Karalahana.com! Laz uşaklarının gayrıresmi web sitesi

 Anasayfa yap |   Sık kullanılanlara ekle  ENGLISH


 

Karadeniz’in ölüm-kalım savaşı: Mnemiopsis - denizanası istilası

 

1980’li yıllardan bu yana Karadeniz’in davetsiz misafiri olan taraklı denizanası Mnemiopsis leidyi’nin saltanatı, yeni bir istilacının gelmesiyle sarsılmaya başladı. Beroe ovata adındaki denizanası benzeri canlı, hızla çoğalıyor. Bu iki istilacı arasındaki savaşın galibininse Karadeniz ekosistemi olması umut ediliyor…

 

Taraklı denizanası Mnemiopsis leidy

 

Özge  Balkız

Karadeniz ekosistemi, kirliliğin çok yüksek düzeylerde olması, kıyı bölgelerinin hızla gelişmesi, balıkçılığın yüksek miktarlarda yapılması ve egzotik türlerin istilası yüzünden önemli ölçüde değişmiş ve bozulmuş bir sistem. Ekosistem, canlı ve cansız organizmaların birbirleriyle olan etkileşimlerinin bütününü içeren bir kavram. 17 Avrupa ülkesinin büyük bölümleri ve başkentleri dahil, toplam 160 milyon insanın ürettiği atıklar Karadeniz’e dökülüyor. Sanayi atıkları, kanalizasyon, türevleri ile birlikte petrol ve diğer kimyasal maddeler, nehirler aracılığıylaKaradeniz’e ulaşıyor. Araştırmalara göre Karadeniz’e her yıl 110.000 tondan fazla petrol karışıyor (ilk anda kulağa çok yüksekmiş gibi gelse de bu miktarda petrol, tek bir deniz kazasının sonucunda denize karışabilir).

Karadeniz’i, egzotik türlerin istilalarına uygun hale getiren değişikliklerin arasında yoğun endüstriyel balıkçılık, su çıkarımı ve barajların kurulması na bağlı olarak deltaların yapılarında meydana gelen değişiklikler ile deniz ekosisteminin, özellikle nehirlerle taşınan atıklarla bağlantılı olarak kirlenmesi geliyor. Egzotik türler olarak tanımlanan bu canlılar, kendi doğal yaşam alanları dışındaki alanlara yayılım gösteren ve çoğunlukla bu yeni yaşam alanlarında büyük yıkımlara neden olabilen canlılardır. Bu gibi yabancı türler genelde Karadeniz gibi bozulmuş, biyolojik çeşitlilik seviyesi düşük ekosistemlerde görülür. Yeni tür, istila ettiği alanın yaşam koşullarına uyum sağlarsa çoğalmaya  başlayabilir, aksi taktirde yaşamını sürdüremez ve ortamdan elenir. Ancak, bozulmuş ekosistemlerde bu tip istilalar genelde istilacı türlerin hızlı yayılımlarıyla sonuçlanır. Biyolojik çeşitlilik açısından zengin alanlarda, yerli canlı türlerinden bazıları beslenme şekillerini bu yeni istilacıya kaydırarak istilacı türü dengede tutabilirler, oysa bozulmuş sistemlerde böylesi bir işleyiş görülmez. Ayrıca, istilacı türün bu yeni alanda, kendisiyle rekabet etmeye ya da kendisi üzerinden beslenmeye evrimleşmiş diğer türler bulunmadığından canlı, alandaki kaynakları herhangi bir kısıtlayıcı etken olmaksızın tüketerek çoğalabilir.

 

Mnemiopsis istilası:

Taraklı denizanası Mnemiopsis leidyi’nin Karadeniz’deki varlığı ilk olarak 1982’de belirlendi. Etçil bir canlı olan Mnemiopsis leidyi, denizanası olarak adlandırılmışsa da aslında denizanalarından farklı bir grubun üyesi. Bu grubun ismiyse, "taraklılar" (Ctenophora). Büyüklüğü en çok 100-120 mm olan bu canlı, zooplanktonlar, balık yumurtaları ve larvaları üzerinden beslenir. Bir günde kendi vücut ağırlı-

ğının 10 katı miktarında beslenebilir. Üreme şekli açısından çift cinsiyetlidir (hermafrodit). Türün, doğal yaşam alanı Atlas Okyanusu. Buradan Karadeniz’e taşınmasıysa gemilerin sintine suları yoluyla oldu. Tankerlere boşken veya yüklüyken baş ya da yan bölmelerine deniz suyu alınarak yükün ve

geminin dengesi sağlanır, yakıttan tasarruf edilir. Deniz suyuyla birlikte birçok organizma da suyun içinde tankerlere yüklenir. Bu yolla her gün 3000 deniz canlısının bir bölgeden bir bölgeye taşındığı tahmin ediliyor. 1982’deki ilk saptamadan sonra yapılan araştırmalar, taraklı denizanası- nın 6 sene sonunda 1988’de tüm Karadeniz’e yayılmış olduğunu gösterdi. Yoğunluğuysa bir metrekarede 1 kg’a

ulaşabiliyordu. Her geçen yıl çoğalmaya hızla devam eden M. leidyi’ninmiktarı 1991-92’ye gelindiğinde doğal yaşam alanı olan Kuzey Amerika’daki yoğunluğunun bile çok üstündeydi. Öyle ki, 1989’un yaz aylarında Karadeniz’deki tüm istilacı Mnemiopsis bireylerinin toplam yaş ağırlıkları tam 1 milyar tondu. 1994 yılına kadar sayıları nda oynamalar olduysa da Mnemiopsis leidyi’nin genel eğilimi hızlı bir şekilde

artma yönündeydi. Böylesi bir hızla çoğalan türün ekosistemdeki diğer canlılara etkisi şüphesiz oldukça yıkıcı oldu. Mnemiopsis’in varlığından en çok etkilenen türlerin başında balıklar geliyor. İstilacı denizanasının balık türleri üzerindeki etkisi üç şekilde gerçekleşiyor;

- Mnemiopsis, balık yumurtaları ve larvaları üzerinden beslenerek balıkların çoğalmalarını engelliyor

- Etçil balıkların ve balık larvalarının temel besinleri olan zooplanktonlar üzerinden beslenerek onların besinlerine ortak oluyor

- Sayıları hızla artan M. leidyi bireyleri öldüklerinde deniz tabanı nda birikmeye başlayarak zaten ciddi boyutlarda olan kirlilik sorunun daha da artmasına neden oluyorlar, bu kirlenme de birçok balık türü için yaşam alanı kaybına neden oluyor.

 

 

Öteki Denizlere Yayılım

 

Karadeniz sularını istila eden taraklı denizanası Mnemiopsis leidyi’nin yayılımı yalnızca bununla kalmadı. Marmara ve Ege denizlerinde gözlendiği gibi, Karadeniz sularından da Hazar Denizi’ne geçtiği belirtilen egzotik türün üç yeni ortamına da etkileri farklı oldu. M. leidyi’nin varlığı Marmara denizinde

Ekim 1992’de belirlendi. Türün yüksek sayılarda bulunduğu (bir metrekarede 12 kg) ama 1 sene sonrasında sayısının ciddi bir şekilde azaldığı bildirildi. Aynı türün varlığı 1992 yılında doğu Akdeniz’de Mersin yakınlarında da belirlendi, ancak bulunduğu süre yalnızca nisan - haziran sonu arasında olduğu

için Akdeniz’de Karadeniz örneğinin benzeri yaşanmadı. Ayrıca biyolojik çeşitlilik açısında Karadeniz’e göre daha zengin olan Akdeniz’de böylesi bir yayılımın yaşanmamasının bir başka nedeni de yerli bazı türlerin istilacı tür üzerinden beslenmeye başlayarak onu dengede tutması olabilir.

Marmara ve Akdeniz ekosistemlerinde Karadeniz’de olduğu kadar büyük bir sorun çıkartmayan taraklı denizanası ne yazık ki Hazar Denizi’ne bu kadar iyimser davranmadı. Dünyanın en büyük ve hacmi en yüksek iç denizi olan Hazar Denizi, yaklaşık 241.500 km2 bir alanı kaplıyor. Hazar denizinin yıllardır fabrika atıklarıyla ve petrolle tehlikeye giren ekosistem dengeleri, bugün Mnemopsis’in istilasıyla daha

da hassas duruma girmiş. Don ve Volga nehirleriyle bir kanal yoluyla Karadeniz’e bağlı olan Hazar

Denizi’ne bu yeni istilacının da yine gemilerin sintine sularıyla girmiş olduğu düşünülüyor. 1999 yılında Hazar Denizi’nde varlığı tespit edilen bu tür, 2000 yılına gelindiğinde bütün Hazar sularına yayılmıştı.

Mnemiopsis leidyi, Hazar Denizi’ndeki sayıları ndaki hızlı artışla birlikte birçok balık türünün azalmasına neden oluyor, bu da aynı zamanda nesli tehlike altında olan ve yalnızca Hazar Denizi’nde bulunan Hazar foklarını da (Phoca caspica) tehlikeye sokuyor. Bir insan yumruğu büyüklüğünde olan bu istilacı, Hazar Denizi’nde Karadeniz’dekinden bile daha hızlı bir şekilde yayılıyor. Sardalya balıkçılığı üzerine kurulu olan balıkçılık endüstrisi de, taraklı denizanasının bu balıkların besini üzerinden beslenmesi yüzünden tehlikeye girmiş durumda. Hazar Denizi’nde bulunan ve alana endemik

olan birçok kabuklu canlı türü de tehlikeye girmiş durumda. Mnemiopsis leidyi istilasının Hazar Denizi

üzerindeki etkileri hızlı bir biçimde kendini göstermeye başladı; sardalya balıkçılığında istilacı türün görüldüğü sene olan 1999 ile 2000 yılı arasında %23’lük azalma gözlendi. İranlı balıkçıların bu azalmadan kaynaklı girdikleri zararın ise en az 7 milyon dolar olduğu söyleniyor. Bu sorunların çözümüne yönelik farklı öneriler var; bunlardan birisi Kuzey Amerika’ya özgü ve Mnemiopsis üzerinden beslenen bir balık türünün Hazar sularına salınması. Bir başka öneriyse, Karadeniz’de yayılmaya başlayan ve Mnemiopsis’in sayısında büyük azalmalara sağlayan Beroe ovata’nın Hazar Denizi’ne getirilmesi.

 

 

İstilacı denizanasının çoğalmasından en çok etkilenen türlerden birisi de Karadeniz balıkçılarının en önemli gelir kaynağı olan hamsi (Engraulis encrasicolus) oldu. Bunun nedeniyse, Mnemiopsis leidyi’nin hamsi yavruları üzerinden beslenmesi ve ortak besin rekabeti. Hamsinin azalmasıyla birlikte de, hamsi üzerinden beslenen mezgit, uskumru, kalkan ve palamut gibi balık türleri de azalmaya başladı. Taraklı denizanasının istilası sonrasında Türkiye’nin Karadeniz kıyılarındaki balık stoklarının oranı 1993’te neredeyse sekizde birine düştü. Balık stokları yıllık 700.000 tondan 100.000 tonun da altına indi. Geçimini balıkçılıktan sağlayan binlerce kişi işasın eşiğine geldi. Bu arada Mnemiopsis’in biyolojik kütlesi balıkların yıllık oranları nı geçecek bir seviyeye ulaştı. Karadeniz balıkçılığının bu istilacı tür yüzünden girdiği zararın 1990’lı yılların başında yıllık yaklaşık 250 milyon dolar olduğu söyleniyor. Bunun üzerine türü kontrol altında tutabilmek için çeşitli senaryolar hazırlanmaya başladı. Tüm  dünyada farklı şekillerde mücadele yöntemleri izlenen egzotik türler için aslında kesin bir reçete yok. Herşey istilacı türün yayılım mekanizmasına, alanın ekosistem ve biyolojik çeşitlilik yapısına ve diğer kimyasal ve fiziksel faktörlere bağlı olduğu için de aslında sabit bir yöntem belirlemeye çalışmanın faydası da yok. Ancak yine de çeşitli stratejiler öneriliyor. Bunlardan bazıları, kimyasal savaş, mekanik toplama ya da biyolojik savaş. Her bir yöntemin farklı durumlarda farklı avantaj ve dezavantajları var. Ancak yine de böylesi bir çalışma yapabilmek için hem istilacı tür hem de ekosistem hakkında kapsamlı bilgilere sahip olmak gerekiyor. Bilinçsiz ve az veriyle yola çıkılarak yapılan bir çalışma, sistemin daha da kötüye gitmesine neden olabilir. Mnemiopsis örneğinde düşünülen müdahaleyse, türün doğal düşmanının Karadeniz’e getirilmesiydi. İlk anda kulağa doğrudan istenilen sonucu verecekmiş gibi gelse de bu çalışmanın da ciddi olumsuz sonuçları olabilir. Örneğin, getirilen avcı türün bireyleri, asıl hedef üzerinden değil de diğer yerli canlı türleri üzerinden beslenmeye başlayabilir. Ya da hem hedefi hem de yerli türleri tüketecek kadar hızlı bir şekilde çoğalabilir. İşte bu yüzden de taraklı denizanası üzerinden avlanan doğal düşmanının Karadeniz’e Salınması projesi hiçbir zaman hayata geçirilmedi. Bunun öncesinde daha ciddi gözlem programları yürütülmesine karar verildi. Ancak, hikayenin bukısmı gerçekten de çok ilginç. Bu fikrin hayata geçirilmemesi kararından çok kısa bir süre sonra Ekim 1997 yılına gelindiğinde herhangi bir bilinçli etki olmaksızın Mnemiopsis’in doğal düşmanlarından olan ve söz konusu çalışmada kullanılması düşünülen Beroe ovata, Akdeniz’den göç ederek doğal yollarla ya da Mnemiopsis’te olduğu gibi gemi sintinelerindeki sularla Karadeniz’e yerleşmişti bile. M. leidyi gibi doğal yaşam alanı Atlas okyanusu olan bu canlı da M. leidyi gibi taraklı denizanalarının bir üyesi. Gelelim bu yeni kahramanın Karadeniz’e geliş öyküsüne…

 

Beroe ovata Karadeniz’i kurtaracak mı?

 

Ekim 1997’de Bulgaristan kıyıları nda Ctenophora şubesine ait yeni bir tür (Beroe ovata) gözlemlendi. Bir tür taraklı denizanası olan B. ovata, Karadeniz’in kuzeybatı kesimlerinde 1998 Mayıs ve Ekim ayları arasında gözlendi ve 1999’a gelindiğinde Kafkasya kıyı sularında da belirlendi. Türün miktarı nda, Karadeniz’in farklı bölgelerinde 1999 yazı sonunda büyük bir artış olduğu saptandı. Bu tarihe gelindiğinde taraklı denizanası, Karadeniz’in tüm kuzeydoğusunu kaplamıştı bile.  B. ovata’nın yayılımının artmasıyla birlikte Karadeniz de yeni bir değişim sürecine girmiş oldu. Beroe’nin Karadeniz sularında yaşamaya başlamasından bu yana Mnemiopsis bireylerinin sayılarında hızlı bir düşüş yaşanırken, diğer bazı planktonlar da Mnemiopsis istilası öncesi seviyelerine dönmeye başladı. Karadeniz üzerinde yapılan çalışmalar, Beroe’nin balıklar ve küçük zooplanktonlar üzerinden beslenmek yerine Mnemiopsis üzerinden verimli bir şekilde beslendiğini ortaya koyuyor. 1999, 2000 ve 2001 yıllarında yapılan incelemelerde, Mnemiopsis’in toplam oranının çok düştüğü gözlendi (bir metrekarede 12 gramdan daha az). Bu durum yalnızca 10 yıl önceki yoğunluğu göz önüne alındığında M. leidyi’nin gerçekten de hızlı bir düşüş gösterdiğini ortaya çıkartıyor (bir metrekarede 1 kg). Ancak, bu yeni türün Karadeniz ekosistemi üzerindeki uzun dönemdeki etkileri konusunu tahmin etmek gerçekten de çok zor. Bunun için, yıllar boyunca populasyon döngülerinin, ekosistem dinamiklerinin ve iklimsel döngülerin düzenli olarak gözlenmesi gerekiyor. Yine de B. ovata’nın Karadeniz’in doğal yaşam ortamına uygun olmayan koşullarında bile (su sıcaklığının ve tuzluluğun düşük olması gibi) varlığını sürdürmesi, türün yeni yaşam alanına uyumunun gerçekten de çok hızlı bir şekilde geliştiğini gösteriyor. Bu sayede de Karadeniz ekosisteminin, Mnemiopsis istilası ndan dolayı bozulmuş biyoçeşitlilik yapısının düzelmesi bekleniyor. ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nde, Mnemiopsis leidyi’nin Karadeniz ekosistemi üzerindekini etkilerini inceleyen Doç. Dr. Ahmet Kideyş’in çalışmalarına göre, istilacı türün miktarı, bir diğer istilacı olan Beroe ovata tarafından kontrol altında tutuluyor. Araştırmalar, Beroe populasyonunun bir günde Mnemiopsis populasyonunun biyolojik kütlesinin %7-26’sını tüketebildiğini gösteriyor. Yapılan çalışmaların sonuçlarına göre Beroe ovata’nın Mnemiopsis üzerindeki beslenme baskısı sayesinde Karadeniz’deki zooplanktonların sayısı artabilir. Bunu anlamanın tek yoluysa, yapılacak düzenli ve uzun süreli gözlemler olacaktı r. Eğer bu hipotez doğrulanırsa, o zaman da Mnemiopsis’le aynı besin diyetine sahip olan ve zooplanktonlar üzerinden beslenen etçil balıkların ve balık larvalarının sayıları artacaktır. Yeni istilacı B. ovata’nın iklimsel populasyon dinamikleri, yaş dağılımı, temel fizyolojik ve ekolojik karakterleriyle, onun potansiyel avı Mnemiopsis, Karadeniz’in kuzeydoğu bölümünde Temmuz 1999 ile Kasım 2000 tarihleri arasında incelendi.  Karadeniz’deki gelecekteki ekosistem değişim süreçleri de matematiksel bir modelleme yoluyla analiz edildi. Sonuçlara göre, B. ovata, Mnemiopsis leidyi’nin kıyılara yakın bölgelerdeki populasyonlarını gerçek anlamda kontrol altında tutabilir. Bu, aynı zamanda yapılan gözlemlerce de doğrulandı. Bu gözlemlere göre, Mnemiopsis’in sayıları, bu yeni istilacının kendisi üzerinde uyguladığı avlanma baskısıyla birlikte 2000 yılı Kasım-Aralık döneminde neredeyse sıfıra düştü. Karadeniz ekosisteminin gelecekteki gelişimi, B. ovata istilası nın kalıcılığına bağımlı. Karadeniz’de ya da Hazar denizinde  yaşanan egzotik türlerin yayılım sorunu aslında tüm dünya ekosistemlerini ve biyoçeşitliliği tehdit eden bir sorun. Bu konuda farklı ülkeler istilaların önüne geçilmesi yönünde çalışmalarını yıllardır  sürdürüyorlar. Ama her durumda, alınması gereken önlemlerden istila sonrası kontrollere kadar, gerekli olan en önemli şey düzenli ve uzun dönemli gözlem çalışmalarının yapılması. Bugün, tüm dünya ekosistemlerini ve biyolojik çeşitliliği tehdit eden en önemli faktörlerden birisi olan egzotik türlerin yayılım konusunun ciddiyeti bilim çevreleri tarafından da onaylanıyor. Türkiye örneğinde olduğu gibi ülke ekonomilerine de büyük zarar veren istilacı türlerden biri olan Avrupa çıkışlı çingene güvesinin (Lymantia dispar) ABD’de neden olduğu zararları n bedeli 764 milyon dolar olarak hesap edilmişti. Yine ABD’nin nadir vetehdit altındaki canlılar listesindekilerin %30’u egzotik türler yüzünden bu duruma düşmüş bulunuyor. Yabancı türlerin istilalarının salgın boyutlarına ulaştığı Hawaii’deyse, her yıl 18 tür yeni böcek adanın faunasına katılıyor. Deniz canlılarının bu kadar kolay bir şekilde yayılımlarını engellemek adına çıkartılmış yasalar olmasına karşın, sorun yalnızca bununla çözülmüyor. Örneğin, sintine sularının yabancı maddeler taşıyarak ekolojik dengeyi bozucu etki göstermesi üzerine, ABD bir yasa çıkararak bu suların ABD iç denizlerine ve göllerine boşaltılmasını yasakladı. Ayrıca,  uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), 1997 yılı Kasım ayında tanker sintine suları konusunda bir karar yayınlayarak bütün gemilerin sintine suları ve planı ve bu suların analizinin zorunluluğu ile liman devletine de sintine sularının riskleri, kontrolü ve anlatılması hususunda zorunluluk getirdi. Bu karara göre liman memurları ve görevlileri herhangi bir gemiyi, kendi limanlarına girdiğinde, sintine sularının kökeni ve analizi konusunda denetleyebilir.

Uzmanlara göre, Türkiye limanlarına gelen tankerlerin de sintine suları zaman geçirilmeden incelenmeye başlanmalı, bu konuda ulusal standartlar oluşturulmalı, bilgilendirme amaçlı yayı

nlar üretilmeli, teknik bir uzmanlar grubu çalışmalıdır. Ama asıl önemli olan, yüzeysel çözümler  üretmekten çok, sorunun kaynağına inebilmek. Egzotik türlerin yarattığı tahribatları hızlandıran, ekosistemlerdeki insan kaynaklı bozulmaları en aza indirebilmek yalnızca ekosistemleri değil, insanları da kurtaracak.

 

Kaynaklar

Finenko G. A., Anninsky B.E., Romanova Z.

Kideys A. E., "Chemical composition, respiration

rates of the new alien ctenophore, Beroe

Sea", Hydrobiologia, 2001

Kideyş A.E., "Strategy For Combatting Mnemiopsis

Waters Of Iran", Caspian Envrionment Report, Temmuz 2001

http://gesamp.imo.org/no58/cont.htm

http://unisci.com/stories/20004/1020002.

http://wwwa015.infonegocio.com/868/Ponencia40.

http://www.blacksea-environment.org/box5.

http://www.ecoline.ru/news/NOV00/00110606.

http://www.fonz.org/zoogoer/zg2001/30(3)

http://www.informnauka.ru/eng/2000/2000-

http://www.caspianenvironment.org/biodiversity/ attach5.htm

http://www.tudav.org/gemi_balast.htm

 

 

Başkasına Yaşam Hakkı Yok

Geçtiğimiz yüzyılın başından bu yana Karadeniz sularına, kasıtlı ya da kazara insan faaliyetleri sonucu tam 26 egzotik tür girdi. Amerika’nın doğu kıyılarından, gemilerin sintine suları aracılığıyla gelen Mnemiopsis ise Karadeniz’in son istilacılarından biri ve egzotik türlerin ekosistemler ve ülke ekonomileri üzerindeki yıkıcı etkileri konusunda verilebilecek en iyi örneklerden birisi. Karadeniz ekosistemi bir de bu istila sonrasında geri dönülmez bir yıkım sürecine girdi. Bu yıkım süreçlerinden en büyük zararlardan birisi de, yöre insanın en önemli geçim kaynağını oluşturan ticari balıkçılığa geldi. Son 30 yılda Karadeniz’deki ticari balık tür sayısı 26 türden 6’ya düştü. Ancak, egzotik türler bunun tek etkeni değil, kirlenme ve aşırı avcılık da buna katkıda bulunan diğer etkenler. Bu etkenler, egzotik türlerin tek başlarına yapacakları etkinin şiddetini arttırıyorlar.  

1980’lerin ortasında 850.000 ton olan balık stokları, 1991’de bu miktarın üçte birinin de altına, 250.000 tona düştü. Her ne kadar 1995’e gelindiğinde toplam rakam 517.000 tona ulaşmış ve durum biraz düzelmişse de bunun ekonomik getirisi birebir orantılı değil. Bunun nedeni de hamsi gibi geliri düşük olan balık türleri çoğalırken değeri yüksek olan türlerin böyle bir artış göstermemesi hatta azalması. 1994 fiyatları baz alınarak yapılan değerlendirmeye göre, balıkçılıktan elde edilen gelir toplamı 1985 yılında 626 milyon dolarken, 1993-1995 döneminde neredeyse 250 milyon dolara düşmüş.Balıkçılık faaliyetleri 1985 yılından bu yana artarken, yakalanan balık miktarı ve elde edilen

gelir azalmıştır. Türkiye’de ise bu durumun farklı bir boyutu, kirlenmenin diğer bölgelere göre daha az olduğu kıyılara hamsilerin hareketiyle, Türkiye kıyılarındaki hamsi miktarı diğer ülkelere göre artmış durumda. Ancak Türkiye’de de bu stoklar yüksek avlanma nedeniyle hızla azalıyor. Yasadışı avcılığın da olumsuz etkileri her geçen gün kendini biraz daha hissettiriyor.

Ayrıca Bak

Hamsili poğaça olurmu?

Karadeniz mutfağı, Karadeniz yemekleri

Karadeniz nasıl kurtulur  
Karadeniz, Pontus Euxinus, Πόντος Εύξεινος
Karadeniz ve Akdenizin oluşumu aşamaları
Karadeniz’in ölüm-kalım savaşı: Mnemiopsis - denizanası istilası
Nuh Tufanı Karadeniz’de Olmadı (mı?)
Karadeniz’in ölüm-kalım savaşı: Mnemiopsis - denizanası istilası
Karadeniz’in Hazar Denizi ve Akdeniz’le ilişkisi
Hamsi

 KARADENİZ BÖLGESİ'NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

 KARADENİZ DENİZ KİRLİLİĞİN DURUMU
Karadeniz’in dibindeki servet: Metan hidrat kristalleri

 

Karadeniz hızla kirleniyor

 

          

Karalahana.Com! Doğu Karadeniz Bölgesi gezi, kültür, tarih ve müzik rehberi © 2007 | Tüm hakları saklıdır