ŞAMİL:
Pazar ilçesinin Hemşin (şimdi ilçe) yöresindeki
sıra oyunları yanında üç farklı oyun Kars
üzerinden gelmişlerdir: Şamil, Lezinka ve
Azerbaycan adlı oyunlardır. Bunların yerli
oyunlardan farkı tek ve bazan da iki kişi
tarafından oynanışlarıdır. Armoni ve Keman
eşliğiyle yürütülürler. Milli ve yiğitliği
canlandırıcı çeşitlerdir. Şamil Oyunu, sahibinin
tarihi kadar eski olmakla beraber, figürlerinde
daha kıdemli Dağıstan oyunlarından motifler
vardır.
ŞEPÂNE ZEYBEĞİ:
Kütahya yöresinin kasaba ve köylerinde gün
görmüş oyun çeşitlerindendir. Adını "Şaphane"
bileşiminden muhaffe (bozulma) olduğunu
söylemeye lüzum yoktur.
ŞAZ:
Çorum'da 'şad' yerine ve sevinç anlamıyla
kullanılır. Dede Korkut hikayelerinde geçen
'şazlık çaldı' ibaresindeki kelime bir saz adı
sanılmıştı. Aslı yoktur. Şazlığ sevinçli
demektir. Sevinçle çaldı şeklinde
anlaşılmalıdır.
ŞEBİNKARAHİSAR VE YÖRESİNDE OYUN:
Bu bölge, kendine has özelliklerle tartımlı
sanatlar bakımından yakın illerden farklı ayrı
bir çevre vücuda getirmekle beraber, bu halin
etraftan gelen etkilerin uzmanlaşmasından ileri
geldiği ufak bir dikkat neticesinde ayrıca
anlaşılır. Bahusus ki (özellikle) asırları aşan
şahsiyeti de (kültürel kimliği de) aynı
kaynaşmada özüyle mahfuz (saklı) kalmıştır.
Düğünleri her zaman çalgılı, pek az olarak da
çalgısız geçer. Kız evinde başlıca tef, kemençe,
ud (ayrıca gramafon gibi vasıtalar) , oğlan
evinde ise davul zurna, kimi de zurna yerine
klarinet yahut incesaz takımı, tulum (çoban
gaydası), zilli tef, maşa (yine gramafon veya
radyo) gibi musikî imkanları işletilir. Bu
çalgılarla kadın ve erkekler kendi alemlerinde;
Dik Ayak, Düz ayak, Fırlanma, Çiftetelli,
Tamzara, Türkmen Kızı, Karadeniz, Temür Ağa,
Hoşbilezik ve Bıçak Oyunu çeşitleri gibi mahalli
ve milli oyunları toplu, yahut yalnız olarak
oynarlar. Oynayışlarında bir mekik intizamı
yaşandığı (yeknesaklığı "tekdüzelik, monotonluk"
rağmen) müşahede edilir. Oyuncu ve seyirciler
her vesilede fazlasıyla hoşnut edegelmiş olan
çeşitlerdir.
Düğünden birkaç gün önceki "komşu kınası" adlı
toplantıda, öğleden sonra herkes gelince
kızların cümlesi (tamamı) veya yer elverişli
değilse birtakımı el ele vererek halka
çevirirler. Gelin olacak kız ile ev sahibinden
mehel (münasip) bir kadını ortaya alırlar ve
aşağıdaki türküyü koşturarak oynamaya başlarlar.
Türkü, iki gruba ayrılmış kızlar tarafından
beyit beyit söylenir. Birinci grubun söylediğini
ikinci grup tekrarlar:
Çaldı dibi durağım
Bu yıl yardan ırağım
Eğer yarim gelmezse
Olmaz benim durağım
Kına tasın al ele
Yak şu geline hele
Oy nereye nereye
Kazan kurdum deri'ye
Başladı kına bugün
Düğün kalsın geriye
Kına tasın al ele
Yak şu geline hele
Bu sırada yaşlı kadın kınayı gelinin başına
yakmaya başlamıştır.
Şu Karaysar (Karahisar) kızları
Huy, husta (ahlakta) okur sele (meydan)
Dön geriye geriye
İşte döndüm geriye
Sıçrayın gelin kızlar
Kaynak verin geriye
Kına yakılma işi bittikten sonra gelini de
halkaya sokup biraz oynatırlar. Bundan sonra
türlü eğlenceler yapılır.
Düğün ve başka vesilelerle söylenilip
oynanabilen mahalli türkülerden örneklerin
sadece sözlerini aşağıya alıyoruz. Erkek
toplantılarında söylenen Dik Ayak adlı
Şebihkarahisar türküsü şudur:
Kareysar (Karahisar) oylum oylum
İçinde selvi boylum
Selvi boylum çıkanda
Yıkılsın oylum oylum
Ararsın asmaları
Giyersin basmaları
Gene horan'a girdi
Kareysar yosmaları
Kareysar mezarlığı
Üstünün üzerliği
Memlekete şan vermiş
Yarimin güzelliği
Gökte yıldız sayılmaz
Çiğ yumurta soyulmaz
Ergen kız ergen oğlan
Cilvesinden doyulmaz
İn dereye dereye
Al dereden taş getir
Aşlanmamış fidandan
Dişlenmemiş yar getir
İndim derelerine
Bilmem nerelerine
Kaytan bıyıklarımı
Sürsem nerelerine
Kadın toplantılarında söylenen Dik Ayak adlı
Karahisar (Şebinkarahisar) türküsü şudur:
Altın yüzük var benim (cicim)
Parmağıma dar benim
Kareysar'ın içinde (cicim)
Orta boylu yar benim
Kareysar (Karahisar) tası bende (cicim)
Kumaşın hası bende
Çatlan patlan komşular (cicim)
Yiğidin hası bende
Gökte yıldız kah gider (cicim)
Kah eylenir, mah gider
Bugün ben yari gördüm (cicim)
Sandım padişah gider
Altım yüzük möhreli (cicim)
Eli gümüş dehreli
Ben sana yar mı derim (cicim)
Hey hizmekker (hizmetkar) çehreli
İnce çitin incesi (cicim)
Dağların yeşilcesi
Gene fikrime düştün (cicim)
Gönlümün eğlencesi
Erkek cemiyetlerinde söylenen Düz Ayak şudur:
Efeler Türküsü
Tepeler tepeler yüksek tepeler
Orda yağmur yağar, burda serpeler
Sandıkta çürümüş elmas küpeler
Yaslan dağlar arslan yosmam geliyor
Elleri kınalı, kolları sıvalı
Sandım yosmam geliyor
Çakırlı'dan bir su içtim kanmadım
Yedi dirhem kurşun yedim ölmedim
Kardaş bana düşman imiş bilmedim
Osman Efem, bende derman kalmadı
Yalvardım, yakardım dostlar almadı
Efelerin ıssız tenha yolları
Boynumda kalmıştır yarin kolları
Menekşeden biçilmiştir şalvarı
Yaslan dağlar arslan yosmam geliyor
Elleri kınalı, kolları sıvalı
Sandım sunam geliyor
Böyle m'olur efelerin yolları
Issız kalmış Karakuş'un dağları
Bağlı kalmış Abdullah'ın kolları
Osman Efem, bende derman kalmadı
Yalvardım yalvardım dostlar almadı.
Ufacık taş ile kale yapılmaz
Penceresi yüksek yare bakılmaz
Bekir ölme ile dünya yıkılmaz
Yaslan dağlar yaslan yosmam geliyor
Elleri kınalı, kolları sıvalı
Sandım sunam geliyor.
Kadın cemiyetlerinde söylenip oynanılan Düz Ayak
türküsü şudur:
Dudu dilim
Zülüflerin tutam tutam
Arasına güller takam
Nice bir yalınız yatam
Dudu dillim, ince bellim
Kalem kaşlım, sırma saçlım
Gelin zülfün tarasana
Tarayıp da yağlasana
Bak yarimi yitirmişim
Koğuş koğuş arasana
Nakarat
Zülüflerin çıkmış yandan
Hem o yandan hem bu yandan
Ben istersem bir yanından
Sen verirsin her yanından
Nakarat
Kadın cemiyetlerinde söylenen ve oynanan ikinci
nevi Düz Ayak türküsü şudur:
Kırmızılım Türküsü
Kırmızı gül her dem olsa
Her dertlere derman olsa
İl beyinden ferman olsa
Herkes sevdiğini alsa
Kırmızılım kırmızılım
Al yanaklı kırmızılım
Bal dudaklı kırmızılım
Çekip giden kırmızılım
Kırmızıyı giyme dedim
El sözüne uyma dedim
Naneleri ben yedim
El oğluna ben ne dedim
Kırmızılım kırmızılım
Al yanaklı kırmızılım
Bal dudaklı kırmızılım
Sekip giden kırmızılım
Kırmızı başındadır
On üç on dört yaşındadır
Sevgilisi peşindedir
Bak nişanı başındadır
Kırmızılım kırmızılım
Al yanaklı kırmızılım
Bal dudaklı kırmızılım
Çekip giden kırmızılım
Erkek cemiyetlerinde söylenen ve oynanan ikinci
nevi Dik ayak Karahisar (Şebin) türküsü şudur:
Ha buradan o yana
Kareysar'ın yolları
Dola gelin boynuma
O sırmalı kolları
Ha buradan o yana
Yana yüreğim yana
Gel otur şu yanıma
Dön o yana, bu yana
Geceler ay ışığı
Elinde bal kaşığı
Hiç aklımdan çıkmıyor
Güzeller yakışığı
Ay ışıktır varamam
Varsam yari bulamam
Girsem yarin koynuna
Sabahtan uyanamam
Dut ağacı dut verir
Yaprağını kıt verir
Eğen, kız ergen oğlan
Sarıldıkça dat verir
Dut ağacı dutludur
Dibi yeşil otludur
Kurban olduğum Allah
El kızı ne tatlıdır.
Kadın cemiyetinde söylenen ve oynanan ikinci
nevi (çeşit)
Dik Ayak horan türküsü:
Horandayım horanda
Kardaşımın kolunda
On beş lira yitirdim
Ben o yarin koynunda
Ay ışıktır varamam
Varsam yari bulamam
Ay buluda girende
Bağlasalar duramam
Horan oynamayınan
Horan yeri düz olmaz
Kadife geymeyinen
Dul karılar kız olmaz
Horanın başındayım
On iki yaşındayım
On iki yaştan beri
O yarin peşindeyim
Pencereden bakıver
Ayna mısın, can mısın?
Elleme zülüflerim
Sen benim kocam mısın?
Pencereden bakıyor
Kitap almış okuyor
Perçemine yağ çalmış
Yel estikçe kokuyor
Kadın ve erkek cemiyetlerinde söylenen ve
oynanılan Dik ayak Kabahoran'ın sözleri
şunlardır:
Kemençe Türküsü
Kemençe çala çala
Çıktım bir ince dala
İnce dallar kırıldı
Kızlar bana vuruldu
Kemençemin telleri
Dülgaridir dülgari
Kızdan ikbalim yoktur
Alacağım dul karı
Ben kemençe çalamam
Kollarımı alamam
Çok derine dalamam
Akılsız da kalamam
Ben kemençe çalamam
Dayım darılır dayım
Dayımın kızlarından
Yok mudur benim payım
Hey kemençeci dayı
Vurdun gözüne yayı
Güzellerin üstüne
Çevirsene kaydayı
Hey kemençe kemençe
Ne halt ettin dün gece
Gösterdin yari bana
Kaşları da ne ince
Erkeklerde Bıçak Oyunu, bir veya iki erkek
tarafından oynanır:
Hovarda çapkın yarim
Sen söyle ben yazayım
Ettiğin günahları
Boş deftere yazayım
Al kamayı gir yandan
Ben de geçtim bu candan
Doldur doldur ver bana
Koynundaki fincandan
Nakarat
Dereler salkım saçak
Alçak boylusun alçak
Sana derler küçücek
Sen doldurursun kucak
Nakarat
Dereler akmayınan
Ne olur bakmayınan?
Çirkin güzel olur mu?
Çok altın takmayınan?
Kadın cemiyetlerinde oynanan Fırlanma oyunu:
Kestim kaküllerini
Yana değiyor yana
Yar senin bakışların
Cana değiyor cana
Kız oynak,oynak, oynak
Olur mu yardan doymak
Yardan doydum diyenin
Caizdir boynun vurmak
Cebimden aynam düştü
Karıştı gazellere
Küçükten adetimdir
Bakarım güzellere
Nakarat
Derenin kıyısında
Yılanın kemikleri
Seldi de geri durdu
Gavurun enikleri
Nakarat
Dere akıyor dere
Oda nafile yere
Al beni götür dere
Yarin olduğu yere
Nakarat
Kadın cemiyetlerinde oynanan ve söylenen Kelkit
Türküsü (Fırlanma) :
Keklik taşta ne seker (oy, oy, oy)
Akıl başta ne gezer
Gel yanıma kız keklik
Kodun canıma keklik
Kınalı parmakların (oy, oy, oy)
Batır kanıma kız keklik
Kekliğim, kekliğim, gukguğum yar
Gerdanına güller ektiğim yar
Nedir elinden of çektiğim yar
Kekliğim özüyünen (vay, vay)
(Ah) Şirindir sözüyünen
Gel gel yanıma kız keklik
Kodun canıma vay keklik
O kınalı parmağın (vay, vay, vay)
Batır kanıma kız keklik
Nakarat
Keklik taşta el eyler (ey, ey, ey)
(Ah) Eşine gel gel eyler
Di gel yanıma yar keklik
Kodun canıma kız keklik
(Ah) Kınalı parmakların (ey, ey, ey)
Batır kanıma ye keklik
Nakarat
Erkek cemiyetlerinde söylenen ve oynanan Tek
Ayak Türkmen Kızı:
Türkmen kızı süt pişirir
Hem pişirir, hem taşırır
Kepçeyi baştan aşırır
Leylim aman Türkmen kızı
Sen aklar gey, ben kırmızı
Gel gidelim obamıza
Sen sütler iç ben kımız'ı
Kız mendil, hele mendil
Kaldır kolların indir
Sar boynuma dolandır
Gir koynuma inandır
Mendilim bende bende
Bir ayvam kaldı sende
Ayva gibi sarardım
Din iman yok mu sende?
Kız mendil, mendil, mendil
Kaldır kolların indir
Seversen yürekten sev
Dilindeki yalandır
Kadınlarda Çiftetelli:
O çiftetelli
Mesnedi belli
Bir yar da sevdim
O da terelelli
Aygınım ben
Baygınım ben
Çiftetelli
Çaldığımdır bağlama
Kömür gözlüm ağlama
Ben buralı değilim
Bana meyil bağlama
Nakarat
Çaldığımdır hep keman
Benim halim pek yaman
Ölüyorum derdinden
Gel ol bana sen derman
Nakarat
Kadınlarda Fırlanma oyunu:
Çeçen kızı
Çeçen kızı çardaktadır
Soğu sular bardaktadır
Çifte benler yanaktadır
Haydi malım Çeçenkızı
Sen allar giy, ben kırmızı
Gel gidelim has bahçaya
Sen gül topla, ben nergisi
Evlerinin önü nane
Ben kül oldum yane yane
Gavur isen gel imane
Nakarat
Evlerinin önü susam
Su bulsam mendilim yusam
Arasam yarimi bulsam
Nakarat
Evlerinin önü çöplük
Çöplükten toplarlar iplik
Anası kızından keklik
Nakarat
Erkekler de "Karadeniz Türküsü"
Titreme Oyunu
Ha buradan aşağı
Ben inemem inemem
Küçüceksin sevdiğim
Sözüne güvenemem
Ha burası ne bayır
Gülün dikenden ayır
Sevdalıktan öleni
Kayır Allah'ım kayır
Ha buradan aşağı
Buzlar sallanır buzlar
Erkekler asker oldu
Arzuhal verin kızlar
Al aşağı vur dizi
Baban duymasın bizi
Baban duyarsa bizi
Öldürür ikimizi
Al aşağı aşağı
Fistan kırmalarını
Beğenemedim gelin
Senin durmalarını
Vay vay demeye geldim
Kaymak yemeye geldim
Değil meramım kaymak
Yari görmeye geldim
Aynalıdır aynalı
Konak pencereleri
Verseler yari bana
Cumağı geceleri
Kadınlar da düz ayak "Karadeniz Türküsü"
Giresun Kıyıları
Giresun'un evleri
Şımayıyan kaynama
Benim ile oynadın
Başkasıyla oynama
Ağam haydi yar haydi
Kunduram taştan kayıdı
Elin bir tanesine
Nasıl diyelim haydi
Giresun'un evleri
Başustanın yapısı
Benim için açılmış
Hapishane kapısı
Ağam nerede kaldı
Paşam nerede kaldı
Sevgilimin kolları
Benim boynumda kaldı
Ağam haydi yar haydi
Kunduram taştan kaydı
İlik düğme çözerken
Elim bir yana kaydı
Giresun kayıkları
Hep geliyor karından
Sevdim de alamadım
Ölüyom efkarımdan
Ağam neresi güzel
Başında saçı güzel
Saçı başını yesin
Kumar başını güzel
Giresun, Ordu, Pazar
İçinde bir kız gezer
Elinde divit kalem
Dertlere derman yazar
Nakarat
Hey Giresin Giresin
Beriye gelmez misin?
Dünyada ettiklerin
Ahrette çekmez misin?
Nakarat
Kadın ve erkek cemiyetlerinde söylenip oynanan
"Hoşbilezik Türküsü" :
Fesim düştü yollara
Deryada, yolda
Başbuğumu vurdular
Baş karakolda
Hoş bilezik, hoş bilezik
Pakmakta yüzük
Ben yarimden ayrılmışam
Vay bana yazık
Bir oda yaptırdım hurma dalından
İçini donattım Acem şalından
Oda benim değil ahbap malından
Nakarat
Bir oda yaptırdım döşedemedim
Kahbe felek ile başedemedim
Yalvardım, yakardım eş edemedim
Hoş bilezik, hoş bilezik
Kolları nazik
Nazlı yardan ayrı düştüm
Can bana yazık
Bir oda yaptırdım yüceden yüce
İçinde yatmadım üç gün üç gece
Kurbanlar keserim sardığım gece
Nakarat
Bir oda yaptırdım dururum diye
Aldım martinimi (anam) vururum diye
Aklıma gelmedi ölürüm diye
Nakarat
Milli oyunlarımızdan Tamzara türküsüne gelince;
bu türkü Tamzara'nın Demircilik Bağları'nın
Karşıbahçe mevkiinden Çapkın Şerif'e aittir.
Çapkın Şerif, halasının kızı Güllü'ye gönül
vermiş, Güllü de o delikanlıya aynı kertede
vurgunluk göstermiştir. Şerif, yetim ve
mangırsız (parasız) bir delikanlı olduğu için
eniştesi, yani Güllü'nün babası iki sevgiliyi
birleştirmek yoluna katiyen yanaşmamıştır.
Delikanlı da, kendi semtlerine 15 dakika
uzaklıktaki Tamzara'ya bu kızın aşkına her gün
gündüz ve gece gidip gelerek kızı kaçırmak üzere
fırsat kollarmış. Nihayet, halasının da
yardımıyla kızı kaçırmaya muvaffak olan Şerif,
düğün dernek yapılmasına meydan verilmeksizin
askere alınmış ve işte askerden bu türküyü
yavuklusuna yollamıştır.
Bu türküye ve oyuna Erzurum Tamzarası
denilmesinin sebebi, Tamzara'nın bir zamanlar
Erzurum'a bağlı olmasındandır. İkinci şekle
Giresun Tamzarası denilmesi de Şebinkarahisar'ın
(eskiden il merkeziydi) şimdi Giresun'a bağlı
bulunmasındandır.
Eski Tamzara oyununun türküsü şudur ve
figürlerde yer yer değişmeler olmuştur:
Tamzara'dan gece geçtim
Karlı buzlu sular içtim
İnanmayın eş ve dostlar
Ben o yardan vaz mı geçtim ?
Leli leli Tamzaram
Ninni benim hoş balam
Tamzara'nın bayırına
Kuzu saldım çayırına
Tanrı benim şu Güllü'mü
Bağışlasın hayırına
Leli leli Tamzara
İki somun on para
Tamzara'nın tandırları
Kardan beyaz baldırları
Bizi baştan hep çıkaran
Karşı köyün andırları
Leli leli Tamzaram
Bir kez görün kaç balam
Tamzara'da maden suyu
Çok şirindir yarin huyu
Sorarsanız eğer bana
Türk oğludur onun soyu
Leli leli Tamzaram
Gel gidelim hoş balam
Tamzara'dan taş geliyor
Ala (el') gözden yaş geliyor
Karşı köyün şu kızları
Yiğitlere hoş geliyor
Leli leli Tamzaram
Mor sümbüllü hoş balam
Tamzara'dan yedi pınar
İçen onu herdem anar
Mor sümbüllü bağlarını
Görenler hep cennet sanar
Leli leli Tamzaram
Haydi benim maskaram
Çocuk oyunlarından olarak Yılbaşı gecesi (yani
Rumî 13 Ocak gecesi) mahalli veya köy çocukları
bir araya gelerek aralarından 4-5 çocuğu oyunu
seçip, köy veya mahalle halkının yeni yılını
kutlamaya gönderirler. Seçilen bir oyuncu
çocuğun elinde uzun ip, onun ucunda da bağlı bir
torba bulunur. İkinci çocukta da heybe veya bir
çuval vardır. Geriye kalan üç çocuğun üzerine
kilim, destar, çul gibi şeyler atılarak bir deve
heybetine sokulurlar. Boyunlarına çan, kelek,
çıngıl gibi şeyler takılır. Bir çocuk da deveci
olur. Bir hayhuyla evleri dolaşmaya koyulurlar.
Evde yapılacak oyuncular bulunmadığı takdirde
ise, tek çocuğu Yılbaşı gelini yaparak onunla
birlikte dolaşırlar. Her kapı önünde hususi
(özel) bir türküyü bir ağızdan söyleyerek iyilik
dileğinde bulunur, ayrıca bacadan torba
sarkıtarak yemiş toplama adetini yerine
getirirler. O sırada deve veya yılbaşı gelini de
türkünün ayrı kaydasıyla oynayıp şenlik
gösterirler.
Deveci Oyunu:
El ele veren 10-20 çocuk yarım daire kurarlar.
Dizinin bir başındaki çocuk deveci, diğer
başındaki elebaşı olur. İkisi arasında şu
konuşma geçer:
- Deveci?
- Ey canım?
- Develer hangi dağda?
- Uludağ'da
- Neler yer?
- Hurma
- Neler hazırlar?
- Dolma
- Bir kütük yuvarladım geldi mi?
- Geldi
- Gelin attan indi mi?
- İndi.
- Ne doğurdu?
- Bir oğlan, bir kız
- Adları ne?
- Yaprak iki toprak
- Sağ mı, öldüler mi?
- Öldüler
- Nereye gömdüler?
- Eşik beşik dibine.
- Ne ile gömdüler?
- Davul zurnayla.
- Öyleyse haydin biz de görelim, der ve hep
birlikte davul zurna çalma taklidi yapa yapa
elebaşının peşi sıra yürürler ve devecinin
tuttuğu çocukla devecinin ara yerinden geçerler.
Çocuklar, hep el ele tutuşmuş bulunduklarından
devecinin yanındaki çocuğun elleri çaprazlama
bağlı ve yüzü ters tarafa dönüktür.
Çocukların tümü aynı veçhile (şekilde)
çaprazlama bağlanıncaya kadar her çocukta
yukardaki konuşma birer defa tekrarlanır. En
sonunda deveci ile elebaşı iki baştan bağlanmış
olarak kalkıp, daireyi düzelterek oyuncuları düz
bir çizgi düzenine sokarlar. Bundan sonra da
elebaşı deveciye;
- Çek, uzasın, der.
Tarafeyn (iki taraf) çocukları kendilerinden
yana çektiklerinden tarafların birinden nihayet
çözülme vuku bulur ve herkes kendi tarafına
düşen çocukları sayar. Hangi tarafınki çok
çıkarsa, o taraf oyunu kazanmış sayılır. Hep
birlikte el çırparak yeni baştan elebaşı ve
deveci seçer ve oyuna devam ederler.
Oyunun yarışma ve konuşma yerlerine rağmen,
davul zurnalı raks unsuru yine de katılabilir.
Eski zamanlarda büyüklerce de oynanılmış,
kıdemli bir tertip olduğundan hiç şüphe yoktur.
Zamanla çocuk oyunları arasında hatırasını
yaşattığı sanılıyor. Bir zamanlar, davul zurna
oyunlardan olsa gerektir.
Çiftçi Oyunu: Toplu çocuk oyunlarından çoğuna
yurtta raks unsurunun karıştığı görülmekle
beraber, bu oyunun yapısında halka oyunu
bilhassa vardır.
10-15 çocuk el ele vererek halka olurlar.
İçlerinden biri elebaşı (ebe) olur, verdiği
komutayla birlikte harekete geçilir. Çiftçilik
taklidine başlarlar. Dairevi dönerken bir
ağızdan ve kendi sesli (özel nağmeli)
tekerlemesiyle şunları söylerler:
Hep verelim el ele
Yapalım halka hele
Açılalım geriye
Tarla olsun bizlere
Sonra ekeriz buğdayı
Çavdar, arpa pek kolay
Yaz gelende toplanır
Biçeriz alay alay
Pambuk (pamuk), kendir ve tütün
Hep ekelim biz bugün
Bitsin, olsun, satalım
Gelsin paralar bütün
Orda ekeriz darı
Yaprakları sapsarı
Toprazı kucak kucak
Yetişen darıları
Bazan ekeriz kabak
Yapraklar tabak tabak
Verince bir fırına
İstersen tadına bak
Haydi çiftçi arkadaş
Bu işlerle ol yoldaş
Uğraşanlar toprakta
Sonra çekmezler talaş (telaş)
"Sonra çekmezler talaş" diyerek oyunu bağlarlar.
Sözler, çocuk karihasından (tabiatından,
yaratıcılığından) kolay kolay doğamayacak kadar
nazım olarak mazbuttur (derli topludur). Şu
halde, bunun da eski büyüklerden çocuklara
kaldığını düşünmek yanlış olmaz.
Kurdun koyun kapması ve daha ziyade çocuklarca
yürütülen Halvacı (helvacı) Güzeli oyunlarında,
keza kendine has türkülü yerler vardır. Raks
unsuru, hepsinde aynıdır. Mesela fincan oyunu
deyişlerine rağmen sessiz bir sahne haline belki
kalbedilebilir (dönüştürülebilir) ve uzunca
sürer.
Bir de pehlivan güreşlerinde hakem buyuruklarını
(sunuşlarını, salâvatn'melerini) bu bölgedeki
görünüşleriyle dinleyelim: Hakem, pehlivanlarını
oynatarak güreş (güleş de denir) alanına
getirir. Onlara halkı selamlatır. Her ikisini
kol kola duruma getirerek rükûa getirircesine
öne eğiltir ve daha başlangıçta halka yüksek
sesle şunları söyler;
Türkler çıktı alana
Bak dolana dolana
Değer vermez yalana
Selam verdi kalana
Sonra, iki elini sırasıyla pehlivanların sırtına
vurarak yine yüksek sesle onlara da şu deyişleri
tevcih eder (yöneltir);
Haydi arslanlar haydi
Türk'ü gören tez caydı
Demir bilekli Türk'e
Dost düşman saygı saydı
Birinin adı arslan
Öbürünün ki kaplan
Hasmına göz açtırma
Bir ok gibi var saplam
Hoplan, zıplan ok gibi
Karşında er yok gibi
Gözetin Türk sanını
Geçmiş atalar gibi
Bura erler alanı
Gez dolanı dolanı
Türk hiç aman istemez
Sevmez altta kalanı
Aldanmayın boş lafa
Kaptırman sakın kafa
Alır, hasmın altına
Çektirir sonra cefa
Boğa, tosun dinlemez
Üste çıkan inlemez
Çalış da erlik göster
Hasmın boş laf dinlemez
Hakem (bazen de cazgır) bunları söyledikten
sonra pehlivanların sırtlarına vurarak onları
meydane salıverir.
Pehlivan güreşlerimizin umumiyetle Peşrev,
Yürüyüş gibi kendi havaları vardır. Davul zurna
bunları vururken, bilhassa güreşe kapışılmadan
ve el enseden önce, iki oyuncunun babayiğitçe
tavırlarla meydanı ahengin tartımı dairesinde
devrederek ağır ve heybetli çepeçevre
dolaşmaları bir nevi (çeşit) ön raks sahnesi
yaratır.
Şebinkarahisar'ın başlıca atasözlerinden biri
şudur: "Davula vurup zurnadan haber almak". Şunu
demek ister: Aldatmak yolundan hasmın
düşüncesini kavramak.
Başka bir özlü nokta da, Yüzük Oyunu'nun sözleri
arasındadır. Bir sürü türkülerinden birinde
şöyle deniliyor:
Ormanda çoktur domuz
Oyunumuz oldu dokuz
Arkadaşlar çalın kopuz
Hey zalım nenni
Nenni de nenni!
Burada adı geçen kopuz'un Türk kültüründeki
kıdemi meşhurdur. Bu mısraların söylenişi
sırasında herkes ağzıyla, elleriyle bağlama,
davul zurna çalar gibi taklitler yapar. Yüzük
tekrar saklanarak ortaya getirildiğinde
bulunamazsa deyişler yeniden yükselir:
Erzurum'dan aldık kına
Oyunumuz vardı ona
Börkler baştan yere kona
Hey gülüm nenni
Nenni de nenni
Bilir oynar, bilmez oynar
Akşamdan beri
Buradaki börk ve nenni (raks anlamında) hep en
eski geleneklerden hatıralardır. Oyunun şu daha
önce geçen ihtarlı beyitinde bir Toktamış sözü
vardır ki Kımrî (Kimmer) İmparatorlarından
önemli bir simayı hatırlatmaktadır.
Arkadaşlar fincanlar bak toktamış
Kara dayın çok y.......(silahlar) yoklamış
Şebinkarahisar, coğrafi bakımdan Karadeniz ile
Orta Anadolu sınırı üzerindedir. Oyun ve
türkülerinde bu iki bölgenin etkileşip
bağdaşması sezilir. Karadeniz'in dinamik tartımı
ile Orta Anadolu'nun uzun ağız veya ayrıca
halaylarının kaynaşmasından Karahisar'da kendine
has türkü ve halaylar meydana gelmiştir
denilebilir.
Tamzara oyunu yurdun başka yerlerince de
benimsenmiştir. Zaten her bucağın sekenesi
(yerli halkı) her sevdiğini kendine mal etmekte
ısrar gösterirse de, Tamzara adıyla başka
yerlerde yürütülen oyun Karahisar Tamzarası'nın
ancak bir kısım figürlerinden ibaret kaldığı
açıktır. Bu oyunun Erzurum'a izafe edilmesi
(bağlanması), Karahisar'ın bir zamanlar
Erzurum'a bağlı kalmasından ileri gelmiştir.
Yurdumuzda aynı sözlerle söylenen Oturak Havası
da, o ezginin Karahisar'a aidiyetini ispata
yeter.
Oturak Havası ve oyun olarak söylenen sözlerin
ezgileri başka başkadır. Şu sözler mani tarzında
ve Karacaoğlanvari bir çapkınca ifade taşıyor:
Tamzara iki yoldur
Bir sağ, biri soldur
İki göğüs arası
Cennete giden yoldur
Bu halaydaki tartımlı ayak değiştirmeleri dik ve
keskin vuruşlarıyla, bilhassa diz vuruşlarıyla
nefis bir manzara arz eder. Mûsikisi ince,
ifadesi babayiğitçedir. Figürleri ihtişamlıdır.
Makam değiştirimleriyle de renklidir.
Bir de Efeler türkülü oyunu orada dikkati çeker.
Bu oyun, yurdun nice yerlerinde "Karahisar
Horanı" diye tanınıyor. Gayet ince ayak
değiştirmeleri arz eder. Ağır figürlerinde
intizamlı inhinalar dikkati çeker. Şu sözlerinde
bir kardeş kavgasının dili yaşar:
Efeler'den bir su içtim kanmadım
Kardeş bana düşman imiş bilmedim.
ŞEYH ŞAMİL :
Şeyh Şamil Oyunu, üç erkek ile bir kız oyuncu
tarafından yürütülür. Efsanesi şöyledir: Bir gün
namazdayken Allah'a yalvarışla kendinden geçen
Şeyh Şamil'in etrafını Çar orduları kuşatıyor.
Kuşatılmış olduğunu gören Şamil, kaybetmediği
vecd hali içinde bu sefer raksa (oyuna)
başlıyor. Etrafını saran askerler, oyunun
güzelliğinden kendilerini (savaşmaya
geldiklerini) unutuyorlar. Şamil de bu durumdan
istifadeyle çemberi aşıp kuşatmadan
sıyrılıveriyor.
Şeyh Şamil, bir Kafkas oyunu olmasına rağmen
coğrafi yakınlığı, dolayısıyla bilhassa
Çoruhlular tarafından pek benimsenmiştir. Oyunu,
Ruslar kendilerine mal ederek Kazaska'yı ortaya
çıkarmışlarsa da Kazak kelimesinin etimolojisi
de Türkçe'ye bağlıdır.
Çoruh dolaylarında oyunu tek kişi oynar.
Hareketler kimi pek yavaş, kimi de çok hızlıdır.
ŞINANAY:
Merzifon ve Çorum taraflarında şırfıntı, postal
demektir.
ŞİRVANİ:
Yer yer devam ediyor görünmesine rağmen,
yayılma alanının genişliğinden bir zamanlar daha
da gün görmüş olduğu neticesi çıkarılabilen ve
kıdem derinliğiyle menşei (kökeni) Şirvan'a
atfedilen (bağlanan) sıra oyunlarındandır.
Mesela Diyarbakır'ın Osmaniye (Ergani)
ilçesi'nin bazı köylerinde 3-50 kişi tarafından
kadınlı erkekli ve davul zurnayla Şirvani çeşidi
de oynanır. Bu köylerde Hora denilen oyun çeşidi
de eski ve mahalli Hristiyan köylerden edinilme
olarak vardır. Şirvani Oyunu Urfa köylerinde gün
gördüğü gibi güneyimizde Barak obalarında da
vardır.