|
|
|
Ziya Ramoğlu
Ramoğlu'nu
takdimimdir...
-Ziya Ramoğlu'nu tanır mısınız?
-Ben, yaklaşık kırk yıldır tanıyorum...
Gözlerindeki
ışık son yıllarda sönmeye yüz tutsa da,
yüreğinin ışığıyla çevresini aydınlatmayı
sürdüren büyük bir sanatçıdır, O...
Üstelik hemşerimizdir... Yani, meslektaşı ve
arkadaşı Eflatun Nuri'nin geçenlerde "Öküz"
dergisinde sözünü ettiği o "burnu büyük."(!)
Karadenizlilerden biridir...
Ziya Ramoğlu, Trabzon'un
Of ilçesinde yaşıyor yıllardır...
Biliyorsunuz Of, çayından, fındığından önce,
yetiştirdiği din adamlarıyla ünlüdür!
Yurdun dört bir yanına yayılmış, hatta ünlerini
yurtdışında bile duyurmuş "hocaların, tarikat
önderlerinin önemli bir bölümü hep bu yöreden
çıkmıştır. Ama, "Ofli Hoca" öykülerini okuyup da
Of'tan yalnızca din adamı "ihraç" edildiğini
düşünenler yanılıyor! Ziya Ramoğlu sayesinde,
neredeyse 25 yıldır, bütün dünyaya karikatür de
ihraç ediyoruz...
***
Ziya Ramoğlu'nun imzasını
taşıyan kartvizitinde adres olarak yalnızca üç
sözcük yazılıdır: "Kartoonist/Of-Turkey"...
Siz bu adresi "Türkiye'nin karikatüristi"
biçiminde de okuyabilirsiniz!
Onu bütün dünya tanıyor...
Çünkü bir "dünya sanatçısı"...
Neredeyse yarım yüzyıldır resim, fotoğraf ve
karikatür sanatının içinde...
ABD'nin New York kentindeki "Rothco Cartoons
İne" adlı uluslararası karikatür ajansıyla
yaptığı sözleşme gereği, yapıtları 1978 yılından
beri dünyanın önde gelen gazete ve dergilerinde
yayımlanıyor.
Ne var ki, Ziya Ramoğlu Türkiye'de yeterince
tanınmıyor!
Bırakın başka alanlarda çalışanları, kendi
meslektaşları bile Ramoğlu'nun varlığından
habersiz!
Çünkü o, kültür ve sanat merkezlerinden uzakta,
Karadeniz'in kıyısındaki bir köyde yaşıyor!
Tıpkı, büyük yontucu Hakkı Atamulu'nun
Derinkuyu'da tek başına yaşaması gibi... Bu iki
has sanatçının yaşam çizgilerindeki ortak
"dramatik öğe" çok etkiledi beni...
Onlar, yörelerinden, topraklarından, doğal
ortamlarından bir türlü kopamayan; büyük
kentlerin dağdağasından ve çürümüş insan
ilişiklerinden uzak durmayı yeğleyen; acılarını
ve yalnızlıklarını doğayla paylaşmayı seven;
duyarlı, kırılgan, yaratıcı kişiler...
Bir çeşit Robenson yaşamına mahkûm etmişler
kendilerini...
Gönüllü sürgünlüğü seçmişler...
Küskünlükleri, kırgınlıkları, düş kırıklıkları
var...
Ama, yüreklerindeki umudu ve sevgiyi
yitirmemişler...
İnsandan henüz umutlarını kesmemişler...
Onurlarını, inançlarını ve gelecek güzel günlere
özlemlerini hep diri tutmuşlar...
Bu yazıda, yine "kıyıda kalmış", değeri
yeterince anlaşılmamış, toplumca borçlu
bulunduğumuz bir büyük sanat insanını
tanıtacağım sizlere...
Ziya Ramoğlu'nun "Of'tan dünyaya açılan
pencere"sinin camını tıklatıp, oradan,"en
özel"mekânına, çalışma odasına süzüleceğiz
birlikte.
Gözlerindeki sınırlı ve perdeli ışığı yitirmemek
için şu günlerde büyük bir savaşım veren 70
yaşındaki karikatür ustasının yaşam öyküsünü
dinleyeceğiz kendi ağzından...
Acıları, sevinçleri, düş kırıklıkları, umutları,
umutsuzlukları ve evrensel niteliğe ulaşmış
çarpıcı ürünleriyle, çok değişik bir
sanatçının siyah-beyaz portresini dökmeye
çalışacağım ak kâğıt üstüne...
Ben, "medya starları"nın peşinde koşmayı
sevmeyen bir gazeteciyim...
"Kadri bilinmemiş klasiklerin izini sürmek, beni
daha çok heyecanlandırıyor!
Çünkü, hakkı yenenlerin alçakgönüllü bir yazarı
olmayı seçtim ben...
Atamulu'nun Derinkuyu'da tek başına yaşaması
gibi... Bu iki has sanatçının yaşam
çizgilerindeki ortak "dramatik öğe" çok etkiledi
beni...
Onlar, yörelerinden, topraklarından, doğal
ortamlarından bir türlü kopamayan; büyük
kentlerin dağdağasından ve çürümüş insan
ilişiklerinden uzak durmayı yeğleyen; acılarını
ve yalnızlıklarını doğayla paylaşmayı seven;
duyarlı, kırılgan, yaratcı kişiler...
Bir çeşit Robenson yaşamına mahkûm etmişler
kendilerini...
Gönüllü sürgünlüğü seçmişler...
Küskünlükleri, kırgınlıkları, düş kırıklıkları
var...
Ama yüreklerindeki umudu ve sevgiyi
yitirmemişler...
İnsandan henüz umutlarını kesmemişler...
Onurlarını, inançlarını ve gelecek güzel günlere
özlemlerini hep diri tutmuşlar...
Bu yazıda, yine "kıyıda kalmış", değeri
yeterince anlaşılmamış, toplumca borçlu
bulunduğumuz bir büyük sanat insanını
tanıtacağım sizlere...
Ziya Ramoğlu'nun "Of'tan dünyaya açılan
pencere"sinin camını tıklatıp, oradan,"en özel"
mekânına, çalışma odasına süzüleceğiz birlikte.
Gözlerindeki sınırlı ve perdeli ışığı yitirmemek
için şu günlerde büyük bir savaşım veren 70
yaşındaki karikatür ustasının yaşam öyküsünü
dinleyeceğiz kendi ağzından...
Acıları, sevinçleri, düş kırıklıkları, umutları,
umutsuzlukları ve evrensel niteliğe ulaşmış
çarpıcı ürünleriyle, çok değişik bir sanatçının
siyah-beyaz portresini dökmeye çalışacağım ak
kâğıt üstüne...
Ben, "medya starları"nın peşinde koşmayı
sevmeyen bir gazeteciyim...
"Kadri bilinmemiş klasiklerin izini sürmek, beni
daha çok heyecanlandırıyor!
Çünkü, hakkı yenenlerin alçakgönüllü bir yazarı
olmayı seçtim ben...
Adını "Ofli Hoca"öykülerinden duyduğumuz
Trabzon'un Of ilçesinde,şimdi dünya çapında bir
karikatür sanatçısı yaşıyor!
Ama onu Türkiye'de kimse tanımıyor!
Amatör
fotoğrafçılıktan karikatür ustalığına...
Ziya Ramoğlu'nun, uzun
süreden beri gözlerinden rahatsız olduğunu
biliyordum. Of'un "Dünyaya Açılan Pencere'si
artık yorulmuştu. Gözlerinin gücü ve ışığı, her
geçen gün biraz daha azalıyordu. Bu yüzden de
son yıllarda çok az üretir olmuştu.
Bir karikatür sanatçısı için bunun ne büyük bir
talihsizlik olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ziya
Ramoğlu, okuyup yazma konusundaki büyük
güçlüğüne karşın, bana Oftan düzenli olarak
gönderdiği o güzelim mektupları, kartları,
kimsenin yardımı olmadan, hep kendi elceğiziyle
yazmaya çalışmıştı. Büyük saygı duyuyorum bu
çabaya.
Ziya'nın, küçük pembe kâğıtlara yazılmış duygu
yüklü mektuplarını yıllardır özenle saklıyorum.
Hele, ışığı azalmış gözlerinin bütün
engellemelerine karşın, yürek aydınlığıyla çizip
gönderdiği renkli karikatürlerini gözümün
önünden hiç ayırmıyorum!
Ver elini Trabzon
Ziya'ya bir sürpriz
yapmayı kafama koydum. Sonra, otobüse atladığım
gibi kendimi yollara vurdum... Trabzon, benim de
sevgili kentim! Böylece, bir taşla iki kuş
vuracağım... Hem, şu ünlü "Rus Pazarı'nı ve
Nataşa'ları da çok merak ediyorum! Belki
Uzungöl'ü, Sumela'yı, Ayasofya Müzesi'ni de
yıllar sonra yeniden görürüm. Üstelik "yayla
mevsimi" başlamış. Şimdi birkaç yayla şenliğinde
horon tepsek fena mı olur! İşte Trabzon'dayız...
Hiç zaman yitirmeden, otobüsle Of'a doğru yola
çıkıyoruz. Belediye Çarşısı'nda inip, Ramoğlu
ailesinin fo-toğraf stüdyosuna dalıyoruz.
Dükkânı, Ziya'nın en küçük oğlu Adnan
çalıştırıyor. O da babası gibi karikatürcü...
Ama şimdilerde daha çok, gazeteciliğe ve
fotoğrafçılığa vermiş kendini...
Adnan bizi, köyde oturan babasına götürecek...
Doluşuyoruz onun arazi arabasına. Temmuz
sıcağında, bir köy yolunda buluyoruz kendimizi.
Of'un merkezine iki kilometre uzaklıktaki
Kıyıboyu Köyü'ndeyiz artık... Yol bitince,
arabadan inip, çok dik bir yokuşu tırmanmaya
başlıyoruz.
Karşımıza birden, Ziya'nın "kartal yuvası
çıkıyor! Sonunda ulaşıyoruz ünlü karikatürcünün
çay bahçeleri ve meyve ağaçlarıyla çevrelenmiş
atölye/evine...
Evin üst kattaki salonu, bir sanat galerisini
andırıyor... Ziya Ramoğlu, burada üretiyor
karikatürlerini. Salonun duvarlarını, sanatçının
renkli karikatürleri ve başarı belgeleri
süslüyor... Koruya bakan pencerenin önünde
Ziya'nın tezgâhı kurulu.
Tezgâhın üzerinde kalemler, fırçalar, kâğıtlar,
kesikler, albümler, karikatür eskizleri…
Yani, Ziya'nın bütün dünyası...
Salondaki sarı renkli, İtalyan koltuk takımının
geniş ve rahat havasını, yöresel motiflerle
süslü minderler ve kilimler tamamlıyor...
Uzun ve özlem dolu bir kucaklaşmanın ardından,
şöminenin önüne oturup söyleşiye başlıyoruz. Bir
yandan ikram edilen buz gibi yayık ayranını
yudumlarken, bir yandan da Ziya'ya soracağım
soruları kafamın içinde sıraya koymaya
çalışıyorum.
Resim günahtır diye
okuldan alınıyor!

Ziya
Ramoğlu
Ziya Ramoğlu, köydeki çalışma odasından
dünyaya bakıyor
Şimdi filmin başına dönerek, Ziya Ramoğlu'nun
yarım yüzyıllık sanat serüveninden kesitler
aktarmaya çalışalım...
Ziya, 1932 yılında Of'ta
dünyaya geldi... Ama o, doğum tarihini hiç
önemsemiyor ve Âdem'den beri yaşadığına
inanıyor!
Tutucu bir ailenin çocuğuydu...
Tersliğe bakın ki, "Kuran kurslarına değil de
resim sanatına ilgi duyuyordu! Babası ise, resmi
"günah" sayan bir anlayışa sahipti… Ziya'nın
henüz ilkokul çağındayken yaptığı resimler bile,
softa babasını çileden çıkarmaya yetmişti. (Ziya
Ramoğlu'nun daha sonraki yıllarda çizdiği Nüleri
görseydi, adamcağıza herhalde inme inerdi!) Ne
var ki küçük Ziya, tüm baskılara karşın, resim
yapmaktan vazgeçmiyordu. Ressam olmayı, taa o
yıllarda kafasına koymuştu.
Oftan dünyaya yalnızca "hoca" değil, 25 yıldır
karikatür de ihraç ediyoruz!
Babası ise oğlunun resim tutkusunun önüne
geçemeyince, çareyi, onu okuldan almakta
bulmuştu! Bu duruma isyan eden Ziya, henüz 13
yaşında olmasına karşın, limandaki bir gemiye
atlayarak İstanbul'a kaçar!
İstanbul, bir koca kent!
Ekmek desen, aslanın ağzında! Kurda kuşa yem
olmak da var... Ama geri dönmemeye kararlı Ziya.
Güç de olsa, şansını İstanbul’da deneyecektir!
Elinden tutanlar olur... Önce, bir fotoğrafçı
dükkânına girer. Orada, siyah beyaz resimlere
pastel kalemle amatör olarak renk sürmeye
başlar. Bu işte gitgide ustalaşır. Yıllar sonra
Trabzon'a döndüğünde, böyle bir mesleği olduğu
için gurur duyacaktır...
Güzel Sanatların
"konuk öğrenci"si
Ziya Ramoğlu, ressam olmak için gittiği
İstanbul'da geçim derdine düşünce eğitimini
sürdüremez. Ancak, resimlerini görüp beğenen
hemşerisi Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun yardımıyla,
Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki derslere sınavla
"konuk öğrenci" olarak katılır. Resim Bölümü'nde
Zeki Faik İzer'in öğrencisi olur. Özdemir Altan
ve Zühtü Ellezoğlu ise Akademi'den sınıf
arkadaşlarıdır. Burada bir yandan resim
bilgisini artırırken, bir yandan da sanat
ortamını yakından tanıma olanağını bulur; ünlü
ressam ve karikatürcülerle dostluk kurar. Bir
dönem Varlık Yayınlarının kapak düzenlemelerini
yapan Cemal Akyıldız'la içtikleri su ayrı
gitmez. Semih Balcıoğlu, Nehar Tüblek, Tan Oral,
Eflatun Nuri Erkoç gibi tanınmış
karikatürcülerle ilişkilerini pekiştirir...
Askerlik yaşı gelince, Ramoğlu, çok sevdiği
Akademi'deki derslere ara vermek zorunda kalır.
Bununla birlikte, resim ve karikatür yapmayı,
asker ocağında da sürdürür. Askerden sonra,
Beyoğlu'daki ünlü fotoğraf stüdyolarında
çalışır. Stüdyo Taç, Stüdyo Osep, Foto Sabah,
Foto Süreyya, Foto Abolion gibi kurumların
artistik fotoğraf işlerini üstlenir.
İstiklâl Caddesi'nde el üstünde tutulan bir
fotoğraf ustasıdır artık... Özellikle Rum
kökenli stüdyo sahipleri, Ziya'nın adını ve
imzasını kendi dükkânlarında ışıklı tabelalara
yazdırmak için yarışırlar. Bunlar arasında, onu
dükkânına ortak etmeye çalışanlar, hatta
evlendirerek kendine bağlamak isteyenler bile
vardır!
İşler böylesine iyi giderken, birden sağlığı
bozulur, yatağa düşer. Üstelik doğduğu kenti ve
ailesini çok özlemiştir. Bu durumda baba ocağına
dönmek, artık kaçınılmaz olur...
Ve... Dönüş, o dönüş...
Tutkuyla bağlandığı Trabzon'dan bir daha
kopamaz...
Bir yıldız doğuyor

Fotoğraf Sanatçısı Hasan Saltık
yazarımız Atilla Asut, karikatürcü Ziya
Ramoğlu'nun "Oflular Derneği"ndeki
sergisinde
Ben, Ziya Ramoğlu'n
1960'lann başında tanıdım...
O sıralar, Trabzon'da bir fotoğraf stüdyosunda
ressam olarak çalışıyordu. Eski Adliye binasının
bitişiğindeki "Foto Sümer"adlı bu stüdyonun
sahibi Murat usta, liseden sınıf arkadaşım Hasan
Saltık'ın babasıydı. Dükkâna gide gele, Ziya ile
de dost olmuştuk...
O yıllar, Trabzon'da henüz renkli fotoğraf
çekilmiyordu... Ama Ziya, İstanbul'da öğrendiği
ilginç bir yöntemle, siyah beyaz fotoğrafları
çok güzel renklendiriyordu. Bu yeni teknik
sayesinde, Murat ustanın işleri de hayli
açılmıştı.
Ancak Ziya, dükkânda yalnızca fotoğraf boyamakla
yetinmiyor, zamanının önemli bir bölümünü resim
ve karikatür çizerek geçiriyordu… Ziya'nın
özellikle karikatürdeki ustalığı, taa o günlerde
dikkatimizi çekmişti. Çevresindeki genç
sanatseverler olarak, elimizden geldiğince onu
desteklemeye ve özendirmeye çalışıyorduk...
O yıllarda Şevket Rado yönetiminde İstanbul’da
yeni çıkmaya başlayan haftalık "Hayat" dergisi,
baskı tekniği ve kâğıt kalitesi bakımından,
dönemin dergi yayıncılığında bir devrimdi.
Derginin arka sayfasında, her hafta bir
karikatürcünün ürünlerine yer veriliyordu.
"Hayat" dergisinin, genç karikatür sanatçılarına
sunduğu bu büyük olanak, Ziya'nın kendini
gösterebilmesi için iyi bir fırsattı. Ama o, bu
konuda çok çekingen davranıyordu.
Sonunda kendisini güçlükle ikna ettik ve
karikatürlerinden bir seçmeyi dergiye gönderdik.
Bu karikatürlerin kısa bir süre sonra
"Hayat"'dergisinde tam sayfa olarak
yayımlanması, hepimizi çok sevindirmişti... Ziya
Ramoğlu böylece, karikatürde önemli bir başarıya
imza atmış oluyordu. Bu derginin Ziya'ya ilgisi,
daha sonraki yıllarda da eksilmeden sürdü...
27 Mayıs'ta yıkılan
Paris düşleri
Ziya Ramoğlu, İstanbul’dan Trabzon'a döndükten
sonra, ağırlığı resimden karikatüre kaydırmıştı.
Onun, karikatürü bilinçli bir uğraş olarak
seçmesinde, 1959 yılında ilişki kurduğu,
Paris'teki "EcoleABC de Dessin'in belirleyici
etkisi olmuştur. Ziya, bu kurumun "mektupla
öğretim" programını izleyip, uzaktan uzağa
aldığı yazılı derslerle kendini büyük ölçüde
geliştirir. Okul yönetimi, daha sonra bu
yetenekli öğrenciyi Fransa'ya çağırır. Kendisine
Fransa basınında çalışma olanağı bile
sağlanmıştır...
Ziya, mutluluktan uçmaktadır! Ama sevinci uzun
sürmez... O günlerde 27 Mayıs askerî müdahalesi
gerçekleşir. Ziya Ramoğlu'nun yaşamında, yeni ve
acılı bir dönem daha başlamaktadır. Çünkü 27
Mayıs Hareketime devrilen DP iktidarının
Yassıada'ya gönderilen milletvekilleri arasında,
Ziya'nın ağabeyi Salih Zeki Ramoğlu da
bulunmaktadır... Ve yeni yönetim, "Düşük DP
milletvekilinin kardeşi" olduğu için, Ziya'ya
pasaport vermez!
"Şiir yazdım,
meteliksiz kaldım!"
27 Mayıs'ta ailenin yediği "darbe" üzerine, Ziya
Ramoğlu yaşama küser ve Of'taki evine kapanır...
Uzun süre, eline kalem kâğıt almaz... Sonra
toparlar kendini... Zaman, çok şeyi değiştirir.
Acılar küllenir, bilinç ışır... Yeniden ve daha
büyük bir aşkla karikatür çizmeye başlar.
Ama "Bab-ı Âli Basını’na küskündür. Şansını yine
dışarıda dener. Ürettiği karikatürleri, yabancı
ajanslara gönderir. 1978 yılında şans ona
güler...
İlişki kurduğu uluslararası sanat kurumlarından
biri, karikatürleriyle ilgilenir.
İnatçı ve sabırlı çalışmasının karşılığını
almıştır sonunda. Merkezi New York'ta bulunan "Rothco
Cartoons Inc." ajansıyla sözleşme imzalar. O gün
bugündür, Of postanesinin bütün dünyaya Ziya
Ramoğlu'nun karikatürleri taşınır durur!
Ziya'nın ürünleri artık dünya basınındadır...
Ve onun adı artık, Turkish cartoonists’tir!
Umuda Yolculuk
Sanatçının Of'taki evindeyiz...
Uzun çalışma yıllarının yorgunluğunu gözlerinde
ve omuzlarında taşıyan Ziya Ramoğlu'yla saatler
süren söyleşimiz, zaman zaman ana kulvarından
uzaklaşıyor... Ziya'nın bana anlatacakları
birikmiş...
"Yıllardır bugünü bekliyordum!" diyerek, konudan
konuya geçiyor... Acelesi var... 70 yıllık uzun
ve çileli bir yolculuğu, bütün renkleri ve
ayrıntılarıyla bu kısa zaman dilimine
sıkıştırmak istiyor... Kopuk kopuk süren "daldan
dala" bir konuşmanın, yazı aşamasında bana ne
güçlükler çıkaracağını biliyorum! Yine de engel
olamıyorum sevgili dostumun dağınık ve coşkulu
konuşmasına!
KKendini anıların ve çağrışımların seline
kaptırarak doludizgin gidiyor... Çok duygusal
saatler yaşıyoruz, Ziya'nın dünyaya baktığı
pencere önünde... Geçmişten söz ederken sesi
titriyor, gözleri buğulanıyor... "Bu kadar
duygusallık yeter!"diyerek dizginleri ele
alıyorum...
-Sevgili
Ramoğlu, seni tanımak isteyen okurlara, kendi
ağzından neler söylemek isterdin?
Satırbaşlarıyla kısa bir yolculuğa ne dersin?
-Aslında, çok uzun bir öykü bu... Ama yine de
özet olarak anlatmaya çalışayım... 1932 yılında
Of'ta doğdum. Çocukluğum, köyde tatlı hayaller
içinde resim yapmakla geçti. İlkokulu bitirdiğim
yaz, babamın baskılarına dayanamayarak
İstanbul'a kaçtım! Ada'daki "güzellerinden
denizdeki martısına dek İstanbul'un her şeyine
âşık oldum! Hayal peşinde koştum bir süre. Sözüm
ona şiir yazdım. Meteliksiz kalınca resme
yöneldim! Mesleğe fotoğraf ressamı olarak girdim
ve böylece sefaletten kurtuldum, ilk
karikatürüm, 1956 yılında Dolmuş der-gisinde,
desenlerim ise yine aynı Varlıkta yayımlandı.
Daha sonra, Paris'te bulunan "ABC de Deşsin"
adlı sanat okulunun uzaktan öğrencisi oldum.
DP'den Trabzon Milletvekili olan ağabeyim 27
Mayıs'ta tutuklanınca, aileye, yurt dışına çıkma
yasağı kondu. Bu yüzden, Fransa'dan gelen
çalışma önerisini değerlendirmedim. Yaklaşık
yarım yüzyıldır, güzel sanatların resim,
fotoğraf ve karikatür dallarında profesyonel
sanatçı olarak çalışıyorum.
"Parola Aşk..."

Ziya Ramoğlu'nun bir siyah beyaz resim
çalışması
-Sanatsal çizginiz, süreç içinde nasıl bir
değişime uğradı?
-Kariyerimi uluslararası düzeyde kanıtlayıncaya
dek, çeşitli aşamalardan geçtim. Bakış açımın ve
karikatür anlayışımın evrensel boyut
kazanmasıyla birlikte, yurtiçi ve yurtdışı
sergilere katılmaya başladım. Uluslararası
birçok yarışmada ödül kazandım. "Parola Aşk”
adlı karikatür albümümle, sanıyorum dünyada
"pembe mizah "türünün yaratıcısı oldum.
Montreal'deki "Uluslararası Müze", bu albümü
sürekli olarak sergileme kararı aldı.
&"Mesleğe profesyonel fotoğraf ressamı olarak
girdim ve böylece sefaletten kurtuldum."
-Bu
"pembe mizah" sözü, televizyonların "pembe
dizilerini" anımsatıyor. Onlarla bir ilişkisi
var mı?
-Hayır, hiç ilgisi yok... Zaten, o sıralar TV
dizileri için böyie bir kavram kullanılmıyordu.
"Pembe Mizah", insanları güldüren, rahatlatan
bir tarz.
-Peki
"pembe mizah" düşüncesi sizde nasıl oluştu?
- 1974-1975 yıllarında, her alanda tam bir
cinsellik patlaması yaşanıyordu. Bu furyadan
etkilenip politikadan kaçmaya çalışırken "pembe
mizah" diye adlandırdığım tür doğdu. Ben orada,
daha çok kendi özlemlerimi çizdim. İşte, soygun
yapan hırsız, kasada para bulamayınca, cebinden
çıkarıp para atıyor boş kasaya! Bir ütopya gibi
ama insanı rahatlatıcı konular... Şu sıralar "No
Problem" diye bir dosya açmayı düşünüyorum.
İngilizce olarak adlandırdım. Çünkü dünya
çapında bir çalışma olacak... Burada, sorunsuz
bir insan tipi yaratmaya çalışıyorum. Herkesin,
yerinde olmak isteyeceği rahat bir kişi... Kapak
kompozisyonunu şimdiden hazırladım bile...
-Of,
öteden beri tutucu bir ilçe olarak bilinir.
"Parola Aşk" albümünüz ise erotik öğeler
içeriyor. Albümünüze buradan herhangi bir tepki
geldi mi?
-Burada öyle geniş bir dağıtım yapmadık...
Albümümü, karika-türü seven sınırlı sayıda
dostumuz görebildi Of'ta. O yüzden, bana ulaşan
bir tepki olmadı. Zaten bu albümü, daha çok,
yabancı ülkelerdeki karikatür kurumlarına
gönderdik.
-Sende,
"Parola Aşk"ın Çetin Emeç'le ilgili bir anısı
olduğunu biliyorum. Bu anıyı okurlarla
paylaşalım mı?
-Evet, Çetin Emeç benim karikatürlerimle
yakından ilgilenmiş bir insandır. Profesyonel
anlamdaki ilk çalışmalarım da zaten onun yazı
işleri müdürü olduğu Hayat dergisinde
yayımlandı. "Parola Aşk" albümü çıkınca, onu
hemen Çetin Emeç'e götürdüm. Hürriyet
gazetesinde tam on yedi sekreteri güçlükle
aşarak kendisine ulaşabildim! Albümü dikkatle
inceledikten sonra, kalkıp boynuma sarıldı; çok
beğendiğini söyledi, İstanbul’da bastırmıştım.
"Avrupa'da basılmış gibi kaliteli!"dedi. Çetin
Emeç'in bu içten sözleri çok yüreklendirmişti
beni. Rahmetli, sanata çok düşkün bir
gazeteciydi. Benim, Hayat dergisinde ve Hürriyet
gazetesinde karikatür çizmem için her zaman
istekli davranmıştı. Öldürülmesine çok
üzüldüm...
"Yüzen Sergi" ve
ilginç ziyaretçiler
Ziya Ramoğlu, uzun sanat yaşamı boyunca,
yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli sergilere
katıldı...
Dünya Basınında Ziya Ramoğlu...
Ziya Ramoğlu'nun karikatürlerinin sürekli
yayımlandığı yabancı gazete ve dergilerden
bazıları şunlar:
New York Post,
Tampa Tribüne,
London Freepress,
She England,
Common Weal,
Democratic Seft,
Jewish Digest,
Money Manager, ' Scientists,
Bulletin Atomic Scientists,
Huntswilie Times,
Des Moines.
Ama bu sergiler içinde bir tanesi var ki, onun
üzerinde özel olarak durmamız gerekiyor... Çünkü
dünyada pek örneği olmayan bir yeniliktir "Yüzen
Sergi" denemesi... Ramoğlu, her öncü ve
yenilikçi sanatçı gibi, "ilk”lere imza atmayı
seviyor... İşte onun ilklerinden biri de,
uluslararası sularda seyreden bir gemide açtığı
ilk karikatür sergisidir...
Şimdi, bu ilginç serginin öyküsünü, sanatçının
ağızdan dinleyelim:
Böyle bir sergi açmaya, 1971 yılında, Baştur
Turizm Şirketi'nin Gazeteciler Cemiyeti yararına
düzenlediği Akdeniz gezisi nedeniyle karar
verdim. Kendimce düşünüp uygulamaya koyduğum bir
sergiydi bu... "Büyük Ankara" gemisiyle Akdeniz
turuna çıkarken böyle bir serginin, evrensel
dostluk ve barış açısından anlamlı olacağını
düşündüm. Bu nedenle de açılışı, komşumuz
Yunanistan'ın Pire limanında yaptım. Gemi, genel
anlamda bir "sergi gemisiydi. Orada çeşitli
ticari ürünler sergileniyordu. Ancak, sanat
etkinliği olarak yalnızca benim sergim vardı.
Yolcular için sürpriz oldu tabii. Gemideki Türk
diplomatlar, "Yüzen Sergi" esprisini çok
tuttular. Gemimiz, uğradığı limanlarda, sergi
nedeniyle ziyaretçi akınına uğradı...
Sakıncalı
karikatürler!
Sözün burasında, Ramoğlu'na takılmadan edemedim:

Ramoğlu’nun klasikleşmiş bir karikatürü:
İtfaiyeciler
Ramoğlu’nun klasikleşmiş bir karikatürü:
İtfaiyeciler
—
Bu denli ilgi gördüğüne göre, gemide
sergilediklerin, "pembe mizah" dizisindeki
erotik karikatürler olmalı!
— Hayır... Evrensel konuları işleyen
karikatürlerdi. O sergide ayrıca, BM ve Picasso
konulu iki çalışmam da yer almıştı. Bana göre,
serginin en önemli karikatürleri bunlardı.
Ancak, bu karikatürlerin dışarıda sergilenmesi
durumunda, uluslararası bir avukata ihtiyacım
olacağı konusunda dostlarım beni uyardılar!
—
Bu karikatürlerin sorun yaratacağını kim söyledi
size?
— Gazeteciler Cemiyeti'nin bazı yöneticileri...
Gemide bulunan Halit Kıvanç ise, böyle bir
görüşe anlam veremediğini söyledi. Onun
önerisiyle, gemide bir defter açtık, insanlar
sergi hakkındaki düşüncelerini yazsınlar diye...
—
Ne sakıncası varmış bu karikatürlerinizin?
— Karikatürlerden biri şöyleydi: Aralarında
kendi tablosunun da bulunduğu bir modern resim
sergisinde Picasso, ortasında yalnızca bir
"nokta" o\an tablosu önünde duruyor... Tablonun
üzerinde ise "Satılmıştır" etiketi görülüyor...
Bu karikatürüm nedeniyle, kafası boş, cebi dolu
insanlardan tepki aldım!
—
Picasso'ya olumsuz bir bakışınız mı vardı?
— Hayır, ben bir Picasso hayranıyım... Orada
Picasso'yu tanımadan Picasso hayranı olanlarla
dalgamı geçiyordum! Çünkü Picasso’yu tanıyanlar,
onun artık bir nokta bile çizse değerli olduğunu
bilirler.
—
Peki, öteki karikatürde ne vardı?
— BM'nin önünde bir grup "ruh", slogan atarak
gösteri yapıyordu! Tıpkı, gösteri yapan işçiler
gibi... Tabii, bu ruhlar, savaşlarda ölen
askerlerin ruhları idi. Ben bu karikatürümle,
BM'nin paralı asker çalıştıran bir kurum
olmasını eleştirmiştim.
—
"Yüzen Sergiyle daha sonra hangi limanlara
uğradınız?
— Yunanistan'dan sonra İtalya’ya gittik...
Venedik'te, Yunanistan'dakinin iki katı ilgi
gördüm. Bir yabancı diplomat, karikatürlerin
önünde öyle bir gülme krizine yakalandı ki,
ailesi bile adamın durumundan kaygılandı!
Şişmanca bir adamdı. Venedik, bana hep o adamı
anımsatır! Bu sergi sayesinde, ilk kez dünya
insanlarıyla karşı karşıya geldim. Gezi boyunca
ilginç tipler tanıdım. O sıralar Picasso
hayattaydı. Kendisini tanıyan biri, "Onunla
ilgili karikatürünüzü görseydi, sizinle mutlaka
dost olurdu!" \ ve bana, Picasso'yla çalışmamı
önerdi.

Ramoğlu'ndan bir karikatür. 'Atam
izindeyiz!'
Ramoğlu'ndan bir karikatür. 'Atam
izindeyiz!'
Beyrut'ta her karikatürümün fotoğrafını çeken ve
biyografimi okuyan bir kişi de yaşamımın,
çizdiklerim kadar ilginç olduğunu söylemişti.
Lübnan Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan ve
Türkçe'yi çok iyi konuşan bu zat, beni ülkesine
çağırdı.
Çizgide entelektüel
imaj
—
Sanatın evrensel diliyle ürün verdiğiniz için,
yabancıların sizi anlaması daha kolay oluyor
galiba.
— Günceli ve gündemi yakalamak gibi bir sorunum
yok benim. Aktüelin peşinden koşmuyorum. Soyut
kavramlarla insanların bilinçaltını yansıtmaya
çalışıyorum. Çalışmalarıma evrensel nitelik
kazandıran çizgimdeki entelektüel imajı korumaya
özen gösteriyorum. Amacım, ülkemizi karikatür
yoluyla uluslararası arenada tanıtmak ve dünya
barışına katkıda bulunmaktır.. Ben hiçbir zaman
kolay yolu seçmedim. Bilimsel yönden bakarsak,
sanatta ulusal sınırlamalar yanlıştır. Sanat,
evrensel boyuta ulaşmadan çağdaşlık düzeyi
yakalayamaz. Sanat, insanlığın ortak duyarlığı
olduğunda ölümsüzlesin Bu duyarlığı yansıtmada
ise çizginin evrensel dili büyük önem taşıyor.
—
Yarışmalar ve ödüller konusunda ne
düşünüyorsunuz?
— Ödüle karşı değilim, fakat ödülle
değerlendirilmeye karşıyım. Ödüller, kendini
kanıtlamış kişiler için pek anlamlı değil bence.
Yarışmalara, daha çok gençler katılmalı...

Ziya Ramoğlu'rıun KTÜ yerleşkesine
dikilecek "Düşünen Adam" karikatürü…
Ziya Ramoğlu'rıun KTÜ yerleşkesine dikilecek
"Düşünen Adam" karikatürü…
—
Karikatürün toplumsal bir işlevi olduğuna
inanıyor musunuz?
— Karikatür toplumdan soyutlanamayacağına göre,
böyle bir işlevi olduğunu söylememiz gerekiyor.
Bana göre karikatür, toplumsal bilinçlenmeye
katkıda bulunmalıdır. Karikatürün yalnızca sanat
için yapıldığını söylemek, bana pek doğru
gelmiyor. Böyle bir tanımlama, karikatürün
amacına ters düşer.
"Avrupa'da
karikatürü yapılmayan politikacı; ‘Eyvah!
Ben bittim' diye düşünür ve çok üzülür. Bizim
ülkemizde ise bunun tam tersi bir durum var..."
Politikacı için en
büyük ceza
—
Ülkemizde karikatür ne kadar önemseniyor?
Karikatür, gerçekten büyük bir silah... Çünkü
bununla yönetimleri alaşağı edebilirsiniz.
Türkiye'de karikatürist olarak çalışmak,
dünyadan biraz farklı... Bizde, sözgelimi
cumhurbaşkanı ya da başka bir liderin
karikatürünü çizmek, neredeyse suç... Avrupa'da,
Amerika'da ise karikatürü çizilmeyen politikacı,
kendisinden kuşku duymaya başlar! Çizer, ne
denli üzerine gitse de, politikacı bundan
gocunmaz. Kendini karikatür bantlarında
göremeyen bir lider, "Eyvah, ben artık
bittim!"diye düşünür ve çok üzülür.
Eleştirilmeyen politikacı, "Gündemden düştüm
galiba!"diye hayıflanır. Çünkü onlar çok iyi
bilirler ki, birinin hakkında tek kare karikatür
çıkması, yüz fotoğrafının basılmasından
önemlidir! Bir politikacı için en büyük ceza,
karikatürünün çizilmemesidir! Nedeni açık: Sen
çizgilerinle birini yersen de, bir yerde onun
reklamını yapmış oluyorsun. Bizim politikacılar
bu gerçeği kavramış olsalar, "Ne olur, çizin
to7" diye karikatürcülerin peşinde koşarlar.
—
Çizere konu olmak, önemsenmek anlamına mı
geliyor?
Evet, dışarda karikatürcülere malzeme olmayan
kişi, artık toplumca önemsenmediğini düşünüyor.
Bizde ise bunun tam tersi bir durum var. Hoşa
gitmeyen bir eleştiri yapıldığında, karikatürcü
hemen susturulmak, içeri atılmak isteniyor.
Biliyorsunuz, başbakanlığının ilk döneminde
Turgut Özal, kendisiyle ilgili karikatürleri
çerçeveletip odasına asardı. Hatta, kimi
karikatürcüleri, yurtiçi gezilerinde yanına
almaya başlamıştı. Böylece, toplumda hoşgörülü,
demokrat lider imajı çizmek istiyordu. Ama
foyası erken çıktı. Limon dergisinden bir çizeri
hapse attırdı.
"Kaba eleştiriye
karşıyım"
—
Karikatürün eleştiri biçemi ne olmalı?
— Benim sanat anlayışımın özünde sevgi vardır.
Dünyada en etkili silahın sevgi olduğuna
inanıyorum. Ben, önyargılarla yola çıkmam. Amaç,
çirkini daha çirkin göstermek olmamalıdır.
Sanatçı, her çirkinliğin sevimli bir yanını
bularak onu güzelleştirebilen insandır.
Karikatüristin görevi, olayları eleştirip
kişileri iğnelerken, yüzlerde tebessüm
yaratmaktır. Benim insana yaklaşımım hep
yumuşak, sıcak, sevecen duygularla oluyor. Sert,
saldırgan ve kaba eleştiriye karşıyım. Sanatsal
estetiği oluşturan öz ve biçim birlikteliğini,
böylesi kaba eleştirilen olumsuz yönde etkiler.
Biz karikatürcüler, tüm dünyanın dertlerine
isteyerek ortak olmuş savaşçılarız. Tek
silahımız, kalemimizdir. Sevgi dolu yüreğimizden
başka neyimiz var ki?
Of'ta yaşamak,
sanatınızı nasıl etkiliyor?
Olumlu etkilediğini düşünüyorum... Of'tan
dünyaya açılan bu pencereden, insanlarla
iletişim kurmakta sıkıntı çekmiyorum. Konular
beni peşinden sürüklüyor. Uzakdoğu, Asya,
Avrupa, bütün dünya, sanki kanatlarımın altında!
Bazen de zaman tünelinden geçerek, Âdem ile
Havva'ya uzanıyorum. İnsanlığın yeni yeni
keşfetmekte olduğu uzaya doğru yol aldığım da
oluyor. Ben çalışırken, Of'ta olup olmadığımın
bile farkında değilim!
Of'ta bir Robenson!

Ziya Ramoğlu’nun “Çernobil/86”
karikatürü
Ziya Ramoğlu’nun “Çernobil/86” karikatürü
Ziya Ramoğlu, 1951 yılında askerliğini
İstanbul’da yaparken, Jandarma istihbarat
Okulu'nda görevliymiş. Bu nedenle de, yolu sık
sık istanbul 1. Şube'ye düşüyormuş. Jandarma
erleri orada bir çeşit koruma görevi
yapıyorlarmış. Nöbetçi oldukları geceler, "Sansaryan
Hanı" olarak bilinen İstanbul Emniyet
Müdürlüğü'nün hücrelerinde kalan tutukluları
banyoya, tuvalete götürürlermiş. Ramoğlu, "Orada
bir gün Ruhi Su ile karşılaştım!" deyince çok
şaşırdım...
Ünlü "TKP Tevkifatı"nın canlı bir tanığı
duruyordu karşımda... Hem de "içerden" bir
gözlemci olarak! Ziya'nın bu konuda
anlatacakları tarihe ışık tutacaktı... Heyecanla
sorular yöneltmeye başladım kendisine. Ama onun
Ruhi Su'ya ilişkin bilgileri çok sınırlıydı. Kim
bilir, belki de bu konuda konuşmak istemiyordu.
Söyleşimiz süresince parça parça söyledikleri,
topu topu şunlardı:
"Ruhi Su ve öteki tutuklularla bizim konuşmamız
yasaktı. Ancak, kimsenin olmadığı zamanlarda,
gizli gizli görüşürdük. Orada görevli Tacettin
Gürel adında bir yüzbaşı vardı. O beni,
tutuklularla konuşmamam ve onların resimlerini
yapmamam konusunda uyarmıştı. Ruhi Su'ya
Emniyet'te işkence yapılırken ben görmedim. Ama
o, kendisine sorguda işkence yapıldığını
söylemişti. Aklımda kaldığına göre, sorguya
götürülürken polisler kendisini itmiş ve yere
düşmüş. O da bunun üzerine öfkelenerek ifade
vermekten vazgeçmiş. Konuşmadığı için de ayrıca
dayak yemiş... Çok iyi bir insandı. Sanatçı
olduğu, her halinden belliydi... Yıllar sonra,
Karikatürcüler Derneği'nin Akşehir'de
düzenlediği Nasrettin Hoca Şenliği'nde
karşılaştık. Beni tanıması olanaksızdı. Kendimi
tanıttım. Anımsadı. Sevgiyle elimi tuttu.
Hastaydı. Kısa bir süre sonra da ölüm haberi
geldi..."
Ziya Ramoğlu, "büyük tevkifat" sırasında, TKP
Genel Sekreteri Zeki Baştımar ile oğlunun
gözaltına alındıktan sonra altı ay birbirleriyle
hiç görüştürülmediklerini söyledi. Onun bir
başka önemli tanıklığı ise, "51 Tevkifatı'nın
ünlü sanığı Sevim Belli ile ilgiliydi. Dedi ki,
"Şube'ye Sevim Tan adında bir bayan
getirmişlerdi. Büyükçe bir odada kalıyordu.
Emniyet'te ona çok itibar ediliyor, ayrıcalık
tanınıyordu. Benim ressam olduğumu öğrenince,
resmini yaptırmak istemişti. Şube Müdürü'nün
izniyle, vesikalık fotoğrafından renkli pastel
kalemle bir resmini yapıp kendisine verdim..."
Ziya Ramoğlu İstanbul’da Jandarma İstihbarat
Okulu’nda görevliyken 1.şube nezarethanesinde
Ruhi Su ile karşılaşmış.
Of'ta yaşamak,
sanatınızı nasıl etkiliyor?
Söyleşimizin sonuna doğru, hepinizin aklından
geçen o can alıcı soruyu yöneltiyorum Ramoğlu'na:
—
Çalışmalarınla uluslararası bir kimlik
kazanmışken, neden hâlâ burada Robenson gibi
yaşamayı sürdürüyorsun?
Belli ki bu soru daha önce çok sorulmuş
kendisine. O nedenle de hazırlıklı. Duraksamadan
yanıtlıyor:
— Senin gibi, bu soruyu bana soran çok oldu.
Rahmetli Çetin Emeç de Hayat Dergisi’ni
yönettiği yıllarda aynı soruyu yöneltmişti.
Hürriyet Yayınları’nın başına geçtiğinde ise,
İstanbul’a yerleşip Hürriyetle çizmem için ısrar
etmişti. Ben, onların Trabzon'u taşra"
saymalarını bir türlü hazmedemiyordum.
Biliyorsun, Hayat dergisinde karikatürlerim
yayımlanırken, benim biyografimi sen yazmıştın.
Yıl, 1960... Sanatımın altın çağını yaşıyordum o
sıralar. Şevket Rado, beni Hayat kadrosuna almak
için cazip tekliflerde bulunmuştu. Hikmet
Feridun Es'in çekeceği fotoğraflarımı afiş
yaparak, beni dergide lanse etmek istemişlerdi.
Tabii, köyde inzivaya çekilmemde, 27 Mayıs
askeri müdahalesinin de önemli payı var. "ABC
Okulu'nun çağrısı üzerine Paris'e gitme
hazırlıkları yaptığım bir sırada yurtdışına
çıkmam engellenince yaşama küstüm, büyük
kentlerden kaçarak kırlara, doğaya sığındım.
Ancak, sanatsal çalışmayı hiçbir zaman
bırakmadım. Doğada özgürlükle sanatı iç içe
yaşadım. Kariyerimi evrensel çizgiye oturtana
dek, yeni imaj arayışları, yeni bakış açıları,
yeni yaklaşımlarla dünya sanat platformunda
yarışı sürdürdüm. Tam da sanatta mutlu sona
yaklaşmışken, bu kez sağlık sorunları çıktı
karşıma. Göz sinirlerimi besleyen damarlarda
tıkanıklık oldu. Bu illetin kesin tedavisi yok!
Ne yaparsın, hayat sürprizlerle dolu... Bunu da
yaşamın bir kara mizahı sayıyorum...
—
Sağlığınız şimdi nasıl?
— Bildiğin gibi, yaklaşık on yıldır çeşitli
sağlık sorunlarıyla cebelleşiyorum. Özellikle
gözlerimdeki rahatsızlık derinden etkiliyor
yaşamımı. Yazamıyor, çizemiyor, okuyamıyorum...
Sen de sanatın içindesin, bu duyguyu iyi
bilirsin. Tüm insanlara, dostlarıma, doğaya
sevgimi tüketemeden gideceğime üzülüyorum.
Ölümün erişemeyeceği tek olgu, sanattır. Ama bu
çizgiyi yakalayabilmek için bir ömür bile
yetmiyor. Yine de beni yaşama bağlayan en önemli
etken, dostlarımın eksilmeyen sevgisi ve sanatın
bitmeyen heyecanıdır. Çalışmalarımda beni
sürekli destekleyen sevgili dostlarımın çoğu
şimdi aramızda değil, iyi yürekli ressam
kardeşim Zühtü Ellezoğlu'nu, "Doktor" lakaplı
Muzaffer Feyzioğlu'nu, fotoğraf ve tiyatro
tutkunu Haluk Ongan'ı, yakın çalışma arkadaşım
Murat Saltık'ı rahmetle anıyorum. Sevgili
Kayıhan Keskinok'a, Ömer Güner'e ve sana, sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum. Sizlerin 1960'larda
başlayan cömert ilgisi ve sımsıcak dostluğu,
beni bu kente bağladı; bir daha İstanbul'a
dönmeyi hiç düşünmedim...
Başlıca karikatür
sergileri
• 1957: "Denemeler" başlıklı karikatür
sergisi/Trabzon
• 1960'lar: Çeşitli yurtiçi ve yurtdışı grup
sergileri.
• 1971: "Yüzen Sergi"!Akdeniz ülkelerinin liman
kentlerini ziyaret eden "Büyük Ankara"gemisinde
açılan karikatür sergisi. Duraklar: Yunanistan
(Pire, Atina, Rodos), İtalya (Trieste, Venedik),
Yugoslavya (Sipernik), İsrail (Tel Aviv, Hayfa),
Lübnan (Beyrut).
• 1973: "Çağdaş Bunalımlar" karikatür
sergisi/Trabzon.
• 1975: Uluslararası grup sergileri: Bulgaristan
(Gabrova), Belçika (Knokke-Heist), italya (Tolontino,
Marostica), Kanada (Montreal).
• 1976: Akşehir Uluslararası Nasrettin Hoca
Şenliği çerçevesinde Karikatürcüler Derneği'nin
"Çocuklar Yaşasın" konulu geleneksel sergisi.
• 1977 (2 Mayıs): "Pembe Mizah/Karikatür
Sergisi"/Trabzon Devlet Güzel Sanatlar Galerisi
ve Bordighera (İtalya).
• 1982: Karikatürcüler Derneği'nin Yurtdışı Grup
Sergisi: Polonya (Varşova), Fransa (Paris).
• 1986: New York'taki "Özgürlük Anıtfnın, 100.
Yıl kutlamaları çerçevesinde yayımlanan "Taking
Liberty With The Ladfadlı albüme
karikatürlerinin alınması ve üç yapıtının New
York Karikatür Müzesi'nde sergilenmesi.
• 1988: Atatürk'ün Trabzon'a gelişinin yıldönümü
onuruna "Ne var, ne yok?" başlıklı karikatür
sergisi. Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi/Trabzon.
• 1988 (26 Ekim-5 Kasım): Karma sergi. Hüseyin
Kazaz Kültür Merkezi/Trabzon.
• 1991: Kişisel Karikatür Sergisi: Karikatür
Müzesi/İstanbul.
• 1992 (19 Ocak): "Gftan Dünyaya Bakış". Of ve
Çevresi Kültür, Sanat ve Dayanışma
Derneği/Ankara.
• 1992 (9 Haziran): "Ziya Ramoğlu Sergisi".
Karikatürcüler Derneği/İstanbul.
• 1992 (29Haziran-3 Temmuz): "S.O.S.VÇevre
bilincini konu alan karikatürler sergisi.
Mülkiyeliler Birliği/Ankara.
• 1993 (14 Aralık): "Ramoğlu'ndan Seçmeler".
Mahmut Goloğ-lu Kültür Merkezi/Trabzon.
(Trabzon'un Yetiştirdiği Değerlere Saygı
Günleri" çerçevesinde düzenleyen: Trabzon
Gazeteciler Cemiyeti.)
• 1994 (11-28 Nisan): "Barış Karikatürleri
Sergisi", GESAM Kültür ve Sanat Merkezi/Ankara.
• 1995-1996 (18 Ekim 1995-15 Ocak 1996): "Çevre
ve Barış".(Alman meslektaşı Bubec ile) Münster
Esnaf ve Sanatkârlar Odası/F. Almanya. (TC.
Münster Başkonsolosluğunun katkılarıyla açılan
bu sergi, yoğun ilgi nedeniyle dört ay açık
kaldı.)
• 1996:ABD'nin kuruluşunun 500. Yıldönümü
nedeniyle "WittyVVorid International Cartoon
Bulletin"de yayımlanan karikatürlerininbir yıl
süreyle Nort Wales 'de sergilenmesi.
• 1996: Bordighera Uluslararası Karikatür
Yarışması'nda üçüncülük ödülü kazanması ve "Âdem
ile Hawa"yı konu alan iki yapıtının orada
sergilenmesi.
• 1996: Gürbüz Doğan Ekşioğlu ve Prof. Dr. Sait
Kapıcıoğlu ile ortak karikatür sergisi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Kültür
Merkezi/Trabzon.
• 2000 (16 Kasım-30 Kasım): "26. Trabzon
Sanatçıları Geleneksel Plastik Sanatlar Sergisi"
içinde./Trabzon Devlet Güzel Sanatlar Galerisi.
KTÜ'ye dikilecek
"karikatür yontusu"nu bekliyor
Ziya Ramoğlu, bugüne değin çok sayıda
uluslararası ödül kazandı. Onun karikatürleri
dünya sergilerine, müzelerine, albümlerine
girdi. Yapıtları, dünyanın önde gelen yayın
organlarında yayımlandı. Özellikle, Amerika'nın
500. Yıl kutlama etkinlikleri çerçevesinde,
Dünya Karikatürcüler Birliği'nden gelen çağrı,
onu çok sevindirmişti. Ramoğlu'nun bu çağrıya
katılarak çizdiği "karnı burnunda" Özgürlük
Anıtı karikatürü, hem New York'taki Sanat
Müzesi'nde sergilendi, hem de bütün dünyadan
yalnızca yüz karikatürcünün yapıtlarının
yayımlandığı "Taking Liberty With the Lady" adlı
albümde yer aldı.

Ziya Ramoğlu'nun imzası ve kartviziti.
Ziya Ramoğlu'nun imzası ve kartviziti.
Son olarak, 1996 yılının Ağustos ayında
italya'dan gelen yeni bir ödülü armağan etti
ülkesine. Bordighera kentinde düzenlenen ve
yıllar önce Aziz Nesin'e ilk uluslararası ödülü
kazandıran yarışmanın karikatür dalında üçüncü
oldu... Ancak, ne Amerika, ne İtalya umurunda!
Onu şu sıralar en çok, Karadeniz Teknik
Üniversitesi Rektörlü-ğü'nden gelecek bir haber
ilgilendiriyor... Heyecanla, üniversite
yönetiminin alacağı kararı bekliyor,.. Çünkü
doğup büyüdüğü ve tüm yaşamını adadığı
Trabzon’da, onun bir yapıtının, KTÜ yerleşkesine
"yontu" olarak dikilmesi için, rektörlük katında
girişimde bulunulduğunu öğrenmiş... Girişimini
yıllar önce başlatan KTÜ Tıp Fakültesi İç
Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyelerinden
Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu, sanatçının "Düşünen
Adam" adlı yapıtının üniversite bahçesine
dikilmesiyle, yalnızca Ziya Ramoğlu'nun
onurlandırılmış olmayacağını, aynı zamanda
KTÜ'nün de büyük prestij kazanacağını
söylüyor... Ancak, üniversiteden yıllardır bu
konuda ses çıkmıyor.
Bu tasarının bir an önce gerçekleşmesi,
hepimizin dileği...
Uluslararası başarılarıyla ülkemizi sürekli
onurlandıran Ziya Ramoğlu'na, Trabzonluların çok
şey borçlu olduğunu düşünüyoruz.
Rektörlüğe dilekçe
6.12.1996
KTÜ Rektörlük Makamı'na,
Bilimi aydınlığa çıkarmada uğraş verenlerin
sanatsal yapıtlar oluşturmaları, onurlu bir
beceridir. Sanatı yaratanların üniversite ile
bütünleştirilmesi gereğine inanmaktayız. Bu
anlayışla, bir sanat eserinin üniversitemize
kazandırılmasına gönül verdim. Ömrünü karikatür
sanatına vakfetmiş Ziya Ramoğlu'nun özgeçmişini
ve birkaç eserini ekte sunuyorum. Uğraştığı
sanat dalında kendini kanıtlamış, yüksek meslek
anlayışı ve ahlâki standartlarda çalışma
yapmıştır. Çok sayıda uluslararası ödülü vardır.
Eserleri içinde yer alan ekteki "Düşünen Adam",
mizahi düşünce ve filozofik açıdan üniversiter
bir anlayış sergilemektedir. Bunun,
üniversitemiz kampüsünde öğrencilerin ve öğretim
üyelerinin, üzerinde çok tartışacağı bir eser
olduğuna içtenlikle inanıyorum. Bu gerekçeyle,
adı geçen eserin kampüsümüze bir heykel olarak
kazandırılmasını makamınıza teklif ediyorum. Bu
yapıt hem sanata, hem sanatçıya, hem
üniversitemize yüksek değerde prestij
kazandıracak ve belki de KTÜ'nün simgesi
olacaktır.
Konuyu takdirlerinize sunuyorum.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu KTÜ Tıp Fak. İç
Hastalıkları Anabilim Dalı
Ramoğlu için
yazdılar
Devrim Ocağı ve Ramoğlu
"...27Mayıs Devrimi sonrası, Trabzon Devrimciler
Derneği'ni kurmuştuk. Başkanımız rahmetli Ümran
Baran, sekreterimiz gazeteci yazar Attila Aşut...
Ben, derneğin saymanıyım... Bir gece düzenledik.
Vali var, Belediye Başkanı var konuklarımız
arasında... Ve çiçeği burnunda bir sanatçı: Ziya
Ramoğlu… Attila Aşut, o gece Ziya Ramoğlu'na bir
görev vermiş: Üst düzey yöneticilerin karakalem
portrelerini çizmek...
ecede caz var, saz var. Konuşmalar var. Espriler
var. Ziya Ramoğlu bir köşeye çekilmiş, sanatını
icra ediyor. Bu gürültü patırtı içinde, Ziya
Ramoğlu'nun çalışmasına dikkat eden yok.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Attila Aşut, Vali
ve Belediye Başkanının portrelerini aldı ve
kendilerine götürdü, 'Gecemizin anısıdır' dedi.
Sorular gelmeye başladı, 'Kim yaptı bunları?'
Attila Aşut, önce açıklamak istemedi, 'Efendim,
bu bir sürprizdir, çizen de gizli kalacaktır"
dediyse de, 'Kimdir?'diye diretilince, Aşut, bir
köşede olayı izleyen genç sanatçı Ziya
Ramoğlu'nu gösterdi. Vali ve Belediye
Başkanı'ndan başlayan bir alkış, bir kutlama...
Ve gecenin adamı: Ziya Ramoğlu...
İşte Ziya Ramoğlu'nu ben o gece tanıdım.
Yaklaşık otuz yıldır dostluğumuz, arkadaşlığımız
devam ediyor. Şimdi gözlerinde meydana gelen
rahatsızlık nedeniyle çalışmalarını azaltmış.
Ziya Ramoğlu'na uzun ömürler diliyoruz."
(Hamsi dergisi, Şubat 1992, Sayı: 14)
"Çizgiler esprileriyle sevişiyor!"
"Kanunların suç sayıldığı eylemleri
gerçekleştiren insanların kapatıldığı cezaevine
bugünlerde sanatçılar konulmakta Trabzon'da. Bu
cezaevine konulan ilk sanatçımız da sayın Ziya
Ramoğlu'dur. Darısı diğer sanatçılarımızın
başına... Evet, kültüre her zaman büyük önem
vererek ilimiz halkına güzel hizmetler sunan
Trabzon Belediyesi, bu sefer, yıllar öncesinin
Orta hisar Cezaevi'ni restore ederek
sanatçılarımızın ve sanatsever halkımızın
hizmetine açmıştır.
Bu haberi dünya duymalı.
Bu, bataklığı gül bahçesine çevirmektir.
Bu, çöp kutularından vazolar yapabilmektir.
Gelelim karikatür sanatçımız Sayın Ziya
Ramoğlu'na...
Onun için, 'Mum dibine ışık verdi nihayet'
demek, doğru olacaktır kanısındayım. Sergisinde,
esprileriyle çizgilerini sevişirken gördüm.
Şaşırdım, güldüm, heyecanlandım, düşündüm...
Teşekkürler Sayın Ramoğlu..."
(Harun Yavru oğlu, Karadeniz, 5 Kasım 1988)
Almanya'daki sergisi büyük ilgi gördü
"Uluslararası karikatüristlerimizden Ziya
Ramoğlu, Alman meslektaşı ünlü çizer Bubec ile
müşterek karikatür sergisini Münster'deki Esnaf
ve Sanatkârlar salonunda açtı. Çevre ve barış
ağırlıklı karikatürlerin yer aldığı serginin
açılışını, TC. Münster Başkonsolosu Güneş Al-tan
yaptı. Alman yerel basınında büyük ilgi gören
karikatürler, Ocak ayından sonra Almanya 'nın
çeşitli şehirlerinde sergilenecek..."
(Yöremizin Sesi gazetesi/Almanya, Ocak 1996)
"Of'tan dünyaya açılan pencere"
Trabzon'un Of kasabası, dünyaca ünlü iki adam
yetiştirmiştir bugüne kadar. Bilenler bilir,
Oflu İsmail'dir biri...
'Yeraltı Dünyası \ onu çok iyi tanır, namı hâlâ
yürür. Adını duyan ürker, gölgesinden korkulur.
Roma, New York, Paris 'yeraltlısı' nda tanıyanı
çoktur! Babadır, baba! Kimi zaman Avrupa
gazetelerinde 'aranıyor' diye manşetlere bile
çıkar!
Bir diğeri de Oflu Ziya'dır... Ama o, karikatür
sanatçısıdır. Türkiyeli hemşerileri,
meslektaşları pek tanımasa da, 'karikatür
dünyası', Oflu Ziya Ramoğlu'nu çok iyi
bellemiştir. Ofta, küçük bir pencerenin ardında
kırk yıldır dünyaya uzanır Ramoğlu. Aslında, Ofu
tepeden gören evinden yıllar var ki dışarı
çıkmamıştır ama çizdiği karikatürler,
Montreal'den New York'a, Paris'ten Napoli'ye
dolaşıp durmuştur.
Ramoğlu, birkaç yıl öncesine kadar bu uzun dünya
koşusunu sürdürüp durmuş ama gözleri ve elleri
yorulunca, mecburen koşuyu yürüyüşe çevirmiş.
Şimdi çok daha az çiziyor, Of postanesine daha
az uğruyor ama, Avrupalı seçiciler onu zorlamaya
devam ediyor:
- Pencere dibinde oturmaya devam et üstad!"
(Nebil Özgentürk, Sabah, 30 Haziran 1996)
Of'ta Uluslararası Bir Karikatür Ustası: Ziya
Ramoğlu
"Karikatür sanatçısı Ziya Ramoğlu'nu, bir
zamanların fotoğraf sanatçısı Murat Saltık'ın
fotoğraf stüdyosunun vitrinindeki rötuşlu
fotoğrafların altındaki imzadan tanımıştım.
Hatta imzamızı atarken ona özendiğimizi iyi
anımsıyorum. Yıl 1961 olmalı. Tam 35 yıl geçmiş
aradan. Zaman oldu, karikatürleri şair Subutay
Hikmetin şiir kitaplarına ses oldu; dergi
sayfalarına can veren birer iksir. Hele de
zamanın Hayat dergisi, bu yeteneğe geçit vermede
erinmedi. Ardından sergi/er geldi, dünyayı
dolaşan. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin
düzenlediği saygı gecesiyle sürdü sevenleriyle
birlikteliği.
Sevgili Ömer Güner ve tiyatro sanatçısı Gılman
Kâhyaoğlu Peremeciyle, bir yanımıza denizi
alarak ve sanata değgin sözlerimizi rüzgâra
teslim ederek Of un yolunu tuttuk. Ramoğlu, kutu
gibi evinin üst katında, bir yanı Karadeniz'e,
bir yanı yamaçları çepeçevre saran yemyeşil çay
bahçelerine bakan, üç yanı camlı geniş salonun
ortasında dünyayı dinliyor. Evinin duvarlarını,
yaptığı seçkin karikatürler, kitaplar, dosyalar,
Rus Pazarı'ndan alınan özgün eşyalar süslüyor...
Sevdası, hiç durmayan bir motor sanki. Bir
lokomotif gibi raylarda akıp gidiyor..."
(Ahmet Özer, Ekspres, 15 Temmuz 1996)
"Karadeniz insanının burnu neden büyüyor?"
"...Bu yazıyı yazarken, kırk yıllık arkadaşım
Trabzonlu değerli karikatürcü Ziya Ramoğlu
aklıma takıldı! Tam kırk yıldır belki kırk kez
beni Trabzon'a davet ediyor, ben de bir türlü
işten güçten gidemiyor, bir de cevap bile
veremiyordum. En son Ramoğlu'ndan bir mesaj
aldım. Karadenizlilerin burunları büyük olur,
burunlarından kıl aldırmazlar. Onurlu,
kibirlidirler. O kadar çok istediğim halde
gidemedim. Bütün davetlerine de olumlu, olumsuz
bir cevap veremeyişim karşısında, bana
mesajında, 'Vizeyi kaldurdum daa, artik
çelebilirsin!"diyordu.
Bugün mü gitsem, yarın mı gitsem ?' derken,
'pat!' diye Ziya Ramoğlu'nu karşımda görmem mi?
Bana haklı olarak biraz soğuk baktı. Yine de
hasretle sarıldık birbirimize, öpüştük. Bir göz
problemi için İstanbul'a gelmişti. Hoş beşten
sonra onu şöyle bir süzdüm, gülerek! 'Ramoğlu,
görmeyeli burnun ne kadarda büyümüş
yahu!'deyiverdim. O, birden şok(e) oldu;
kızardı, bozardı. Üzgün ve kırılmış
görünümündeydi. 'Yahu Eflatun'cuğum, bende öyle
burun büyüklüğü, hele hele sana karşı... olur mu
hiç, nasıl böyle düşünebilirsin ? Hayret yani!'
dedi.
Bende, 'Yanlış anladın, ben o anlamda
söylemedim. Yani bir insanın on sekiz, hadi
bilemedin yirmi yaşına kadar, orası burası
büyük, sonra durur, tamam mı? Ama seni görmeyeli
burnun boyut olarak büyümüş, o dikkatimi çekti
de! Deyiverdim.
O, 'Ben de fark edeyrum ama, ona söz
geçiremeyrum, piraktum, koyverdum oni, daa!'dedi,
gülüştük..."
(Eflatun Nuri, "Öküz" dergisi, Eylül 2000)

Ziya Ramoğlu’nun Hayat Dergisinde tam sayfa
yayımlanan ilk karikatürleri “Petrol Zenginleri”
|
|
Karalahana Bağımsız Karadeniz Gazetesi'nden makaleler:
Karadeniz Bölgesi haberleri
|
Çay, Türkiye'de en çok tüketilen içeceklerden
biri. Ancak çayın sofralara nasıl ulaştığını
yöre insanları dışında pek bilen yok. İnce Belin
Buğusu: Çay belgeselinin yönetmeni İsmail
Şahinbaş ile konuştuk.
Çay Belgeseli söyleşisi
|

Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası
Nasreddin Hoca’ya bağlı olarak anlatılan
fıkraların hemen hemen tamamını içermektedir
Trabzonlu folklor araştırmacısı Dr.
Mustafa Duman'ın Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası
kitabı, birçok alanda,
Türkiye’de ve Dünyada ilk olma özelliğini
taşımaktadır.
| |
|
| |