Karalahana.com! Laz uşaklarının gayrıresmi web sitesi

 Anasayfa yap |   Sık kullanılanlara ekle  ENGLISH


 

KAVRAN’DA YAYLACILIĞIN DÜNÜ BUGÜNÜ VE VARTİVOR ŞENLİKLERİ - Gülsen BALIKÇI



GİRİŞ

Doğu Karadeniz Bölgesi Ordu – Hopa arasındaki kıyı sahil şeridi ile buna paralel Giresun dağlarının doğu uzantısı olan Doğu Karadeniz sıra dağlarının çevrelediği arazi parçasıdır. İç kısımlara doğru gidildikçe 1000 – 2000 m. yükseklikte yemyeşil görünüme sahip gür ormanlar ve bitki örtüsü doğaya egemen olmaktadır. Orman kesiminin üst sınırlarından başlayan çok değişik adlarla tanımlanan çayırlarla kaplı yaylalar bulunmaktadır. Genellikle 2000 metrenin üstünde yer alan yayla yerleşmeleri bölge insanının toplumsal, kültürel ve ekonomik yapısıyla bütünleşen ve insanın yaşamını hareketli üretken, sağlıklı ve hatta kimi zaman da renkli kılan en önemli iç dinamiklerdir. Bu özellikler hem bölge nüfusunun bölgede tutulmasını hem de çeşitli nedenlerle bölgeden göç eden insanların yeniden bölgeye gelmelerini ve ilişkilerini koparmamalarını aynı zamanda da kültürel değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlamaktadır.

Çok geniş bir alana yayılan Doğu Karadeniz yaylaları ve onun etrafında oluşan yaylacılık yaşamı büyüleyici doğası, yerleşim düzenleri, ekonomik, kültürel, toplumsal ve psikolojik işlevleriyle; önüne geçilmez bir alışkanlık ve tutku olarak kendine özgü gelenek, görenek, adet ve inanmaların. sürdürülmesini sağlayan bir olgu olarak günümüze kadar ulaşmıştır. ( Çakır, 1997:109)

Yayla ve yaylacılık kavramı:

Türkçe’de yaylak veya yayla denilince ilk önce hayvanların otladığı, yüksek yerler ve dağlar akla gelir. Yaylağın tam karşılığı ise yazın oturulan yer anlamına gelmektedir. Konu ile ilgili olarak; eski Anadolu metinlerinde “yay evi”.”yazla evi” ve “yaz evi” gibi değişik adlara da rastlanmaktadır. Eski Orhun yazıtlarında; “yaylağ”, ”yayladım”,” yaylayur”, “yaylayurmen” gibi kavramlar Türklerin yayla ve yayla yaşamını yaylanın yazın oturulan geçici bir yer olduğunu, yaylaya çıkma zamanlarını yaylaya gitmek veya yaylamak gibi toplumsal etkinliklerini anlatmaktadır.

Yayla sözcüğü çoğu kez fiziki coğrafyada plato karşılığı olarak da kullanılmaktadır. Geniş anlamda ise; dağ ve platolar üzerinde yer alan düzlükler olarak bilinmektedir. Yaylaların genellikle yüksekte yer almaları nedeniyle yüksek yerlerdeki düzlükler yerleşim alanları otlaklar da halk dilinde “yayla” olarak tanımlanmaktadır.

En bilinen yayla tanımlamalarına birkaç örnek vermek istiyorum. Yayla yazın belirli bir süresi içerisinde hayvan otlatma, ziraat yapma ve bir yıl içerisinde yaşamın kolaylaşmasında katkı sağlayacağı düşünülen çeşitli işlerle meşgul olmak, aynı zamanda da dinlenmek için gidilen veya halk anlatımıyla çıkılan köyün hayat sahasının dışında kalan, köylünün ortak malı olan olan, köyden ayrı ve uzak olmasının yanı sıra sosyoekonomik bağlarla tamamen veya kısmen köyün esas geçim sahasına ekli ikinci bir yaşam mekanıdır.

Köyün dışında farklı bir yerleşim yeri ve ekonomik faaliyet alanı olarak ele alındığında ise; farklı köylerde yaşayan, farklı sosyoekonomik yapıdaki grupların yılın belirli bir döneminde çıktıkları ve orada toplumsal ve ekonomik faaliyetlerde bulundukları alan olarak tanımlanmaktadır. Yaylalar bu yönüyle incelendiğinde de; geçmişte mesafe olarak birbirlerinden uzak toplulukların yılın belli bir süresinde karışıp kaynaştıkları ve çeşitli etkileşime girdikleri bir mekan olarak da tanımlanabilir.

Yukarıdaki tanımlardan da görüldüğü gibi geçmişte ülkemizin kırsal yaşamında yayla ve yaylacılığa dayalı etkinliklerin hem ekonomik, hem kültürel, hem de toplumsal açıdan ne denli önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle yayla; sadece hayvancılık ve buna bağlı hayvancılıktan elde edilen ürünlere dayalı üretim tarzına bağlı geçici bir yerleşim yeri olamayıp tarımsal etkinlikleri de içerisine alarak boş zanamların değerlendirilmesinden, insan sağlığına, panayırlar, şenlikler, gelenek, görenek, adet, inanma, törelere dayalı bir çok uygulama ve pratikleri içeren, çok yönlü ve çok amaçlı işlevleri olan bir mekandır.

Yaylacılık yaz mevsiminde ve sıcak aylarda insan ve hayvanların yaylaya çıkmalarını, orada belli bir süre kalmalarını, ekonomik ve toplumsal etkinliklerde bulunmalarını kapsar. Bu etkinliklere katılan insanların, yayladaki uğraşları, sosyal ve toplumsal ilişkileri, üretim – tüketim ilişkileri bir bütün olarak yaylacılık kavramıyla açıklanmaktadır.

Araştırma bölgesi ile ilgili genel bilgiler:

Ben bugünkü konuşmamda sizlere Doğu Karadeniz Bölgesi yaylalarından olan Kavran’da yaylacılık ve yaylacılık içerisinde önemli yer tutan geçmişten günümüze kutlanarak gelen vartivor şenliklerinden söz etmek istiyorum.

“Kavran” yörede halk diliyle ; “Kavron” olarak ifade edilmektedir. Doğu Karadeniz bölgesinde Kaçkar Dağlarının eteklerinde yer alan şirin bir yayladır Kavran Yaylası;”Aşağki Kavran” ve “Yukarki Kavran” olarak iki bölümde incelene bilir. Bu yaylalar halk dilinde kısaca ; “Aşağı yayla” ve “Yukarı Yayla” olarak tanımlanmaktadır. Yukarı yayla dağın eteklerinde kurulu olan, aşağı yayla ise ormana daha yakın olarak yer yer orman içerisinde kurulan yayladır. Yöre halkı yayla süresi içerisinde otlakların durumuna göre her iki yaylayı da kullanmaktadır. Bu yaylalar Rize ilinin Pazar ilçesindeki bazı dağ köylüleri tarafından kullanılmaktadır. Bu yaylalara gelen köylü halk kendilerini “hemşinli” olarak tanımlamaktadırlar.

Geçmişte araba yolu yokken dağ yolarından gidilen Kavran yaylasına günümüzde Rize’nin Çamlıhemşin İlçesine bağlı Ayder yayla yolu üzerinden her türlü araçla rahatça ulaşım sağlanmaktadır. Kavran yaylası geçmişte; temeli hayvancılığa dayalı, halkın bir yıl boyunca yiyeceği katığını (peynir, yağ, süzme, minci vb.). hazırlamaya yönelik bir ekonomi türü iken, günümüzde yukarıdaki işlevinin eskiye oranla daha az olarak sürmesinin yanı sıra aynı zaman da ulaşım probleminin de çözümlenmesi nedeniyle bir tatil beldesi görünümü kazanmış durumdadır.

Söz konusu çalışma Kavran yaylasına giden; Rize İli, Pazar İlçesi köylerinden sadece Akbucak Köy halkıyla hem köyde, hem de yaylada çalışılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışma da gözlem ve görüşme yöntemi kullanılmış, bilgiler literatürle desteklenmiştir. Görüntüler slayt ve fotoğraflarla tespit edilmiştir.

KAVRAN’DA YAYLACILIK

Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem hayvanlarını geniş yayla mezralarında otlatmak, hem de daha bol ve kaliteli ürün alabilmek amacıyla ormanların seyrekleştiği 2000 m. yüksekliklerdeki dağların eteklerindeki yaylalara çıkmaktaydı. Yaylacılık geleneği geçmişte dağ köylerinde yaşayan halk arasında kesin bir kural olarak hayata geçirilmekteydi.

Kavran yaylasına gidiş baharda genellikle Mayıs ayı içerisinde olmaktadır. Yaylaya gidiş yöre halkı tarafından; “yaylaya çıkma” ya da “yayla göçü” olarak anlatılmaktadır. Günümüzde de bu anlatı yaygın olarak kullanılmaktadır. Geçmişte yayla göçü belli kurallara bağlıydı. Yayla halkı bireysel olarak karar verip tek başına yaylaya çıkamazdı. Köyün ileri gelenleri, köy halkı belirlenen bir yerde toplanır, yaylaya çıkacakları günü kararlaştırırlardı. Yaylaya çıkma zamanı yaylaya çıkacak diğer köylere de bildirilirdi. Sadece köy halkı değil tüm köyler yaylaya aynı gün çıkardı. Alınan bu karara doğrultusunda yayla göçü hazırlıkları başlardı. Belirlenen günden önce yaylaya gitmek halk arsında ciddi problemler doğurmakta bu tür davranışlar sergileyenler halk tarafından kınanmakta ve dışlanmaktaydı. Belirlenen tarihten sonra gitmekse tamamen isteğe bağlıydı.

Konu ile ilgili olarak tespit edilen bir kaynak kişi anlatısı şöyledir;

“Biz eskiden büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık yapar, küçükbaş olarak keçi beslerdik. Keçiye burada mal deriz.. Mal dağa büyükbaş hayvandan daha önce çıkartılır. Ancak yayla yasağı olduğu için çoban malını yayla zamanından önce, belirlenen yayla hudutları içerisine sokamaz. Bu bir kuraldır. Ben geçmişte yayla çobanlığı yaparken bir gün fırtınaya tutuldum. Yayladaki evlerden yararlanmak, kendimi korumak için mecburen yayla hudutları içerisine girdim. Bunu duyanlar beni şikayet ettiler ben mahkemelik oldum. Mahkemeye çıktığımda hakim bana -neden hayvanlarını zamansız yayla merasına soktun diye sordu. Ben de nedenini anlattım. Niyetimin meralardan yararlanmak olmadığına ve yayla evlerinde barınmak için yaylaya girdiğim konusunda hakimi inandırdığımda beraat ettim.”

Günümüzde bu kural geçerliliğini tamamen yitirmiş durumdadır. Yaylacılık eskisi kadar yaygın olmadığı için herkes istediği zaman yaylaya gitmekte ve istediği zaman geri dönmektedir. Yayla dönüşleri genellikle Ekim ayından itibaren başlamaktadır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi “Kavran Yaylası” Aşağı Kavran ve Yukarı Kavran olmak üzere iki bölüme ayrılmış durumdadır. Aşağı Kavran; ormana daha yakın olarak, yukarı kavran ise dağ eteklerine kurulmuş yerleşim alanıdır. Yayla göçünde yani Mayıs ayı içerisinde dağlardaki kar henüz erimediği için önce ormana yakın olan aşağı yaylaya gidilmekte ve oraya yerleşilmektedir. Bu iki yayla arasındaki yol yaya olarak yaklaşık 2- 2.5 saat sürmektedir. Aşağı yaylada bir ay kalındıktan sonra, dağdaki karların erimesiyle yavaş yavaş yukarı yaylaya göç başlamaktaydı. Vartivor şenlikler yukarki yaylada olur. Vartevordan sonra tekrar aşağı yaylaya inilmekteydi.

Geçmişte yaylaya her evden katık yapabilecek bir kadın ve hayvanlara çobanlık yapacak bir kişi olmak üzere iki kişinin gitmesi kesin kuraldı. Yayladaki işleri yapmak üzere yaylaya giden bu iki kişiye yörede geçmişte de günümüzde de; “yaylacı” denmektedir. Bunların dışında zayıf, çelimsiz çocuklarla çeşitli rahatsızlıkları olan diğer aile fertleri de yaylada sağlıklarına kavuşacakları düşüncesiyle yaylaya götürülürlerdi. Günümüzde de az da olsa bu uygulama devam etmektedir.

Yörede yaylaya götürülecek eşyalara “yayla yükü” denmektedir. Geçmişte her evde at ya da katır mutlaka bulundurulur, yaylada kullanılacak eşyalar katır ve atlara yüklenir yayla yükü, yayla göçüne hazır edilirdi. Belirlenen gün sabaha iki saat kala yaylaya gidecek köy halkı hayvanlarıyla birlikte köy meydanında toplanır yayla göçü başlardı. İki gün süren yayla göçü esnasında bir gece yolda uygun olan bir yerde konaklanırdı.

Yaylaya köy halkı ve diğer köylerden gelenler hep birlikte aynı gün girer ve beraber yerleşirdi. Bu davranışı yöre halkı şöyle anlatmaktadır. “yayla hepimizin ortak malı, yayla otlaklarından hepimiz aynı zamanda ve eşit yararlanmalıyız. Daha önce gelen hayvanlarına daha çok ot yedirir. Bu haksızlıktır. Kurala uymayanların evlerinin bereketi kaçar o sene yaylada başlarına mutlaka kötü bir şey gelir. Çünkü böyle davrananlara yayla halkı beddua eder. Buna benzer bir olay anlatayım. Burada birisi vardı herkesten önce yükünü kurdu yaylanın yolunu tuttu. Yolda katırı dağdan yuvarlandı öldü. Adamın göçü yolda kaldı.” Yayladan köye dönüş gidişte olduğu gibi kurala bağlı değildir. İsteyen istediği zaman dönebilir. Köye dönüş olayı da yayla göçü olarak tanımlanmaktadır. Yörede yukarı yaylaya çıkış veya aşağı yaylaya iniş yöre halkı tarafından; “ aşaki yaylaya iniyoruz veya yakarki yaylaya çıkıyoruz” şeklinde ifade edilmektedir.

Günümüzde artık görkemli yayla göçü yapılmıyor. Çünkü yörede hayvancılığın yerini çay tarımı ve gurbet ekonomisi almış durumdadır. Sadece yaylacılığı ve hayvan bakımını kendine eğlence haline getiren, yayla yaşamını seven yaşlılar günümüzde de yaylaya gitmektedirler. Ancak bunların sayıları geçmişe göre çok azalmış durumdadır. bundan dolayı otlakların kullanımı herhangi bir probleme neden olmamaktadır

Yayla yerleşimi ve yayla evleri:

Bölgedeki yayla yerleşimlerini temsil eden yayla evleri; bölgenin ekonomik yapısına, kültürel yaşamına ve iklim koşullarına uygun olarak düzenlenmiş ya da yapılmıştır. Yayla yerleşimi doğu Karadeniz bölgesinin dağ köylerinde olduğu gibi dağınık değil daha derli toplu bir görünüm sergilemektedir.

,Kavran yaylasındaki evlerde; yapı malzemesi olarak taş ve tahta kullanılmakta evler genellikle taş ve ahşaptan yapılmakta; ahşap yığma ve ahşap kargas tekniği kullanılmaktaydı. Taş ve ahşaptan yapılan evlerin üzerine birer metre ara ile “kavegal” adı verilen büyük yontulmamış ağaçlar dizilmekte, kavegalların üstü çam harduması ile kapatılmaktaydı. Geçmişte yukarı yayladaki evler için kullanılacak tahta malzeme katır ve atlarla veya mec (imece) usulüyle kadınlar tarafından ormandan taşınmaktaydı.

Yayla evleri genellikle; yaşlı tecrübeli katık yapmasını iyi bilen bir ebe (büyük anne) veya evin en yaşlı kadını ile hayvanlara çobanlık yapabilecek 10-15 yaşlarında kız ya da erkek çocuktan oluşan iki kişilik evlerdir. Eski yayla evleri genellikle iki katlı veya tek kat üzerine iki bölmeli olarak yapılmakta, iki katlı evlerin alt katı genellikle taştır ve burası hayvanların barınağı olarak kullanılmaktaydı. Tahta olan üst katı ise insanların yaşadığı mekan olarak kullanılmaktadır. Taştan yapılan tek katlı evler ise ,insanların ve hayvanların barınmasına uygun olacak biçimde iki bölmeli olarak yapılmaktaydı. İnsanların yaşadığı bölümde geçmişte zincirli ocak bulunmaktaydı katıklar burada yapılmakta ve kadinlere ( katıkların konduğu tahta küp) basılarak ve tuzlanarak bu bölmede muhafaza edilmekteydi. Günümüzde zincirli ocakların yerini pilita adı verilen fırınlı sobalar almıştır. Geçmişte ekmekler “peleki” denilen toprak kaplarda köze gömülerek pişirilirken, günümüzde; pilitaların fırınlarında pişirilmektedir.

İnsanların barındıkları bölmede; üzerine yatak açmaları ve gündelik yaşamda oturmak için kullanmak amacıyla tahtadan büyükçe bir yükselti yapılmakta, buna ; “kervet” adı verilmektedir.

Yeni yayla evleri genellikle iki katlı veya tek katlı olarak yapılmaktadır. Yapı malzemesi olarak ahşap, taş ve evlerin üzerlerini kapatmak için sac kullanılmakta evlerin içi eski yayla evlerine göre daha kullanıla bilinir şekilde düzenlenmekte yeni evlerde ahır bölümü bulunmamaktadır. Bu evler yazın halkın dinlenmesi için uygun olarak yapılmış olan mekanlardır. Kavran yaylasındaki hızlı değişimin temel nedeni yayla yolarının yapılması, yaylaya her türlü arabayla ulaşım imkanlarının sağlanması ve her türlü malzemenin taşına biliyor olmasıdır.

Yaylada yapılan etkinlikler:

Kavran yaylasında geçmişte yapılan etkinlikler büyük ölçüde hayvancılığa dayanmaktaydı. Günümüzde ise hayvancılığın yanı sıra kısmen yayladaki kendi ihtiyaçlarını görecek düzeyde bahçecilik yapılmaktadır. Geçmişte yayla ekonomisi büyükbaş ve küçükbaş (keçi) hayvancılığa dayanmaktaydı. Günümüzde bakım zorlukları ve değişen ekonomik yapıyla beraber küçükbaş hayvancılık da bitmiş durumdadır.

Günümüzde de yaylada üretilen ürünler geçmişte olduğu gibi ailenin bir yıllık katığını karşılamaktadır. Hanenin yaşlısı olan yaylacı yayla dönüşü katıkları evli olan çocuklarına eşit olarak paylaştırmakta, büyük kentlerde bulunan aile bireylerinin haklarını bulundukları yere göndermektedir. Yaylacı paylaşımdan artanları satarak kendisine harçlık yapmaktadır.

KAVRAN’DA VARTİVOR ŞENLİKLRİ

Doğu Karadeniz bölgesinde yaz aylarında rastlanan çeşitli yayla şenlikleri geçmişten günümüze sürüp gelmiş, günümüzde de devam etmektedir. Bu şenlikler ; “çürük ortası” , “yayla ortası”, “okçular”, “vartivor” gibi adlarla aslında yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadırlar. Yayla şenlikleri köydeki işlerin bitirilip, yaylada toplanma tarihine denk gelmektedir. Kavron’da vartivor şenlikleri günümüzde de geçmişte olduğu gibi aynı görkem ve ihtişamıyla halen kutlanmaktadır. Vartivor şenlikleri; geçmişte rutubetin çok olduğu ve bundan dolayı yaşamın güçleştiği yöre halkının anlatımıyla çürük ayı yani temmuzun 15’inde başlamakta ve 15 gün sürmekteydi. Günümüzde ise şenlikler köydeki çay mahsulünün alım zamanlarına göre ayarlanmakta ve ağustos ayının ilk haftasında başlayarak iki hafta boyunca devam etmektedir. Vartivor kelime anlamıyla “ot bayramı”, “gül bayramı” anlamına da gelmektedir. Genellikle yayla süresinin tam ortalandığı vartivor bitiminden sonra aşağı yaylaya göç hazırlıkları başlamaktadır.

Yayla halkı kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze aktardığı vartivoru şöyle anlatmaktadır.

“Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yaylada her evde bir katık yapan ebe bazen de dede, bir de sığırları otlatan çoban olur. Çürük ayı köyün en kötü zamandır. Çürük ayında her şey çürür bizde bunun için çürük ayında yaylaya çıkar vartivor yapardık. şimdi ise köydeki işlerin durumuna göre genellikle ağustos başlarında vartivora gidiyoruz. İşler bitince köylü toplanır, vartivor yapmak için yaylaya gelir. Vartivor bizim bir yıl boyunca hasretle beklediğimiz günlerdir. Biz eskiden her şeyimizi ona göre ayarlarız paramızı vartivor için biriktirir en güzel elbiselerimizi vartivo için giyeriz. Vartevora kadar köydeki işlerimizi bitirmeye gayret ederiz ki vartevora gidebilelim. Köyden yaylaya gelenlere yöre diliyle; “vartevorcu” denilmektedir. Vartivorcu ile yaylacılar hem hasret giderir hem de yaylada eğlenir, çalışmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar. Sabaha kadar tulum eşliğinde horon oynarlar, içki içerler, tabanca atarlar”

Vartivor yöre halkının hayatına öylesine girmiştir ki ;günlük konuşma dilinde halk gerçekleştirdiği ve gerçekleştireceği bir çok işi; “ vartevordan önce”, “vartevordan sonra”, “vartevor gelmeden”, “ vartevorda” vb gibi söylemlerle ifade etmektedir.

Vartivora gidecek köylüler hazırlıklarını yaparak sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar. Tulum eşliğinde; yörede “karşı beri”. “çatma türkü” ve “atma türkü” olarak bilinen türküler eşliğinde horon oynaya oynaya yaylanın yolunu tutarlar ve büyük bir coşkuyla yaylaya girerler. Yaylacılar köyden gelen vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karşılarlar. Bu coşku yaylada 15 gün sürer. Vartevorcusu gelmeyen yaylacının vartevoru hüzünlü geçer. Köyden vartevorcusu kalabalık gelen yaylacı gururlanır, başı dik gezer.

Konuyla ilgili olarak bir kaynak kişi anlatısı şöyledir. “Eskiden çürük ayında köylüler toplanır, sabah namazıyla yola çıkardık, türkü söyleyerek, tulum çalarak Vice dibine gelirdik. Orda mola verir, yemek yer, tekrar yola koyulurduk. Ayder’de bir gece boş ambarlarda yatar, orada da sabaha kadar tulum çalar horon oynardık. Sabah tekrar yola koyulur, öğleye doğru tüfek ata ata yaylaya girerdik. Yaylanın düzünde hemen horonu kurar sabaha kadar lamba, lüks ışığıyla horon oynardık. 10 - 15 gün böyle devam ederdi. Genç kızlar delikanlılar en güzel elbiselerini giyer vartivora gelirler, sevdalıklar da vartivorda başlar orda büyürdü. Genç kızlar delikanlılar birbirlerine sevdalarını horon esnasında söyledikleri atma türkülerle anlatırlardı”

Bunlara örnek olarak;
Gidiyorum buradan,
Vartevordur durağım,
Yarimden uzak kaldım,
Odur benin merağım

Yayladan mı gelirsin,
Ey gidi yeşil taksi,
Vermezler sevdiğime,
Kardeşlerim çok aksi.

Yaylaların dumanı,
Her gün gelir dağilen,
Gençliğine yanarım,
Geçti ağlamağilem.

Yayladan ki yürüdün,
Bir saat ağlamışım,
Aykırlığım çamına,
Hatıra bağlamışım.

Bizim yayla düz gibi,
Bir su içtim buz gibi,
Oldun elli yaşıma,
Duruyorsun kız gibi.

Bu sene yaylaların,
Çiçeğisin çiçeği,
Saplandı yüreğime,
Sevdalığın bıçağı.

Horun oynamakilen,
Horon evi düz olmaz,
Kadife giymeğilen,
Koca karı kız olmaz.

Yaylalar çiçeğinin,
Honceciliktir adı,
Ben bir güzel severim,
Daha ufaktır yaşı.

Bıldırın yaylalardan,
Alamadım bir çiçek,
Bu yılı da sorarsan,
Ağzımı açmaz bıçak.

Yaylanın yollarına,
Ben kurulayım oluk,
Gelen geçen güzeller,
İçsinler soluk soluk.




Bu sene vartevorun,
Zarı kırıktır zarı,
Gelmedi vartevora,
Neyleyim böyle yari.

Yayladan ki yürüdüm,
Yayla dumanlı idi,
Bakamadım yüzüne,
Gözlerin yaşlı idi.

Vartivor şenliklerinin önemli bir kısmını da yayla gezintileri oluşturmaktadır. Yayla halkı toplu olarak özellikle Mezovit, Öküz Yatağı ve Yedi Göller olarak adlandırılan yerlere piknik yapmaya gitmekte oralarda çeşitli eğlenceler tertip etmektedirler.

Şenlikleri en dikkat çeken kısmını horon oynamak için toplanan gruplar oluşturmakta, kadınlar ve erkekler zaman zaman ayrı bazen de aynı gruplar halinde eğlenmektedirler. Horonlar yayla halkının yaptığı yüzeyden yükseltilmiş olan, herkes tarafından rahatça görülebilecek “çardak” adı verilen alanlarda veya büyük düzlüklerde oynanmaktadır.
Şenlikler dolayısıyla her evde; “hoşmeri” ve” lokma” gibi yiyecekler yapılmakta, şenlikler dolayısıyla yayla nüfusu iki üç misli artmaktadır.

Şenlikler günümüzde ciddi bir organizasyon çerçevesinde gerçekleştirilmekte, kutlamaların düzenli yapılabilmesi için kutlama komitesi oluşturulmaktadır. Şenliğin başlamasından bitimine kadar her aşamasından kutlama komitesi sorumludur. Şenliğin maddi giderleri yayla halkı tarafından karşılanmaktadır. Herkes durumuna göre katkı sağlamakta bu konuda halka baskı yapılmamaktadır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Değişen ekonomik yapıyla birlikte yaylacılıkta eski amacından uzaklaşıp günümüzde yeni bir boyut kazanmıştır. Geçmişte ekonomik yaşam büyük ölçüde hayvancılığa dayanmakta; halk hayvanlarını daha iyi besleyip daha bol ürün alabilmek için senenin belli bir dönemini yaylalarda geçirmekteydi. Günümüzde ise çay tarımı ve özellikle gurbet ekonomisi hayvancılığın önüne geçmiş, hayvancılık sınırlı sayıda halkın zevk için yaptığı bir uğraş alnı haline dönüşmüştür. Değişen ekonomik yaşamla birlikte kültürel yapıda da değişim meydana gelmiş dolayısıyla halkın yaşam biçimi de farklılaşmıştır. Bu durum yörede kültürün tüm alanlarında olduğu gibi yaylacılık üzerinde de etkisini göstermiştir.

Ancak günümüzde de yılın belli dönemlerinde Kavran yaylası yine bir çok insana kucak açarak, onlara nimetlerini sunmaktadır. Yayla yollarının yapılmasıyla ulaşım problemlerinin çözülmesi sadece yaylanın gerçek sahiplerinin değil yerli yabancı bir çok turistinde uğrak alanı olmuştur.
Artık Kavron yaylasında o görkemli yayla göçlerine rastlanmıyor, sabahın erken saatlerinde toplu halde hayvanlarını otlatmaya götüren çobanların bağrışmaları, hayvanların “tongal” sesleri de duyulmuyor. Yağmuru durdurmak için çocuklar “açeluk duası”na da çıkmıyor, İki günde bir her evden duyulan heneçi )yayık) sesi de yok, Pelekilerde tadına doyum olmayan ekmekler de pişirilmiyor, deredeki alabalıklar bile eskisi kadar çok değil. Yaylacı ebelerde artık parmakla gösterilecek kadar az Yukarı yaylada taş evlerin yerini ahşap evler almış, boş alanlar ise turistlerin çadırlarıyla dolup taşmakta. Eskiden yaylayaa sadece sahipleri gelirken herkes birbirini tanırken şimdi yabancı bir çok insan geliyor yaylaya. Geçmişte katırlarla sınırlı ölçüde çıkarılan yayla yükleri artık arabalarla sınırsız ölçülerde çıkarılıyor yaylaya. Şimdi artık Kavran”da kahve, kafeterya hatta pansiyon bile var.

Ekonomik yaşamla, teknolojik gelişmeyle birlikte, kitle iletişimin de katkısıyla kültürler değişiyor, insanlar değişiyor dünya değişiyor,yaylalar neden değişmesin onlar da değişiyorlar, değişeceklerde elbet de. Ama nasıl değişecekler. Nasıl değişmeliler,

Bunun için ne yapmalıydık, biz ne yaptık?
Biz yaylalarımızın durumunu günün koşullarına uygun olarak doğru yorumlamak ve bilinçli algılayıp bulunduğu doğaya uygun olarak yeniden değerlendirmek varken o güzelim doğanın ortasına önce her türlü arabanın geçebileceği yolu yaptık,bunu yaparken de bir çok şeyi yıktık, sonra da yığınla yapıları kondurarak büyütelim derken küçülttük yok ettik kirlettik yaylalarımızı bunu yapmaya da devam ediyoruz Yayla artık yayla gibi değil köy gibi Ama köyde değil. Ne yayla ne köy peki ne.... artık tanımlanamıyor Kavran Yaylası ve onun gibi bir çok yayla .
Yaylada geçmişi hatırlatan birçok şey bitti, bitmeyen tek şey yayladaki vartivor şenlikleri. Şenlikler bazı değişikliklere uğrasa da içerikte geçmişteki gereksinimlere yanıt vererek günümüzde de halen devam ediyor.

Vartivur geçmişte köyde, günümüzde ise büyük kentlerde yıl boyunca durmadan dinlenmeden çalışan yöre halkının buluşma, kaynaşma yeridir. Sadece köyde yaşayanlar değil büyük kentlerde yaşayan yöre halkı da vartivora gelmek için büyük bir gayret göstermekte, işlerini vartivora göre ayarlamaktadırlar. Vartivor yorgunlukların atıldığı, hasretin giderildiği, eğlenme ve kaynaşma yeridir.

Sevgililer sevgilerini, özlemlerini, kırgınlıklarını, komşular beklentilerini, dargınlar yergilerini, gurbetçiler özlemlerini türkülerle anlatır bu şenliklerde. Bu nedenle şenlik geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir anlamda da iletişim işlevi üstlenip bireyi bilinç altına ittiği sıkıntılarından uzaklaştırmakta, söylemek isteyip de söyleyemedikleri mesajları yerine ulaştırmasında aracılık yapmakta, oyun ve eğlenceler yoluyla bireylerin ruhsal olarak da rahatlatmaktadır. Halkın bir birleriyle karışıp kaynaşmasını, küslerin barışmasını, yeni ilişkilerin kurulmasını sağlayan şenlikler toplumsal düzenin sağlanmasında en önemlisi de grup kimliğinin dışa vurulmasında önemli rol oynamaktadır.Çeşitli uygulamaların sergilendiği vartivor aracılığıyla bir çok gelenek, görenek, adetler gençlere tanıtılarak geleneğin kuşaktan kuşağa aktarılması sağlanmaktadır.

Değişen kültürel yapıyla birlikte çeşitli değişikliklere uğrayarak günümüze kadar ulaşan “vartivor şenlikleri” yukarıda deyinilen evrensel değerleri kapsayan bir çok işlevi yerine getiriyor olması nedeniyle gelecekte de şekilde bazı değişimlere uğrasa da içerikte aynı gereksinimlere yanıt vererek kutlanmaya devam edecek görünmektedir





KAYNAKÇA

AND, Metin :DIONISOS ve Türk Köylüsü.İstanbul 1962 Elif Yayınları 112 sayfa + resim.

BALIKCI, Gülsen : Kavran’da Vartivor. Tarım Köy. Nisan- Haziran 1999, 127. s. 24- 25.s.

BALIKÇI, Gülsen : RİZE/ PAZAR Akbucak, Uğrak, Ortayol Köyleri’nin Etnik Yapıları. Anakara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1997.

ÇAKIR, Sabri :Doğu Karadeniz Bölgesinde Yayla Yaşamının Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Boyutları. V. Milletler arası Türk Halk Kültürü Kongresi, Ankara 1997, 109- 118. s.


KAYNAK KİŞİLER

Adı Soyadı D. T. D.Y. Ö.D. Mesleği Medeni Hali
Asiye KÖROĞLU 1920 Akbucak İO:OYV Ev kadını Evli
Kamile TRKYILDIZ 1940 Akbucak İO:OYV Ev kadını Evli
Osman TRKYILDIZ 1940 Akbucak İO:OYV Çiftçi Evli
Rakibe BAKILÇI 1930 Akbucak ÖY.OYY Çiftçi Dul
Segide PİSİKOĞLU 1931 Akbucak ÖY.OYY Çiftçi Dul

Yöresel Halk dansları - oyunları; İllere göre Karadeniz Bölgesi horon ve barları listesi

Artvin horonları Bayburt barları
Erzurum barları Giresun horonları
Gümüşhane horonları Ordu horonları
Rize horonları Samsun horon ve halk dansları
Sinop halk dansları Trabzon horonları

Ayrıca Oku

 LAZLARIN GERÇEK TARİHİ

 LAZLAR, Laz kültürü, laz halkı, laz tarihi

 KARADENİZ UŞAKLARI

Arhavi ve Artvin Halkoyunu kıyafetleri

Arhavi kültürü: Tira mola

Artvin halk oyunları

 Artvin Barı mı? Ata barı mı? Ermeni Barı mı?
Bar, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Artvin, Erzincan barları

 Karadeniz horonları , horan, horom ve hora kelimeleri

Lazlarda Evlilik Gelenekleri, Evlilik, düğün, nişan

LAZİSTAN ETNOGRAFYASI, Lazlar ve Laz kültürü
Karadenizin Atmacaları Lazlar
Murgul Gürcülerinde Halk İnanışları
Lazonada Bahar senligi: Pagaralar
GELENEKSELLİK VE MODERNLİK BAĞLAMINDA RİZE'DE DİNİ HAYAT
RİZE HALK OYUNLARI, Rize horonları

 

Kolhis, Tanrılar diyarı

Türk Halk Oyunları

A  - B - C - Ç - D  - E - F - G - H - I - İ - K - L - MN  - O - P - R - S - Ş - T - U  - V - Y - Z


 

          

Karalahana.Com! Doğu Karadeniz Bölgesi gezi, kültür, tarih ve müzik rehberi © 2007 | Tüm hakları saklıdır