umumiyetle
raks anlamında hiçbir zaman ifade genişliği edinmemiştir.
Davulcuya 'Vur Zeybeği!' denilince Zeybek işi oyun havası
istenildiğini anlar ve muhitin en gözde durumundaki bir zeybek
havasına girer. Tartım mutlaka dokuzludur. Bu özellik bir damga
gibidir ve eski Türklerin uğurlu bildikleri dokuz sayısına
uygundur. Dokuzlu tartımın aksak bileşiminde olması damganın
damgası haliyle Türk işidir.
Zeybek sıfatı nerelerde bilinmişse, Zeybekler nerelere
ulaşabilmişlerse oralarda Zeybeklikten ve oyunlarından izler
bulunulabileceği, ondan dolayı aranması gerektiği
unutulmamalıdır.
Anadolu'da Zeybek çeşitleri, Aydın tarafında kümelenmiş, daha
doğrusu çeşitlenmiş görünmektedir. Fakat bu durum son 150 yıldan
öncelere teşmil olunamayacaktır. Bütün Anadolu'da hala yer yer
Zeybek çeşitlerinin eski görenek halinde tutulmakta bulunması,
bir zamanlar yurt sathında aynı kuvvette gün görüp, yine semt
semt kim bilir ne türlü sebeplerle zayıf düşmeye mahkûm
kaldıklarına delildir. Kars taraflarında Zeybek adlı bir köyümüz
bulunduğuna göre, şimdiki yaygınlığı da Kars'la Ege arasında
dikkatle almak durumunda bulunuyoruz. Sırasıyla görelim:
Sakarya Kavsi yöresinden Bilecik'te Zeybek ikişer veya dörder
kişi tarafından çift çift oynanır. Erkekler, kadınlardan ayrı
yürürler. Varsa açık havada davul zurnayla, yoksa eldeki öbür
yerli çalgılar eşliğinde oynanır: Darbuka, Klarnet veya keman
gibi.
Bozüyük ilçesinin, mesela esnemer köyünde Zeybek 2-12 erkek
tarafından oynanır. Kadınlar, bunu oynamaz. Davul zurnalı
oyunlarda yer alan köylüler o gün birbirlerini sayarlar. Aynı
ilçenin Dodurga köyünde Zeybek 2-20 kişi tarafından çift çift
yürütülür. Kimi erkekler ayrı, kimi de kadın erkek karma halde
oynarlar. Tutluca köyünde gençler oynuyor. Kümbet köyünün
Zeybeğine kadınlar karışmaz.
Yine Bilecik'in Gölpazarı ilçesinin Küçük Yenice, Çımışka ve
başka yöre köylerinde Zeybek hep aynı tipte olarak vardır.
Buralarda Söğüt'ten Bolu ve daha ötelerinin köylüklerine kadar
Zeybek oyununda çoğu zaman tahta kaşıklar da kullanılır. Bolu'da
Zebek vardır. Göynük'te öteden beri milli giyimle oynanan zeybek
keza vardır.
Muş'un merkez ilçesinde 3-4 kişiyle davul zurna veya tef
eşliğinde Zeybek oynanıldığı ve gün görmüşlüğü o yöreden ancak
tespit edilebilmiştir.
Bitlis ve Van'da Zeybek çeşitleri oturak alemlerinde vardır.
Temsili karakterine ayrıca işaret etmiştik. Burada oyun şöyle
devam ediyor: Yosma kadınlarca yürütülür. Konuşma yoktur.
Karşılıklı olarak bir kadın bir erkek de oynayabilirler. Kadın,
işaretlerle dostundan peş peşe ceket, pantolon vs ni ister.
Erkek de istediklerini birer birer verir. Muhtara, köy ihtiyar
heyetine ve doktora haber ulaştırılır. Onlar gelene dek, kadını
iyileştirip saklıyorlar. Oyunda, kadın başını kumaş ve başka
şeylerle efe gidişatlı sarıyor. Bu Zeybeği iki kadın da oynar
demiştik. Erkeğe 'köçek' diyorlar.
Konya'nın Bozkır ilçesinin bazı köylerinde Zeybek
oynanılmaktadır. Pek kadîm (eski) bir görenektir. Konya
Şille'nin Tat köyünde Zeybek: kaval ve davul ile altı erkek
tarafından hep birlikte oynanılır.
Kars'ın merkez ilçesinin Melik köyünde 'eski gelenek' kaydıyla
tek kişilik Zeybek oyunu yürütülmesi dikkati çeker. Bu yörede
toplu oyun olarak halay da vardır. Kadınlar, kendi aralarında
oynarlar.
İstanbul köylerinde Bursa üzerinden girilmek istenildiği Zeybek
yine vardır. Mesela, Bakırköy ilçesinin Çıfıtburgaz köyünde
Zeybek hala gün görmektedir.
ZEYBEK OSMAN:
Kırşehir'in babalık köyünden bir Zeybek Osman rivayeti, en
azından kırk yıl önceleri yöresinde şayi idi (yaygındı). Adı
geçen köyün sekenesi (halkı) tarafından diğer efsanevî Genç
Osman ile bu Zeybek Osman'ın hüviyetçe karıştırıldığı
anlaşılmıştır. Zeybek Osman ile ilgili bir menkıbevî bir nazım
(şiir) vardır. Bunda Niğde, Maraş, Erzurum, Konya gibi yer
adları geçiyorsa da, dönemi belli değildir. Şu mısralar,
manzumenin sesli nakaratı mesabesindedir (durumundadır).
Osmanım, Osmanım, Zeybek Osmanım
Osman olduğuma ben de pişmanım
Bunun oyunu, mesela Bursa'nın ve son kalıntılara göre bütün
yurdun silah çatışmalarından başka çalgılı tartımı hiç
kabullenmeyen ve seyirci heyecanını yalnız mübarezenin
(savaşmanın, çarpışmanın) ürpertisinde toplamayı hedef edinen
Kılıç Kalkan oyunlarından değildir. Ondan farklı bir tip olarak
Zeybek'in savaş oyunlarındandır. Tek oynandığı takdirde
seyredenleri tahrik eder. Öyle ki, o ihtişamlı ve sert görünüşlü
dağlardan inip de yalılara (kıyılara) yaklaştığımızda bir nevi
yumuşayan oyun çeşidiyle karşılaşmış oluruz. Tavas veya Aydın
Zeybeği, Zeybek Osman'ın havasından ayrılır. Nasıl ki, İzmir
Zeybeği'nin hafifleyen tesiri daha da farklı kalır. Anadolu'nun
enikonu içerilerine dönersek, asıl cezbedici Zeybeğe en güzel
bir misali asi sayılarak idam edilen Sepetçioğlu'na karşı
Kastamonuluların yarattığı oyun çeşidini buluruz ki, ona
türküyle refakat edilmesi ap ayrı bir görünüş (güzellik) sağlar.
Zeybek Osman bu iki iklimin ortasında kalır.
ZEYBEK OYUNLARI:
Dadaşlarda bar çeşitlerinin ilişkisi ne idiyse, Zeybeklik ile
kendi oyunları arasındaki münasebet de odur. Yani: Dadaşlık =
Zeybeklik, Bar = Zeybeklik Oyunu.
Zeybek Oyunları, diz vuruş figürleriyle adeta devleri çökerten
bir gücün sembolünü yaratırlar... Bengi'nin meydana bütün vatan
olsa, oyunu milyonlar hep birlikte oynayabilirlerdi. Yüce
ifadesinin anlatmak istediği budur. Bu duygunun heybetini yaşar
ve yaşatmak ister.
Umumiyetle (genellikle) Zeybek oyunlarında kollar hep sağ ayak
ileri atılırken yukarı kaldırılır. Kollar hep üçlerde sallanır,
beşlerde yukarıdadır. Omuz hizasında kalmayıp baştan daha yukarı
kaldırılırlar.
Oyunda ellerin şehadet parmakları avuç içine yatırılır. Baş
parmak ile orta parmak vuruşturulup burularak şıklatılır.
Oyunların temposu 3-5 esasına göredir. Ölçü, her ne kadar 3-6
yani 9 sayı tutarsa da, dokuzuncu zamandaki ses oyunda başkadır,
yani vaziyet alınışa bırakılmaktadır. Yalabık Zeybeği, 3-3
esasına göre tertiplenmiştir. Musikisindeki 9 ölçüden ilk üçler
çabuk, ikinci üçler ağır olduğundan, çift yani altı hesaplanıp
dokuz tutturulmuştur. Kozak ve Soma Zeybekleri 3-3-3 temposuna
göre 9 sayı üzerine yazılmıştır.
Sel'mlaşma:
Bu oyunlarda sel'mlaşma çok önemlidir. Oyun alanına sırayla ve
düzgün adımlarla girilir. Büyüklerin karşısında durulur. Az açık
duran sağ ayak, sol ayağın yanına sertçe vurulur ve kesinlikle
az yana açılıp yere basılır. Bu hareket yapılırken vücut biraz
daha dikleşir, baş kaykılır ve gözler karşı azimle bakar.
Oyunun sonunda sol kol indirilir, sağ kol havada bırakılır,
vücut dikleşir ve bakışlar sertçe ileri yöneltilir. Vücut
katiyen öne doğru eğilmez. Çünkü, eğilmek tek'pû (dalkavukluk)
olur.
Düğünlerde Oyun:
Ege bölgesinin köy düğünlerinde civar köylerin davetlileri,
Çarşamba gününden düğünün yapılacağı köye gelirler. Konukların
geldiği, köy kenarında patlayan silahlardan anlaşılır. Hangi
taraftan daha önce silah sesi gelirse, bayraktar veya efebaşı
çalgıları alıp o yana karşılamaya gider. Bayraktar o düğün için
becerikli delikanlılar arasından evvelce seçilmiş olur. Gelen
konukların da, aynı düğün için seçilmiş birer efesi vardır.
Karşılanan konuklar, çalgılar çalına çalına oğlan evine
getirilir ve buradan konuk olacakları eve götürülür. Her yönden
gelen konuklar böylece ağırlanır. Bu gelişe 'Bayrak sırası'
derler.
Akşam yemeğinden sona konuklar bayrak sırasıyla ve çalgılarla
ahenk yerine getirilip sırasıyla oturtulurlar. Ahenk yeri, oyun
alanıdır. Maşanlarla (maşalelerle) aydınlatılmış bulunur.
Efebaşı'nın işareti üzerine davullar 'nöbet' vurur. Bundan sonra
oyuna çıkış havası başlar. O köyün delikanlıları, efenin
arkasından birer birer oyuna kalkıp halka çevirir ve yürürler.
Oyuna girenlerin arkası kesilince 'Bengi Havası' vurulmaya
başlar. Bengi Oyunu, köy ve köylülerin birliğine, düzenli
yaşayışına alamettir (işarettir). Bundan sonra, bayrak sırasıyla
bütün konuklar başlarında kendi Efeleri bulunduğu halde, topluca
Bengi oynarlar. Bengi bitince, yine aynı sıra mucibince öbür
Zeybek Oyunlarına geçilir. Sonunda, Efebaşı köylü ve konukları
Bengi'ye kaldırır. Hep birlikte Bengi oynanır. Düzen içinde
ahenk sona erdirilmiş olur.
Oyunlarda bayrak sırası bozulmaz, yarı yolda kesilmez. Bütün
konuklar hep bir tutulur. Aksi gidiş; kavgaya, bıçakların
çekilmesine sebep olur.
Oyun esnasında, oyun tekrarlanırsa veya uzatılırsa herkesçe
ayıplanır.
Perşembe günü sabah yemeğinden sonra öğle yemeğine kadar yine
aynı düzenle çeşitli oyunlar oynanır. İkindi üzeri gelin alınır
ve konuklar dağılır. Uzaklardan gelenleri o gece bırakmazlar.
Tek oyun Bütün Zeybek Oyunları toplu oynanır. Ancak, oyunların
hepsini tam olarak bilen bir Zeybek tek başına oyuna kalkabilir.
Buna Tek Oyun derler. Onun her eda, hareket ve tavrında
seyredenleri hayran bırakan bir ahenkte ve güzellik bulunur.
Ancak, bu havayı yaratabilecek Zeybek Tek Oyun'a çıkabilir.
Oyunlarda Çalgı:
Düğünlerde oyunlar davul zurna önünde oynanılır. Zurnalar, ince
kaba zurnalardır. En eski çalgı göreneği her yöremizde olduğu
gibi Ege topraklarımızda da budur. Son dönemlerde glarınat (klarinet),
büğlü ve tanpet (trompet), davul ile birlikte yeni bir refakat
takımı teşkil eder oldular. Oturak oyunlarında ise dümbelek (dümbek
veya darbuka), zillimaşa, cura bağlama çalınır. Bu da eski
göreneğe uygun bir takım sayılır. Bazı köylerde en eski Türklük
çağının mesela kopuz ile ikliğ takımını bağlama ile kabak
ikilisinin yaşattığı olur.
Zeybek Kıyafeti:
Oyun, esas itibariyle bir göz estetiği olduğuna göre, seyirciyi
duygulandıran en manalı dekor unsuru tarihî göreneğe uygun kalan
millî giyimlerdir. Zeybeğin ünlü ve heybetli giyimi bu
cümlendendir.
Giyimin biçilişinde mesela şapkaya veya zünn'ra (papaz kuşağına)
yaklaşma vuku bulmadığı (asır iktizasınca "gereğince")bilinmekle
beraber, madde kalitelerine göre zamanla bazı değişmelerin vuku
bulduğu anlaşılıyor.
En eski Türk börklerinin bir biçimi, dikişli ve yüksek olup
kalıba çekildiği, üstünün maden parçalarıyla süslendiği, ak ve
al renklilerinin olduğu, Kaşgarlı Mahmut'tan (XI. asır) bazı
eski Uygur duvar resimlerinden ve Anadolu Selçuklularından söz
eden bir iki kayıttan biliniyor. Bütün bunlar, Zeybeğin baş
giyiminde yaşayan özelliklerdi. Keçeden dövme ve dikişsiz fesin
sonraki merhale olduğu açıktır. Çünkü, fesleriyle tanınan ve
ordunun sipahi (sipah, zibağ?) bölüğünden saydıkları Osmanlı'dan
bir hatıra bilerek onu kullanmaya devam eden Tunus'ta keçe adı
muteherdir. Bunu, şimdi ağız kısmını dürüp yassılaştırmak ve
boyunu alçaklaştırıp üstüne ak tülbent dolamak suretiyle, davul
zurnalı sıra oyunlarında da giyer hem de cümlesinin -cepkenine
kadar - Türklerden kaldığını yedisinden yetmişine kadar belirtip
anarlar. Oyuncu loncasının da yaşatıyorlar.
Zeybeğimizin baş giyimine dönelim. Epey eskiden başa sivri,
yüksek, şişkin ve dilimli bir nevi kavuk da giyildiğini, onun
üstüne püsküllü Trablus sarıldığı görülmüştür. Daha sonra
mukavvadan ve bir buçuk karış yüksekliğinde bir nevi kutu başlık
giyilip, üstüne iki üç oyalı yemeni sarılır olmuş. Fes üzerine,
son olarak da oyalı bez veya abani sarık, yakut kafiye sarar
olmuşlar ki, artık püsküllü Tanzimat fesiyle ve yüksekliği de
epey devam etti. Nice eski Avrupalı seyyahların çizdiği müşahede
resimlerinden (gravürlerden) ve Meşrutiyet öncesinin bazı
fotoğraflarından baş giyiminin da öbür kısımlar gibi dış
görünüşçe Selçuklu çağından beri değişmediği kesinlikle
anlaşılıyor. Baş giyiminin bilhassa yüzyıllar öncesi kıyafet
geleneğinden arta kalan önemli bir kısım olduğu ve geleceğin bir
koreografya unsuru kabul edilebileceği düşüncesiyle üzerinde
fazla durdu.
Sırta yakası açık bırakılan (ki sonraları kapatıldığı biliniyor)
ev dokuması ipek gömlek, üstüne kolsuz yelek, daha üste cepken
giyilir. Yelek ile cepken aynı kumaştan ve işlemelidir. Yelek ve
cepken üstüne camadan giyilir. Bu kollu ve işlemelidir. En üste
de sallama 'sarka' giyilir ki kolları omuzdan sarkıp sallanır,
işlemelidir. Cemadan ve sarka aynı çuhadandır.
Zeybeğin altında dizlik -don - vardır. Diz açıktır. Dizliğin bol
olan ağı aşalı sarkar. Cemadan ve sallama ile aynı çuhadandır,
işlemelidir. Kimi köylerde topdon denilen dizliğin ağ
sırkıntısının az ve derli toplu paçaların ise fazla kısa olduğu
eski resimlerde görülmektedir.
Ayakta kara pabuç vardır. Bacaklar ya çıplak kalır veyahut uzun
çorap giyilir veya çuhadan işlemeli tozluk takılır. Siyah keçi
derisinden kalçın ve nihayet çizme de giyilirdi.
Silahlık, beş gözlüdür. Gözlerin biri kese gibidir. İçine para,
çakı, kavçakmak gibi şeyler konur. Diğerinde tabanca
(çakmaklı-kubur) yer alır. Üçüncü gözde bıçak (kulaklı-yatağan)
yer alıp 40-100 cm. kadar üç boyda olur. Bu, 'bıçak sakma' çok
önemlidir. Bıçak çekilirse, yüzü ile değil sırtı ile vurulur.
Bıçağın yüzüyle karşısındakini vurmak alçaklıktır. Yani, ürkütme
olabilir, lakin adam öldürmek üzere öfkeye kurban gitmek kötü
karşılanır. Dördüncü göze yerleştirilen maşa iki iş görür.
Kılıflıyken tabancayı güçlendirmek için dipçik gibi kullanılır.
Kılıftan çıkarılınca da maşa gibi iş görür. Bunların hepsi de
silahlığın sağ tarafına sokulur. Solda ve yanda kayışla asılı,
işlemeli kadifeden bir tütün kesesi ile meşinden kavcarlık
bulunur. Silahlığın etrafında yerli yünden dokunmuş kolan
dolanır. Yine silahlığın üstüne telli çevre konulup dıştan
sarkar.
Katılık (kütük) iki veya üç gümüş kutudur. Silahlığın üstüne
kuşanılır. Kutular arkada ve yanlarda bulunur. İçlerine elde
yapılmış fişek konulur.
Hamaylı, gümüşten bir kutucuktur. İçinde "En'am" vardır. Sağ
koltuk altına asılır. Kayışın üstü de gümüş bileziklerle
süslüdür.
Pazvant (Bazubend) yuvarlak veya üç köşeli olup gümüş
işlemelidir. Üç beş parçalıdır. Sağ pazuya takılır. Ayrıca sol
pazuya da bağlanırdı.
Erkek kıyafetleri ibrişim ve kara kaytan işlemelidir. Efeler,
sırmalı elbise giymemişlerdir. Gök çuhanın en makbulünün XVII.
Asırda Aydın tezgahlarından çıktığını Evliya Çelebi'nin
izahlarından anlıyoruz ki, bu üstünlüğün nerede ve ne zaman
başladığı ve ne vakte kadar sürdüğü henüz araştırılmış değildir.
İzmir ve Aydın gibi Ege bölgesi topraklarımızda yer yer
yörelenip gün görmüş ve tutunup kalmış tekli Zeybek oyunları ve
onların, türkü, yer veya şahıslara bağlı adları uzunca bir liste
tutar: İnce Mehmet, Ger Ali, Sarı Zeybek, Harmandalı, Bergama,
Bakırlı, Köroğlu vs. başlıklı Zeybek Oyunları az veya çok
yaygın, yahut da pek yörelik görünmüşlerdir. Birde çıktığı yeri
hiç aşamadan yaşayıp uzun ömürlü kalabilenleri olmuştur.
Müşterek vasıfları (Ortak özellikleri); 9 / 8 veya 9 / 4
tartımlı havalarının olması bazılarının türküsünün de bulunması
ve yiğitçe tavırlarındaki belirli figürlerdir. Kadınlarca da,
kendi aralarında daha yumuşak surette oynanırlar. Yeni Zeybek
Oyunları fürese, müşterek karakter, yine de değişmez. Adları
bilinmese ve oyunsuz olarak sadece havası çalınsa Zeybek tarzlı
olduklarını derhal anlarsınız. Gelenek, işte bu yiğitçe
karakteriyle asırları aşmıştır.
ZIMZORT:
Isparta'nın Yalvaç ilçesinin Görgüler köyünde seyredilebilen iki
oyundan biri bu Zımzort, diğeri Kırık Zeybektir. Birincisi de,
adında sarahat (açıklık) bulunmamasına rağmen tartım ve
karakterce yörenin Zeybek çeşididir. 2-8 erkek tarafından
yürütülür. Bazen kadınlar da oyuna kalkarlar.
ZİGOŞ:
Eski Drama ilinin Libotun kasabasına bağlı Zigoş köyünden olup
Türkiye'ye göç edip Trakyamıza yerleşen sekenenin (halkın) Zigoş
Oyunu diye izafeyle yaşattığı bu oyun, bir sıra raksıdır. Drama
sancağının iskelesi Kavala şehri olduğundan buna göre semtin
yerini haritada tahmin güç olmayacaktır. Zigoş Oyununa göçen
önce de adı geçen köyün halkı tarafından bu adın verilip
verilmediği Trakyalı horonculardan tahkik edilmedi. Yer adıyla
anılan oyunlar nispeten azdır.
Ali paşa, Kabadayı, Beylerbeyi, Karşılama ve Zigoş gibi
"Kırklareli çevresinde sık sık ele alınan" oyun çeşitlerine
dikkat çekildi. Bunlardan Zigoş'un, geldiği yerde Türklerce
öteden beri oynanılageldiği inancı oralı yaşlılarca intikal
etmiş, göçmenlerce Kırklareli yöresine de aktarılmak suretiyle
konu kurtarılmıştır. Gerçi, bütün bunlar doğrudur ama ne çare ki
Zigoş kelimesinin yapısı dil bakımından Türkçe'ye yabancı, öte
yandan oyunun geldiği Drama ilinin kasabalarından birinin adı da
Zigoş idi. Oyunun adını bu kasabadan aldığı söylendiği gibi,
tertibinin ikinci devresine Drama Karşılaması dedikleri ve hatta
oyunun tamamına Drama Karşılaması diyenlerin de bulunduğu ilave
edilmektedir. Dikkate değer nokta, bütün bu tevatürlerin
(söylentilerin) oralı Türklerin dilinde kulaktan kulağa
dolaştığıdır. Drama yöresinin Hristiyanlarının bu tipten
oyunları farklıdır.
Zigoş, en az altı kişi olmak üzere çoğu zaman altı çift, yani 12
kişiyle ve çiftlerin karşılıklı iki sıra halinde dizilmeleri
suretiyle başlar. Musikî devam ettiği halde, oyuncular bir
müddet dizilme ve karşılarındaki seçebilme işiyle meşgul
olurlar.
Zigoş, erkeklerce oynanır. Karşılıklı sıraların eğir yürüyüşle
birbirlerine yaklaşmaları ve oyuncuların - beller hafifçe bükük
olarak - el ve kol hareketleriyle oyun devam eder. Başlangıçta
gayet yumuşak olan hareketler, ezgisiyle birlikte gitgide
hızlanır, şiddetlenerek sert ve keskin figürler halini alır.
Sonra, zurna yerini davulun sert vuruşlarıyla oyuncuların el
vuruşlarına bırakır. Oyun, ezgisiz fakat çok şiddetli olarak
davul vuruşlarıyla sürer, naralar işitilir. Oyuncuların
ellerindeki çevreler (mendiller) bu sırada ya kuşaklara sokulu
ya da omuzlara atılıdır.
Ezginin tekrar başlamasıyla çökmelere geçilir. Çökmeler,
zincirlemedir. Az çok Balıkesir'in Bengi Zeybeğindeki çöküşleri
andırırlarsa da, Zigoş'taki çökmeler daha süratli, daha mürekkep
(toplu) ve daha ahenkli figürlerdir. Sonra Zigoş'taki oyuncular,
o Zeybek'teki gibi daire çevirmeyip iki sıra dizilidirler.
Sık ve devamlı çökmelerden sonra oyuna bir sükûnet gelir. İlk
devre bitmiştir. Bu birinci ve ikinci devre arasında çoğu zaman
Alipaşa veya Beylerbeyi gibi pek orijinal bir Rumeli 'Hora'su
oynandığı görülür. Bu, bir katımdır. Zigoş'un kendi kuruluşundan
olmadığı adının Türkçe dışılığından da bellidir: Horo. Fakat
reayanın (halkın) en büyüğü tebcil edişleri (ağırlamaları)
mahiyetinde görülebilir.
Horo bittikten sonra tekrar salma hale geçilir, çiftler
karşılıklı dizilirler. İkinci devresine giren oyun, ilk
devredeki gibi bir seyir takib eder. Şu farkla ki, karşılıklı
hareket etmiş olan çiftler bu sefer yanlara doğru seyrederler.
Yürüyüş ve figürlerde de bazı değişiklikler olur. Kucaklama ve
sarılma figürlerinden sonra birinci devrede görülen çökmelerle
oyun son bulur.
|
|
| |