Karadeniz’deki Çernobil faciasının etkilerine dikkat
çekmek için, “Dikkat, bu grup yüksek oranda radyasyon
içerir” uyarısında bulunan Marsis grubu, geleneksel
Karadeniz ezgilerini farklı bir boyuta taşımaya çalışıyor.
Marsis’le aynı adı taşıyan albümleri üzerine söyleştik.
Yazı: Uğur Biryol
Marsis grubunun kurulma aşamasından
bahseder misiniz biraz? Neden böyle bir grup kurma ihtiyacı
duydunuz?
Marsis'in bir araya gelişinin uzun hikâyesini kısaca
şöyle açıklayabiliriz; hayata bakışları ve düşünceleri
birbirine çok yakın olan kişilerin zamanla - eklenerek
çoğalıp - kesişen yollarında bir araya gelmesiyle oluştu
grubumuz. Grubun vokaliyim. Müzik yapmaya karar verdiğim
zamanlarda Rize'nin Fındıklı (Vi3e) ilçesindeydim. Küçük
yerleşim yerlerinde hala var olan imkânsızlıklardan
dolayı Türkiye'de müziğin kalbi olan İstanbul'a gelmeye
karar verdim. Öncesinde amatör müzikal çalışmalarım oldu
fakat Marsis'in başlangıcı, memleketten de tanıdığım
Ceyhun'la karşılaşıp müzik yapma fikriyle başladı.
Sonrasında Mustafa katıldı bize. Çok soğuk bir kış
gününde küresel ısınma eyleminde çalarken Çağatay'la
tanıştık. Ardından o sıralar Kadıköy Müzik'te olan Evren
katıldı aramıza. Ve en sonunda uzun süren davulcu
problemimiz Yaşar'ın gelmesiyle sona erdi.
Karadeniz müziğinin genel gidişatı
hakkında neler düşünüyorsunuz?
Yakın dönem Karadeniz müziğini bir kaç
dönemde incelemek gerekirse bunlardan ilki Yaşar Turna,
Maçkalı Hasan Tunç, Helimişi Xasani, Picoğlu Osman, Bahattin
Çamurali, Koryana'lı Hüseyin ve mübadele sonrası
Yunanistan'a göç etmek zorunda kalan Nikos Papavramidis gibi
yöre ozanlarının yer aldığı bölümdür. Bu ozanlar gerek beste
gerek derleme yaparak günümüze ulaşan Karadeniz müziğinin
temel taşlarını oluştururlar. Bu temeller üzerinde yükselene
Erkan Ocaklı, Karadeniz türkülerini bağlama kullanarak
yorumlamış ve geniş kitleler tarafından da çok beğenilen
yeni besteler yapmıştır. Daha sonraki aşama ise Volkan
Konak, Fuat Saka ve Birol Topaloğlu gibi Karadeniz müziğini
evrensel müzik formlarıyla buluşturan sanatçılar, Marsis
olarak bizim müzikal anlayışımız açısından en büyük
kırılmayı yaratacak Zuğaşi Berepe'nin ortaya çıkmasına zemin
hazırladılar. Zuğaşi Berepe'ye kadar Volkan Konak da, Fuat
Saka da Rock Müzik ile Karadeniz Müziğini birleştirdikleri
örnekler verseler de, Zuğaşi Berepe hem müzikal hem de
felsefik olarak Rock müziğini Karadeniz müziği ile birlikte
harmanlayan ilk grup oldu. Yine Zuğaşi Berepe Lazcanın bir
şive olmadığını, apayrı bir dil olduğunu, Hemşince diye bir
dilin var olduğunu Türkiye'nin diğer bölgesindeki insanlara
duyurmayı başardı. Bu müzikal ve kültürel kırılma Karadeniz
halklarına, yok olmaya yüz tutmuş kendi dil ve kültürlerine
sahip çıkması gerektiğini hatırlattı. Gerek Zuğaşi Berepe
gerekse de daha sonraki albümleriyle Kazım Koyuncu,
Karadeniz müziği açısından bir devrimdir. Zamanımız
itibariyle bu sürecin sonucu olarak birçok genç grup ve
müzisyen kemençe ve tulum'la tanışıp, kendi anadilleriyle
müzik yapmaya başladı.
Marsis olarak bu konuda
söyleyebileceğimiz son söz, genel gidişatı -belki yetersiz
ama- gayet olumlu bulmakla birlikte, grupların ve
müzisyenlerin sadece anonim eserleri yorumlamakla kalmayıp
-ki anonim eserlerin özgün yorumları muhakkak gereklidir-,
yeni beste ve sözler üretmek gerektiğini hatırlatmaktır.
Aksi halde kendimizi tekrarlamaktan kurtulamayız.
Albümünüzde Kolbastı'yı da
yorumlamışsınız. Neden popüler bir oyunu albümünüze aldınız?
Zaten biz Kolbastı'yı ilk bir araya
geldiğimiz zamandan beri sahnelerde çalıyorduk. O zamanlar
henüz "hoptek" denen furya ortaya çıkmamış, Kolbastı bu
kadar hızlı ve şaşırtıcı bir değişime maruz kalmamıştı.
Kökeni ve yöresine dair her ne kadar çeşitli tartışmalar
olsa da sonuç itibariyle, uzun yıllar içerisinde
kendiliğinden gelişmiş bir oyun olan Kolbastı'nın son 1-2
sene içerisinde ticari açıdan bir meta, yeni bir rant aracı,
politik açıdan da Karadeniz özelinde yükselen
milliyetçiliğin marşı haline getirilmesinden rahatsızlık
duyduk.
İlk olarak Picoğlu Osman kayıtlarında
‘metelik kolbastı' olarak geçen, daha sonra Barış Manço, 3
Hürel, Erkan Ocaklı, Volkan Konak, Fuat Saka gibi isimler
tarafından değişik düzenlemelerle icra edilen, çıkış noktası
olarak ‘kolluk kuvvetlerinin eğlence ortamlarını basması ve
ortamdaki kişilerle kolluk kuvvetlerinin mücadelesi
mizanseninin canlandırılması' olduğu iddiası Kolbastı'nın
kökenine dair en yaygın iddialardan biridir.
Sonuç olarak, tüm bunları bilen ve bu
kadar popülerleşmeden önce de sahnede Kolbastı'yı çalan
bizler, ya dinlemekten ve çalmaktan zevk aldığımız bu
şarkıyı çalmayarak belli bir kesimin marşı haline getirilmek
istenen Kolbastı'dan vazgeçecek ya da bu şarkı özelinde
müziğe ve hayata başka türlü bakan Karadenizliler olduğunu
anlatmaya çalışacaktık. Biz ikincisini seçtik.
Çernobil faciasından sonra nükleer
tartışmaları da iyice yoğunlaştı..Siz de radyasyona dikkat
çekiyorsunuz…Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Biz albümümüzde ve daha birçok
yerde “Dikkat, bu grup yüksek
oranda radyasyon içerir” derken
ne gönderme yapıyoruz ne de şaka yapıyoruz. Ne ise onu
söylüyoruz. 26 Nisan 1986'da Çernobil'deki nükleer santral,
bir güvenlik testi sırasında peş peşe yapılan hatalar sonucu
patladığında ve santralden yükselen radyasyonlu bulutlar
üzerimize yağmur olup yağarken, çok sevgili devlet
büyüklerimiz çeşitli vecizelerle gönlümüze su serpiyorlardı.
“Biraz radyasyon iyidir”,
“Radyoaktif çay daha lezzetlidir”,
“Radyasyon kemiklere yaralıdır”.
Bu cümlelerin hepsi ayrı ayrı dönemin en yetkili
isimlerinden ağızlarından döküldü. Gözümüzün içine baka baka
yalan söylediler ve hala nükleer enerjinin temiz, güvenli,
ucuz olduğunu iddia ederek yalan söylemeye devam ediyorlar.
Tabi ki bizi sadece Karadeniz ve Karadeniz'de yapılmak
istenen nükleer santral ve HES'ler ilgilendirmiyor.
Biliyoruz ki; hidroelektrik santraller, termik santraller,
fosil atık yakıt kullanımı tüm Dünya'nın sonunu
hazırlamaktadır. Dünya enerji politikasının acilen değişmesi
ve yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmekten öte
devlet politikaları haline getirilmesi gerekmektedir.
Milyarlarca yıldır Dünya'mızın enerji kaynağı olan güneş,
eğer tekelleştirilebilir ve satılabilir bir enerji kaynağı
olsaydı nasıl değerli olurdu tahmin edersiniz. Küresel
ısınmanın sonuçları kontrol edebilir olmaktan çıktığında her
şey için çok geç olacak ama yine biliyoruz ki tüm amacı kar
olan, para olan bu sistem, kaynaklar kuruyana kadar hiçbir
şey yapmaya yanaşmayacak. Biz de bulduğumuz her ortamda, her
fırsatta, eylemlerde ve sokaklarda bunları anlatmaya
çalışacağız.
Albüme genel olarak ilgi nasıl?
Albüm hakkında şu ana kadar genelden
aldığımız en olumsuz eleştiri ‘Albüm çok güzel ama her zaman
sahnede daha iyisiniz' oldu. Bir müzik grubu için en kötüsü
albümün çok iyi olması fakat sahnede o albümü
yansıtamamaktır. Ama gelen bu eleştirilere bakılırsa sahne
enerjimizi bir CD'nin içine sığdıramamışız. Albüm sonrası
vapurda, metroda orda burada hiç beklemediğimiz yerlerde
bizi seven insanların elinde Marsis albümüyle karşımıza
çıkmaları ayrı sevindirici bir durum. Mesela bu ayın başında
Ankara'ya bir çevre eylemine katılmaya gittik. Eylemin
akşamında hazır gelmişken bir barda konser verelim dedik.
İlk kez gittiğimiz Ankara'da bu kadar ilgi göreceğimizi hiç
düşünmemiştik. Bütün bar elinde albümümüzle imzalatmaya
gelmiş dinleyicilerimizle taşıyordu. Otobüs biletini almış
olmasaydık oradaki enerjiyle sabaha kadar çalabilirdik.
* Yazar dostlar: Karadeniz Bölgesi, Gezi, Folklor ve
yöresel tarih ile ilgili kitaplarınız hakkında bilgi
bu köşede
tanıtalım