Karalahana.com! Laz uşaklarının gayrıresmi web sitesi

 Anasayfa yap |   Sık kullanılanlara ekle  ENGLISH


 

Eskiden Hep Yanıktı Türküler

Yazar Kemal Özbıyık   

Kültür merakı insana aynı zamanda yaşam konusunu hatırlatıyor. Tabii ki bu arada da kadınlarımızı. Köydeki bayanların sesleri hep güzeldi. Çocuk olduğum için benim yanımda sıkılmaz ve türkü söylerlerdi. Onları can kulağı ile dinlerdim. Söyledikleri türküler hep dertten, hep işlerin zorluğundan, hep aile sorunlarından bahsederdi. Merak ederdim, niye hep yanık yanık söylerlerdi türküleri acaba.

 

Bir of çektim derinden,

Yüreğumun içinden.

Ben soylerum, siz yazun,

Karadur benum yazum.

Gerçekten de karamıydı bütün kadınların yazısı. Sadece benim köyümde mi yanık türkü söylerlerdi kadınlar? Yoksa ben mi hep yanık olanları duyuyordum?

 

Acaba bulunur mi

Derdi benden daha çok.

Ne yapalum a dostlar

Bu dünyanun sonu yok.

 

Bu kadar hayattan bezgin olmak kadınlarımızın yazgısı mıydı? Gurbet dönüşlerinde bile niye erkeklerimiz eşlik etmezdi bu yanık türkülere. Bir yanlışlık vardı ama ben bulamıyordum.

 

Yine aldi dert beni,

Gönlüm söylemek ister.

Mevlam mutlu günleri

Cümle aleme göster.

 

Kendileri üzülse bile tüm dertlerini içine atar ve kimseye bir şey duyurmadığı gibi başkaları için de hep iyi dileklerde bulunurlardı.

 

Bu dere yilan midur,

Yilan değil kan midur.

Benum sevduğum uşak

Bekar delikanlidur.

 

Erkekler derelerde balık avlarken kadınlar sepetlerle dereden kum alır ve ev çevresinde atılacak beton için kullanırlardı. Dereler tabii ki bu nedenle kan gibi geliyordu onlara. Şimdi anlayabiliyorum, sepet içine naylon serilmesine rağmen akan suyun ıslattığı kadınlarımız, yokuşlarda daha da ağırlaşan yükün altında eziliyorlarmış.

 

Yureğum dert dolidur,

Perdelidur görunmez.

Etsem halumi tarif,

Tarif etmeye gelmez.

 

Bütün kadınların yüreği dert dolu olduğu halde hiç kimseye bu dertlerini açmıyor ve acılarını hep yüreklerine atıyorlardı. Eski zamanların ince hastalığını şimdi daha iyi anlayabiliyorum.

 

Şemsiyemun altinda,

Ne yağmurlar yemişim.

Ben bekarum bekarum,

Sanmayun evlenmişim.

 

Sürekli çalışan kadınlarımıza şemsiye para etmiyormuş demek ki. Terden o kadar sırıl sıklam olmuşlar yani. İşler beklemezdi. Çaylar toplanacak, otlar kesilecekti. Kendi evinde de baba evinde de bu tempoda çalışmaya devam edilecekti. Güneş, yağmur hiç fark etmez işler bitirilecekti.

 

Arpa ektim yetişmez,

Bize sevda gelişmez.

Hangi dala kondumsa,

Orda yeşillik bitmez.

 

Yoğun iş temposu sırasında tabii ki yüreğinin ilgi duyduğu birileri de olacaktı. Ancak yapacak çok fazla bir şey de yoktu. Herhalde büyükleri; böyle gelmiş, böyle gidecek demişlerdi onlara. Düzeni değiştirmek kimin haddine ki?

 

Çocukluğumun en yaşlılarından olan Gül Ali Amcaya sorduğumu hatırlıyorum;

“Amca bizim köyde kadınlar niye hep yanık türküler söylüyorlar. Bunlar hiç neşeli bir türkü bilmezler mi?”

 

Ben soruyu sorduğum sırada, sırtındaki eğreltiotu içinde neredeyse kayıp olmuş ve iki büklüm bir kadın Gül Ali Amcaya selam verip geçip gitmişti. Ben epey bir süre sesimi çıkarmadan cevap vermesini beklemiştim. Sonra “Amca soruma cevap vermedin.” dediğimi de hatırlıyorum. Allah gani gani Rahmet eylesin, o güzel gülüşü ile birlikte başımı okşamış ve aramızda şu kısa konuşma geçmişti.

 

- Sen zeki bir çocuksun. Biraz önce buradan geçen kadın sana cevabı verdi ya.

- Amca ben duymadım

- Zaten cevabı konuşarak vermedi ki duyasın.

- Amca yine anlamadım.

- Ben senin anlamanı beklerdim. Kim sürekli iş yaparak, yük taşıyarak yani hep ezilirken neşeli bir şeyler söyleyebilir ki?

 

O zaman Bütün dinlediğim türkülerin neden yanık olduğunu anladım. Karadeniz kadını hele de köyde yaşayanı hep veriyor. Sabah kuşluk vakti tarlaya gidiyor. Çalışmaya başlıyor. Sabah saat dokuz gibi eve geliyor kahvaltı hazırlıyor. (Gyaoba) Hayvanlarla ilgileniyor. Sonra işe devam ediyor. Akşam yoruldum demeden ertesi gün için hazırlıklar yapıyor. Bu kadınlar nasıl neşeli bir şeyler söyleyebilir ki?

 

Bir daha hiç kimseye bu konuda soru sormadım. Köyde yaşam savaşını kadınlarımız veriyordu. Çocuk bakımı, ev idaresi, aşçılık, temizlik, bağ-bahçe işlerini onlar yapıyordu. Parasızlık nedeni ile büyüklere olmayan her tür giyim eşyası küçüklere göre yeniden dikiliyordu.

 

Yetişkin erkekler gurbette çile çekerken kadınlarımız köyde onlardan daha fazla sorumluluk alarak küçüklerle de büyüklerle de ilgilenmek zorundaydılar.


Onlar kaderlerine razı bir şekilde eşlerinin gurbetten dönmelerini bekler dururlardı. Onların yükünün de sırtlarına bineceğini bile bile.
Yanık yanık türküler söyleyerek beklerlerdi.
Umutla...

Yöresel Halk dansları - oyunları; İllere göre Karadeniz Bölgesi horon ve barları listesi

Artvin horonları Bayburt barları
Erzurum barları Giresun horonları
Gümüşhane horonları Ordu horonları
Rize horonları Samsun horon ve halk dansları
Sinop halk dansları Trabzon horonları

Ayrıca Oku

 LAZLARIN GERÇEK TARİHİ

 LAZLAR, Laz kültürü, laz halkı, laz tarihi

 KARADENİZ UŞAKLARI

Arhavi ve Artvin Halkoyunu kıyafetleri

Arhavi kültürü: Tira mola
DOĞU KARADENİZ TÜRKÜLERİNDE EV

Artvin halk oyunları

 Artvin Barı mı? Ata barı mı? Ermeni Barı mı?
Bar, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Artvin, Erzincan barları
KAVRAN’DA YAYLACILIĞIN DÜNÜ BUGÜNÜ VE VARTİVOR ŞENLİKLERİ

 Karadeniz horonları , horan, horom ve hora kelimeleri

Lazlarda Evlilik Gelenekleri, Evlilik, düğün, nişan

LAZİSTAN ETNOGRAFYASI, Lazlar ve Laz kültürü
Karadenizin Atmacaları Lazlar
Murgul Gürcülerinde Halk İnanışları
Lazonada Bahar senligi: Pagaralar
GELENEKSELLİK VE MODERNLİK BAĞLAMINDA RİZE'DE DİNİ HAYAT
RİZE HALK OYUNLARI, Rize horonları

 

Kolhis, Tanrılar diyarı

Türk Halk Oyunları

A  - B - C - Ç - D  - E - F - G - H - I - İ - K - L - MN  - O - P - R - S - Ş - T - U  - V - Y - Z
          

Karalahana.Com! Doğu Karadeniz Bölgesi gezi, kültür, tarih ve müzik rehberi © 2007 | Tüm hakları saklıdır