|
|
|

Doğu Karadeniz'de
Kırsal Mimari
Yazar: Şengül Öymen Gür,
Afife Batur
Editör: Afife Batur
Yayına Hazırlayan: Hüseyin Çetin
Çeviren: Sema Bulutsuz
Yayın Evi: Milli Reasürans Sanat Galerisi
Yayınları
Dil: İngilizce-Türkçe
Sayfa Sayısı: 256
Boyut: 23x31cm
Tarih: Haziran 2005
Yer: İstanbul
ISBN: 975-7235-68-7

Doğu Karadeniz’de Kırsal Mimari” başlıklı sergi,
Milli Reasürans Sanat Galerisi’nden Amelie
Edgü’nün yönetiminde, Ayşe Gür’ün asistanlığında
ve Prof. Dr. Afife Batur’un bilimsel
sorumluluğunda 27 Haziran-15 Temmuz tarihleri
arasında gerçekleştirildi. Karadeniz Teknik
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şengül Öymen Gür,
Dr. Reşat Sümerkan ve Dr. Meryem Fındıkgil
Doğuoğlu’nun katılımıyla güçlendirilen serginin
fotoğrafları Ali Konyalı’ya ait.
Prof. Dr. Afife Batur, “Doğu Karadeniz’in zengin
bir bitki örtüsü ve ormanın içinde oluşmuş
kırsal yerleşmeleri, kendine özgü bir model. Bu
özgünlüğün kamuoyuna yansıtılmasını, bilim ve
kültür çevrelerince de bilinmesini sağlayacak
çalışmalar kültürel sorumluluktur” diyor, sergi
yayınının önsözünde. Sergiye ilişkin kitabın ana
metni Prof. Dr. Şengül Öymen Gür tarafından
kaleme alınmış ve çalışmayı Dr. Mustafa Reşat
Sümerkan’ın özel arşivi güçlendiriyor.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof.Dr. Şengül Öymen Gür,
‘bölgenin farklı kültürlerin sentezinden oluşan
farklı mimari tarzları; yöre kültürü, yaşam
biçimi, sosyal yapısı, aile bağları ve Karadeniz
insanının alışkanlıklarını yansıtıyor. Konutlar,
toplumların kültür izlerini yaratan, kozmik ve
dini inanışlarını yansıtan bir ayna gibidir.
Kültürler arasındaki farklılık konutların
kullanım şekillerinde açıkça görülür. Yaşam
farklılıkları mekânların hangi etkinliklere
ayrıldığına bakılarak saptanabilir. Ayrıca
konutların fiziki yapısı ve kullanım alanları
toplumların gelişmişlik düzeyini de ortaya
koyabilir.
Konut yapımı, doğa koşulları ve tarihi
gelişmeler arasında sıkı bağlar var ve Doğu
Karadeniz Bölgesi de bu bağların izlerinin açık
biçimde görülebildiği en çarpıcı coğrafyalardan
biri. Bölgedeki evler, kadının kırsal tarım
dışında çalışmadığı dönemlerin izlerini
taşıyor’, diyor.
Gür, ayrıca yerleşmiş bir yanlış anlayışa da
dikkat çekiyor: "Doğu Karadeniz'de kadının baskı
altında tutulduğu sıkça vurgulanmasına karşın,
evlerin iç düzenlemesinin kadının ailedeki
birincil önemini vurgulayacak biçimde yapılmış
olduğu görülebiliyor." Ailedeki en yaşlı kadın
evin hâkimi ve görev dağıtıcısı rolünü ustaca
sürdürüyor. Erkeklerin evde olmadığı saatlerde,
temizlikten konuk kabulüne kadar her şeyde karar
verici rolü oynayan kadın, evin düzen ve
dekorundan da sorumlu. Bu nedenle geleneksel
konutların içi sanıldığı gibi aile reisinin
değil, evin "gerçek" reisinin beğeni ve
ayrıcalığını yansıtıyor. Prof. Gür bölgeyi
tanımlarken farklılıklara dikkat çekiyor: "Doğu
Karadeniz'de kültürü saran doğal çevre hızlı
değişir; sarp yamaçlar ile Pontos Akseinos
(yabanıl deniz) arasında sıkışmış kıyı bandının
bereketine inat yamaçların arkası sarıdır." Doğu
Karadeniz'de her dere aşıldığında peştemalın
rengi değişiyor. Renklerle birlikte dil, lehçe
ve şive de farklılaşıyor. Ancak bu farklılık bir
karmaşadan çok son derece uyumlu, büyük bir
orkestrayı andırıyor. Doğu Karadeniz'de yaşayan
ulusları sıralayan Ksenophon (IÖ 4. yüzyıl) "Onbinlerin
Dönüşü"nde sadece Zigana geçidi ile Ordu,
Çarşamba arasında Taokhlar, Khaldaialılar,
Heptakometler, Makronlar, Mossynekler,
Tibarenleri, Rize'den ötede ise Kolkhisliler'i
sayar. 4. yüzyıl kilise tarihçisi Epiphanios da
yerli halkla karışmış Greklerin, dili çok kötü
kullandığından ve buradaki Grekçe yazıtların dil
ve yazım hatalarıyla dolu olduğundan yakınır.
Tarihte iki ayrı Pontos Krallığı var. Birincisi
"yabanıl deniz"in batısında, ikincisiyse
doğusunda kuruldu. Ilk Pontos IÖ 302-63 yılları
arasında yaşadı. Mithridates döneminde IÖ
88'lerde sınırları Kafkas'lara kadar büyüdü.
Roma'nın başa çıkamadığı Pontos'u alt etmek
üzere Iulius Caesar Zile'ye kadar gelmiş ve
zaferden sonra da "Veni, Vidi, Vici" (Geldim,
Gördüm, Yendim) demişti. IS 4. yüzyıldan sonra
bölgede Hıristiyanlık yayılmaya başladı. Aynı
zamanda bu, toplumda Grek dünya görüşünün egemen
olması demekti. 5. yüzyılda Laz diye anılan
yerel toplumun Bizans'a bağlı hükümdarı Tsatze
de Hıristiyanlığı kabul etmişti. Ardından Bizans
kralı Justinianos (528-565) Rize'den Mardin'e
uzanan Iran'a "dur" demek için bölgede kaleler
inşa edecekti. Selçuklular 1214'te Sinop
kalesini aldı. Trabzon'daki Sekiz Direkli Hamam
da Selçukluların buradaki kısa süreli
kalışlarında yapıldı. Trabzon'da kendisini
Pontos Rum Imparatoru ilan eden Aleksios
Komnenos ile, 1204-1461 yılları arasında
güçlenerek yükselen Rum egemenliği, 1461'de II.
Pontos Rum Imparatorluğu'nun Osmanlı'ya
bağlanmasıyla sona eriyordu.Artvin'deki Gürcü
kaleleri 1536-1548 tarihleri arasında düşmüş,
ancak Gümüşhane-Torul yöresinde Ermeni ve Rum
derebeyleri 1600'lere kadar hüküm sürmüştü. Daha
sonraları bazı Ermenilerin, Müslümanlığı kabul
edip dillerini koruyarak, Hemşin, Çamlıhemşin,
Of, Torul ve Gümüşhane'de yaşamlarını
sürdürdükleri biliniyor. Rum, Gürcü ve Lazların
büyük çoğunluğu zorunlu göçten önce Müslümanlığı
kabul ederek bölgede kalmayı sürdürdü. 1874'te
yapılan genel nüfus sayımında, belediye
tutanakları Trabzon Sancağı'nın çok kültürlü
etnik yapısını daha net ortaya koyuyordu. Bu
saptamada Müslümanlığı benimsemiş tüm etnik
gruplar "İslam" olarak gösteriliyordu. Türk üst
kimliğini benimsemiş bir alaşımın varlığı
nedeniyle etnik kimliklerin genel nüfus içindeki
oranları tam olarak bilinemiyordu. Kamusal
alanda herkes Türkçe konuşurken evlerde Lazca,
Mergelce, Gürcüce, Rumca, Ermenice olmak üzere
en az beş dilin hayat bağları devam ediyordu.
Söz konusu çok kültürlülük, taşıdığı dini
inançlar, yeme-içme alışkanlıkları, statü
belirtme araçları, tavır ve sözsüz anlatımlar,
egemen aile ve akrabalık yapısı olarak homojen
bir hal almışsa da alt kültürlerin farklılığı
konut kültürüne yansıtılmıştı. Örneğin, birçok
azınlığın bir arada yaşamış olduğu Sürmene
evleri, kendi içlerinde de farklılık gösteriyor.
Akçaabat evleriyse zengin Rumların yaşadığı
konutlar olarak karşımıza çıkıyor. Etnik
grupların dağılımlarının farklılaşmaya başladığı
yerlerde ev tipi birdenbire değişiyor: Uzungöl
beldesinin evleri gerek üretimin, gerekse Rum
tercihlerinin farklılığını yansıtıyor; Çağlayan
bölgesi evlerinin duvarlarında Lazca sözcükler
yankılanıyor; Artvin yayla evleri de Gürcü
diline aşina. Doğu Karadeniz kıyı bandının ev
tipleri Tirebolu'nun doğusu ve batısı olarak
ikiye ayrılıyor. Hamsiköy'de hava soğuduğu için
evlerin içi daha derinlere doğru korunaklı
olarak düzenleniyor.
O dönem kentlerin zenginleri Rum ve Ermeniler
arasından çıkıyordu. Altını, gümüşü ve bakırı
Ermeniler işliyor, Rumlar taş evler inşa
ediyordu. Erken Osmanlı evlerinin günümüze
ulaşamamasının nedeni ise ahşap olmaları.
Doğu Karadeniz kent kültürü ise Trabzon, Ordu,
Giresun ve Samsun illerinde aynılaştırıcı rol
oynayarak, egemen bir tipin ortaya çıkmasına
neden olmuştu. Zemin katta, bahçeden ulaşılan
girişe açılan büyükçe bir sofa bulunuyordu. Tek
veya çift yanlı eklenen diğer odalarla birlikte,
arkadaki odanın mutfak ve öndekinin konuk odası
olarak kullanıldığı bu ev tipinde mutfak
üzerinden evin müştemilatına geçildiği de çok
sık görülüyor. Bu evlerin ortak özelliklerinden
biri de tuvaletlere zemin katta, bahçeden veya
taşlıktan ulaşılması. Bölgenin kıyı bandının
doğusunda kırsal konut tipine aşhanalı (dış
sofalı) adı veriliyor. Rize-Rus sınırı arasında
aşhanalı evlere bir de hayat (iç sofa)
eklemleniyor. Rize-Tirebolu arasında ise daha
çok dış sofalı tiplere rastlanıyor. Her iki
tipte de sofalar denize bakan aks üzerinde yer
alıyorlar. Dış sofa üzerinde Doğu-Batı yönünde
iki giriş yer alıyor. Böylece eve iki ayrı
yönden de hızla ulaşmak mümkün oluyor. Evlerin
büyük bölümünde mutfak faaliyetleri bu dış
sofada gerçekleşiyordu. Burada kurutulup,
ayıklanan fındıklar çatı aralarına taşınıyordu.
* Yazar dostlar: Karadeniz Bölgesi, Gezi, Folklor ve
yöresel tarih ile ilgili kitaplarınız hakkında bilgi
bu köşede
tanıtalım
|
Karalahana Bağımsız Karadeniz Gazetesi'nden makaleler:
Karadeniz Bölgesi haberleri
|
|
|
| |
|
| |