RESİMLER
| |
GEREKLİ
LİNKLER
| |
|
|
|
|
| |
|
|
BARTIN HALK MİMARİSİ
Mahmut DAVULCU٭
GİRİŞ
Endüstri Öncesi Dönemin (Tarım Çağı) kendisine has şartları
içerisinde yaratılan ve 19. yüzyılda meydana gelen Endüstri
Devrimiyle birlikte yok olmaya başlayan halk mimarisi;
yaratıldığı çağın ve çevrenin sunduğu teknik, malzeme ve bilgi
birikimi ile halkın ihtiyaçlarına göre şekillenip biçimlenen;
yaratıcısı olan toplumun yaşam tarzını, toplumsal ilişkilerini,
üretim ve tüketim biçimlerini, inanış ve geleneklerini en yalın
biçimde ortaya koyan kültürel bir olgudur. Akademik olarak
tanımlanabilecek bir eğitim sisteminden ya da yazılı
kaynaklardan beslenmeyen bu olgunun oluşumunda en önemli unsur
olarak karşımıza çıkan tecrübe ve bilgi birikimi babadan oğula
usta-çırak ilişkisi içerisinde kuşaktan kuşağa aktarılmakta, bu
da mimariye anonim bir çehre kazandırmaktadır. Estetik ve
lüksten çok işlevsel kaygıların ve rasyonel çözümlerin ağır
bastığı halk mimarisi; ev, ambar, samanlık, köyodası, çeşme,
kuyu, türbe, değirmen, cami, mescit gibi anıtsallıktan uzak;
yapılışları itibarıyla içerisinde yer aldığı iklim, coğrafya, ve
doğa ile uyumlu eserleri kapsamaktadır. Herhangi bir mimari
eserin halk mimarisi kategorisi içerisinde yer almasını sağlayan
kıstas onun adı, tipi, büyüklüğü ya da fiziki olarak bulunduğu
yer değildir. Kıstas, o yapıtın üretilmesi sürecine hakim olan
felsefi düşünce ile yaratıcılarının dünyaya bakış açısıdır.
Bundan dolayı halk mimarisi ürünleri merkezi idarenin ya da
toplumun ortak eğilimlerinden kopuk elitist sınıfların otorite,
güç, zenginlik ve ihtişamlarını simgeleyen; bir parça da olsa
"ölümsüzlük iksirinden" pay almayı uman mimari yapıtlardan kesin
olarak ayrılır. Endüstriye dayalı yapay malzemelerden ziyade
yakın çevrede kolaylıkla ulaşılabilen doğal malzemelerin
kullanılmasından dolayı (ormanlık alanlarda ahşap, volkanik
bölgelerde taş, bozkırda çamur) ortaya çıkan ürünler de
içerisinde yer aldıkları doğaya ve iklime uyumludur[1].
1. ARAŞTIRMA BÖLGESİ VE YÖNTEM
Bartın; Batı Karadeniz bölgesinde yer alan, dağların ve
ormanların il toprakları üzerinde önemli bir yer tuttuğu,
neredeyse tüm mevsimlerin ılıman ve yağışlı geçtiği, ekonomisi
tarım ve hayvancılığın yanı sıra kısmen sanayie dayalı olan
küçük bir ildir. İl idari olarak dört ilçe (Merkez, Ulus,
Kurucaşile, Amasra) ve dört beldeye (Kumluca, Arıt/eski
Menteşepiri, Abdipaşa, Kozcağız) ayrılmıştır. Toplam nüfusu,
1997 nüfus sayımına göre 187.008 kişidir[2].
Bartın ve çevresinde Kültür Bakanlığı halk Kültürlerini
Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından 17 – 30 Eylül
2001 tarihleri arasında kent merkezinde, kasabalarda ve köylerde
kaybolmakta ve değişmekte olan mevcut mimari değerlerin tespiti
ve arşivlenmesi amacıyla bir araştırma gerçekleştirilmiştir.
Alan araştırması sırasında gözlem ve görüşme tekniklerinden
yararlanılmış, görüşmeler ses bantlarına kaydedilerek, görsel
malzeme slayt ve video çekimleri ile belgelenmiştir[3]. Bu
çalışmanın konusunu kırsal kesimde tespiti gerçekleştirilebilen
halk mimarisi ürünleri oluşturmaktadır.
2. YERLEŞME VE DOKU
Bartın ilinin topografik özellikleri kırsal bölgede düzenli ve
toplu bir biçimde yerleşmeye elverişli değildir. Bu nedenle
kırsal yerleşmelerde spontane olarak oluşan ve gelişen dağınık
bir doku ve yerleşme biçimi söz konusudur. Köy ve bu köyleri
oluşturan mahalleler eğimli sırt ve vadilerle akarsu
yataklarının keserek parçaladığı dağlık, ormanlık ve dalgalı bir
arazi üzerinde kuruludur. Arazinin nispeten daha düz alçak
kısımları özellikle yağışlı mevsimlerde (ilkbahar, sonbahar) sık
sık yaşanan taşkınlar nedeniyle yerleşim yeri olarak
kullanılmamıştır. Ancak bunun istisnaları da yok değildir. Bölge
halkı yüksek bölgelerin düzlüklere tercih edilmesinin nedeni
olarak, belki de tarihsel olaylardan dolayı, kendi can ve mal
güvenliklerini öne sürmektedir.
Köyler, özellikle iç kesimlerdeki dağ köyleri, kendi içlerinde
bir bütünlük göstermezler ve fiziki olarak birbirlerinden ayrı
mahallelerden oluşur. Ayrı bir köy görünümündeki bu mahallelerde
yaşayan halk genellikle birbirleri ile akrabalık ilişkisi
içerisindedir. Köylerdeki mimari dokuyu oluşturan ev, ambar,
samanlık gibi yapılar arazi üzerine rast gele serpiştirilmiştir,
bazı yerlerde ise birkaç evlik gruplar söz konusudur. Hatta
sokak dokusunun meydana geldiği alanlar bile mevcuttur[4].
Haneler ve mahalleler arasında iletişimi sağlayan toprak yollar
( bu yolların çoğu eski patikaların, araçların geçebilmesine
olanak verecek şekilde sonradan genişletilmesiyle
oluşturulmuştur) ve patikalar topografyaya uygun bir şekilde,
doğal çizgileri takip etmektedir. Her şeye rağmen bölgede
karşılaştığımız dağınık yerleşme biçimi Doğu Karadeniz
bölgesindeki kadar aşırı uçlara varmamıştır. Köyler ve
mahalleler arasındaki sosyal, iktisadi ve insani ilişkiler
geçmişte divan olarak nitelenen birkaç köy tarafından ortaklaşa
kullanılan ve örneklerini Kuzeybatı Anadolu bölgesinde çokça
görmeye alıştığımız Cuma camileri vasıtasıyla kurulmaya
çalışılmıştır.
Köylerde mevcut geleneksel dokuyu oluşturan ana unsur doğal
olarak evlerdir. Ambar, samanlık, karaltı gibi evle doğrudan
ilintili yapılar kar yağışının hane halkını ve hayvanları
etkilememesi için evin hemen yakınlarına inşa edilmiş, bir
anlamda rasyonel bir ilişki kurulmuştur. Çeşme, mısır fırını,
mahalle odası gibi ortak kullanım alanları mahalle içerisinde
her evin ulaşabileceği merkezi bölgelere yerleştirilmiştir.
Arazisi müsait köylerin ortak bir harman yeri bulunmaktadır.
Değirmenlerse, zaruri olarak, suyun en verimli ve en kolay bir
biçimde kullanılabileceği akarsulara yakın alanlar üzerinde ve
köy dışında karşımıza çıkar.
3. YAPI TİPLERİ
3.1. KONUT
Kırsal bölgede yer alan geleneksel konutlar bazı ünik
örnekler[5] bir kenarda tutulacak olursa genellikle iki kat
olarak tasarlanıp inşa edilmiş mimari yapıtlardır. Kat sayısı
ikiyi aşan yapılar ancak sahil bölgesinde yoğun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Konutların zemin katları tabandaki ıslaklık ve
nemden dolayı yaşama alanı olarak kullanılmamış, genel
hizmetlere ve hayvanların barınması için ayrılmıştır. Üst kat
ise esas yaşama katı olarak düzenlenmiştir.
Evi Oluşturan Birimler:
Evlerin cümle kapılarının önünde yer alan ve düzeltilip zemini
taşla döşenerek taşlık adı verilen bölgeden çift kanatlı
kapılarla girilen kulluğun esas işlevi dış dünya ile ev
arasındaki iletişimi sağlamaktır. Ayrıca ziraatla ilgili
aletler, odun vs. burada muhafaza edilmiş, hergil ve el
değirmenleri buraya yerleştirilmiştir. Çift yönden girişi olan
ve zemini sıkıştırılmış toprak olan kulluktan üst kata çıkışı
sağlayan merdivenlerin altında kalan boşluk depo olarak
değerlendirilmiştir. Merdivenlerin önünde pabuçluk yer
almaktadır. Bu kısmın zemini ahşapla kaplanmıştır ve toprak
zeminle arasında 10cm. kadar bir kot farkı bulunmaktadır. Kırsal
kesimde yaşayan insanların temel geçim kaynaklarından birisinin
hayvancılık olması nedeniyle her evin zemin katında tam adı
verilen ahır bölmesi yer almaktadır. Genellikle her evin iki
ahır bölmesi vardır. Bunlardan birisi ineklerin, diğeri ise
öküzlerin barınması içindir ancak eğer ev hisseli ise bu ayrım
ortadan kalkmaktadır. Ahıra girişi sağlayan kapının tam
karşısında temek boşluğu yer alır, yaklaşık olarak 20x20 cm.
ebadındadır. Temek, gübrenin dışarı atılmasını sağladığı gibi
temiz hava ve ışık ihtiyacını da karşılar. Ahırda hayvanların
bağlandığı kenarda afur adı verilen ahşap yemlik yer almaktadır.
Üst katta, odalar arasında yer alan geniş hacim evin sofasıdır.
Bu mekan sahilde aralık, iç bölgelerde ise çardak olarak
adlandırılır. Sofaya geleneksel Türk konutlarında olduğu gibi
özel bir işlev yüklenmemiştir. Odalar arasında sirkülasyonu
sağladığı gibi aynı zamanda toplanma ve ortak yaşama mekanıdır.
Burada pencere kenarlarına yerleştirilen ahşap sedirlerde
oturulabilir, yer sofrasında yemek yenilebilir. Ayrıca ev içi
üretim de kısmen burada gerçekleştirilir. Örneğin geçmişte
kullanılan dokuma tezgahlarının, düzen veya kıygak, kurulu
olduğu yer burasıdır. Sofa gerekirse kışa hazırlık faaliyetleri
için de kullanılabilir. Eski köy evlerinde sofa olarak
nitelenebilecek olan bu orta mekanın tavan kaplaması
çakılmamıştır. Bu sayede kirişlerden faydalanarak sabitlenen ve
kol adı verilen çubuklara mısır dizileri asılmış ve kurutulması
sağlanmıştır. Sofa payı olarak belirlenen genişlik 3,5 metre
kadardır. Köy evlerinde yaşam katında yer alan odaların arasında
ara yer ya da yalnızca ara adı verilen ve ses izolasyonunu da
sağlayan bir koridorla çardaktan sergü adı verilen alana
ulaşılır. Bazı evlerde bu geçiş mekanı bulunmaz, sergüye
doğrudan odalardaki pencereler veya bir kapı vasıtasıyla
ulaşılır. Sergü evin güneş alan cephesinde yer alır ve ana
kütleden 1 m. kadar dışarı taşırılmıştır. Üç tarafı açıktır ve
önünde çatıyı destekleyen ahşap direkler bulunmaktadır. Burada
kışa hazırlık amacıyla mısır, bulgur, pestil, biber, patlıcan,
fasulye, kabak, gibi yiyecekler kurutulur; ayrıca çamaşır
asılır, bulaşık yıkanır, artan yemekler bozulmaması için burada
muhafaza edilir. Kurutma işlemi düzgün tahtalar üzerinde ya da
kendirden imal edilen dokumalar üzerinde gerçekleştirilir.
Sofanın bir kenarına yerleştirilen apteslik ve helanın bulunduğu
alan apteslik yannı olarak adlandırılmaktadır. Hela köylerde
evin cephesinden bir miktar dışarı kaydırılmıştır. Altındaki
açık alan bokluk olarak adlandırılır. Sofanın köşesindeki hela
ve abdestlikte zuhur eden atıklar çörtle adı verilen ağaç
oluklarla birbirlerinden bağımsız olarak dışarı akıtılarak evden
uzaklaştırılmıştır. Bu atıkların birbirine karıştırılmadan ayrı
ayrı sistemlerle evden uzaklaştırılması halk tarafından İslami
inançlarla açıklanmaktadır. Helanın ve abdestliğin dış duvar
kaplaması havalandırmayı sağlayarak çürümeyi önlemek amacıyla
seyrek bir şekilde yapılmıştır. Abdestlik, abdest almanın yanı
sıra bulaşık yıkama, kişisel temizlik vb. faaliyetler için de
kullanılan bir bölgedir. Burada ahşap bir tezgah ve lavabo
olarak tanımlanabilecek içi meyilli bir obje yer almaktadır. Su
güğümleri ve bir miktar mutfak malzemesi buradaki raflarda
muhafaza edilmiştir. Geçmişte evlerde su tesisatı
bulunmadığından su eve ahşap, pişmiş toprak kaplarla ve
güğümlerle çeşme, kuyu ve derelerden taşınmış ve kullanılmıştır.
Apteslik yannı olarak nitelenen alandan dar bir koridorla
ulaşılan helada ahşap döşemede üçgen şeklinde açılan hela deliği
bulunmaktadır. Burada temizlik ibriklerle taşınan su ile
gerçekleştirilmiştir.
Oda geleneksel konutlarda planlama açısından en önemli mimari
öğedir ve ev içi hayatın idame ettirildiği esas mekan burasıdır.
Sayısı ve büyüklüğü hane sahibinin maddi durumuna ve ailenin
genişliğine göre iki ile dört arasında değişmektedir. Bölge
halkı evin odalarından birisini yalnızca misafir ağırlamak
amacıyla kullanmıştır. Mimari açıdan diğerlerinden bir farkı
bulunmayan bu oda temizliği ve iç donanımı ile diğerlerinden
ayrılır. Kare ya da kareye yakın dikdörtgen planlı olan odalarda
yer alan hamam dolabı, ocak nişi, kiler dolabı, sedir, sergen
vb. elemanlar odada yemek pişirme, yemek yeme, yıkanma,
dinlenme,uyuma, oturma gibi birbirinden oldukça farklı
faaliyetlerin icra edilmesine olanak verir ve bu sayede
özellikle hisseli evlerde aileler birbirlerini rahatsız etmeden
ve özel hayatlarına karışmadan yaşamlarını devam ettirebilir.
Bundan dolayıdır ki her oda, içerisindeki döşeme ile ailenin
hayatını idame ettirebilmesine yeterli birbirinden bağımsız ayrı
bir birim, yani ev olduğu için kırsal bölgede ev ve oda
kelimeleri aynı manada kullanılmıştır.
Oda içerisinde bir duvar, ocak nişi ve dolaplar için
ayrılmıştır. Duvarın ortasına kurulan ve genellikle baca olarak
adlandırılan ocağın evin dış yüzüne bakan tarafına hamam dolabı
diğer tarafına ise diğer dolaplar yerleştirilmiştir. Bu şema
hamam dolabında oluşan kirli suyun kolayca dışarı atılabilmesini
sağlayan pratik bir çözümdür. Taştan inşa edilen ağır ocaklar
odanın altındaki ocak kirişleri ile taşınır. Ocağın altındaki
toprak katman ve taş döşeme ise yangına karşı düşünülmüş bir
çözümdür. Ocaklar ısınma, su ısıtma ve yemek pişirme gibi
amaçlar için kullanılmıştır. Yakıt olarak çevrede bolca bulunan
ormanlardan kolayca temin edilen ağaç kütükleri kullanılmıştır.
Ocakta pişirme ve ısıtma işlemi sacayaklar üzerinde
gerçekleştirilir. Kırsal kesime ısınma amaçlı olarak sobanın
girişi, bazı istisnalar bir kenarda bırakılacak olursa, çok geç
tarihlerde meydana gelmiştir. Bugün bile ısınma ihtiyacını bu
şekilde gideren evlere tesadüf etmek mümkündür. Ocak nişinin
hemen üzerindeki taş raf kırsal bölgede sergen olarak
adlandırılmaktadır. Burası mum, gaz lambası, idare, çıra,
kibrit, kav gibi aydınlanma ile ilgili araç ve gereçlerin
muhafaza edildiği bölümdür. Köylerde aydınlanma ihtiyacı uzun
süre reçineli ağaçlardan elde edilen ve çıra adı verilen
elemanlarla karşılanmıştır. Daha sonra ise, özellikle kırklı
yıllardan itibaren, gazla çalışan lambalar günlük hayata
girmiştir. Hamam dolabı yıkanmanın dışında yük dolabı olarak da
kullanılmıştır. Dolabın zeminden yüksekliği yaklaşık 30 cm.
kadardır. Bu bölmenin içerisinde bir kapak bulunmaktadır.Yükler
boşaltılıp kapak açılınca yıkanma faaliyetine hazır olmaktadır.
Temizlik işlemi rahne adı verilen alçak taburelere oturularak,
ocakta güğümlerde ısıtılan su ile yerine getirilmiştir. Bu
kısmın zemini hafifçe dışarıya doğru meyillidir ve kirli su
çörtle adı verilen ahşap oluklarla dışarı akıtılmıştır. Yıkanma
faaliyeti bitince kapak kapatılır ve yükler eski yerine
yerleştirilir. Bu akılcı çözüm oda içerisinde mekandan azami
şekilde tasarruf edilmesini sağlamıştır. Ocak nişinin diğer
tarafında bulunan, dolaplarsa pişirme ile ilgili mutfak
aletlerinin, sofra malzemelerinin, bir miktar yiyeceğin, ekmeğin
ve kahve takımlarının muhafaza edildiği bölümdür. Kiler
dolabında birkaç gün yetecek kadar yiyecek bulundurulur. Köy
evlerinde rastladığımız, kilerin hemen altında bulunan ve pek
çok evde yakacak odun depolanan dolaba- kuzuluk -bazı evlerde
değişik bir işlev yüklenmiştir. Bu alan soğuk kış günlerini
ahırda geçiremeyecek kadar zayıf ve küçük buzağı ve kuzulara
ayrılmıştır. Oda içerisinde pencereli duvarlara paralel olarak
iki ya da üç yönden yerleştirilen yaklaşık olarak kırk santim
yüksekliğe ve bir metre kadar da genişliğe sahip olan sedirler –
set veya kerevet – oturmak, dinlenmek ve eğer çok yüksek ve dar
değilse yatmak içindir. Ahşaptan imal edilen sedirin üzerine
yaygu adı verilen dokumalar ve yastıklar konularak oturulur, yün
yataklar serilerek yatılırdı. Gene oturma amacıyla sökü adı
verilen arkalıksız iskemleler de kullanılmıştır. Odanın
ortasındaki boş alan ise ahşap sofra altları üzerine bakır
sinilerin yerleştirilip yemeğin yendiği ve eğer gerekirse
yatakların serilip uyunduğu bölgedir.
Tavan:
Bartın ilinin kırsal kesiminde karşılaştığımız geleneksel ahşap
konutlar mekana ferahlık duygusu katan yüksek tavanlarıyla
dikkat çekmektedirler. Esas yaşama alanının yer aldığı birinci
kattaki mekanlar için geçerli olan bu uygulama, genel hizmetler,
hayvancılık ve depolama amacıyla kullanılan zemin katta değişir
ve mekanlar biraz daha basıklaşır. Ayrıca bu katın tavan
döşemesi çakılmamıştır. Tavan kaplaması yerli ustalar tarafından
zar olarak adlandırılmaktadır. Konutlarda kirişlemesi alttan
kaplamalı düz ahşap tavanın yanı sıra çıtalarla meydana
getirilen tekne tavanların da uygulandığı görülür. Odalarda,
özellikle misafirlerin ağırlandığı odaların tavanlarında,
tavanın göbek adı verilen orta bölümünde süsleme amacıyla
geometrik motiflerden oluşan ve çıtalarla oluşturulan ahşap
bezemeler bulunmaktadır.
Döşeme:
Kırsal kesimde yer alan geleneksel konutların zemin katlarında
yer alan kulluk bölümünün tabanı istisnasız her evde
sıkıştırılmış topraktır. Ahır bölmesinde taban, kestane gibi
hayvanların sidiğinde ve dışkısında bulunan asitlere dayanıklı
olduğu düşünülen ağaçlardan elde edilen hatıllarla kaplanmıştır.
Üst katın zemini ise tümüyle ahşap kaplamadır ve döşemeyi
oluşturan kaplama tahtaları demir çivilerle kirişlere
çakılmıştır.
Merdiven:
Kırsal kesimde basak ya da iskele olarak adlandırılan ve zemin
kat ile üst kat arasında iletişimi sağlayan merdivenler
genellikle tek kolludur, ancak çift kollu merdivenlere de
rastlamak mümkündür.. Merdiven kenarındaki korkuluklar tırabzon
olarak adlandırılmaktadır
Kilit Sistemi:
Köy evlerinde kulluk bölmesine açılan büyük cümle kapılarında
genellikle ahşaptan imal edilen bazen de demir malzemeden
üretilen kilitler kullanılmışken, iç kapılarda ve dolaplarda
kancalı kilitler karşımıza çıkmaktadır. Bunlara çövürge adı
verilmektedir. Bu kilitlerden ahşap olan örnekler bizzat yapı
ustaları tarafından, demir kilitler ise bazı köylerde
karşılaştığımız[6] demircilerce üretilmiştir. Dış kapıların
sağlamlığını arttırmak için kapı arkasına demirden dayak verme
uygulaması söz konusudur. Ancak özellikle uzak dağ köylerinde
dayak demir değil ahşap malzemeden imal edilmiştir.
Örtü Sistemi:
Bölgede yer alan geleneksel yapıların alaturka kiremitle kaplı
çatıları dört yöne eğimlidir ve saçaklar olabildiğince geniş
tutulmuştur (50-80 cm.). Oturtma çatı yaygın olarak
kullanılmıştır. Çatılarda yer alan ve kuzgunluk adı verilen
pencere çatıyı aktarmak ve meydana gelebilecek yangınları
söndürmek içindir. Ayrıca bu açıklıktan içeri süzülen ışık ve
hava çatı arasının hatta sofanın aydınlanmasına ve havalanmasına
yardımcı olur. Alan araştırması sırasında tesadüf edilememişse
de yapı ustaları ve halk tarafından en eski çatı örtüsünün
bedavra olduğu ifade edilmektedir.
Kapı:
Bölgede evlere giriş çıkış çift kanatlı ahşap cümle kapıları ile
sağlanmıştır. Genellikle her evin iki cümle kapısı
bulunmaktadır. Bu kapılar ahırda barınan hayvanların giriş
çıkışını kolaylaştırmak amacıyla oldukça büyük tutulmuşlardır
Kapı kanatları arka taraftan demir kuşaklarla birbirlerine
kenetlenen kerestelerden oluşturulmuştur. Cümle kapılarının
genişliği 2 metre kadardır. Yükseklik ise iki metreyi biraz
aşar. Bu kapıların üzerinde hava ve ışık sağlayan parmaklıklar
yer alır Kapılara yerleştirilen ve birbirinden pek de farklı
olmayan demir kapı tokmakları yerel demirci ustaları tarafından
imal edilmiştir. İç mekanda yer alan kapılar tek kanatlı, basit
ve gösterişsizdir. Kısa kenarı 70-90 cm., yüksekliği ise 190-200
cm.dir. Kapılar ahşap kasalara demir menteşelerle
sabitlenmiştir.
Pencere:
Köy evlerinde zemin katlarda pencere kullanımı pek görülmez. Bu
kat ışık ve hava ihtiyacını ışıklık veya parmaklık olarak
adlandırılan küçük açıklıklar vasıtasıyla giderir. Ayrıca temek
adı verilen ahır pencereleri de bulunmaktadır. Üst katta ise
odalara (her birinde dört adet) ve sofaya açılan dikdörtgen
biçimli pencereler yer alır. Günlük hayatın önemli bir kısmının
geçtiği odalar yapı ustaları tarafından binanın strüktürüne
zarar vermeden mümkün olduğu kadar fazla pencere ile dış dünyaya
açılmasının nedeni estetik kaygılardan çok ısınma, aydınlanma,
ve havalandırma gibi işlevsel arzulardan kaynaklanmaktadır. Zira
bölge güneşin sıcak yüzünü pek göstermediği, nemli ve yağışlı
bir iklime sahiptir. Böylece gündüz saatlerinde bol ışık alan,
sağlıklı, aydınlık ve ferah iç mekanlar elde edilebilmiştir. Bu
pencereler üstten ya da yandan sürmelidir. Yandan sürmeli
pencereler açılıp kapatılabilen ahşap pencere kapakları ile
donatılmıştır. Pencerelerin alt pervazlarında oyma süslemeler
bulunmaktadır. Pencerelerin genişliği 70-50 cm., yüksekliği ise
80-100 cm. arasında değişir. Pencere boşluğu duvar yüksekliği
1-1,5 metreye ulaşınca bırakılmaktadır.
Cephe Düzeni:
Çok sade ve basit bir cephe düzenine sahip olan geleneksel
konutlarda bu düzeni oluşturan ana unsurlar kapı, pencere,
ışıklık, yangın penceresi ve katlar arasında yer alan
silmelerdir. Cephe düzeninde süslemeye pek rastlanmaz, bunun tek
istisnası pencere pervazlarındaki süslemelerdir. Zemin kat, üst
kattan farklı olarak, olabildiğince dış dünyaya kapalı
tutulmuştur. Bu katın cephelerinde yalnızca giriş çıkışı
sağlayan kapı, ışık ve hava ihtiyacını gideren ışıklık ile
ahırda oluşan gübrenin dışarı atılmasını sağlayan temek boşluğu
bulunmaktadır. Zemin kattaki bu sağır duvarların nedeni
mahremiyetten çok, sert geçen kışlar ile statik kaygılardır.
Zira zemin katın ahşap duvarları üst kat ile çatıyı taşıyan
yegane unsurdur.
Evlerde ana cephe olan giriş cephesini kıbleye çevirme arzusu
mevcuttur. Ancak topografik yapı bu yönlendirmeye izin
vermemişse evin cepheleri araziye göre uydurulmuştur. Bazı
evlerde ise cephe yola çevrilmiştir. Bu arzunun kaynağı olarak
İslam inancının yanı sıra işlevsel kaygılar da gösterilebilir.
Zira nemli ve çürütücü bir iklimin hakim olduğu bu coğrafyada
evi güneşle buluşturabilmek ev için olduğu kadar evde yaşayan
insanlar için de faydalı sonuçlar verecektir. Ana cephenin
dışında evin bazı unsurlarında da bir genelleme yapılabilecek
kadar tutarlı bir biçimde yerleştirme söz konusudur. Örneğin
sergi bölümü güneş, abdestlik ve tuvalet ise rüzgar alan cepheye
yerleştirilmiştir. Bunun en önemli nedeni iklimdir. Gene yangın
bacaları da kıbleye bakacak şekilde inşa edilmiştir.
3.2. SAMANHANE/SAMANLIK
Hayvancılığın günlük hayatta önemli bir yer tuttuğu bölgede her
evin ahşap bir samanlığı bulunmaktadır. Kışın yağan kar göz
önünde bulundurularak eve yakın, ulaşılması kolay bir yerde inşa
edilen bu yapılar tek mekanlı, basit örneklerdir. Bazı köylerde,
harman yerinin yakınlarına yerleştirilmiş samanlık yapıları
mevcuttur. Dikdörtgen planlı samanlık yapılarının ön cephesinde
yer alan çift kanatlı kapılar depolanacak samanın giriş ve
çıkışını kolaylaştırmak maksadıyla oldukça geniş tutulmuştur. Bu
kapılar üzerinde ahşaptan imal edilmiş irilikleri ve kaba
görünümleriyle dikkat çeken kilit sistemleri mevcuttur.
Samanlıklar inşa edilmeden önce arazi elden geldiğince
düzeltilmiş ve temel olarak bir iki sıra taş kullanılarak yapı
yerden yükseltilmiştir. Böylece hem yapı hem de yapıda muhafaza
edilen hayvan yemi, alaf, toprakta bulunan nemin çürütücü
etkisinden uzak tutulmaya çalışılmıştır.
Yapı ustalarının samanlık yapılarının inşasında kullandıkları
esas teknik yığma tekniğidir. En eski yapılarda inşa eylemi
soyulan, budaklarından ayrılan, hafifçe düzeltilen ve uçları
kertilen tomrukların üst üste yığılması yoluyla
gerçekleştirilmiştir. Bunlara göre daha geç tarihlerde inşa
edilen samanlıklarsa hatıl haline getirilmiş kerestelerle inşa
edilmiştir. İç kesimlerde; inşaatta kullanılabilecek kalitede
ahşap malzemenin azalması ve kesimin yasaklanmasıyla birlikte
çevreden elde edilen özlü toprağın su ve samanla birlikte
yoğrulması ve kalıplanmasıyla elde edilen kerpiç malzeme ile
inşa edilmiş olan samanlık yapıları da görülebilir. Bu tür
yapılarda duvarları sağlamlaştırmak ve deforme olmasını önlemek
amacıyla cilit adı verilen yatay ahşap hatıllar kullanılmıştır.
Çift yöne eğimli kırma çatı ile örtülü olan samanlık yapılarında
çatının örtüsünde kullanılan örtü elemanları önce bedavra, sonra
yerli kiremit ve en son olarak da sacdır.
3.3. HAMBAR/AMBAR
Geleneksel üretim ve tüketim zincirinin kopmasından önce bölgede
buğdayla birlikte temel besin maddesi olarak karşımıza çıkan ve
yoğun olarak tarımı yapılan mısırın depolanması ve bozulmadan
muhafaza edilmesi gereksinimi ambar yapıları ile karşılanmıştır.
Bu yapılarda ayrıca arpa, un, kurutulmuş meyve (tavşut) vb.
yiyecekler de depolanmıştır. Ambarların da tıpkı samanlık
yapıları gibi evin yakınlarında inşa edildiği, böylece kar
yağışlarından ev halkının etkilenmesinin önlenmeye çalışıldığı
görülmektedir. Bölgede özellikle geniş toprakları olan kalabalık
ailelerin ambar yapılarının mevcut olduğu (bazen birden fazla),
göreceli olarak daha dar tarım alanına sahip ailelerin ise bu
gereksinimlerini evlerin kulluk veya sofa kısımlarında muhafaza
edilen ve hergil adı verilen dikdörtgen prizma şeklinde, kapaklı
büyük sandıklarla gidermeye çalıştıkları gözlemlenmiştir. Hergil
gürgen, köknar veya çam ağacından imal edilmiştir. Fare ya da
böceklerin depo edilen yiyecek maddelerine zarar vermesini
önlemek amacıyla hergilin yapımında lamba ve kiniş uygulamasına
gidilmiştir.
Yörede ev inşası ile ambar inşası arasında teknik açıdan büyük
bir fark bulunmamaktadır. Ancak ambar yapılarında - depolanan
yiyecekleri korumayı amaçlayan yapılar olmaları nedeniyle- daha
ince, özenli ve temiz bir işçilik söz konusudur ve inşaatında
kullanılacak kerestenin mümkün olduğunca kaliteli, ince ve
hatasız olmasına özen gösterilmiştir. Gene bu maksatla kapılar
içeriye doğru zaviyeli olarak yapılmıştır. Samanlıkların aksine
bu kapılarda madeni kilitler kullanılmıştır.
Ambar yapılarında temel olarak yalnızca büyük boyutlu düzgün
taşların kullanıldığı görülür. Yapıdan bağımsız bu altyapı
üzerinde ya daha küçük taşlarla yüksekliği yarım metreyi aşmayan
bir kaide oluşturulmuş ya da ahşap direkler ve kirişler
vasıtasıyla bir çatkı kurulmuş, daha sonra, bu tamamen taşıyıcı
ve yapıya fevkani bir çehre kazandıran bu kaide üzerine esas
ambar yapısı inşa edilmiştir. Böylece depo alanının zemindeki
nem ve ıslaklıktan uzak tutulması sağlanmıştır. Ambar yapıları
yığma tekniğiyle inşa edilmiştir ve yapı ustalarının
tanımlamasıyla dört çatmadan ibarettir.
Ambarlar genellikle kare ya da kareye yakın dikdörtgen planlı ve
3x3 metre boyutlarındadır. Önünde meyvelerin muhafaza edildiği
çardak veya sergü adı verilen bölüm yer alır. Ambarın girişine
çardaktan ulaşılır. Çardağa ise iskele veya basak olarak
adlandırılan ahşap merdivenlerle çıkılır. İç mekan iki ana
bölüme ayrılmıştır: Ortada kandil adı verilen dört tane derin
bölme bulunmaktadır. Esas depo kısmı burasıdır, öğütülmemiş
hububat burada muhafaza edilmektedir. Kenarlarında iniş ve
çıkışı sağlamak amacıyla basak adı verilen ahşap çıkıntılar
bırakılmıştır. Girişin karşısındaki ve iki yandaki alansa ahşap
darabalarla bölüntüye uğratılarak bölmelere ayrılmıştır. Her
biri göz adını alan bu elemanlar un, kurutulmuş meyve gibi
yiyeceklerin depolanması için ayrılmıştır. Genellikle dokuz tane
göz bulunur. Ambarlar bedavra veya oluklu kiremitle kapatılan
kırma çatı ile örtülüdür.
3.4. FIRIN
Kırsal bölgede mısır, ambarlarda muhafaza edilmek üzere
depolanmadan önce fırınlarda kurutulmaktadır. Bu işlemin amacı
mısırın çürümesini ve bozulmasını mümkün olduğunca
önleyebilmektir. Eğer tavşut fırını mevcut değilse bu yapılarda
elma ve armut ta kurutulabilmektedir. Ancak yakacak tasarrufu
için bu seçenek pek tercih edilmemiştir. Fırın bir köyün ya da
mahallenin ortak malı olabileceği gibi yalnızca bir haneye ait
de olabilir. Eğer köyün ortak malıysa fırının boyutları büyür ve
daha özenli bir işçilik yansıtır.
Bu yapılar çaylardan toplanan düzgün kenarlı kayran taşları ile
inşa edilmiştir. Bağlayıcı olarak, içerisine bir miktar saman
katılan killi çamur harcı veya kum-kireç harcı kullanılmıştır.
Fırınlar inşa edilirken yarım metrelik bir temel üzerine bir
metre kadar yüksekliği olan bir altyapı oluşturulmuş ve bunun
üzerine de esas fırın inşa edilmiştir. Önünde bir insanın girip
çıkabileceği genişlikte bir fırın deliği ve bunun arkasında da
yanma ve kurutma işleminin gerçekleştiği fırın boşluğu yer
almaktadır. Isı kaybını önlemek ve izolasyon sağlamak amacıyla
duvarlar mümkün mertebe kalın tutulmuştur. Yapının üst örtüsü
basık kubbeyi andırmaktadır.
Fırınların kullanımı şöyledir: İç mekan temizlenir, yakıt olarak
odun yığılır, tutuşturulur ve köz haline gelmesi beklenir. Daha
sonra bu köz üç kenara ağaç sırıklarla itilir, ve ortadaki
boşluğa kurutulmak istenen mısırlar istiflenir. Fırın deliği
büyük bir kapak taşı ile kapatılır ve sıcaklığın dışarı
kaçmaması için çamurla sıvanır. Fırın yavaş yavaş soğurken bu
arada mısırlar da kurur, depolanmaya ve öğütülmeye hazır hale
gelir.
3.5. TAVŞUT FIRINI
Bu fırınlar bölgede tavşut olarak bilinen elma ya da armut
kurusunun elde edildiği küçük boyutlu yapılardır. Genellikle eve
yakın, düz bir alanda inşa edilirler. Tavşut fırınlarının
fırınlardan en büyük farkı çok daha küçük boyutlu olmasıdır.
Bazı aileler ayrı bir tavşut fırınına ihtiyaç duymamış, bu iş
için de ekmek fırınlarını kullanmışlardır.
Tavşut fırınlarının inşası şu şekildedir: Önce arazi düzeltilir,
daha sonra 30 santim kadar kazılarak düzgün boyutlu taşlarla
temeller oluşturulur. Zemine taş döşenir. Ortaya düzgün bir
sırık dikilir, sırığa ucunda kömür parçası olan bir, bir buçuk
metre kadar uzunluğu olan bir sicim bağlanır, ipin ucundan
tutularak dönülür ve böylece fırının dış duvarlarının yeri
çizilir. Bu şekilde dairesel bir form elde edilir. Daha sonra
fırının inşasına başlanır. İnşa malzemesi tarlalardan ya da dere
yataklarından toplanan düzgün boyutlu küçük taşlar (persek taş)
kullanılır. Bu taşlar örülürken birbirlerine uyacak şekilde
yerleştirilir. Ayrıca içerisine saman tozu veya kıtık katılan
çamur harcı da bağlayıcı olarak kullanılır. Örme işlemi
sırasında usta fırının içindedir, ona gerekli malzemeyi dışarıda
bulunan bir amele vermektedir. Fırın ustanın hareket edemeyeceği
kadar daraldığı zaman usta fırının içerisinden çıkar ve dışardan
örmeye devam eder. Örme işlemi tam üste konulan ve göbek adı
verilen kare şeklinde büyük bir kapak taşının yerleştirilmesiyle
sona erer. Ağaç bir tokmakla iyice yerine sabitlenen göbeğin
üstü çamurla iyice sıvanır. Böylece ortaya kubbeyi andıran bir
yapı ortaya çıkar. Bu yapı tamamlanınca fırın üç taraftan bir
sıra taşla daha dönülür, arada kalan boşluk çamurla doldurulur.
Ortadaki esas fırın yapısı yaklaşık olarak 3 metre çapındadır.
Dış kabuğun örülmesiyle fırın üç tarafı birbirine dik gelen bir
kenarı ise dışbükey bir forma kavuşur(3x4 metre ebatlarında).
Giriş açıklığı 50x60 cm. boyutlarındadır. Tavşut fırınlarının
kullanımı mısır fırınları ile aynıdır.
3.6. KARALTI
Karaltı adı verilen yapılar, kızak ve öküz arabalarının kar ve
yağmura karşı muhafazasını sağlamak amacıyla evin hemen
yakınlarına inşa edilen, dört tane ahşap direğe oturan bir
çatıdan meydana gelen, basit ama işlevsel yapılardır.
3.7. KÖYODASI
Özbaşı Köyü Yukarımahalle Taşınyanı mevkiindeki köy odası
araştırma bölgesinde tespit edilebilen ve orijinalliğini
korumayı başaran nadir örneklerden biridir. Diğer bölgelerdeki
köy odalarının bozularak[7] yerine cami veya yeni oda inşa
edildiği öğrenilmiştir. Geçmişte bu coğrafyadaki her köyün ayrı
bir camisi olmadığı, fiziki olarak birbirlerine yakın birkaç köy
için ortak bir cuma camisi inşa edildiği ve halkın günlük
ibadetini köy odalarında yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Cuma
ve bayram namazları içinse Cuma camileri kullanılmıştır. Bu
uygulama Kuzeybatı Anadolu’ da kökeni fetih, iskan, Türkleşme ve
İslamlaşma yıllarına kadar dayanan eski bir gelenektir[8] ve
başka bölgelerde de karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Kastamonu ili
Pınarbaşı(eski Zarı) ilçesinde Hicri 1253/Miladi 1837 yılında
ahşap yığma tekniğiyle inşa edilen Eski Cami, üç ayrı köyün
(Sümenler, Yamanlar, Uzla Köyleri) cuma ve bayram namazlarını
ifa ettikleri ortak bir yapıdır ve bunun dışında kalan vakit
namazları odalarda kılınmıştır.
İbadetin dışında köy odalarının misafir ağırlanması, toplantı
yapılması, toplu iftar yemekleri düzenlenmesi, köy çocuklarına
dini bilgilerin öğretilmesi, köyün erkeklerinin toplanıp çeşitli
oyunlar oynaması (Yüzük saklama) gibi işlevlere de sahip olduğu
tespit edilmiştir. Özbaşı köyündeki Köyodası 1957 yılında daha
eski bir köyodası yıkılarak yerine inşa edilmiştir. Üç katlı
ahşap yığma bir yapıdır, gerek dış görünümü ve gerekse inşa
tekniğiyle geleneksel ahşap konutlardan büyük bir farkı
bulunmamaktadır. Binanın alt katında at ahırı olarak kullanılan
tam vardır. Birinci katta ocaklı bir misafir odası, apteslik,
ayakkabılık ve hela, ikinci katta ise mescit yer alır. Mescidin
güneyinde kıble yönünde ahşap bir mihrap nişi bulunmaktadır.
Mescidin kuzeyinde daraba adı verilen ahşap bir bölme duvarı
kadınlarla erkeklerin ibadet alanını birbirinden ayırmıştır.
Kadınlar için ayrılan bölüme binanın dışından ayrı bir
merdivenle ulaşılabilmektedir. İkinci bir merdivenin
yapılışındaki amaç mahremiyeti tesis etmektir. Yapı geniş bir
temel çukuru kazılmadan ve temel duvarı örülmeden köşelere
yerleştirilen büyük kaya parçalarının üzerine inşa edilmiştir.
Karaduvar tekniği ile inşa edilen yapıda malzeme olarak kayın ve
köknar ağacı kullanılmıştır. Köşelerdeki geçmelere köylüler
çinti geçme adını vermektedir. Dökme adı verilen kirişler
dayanıklı kestane ve meşe ağaçlarından elde edilmiştir. Kırma
çatısı oluklu kiremitle kaplıdır ve çatıda yangın penceresi
bulunmaktadır.
3.8. DEĞİRMEN
Köylerde karşımıza çıkan ve su gücüyle çalışan değirmenler
genellikle az eğimli bir arazi üzerinde akarsulara yakın
bölgelerde inşa edilmiştir. Sağlam taş temeller üzerine ahşap
malzemeden yığma tekniği ile inşa edilen bu yapılar kırma çatı
ile örülüdür. Değirmenin çalışmasını sağlayan su, büyük ahşap
oluklarla getirilmiştir. Oluklar kalın ve düz köknar ağaçlarının
içinin baltayla oyulmasıyla oluşturulmuştur. Bu olukların
değirmenle bitiştirildiği bölgede, istenince suyu kesen ya da
serbest bırakan bir düzenek mevcuttur. Bu ahşap düzenek baltacuk
ayarı olarak adlandırılmaktadır. Değirmene alınan su çarkları
döndürmesini müteakiben zemindeki bir kanaldan dışarı
atılmıştır.
Genellikle dikdörtgen planlı olan su değirmenleri iki bölümden
oluşmaktadır. Bunlardan ilki değirmencinin odasıdır. Burada taş
bir ocak, dolap ve sedir bulunmaktadır. İkinci kısım esas
değirmenin bulunduğu mekandır. Bu kısımda değirmen taşları,
çarklar, oluklar ve sandıklar yer alır. Öğütme işlemi üst üste
konulmuş iki silindirik taş arasında gerçekleşir. Alttaki taş
sabit, üstteki ise hareketlidir. Değirmen taşları Eflani’ den
getirilmiştir. Taşların üzerinde tekne adı verilen ters piramit
şeklinde ahşap bir eleman yer almaktadır. Öğütülmek istenen
arpa, buğday ya da mısır bu tekne içerisine alınır ve düzenli
bir şekilde taşların üzerine bırakılır. Üstte bulunan taşın
ortasında yer alan delikten geçen hububat iki taş arasında
sıkışarak ezilir, un ve kepek haline gelir. Bunlar taşların
kenarından dışarıya atılır. Elenmesinden sonra un ve kepek ayrı
ayrı çuvallara doldurulur, sahibine teslim edilir. Öğütülen unun
bir kısmı da değirmenciye bırakılır.
3.9. KUYU
Bahçe içerisinde yer alan kuyular; evlerin içme suyu dışında
kalan su ihtiyaçlarını karşılayan yapılardır. Bilezik kısımları
taştan örülen kuyuların derinliği üç, dört metreyi
geçmemektedir. Örgü işlemi çamur ya da harç kullanılmadan
gerçekleştirilir. Kuyular ayrıca sıcak aylarda yiyeceklerin
bozulmasını önlemek ve soğutmak için, bir nevi buzdolabı gibi de
kullanılmıştır.
3.10. BUĞAR/ÇEŞME
Halk tarafından buğar (pınar) olarak da adlandırdığı çeşmeler
insanların temiz su ihtiyacını karşılayan ortak kullanım
alanlarıdır. Yakın zamanlara kadar kullanılan köy çeşmelerinin
mimari olarak herhangi bir özelliği ve değeri bulunmamaktadır.
Bu çeşmeler suya dayanıklı ağaçlardan elde edilen kütüklerin
içinin oyulmasıyla elde edilen ve çanak adı verilen bir yalak
ile suyu bu yalağa akıtan bir oluktan ibarettir. Su yüksek
bölgelerdeki doğal su kaynaklarından ahşap borularla
taşınmıştır.
Devam >
Bartın halk mimarisi:
1 -
2 -
3 -
4
|
|
| |