Karalahana.com! Laz uşaklarının gayrıresmi web sitesi

 Anasayfa yap |   Sık kullanılanlara ekle       ENGLISH

 RİZE

 ARTVİN

 ORDU

 BAYBURT

 SAMSUN

 SİNOP

Karadeniz kültürü, karadenizliler, Lazlar

Neden Karalahana.com?

 KARADENİZ MÜZİK

 KARADENİZ TARİH

 KARADENİZLİLER: KİM KİMDİR

 

 

 

 KARADENİZ FORUM

 ÖZHAN ÖZTÜRK: EDİTÖRDEN

KARADENİZ GAZETELERİ

Tüm Karadeniz Gazeteleri ve Karadeniz Televizyonlarına tek bir sayfadan ulaşın

 

 

LİNKLER

 ARTVİN SİTELERİ

 ORDU SİTELERİ

 BAYBURT SİTELERİ

 SİNOP SİTELERİ

 KARADENİZ BÖLGESİ

KARADENİZ HABER

 

Hemşinliler Ermenistan'da Ermenistan hemşin tarihi konferansı

Yazı Dizisi: Hemşinliler Ermenistan'da

 1. Hemşin Tarihi ve Kültürü üzerine konferans

 2. Hemşin Tarihi ve Kültürü üzerine konferans

3. Hemşinliler konferansı

Türk Halk Oyunları

A  - B - C - Ç - D  - E - F - G - H - I - İ - K - L - M N  - O - P - R - S - Ş - T - U  - V - Y - Z

Karadeniz Folkloru

Cinler ve periler cincilik cin hikayeleri cin çarpması

Cinler ve periler

Cadılar ve cadılık

 




Ziya Ramoğlu

Ramoğlu'nu takdimimdir...

-Ziya Ramoğlu'nu tanır mısınız?
-Ben, yaklaşık kırk yıldır tanıyorum...


Ziya RamoğluGözlerindeki ışık son yıllarda sönmeye yüz tutsa da, yüreğinin ışığıyla çevresini aydınlatmayı sürdüren büyük bir sanatçıdır, O...
Üstelik hemşerimizdir... Yani, meslektaşı ve arkadaşı Eflatun Nuri'nin geçenlerde "Öküz" dergisinde sözünü ettiği o "burnu büyük."(!) Karadenizlilerden biridir...
Ziya Ramoğlu, Trabzon'un Of ilçesinde yaşıyor yıllardır...
Biliyorsunuz Of, çayından, fındığından önce, yetiştirdiği din adamlarıyla ünlüdür!
Yurdun dört bir yanına yayılmış, hatta ünlerini yurtdışında bile duyurmuş "hocaların, tarikat önderlerinin önemli bir bölümü hep bu yöreden çıkmıştır. Ama, "Ofli Hoca" öykülerini okuyup da Of'tan yalnızca din adamı "ihraç" edildiğini düşünenler yanılıyor! Ziya Ramoğlu sayesinde, neredeyse 25 yıldır, bütün dünyaya karikatür de ihraç ediyoruz...

***

Ziya Ramoğlu'nun imzasını taşıyan kartvizitinde adres olarak yalnızca üç sözcük yazılıdır: "Kartoonist/Of-Turkey"...
Siz bu adresi "Türkiye'nin karikatüristi" biçiminde de okuyabilirsiniz!
Onu bütün dünya tanıyor...
Çünkü bir "dünya sanatçısı"...

Neredeyse yarım yüzyıldır resim, fotoğraf ve karikatür sanatının içinde...
ABD'nin New York kentindeki "Rothco Cartoons İne" adlı uluslararası karikatür ajansıyla yaptığı sözleşme gereği, yapıtları 1978 yılından beri dünyanın önde gelen gazete ve dergilerinde yayımlanıyor.
Ne var ki, Ziya Ramoğlu Türkiye'de yeterince tanınmıyor!
Bırakın başka alanlarda çalışanları, kendi meslektaşları bile Ramoğlu'nun varlığından habersiz!
Çünkü o, kültür ve sanat merkezlerinden uzakta, Karadeniz'in kıyısındaki bir köyde yaşıyor!
Tıpkı, büyük yontucu Hakkı Atamulu'nun Derinkuyu'da tek başına yaşaması gibi... Bu iki has sanatçının yaşam çizgilerindeki ortak "dramatik öğe" çok etkiledi beni...
Onlar, yörelerinden, topraklarından, doğal ortamlarından bir türlü kopamayan; büyük kentlerin dağdağasından ve çürümüş insan ilişiklerinden uzak durmayı yeğleyen; acılarını ve yalnızlıklarını doğayla paylaşmayı seven; duyarlı, kırılgan, yaratıcı kişiler...
Bir çeşit Robenson yaşamına mahkûm etmişler kendilerini...
Gönüllü sürgünlüğü seçmişler...
Küskünlükleri, kırgınlıkları, düş kırıklıkları var...
Ama, yüreklerindeki umudu ve sevgiyi yitirmemişler...
İnsandan henüz umutlarını kesmemişler...
Onurlarını, inançlarını ve gelecek güzel günlere özlemlerini hep diri tutmuşlar...
Bu yazıda, yine "kıyıda kalmış", değeri yeterince anlaşılmamış, toplumca borçlu bulunduğumuz bir büyük sanat insanını tanıtacağım sizlere...
Ziya Ramoğlu'nun "Of'tan dünyaya açılan pencere"sinin camını tıklatıp, oradan,"en özel"mekânına, çalışma odasına süzüleceğiz birlikte.
Gözlerindeki sınırlı ve perdeli ışığı yitirmemek için şu günlerde büyük bir savaşım veren 70 yaşındaki karikatür ustasının yaşam öyküsünü dinleyeceğiz kendi ağzından...
Acıları, sevinçleri, düş kırıklıkları, umutları, umutsuzlukları ve evrensel niteliğe ulaşmış çarpıcı ürünleriyle, çok değişik bir
sanatçının siyah-beyaz portresini dökmeye çalışacağım ak kâğıt üstüne...
Ben, "medya starları"nın peşinde koşmayı sevmeyen bir gazeteciyim...
"Kadri bilinmemiş klasiklerin izini sürmek, beni daha çok heyecanlandırıyor!
Çünkü, hakkı yenenlerin alçakgönüllü bir yazarı olmayı seçtim ben...
Atamulu'nun Derinkuyu'da tek başına yaşaması gibi... Bu iki has sanatçının yaşam çizgilerindeki ortak "dramatik öğe" çok etkiledi beni...
Onlar, yörelerinden, topraklarından, doğal ortamlarından bir türlü kopamayan; büyük kentlerin dağdağasından ve çürümüş insan ilişiklerinden uzak durmayı yeğleyen; acılarını ve yalnızlıklarını doğayla paylaşmayı seven; duyarlı, kırılgan, yaratcı kişiler...
Bir çeşit Robenson yaşamına mahkûm etmişler kendilerini...
Gönüllü sürgünlüğü seçmişler...
Küskünlükleri, kırgınlıkları, düş kırıklıkları var...
Ama yüreklerindeki umudu ve sevgiyi yitirmemişler...
İnsandan henüz umutlarını kesmemişler...
Onurlarını, inançlarını ve gelecek güzel günlere özlemlerini hep diri tutmuşlar...
Bu yazıda, yine "kıyıda kalmış", değeri yeterince anlaşılmamış, toplumca borçlu bulunduğumuz bir büyük sanat insanını tanıtacağım sizlere...
Ziya Ramoğlu'nun "Of'tan dünyaya açılan pencere"sinin camını tıklatıp, oradan,"en özel" mekânına, çalışma odasına süzüleceğiz birlikte.
Gözlerindeki sınırlı ve perdeli ışığı yitirmemek için şu günlerde büyük bir savaşım veren 70 yaşındaki karikatür ustasının yaşam öyküsünü dinleyeceğiz kendi ağzından...
Acıları, sevinçleri, düş kırıklıkları, umutları, umutsuzlukları ve evrensel niteliğe ulaşmış çarpıcı ürünleriyle, çok değişik bir sanatçının siyah-beyaz portresini dökmeye çalışacağım ak kâğıt üstüne...
Ben, "medya starları"nın peşinde koşmayı sevmeyen bir gazeteciyim...
"Kadri bilinmemiş klasiklerin izini sürmek, beni daha çok heyecanlandırıyor!
Çünkü, hakkı yenenlerin alçakgönüllü bir yazarı olmayı seçtim ben...

Adını "Ofli Hoca"öykülerinden duyduğumuz Trabzon'un Of ilçesinde,şimdi dünya çapında bir karikatür sanatçısı yaşıyor!


Ama onu Türkiye'de kimse tanımıyor!

Amatör fotoğrafçılıktan karikatür ustalığına...

Ziya Ramoğlu'nun, uzun süreden beri gözlerinden rahatsız olduğunu biliyordum. Of'un "Dünyaya Açılan Pencere'si artık yorulmuştu. Gözlerinin gücü ve ışığı, her geçen gün biraz daha azalıyordu. Bu yüzden de son yıllarda çok az üretir olmuştu.

Bir karikatür sanatçısı için bunun ne büyük bir talihsizlik olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ziya Ramoğlu, okuyup yazma konusundaki büyük güçlüğüne karşın, bana Oftan düzenli olarak gönderdiği o güzelim mektupları, kartları, kimsenin yardımı olmadan, hep kendi elceğiziyle yazmaya çalışmıştı. Büyük saygı duyuyorum bu çabaya.

Ziya'nın, küçük pembe kâğıtlara yazılmış duygu yüklü mektuplarını yıllardır özenle saklıyorum. Hele, ışığı azalmış gözlerinin bütün engellemelerine karşın, yürek aydınlığıyla çizip gönderdiği renkli karikatürlerini gözümün önünden hiç ayırmıyorum!


Ver elini Trabzon

Ziya'ya bir sürpriz yapmayı kafama koydum. Sonra, otobüse atladığım gibi kendimi yollara vurdum... Trabzon, benim de sevgili kentim! Böylece, bir taşla iki kuş vuracağım... Hem, şu ünlü "Rus Pazarı'nı ve Nataşa'ları da çok merak ediyorum! Belki Uzungöl'ü, Sumela'yı, Ayasofya Müzesi'ni de yıllar sonra yeniden görürüm. Üstelik "yayla mevsimi" başlamış. Şimdi birkaç yayla şenliğinde horon tepsek fena mı olur! İşte Trabzon'dayız...

Hiç zaman yitirmeden, otobüsle Of'a doğru yola çıkıyoruz. Belediye Çarşısı'nda inip, Ramoğlu ailesinin fo-toğraf stüdyosuna dalıyoruz. Dükkânı, Ziya'nın en küçük oğlu Adnan çalıştırıyor. O da babası gibi karikatürcü... Ama şimdilerde daha çok, gazeteciliğe ve fotoğrafçılığa vermiş kendini...

Adnan bizi, köyde oturan babasına götürecek... Doluşuyoruz onun arazi arabasına. Temmuz sıcağında, bir köy yolunda buluyoruz kendimizi. Of'un merkezine iki kilometre uzaklıktaki Kıyıboyu Köyü'ndeyiz artık... Yol bitince, arabadan inip, çok dik bir yokuşu tırmanmaya başlıyoruz.

Karşımıza birden, Ziya'nın "kartal yuvası çıkıyor! Sonunda ulaşıyoruz ünlü karikatürcünün çay bahçeleri ve meyve ağaçlarıyla çevrelenmiş atölye/evine...

Evin üst kattaki salonu, bir sanat galerisini andırıyor... Ziya Ramoğlu, burada üretiyor karikatürlerini. Salonun duvarlarını, sanatçının renkli karikatürleri ve başarı belgeleri süslüyor... Koruya bakan pencerenin önünde Ziya'nın tezgâhı kurulu.

Tezgâhın üzerinde kalemler, fırçalar, kâğıtlar, kesikler, albümler, karikatür eskizleri…
Yani, Ziya'nın bütün dünyası...

Salondaki sarı renkli, İtalyan koltuk takımının geniş ve rahat havasını, yöresel motiflerle süslü minderler ve kilimler tamamlıyor...

Uzun ve özlem dolu bir kucaklaşmanın ardından, şöminenin önüne oturup söyleşiye başlıyoruz. Bir yandan ikram edilen buz gibi yayık ayranını yudumlarken, bir yandan da Ziya'ya soracağım soruları kafamın içinde sıraya koymaya çalışıyoru
m.

Resim günahtır diye okuldan alınıyor!

Ziya Ramoğlu

Ziya Ramoğlu

Ziya Ramoğlu, köydeki çalışma odasından dünyaya bakıyor

Şimdi filmin başına dönerek, Ziya Ramoğlu'nun yarım yüzyıllık sanat serüveninden kesitler aktarmaya çalışalım...

Ziya, 1932 yılında Of'ta dünyaya geldi... Ama o, doğum tarihini hiç önemsemiyor ve Âdem'den beri yaşadığına inanıyor!

Tutucu bir ailenin çocuğuydu...
Tersliğe bakın ki, "Kuran kurslarına değil de resim sanatına ilgi duyuyordu! Babası ise, resmi "günah" sayan bir anlayışa sahipti… Ziya'nın henüz ilkokul çağındayken yaptığı resimler bile, softa babasını çileden çıkarmaya yetmişti. (Ziya Ramoğlu'nun daha sonraki yıllarda çizdiği Nüleri görseydi, adamcağıza herhalde inme inerdi!) Ne var ki küçük Ziya, tüm baskılara karşın, resim yapmaktan vazgeçmiyordu. Ressam olmayı, taa o yıllarda kafasına koymuştu.

Oftan dünyaya yalnızca "hoca" değil, 25 yıldır karikatür de ihraç ediyoruz!

Babası ise oğlunun resim tutkusunun önüne geçemeyince, çareyi, onu okuldan almakta bulmuştu! Bu duruma isyan eden Ziya, henüz 13 yaşında olmasına karşın, limandaki bir gemiye atlayarak İstanbul'a kaçar!

İstanbul, bir koca kent!
Ekmek desen, aslanın ağzında! Kurda kuşa yem olmak da var... Ama geri dönmemeye kararlı Ziya.

Güç de olsa, şansını İstanbul’da deneyecektir!

Elinden tutanlar olur... Önce, bir fotoğrafçı dükkânına girer. Orada, siyah beyaz resimlere pastel kalemle amatör olarak renk sürmeye başlar. Bu işte gitgide ustalaşır. Yıllar sonra Trabzon'a döndüğünde, böyle bir mesleği olduğu için gurur duyacaktır...

Güzel Sanatların "konuk öğrenci"si

Ziya Ramoğlu, ressam olmak için gittiği İstanbul'da geçim derdine düşünce eğitimini sürdüremez. Ancak, resimlerini görüp beğenen hemşerisi Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun yardımıyla, Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki derslere sınavla "konuk öğrenci" olarak katılır. Resim Bölümü'nde Zeki Faik İzer'in öğrencisi olur. Özdemir Altan ve Zühtü Ellezoğlu ise Akademi'den sınıf arkadaşlarıdır. Burada bir yandan resim bilgisini artırırken, bir yandan da sanat ortamını yakından tanıma olanağını bulur; ünlü ressam ve karikatürcülerle dostluk kurar. Bir dönem Varlık Yayınlarının kapak düzenlemelerini yapan Cemal Akyıldız'la içtikleri su ayrı gitmez. Semih Balcıoğlu, Nehar Tüblek, Tan Oral, Eflatun Nuri Erkoç gibi tanınmış karikatürcülerle ilişkilerini pekiştirir...

Askerlik yaşı gelince, Ramoğlu, çok sevdiği Akademi'deki derslere ara vermek zorunda kalır. Bununla birlikte, resim ve karikatür yapmayı, asker ocağında da sürdürür. Askerden sonra, Beyoğlu'daki ünlü fotoğraf stüdyolarında çalışır. Stüdyo Taç, Stüdyo Osep, Foto Sabah, Foto Süreyya, Foto Abolion gibi kurumların artistik fotoğraf işlerini üstlenir.

İstiklâl Caddesi'nde el üstünde tutulan bir fotoğraf ustasıdır artık... Özellikle Rum kökenli stüdyo sahipleri, Ziya'nın adını ve imzasını kendi dükkânlarında ışıklı tabelalara yazdırmak için yarışırlar. Bunlar arasında, onu dükkânına ortak etmeye çalışanlar, hatta evlendirerek kendine bağlamak isteyenler bile vardır!

İşler böylesine iyi giderken, birden sağlığı bozulur, yatağa düşer. Üstelik doğduğu kenti ve ailesini çok özlemiştir. Bu durumda baba ocağına dönmek, artık kaçınılmaz olur...

Ve... Dönüş, o dönüş...
Tutkuyla bağlandığı Trabzon'dan bir daha kopamaz...


Bir yıldız doğuyor

Fotoğraf Sanatçısı Hasan Saltık

Fotoğraf Sanatçısı Hasan Saltık yazarımız Atilla Asut, karikatürcü Ziya Ramoğlu'nun "Oflular Derneği"ndeki sergisinde

 

Ben, Ziya Ramoğlu'n 1960'lann başında tanıdım...
O sıralar, Trabzon'da bir fotoğraf stüdyosunda ressam olarak çalışıyordu. Eski Adliye binasının bitişiğindeki "Foto Sümer"adlı bu stüdyonun sahibi Murat usta, liseden sınıf arkadaşım Hasan Saltık'ın babasıydı. Dükkâna gide gele, Ziya ile de dost olmuştuk...
O yıllar, Trabzon'da henüz renkli fotoğraf çekilmiyordu... Ama Ziya, İstanbul'da öğrendiği ilginç bir yöntemle, siyah beyaz fotoğrafları çok güzel renklendiriyordu. Bu yeni teknik sayesinde, Murat ustanın işleri de hayli açılmıştı.

Ancak Ziya, dükkânda yalnızca fotoğraf boyamakla yetinmiyor, zamanının önemli bir bölümünü resim ve karikatür çizerek geçiriyordu… Ziya'nın özellikle karikatürdeki ustalığı, taa o günlerde dikkatimizi çekmişti. Çevresindeki genç sanatseverler olarak, elimizden geldiğince onu desteklemeye ve özendirmeye çalışıyorduk...

O yıllarda Şevket Rado yönetiminde İstanbul’da yeni çıkmaya başlayan haftalık "Hayat" dergisi, baskı tekniği ve kâğıt kalitesi bakımından, dönemin dergi yayıncılığında bir devrimdi. Derginin arka sayfasında, her hafta bir karikatürcünün ürünlerine yer veriliyordu. "Hayat" dergisinin, genç karikatür sanatçılarına sunduğu bu büyük olanak, Ziya'nın kendini gösterebilmesi için iyi bir fırsattı. Ama o, bu konuda çok çekingen davranıyordu.

Sonunda kendisini güçlükle ikna ettik ve karikatürlerinden bir seçmeyi dergiye gönderdik. Bu karikatürlerin kısa bir süre sonra "Hayat"'dergisinde tam sayfa olarak yayımlanması, hepimizi çok sevindirmişti... Ziya Ramoğlu böylece, karikatürde önemli bir başarıya imza atmış oluyordu. Bu derginin Ziya'ya ilgisi, daha sonraki yıllarda da eksilmeden sürdü...

27 Mayıs'ta yıkılan Paris düşleri

Ziya Ramoğlu, İstanbul’dan Trabzon'a döndükten sonra, ağırlığı resimden karikatüre kaydırmıştı. Onun, karikatürü bilinçli bir uğraş olarak seçmesinde, 1959 yılında ilişki kurduğu, Paris'teki "EcoleABC de Dessin'in belirleyici etkisi olmuştur. Ziya, bu kurumun "mektupla öğretim" programını izleyip, uzaktan uzağa aldığı yazılı derslerle kendini büyük ölçüde geliştirir. Okul yönetimi, daha sonra bu yetenekli öğrenciyi Fransa'ya çağırır. Kendisine Fransa basınında çalışma olanağı bile sağlanmıştır...

Ziya, mutluluktan uçmaktadır! Ama sevinci uzun sürmez... O günlerde 27 Mayıs askerî müdahalesi gerçekleşir. Ziya Ramoğlu'nun yaşamında, yeni ve acılı bir dönem daha başlamaktadır. Çünkü 27 Mayıs Hareketime devrilen DP iktidarının Yassıada'ya gönderilen milletvekilleri arasında, Ziya'nın ağabeyi Salih Zeki Ramoğlu da bulunmaktadır... Ve yeni yönetim, "Düşük DP milletvekilinin kardeşi" olduğu için, Ziya'ya pasaport vermez!

"Şiir yazdım, meteliksiz kaldım!"

27 Mayıs'ta ailenin yediği "darbe" üzerine, Ziya Ramoğlu yaşama küser ve Of'taki evine kapanır... Uzun süre, eline kalem kâğıt almaz... Sonra toparlar kendini... Zaman, çok şeyi değiştirir. Acılar küllenir, bilinç ışır... Yeniden ve daha büyük bir aşkla karikatür çizmeye başlar.

Ama "Bab-ı Âli Basını’na küskündür. Şansını yine dışarıda dener. Ürettiği karikatürleri, yabancı ajanslara gönderir. 1978 yılında şans ona güler...

İlişki kurduğu uluslararası sanat kurumlarından biri, karikatürleriyle ilgilenir.

İnatçı ve sabırlı çalışmasının karşılığını almıştır sonunda. Merkezi New York'ta bulunan "Rothco Cartoons Inc." ajansıyla sözleşme imzalar. O gün bugündür, Of postanesinin bütün dünyaya Ziya Ramoğlu'nun karikatürleri taşınır durur!

Ziya'nın ürünleri artık dünya basınındadır...
Ve onun adı artık, Turkish cartoonists’tir!

Umuda Yolculuk

Sanatçının Of'taki evindeyiz...
Uzun çalışma yıllarının yorgunluğunu gözlerinde ve omuzlarında taşıyan Ziya Ramoğlu'yla saatler süren söyleşimiz, zaman zaman ana kulvarından uzaklaşıyor... Ziya'nın bana anlatacakları birikmiş...

"Yıllardır bugünü bekliyordum!" diyerek, konudan konuya geçiyor... Acelesi var... 70 yıllık uzun ve çileli bir yolculuğu, bütün renkleri ve ayrıntılarıyla bu kısa zaman dilimine sıkıştırmak istiyor... Kopuk kopuk süren "daldan dala" bir konuşmanın, yazı aşamasında bana ne güçlükler çıkaracağını biliyorum! Yine de engel olamıyorum sevgili dostumun dağınık ve coşkulu konuşmasına!

KKendini anıların ve çağrışımların seline kaptırarak doludizgin gidiyor... Çok duygusal saatler yaşıyoruz, Ziya'nın dünyaya baktığı pencere önünde... Geçmişten söz ederken sesi titriyor, gözleri buğulanıyor... "Bu kadar duygusallık yeter!"diyerek dizginleri ele alıyorum...

-Sevgili Ramoğlu, seni tanımak isteyen okurlara, kendi ağzından neler söylemek isterdin? Satırbaşlarıyla kısa bir yolculuğa ne dersin?

-Aslında, çok uzun bir öykü bu... Ama yine de özet olarak anlatmaya çalışayım... 1932 yılında Of'ta doğdum. Çocukluğum, köyde tatlı hayaller içinde resim yapmakla geçti. İlkokulu bitirdiğim yaz, babamın baskılarına dayanamayarak İstanbul'a kaçtım! Ada'daki "güzellerinden denizdeki martısına dek İstanbul'un her şeyine âşık oldum! Hayal peşinde koştum bir süre. Sözüm ona şiir yazdım. Meteliksiz kalınca resme yöneldim! Mesleğe fotoğraf ressamı olarak girdim ve böylece sefaletten kurtuldum, ilk karikatürüm, 1956 yılında Dolmuş der-gisinde, desenlerim ise yine aynı Varlıkta yayımlandı. Daha sonra, Paris'te bulunan "ABC de Deşsin" adlı sanat okulunun uzaktan öğrencisi oldum. DP'den Trabzon Milletvekili olan ağabeyim 27 Mayıs'ta tutuklanınca, aileye, yurt dışına çıkma yasağı kondu. Bu yüzden, Fransa'dan gelen çalışma önerisini değerlendirmedim. Yaklaşık yarım yüzyıldır, güzel sanatların resim, fotoğraf ve karikatür dallarında profesyonel sanatçı olarak çalışıyorum.


"Parola Aşk..."

Ziya Ramoğlu'nun bir siyah beyaz resim çalışması

 

-Sanatsal çizginiz, süreç içinde nasıl bir değişime uğradı?

-Kariyerimi uluslararası düzeyde kanıtlayıncaya dek, çeşitli aşamalardan geçtim. Bakış açımın ve karikatür anlayışımın evrensel boyut kazanmasıyla birlikte, yurtiçi ve yurtdışı sergilere katılmaya başladım. Uluslararası birçok yarışmada ödül kazandım. "Parola Aşk” adlı karikatür albümümle, sanıyorum dünyada "pembe mizah "türünün yaratıcısı oldum. Montreal'deki "Uluslararası Müze", bu albümü sürekli olarak sergileme kararı aldı.

&"Mesleğe profesyonel fotoğraf ressamı olarak girdim ve böylece sefaletten kurtuldum."

-Bu "pembe mizah" sözü, televizyonların "pembe dizilerini" anımsatıyor. Onlarla bir ilişkisi var mı?

-Hayır, hiç ilgisi yok... Zaten, o sıralar TV dizileri için böyie bir kavram kullanılmıyordu. "Pembe Mizah", insanları güldüren, rahatlatan bir tarz.

-Peki "pembe mizah" düşüncesi sizde nasıl oluştu?

- 1974-1975 yıllarında, her alanda tam bir cinsellik patlaması yaşanıyordu. Bu furyadan etkilenip politikadan kaçmaya çalışırken "pembe mizah" diye adlandırdığım tür doğdu. Ben orada, daha çok kendi özlemlerimi çizdim. İşte, soygun yapan hırsız, kasada para bulamayınca, cebinden çıkarıp para atıyor boş kasaya! Bir ütopya gibi ama insanı rahatlatıcı konular... Şu sıralar "No Problem" diye bir dosya açmayı düşünüyorum. İngilizce olarak adlandırdım. Çünkü dünya çapında bir çalışma olacak... Burada, sorunsuz bir insan tipi yaratmaya çalışıyorum. Herkesin, yerinde olmak isteyeceği rahat bir kişi... Kapak kompozisyonunu şimdiden hazırladım bile...

-Of, öteden beri tutucu bir ilçe olarak bilinir. "Parola Aşk" albümünüz ise erotik öğeler içeriyor. Albümünüze buradan herhangi bir tepki geldi mi?

-Burada öyle geniş bir dağıtım yapmadık... Albümümü, karika-türü seven sınırlı sayıda dostumuz görebildi Of'ta. O yüzden, bana ulaşan bir tepki olmadı. Zaten bu albümü, daha çok, yabancı ülkelerdeki karikatür kurumlarına gönderdik.

-Sende, "Parola Aşk"ın Çetin Emeç'le ilgili bir anısı olduğunu biliyorum. Bu anıyı okurlarla paylaşalım mı?

-Evet, Çetin Emeç benim karikatürlerimle yakından ilgilenmiş bir insandır. Profesyonel anlamdaki ilk çalışmalarım da zaten onun yazı işleri müdürü olduğu Hayat dergisinde yayımlandı. "Parola Aşk" albümü çıkınca, onu hemen Çetin Emeç'e götürdüm. Hürriyet gazetesinde tam on yedi sekreteri güçlükle aşarak kendisine ulaşabildim! Albümü dikkatle inceledikten sonra, kalkıp boynuma sarıldı; çok beğendiğini söyledi, İstanbul’da bastırmıştım. "Avrupa'da basılmış gibi kaliteli!"dedi. Çetin Emeç'in bu içten sözleri çok yüreklendirmişti beni. Rahmetli, sanata çok düşkün bir gazeteciydi. Benim, Hayat dergisinde ve Hürriyet gazetesinde karikatür çizmem için her zaman istekli davranmıştı. Öldürülmesine çok üzüldüm...

"Yüzen Sergi" ve ilginç ziyaretçiler

Ziya Ramoğlu, uzun sanat yaşamı boyunca, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli sergilere katıldı...

Dünya Basınında Ziya Ramoğlu...

Ziya Ramoğlu'nun karikatürlerinin sürekli yayımlandığı yabancı gazete ve dergilerden bazıları şunlar:

New York Post,
Tampa Tribüne,
London Freepress,
She England,
Common Weal,
Democratic Seft,
Jewish Digest,
Money Manager, ' Scientists,
Bulletin Atomic Scientists,
Huntswilie Times,
Des Moines.

Ama bu sergiler içinde bir tanesi var ki, onun üzerinde özel olarak durmamız gerekiyor... Çünkü dünyada pek örneği olmayan bir yeniliktir "Yüzen Sergi" denemesi... Ramoğlu, her öncü ve yenilikçi sanatçı gibi, "ilk”lere imza atmayı seviyor... İşte onun ilklerinden biri de, uluslararası sularda seyreden bir gemide açtığı ilk karikatür sergisidir...

Şimdi, bu ilginç serginin öyküsünü, sanatçının ağızdan dinleyelim:

Böyle bir sergi açmaya, 1971 yılında, Baştur Turizm Şirketi'nin Gazeteciler Cemiyeti yararına düzenlediği Akdeniz gezisi nedeniyle karar verdim. Kendimce düşünüp uygulamaya koyduğum bir sergiydi bu... "Büyük Ankara" gemisiyle Akdeniz turuna çıkarken böyle bir serginin, evrensel dostluk ve barış açısından anlamlı olacağını düşündüm. Bu nedenle de açılışı, komşumuz Yunanistan'ın Pire limanında yaptım. Gemi, genel anlamda bir "sergi gemisiydi. Orada çeşitli ticari ürünler sergileniyordu. Ancak, sanat etkinliği olarak yalnızca benim sergim vardı. Yolcular için sürpriz oldu tabii. Gemideki Türk diplomatlar, "Yüzen Sergi" esprisini çok tuttular. Gemimiz, uğradığı limanlarda, sergi nedeniyle ziyaretçi akınına uğradı...

Sakıncalı karikatürler!

Sözün burasında, Ramoğlu'na takılmadan edemedim:

Ramoğlu’nun klasikleşmiş bir karikatürü: İtfaiyeciler

Ramoğlu’nun klasikleşmiş bir karikatürü: İtfaiyeciler

Bu denli ilgi gördüğüne göre, gemide sergilediklerin, "pembe mizah" dizisindeki erotik karikatürler olmalı!

— Hayır... Evrensel konuları işleyen karikatürlerdi. O sergide ayrıca, BM ve Picasso konulu iki çalışmam da yer almıştı. Bana göre, serginin en önemli karikatürleri bunlardı. Ancak, bu karikatürlerin dışarıda sergilenmesi durumunda, uluslararası bir avukata ihtiyacım olacağı konusunda dostlarım beni uyardılar!

Bu karikatürlerin sorun yaratacağını kim söyledi size?

— Gazeteciler Cemiyeti'nin bazı yöneticileri... Gemide bulunan Halit Kıvanç ise, böyle bir görüşe anlam veremediğini söyledi. Onun önerisiyle, gemide bir defter açtık, insanlar sergi hakkındaki düşüncelerini yazsınlar diye...

Ne sakıncası varmış bu karikatürlerinizin?

— Karikatürlerden biri şöyleydi: Aralarında kendi tablosunun da bulunduğu bir modern resim sergisinde Picasso, ortasında yalnızca bir "nokta" o\an tablosu önünde duruyor... Tablonun üzerinde ise "Satılmıştır" etiketi görülüyor... Bu karikatürüm nedeniyle, kafası boş, cebi dolu insanlardan tepki aldım!

Picasso'ya olumsuz bir bakışınız mı vardı?

— Hayır, ben bir Picasso hayranıyım... Orada Picasso'yu tanımadan Picasso hayranı olanlarla dalgamı geçiyordum! Çünkü Picasso’yu tanıyanlar, onun artık bir nokta bile çizse değerli olduğunu bilirler.

Peki, öteki karikatürde ne vardı?

— BM'nin önünde bir grup "ruh", slogan atarak gösteri yapıyordu! Tıpkı, gösteri yapan işçiler gibi... Tabii, bu ruhlar, savaşlarda ölen askerlerin ruhları idi. Ben bu karikatürümle, BM'nin paralı asker çalıştıran bir kurum olmasını eleştirmiştim.

"Yüzen Sergiyle daha sonra hangi limanlara uğradınız?

— Yunanistan'dan sonra İtalya’ya gittik... Venedik'te, Yunanistan'dakinin iki katı ilgi gördüm. Bir yabancı diplomat, karikatürlerin önünde öyle bir gülme krizine yakalandı ki, ailesi bile adamın durumundan kaygılandı! Şişmanca bir adamdı. Venedik, bana hep o adamı anımsatır! Bu sergi sayesinde, ilk kez dünya insanlarıyla karşı karşıya geldim. Gezi boyunca ilginç tipler tanıdım. O sıralar Picasso hayattaydı. Kendisini tanıyan biri, "Onunla ilgili karikatürünüzü görseydi, sizinle mutlaka dost olurdu!" \ ve bana, Picasso'yla çalışmamı önerdi.

Ramoğlu'ndan bir karikatür. 'Atam izindeyiz!'

Ramoğlu'ndan bir karikatür. 'Atam izindeyiz!'

Beyrut'ta her karikatürümün fotoğrafını çeken ve biyografimi okuyan bir kişi de yaşamımın, çizdiklerim kadar ilginç olduğunu söylemişti. Lübnan Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan ve Türkçe'yi çok iyi konuşan bu zat, beni ülkesine çağırdı.

Çizgide entelektüel imaj

Sanatın evrensel diliyle ürün verdiğiniz için, yabancıların sizi anlaması daha kolay oluyor galiba.

— Günceli ve gündemi yakalamak gibi bir sorunum yok benim. Aktüelin peşinden koşmuyorum. Soyut kavramlarla insanların bilinçaltını yansıtmaya çalışıyorum. Çalışmalarıma evrensel nitelik kazandıran çizgimdeki entelektüel imajı korumaya özen gösteriyorum. Amacım, ülkemizi karikatür yoluyla uluslararası arenada tanıtmak ve dünya barışına katkıda bulunmaktır.. Ben hiçbir zaman kolay yolu seçmedim. Bilimsel yönden bakarsak, sanatta ulusal sınırlamalar yanlıştır. Sanat, evrensel boyuta ulaşmadan çağdaşlık düzeyi yakalayamaz. Sanat, insanlığın ortak duyarlığı olduğunda ölümsüzlesin Bu duyarlığı yansıtmada ise çizginin evrensel dili büyük önem taşıyor.

Yarışmalar ve ödüller konusunda ne düşünüyorsunuz?

— Ödüle karşı değilim, fakat ödülle değerlendirilmeye karşıyım. Ödüller, kendini kanıtlamış kişiler için pek anlamlı değil bence. Yarışmalara, daha çok gençler katılmalı...

Ziya Ramoğlu'rıun KTÜ yerleşkesine dikilecek "Düşünen Adam" karikatürü…

Ziya Ramoğlu'rıun KTÜ yerleşkesine dikilecek "Düşünen Adam" karikatürü…

Karikatürün toplumsal bir işlevi olduğuna inanıyor musunuz?

— Karikatür toplumdan soyutlanamayacağına göre, böyle bir işlevi olduğunu söylememiz gerekiyor. Bana göre karikatür, toplumsal bilinçlenmeye katkıda bulunmalıdır. Karikatürün yalnızca sanat için yapıldığını söylemek, bana pek doğru gelmiyor. Böyle bir tanımlama, karikatürün amacına ters düşer.
"Avrupa'da karikatürü yapılmayan politikacı; ‘Eyvah! Ben bittim' diye düşünür ve çok üzülür. Bizim ülkemizde ise bunun tam tersi bir durum var..."

Politikacı için en büyük ceza

Ülkemizde karikatür ne kadar önemseniyor?

Karikatür, gerçekten büyük bir silah... Çünkü bununla yönetimleri alaşağı edebilirsiniz. Türkiye'de karikatürist olarak çalışmak, dünyadan biraz farklı... Bizde, sözgelimi cumhurbaşkanı ya da başka bir liderin karikatürünü çizmek, neredeyse suç... Avrupa'da, Amerika'da ise karikatürü çizilmeyen politikacı, kendisinden kuşku duymaya başlar! Çizer, ne denli üzerine gitse de, politikacı bundan gocunmaz. Kendini karikatür bantlarında göremeyen bir lider, "Eyvah, ben artık bittim!"diye düşünür ve çok üzülür. Eleştirilmeyen politikacı, "Gündemden düştüm galiba!"diye hayıflanır. Çünkü onlar çok iyi bilirler ki, birinin hakkında tek kare karikatür çıkması, yüz fotoğrafının basılmasından önemlidir! Bir politikacı için en büyük ceza, karikatürünün çizilmemesidir! Nedeni açık: Sen çizgilerinle birini yersen de, bir yerde onun reklamını yapmış oluyorsun. Bizim politikacılar bu gerçeği kavramış olsalar, "Ne olur, çizin to7" diye karikatürcülerin peşinde koşarlar.

Çizere konu olmak, önemsenmek anlamına mı geliyor?

Evet, dışarda karikatürcülere malzeme olmayan kişi, artık toplumca önemsenmediğini düşünüyor. Bizde ise bunun tam tersi bir durum var. Hoşa gitmeyen bir eleştiri yapıldığında, karikatürcü hemen susturulmak, içeri atılmak isteniyor. Biliyorsunuz, başbakanlığının ilk döneminde Turgut Özal, kendisiyle ilgili karikatürleri çerçeveletip odasına asardı. Hatta, kimi karikatürcüleri, yurtiçi gezilerinde yanına almaya başlamıştı. Böylece, toplumda hoşgörülü, demokrat lider imajı çizmek istiyordu. Ama foyası erken çıktı. Limon dergisinden bir çizeri hapse attırdı.

"Kaba eleştiriye karşıyım"

Karikatürün eleştiri biçemi ne olmalı?

— Benim sanat anlayışımın özünde sevgi vardır. Dünyada en etkili silahın sevgi olduğuna inanıyorum. Ben, önyargılarla yola çıkmam. Amaç, çirkini daha çirkin göstermek olmamalıdır. Sanatçı, her çirkinliğin sevimli bir yanını bularak onu güzelleştirebilen insandır. Karikatüristin görevi, olayları eleştirip kişileri iğnelerken, yüzlerde tebessüm yaratmaktır. Benim insana yaklaşımım hep yumuşak, sıcak, sevecen duygularla oluyor. Sert, saldırgan ve kaba eleştiriye karşıyım. Sanatsal estetiği oluşturan öz ve biçim birlikteliğini, böylesi kaba eleştirilen olumsuz yönde etkiler. Biz karikatürcüler, tüm dünyanın dertlerine isteyerek ortak olmuş savaşçılarız. Tek silahımız, kalemimizdir. Sevgi dolu yüreğimizden başka neyimiz var ki?

Of'ta yaşamak, sanatınızı nasıl etkiliyor?

Olumlu etkilediğini düşünüyorum... Of'tan dünyaya açılan bu pencereden, insanlarla iletişim kurmakta sıkıntı çekmiyorum. Konular beni peşinden sürüklüyor. Uzakdoğu, Asya, Avrupa, bütün dünya, sanki kanatlarımın altında! Bazen de zaman tünelinden geçerek, Âdem ile Havva'ya uzanıyorum. İnsanlığın yeni yeni keşfetmekte olduğu uzaya doğru yol aldığım da oluyor. Ben çalışırken, Of'ta olup olmadığımın bile farkında değilim!

Of'ta bir Robenson!

Ziya Ramoğlu’nun “Çernobil/86” karikatürü

Ziya Ramoğlu’nun “Çernobil/86” karikatürü

Ziya Ramoğlu, 1951 yılında askerliğini İstanbul’da yaparken, Jandarma istihbarat Okulu'nda görevliymiş. Bu nedenle de, yolu sık sık istanbul 1. Şube'ye düşüyormuş. Jandarma erleri orada bir çeşit koruma görevi yapıyorlarmış. Nöbetçi oldukları geceler, "Sansaryan Hanı" olarak bilinen İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün hücrelerinde kalan tutukluları banyoya, tuvalete götürürlermiş. Ramoğlu, "Orada bir gün Ruhi Su ile karşılaştım!" deyince çok şaşırdım...

Ünlü "TKP Tevkifatı"nın canlı bir tanığı duruyordu karşımda... Hem de "içerden" bir gözlemci olarak! Ziya'nın bu konuda anlatacakları tarihe ışık tutacaktı... Heyecanla sorular yöneltmeye başladım kendisine. Ama onun Ruhi Su'ya ilişkin bilgileri çok sınırlıydı. Kim bilir, belki de bu konuda konuşmak istemiyordu. Söyleşimiz süresince parça parça söyledikleri, topu topu şunlardı:

"Ruhi Su ve öteki tutuklularla bizim konuşmamız yasaktı. Ancak, kimsenin olmadığı zamanlarda, gizli gizli görüşürdük. Orada görevli Tacettin Gürel adında bir yüzbaşı vardı. O beni, tutuklularla konuşmamam ve onların resimlerini yapmamam konusunda uyarmıştı. Ruhi Su'ya Emniyet'te işkence yapılırken ben görmedim. Ama o, kendisine sorguda işkence yapıldığını söylemişti. Aklımda kaldığına göre, sorguya götürülürken polisler kendisini itmiş ve yere düşmüş. O da bunun üzerine öfkelenerek ifade vermekten vazgeçmiş. Konuşmadığı için de ayrıca dayak yemiş... Çok iyi bir insandı. Sanatçı olduğu, her halinden belliydi... Yıllar sonra, Karikatürcüler Derneği'nin Akşehir'de düzenlediği Nasrettin Hoca Şenliği'nde karşılaştık. Beni tanıması olanaksızdı. Kendimi tanıttım. Anımsadı. Sevgiyle elimi tuttu. Hastaydı. Kısa bir süre sonra da ölüm haberi geldi..."

Ziya Ramoğlu, "büyük tevkifat" sırasında, TKP Genel Sekreteri Zeki Baştımar ile oğlunun gözaltına alındıktan sonra altı ay birbirleriyle hiç görüştürülmediklerini söyledi. Onun bir başka önemli tanıklığı ise, "51 Tevkifatı'nın ünlü sanığı Sevim Belli ile ilgiliydi. Dedi ki, "Şube'ye Sevim Tan adında bir bayan getirmişlerdi. Büyükçe bir odada kalıyordu. Emniyet'te ona çok itibar ediliyor, ayrıcalık tanınıyordu. Benim ressam olduğumu öğrenince, resmini yaptırmak istemişti. Şube Müdürü'nün izniyle, vesikalık fotoğrafından renkli pastel kalemle bir resmini yapıp kendisine verdim..."

Ziya Ramoğlu İstanbul’da Jandarma İstihbarat Okulu’nda görevliyken 1.şube nezarethanesinde Ruhi Su ile karşılaşmış.

Of'ta yaşamak, sanatınızı nasıl etkiliyor?

Söyleşimizin sonuna doğru, hepinizin aklından geçen o can alıcı soruyu yöneltiyorum Ramoğlu'na:
Çalışmalarınla uluslararası bir kimlik kazanmışken, neden hâlâ burada Robenson gibi yaşamayı sürdürüyorsun?

Belli ki bu soru daha önce çok sorulmuş kendisine. O nedenle de hazırlıklı. Duraksamadan yanıtlıyor:

— Senin gibi, bu soruyu bana soran çok oldu. Rahmetli Çetin Emeç de Hayat Dergisi’ni yönettiği yıllarda aynı soruyu yöneltmişti. Hürriyet Yayınları’nın başına geçtiğinde ise, İstanbul’a yerleşip Hürriyetle çizmem için ısrar etmişti. Ben, onların Trabzon'u taşra" saymalarını bir türlü hazmedemiyordum. Biliyorsun, Hayat dergisinde karikatürlerim yayımlanırken, benim biyografimi sen yazmıştın. Yıl, 1960... Sanatımın altın çağını yaşıyordum o sıralar. Şevket Rado, beni Hayat kadrosuna almak için cazip tekliflerde bulunmuştu. Hikmet Feridun Es'in çekeceği fotoğraflarımı afiş yaparak, beni dergide lanse etmek istemişlerdi. Tabii, köyde inzivaya çekilmemde, 27 Mayıs askeri müdahalesinin de önemli payı var. "ABC Okulu'nun çağrısı üzerine Paris'e gitme hazırlıkları yaptığım bir sırada yurtdışına çıkmam engellenince yaşama küstüm, büyük kentlerden kaçarak kırlara, doğaya sığındım. Ancak, sanatsal çalışmayı hiçbir zaman bırakmadım. Doğada özgürlükle sanatı iç içe yaşadım. Kariyerimi evrensel çizgiye oturtana dek, yeni imaj arayışları, yeni bakış açıları, yeni yaklaşımlarla dünya sanat platformunda yarışı sürdürdüm. Tam da sanatta mutlu sona yaklaşmışken, bu kez sağlık sorunları çıktı karşıma. Göz sinirlerimi besleyen damarlarda tıkanıklık oldu. Bu illetin kesin tedavisi yok! Ne yaparsın, hayat sürprizlerle dolu... Bunu da yaşamın bir kara mizahı sayıyorum...

Sağlığınız şimdi nasıl?

— Bildiğin gibi, yaklaşık on yıldır çeşitli sağlık sorunlarıyla cebelleşiyorum. Özellikle gözlerimdeki rahatsızlık derinden etkiliyor yaşamımı. Yazamıyor, çizemiyor, okuyamıyorum... Sen de sanatın içindesin, bu duyguyu iyi bilirsin. Tüm insanlara, dostlarıma, doğaya sevgimi tüketemeden gideceğime üzülüyorum. Ölümün erişemeyeceği tek olgu, sanattır. Ama bu çizgiyi yakalayabilmek için bir ömür bile yetmiyor. Yine de beni yaşama bağlayan en önemli etken, dostlarımın eksilmeyen sevgisi ve sanatın bitmeyen heyecanıdır. Çalışmalarımda beni sürekli destekleyen sevgili dostlarımın çoğu şimdi aramızda değil, iyi yürekli ressam kardeşim Zühtü Ellezoğlu'nu, "Doktor" lakaplı Muzaffer Feyzioğlu'nu, fotoğraf ve tiyatro tutkunu Haluk Ongan'ı, yakın çalışma arkadaşım Murat Saltık'ı rahmetle anıyorum. Sevgili Kayıhan Keskinok'a, Ömer Güner'e ve sana, sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Sizlerin 1960'larda başlayan cömert ilgisi ve sımsıcak dostluğu, beni bu kente bağladı; bir daha İstanbul'a dönmeyi hiç düşünmedim...

Başlıca karikatür sergileri

• 1957: "Denemeler" başlıklı karikatür sergisi/Trabzon
• 1960'lar: Çeşitli yurtiçi ve yurtdışı grup sergileri.
• 1971: "Yüzen Sergi"!Akdeniz ülkelerinin liman kentlerini ziyaret eden "Büyük Ankara"gemisinde açılan karikatür sergisi. Duraklar: Yunanistan (Pire, Atina, Rodos), İtalya (Trieste, Venedik), Yugoslavya (Sipernik), İsrail (Tel Aviv, Hayfa), Lübnan (Beyrut).
• 1973: "Çağdaş Bunalımlar" karikatür sergisi/Trabzon.
• 1975: Uluslararası grup sergileri: Bulgaristan (Gabrova), Belçika (Knokke-Heist), italya (Tolontino, Marostica), Kanada (Montreal).
• 1976: Akşehir Uluslararası Nasrettin Hoca Şenliği çerçevesinde Karikatürcüler Derneği'nin "Çocuklar Yaşasın" konulu geleneksel sergisi.
• 1977 (2 Mayıs): "Pembe Mizah/Karikatür Sergisi"/Trabzon Devlet Güzel Sanatlar Galerisi ve Bordighera (İtalya).
• 1982: Karikatürcüler Derneği'nin Yurtdışı Grup Sergisi: Polonya (Varşova), Fransa (Paris).
• 1986: New York'taki "Özgürlük Anıtfnın, 100. Yıl kutlamaları çerçevesinde yayımlanan "Taking Liberty With The Ladfadlı albüme karikatürlerinin alınması ve üç yapıtının New York Karikatür Müzesi'nde sergilenmesi.
• 1988: Atatürk'ün Trabzon'a gelişinin yıldönümü onuruna "Ne var, ne yok?" başlıklı karikatür sergisi. Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi/Trabzon.
• 1988 (26 Ekim-5 Kasım): Karma sergi. Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi/Trabzon.
• 1991: Kişisel Karikatür Sergisi: Karikatür Müzesi/İstanbul.
• 1992 (19 Ocak): "Gftan Dünyaya Bakış". Of ve Çevresi Kültür, Sanat ve Dayanışma Derneği/Ankara.
• 1992 (9 Haziran): "Ziya Ramoğlu Sergisi". Karikatürcüler Derneği/İstanbul.
• 1992 (29Haziran-3 Temmuz): "S.O.S.VÇevre bilincini konu alan karikatürler sergisi. Mülkiyeliler Birliği/Ankara.
• 1993 (14 Aralık): "Ramoğlu'ndan Seçmeler". Mahmut Goloğ-lu Kültür Merkezi/Trabzon. (Trabzon'un Yetiştirdiği Değerlere Saygı Günleri" çerçevesinde düzenleyen: Trabzon Gazeteciler Cemiyeti.)
• 1994 (11-28 Nisan): "Barış Karikatürleri Sergisi", GESAM Kültür ve Sanat Merkezi/Ankara.
• 1995-1996 (18 Ekim 1995-15 Ocak 1996): "Çevre ve Barış".(Alman meslektaşı Bubec ile) Münster Esnaf ve Sanatkârlar Odası/F. Almanya. (TC. Münster Başkonsolosluğunun katkılarıyla açılan bu sergi, yoğun ilgi nedeniyle dört ay açık kaldı.)
• 1996:ABD'nin kuruluşunun 500. Yıldönümü nedeniyle "WittyVVorid International Cartoon Bulletin"de yayımlanan karikatürlerininbir yıl süreyle Nort Wales 'de sergilenmesi.
• 1996: Bordighera Uluslararası Karikatür Yarışması'nda üçüncülük ödülü kazanması ve "Âdem ile Hawa"yı konu alan iki yapıtının orada sergilenmesi.
• 1996: Gürbüz Doğan Ekşioğlu ve Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu ile ortak karikatür sergisi. Karadeniz Teknik Üniversitesi Kültür Merkezi/Trabzon.
• 2000 (16 Kasım-30 Kasım): "26. Trabzon Sanatçıları Geleneksel Plastik Sanatlar Sergisi" içinde./Trabzon Devlet Güzel Sanatlar Galerisi.

KTÜ'ye dikilecek "karikatür yontusu"nu bekliyor

Ziya Ramoğlu, bugüne değin çok sayıda uluslararası ödül kazandı. Onun karikatürleri dünya sergilerine, müzelerine, albümlerine girdi. Yapıtları, dünyanın önde gelen yayın organlarında yayımlandı. Özellikle, Amerika'nın 500. Yıl kutlama etkinlikleri çerçevesinde, Dünya Karikatürcüler Birliği'nden gelen çağrı, onu çok sevindirmişti. Ramoğlu'nun bu çağrıya katılarak çizdiği "karnı burnunda" Özgürlük Anıtı karikatürü, hem New York'taki Sanat Müzesi'nde sergilendi, hem de bütün dünyadan yalnızca yüz karikatürcünün yapıtlarının yayımlandığı "Taking Liberty With the Lady" adlı albümde yer aldı.

Ziya Ramoğlu'nun imzası ve kartviziti.

Ziya Ramoğlu'nun imzası ve kartviziti.

Son olarak, 1996 yılının Ağustos ayında italya'dan gelen yeni bir ödülü armağan etti ülkesine. Bordighera kentinde düzenlenen ve yıllar önce Aziz Nesin'e ilk uluslararası ödülü kazandıran yarışmanın karikatür dalında üçüncü oldu... Ancak, ne Amerika, ne İtalya umurunda! Onu şu sıralar en çok, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlü-ğü'nden gelecek bir haber ilgilendiriyor... Heyecanla, üniversite yönetiminin alacağı kararı bekliyor,.. Çünkü doğup büyüdüğü ve tüm yaşamını adadığı Trabzon’da, onun bir yapıtının, KTÜ yerleşkesine "yontu" olarak dikilmesi için, rektörlük katında girişimde bulunulduğunu öğrenmiş... Girişimini yıllar önce başlatan KTÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu, sanatçının "Düşünen Adam" adlı yapıtının üniversite bahçesine dikilmesiyle, yalnızca Ziya Ramoğlu'nun onurlandırılmış olmayacağını, aynı zamanda KTÜ'nün de büyük prestij kazanacağını söylüyor... Ancak, üniversiteden yıllardır bu konuda ses çıkmıyor.

Bu tasarının bir an önce gerçekleşmesi, hepimizin dileği...
Uluslararası başarılarıyla ülkemizi sürekli onurlandıran Ziya Ramoğlu'na, Trabzonluların çok şey borçlu olduğunu düşünüyoruz.


Rektörlüğe dilekçe

 

6.12.1996
KTÜ Rektörlük Makamı'na,

Bilimi aydınlığa çıkarmada uğraş verenlerin sanatsal yapıtlar oluşturmaları, onurlu bir beceridir. Sanatı yaratanların üniversite ile bütünleştirilmesi gereğine inanmaktayız. Bu anlayışla, bir sanat eserinin üniversitemize kazandırılmasına gönül verdim. Ömrünü karikatür sanatına vakfetmiş Ziya Ramoğlu'nun özgeçmişini ve birkaç eserini ekte sunuyorum. Uğraştığı sanat dalında kendini kanıtlamış, yüksek meslek anlayışı ve ahlâki standartlarda çalışma yapmıştır. Çok sayıda uluslararası ödülü vardır. Eserleri içinde yer alan ekteki "Düşünen Adam", mizahi düşünce ve filozofik açıdan üniversiter bir anlayış sergilemektedir. Bunun, üniversitemiz kampüsünde öğrencilerin ve öğretim üyelerinin, üzerinde çok tartışacağı bir eser olduğuna içtenlikle inanıyorum. Bu gerekçeyle, adı geçen eserin kampüsümüze bir heykel olarak kazandırılmasını makamınıza teklif ediyorum. Bu yapıt hem sanata, hem sanatçıya, hem üniversitemize yüksek değerde prestij kazandıracak ve belki de KTÜ'nün simgesi olacaktır.

Konuyu takdirlerinize sunuyorum.
Saygılarımla.

Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu KTÜ Tıp Fak. İç Hastalıkları Anabilim Dalı

Ramoğlu için yazdılar

Devrim Ocağı ve Ramoğlu

"...27Mayıs Devrimi sonrası, Trabzon Devrimciler Derneği'ni kurmuştuk. Başkanımız rahmetli Ümran Baran, sekreterimiz gazeteci yazar Attila Aşut... Ben, derneğin saymanıyım... Bir gece düzenledik. Vali var, Belediye Başkanı var konuklarımız arasında... Ve çiçeği burnunda bir sanatçı: Ziya Ramoğlu… Attila Aşut, o gece Ziya Ramoğlu'na bir görev vermiş: Üst düzey yöneticilerin karakalem portrelerini çizmek...

ecede caz var, saz var. Konuşmalar var. Espriler var. Ziya Ramoğlu bir köşeye çekilmiş, sanatını icra ediyor. Bu gürültü patırtı içinde, Ziya Ramoğlu'nun çalışmasına dikkat eden yok.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Attila Aşut, Vali ve Belediye Başkanının portrelerini aldı ve kendilerine götürdü, 'Gecemizin anısıdır' dedi. Sorular gelmeye başladı, 'Kim yaptı bunları?'

Attila Aşut, önce açıklamak istemedi, 'Efendim, bu bir sürprizdir, çizen de gizli kalacaktır" dediyse de, 'Kimdir?'diye diretilince, Aşut, bir köşede olayı izleyen genç sanatçı Ziya Ramoğlu'nu gösterdi. Vali ve Belediye Başkanı'ndan başlayan bir alkış, bir kutlama... Ve gecenin adamı: Ziya Ramoğlu...

İşte Ziya Ramoğlu'nu ben o gece tanıdım. Yaklaşık otuz yıldır dostluğumuz, arkadaşlığımız devam ediyor. Şimdi gözlerinde meydana gelen rahatsızlık nedeniyle çalışmalarını azaltmış. Ziya Ramoğlu'na uzun ömürler diliyoruz."

(Hamsi dergisi, Şubat 1992, Sayı: 14)

"Çizgiler esprileriyle sevişiyor!"

"Kanunların suç sayıldığı eylemleri gerçekleştiren insanların kapatıldığı cezaevine bugünlerde sanatçılar konulmakta Trabzon'da. Bu cezaevine konulan ilk sanatçımız da sayın Ziya Ramoğlu'dur. Darısı diğer sanatçılarımızın başına... Evet, kültüre her zaman büyük önem vererek ilimiz halkına güzel hizmetler sunan Trabzon Belediyesi, bu sefer, yıllar öncesinin Orta hisar Cezaevi'ni restore ederek sanatçılarımızın ve sanatsever halkımızın hizmetine açmıştır.

Bu haberi dünya duymalı.
Bu, bataklığı gül bahçesine çevirmektir.
Bu, çöp kutularından vazolar yapabilmektir.

Gelelim karikatür sanatçımız Sayın Ziya Ramoğlu'na...
Onun için, 'Mum dibine ışık verdi nihayet' demek, doğru olacaktır kanısındayım. Sergisinde, esprileriyle çizgilerini sevişirken gördüm. Şaşırdım, güldüm, heyecanlandım, düşündüm...

Teşekkürler Sayın Ramoğlu..."

(Harun Yavru oğlu, Karadeniz, 5 Kasım 1988)

Almanya'daki sergisi büyük ilgi gördü

"Uluslararası karikatüristlerimizden Ziya Ramoğlu, Alman meslektaşı ünlü çizer Bubec ile müşterek karikatür sergisini Münster'deki Esnaf ve Sanatkârlar salonunda açtı. Çevre ve barış ağırlıklı karikatürlerin yer aldığı serginin açılışını, TC. Münster Başkonsolosu Güneş Al-tan yaptı. Alman yerel basınında büyük ilgi gören karikatürler, Ocak ayından sonra Almanya 'nın çeşitli şehirlerinde sergilenecek..."

(Yöremizin Sesi gazetesi/Almanya, Ocak 1996)

"Of'tan dünyaya açılan pencere"

Trabzon'un Of kasabası, dünyaca ünlü iki adam yetiştirmiştir bugüne kadar. Bilenler bilir, Oflu İsmail'dir biri...

'Yeraltı Dünyası \ onu çok iyi tanır, namı hâlâ yürür. Adını duyan ürker, gölgesinden korkulur. Roma, New York, Paris 'yeraltlısı' nda tanıyanı çoktur! Babadır, baba! Kimi zaman Avrupa gazetelerinde 'aranıyor' diye manşetlere bile çıkar!

Bir diğeri de Oflu Ziya'dır... Ama o, karikatür sanatçısıdır. Türkiyeli hemşerileri, meslektaşları pek tanımasa da, 'karikatür dünyası', Oflu Ziya Ramoğlu'nu çok iyi bellemiştir. Ofta, küçük bir pencerenin ardında kırk yıldır dünyaya uzanır Ramoğlu. Aslında, Ofu tepeden gören evinden yıllar var ki dışarı çıkmamıştır ama çizdiği karikatürler, Montreal'den New York'a, Paris'ten Napoli'ye dolaşıp durmuştur.

Ramoğlu, birkaç yıl öncesine kadar bu uzun dünya koşusunu sürdürüp durmuş ama gözleri ve elleri yorulunca, mecburen koşuyu yürüyüşe çevirmiş. Şimdi çok daha az çiziyor, Of postanesine daha az uğruyor ama, Avrupalı seçiciler onu zorlamaya devam ediyor:

- Pencere dibinde oturmaya devam et üstad!"

(Nebil Özgentürk, Sabah, 30 Haziran 1996)

Of'ta Uluslararası Bir Karikatür Ustası: Ziya Ramoğlu

"Karikatür sanatçısı Ziya Ramoğlu'nu, bir zamanların fotoğraf sanatçısı Murat Saltık'ın fotoğraf stüdyosunun vitrinindeki rötuşlu fotoğrafların altındaki imzadan tanımıştım. Hatta imzamızı atarken ona özendiğimizi iyi anımsıyorum. Yıl 1961 olmalı. Tam 35 yıl geçmiş aradan. Zaman oldu, karikatürleri şair Subutay Hikmetin şiir kitaplarına ses oldu; dergi sayfalarına can veren birer iksir. Hele de zamanın Hayat dergisi, bu yeteneğe geçit vermede erinmedi. Ardından sergi/er geldi, dünyayı dolaşan. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği saygı gecesiyle sürdü sevenleriyle birlikteliği.

Sevgili Ömer Güner ve tiyatro sanatçısı Gılman Kâhyaoğlu Peremeciyle, bir yanımıza denizi alarak ve sanata değgin sözlerimizi rüzgâra teslim ederek Of un yolunu tuttuk. Ramoğlu, kutu gibi evinin üst katında, bir yanı Karadeniz'e, bir yanı yamaçları çepeçevre saran yemyeşil çay bahçelerine bakan, üç yanı camlı geniş salonun ortasında dünyayı dinliyor. Evinin duvarlarını, yaptığı seçkin karikatürler, kitaplar, dosyalar, Rus Pazarı'ndan alınan özgün eşyalar süslüyor... Sevdası, hiç durmayan bir motor sanki. Bir lokomotif gibi raylarda akıp gidiyor..."

(Ahmet Özer, Ekspres, 15 Temmuz 1996)

"Karadeniz insanının burnu neden büyüyor?"

"...Bu yazıyı yazarken, kırk yıllık arkadaşım Trabzonlu değerli karikatürcü Ziya Ramoğlu aklıma takıldı! Tam kırk yıldır belki kırk kez beni Trabzon'a davet ediyor, ben de bir türlü işten güçten gidemiyor, bir de cevap bile veremiyordum. En son Ramoğlu'ndan bir mesaj aldım. Karadenizlilerin burunları büyük olur, burunlarından kıl aldırmazlar. Onurlu, kibirlidirler. O kadar çok istediğim halde gidemedim. Bütün davetlerine de olumlu, olumsuz bir cevap veremeyişim karşısında, bana mesajında, 'Vizeyi kaldurdum daa, artik çelebilirsin!"diyordu.

Bugün mü gitsem, yarın mı gitsem ?' derken, 'pat!' diye Ziya Ramoğlu'nu karşımda görmem mi? Bana haklı olarak biraz soğuk baktı. Yine de hasretle sarıldık birbirimize, öpüştük. Bir göz problemi için İstanbul'a gelmişti. Hoş beşten sonra onu şöyle bir süzdüm, gülerek! 'Ramoğlu, görmeyeli burnun ne kadarda büyümüş yahu!'deyiverdim. O, birden şok(e) oldu; kızardı, bozardı. Üzgün ve kırılmış görünümündeydi. 'Yahu Eflatun'cuğum, bende öyle burun büyüklüğü, hele hele sana karşı... olur mu hiç, nasıl böyle düşünebilirsin ? Hayret yani!' dedi.

Bende, 'Yanlış anladın, ben o anlamda söylemedim. Yani bir insanın on sekiz, hadi bilemedin yirmi yaşına kadar, orası burası büyük, sonra durur, tamam mı? Ama seni görmeyeli burnun boyut olarak büyümüş, o dikkatimi çekti de! Deyiverdim.

O, 'Ben de fark edeyrum ama, ona söz geçiremeyrum, piraktum, koyverdum oni, daa!'dedi, gülüştük..."

(Eflatun Nuri, "Öküz" dergisi, Eylül 2000)



Ziya Ramoğlu’nun Hayat Dergisinde tam sayfa yayımlanan ilk karikatürleri “Petrol Zenginleri”

 

TURKEY BLACK SEA (PONTIC) REGION TRAVEL GUIDE

ENGLISH

TURKEY BLACK SEA (PONTIC) REGION TRAVEL GUIDE, CULTURE, FOLKLORE, TRAVEL TIPS, HISTORY, COUSINE, HOTELS, TRABZON, RIZE ...

Karalahana Bağımsız Karadeniz Gazetesi'nden makaleler: Karadeniz Bölgesi haberleri

 

     Çay, Türkiye'de en çok tüketilen içeceklerden biri. Ancak çayın sofralara nasıl ulaştığını yöre insanları dışında pek bilen yok. İnce Belin Buğusu: Çay belgeselinin yönetmeni İsmail Şahinbaş ile konuştuk.  Çay Belgeseli söyleşisi

Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası
Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası

Nasreddin Hoca’ya bağlı olarak anlatılan fıkraların hemen hemen tamamını içermektedir Trabzonlu folklor araştırmacısı  Dr. Mustafa Duman'ın Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası kitabı, birçok alanda, Türkiye’de ve Dünyada ilk olma özelliğini taşımaktadır.


        

Karalahana.Com! Doğu Karadeniz Bölgesi gezi, kültür, tarih ve müzik rehberi © 2007 | Tüm hakları saklıdır