|
|
|
Evinde ziyaret ettiğimiz
Cevat Öztürk sorularımızı içtenlikle yanıtladı.
Rize’de keşfettiği
genç yetenekleri Türk futbolunda yıldızlaşan bir
futbol sevdalısı : Cevat Öztürk
Fatih Sultan KAR
*Her antrenör gidişinde ‘Cevat gel takımın
başına’ derlerdi. Ben de memleketime hizmetten
geri kalmazdım.
*Çok kaleci aradım. Bir türlü bulamıyordum. Bir
gün baktım kalenin arkasında bir çocuk duruyor.
Dedim, sen kalecilik yapar mısın? ‘Yaparım’
deyince bir iki şut çektim. Farklıydı. ‘Aradığım
kaleciyi buldum!’ diye bağırdım. O çocuk Sinan
Yenigün’dü.
Cevat Öztürk adı, Rizespor tarihinde
özel bir yere sahiptir. Takım ne zaman teknik
direktörsüz kalsa bir nefer gibi imdada
yetişirdi. Türk futboluna yıldızlar kazandıran,
aynı zamanda Rize’de sporun gelişmesine büyük
katkıları olan Cevat Öztürk’le hatıralarını ve
Rizespor’u konuştuk.
Söze başlarken biraz ailenizden ve
çocukluğunuzdan bahsedelim, ne dersiniz?
Babam Hadi, annem Hatice’dir. Rize’nin en eski
ve köklü esnaflarından birinin oğluyum. Babamın
Rize’de bakkaliyesi vardı.1939 yılında mayısını
birinde doğdum. Kökenimiz olarak Rize merkez
Kavaklı mahallesidir. Çocukluğumun bir bölümü
babamın işi dolayısıyla Borçka’da geçti. Fırsat
buldukça Rize’ye gidip gelerek tabii.
Futbolla nasıl başladınız?
Her çocuk gibi mahallede top oynayarak başladım
Bizim zamanımızda
top oynayacak alan boldu. Düşünün mesela Tevfik
İleri sahası (Buhti’nin duzi), eski sanat
okulunun sahası, Kurtuluş okulunun bulunduğu
yerde futbol sahası vardı. Nüfus yoktu, araba
yoktu. Yollarda bile top oynardık. 1954 yılında
mahalleden arkadaşlar top oynarken Güneşspor’dan
Burak Kumbasar bizi gördü. Gel dedi, sana
Güneşspor’dan lisans çıkartalım. Biz de gittik
işte. Lisansı çıkarttılar. Antrenmana başladık.
1954-55 senesinden beri lisanslı olarak topa
başladık, ama ilk zamanlar oynamadım. 1956’dan
sonra başladım top oynamaya. Zaten o zamanlar
usul öyleydi. bir süre pişmen gerekiyordu.

Cevat Öztürk ve Güneşspor. Ayaktakiler
:Tuncay Mataracı, Ali, Güngör, Aynur, Süreyya,
Yaşar. Oturanlar : Recep Ayvaz ( Ayvazaga ),
Osman, Ekrem, Cevat Öztürk , Musa Ayvaz.
Güneşspor’da sizi kim çalıştırıyordu?
Biz ortaokulda okuyorduk. O yıllarda ortaokulu
bitirmeyenlere top lisansı çıkmazdı. Bu yüzden
önce ortaokulu bitirmek gerekiyordu. Bense top
peşinde koşmaktan ortaokulu daha bitirmiş
değildim. Güneşspor’da top oynayayım diye okulu
bıraktım. O zamanlarda bizi rahmetli avukat
Murat Kumbasar’ın, kendisi gibi avukat olan
ağabeyi Osman Kumbasar çalıştırırdı.
Maçlar nasıl geçerdi ?
Fener Gençlik ilğ Güneşspor arasında müthiş
rekabet vardı. Bir nevi Galatarasay - Fenerbahçe
gibi. Maçlara üç ay kala iddiaya girerdik, kim
yenecek diye. Fener de güçlüydü biz de
güçlüydük.
Güneşspor’un tartışılmaz bir üstünlüğü
vardı
Zaman gelir biz kazanır, zaman gelir onlar
kazanırdı. Fakat çoğunlukla Güneşspor şampiyon
olmuştur. Fener Gençlik’te Recep Kulak hoca,
Sedat Hüseyinoğlu gibi iyi topçular vardı. Fakat
bizde de iyi topçular vardı. Bizde Şenol vardı,
Tuncay Mataracı vardı. Güngör Ketenci vardı, ben
vardım, Recep Ayvaz vardı.
Çayspor’da da oynadınız ?
1963-64 sezonunda temmuz ayında Çayspor’a
transfer oldum. Askerden yeni gelmiştim.
Güneşspor, kaleci olarak daha sonra
Fenerbehçe’de devleşerek ‘Manchester fatihi’
olarak anılacak Yavuz Şimşek’i almıştı. Onunla
karşılıklı oynadık. Güneşspor’dan sonra
Balıkesir’de asker iken Kara Gücü’nde oynadım. O
zamanlar profesyonellik yoktu. Mahalli
profesyonellik vardı. İstanbul, Ankara ve
İzmir’de. Bize o zamanlar çok teklifler geldi
İzmir’den, fakat fazla da para vermiyorlardı.
Biz yine de memleketimize dönmeye karar verdik.
Güneşspor’a geldim. O sezon oynadıktan sonra
1963-64 sezonunda Çayspor’a transfer oldum. O
sene Çayspor şampiyon oldu, iyi bir kadromuz
vardı.

Futbolculuk yıllarında da hırsı ve
kişiliğiyle göz dolduran Cevat Öztürk. Antrenör
olarakta Rize’den yıldız futbolcular yetişmesine
büyük katkı sağladı
Çayspor, devlet iktisadi teşekkülü takımı
olmanın avantajlarını kullanırdı
Çayspor bir devlet iktisadi teşekkülüdür. Bu
nedenle müdürler gider, yerine başkaları gelir,
hevesli olanın zamanında iyi transferler olur
iyi de oyun çıkardı. Bizde Sami vardı, Süreyya
vardı, Sedat Hüseyinoğlu vardı bunlar hepsi
gitti mesela. Takım zayıf duruma düştü, para da
yoktu o zaman.
1965-66’larda Çayspor antrenörsüz kaldı, ben
başladım çalıştırmaya. Ondan sonra öyle devam
ettik. Hem futbol oynadım, hem antrenörlük
yaptım. Bu 1972’ye kadar sürdü.
Rizepor maceranız bundan sonra mı
başlıyor?
Rizespor’un üçüncü ligde ikinci senesi olacaktı.
O sene puanımız silindi, şampiyonluğumuz
sayılmadı. Ertesi sene şampiyon olduk. 1973-74
sezonunda Abdullah Baliç vardı, Faruk Özak...
Onlar sonradan geldiler. Abdullah Baliç’i yola
koyduktan sonra ‘Cevat gel takımı çalıştır’
dediler. Biz de gittik, işte ne biliyorsak onu
ortaya koyduk. O yıl takımda Hüseyin, Mehmet
Cemil, Cengiz gibi çok başarılı isimler vardı.
Cevat Öztürk’ün görev yaptığı dönemde
bir yanda komutan disiplini bir yanda büyük bir
sevgi vardı. Bu otoriteyi sağladınız?
Her antrenör gidişinde ‘Cevat gel takımın
başına’ derlerdi
Disiplinin olmadığı yerde ne huzur olur ne
başarı. Bu disiplini sevgiyle beraber kardeşlik
büyüklük yaparak sağlayacaksın. Antrenörlüğe
başladığım yıllarda Rizespor’da bir alt yapı
oluşturdum. Her antrenör gidişinde, ‘Cevat gel
takımın başına’ derlerdi. Ben de memleketime
hizmetten geri kalamazdım. Benim için şanslı
derlerdi. Tabii şans olur, lazımdır ama bir yere
kadar. Ne olurdu mesala Rizespor, İstanbul’a bir
maça gider, (o zaman 3. ligdeyiz) mağlup olur
gelir. Ben geldiğim zaman takımı motive etmek
için futbolcunun yanına oturur anlatırdım:
‘Hüseyin bak, bir evvelki maçta takım mağlup
oldu. İstanbul’da bu kadar seyircimiz var. Bu
seyirciyi hüsrana uğrattınız. Bu kadar prim var,
siz bununla geçiniyorsunuz. Oradaki seyirciyi de
memnun etmemiz lazım. Sen aynı odayı paylaştığın
futbolcu arkadaşını devamlı işleyeceksin, bu
maçı alacağız diye.’ derdim.
Her futbolcu ile tek tek konuşurdum. Futbolcular
odalarına çekildikleri zaman devamlı birbirini
işlerdi. Bu maçı alalım, bakın bu maçın da primi
bu kadardır diye. Çıkardık sahaya, maçı da
alırdık. Tabii bir yerde futbolcuyu böyle
hazırlayacaksın.

Gündoğdu şampiyon, omuzlarda Cevat Öztürk
1972-73 sezonunda Rize 2. Amatör küme şampiyonu
Gündoğdusporlu futbolcular tenik direktörleri
Cevat Öztürk’ü omuzlarında taşıdı.
Bu dönemlere ait çok hatıranız vardır
kuşkusuz, birkaçından söz eder misiniz?
İkinci ligdeyiz. Ankaragücü ile maçımız var.
Ankara’da çıkan yerel gazetelere bakıyorum.
Rizespor’u keklik olarak adlandırıyorlar. Keklik
geldi, keklik gibi avlayacağız diyorlar. Ben bu
gazeteleri yığdım. Maç günü gittim soyunma
odasına. Açtım, arkadaşlar dedim, bakın
gazeteler ne yazıyor? Rizespor’u keklik olarak
adlandırıyorlar. Rize’de keklik olmaz Ankara
ovasında olur, biz kekliği avlayıp Rize’ye
döneceğiz. Haydi bakalım göreyim sizi diyerek
çocukları adam akıllı ateşledim. İlk golü biz
attık, ondan sonra berabere kaldık. Bindik
otobüse otele gidiyoruz. Teknik rirektörümüz
Sebahattin Erman askerki, ‘Bomba Sebahattin’
derlerdi. Askeriyenin kara kuvvetleri takımında
oynardı. ‘Ya Cevat hoca, bu nasıl takımdır?’
dedi. Bu takım hep aynıdır, değişmez dedim.
Hakikaten kendisinin bıraktığı takımdı.
Profesyonel futbolcuya fazla teknik taktik
veremezsin zaten. Maksat onu psikolojik yönden
maça hazırlamak, heyecan vermektir. Yoksa genç
çocuğa tabii nasıl topa vurulur, pas nasıl
verilir bu öğretilir.
Rizespor’da ne kadar süre görev yaptınız
?
Hasan ve Muharrem Vezir kardeşleri, Mehmet
Hacıömeroğlu’nu, Ergun Kolçak’ı, Mustafa
Mataracı’yı ve daha bir çok ismi Rizespor’a
kazandırdık.
Rizespor’un alt yapısına devamlı seçmelere
giderdik. Çayspor’dan ayrıldığım dönemde
Rizespor’da alt yapı diye bir şey yoktu. Belki
futbolcular gençti ama bir yerde dejenere
olmuşlardı. Gözümüze gelen sporcuyu aldık.
Çayspor’dan da futbolcu aldım . Hasan Vezir,
onun kardeşi Muharrem, Mehmet, Ergun Kolçak,
çoklarını aldım. İlk seçmeyi yaptığımız zaman
biz çalışmaya başladık. O sene amatör takımı
kurduk. Rizespor’un amatör takımı yoktu.
Çocuklar hep ufak genç çocuklar. Mesela Mustafa
Mataracı vardı.

Dayanışma ve sabır eşittir şampiyonluk.
Rizespor’u ilk kez birinci lige taşıyan teknik
direktör, takım kaptanı Cesarettin Alptekin ve
Antröner Cevat Öztürk.
Kaleci Sinan’i ilginç bir şekilde
keşfetmişsiniz. Nasıl oldu bu?
Yaşasın! Buldum aradığım kaleciyi.
Çok kaleci aradım. Bir türlü de bulamıyorum. Son
bir şans diyerek kaleci adaylarını çalıştırırken
ne kadar kişiyi denediysek de bir sonuç
alamadık. Tam ümidi kesmek üzereyken baktım
kalenin arkasında 15-16 yaşlarında bir çocuk
duruyor. Dedim, sen kalecilik yapar mısın?
Yaparım dedi. Geç bakalım kaleye dedim. Bir iki
şut çektim. Farklı biri olduğunu anladım.
Yaşasın! Buldum aradığım kaleciyi diye bağırdım.
O çocuk Sinan Yenigün’dü. Hemen ona lisans
çıkarttım. Sonra Rizespor’a ve Türk futboluna
büyük faydaları oldu. Hasan Vezir’i Rizespor’un
genç takımına aldım. Onu ilk gördüğümde,
geleceğin milli futbolcusu olacak dedim.
Hakikaten büyük başarılara imza attı. O
dönemlerde işete yirmiye yakın futbolcu
profesyonel oldu.
Rizespor 1. ligden, 2. lige düştüğü sene yönetim
yine toplandı. Bana ‘Rizespor’u amatörden
oluştursak küme düşer miyiz? Diye sordular. En
kötü ihtimalde altıncı ya da sekizinci oluruz,
ama iyi organize olursak şampiyon da oluruz
dedim. Takımı Cesarettin Alptekin çalıştırdı.
Bütün futbolcular Rizeli idi. Bir de Trabzon’dan
Turgut ve Erol’u kattılar. Her ikiside bizim
kültürümüze uyuyor, bizim anlayışımızı taşıyordu
zaten. Ha Trabzon, ha Rize çocuğu... Fark etmez.
Rahmetli Mustafa Kosif de kaptanlık yaptı.
Başkanı da Fehmi Ekşi idi. O sene şampiyon
olduk. Mehmet sağ açık oynuyordu, Süleyman
Kalafat, İsmail Barış vardı, Harun vardı
solbekte, Mehmet Ali Karaca, Hasan, Hüsnü, Ergün
Kolçak vardı. Kalede de Sinan. Hepsi bizim
çocuklar, benim yetiştirdiğim değerlerdi.
O kadroda siz aktif görevde değilsiniz,
fikrinizi mi alıyorlar?
Ben gene alt yapıya bakıyordum. En son 80
ihtilalinden sonra Rizespor küme düştü. O zaman
da Yılmaz Telatar Başkan olmuştu. Beni yönetime
aldılar, fakat Rizespor da el değiştirdi. Biz de
Çayspor’a geçtik. İlk sene yöneticilik yaptım.
Çayspor ikinci oldu. Çaykurspor’un umumi
kaptanlığına getirildim. O sene İsmail Karali
bizi çalıştırdı. İkinci sene (1982) Çaykur’dan
emekli oldum. 1982-83 sezonunda ben çalıştırdım
ve o sezon namağlup şampiyon olduk.
Şampiyonluktan sonra ben bir dükkan açtım.
Dondurma işine başladım. Futbolla ilgili
kesmiştim, ama tekrar alt yapıya baktım. Turgut
Yılmaz’ın zamanında yönetimde görev yaptım.

Cevat Öztürk ve futbolcuları: Rizespor 1976-77
sezonu
Ayaktakiler : Cevat Öztürk, Hasan Fehmi, Ahmet,
Nuraydin, Hüsnü, Yalçın, Rasim, Levent, Ali
Rıza. Oturanlar : Musa, Yusuf, Sami, Ziya,
Çoşkun, Burhan, Hüseyin
Genel bir değerlendirme yaparak Rizespor’un
bugünkü heyecanı, yarını ne olur?
Heyecan olmayan yerde başarı olmaz. Hırs da
olacak. Antrenör dediğin bir kere hırslı olmalı.
Sende hırs olmazsa sporcuyu aşlayamazsın. Bir
yandan da sen ne kadar hırslı olursan ol eğer
futbolcuda maçı alma hırsı, arzusu yoksa maça
yenik çıktın demektir. Koşacaksın, riske
gireceksin ki başarı olacak. Yoksa ne kadar
büyük topçu olsan koşmadıktan sonra neye yarar.
Başta hırs gelir ama bu profesyonel ekiplere
karşı. Bir de genç takımlara karşı biraz hırsa
sokarsan, fazlası onları boğar. Futbolda o
günden bugüne çok şey değişti. Benim Rizespor
altyapısını aldığım zaman şeref tribününün
altında soyunma odası değil kireçlik vardı,
orada soyunurduk. Banyo bile edemezdik. Şimdi
imkanlar arttı, yok yoktur. Şimdi Rizespor alt
yapısında 4-5 tane antrenör vardır. Bugün
Hasan’dan, Hakan’dan sonra yıldız gelmiyorsa
sadece antrenörlerde kabahat bulmayalım.
Gençlerde de artık eski heves yok. Ben yine de
diyorum ki Rize’den topçu çıkar.
Fotoğraf ve belgeler Fatih Sultan KAR ve
Cevat ÖZTÜRK koleksiyonundan alınmıştır.
|
|
Karalahana Bağımsız Karadeniz Gazetesi'nden makaleler:
Karadeniz Bölgesi haberleri
|
Çay, Türkiye'de en çok tüketilen içeceklerden
biri. Ancak çayın sofralara nasıl ulaştığını
yöre insanları dışında pek bilen yok. İnce Belin
Buğusu: Çay belgeselinin yönetmeni İsmail
Şahinbaş ile konuştuk.
Çay Belgeseli söyleşisi
|

Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası
Nasreddin Hoca’ya bağlı olarak anlatılan
fıkraların hemen hemen tamamını içermektedir
Trabzonlu folklor araştırmacısı Dr.
Mustafa Duman'ın Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası
kitabı, birçok alanda,
Türkiye’de ve Dünyada ilk olma özelliğini
taşımaktadır.
| |
|
| |