
Türk Halk Oyunları
A -
B -
C - Ç -
D -
E -
F - G - H -
I - İ -
K -
L -
M -
N -
O -
P -
R -
S -
Ş - T -
U -
V -
Y -
Z
HALA:
Emirdağ'dan Davulga köyünün 10-20 kişilik toplu
oyunudur. Kelime Halay tabirinin oradaki
söylenişi olsa gerektir.
HALABACI:
Kars ve yöresi oyun havalarındandır. Bir kız,
bir erkek tarafından oynanır. Arada kesilir ve
davul yahut tef dört ölçü süresince tek başına
vurur. Sonra oyun yine başlar. Bu nöbetleşmeler
türküsüyle devam eder.
HALAY:
Konya bölgesinde bugün Halay denilen oyunlar yok
gibidir. Nasıl ki zurnalar da tükenmiş
durumdadır. Fakat halk dilinde "baş örtüsü" ve
değirmi şey anlamına Halay kelimesi hâlâ
kullanılmaktadır ki mânalıdır.
Halayların çağımız için merkez bölgesi Sivas
sayılabilmek üzere Malatya, Çorum ve havalisinde
güneyden Gaziantep'e kadar hep çeşitleri ve adı
yaygındır. Tekli ve ikili oyunlara hiç bir
semtte Halay denmez.
Sözlü Sivas Halaylarından başlıcasının iki
beytine şu misaldir:
Çekin Halay düzülsün
El' gözler süzülsün
Halaya girmeyenin
Vurun boynu üzülsün
Oynanış düzenince her Halay'ın ayrı düzümleri
vardır, yani her Halay bir fasıl gibidir:
Sivas Düz Halayı:
Ağırlama, Yanlama ve Sıktırma, Üçüzlü bir
fasıldır.
Abdurrahman Halayı:
Düz Halay, Zahmesi (veya Oynatması), Yeldirme.
Temirağa Halayı:
Ağırlaması, Yeldirmesi.
Halaylardaki bu Ağırlama, Yeldirme ve Tezeleme
gibi tabirler tempoya yani hız derecelerine göre
alışılmış izafelerdir.
Sivas Düz Halayı:
Ağırlaması, Yanlaması, Zahmesi ve Hoplatması
olur. Bir köy Halayıdır. Tamamiyle tasvirci ve
taklitçi bir sıralanıştır. Bunda tavır ve
figürlerle hamur yoğrulur, yufka açılır,
yıkanışırlar, taranır ve aynaya bakarlar vs.
Çorum Halayı:
Ağırlama, Oynatma, İkileme ve Hoplatma bölümleri
vardır.
Halay, asırlardan beri gelen ve karakteri
bakımından alelâde eğlence oyunundan tamamiyle
farklı "ritual dance" mahiyetini taşıyan çeşitli
sıra oyunlarımızın genel adıdır. Halayların
figürleri vakur, ciddi ve nezihtir. Sivas,
Erzurum, Elazığ gibi nice merkezlerimizde
güzellikçe üstün çeşitleri vardır. Bazı
semtlerde de seyrekleşmiş, pek fazla
basitleşmiş, adı bile "alay" halini almış
görünüştedir. Sivas, zengin Halay merkezlerinin
halen başında sayılsa yeridir. Doğumuzdan meselâ
Kars'ta Yallı ve Bar adlı andırışlı toplu
oyunlar yanında bazı Halay çeşitlerinin de
sayılmasına karşılık, Batı Anadolu'dan meselâ
bazı Gelibolu köylerimizde Alay Oyunu vardır. Bu
harita genişliği eski yüzyıllardaki daha da
şümullü girginliğin açık delilidir. Bazı Halay
tiplerinde zaman zaman bir tapınma dansı edası
sezilebiliyor. Belgeyle ispatına imkân
bulunmamakla beraber, bu edaları içersinde hâlâ
paiyen bir karakterin kalıntılarına rastlar gibi
oluruz. Eski cevher mistik idiyse, onun şimdiki
kabuğunda yiğitlik unsuru yoğunluk halindedir.
Seyhan ilinin (Adana) Ceyhan ilçesinde Halay,
davul zurnayla kadınlı erkekli oynanır. Osmaniye
ilçesinde de vardır. Dörtyol ilçesinin
küçükçaylı köyünde başta Halay olmak üzere
Kartal, Hasandağı, Solak, Pekmez Top oyunları da
yalnız erkeklerce olmak üzere davul zurnayla
yürütülürler. Kadirli ilçesinde en az dört kişi
tarafından kadınlı erkekli oynanır.
Urfa'dan Yaylak ilçesinin merkez köyünde Halay
erkekler ayrı, kadınlar ayrı bazen de karma
halde oynanır.
Gaziantep'in merkez ilçesinde Halay erkeklerce
davul zurna veya kaval eşliğiyle 10-15 kişi
tarafından oynanır. Köylerde karışık,
kasabalarda kadınlar ayrı, erkekler ayrı
dizilenip oynarlar.
Maraş ilçeleri Halay bölgesidir. Davul zurnayla
5-15 kadın veya erkek kendi meclislerinde halay
çekerler.
Tunceli'den Pertek ve Mazgirt ilçelerinin bazı
köylerinde yürütülen sıra oyunu çeşitleri
dışında bir de Halay adlı karma tertip vardır.
Tokat'tan Reşadiye ilçesinin Feselek köyünde
yalnız kadınlara mahsus bir Halay oyunu vardır.
"Halaycı" tabiri var, fakat "halay çekme" sözü
kadar yaygın değildir. Gerektikçe
kullanılabiliyor.
Çorum'da başta Çorum Halayı olmak üzere iki üç
çeşidi vardır.
Adı geçen ilçe ve bucaklarda Halay adını "haley"
telâffuz eden yerler pek çoktur. Halay, el ele
tutuşulup yahut kol kola girilip, bazen de omuz
omuza tutuşularak omuzdaşlık duygusuyla
yürütülen sıra oyunudur. Halaycılardan biri baş
çeker, serbest kalan elinde hep havada salladığı
bir çevre vardır. Oyunu idare eden ve figürleri
değiştirten hep bu "baş"tır. Öbür oyuncular
hareketlerini hep ona uydururlar. Halay'ı kız ve
genç kadınlar düğün evlerinde tef ile de
yürütürler.
Konya ilinde Halaycılık her halde zamanla
sönerek nadir semtlerde, yani kenar bucaklardan
belirli köylerde ancak hâlâ görülebilir
olmuştur? Meselâ Bozkır'ın Koçaş köyünde
bilhassa Halay çekilir. 15-20 erkek davul
zurnayla sıra çekerler, fakat kadınları bunu
katiyen oynamazlar. Erkek işi olan hiç bir şeye
karışmak istemezler.
Ankara köylerinden yalnız bir kısmı Halay
bölgesindendir.
Elazığ Halay bölgesidir. Davul zurna veya
dönbek, saz gibi çalgılar eşliğiyle halkalanıp
oynarlar.
Kars'tan merkez ilçesinin Melik köyünde Halay ad
ve sanıyla vardır. Kadınlar ayrıca kendi
aralarında Halay çekerler. (Burada Zeybek de
vardır.)
Afyonkarahisar ilinden meselâ Emirdağ ilçesinin
Bademli köyünde 15/20 erkek davul zurnayla Halay
çekerler. Kadınlar da kendi meclislerinde Halay
çekerler. Aynı ilçenin Davulga köyünde de Halay
vardır. Davul zurnayla erkekli kadınlı 15/20
kişi yürütürler.
Malatya ili Halay bölgesinin en koyu
merkezlerindendir. Besni ilçesinin mesela merkez
köyünde davul zurnayla 3-10 erkek tarafından
yürütülür. Darende ilçesinde "Çekin Halay
Dizilsin" türküsüyle oynanan Halay ve ayrıca
Tanzara oyunları 2, 15 veya 20 kadar erkek
tarafından davulzurna veya gırnata (klarnet) ile
gösterilir. Oralarda bu oyunların bilinmesi
gençlik için bir mecburiyet gibidir. Bilmeyenler
açıkça ayıplanır. Kadınları bu oyunların
taklitlerinin kendi aralarında yürütürler.
Hekimhan ilçesinde 2-10 erkek tarafından davul
zurnayla Halay çekilir.
Niğde ili de Halay bölgesidir. "Alay" diyen
köyler de vardır. 20, 50 ve hatta daha da
fazlası Halay'a girebilirler. Kadınlar
aralarında sıra kurabildikleri gibi, bazen karma
Halay çekildiği de olur.
Eskişehir hem Zeybek hem de Halay bölgesidir.
Deniz tarafından Samsun'un Havza ilçesine bağlı
Ereli köyünde Halay, 2-10 kişiyle davul zurna
eşliğiyle çekilir. Kadınlar erkeklerden ayrı
Halay çekerler.
Batı yalılarından Bergama'nın Kula ilçesine
bağlı Nuriye Köyünde Halay denilen yarı sportif
bir oyun vardır.
Gelibolu'nun nice köyleri gibi bazı semtlerde
Halay adının Alay telâffuz edildiği görülürse de
Halay adının Alay'la her hangi bir münasebeti
bulunmadığı muhakkaktır.
HALAY ÇEKMEK:
Çankırı'da Halay'a "Alay" derler. Çankırı
köylerinde 15-20 kadar genç ve orta yaşlılardan
bileşik bir grup el ele yapışarak yarım halka
kurarlar. İki baştakiler, ellerinde birer çevre
sallayarak ve çalınan havanın 'hengine ayak
uydura uydura, usul usul dönerler. Davul zurna
yarım dairenin ortasındadır. Çoğu zaman şu
havaya vururlar:
Sarı kavun dilimi
Nitdin oğlan gülümü
Gülün elimden alan
Bulsunlar Allah'ından
Aman aman sarı kız
Yatamam ben yalınız
Gidiyorum Çorum'a
Bir taş değdi koluma
Kolum sarılmak ister
Y'rin ince beline
Aman aman sarı kız
Yatamam ben yalınız
"Aman aman" bağlantısına gelince, bu nakaratta
baştakiler daireden ayrılarak iki eldeki
mendilleriyle hoplamağa başlarlar. Öbürleri de
buna göre hoplamağa geçer ve kalgıya kalgıya
daire çevirirler. Kafile başlığın Arpan oyuncu,
oyundan sonra davulcuya bahşiş verir.
HALAYI SEKMESİ:
Konya'dan Kadınhanı ilçesinin Gözlü köyünde
15-20 kadın tarafından tef ve türkü eşliğiyle
yürütülür.
HALAY OYUNU:
Tunceli'den Pertek ilçesinin Mercimek köyünde
"Halay Oyunu" adlı apayrı bir sıra oyunu vardır.
O yörenin başlıca oyunudur. Davul zurnayla 8-10
kişi oynarlar. Sırf erkek oyunudur.
HALKA OYUNU:
Sıra oyununda oyun dizisi istisn'î derecede uzun
olup da iki uç birleşerek çergelenirse bu
daireye terim olarak halka ve oyununa yine
tarifçi mahiyette olarak Halka Oyunu,
Halkalanmak, Halka kurmak denir.
Halka oyunu, çeşit adı olarak da yurtta bazen
vardır. Meselâ Kütahya'dan Simav ilçesinin Noşa
köyünde Halka Oyunu bir Halay çeşididir. 10-15
erkek tarafından davul zurna, fakat epey
zamandır zurna yerine grenit (klarnet), yahut
keman, tef gibi eldeki başka bir ikisi eşliğinde
oynanır.
Eskişehir'in Mihalıççık ilçesinde sıra oyunu
aynı adla yürütülür.
Orta Anadolu'nun doğusundan Kemah'ta da Halka
Oyunu adlı bir tertip bulunduğu biliniyor.
Alay benzetme atfı gibi buradaki Halka benzetme
sıfatı da "Halay" kelimesinden bozulma olabilir.
Fakat, lug't ve lehçelerde bir "halgay"
iml'sının bulunmadığı muhakkaktır. Kalgımaktan
"kalgay" da türememiştir.
HAMSİ VE HORONLAR
Evliya Çelebi, hamsiden "hapsi balığı" diye söz
açar.
Etki düşüncesini ispata götüren yabancı ems'lin
(örneklerin) çokluğundan başka, şu gibi ted'î
(çağrışım) kamçıları da vardır.
Sen ne zannettin a zurnam hamsi - i canperveri
Borularla mukaddem teşrifinin il'nı var
Hamsi kuşunu yiyenler çıldırır oynar uçar
Gökteki kuşlarda da var 'şinası hamsinin
Bu da bir başkasından:
Oynar uçar olsa 'şık - a z'r
Bir hamsi kuşiyle pay - ı hamsi
Hamsinin bir kuşa benzetilmesi bir teşbihtir.
Şu Trabzon dörtlüğünde de davul anılıyor:
Gelini bindirdiler
Güveyin kır atına
Çıksın davulun sesi
Göğün yedi katına
Hamsi ölülerinin horan'ına gelince; onun
türküsünü elli yıl önce İstanbul'da bile
çığırırdık:
Hamsi'yi koydum tavaya
Başladı oynamaya
Kalktım, baktım hamsi yok
Başladım ağlamaya
Yani, hamsi uçmuş oluyor. Oyuncularda onun gibi
titreşerek uçarılaşıyorlar. Horon figürlerinin
başlıcalarından biri kolların kanatlar veya
yelkenler gibi dik, yukarı tutulmasıdır.
HANÇER BARI:
Çoruh (Artvin) köylerinde mesela Öğdem ilçesinin
Ersis köyünden davul - zurnayla iki erkek
tarafından oynanır. Yörenin başka köyleri de
oyun zenginliğinde çoğu zaman bundan aşağı
kalmamışlardır.
Van'ın Erciş ilçesine başta Hançer Barı olmak
üzere şu dört oyun bütün düğün ve bayramlarda
davul - zurnayla mutlaka yer alırlar. Hançer
Barı, Temir Ağa, Tanzara ve Hoşbilezik. Hançer
Barı iki erkek içindir.
İki erkek tarafından karşı karşıya ve her elde
bir yalın hançer bulunduğu halde iki çift
hançerle oyuna başlanır. Önce bir oyuncu meydana
çıkarak bir eli arkasında ve öbür eli yukarda
olduğu halde alanın bir yanında durur. Öbür
oyuncu, pek ağır yürüyüşlerle alanı dolanarak,
karşılık tarafta on - onbeş adım uzunlukta
arkadaşının hareketlerini tekrarlar. Bu sefer
ilk çıkan oyuncu yürüyüş hareketlerine geçer.
Her iki oyuncu bu hareketleri üçer defa tekrar
ederler. Bıçak hareketlerine kollar da, hançerli
eller de katılır. En önemli iş bilhassa
bileklerdedir, çünkü hançerler 'ni hareketlerle
koltuk ve bacak aralarından geçirilirken
yaralanma tehlikesi vardır. Bu hareketlerden
sonra her iki oyuncu aynı zamanda birbirleri
üstüne yürüme ve koşma gösterişleri yaparlar.
Gerek yürüyüşte ve gerek koşmalarda kol ve
hançerlerde hareketlere uydurulur. Hançer
hareketleri bilhassa koşuş esnasında teb'rüz
ettirilecektir. Oyunun sonuna doğru oturup
sıçrama hareketleri yapılır. Bu oturuş esn'sında
her iki oyuncu ellerindeki hançerlerle
karşılıklı saldırışlar yapar, hamleleri
savuştururlar.
Bu oyunda hareketler tamamiyle ferdîdir. Bir
oyuncunun işlediği herhangi bir yanlışlık, yahut
da gösterebildiği bir maharet öbürüne ne n'kısa
(noksanlık) getirir, ne de şeref kazandırır.
Oyuncunun ustalık gösterebilmesine gayet
elverişli bir oyundur. Riv'yete göre, eskiden
her parmak arasına bir bıçak bulundurulacak
surette altı bıçakla aynı hareketleri yapabilen
oyuncular varmış. Hançer Barı'nda "Pıçak
kullanmak" böylece cidden büyük bir hüner
meselesidir.
Hançer Barı'nda figürler: vücutlar diktir.
Başlar eğilip sel'm verilerek oyuna son verilir.
Havasına gelince; her figür fasılasız
(aralıksız) surette nice defalar tekrarlanacağı
ve devamları boyunca türlü haller edindiği için
musikî pek o kadar ölçüler sayısıyla tahdit
edilmiş (sınırlanmış) değildir. Tarifi yapılan
her kısmın bitimine kadar gelişigüzel ve
tekrarlarla devam eder.
Birinci figürde musikî mutedil (orta)
hareketlidir. İkinci figürde allegretto gibi
olur. Üçüncü figürden oyun sonuna kadar allegro
derecesinde sürüp gider.
HANÇER PİÇAK:
Muş'un merkez ilçesinde davul - zurna veya tef
ile tek kişi tarafından oynanılır.
HANIM BARI:
Bayburt'un bar havalarındandır. Yine oradan Dört
Ayak'ın "Ağır" ve "Üstleme" kısımları vardır.
(Bu ikinci kısım "Sürütme"dir)
HAPANOZDAN YÜKLEDİLER:
Kadın halay havasıdır.
HARALI HALAY:
Aşreli halay.
HARAN:
Horon ile hiçbir al'kası olmayan bu kelimenin
anlamı, tütün vagonlarının raylarında sürülerek
diklemesine konulduğu üstü ve üç yanı kapalı
hangar ve barınak demektir. Karadeniz boyunca
tütün yetiştirilen yörelerde geçen horanlar
çoktur; fakat eski asırlarda ne vagon ne de
tütün vardı! Bununla beraber haran kelimesi de
eski ve başka bir Türkçe sözden bozulmadır. Kars
tarafında "aran" kışın sürülerin otlayıp
barındığı çukur yer, kışlak, barınak demektir.
Bir de Batıdan ems'l (benzer) hatırlatalım:
Aydın bölgesinde meselâ "harım", boş arsa
demektir. Bazen deve, at ve eşeklerin
barındırılmasına bu harımlar yarar.
Horum, horon, horan teselsülü (zincirlemesi)
başkadır. Cümlesinin (tamamının hepsinin) esas
man'sı yığın ot ve sap demeti olup, toplu oyun
anlamları dizilişi teşbihlidir.
(benzetilmiştir).
HARKOŞTE:
Yurdumuzun dört bir bucağındaki türkülü oyunlar
büyük çoğunluk da kadınlar mahsus (has, özgü)
çeşitlerdir. Binde bir erkeklerce de takliden
yürütülmüş olsalar bile oyun esnasında erkek
oyuncu veya köçek kendi ağzıyla havanın
türküsünü katiyen söylemez. Bu kadarcık olsun
bir fark yine de bırakılır. Kadın giyim ve
taklidindeki köçeğin erkek sesiyle yarkı (türkü)
söylemesi fazla sırıtacağı için, işte bu hal
tekli erkek oyununa (kadın oyunu olması gerek),
kalkan erkeğin oynarken türkü tarafını çalgıcıya
bırakması görenekleşmiştir. Halbuki tekli kadın
oyuncular çoğu zaman oynarken türküsünü de
çağırırlar. Toplu erkek oyunlarında da oynarken
söylendiği seyrek ve bazı yerlerde görülebilen
ahv'ldendir (durumlardandır).
Kadın erkek birlikte yürütülen oyunlarda şart
değişir, yani çoğunda oynanırken türküsü de
söylenir. Meselâ, Bitlis'in şu beyitle giren
(başlayan) Meryem Türküsü tekli kadın oyununda
söylendiği gibi karma halde oynanırken de
çağrılır.
Meyremo, Meyremo
Emmim kızı Meyremo
Meryem Oyunu değil, Meryem Türküsü ve ona
alıştırılan oyun bahis mevzuudur (söz
konusudur). Oyun, ağır ve düz olarak üç figürle
bir müddet sürer. Hızı gitgide artar. Süratli
kısım, ayrı bir figürde birkaç defa
tekrarlandıktan sonra oyun biter.
Bazı yerlerde oyunun sonlarında tartım ve ezgi
değişikliği yapılır. Bitişi haber veren bu
sözsüz ve hızlı kısma "Hoplatma" ve "Horlatma"
adları verildiği gibi "Harkoşte" denildiği de
olur. Sonuncu isim Bitlis yöresinde vardır. Daha
doğrusu, türkülü oyunların sonuna, sözsüz olan
"Harkoşte"nin katılması oralarda umumiyetle
(genellikle) âdet gibidir denilebilir.
Harkoşta, zurnada şöyle bir ezgi teşkil eder
(Metronomda dörtlük notaya = 168 - 176)
Harkuşta, Şirvan'ın bazı köylerinde de vardır.
HARMANDALI:
Bu isimdeki türkü ve havalar, asılda bir
olabilirlerse de, yayıldıkça yer yer katım ve
değişimlere uğrayıp çeşitlendikleri, yayımlanmış
bulunanların gösterdiği farklardan anlaşılıyor.
Yahut da birden fazla sayıda olmak üzere aynı
isimde türküler bağlamış olduğuna ve her biriyle
oyuna çıkabildiğine inanılmak gerekecektir.
"Nazîreler"de çıkarılmış olabilirdi.
HARMANDALI ZEYBEĞİ:
Bu Harmandalı, zeybek çeşitlerinin epey zamandır
en yaygını ve en çok oynanılanı olarak
tanınıyor. Aynı isimdeki eskisiyle hiçbir
al'kası yoktur. Şimdiki Harmandalı oyun havasını
1916'da Çanakkale'de Ahmet Yekta Madran merhum
yazmıştı. Sözleri Kurtuluş Savaşı'nda o havaya
benimsetilerek "Harmandalı Zeybek Oyun Havası"
diye gün gördü. Rahmetli Ahmet Yekta Madran
meraklı bir musikîci ve eski muzikalılardandı.
Egeli halk çocuklarından olmasıyla zeybek
oyunları konusuna çekirdekten itibaren ömrü
boyunca güven ve gururla bağlı yaşamıştı. Oyunun
bilenlerce daima onun adı anılarak tutunabilişi
yerinde bir kadirbilirlik eseri olmuştur. Bu
itibarla ve "Eski Harmandalı"ndan ayırt edilmek
üzere oyunun "Madran Zeybeği" diye ayrıca
adlandırılması en doğru bir hareket olacaktır.
Eski ve yeni Harmandalı çeşitleri arasında figür
unsurları bakımından "Üç başlangıcı" gibi
müşterek (ortak) taraflar yok değildir. Yeni
Harmandalı da Ege yöresinde az çok farklarla
oynanır. Belli başlı tertibe göre havasının
temposu üç sayılıp beş oynanır.
Harmandalı çoğu zaman tek oynanmakla beraber 2.
4 ve daha çok kişiyle yürütülmesi de mümkündür.
Sekiz figürü vardır. Bergama'nın Kaşıkçı köyünde
görülebilen dörtlü Harmandalının eskisine en
yakın kaldığı anlaşılır.
Oyuna Kalkış: Harmandalına kalkan oyuncu, sol
ayak önde, sağ ayak yarım adım geride olmak
üzere efece durur ve kendi ed'sı dairesinde
haykırır; bu "esas duruş"tur.
Duruş, yürüyüş, kolların sallanışı, havaya
kaldırılması ve ağır ağır indirilmesi, sağ elle
silâhlıktan (yani belden) tabancaya davranır
gibi yapış, bütün bunlar oyuncunun elinde olan
tavırlardır, sanatla yapılabilirler.
1. Yürüyüş:
Havayı alma sırası gelince "üç yapılarak" oyun
başlar. Yerinde olmak üzere sol ayak bir karış
kadar kalkar ve iner. Sağ ve sol ayaklar böylece
kalkıp inerler. Üç yapılmış olur. Bu hareket
sırasında kollar iniktir.
Üçler, oyunun düzenli yürümesi için yapılır. Her
figürün başında ya bu "Üç", yahut onun yerine
soldan dönme yapılır. Sırası gelince "soldan
dönme" de anlatılır. Tarifler sırasında, "üç
yapılır" delindiği zaman bu sol, sağ ve yine sol
ayakların yerinde kalkıp inişi anlaşılmaktadır.
Üç yapıldıktan sonra durulmadan beş yapılır.
"Beş yapmak" şöyle olur: Kollar aşağıda ağır
ağır sallanır. Sağ ayak bir adım ileri atar
(bir). Sol ayak bir adım ileri atılır (iki), Sağ
ayak bir adım ileri (üç), sol ayak bir adım
ileri (dört) ve sağ ayak tekrar bir adım ileri
atılır (beş), durulur. Bu gezinti daha ziyade
daire çizer gibi yapılıp beşte daire içinde
dönmüş olur.
Harmandalının havası bu 3 ve 5 yani "sekiz"
esası içinde döner. Sekiz figür, bu esasa göre
düzenlidir.
İlk figür, yani (gezinti", bir - iki veya üç
defa yapılabilir. Oyunun kısa veya uzun sürmesi
hareketlerin sayısına (tekrarına) bağlıdır.
2. Kollu Yürüyüş:
Esas duruşta, sol ayak önde sağ ayak yarım adım
geridedir. Kollar ağır ağır kalkarken oyun
başlar ve beş yapılır.
Birinci figürün aynıdır, fakat beşte kollara
havada oynatılır. Bir, iki veya üç defa
yapılabilir.
3. Çarpma:
Esas duruştadır, üç yapılır. Bundan sonra sağ
ayak sol ayak üstüne atılır (bir), yarım adım
kadar sağa açılır (iki), yine sol ayak üstüne
atılır (üç), yarım adım sağa açılır (dört),
beşinci de sağ ayak bir adım ileri atılır, sol
diz üstüne çökülür (fakat diz yere değmez) ve
sağ kol belden bıçak çeker gibi bir davranış
yaparken yukarı kalkılır (beş), kollar ağır ağır
inerken sağ ayak üstünde durulur. Üç sayı kadar
bu vaziyette yerinde durulduktan sonra aynı
hareket yürütülür. Sıra beş sayısına gelince sol
ayakla tekrarlanır. Yani, sol ayak iki sefer de
sağ ayak üstüne çarpılıp açılır. Beşte soy ayak
bir adım geriye atılarak sol diz üstüne çökülür
gibi yapılmak suretiyle kalkılır.
Üçüncü figür bir defa oynanır. İstenirse ikinci
figür bir veya iki defa tekrarlanır.
4. Ağır Atlama:
Esas duruş. Üç yapılır. Sağ ayak sol ayak üstüne
atılıp üç sayı kadar durulur. Sağ ayak burnu bir
karış önden yere değdirilir ve bir adım kadar
ileri atılır (dört); sol ayak bir adım ileri
atılarak biraz çökülür ve kalkılır (beş); ayağa
kalkılırken kolları ağır ağır iner.
5. Diz Üstü:
Soy ayak önde, sağ ayak yarım adım geridedir.
"Üç" yerine "soldan dönme" yapılacaktır. Soldan
geri şöyle dönülür. Sol ayak kaldırılıp bir
karış açıkta yarım sola doğru basılır (bir); sağ
ayak gövdeyle birlikte yarım daire çizerek sola
döner (iki) sol ayak yerinden kalkıp bir karış
öne basar (üç) sola dönülmüş olur. Dönme sonunda
yine sol ayak önde, sağ ayak yarım adım geride
kalmıştır.
Sağ ayak sol ayağın dizi üstüne atılır (bir);
aynı ayak arkaya atılır (iki), gene sağ ayak bir
adım ileri atılır (üç), sol ayak arkada kalmak
üzere çökülür. Sol diz üstüne gelinerek sol diz
bir kere yere vurur (dört); yerde yarım sola
dönülüp sağ diz de bir kere yere vurulur (beş).
Sol ayak üstünde ayağa kalkılırken kollar ağır
ağır aşağıya iner.
Sol ayak üstünde ayağa kalkıldıktan sonra
istenilirse esas duruşta sağ ayak üstüne
basılarak "soldan dönme" yapılır. Kollar
aşağıdadır ve ağır ağır sallanır, sonra
kaldırılırlar. İkinci figür gibi oynanır.
6. Atik Hareket:
Esas duruş ve üçü yerine "soldan dönme" yapılır.
Sol ayak sol ayak üstüne doğru hızla gider ve
sağa gelir (bir); sağ ayak bir adım ileri
atılır, çökülür ve hemen ayağa kalkılır (iki);
sol ayak diz üstüne atılır (üç), bir adım ileri
basılır (dört); sol ayakla bir defa sekilirken
sağ ayak öne atılıp çökülür gibi yapılarak
kalkılır (beş). Kollar da ağır ağır
indirilmiştir. İstenilirse beşinci figürün
sonundaki gibi oynanır.
7. Diz Çökme:
Üç yerine "soldan dönüş" yapılır. Dönüşten
sonra; sağ ayak arkada kalıp yarım adım öndeki
sol ayağın üstüne basılır. Sağ ayak hızla bir
adım ileri atılır (bir); çökülür (iki); sol diz
iki kere yere vurulur (üç): sonra ayaklar yerde
kımıldamaksızın yarım sola dönülür, sağ diz bir
defa yere dokundurulur (dört), sağ ayak üstüne
basılarak kalkılır ve kalkılırken kollar ağır
ağır iner (beş). İstenilirse birinci figürün
sonundaki gibi oynanır.
8. Çapraz - Bağlantı:
Sol ayak ilerde, sağ ayak geride durulur, soldan
dönülür.
Sağ ayak az sola çaprazlama bir adım atılır yere
basılır (bir); sol ayak da yerinde bir miktar
kalkıp yine basar (iki); sağ ayak yarım sağa
döndürülürken bir adım ileri atılır (üç); sol
ayak sağın yanına gelip ucu yere basar (dört);
tekrar sol yana bir adım kadar açılarak burnu
hafifçe yere basılırken sağ kol yukarda ve sol
kol inik bulunur; böylece bir miktar kaykılı
durulup sel'm verilmiş olur ve oyun biter (beş).
Harmandalı Zeybeğinin bu oyuna has sözleri
vardır:
Harmandalı efem bakıyor, hey hey
Bileğinden kanlar akıyor, vay hay
Gümüş bilezikli mavzerin vay hay
Namlusunda şimşek çakıyor, vay hay
Efeme her cepken yaraşır, hey hey
Korku nedir bilmez dolaşır, vay hay
Bütün kızanların önünde, vay hay
Elinde yatağan savaşır, vay hay
İzmir ve yöresinin günümüzdeki başlıca zeybek
çeşidi olan Harmandalı Zeybekte söylenen bu
türkünün havasında da mertliğin ifadesi açıktır.
HARRANÎ:
"Horranî" de derler. Bununla beraber, çoğu zaman
görüldüğü gibi t'bir nispetinin bir yer veya
oymak adına bağlı olması da imkân dahilindedir.
Kol kola oynanır.
HATAY OYUNLARI:
Hatay'ın başlıca oyunları şunlardır: Debi,
Depki, Şenköy Havası, Üç Ayak.
HELÔSA:
Safranbolu düğünlerinde "sağdıç gecesi"nde son
olarak yürütülen oyun budur. Türkü söyleyen ve
çalgı çalan kadınlardan dört kadarı ayağa
kalkarak oyun yeri olan ortaya (alana, meydana)
gelirler. Birbirlerine bileklerinden yapışmak
suretiyle ortalarında ellerle örgülü iskemlesi
bir oturma yeri kurmuş olurlar. Önce sağdıcı
ellerin bu birleşik noktasına oturtup iki tarafa
sallamaya ve hep bir ağızdan "Hel'sa" denilen
türküyü söylemeye başlarlar:
İstanbul'dan gelir hekim, helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey!
Cevahirdir benim yüküm, helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey!
Kızılbel'den gelir pekmez, helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey!
Peştemala koysam akmaz, helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey!
Sağdıç, Helôsa tutan kadınlara bir miktar bahşiş
vererek eller üzerinden iner. Helôsacılar,
bundan sonra kaynanayı da aynı şekilde sallayıp
bahşişi kopardıktan sonra, herkesi yerli yerine
oturtur ve birkaç oyun daha gösterirler. O arada
oyun yerine tekrar getirilen sağdıcın tepesinde
(başının üstünde) ve eller üstünde tuttukları
sini çevirmesi gösterisi, tepsinin üstünde
sıralı renk renk ve pırıl pırıl ispermeçet
mumlarıyla kendine has bir dekor teşkil ederse
de, birlikte söyledikleri "K'bem" türküsüne
rağmen, oyun figür çeşitliliğinden mahrum geçer.
Bununla beraber dekor tarafıyla geleneğin Türk
balesi için kareografa bazı hoş buluşlar telkin
edebilir.
Düğünlerin en parlak ve şatafatlısı yurtta
"evlenme" düğünleridir. Eski düğünler, ayrıca
bir folklor hâdisesi (olayı) olarak, nesillere
aktarılacak âdetleri, merasim ve şenlikleriyle
son derece 'laka çekici millî değer olmak
mevzuunu (konusunu) taşır. Düğün, yalnız düğünü
kuran iki tarafın değil, bütün bir köy veya
kasabanın al'kasını (ilgisini) çeken bir olay
olduğu için, parlaklık ve zenginliği nispetinde
haftalar ve hatt' aylarca sözü dillerden düşmez.
Helôsa'nın yapıldığı Safranbolu köy düğünlerinde
yıllarca "meydancılık" yapmış olan bir z't
(kişi) düğünleri şöyle tarif ediyor: "Düğünler,
köyü telaşa düşüren kadınlar şenliğidir.
Kızları, düğünlerde - bayramlarda beğenirler.
Bir düğünün ipini kırk köyün gadunu (kadını)
çekmezse o düğüne düğün denmez. Düğün ne kadar
şenlikli olursa kutluluğu derin, ömrü uzun olur.
Düğüne harcanan para yürekte yaradır amma yine
de bereketli olur.
Eskiden çok şenlikli ve parlak geçmesi için
büyük masraf kapıları düğün merasimleri, şimdi
iktisadî zaruret ve mül'hazalarla (düşüncelerle)
kısaltılmış, şekle ve âdetlere ait merasim ve
itiyatların (alışkanlıkların) çoğu ortadan
kaldırılmıştır. Bu bakımdan eski düğünlerimiz
artık bir folklor hâdisesi (olayı) olarak tetkik
edilecektir (incelenecektir). Eski
düğünlerimizin merasim ve oyunlarından olarak
Safranbolu düğünlerinden Helôsa denilen âdeta
dair bir türkü verelim.
Düğün Pazartesi (Efl'ni) günü kurulur. Düğünün
bu gecesinde mühim (önemli) merasim yapılmaz.
Salı gecesinde "Sağduç - Sağdıç Gecesi" denir.
Bu gecede oyunlar ve merasime ait de Helôsa
yapılır. Helôsa, sağdıç ve kaynanayı m'ruf
(bilinen) t'biriyle "altı okka" (bir nevi
kargatulumba) yapmaktır. İki kişi elleriyle
tutuşup üstüne oturttukları kaynana veya sağdıcı
iki tarafa sallamak suretiyle türkücülerin
rotası verilen türküyü söyleyiş tartım ve
'hengine göre iki tarafa sallar ve bahşiş
alırlar.
Notası verilmiş türkünün sözleri. Safranbolu
yöresinde meselâ şöyledir:
Kızılbel'den gelür (gelir) bekmez (pekmez),
helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey
Peştemala koysam akmaz, helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey
Benim yârim bensiz yatmaz, helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey
İstanbul'dan gelir hekim, helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey
Cevahirdir benim yüküm, helôsa helôsa
Hele mele yusa yusa hey
Helôsa nidâları Sinop köyleri gibi içerlek
köylere kadar geleneğini muhafaza edip ve
göreneğini yaşatıp Cenevizliden müdevver
(dönüştürülmüş) gemicilik ünlemlerindendir.
Kelimenin aslı İtalyanca'dır. Karadeniz
yollarından içerilere doğru k'milen (tamamen)
vardır. İçerilerin "düğün hamamı" safhalarında
(eğlencelerinde) aynı ünlemler düğün sonunda
ortaya bir gemi resmi getirilerek çengilerce
"yisa" ünlemleri çekilirdi.
HELLEME:
Bu oyun bir tabiat olayından doğma şekillere
güzel misaldir. İçinde çekirge yürüyüşünü taklit
unsuru vardır.
93 Harbi yılında (1877 - 1878 Osmanlı - Rus
Savaşı), Sivas'ın Hüyük köyüne çekirge gelmiş.
Onun yürüyüşüne göre bir oyun havası yakmışlar.
Asıl ekin biçilişte oynanırsa da, düğünde bir
erkek bir kadın birlikte oynarlar. Sözleri
şudur:
Çekirgenin önü indi yazıya
Ot komadı koyun ile kuzuya
İlâhi çekirge boynun uzaya
Eğri büğrü, sivri çekirge
Çekirgeyi hellemeden gelirler
Az kaldı keveni kökünden yuta
Helleme, uçurmak demektir. Ellerine tenekeyi,
davulları alır, onları (çekirgeleri) "hellemek"
için çeşitli figürler yaparlar. Yahyalı
(Ortaköy, Çakal), Sivrialan (Bağyurdu), Zile
ilçelerinde oynanır.
HELVACI OYUNU:
Bu oyun Samsun'a bağlı Göçmenler köyünde Sel'nik
mübadillerince (göçmenlerince) bilinmekte ve
oynanmaktadır. Eşlik sazları olarak davul -
zurna (cura ve kaba zurna) çalarlar. İki kişi
tarafından oynanır: Biri usta, biri de çırak
mümessilidir (temsilcisidir).
Oyun yerinin ortasına bir çömlek veya buna
benzer bir kap konur. İçine pekmez yahut çamur
doldurulur. Ustanın elinde karıştırmak için bir
değnek, çırağın elinde de süpürge vardır. Çırak
süpürgeyle helvayı pişiren ocağı körüklemeyi
tasvir eder. Usta ise elindeki sopasıyla ara
sıra karıştırır, kimi de (bazen de) değneğinden
parmağı ile tadar, çırağına da tattırır. Ara
sıra alnındaki teri siler.
Oyun bütünüyle helvanın pişirilmesine tasvir
eder. Oyuncular, tulûattan mimikler yaparken,
ayaklarıyla da musikînin tartım ve 'hengine
uyarlar. Ayak oyunu yaparlar.
HINIS'TA OYUNLAR:
Hınıs'ta gün görmekte (yaşamakta, revaçta)
bulunan oyunların adları alfabe sırası mucibince
(gereğince) şunlardır: Aşırma, Belen, Delilo
(Lorki), Depşororo, Hanmay, Hoşbilezik, Keçiki,
(Nadem Hırçıki), Koçeri, Kutto, Laççin, Lezli,
Nari, Nargülüm, Ninarano, Piçügürik, Temürağa,
Yari, Yarkuşta, Zeliyi, Zirave.
Adları geçen Hoşbilezik, Lorki ve Temürağa
fazlasıyla gün görmüş (ilgi görmüş, rağbette)
olarak aslen Erzurum oyun çeşitlerindendir.
"Temürağa" adlısının ağırbaşlılığını, bütün
Anadolu sıra oyunları üzerindeki asil (soylu)
etkisini buracıkta işaretlemek uygun olacaktır.
Yarkuşta adlısına gelince; onun üzerinde de bir
iki satırla durabiliriz.
Ankara Radyosu'nda "Bitlis'ten alınan bir oyun
havası" diye anılarak ara sıra çalındığına şahit
olduğumuz Yarkuşta aynı şeydir. Hüviyetini
(kimliğini, özelliklerini) şöylece
özetleyebiliriz: Kabadayıca tavırlarıyla
yiğitlemelerimiz arasında yeri olan oyunlarımız
hep bilinir. Ege'den Harmandalı Zeybek,
Erzurum'un Hançer Barı ne ise, Van gölü
dolayının Yarkuşta'sı da odur, Yarkuşta Oyunu,
bir nevi (çeşit) spor gösterisi de sayılabilir.
Buna Türk boksu gözüyle bakılırsa hiç de yanlış
olmazdı.
Karşı karşıya saf kurmuş iki takım. Her takımda
en az üç kişi var. Aradaki mesafe üç - dört
adımlıktır. Davul - zurnanın temposu bir hücum
borusu gibi öter. Önce bir taraf saldırı
halinde, karşı taraf savunma durumdadır. Sonra
roller değişir. Savunanlar avuçlarını açıp hasım
tarafa yönelterek sağ ellerini yukarı
kaldırırılar. Hamleyi yapan takım ise çalgının
buyruğuna uyarak ve kıvrak dönüşlerden hız,
kesik ve gürlek n'ralardan kuvvet alarak o
açılmış ellere var kuvvetleriyle birer sille aşk
ederler. Şamarların topluca inişi ve
şakırtılarının davul gümbürtüsü ile birlikte
uzaklara yansıması elzemdir (gerekir). Bu oyun,
kollar yoruluncaya kadar devam eder,
patlayıncaya kadar bazen sürer.
Yarkuşta'nın seyrine dalanlar, bu çatışmanın bir
eğlence mi, yoksa gerçekten bir döğüş mü
olduğunu fark edemeyecek h'le gelirler.
Ordudaki her tatbikatta (askeri manevra)
manevrayı savaştan ayırt etmekte hissen
(duygularıyla) çoğu zaman yanılan yurt
delikanlısının kükreyen ruhunu anlamak
isteyenler önce bir Yarkuşta görsünler.
HOPPALA PAŞAM:
Bizde annelerin bebeği oyalamak üzere 3 - 5
perdeden, tartımla ve kendine has ve ses
tekerlemesiyle söyledikleri bir deyiş ki, pek
yaygın olan göreneğin alışkanlığına göre üç
kelimeliktir: "Hoppala paşam hoppala".
İki kelime hoplatmak fiilinden mülhem (İlham
alınmış) olmakla oyun kalgımasını (oynanmasını)
ifade ve telkin edicidir.
Başlangıç deyimine aynı ezgi ve tartımda
irticalen (doğaçlama) diğer mısralarında
koşulduğu olur: "Pek nonoştur maşal'... İyi olur
inşall'..." gibi. Bu tekerlemenin oynatma
unsuru, içindeki "hoppala" kelimesinden ibaret
de değildir. Güleryüzlü anne veya onun vekili bu
sözlerin tartımına göre bebeği iki el üstünde
havaya doğru tekrar tekrar ve evire çevire
kalgıtıp (kaldırıp) indirir. Bu esnada tutan bir
elin parmakları, küçüğün (bebeğin) buduna yine
tartıma göre usul usul vurur. Bebek, bu hareketi
tebessümle karşılamayı ve ağlıyorduysa susup
keyiflenmeye başlar.
Oturan veya yatan çocuğu oyalamak için
"gelincik" oyunu gösterildiği de olur. Bu, baş
ve serçe parmakları yanlara açık bir ele yemeni
gibi bez sarardı ve açık parmakları iki kola
benzeterek kukla haline gelen bu çengiyi aynı
veya başka tekerlemeler söylerken oynatmaktan
ibarettir. Her çocuğun hoşlandığı, cidden
sevimli ve kolay bulunuşlu bir hava kuklasıdır.
Öğreten anne de, öğrenen yavru da bu işi
farkında olmadan her fırsatta tekrar ederler.
Annenin kendi çocukluk hatıralarıyla bebeğin
sevinci birlikte oynaşmış olur. Böylece yavru,
yürüyüp konuşmazdan önce sevinçli agularla
kalgıyarak oynamaya girişmiş sayılır.
Bu insiyakî (kendiliğinden) ve taklidî oyun
telkinciliği geleneği Türk analarının inhisarına
(tekeline) alınamayacağına göre, konunun
mukayeseli bir şekilde milletlere şamil (yaygın)
olarak incelenmesi gerekir.
HOPLAMA:
Bilecik'in Bozüyük ilçesinin Aksu köyünde ve
onun komşularında saz, tef veya başkaca
getirdikleri çalgılar eşliğiyle 8 erkek
tarafından yürütülür. Hoplama oyunu karma
oynanmaz, kadınlar kendi toplantılarında tefçi
kadının türküsüyle oyuna kalkarlar.
Malatya'da da "Hoplama" adında bir oyun varsa da
havası sözsüzdür.
HORA:
Yurt bucaklarındaki (köşelerindeki) hora adlı
çeşide gelince; Diyarbakır'da Çermik ilçesinin
Sinek köyünde "hora" çeşidi vardır. Davul -
zurnalı mahallî karma oyunlar faslı sonunda ve
derneğin bitmesi saatlerinde yine karma halde
(veya kadınlar ayrı olarak) hora teperler.
Yine oradan (Diyarbakır'dan) Kulp ilçesinde
sözlerine göre "Kürtçe Hora" denilen çeşit
vardır. Yer elverişli olursa 40 - 50 kişi karma
halde veya kadınsız olarak halkada yer alırlar.
Köyün bütün bilenleri oyuna katılabilirler.
Vilayetin Osmaniye ilçesinden Hil'r, Salman ve
diğer bazı o yöre köylerinde de aynı görenek
geçebilmişti. 3 - 50 kişi, karma halde. Davul -
zurnayla teptiklerinden, asıl oyunların tarz
zevki Hora'ya biraz sinmiştir.
Erzincan yöresinde Hora adlı bir oyun çeşidi
vardır. 5 - 6 kişilik erkek oyunudur. İkitelli
denilen sazla oynanır. (Bu eski sazın adını
Rumlar "Kitelis" ederlerdi).
Tunceli'nin Çermişgezek ilçesinin Başekrek köyü
sıra oyunlarının dördüncü ek çeşidi olan
"Hora"nın havası aynıdır. O vilayetin başka
hiçbir bucağında Hora adı bilinmiyor. Adı geçen
başekrek köyünün kadınları katiyen Hora
tepmezler ki dikkati çeken bir çekingenlik
ısrarıdır.
Tokat'ın Reşadiye ilçesinin Hasanşeyh,
Kızılcaviran ve Tavara köylerindeki oyunlar
arasında Hora adlı çeşit ilaveten vardır. Düğün
ve dernek günlerinde 5 - 10 erkek dizilenip
"mutlaka yalnız kaval eşliğiyle" kalgıyıp
tepinirler. Başka çalgı ve kadınların buna
katiyen katılmamasından çoban işi bir erkek
iktib'sı (alıntısı) olduğu anlaşılır.
Ankara'nın Nallıhan ilçesinin iki - üç köyünde
asıl oyunlar arasında yarı sportif mahiyette
bayılırdı ve Hıristiyanların alınmalığı
bilinerek Hora çeşidi de, çoğu zaman düğün ve
bayram şenliklerinde değişiklik olsun diye
tepilir.
Çankırı'nın bir iki köyünde, o ara da mesela
Dûmeli köyünde bağlama ve türküyle bir veya iki
erkek tarafından sönük bir Horan çeşidi oynanır.
Niğde'nin Bor ilçesinde Hora, Horan veya Horon
adlı üç ayrı çeşidi yürüten üç - beş köy vardır.
Her biri üç çeşitten birini oynar. Kuzeyden
alınma oyunlardır.
Eskişehir'in bir iki göçmen köyünde şu taşra
tertipleri tespit edilmiştir. Hora, Horra ve
Polka. Birincisi Mihalıççık ilçesinin Sarıyer
köyünde halkalanılarak tepilir. Horra da toplu
ve karmadır. Beş - altı erkek tarafından keman
ve kavalla yürütülen Polka'nın Rumeli
oyunlarından olduğu biliniyor.
Karadeniz yakasından, Trabzon'un Pulath'ne
ilçesinde düğün ve bayramlarda herkesçe "hora"
tepilebilir. Horanlar gibi, zarif ve figürlü
olmayan gelişigüzel bir toplanış sıçraşma
çeşididir. Yarı sportif mahiyette bir tahammül
gösterisidir.
Giresun'dan Bulancak ilçesinin Şehruza, Pîr Aziz
Eren köylerinde ve Şebinkarahisar ilçesinin tek
merkez köyünde "Hora" t'biri kullanıldığı bir
yazarca riv'yet edilmişse de oralardan bu isimde
ayrı bir oyun çeşidi haber verilmediği için, o
riv'yetin (söylentinin) bölgedeki Horan
t'birinin (teriminin) yanlış duyulup not
edilmesinden doğduğu açıktır.
Samsun'un merkez ilçesinin yalnız Papasköy
yöresinde davul ve çift zurna eşliğiyle
yürütülen ve sırf erkeklere mahsus kalan bir
toplu çeşide Hora denilmektedir.
Ege Bölgesi'nde de ancak yer yer vardır.
İzmir'in Torbalı ilçesinin Karakınya köyünde
Hora bilinir. 8 - 10 erkek tarafından davul -
zurnayla yapıldığına göre Türk işidir. Kadınlar
kendi toplantılarında bile katiyen Hora
tepmezler. Bu yörenin tek toplu oyunu Hora'dır,
başka Türk oyunları hep tek kişiliktir.
Burdur ilinin türlü erkek oyunlarından başka bir
de Hora çeşidi vardır. N'dir köylerde gayda
eşliğinde iki kişi oynar yahut da bir erkek bir
kız, bir erkek bir kız ve daha da fazlası
halkalanıp oynarlar. Bu yöreler, gayda bölgesi
olmadığı için göçmenlerle gelen bir çeşit olduğu
düşünülebilir.
Manisa ilinin Akhisar ilçesinin Kapaklı köyünde
tekli zeybek çeşidi haricinde 6 - 7 kişilik Hora
da erkeklerce bazen oynanır.
Rodos adasının Türkleri Hora Tepmek der ve
teperler.
Trakya tarafına gelince; buralara muhtelif
Balkan yörelerinden göçmenler gelerek eski yerli
halk arasına yerleştikleri için üç - beş yabancı
oyun adı da oradan seyrek köylerde devam
etmiştir. Çeşitlerin, kendiliğinden Türk zevkine
göre türemiş bulundukları açıktır. Her semtin
Hora'sının bir olmadığı kolayca fark edilir. Her
tertip ayrıca öbür mahallî çeşitlerden etki
görüp türlü tartımlar kazanmışlardır. "Göçmen
dede mezardan başını kaydırıp torunun Hora'da
kalgıyışını görebilse değişmenin haddi
(derecesi) karşısında yeniden düşüp ölürdü!"
diye bir ihtiyar oyuncu rivayet etmiştir. Bu
değişimleri t'biri caizse (deyim yerindeyse)
"Trakyalılaşma diye damgalanma galiba doğru
olacaktır". Bilhassa tepinme bolluğu son
derecede seyrekleşip yumuşamıştır.
Tekirdağ, ilinin Şarköy ilçesinin merkez köyünde
10 - 15 kişilik grupların (kadınlar kendi
meclislerinde olarak) yürüttüğü halk oyunu
çeşidine Hora derler. Asıl ince çalgı takımıyla
oynanırsa da, başka oyunlar münasebetiyle davul
- zurna hazırsa onun havasıyla da yürütülebilir.
"Aradaki karşılıklı sevgi ve saygıyı besler"
diyorlar. Hora'da şu türküler de söylenir: Kara
Toprak, Ago Oğlu, Bahçeye Kurdum salıncak, aynı
yörede Çiftetelli ve Kasap Havası da vardır.
Çatalca'nın bazı köylerinde Hora, Horo veya Horu
adlı toplu oyunlar, uzak mesafelerle yer yer ve
her birinden o üç isimden biriyle nâdiren
yürütülen çeşitlerdir, nasıl ki, beriden bazı
Yalova köylerinde de Horon, Dağistan Oyunu ve
Horan adlı bazı sıra oyunu çeşitleri göçmen
isk'nlarıyla yer edindikleri bilinerek
oynanıyorlar.
Hora adlı oyun nâdir yerlerde köyden köye
kaydıkça çeşitler edindiği bazen olmuştur.
Meselâ, Diyarbakır bucaklarında hora denilen
çeşitli tertipler gün gördü.
Hora kelimesinin Hor (Kor) kökü, Türk
diyaleklerinin çoğunda dizi, sıralanış, halka
kurma, çergeleniş, müşterek anlamlarıyla en
derin çağlardan beri vardır.
Eski metinlerimizde pek nâdiren bir "Hôrus" oyun
adı geçer ki işte o mutlaka Rumca'dır.
HORA ALAY:
Belki Hora ve Halay kelimelerinin bileşimi bahis
mevzuudur (söz konusudur). Çankırı'nın Ulukışla
beldesinin Emirler köyünde erkekler toplanış
halka kurarak düğün, bayram ve yayla
göçüşlerinde oynarlar. Kadınlar da erkekler
gibi, fakat kendi aralarında Hora Alayı
çekerler. Bu vil'yet köylerinin çeşitli
oyunlarında davul - zurnadan başka bilhassa
şunlar birer - ikişer yer alırlar: sekiz telli
saz, altı telli saz, bağlama, saz, kaval. Her
biri yalnız veya iki üçü bir arada çalınabilir.
"Hora Alayı"da kastedilmiş olabilir.
HORA DEPME:
Asıl Konya köylerinden bazısında kadınlar daire
halinde sıralanıp "Hora Depme" dedikleri tarzda
oyun yürütürler.
HORA TEPME:
Şirvan'ın bir köyünde vardır.
HORHON BİCOSU:
Sivas'ın Hafik ilçesinde iki halay çeşidi
adlarıyla benzeşirler:
Bico ve Horhon Bicosu. İkisi de düğün ve bayram
şenliklerinde 5 - 15 kişi tarafından davul -
zurnayla sırf erkeklerce yürütülür.
HORO:
"Hı" sesiyle "khoro" şeklinde sert söylenir. Muş
ilinin merkez ilçesi oyun çeşitleri bakımından
zengindir. O arada "horo" adlı toplu çeşidin de
ayrı havası vardır. Esasta tef döverek
türküsüyle yürütülürse de, meydanda davul -
zurnayla oynarlar. Kadınlı - erkekli karma
oyundur. Aynı merkez ilçesinin başlıca toplu
oyunları şunlardır: Horo, Hırp'nî, Govant.
Ayrıca tekli veya 2 - 6 kişilik çeşitler de
vardır.
Bölgenin diğer ilçelerinde de yerli veya
taşradan alınma çeşitler vardır. Fakat oralarda
"Horo" çeşidi bilinmiyor.
HORUZ OYUNU:
Horoz oyunu. Kars'tan tek kadınlık, türkülü
çeşittir.
HOŞBİLEZİK:
Van'ın Erciş ilçesinde 5 - 10 kişilik iki grup
tarafından oynanılarak sıralarda kadınlar da yer
alır.
Sivas'ın Gürün ilçesinin bir köyünde de vardır.
I.Dünya Savaşı'nın sarsıntılarından olan bazı
nüfus kaymaları, bu gibi üç - beş oyun çeşidini
beri taraflara getirerek pek belirli köylerde
tespit ettirmişse de, bu geldikleri yerlerde
umumiyetle yayılarak gün görmemişlerdir.
Hoşbilezik esas itibariyle Erzurum barlarından
olarak pek ünlüdür. Oyunda eller doğrudan
omuzları kavrar. (Heynare barında olduğu gibi).
Hareketler sağ ayaktan başlayıp solda biter.
Oturma ve yürüyüş hareketlerinde çeşit gösteren
barlardandır.
Altın yüzük, hoş bilezik, kolda nazik uy!
Ben yârimden ayrıldım bana da yazık uy!
Erzurum'da Hoşbilezik en az iki kişi tarafından
yan yana dizilerek oynanır. Baştakinin sağ
elinde mendil vardır. Her figür parçanın dört
ölçüsünde yürütülür.
HOTLAMA:
Kadın halayı olan "Hotlama" nın türküsü vardır.
Her mısrasının girişi Allılar, allılar nidasıyla
başlar.
HOZÂNİ:
Burhan - ı Kaatı ferhengine (Farsça sözlük)
göre; "Hozan İranlı bir savaşçının adıdır.
Keyhüsrev'in bendelerindendi (kapısındaki
adamlarındandı). Aynı adda Isfahan yöresinde bir
de köy varmış. Bunu da aynı Hozan kurmuştu
deniliyor. Başka bir beldenin adı da Hozan
imiş".
Fakat Urfa'nın (Şanlıurfa) Hilvan ilçesinde kez'
Hozan adlı bir köy vardır. Hozanî, asıl bu köye
nispet edilmiş olsa gerektir.
HÜRÜLÜ:
Tokat'ın Niksar ilçesinde "Hürülü" oyununu
kadınlar aralarında, erkeklerde genel
toplantılarda olmak üzere iki kişiyle oynarlar.
Özel mecliste biri kadın, diğeri erkek iki kişi
tarafından yürütülür. Saz (bağlama) veya zurna
eşlik eder. Kimi de saz ile zurna tefçiyle
birlikte çalarlar. Çok eski bir oyun olduğu
biliniyor.
|