|
|
|
Gümüşhane gezisi

İpek Yolu üzerinde bulunması ve maden ocaklarına sahip olması
nedeniyle 16. yüzyıldan itibaren Avrupalı tüccarların önemli bir
uğrak yeri olan Gümüşhane, nefes kesen doğasının yanısıra Roma
döneminden kalma antik kalıntılar, çok sayıda tarihi kale ve
manastırla tarih turizmi yönünden de bir cazibe noktası.
Yazı: SONER ŞENEL Fotoğraflar: ENGİN DOĞRU
Kuruluşu M.Ö 5000 yıllarına dayanan Gümüşhane, Romalılar döneminde
de “gümüş yeri” anlamında Arjiopolis diye adlandırılıyordu. Kentin
belli dönemlerde aldığı diğer isimler arasında ayrıca “Canca, Caica,Catha
ve Caniha” gibi adlar sayılabilir. Evliya Çelebi, Canca ve Catha
adlarının yanında “Urla” adından söz ediyor. Tarihçi İbni Batuta ise
“Gümüş” olarak anıyor kenti.

CANLI TİCARET MERKEZİ
Gümüşhane ve çevresi, 1048 yılında Türk idaresine geçmiş ve birçok
Türk boyu arasında el değiştirmiş, Trabzon’un Fatih Sultan Mehmet
tarafından 1461 yılında fethedilip Osmanlı topraklarına katılmasıyla
birlikte, gümüş madenleri işletmeye açılmış, Eski Gümüşhane’nin
bulunduğu Canca mevkiindeki darphanede, imparatorluk hazinesinin
1/6’sını temin eden sikkeler basılmış. Maden ocaklarının varlığıyla
Gümüşhane’nin nüfusu zamanla artmış ve halk zenginleşmiştir. 1570
yılında nüfusu 60 bini bulan Gümüşhane; tüccarların uğrak yeriydi.
Bu tüccarlar İran, Hindistan ve Suriye gibi ülkelerden gelerek halı,
ipek ve farklı kumaşlar karşılığında gümüş paralarla ülkelerine
dönüyorlardı.
Maden ocakları IV. Murat zamanında en canlı dönemlerini yaşamış, bir
ara kapansa da 1839 yılında yayınlanan Hatt-ı Hümayun’la tekrar
işletmeye açılmış. 1894 yılında madencilere tanınan imtiyazların
kaldırılması ve teknik yetersizlikler nedeniyle üretim durmuş.
Gümüşhane, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Anadolu İpek Yolu üzerinde yer
alıyor. Deniz seviyesinden 1153 metre yükseklikteki Gümüşhane,
mevcut konumuyla Karadeniz Bölgesi’ni Doğu Anadolu’ya bağlayan bir
geçiş kapısı. Doğu Karadeniz’in genç kıvrımlı dağlarıyla çevrili il
topraklarının yüzde 60’ı dağlarla kaplı. 2000-3400 metre
yüksekliğindeki bu dağların derin vadilerle parçalandığı görülüyor.

ESKİ EVLER VE ÖZGÜN MİMARİ
Gümüşhane, bakir doğasıyla da dikkat çekiyor. Ortasından geçen
Harşit çayının iki yakasına yaslanmış olan il, özgün bir mimariye
sahip. Gümüşhane mimarisinin en ilgi çekici unsurlarından biri,
kuşkusuz eski evler… Zamana meydan okur gibi günümüze dek ayakta
kalmayı başarmış; mimari üslubu, yapı malzemesi, çatısı ya da
balkonuyla dimdik duran, geçmişin zarif edasını taşıyan eski evler…
Bu evlerin hemen hepsi, eskinin o ince zevkini günümüze taşıyan
örneklerle dolu. Coğrafi yapının,iklim koşullarının ve içlerinde
yaşanan hayatın biçimlendirdiği Gümüşhane evlerinin güzelliğine
kapılarak başlanan yolculuk sizi eski Gümüşhane’ye (Eskişehir)
götürür.Geçmişin 60 bin nüfuslu zengin maden kentinin kalıntılarına.
Bugünkü kentin güneybatısında Musalla Deresi vadisinin dik
yamaçlarında 1500 metrelik yükseltiler arasında yer alır Eski
Gümüşhane. Çeşitli uygarlıklara sahne olmuş kentin bulunduğu bölge,
bugün Süleymaniye adıyla Gümüşhane’ye bağlı bir mahalle olarak
bilinir. O dönemden günümüze ulaşmış tarihi eserler ve dev bir şato
gibi yükselen Canca Kalesi’nin yanısıra geniş bir alana yayılan kent
kalıntıları, sönmeye yüz tutmuş bir ihtişamın son tanıkları olarak
ziyaretçilerini karşılar.

KALE CENNETİ
Gümüşhane’deki tarihi kalıntılar ve kalelerin çokluğu insanı
şaşırtacak boyutlarda. İl genelinde yedi büyük manastır bulunuyor.
Bu manastırlar, yüksek dağların oldukça sarp tepelerine kurulmuş.
Bunlardan en görkemlisi ve görülmeye değer olanı, kuşkusuz Olucak
Manastırı. Şiran ilçesi Çakırkaya Köyü’nde bulunan ve tamamen
kayalara oyularak yapılan Çakırkaya Manastırı ise görülmeye değer.
Manastırları gölgede bırakan asıl yapılar gökyüzünü delip geçen
kayalıklar üzerine kondurulmuş kalelerdir. Yerleşim merkezlerini,
geçitleri korumak için yapılmış kalelerin sayısı 40’ı bulur.
Sayılarının çokluğu, geçmişte yörenin ve ticaret yolunun ne denli
önemli olduğunu gösteriyor.

SATALA ANTİK KENTİ
Gümüşhane’nin tarihi zenginliği bu kadarla da kalmıyor. Kelkit
İlçesine bağlı Sadak Köyü’nde Roma İmparatorluğu’nun doğudaki önemli
orduğahı olarak bilinen Satala antik kenti bulunur. Satala kadar
eski olmayan ve 18.yy kurulduğu sanılan Santa yerleşiminin de 350
hanesiyle zengin bir geçmişi kucakladığı anlaşılır. Santa’ya
giderken Yağmurdere Köyü’nün sivri çatılı beyaz badanalı aydınlık
evleri ve Sarıçiçek köyünde misafir evi olarak kullanılan iki köy
konağının dantel gibi işlenmiş iç süslemeleri görülmeye değer.
25 FARKLI MAĞARA
Labirenti andıran derin vadilerin içine sokulduğu bu topraklar,
engebeli ve yüksek dağların durmadan devreye soktuğu sürprizlerle
özel bir doku koyar ortaya. Bu dokunun tek hakimi de dağlardır.
Gümüşhane’ye kadar gelip de dağların çekiciliğine kapılmamak mümkün
değil. Doğuda Zigana ve Soğanlı dağları, batıda Balaban Dağları,
güneyde Gümüşhane Dağları uzanır. Dağlar, mağaralar yönünden de
hayli zengin. Bu güne kadar bulunan mağara sayısı 25. Her biri
farklı özellikler sergileyen bu mağaralar içinde Karaca mağarasının
ayrı bir yeri var.
YAYLA ŞENLİKLERİ
Gümüşhane’de yayla şenlikleri ilkbahar ve yaz boyunca, yörenin
eğlence, turizm ve ticaret merkezi niteliğindedir. Davul, zurna ve
kemençe eşliğinde horon oynanır.
İl genelinde 450 yayla bulunuyor. Zigana, Kadırga, Kazıkbeli,
Erikbeli,Taşköprü, Cami Boğazı gibi yaylalarda her yıl on binlerce
insanın katıldığı şenlikler düzenlenir. Kürtün ilçesi sınırları
içerisinde yer alan Örümcek ormanları, 40 bin hektarlık geniş bir
alana yayılıyor. Orman yolu izlenerek kat edilecek rota, yüz
kilometreye varıyor. Örümcek ormanları içinde, Tabiat Koruma
alanında Avrupa’nın en uzun boylu ağaçları; 60 metrelik göknar ve
ladinler bulunuyor.
Son dönemde turizm potansiyelini değerlendirmek ve bir tur
güzergâhına dahil olabilmek için İl Turizm Master Planı hazırlıkları
başladı. Gümüşhane, yakın zamanda önemli turizm merkezlerinden biri
olmaya aday. |
Karalahana Bağımsız Karadeniz Gazetesi'nden makaleler:
Karadeniz Bölgesi haberleri
|
Çay, Türkiye'de en çok tüketilen içeceklerden
biri. Ancak çayın sofralara nasıl ulaştığını
yöre insanları dışında pek bilen yok. İnce Belin
Buğusu: Çay belgeselinin yönetmeni İsmail
Şahinbaş ile konuştuk.
Çay Belgeseli söyleşisi
|
| |
|
| |