Karadeniz’in ölüm-kalım savaşı: Mnemiopsis
- denizanası istilası
1980’li
yıllardan bu yana Karadeniz’in davetsiz misafiri olan taraklı
denizanası Mnemiopsis leidyi’nin saltanatı, yeni bir istilacının
gelmesiyle sarsılmaya başladı. Beroe ovata adındaki denizanası
benzeri canlı, hızla çoğalıyor. Bu iki istilacı arasındaki
savaşın galibininse Karadeniz ekosistemi olması umut ediliyor…

Taraklı
denizanası Mnemiopsis leidy
Özge
Balkız
Karadeniz
ekosistemi, kirliliğin çok yüksek düzeylerde olması, kıyı
bölgelerinin hızla gelişmesi, balıkçılığın yüksek miktarlarda
yapılması ve egzotik türlerin istilası yüzünden önemli ölçüde
değişmiş ve bozulmuş bir sistem. Ekosistem, canlı ve cansız
organizmaların birbirleriyle olan etkileşimlerinin bütününü
içeren bir kavram. 17 Avrupa ülkesinin büyük bölümleri ve
başkentleri dahil, toplam 160 milyon insanın ürettiği atıklar
Karadeniz’e dökülüyor. Sanayi atıkları, kanalizasyon, türevleri
ile birlikte petrol ve diğer kimyasal maddeler, nehirler
aracılığıylaKaradeniz’e ulaşıyor. Araştırmalara göre Karadeniz’e
her yıl 110.000 tondan fazla petrol karışıyor (ilk anda kulağa
çok yüksekmiş gibi gelse de bu miktarda petrol, tek bir deniz
kazasının sonucunda denize karışabilir).
Karadeniz’i, egzotik türlerin istilalarına uygun hale getiren
değişikliklerin arasında yoğun endüstriyel balıkçılık, su
çıkarımı ve barajların kurulması na bağlı olarak deltaların
yapılarında meydana gelen değişiklikler ile deniz ekosisteminin,
özellikle nehirlerle taşınan atıklarla bağlantılı olarak
kirlenmesi geliyor. Egzotik türler olarak tanımlanan bu
canlılar, kendi doğal yaşam alanları dışındaki alanlara yayılım
gösteren ve çoğunlukla bu yeni yaşam alanlarında büyük yıkımlara
neden olabilen canlılardır. Bu gibi yabancı türler genelde
Karadeniz gibi bozulmuş, biyolojik çeşitlilik seviyesi düşük
ekosistemlerde görülür. Yeni tür, istila ettiği alanın yaşam
koşullarına uyum sağlarsa çoğalmaya başlayabilir, aksi taktirde
yaşamını sürdüremez ve ortamdan elenir. Ancak, bozulmuş
ekosistemlerde bu tip istilalar genelde istilacı türlerin hızlı
yayılımlarıyla sonuçlanır. Biyolojik çeşitlilik açısından zengin
alanlarda, yerli canlı türlerinden bazıları beslenme şekillerini
bu yeni istilacıya kaydırarak istilacı türü dengede
tutabilirler, oysa bozulmuş sistemlerde böylesi bir işleyiş
görülmez. Ayrıca, istilacı türün bu yeni alanda, kendisiyle
rekabet etmeye ya da kendisi üzerinden beslenmeye evrimleşmiş
diğer türler bulunmadığından canlı, alandaki kaynakları herhangi
bir kısıtlayıcı etken olmaksızın tüketerek çoğalabilir.
Mnemiopsis
istilası:
Taraklı
denizanası Mnemiopsis leidyi’nin Karadeniz’deki varlığı ilk
olarak 1982’de belirlendi. Etçil bir canlı olan Mnemiopsis
leidyi, denizanası olarak adlandırılmışsa da aslında
denizanalarından farklı bir grubun üyesi. Bu grubun ismiyse,
"taraklılar" (Ctenophora). Büyüklüğü en çok 100-120 mm olan bu
canlı, zooplanktonlar, balık yumurtaları ve larvaları üzerinden
beslenir. Bir günde kendi vücut ağırlı-
ğının 10
katı miktarında beslenebilir. Üreme şekli açısından çift
cinsiyetlidir (hermafrodit). Türün, doğal yaşam alanı Atlas
Okyanusu. Buradan Karadeniz’e taşınmasıysa gemilerin sintine
suları yoluyla oldu. Tankerlere boşken veya yüklüyken baş ya da
yan bölmelerine deniz suyu alınarak yükün ve
geminin
dengesi sağlanır, yakıttan tasarruf edilir. Deniz suyuyla
birlikte birçok organizma da suyun içinde tankerlere yüklenir.
Bu yolla her gün 3000 deniz canlısının bir bölgeden bir bölgeye
taşındığı tahmin ediliyor. 1982’deki ilk saptamadan sonra
yapılan araştırmalar, taraklı denizanası- nın 6 sene sonunda
1988’de tüm Karadeniz’e yayılmış olduğunu gösterdi. Yoğunluğuysa
bir metrekarede 1 kg’a
ulaşabiliyordu. Her geçen yıl çoğalmaya hızla devam eden M.
leidyi’ninmiktarı 1991-92’ye gelindiğinde doğal yaşam alanı olan
Kuzey Amerika’daki yoğunluğunun bile çok üstündeydi. Öyle ki,
1989’un yaz aylarında Karadeniz’deki tüm istilacı Mnemiopsis
bireylerinin toplam yaş ağırlıkları tam 1 milyar tondu. 1994
yılına kadar sayıları nda oynamalar olduysa da Mnemiopsis
leidyi’nin genel eğilimi hızlı bir şekilde
artma
yönündeydi. Böylesi bir hızla çoğalan türün ekosistemdeki diğer
canlılara etkisi şüphesiz oldukça yıkıcı oldu. Mnemiopsis’in
varlığından en çok etkilenen türlerin başında balıklar geliyor.
İstilacı denizanasının balık türleri üzerindeki etkisi üç
şekilde gerçekleşiyor;
-
Mnemiopsis, balık yumurtaları ve larvaları üzerinden beslenerek
balıkların çoğalmalarını engelliyor
- Etçil
balıkların ve balık larvalarının temel besinleri olan
zooplanktonlar üzerinden beslenerek onların besinlerine ortak
oluyor
- Sayıları
hızla artan M. leidyi bireyleri öldüklerinde deniz tabanı nda
birikmeye başlayarak zaten ciddi boyutlarda olan kirlilik
sorunun daha da artmasına neden oluyorlar, bu kirlenme de birçok
balık türü için yaşam alanı kaybına neden oluyor.
|
Öteki Denizlere Yayılım
Karadeniz sularını istila eden taraklı denizanası
Mnemiopsis leidyi’nin yayılımı yalnızca bununla kalmadı.
Marmara ve Ege denizlerinde gözlendiği gibi, Karadeniz
sularından da Hazar Denizi’ne geçtiği belirtilen egzotik
türün üç yeni ortamına da etkileri farklı oldu. M.
leidyi’nin varlığı Marmara denizinde
Ekim 1992’de belirlendi. Türün yüksek sayılarda
bulunduğu (bir metrekarede 12 kg) ama 1 sene sonrasında
sayısının ciddi bir şekilde azaldığı bildirildi. Aynı
türün varlığı 1992 yılında doğu Akdeniz’de Mersin
yakınlarında da belirlendi, ancak bulunduğu süre
yalnızca nisan - haziran sonu arasında olduğu
için Akdeniz’de Karadeniz örneğinin benzeri yaşanmadı.
Ayrıca biyolojik çeşitlilik açısında Karadeniz’e göre
daha zengin olan Akdeniz’de böylesi bir yayılımın
yaşanmamasının bir başka nedeni de yerli bazı türlerin
istilacı tür üzerinden beslenmeye başlayarak onu dengede
tutması olabilir.
Marmara ve Akdeniz ekosistemlerinde Karadeniz’de olduğu
kadar büyük bir sorun çıkartmayan taraklı denizanası ne
yazık ki Hazar Denizi’ne bu kadar iyimser davranmadı.
Dünyanın en büyük ve hacmi en yüksek iç denizi olan
Hazar Denizi, yaklaşık 241.500 km2 bir alanı kaplıyor.
Hazar denizinin yıllardır fabrika atıklarıyla ve
petrolle tehlikeye giren ekosistem dengeleri, bugün
Mnemopsis’in istilasıyla daha
da
hassas duruma girmiş. Don ve Volga nehirleriyle bir
kanal yoluyla Karadeniz’e bağlı olan Hazar
Denizi’ne bu yeni istilacının da yine gemilerin sintine
sularıyla girmiş olduğu düşünülüyor. 1999 yılında Hazar
Denizi’nde varlığı tespit edilen bu tür, 2000 yılına
gelindiğinde bütün Hazar sularına yayılmıştı.
Mnemiopsis leidyi, Hazar Denizi’ndeki sayıları ndaki
hızlı artışla birlikte birçok balık türünün azalmasına
neden oluyor, bu da aynı zamanda nesli tehlike altında
olan ve yalnızca Hazar Denizi’nde bulunan Hazar
foklarını da (Phoca caspica) tehlikeye sokuyor. Bir
insan yumruğu büyüklüğünde olan bu istilacı, Hazar
Denizi’nde Karadeniz’dekinden bile daha hızlı bir
şekilde yayılıyor. Sardalya balıkçılığı üzerine kurulu
olan balıkçılık endüstrisi de, taraklı denizanasının bu
balıkların besini üzerinden beslenmesi yüzünden
tehlikeye girmiş durumda. Hazar Denizi’nde bulunan ve
alana endemik
olan birçok kabuklu canlı türü de tehlikeye girmiş
durumda. Mnemiopsis leidyi istilasının Hazar Denizi
üzerindeki etkileri hızlı bir biçimde kendini göstermeye
başladı; sardalya balıkçılığında istilacı türün
görüldüğü sene olan 1999 ile 2000 yılı arasında %23’lük
azalma gözlendi. İranlı balıkçıların bu azalmadan
kaynaklı girdikleri zararın ise en az 7 milyon dolar
olduğu söyleniyor. Bu sorunların çözümüne yönelik farklı
öneriler var; bunlardan birisi Kuzey Amerika’ya özgü ve
Mnemiopsis üzerinden beslenen bir balık türünün Hazar
sularına salınması. Bir başka öneriyse, Karadeniz’de
yayılmaya başlayan ve Mnemiopsis’in sayısında büyük
azalmalara sağlayan Beroe ovata’nın Hazar Denizi’ne
getirilmesi.
|
İstilacı
denizanasının çoğalmasından en çok etkilenen türlerden birisi de
Karadeniz balıkçılarının en önemli gelir kaynağı olan hamsi
(Engraulis encrasicolus) oldu. Bunun nedeniyse, Mnemiopsis
leidyi’nin hamsi yavruları üzerinden beslenmesi ve ortak besin
rekabeti. Hamsinin azalmasıyla birlikte de, hamsi üzerinden
beslenen mezgit, uskumru, kalkan ve palamut gibi balık türleri
de azalmaya başladı. Taraklı denizanasının istilası sonrasında
Türkiye’nin Karadeniz kıyılarındaki balık stoklarının oranı
1993’te neredeyse sekizde birine düştü. Balık stokları yıllık
700.000 tondan 100.000 tonun da altına indi. Geçimini
balıkçılıktan sağlayan binlerce kişi işasın eşiğine geldi. Bu
arada Mnemiopsis’in biyolojik kütlesi balıkların yıllık oranları
nı geçecek bir seviyeye ulaştı. Karadeniz balıkçılığının bu
istilacı tür yüzünden girdiği zararın 1990’lı yılların başında
yıllık yaklaşık 250 milyon dolar olduğu söyleniyor. Bunun
üzerine türü kontrol altında tutabilmek için çeşitli senaryolar
hazırlanmaya başladı. Tüm dünyada farklı şekillerde mücadele
yöntemleri izlenen egzotik türler için aslında kesin bir reçete
yok. Herşey istilacı türün yayılım mekanizmasına, alanın
ekosistem ve biyolojik çeşitlilik yapısına ve diğer kimyasal ve
fiziksel faktörlere bağlı olduğu için de aslında sabit bir
yöntem belirlemeye çalışmanın faydası da yok. Ancak yine de
çeşitli stratejiler öneriliyor. Bunlardan bazıları, kimyasal
savaş, mekanik toplama ya da biyolojik savaş. Her bir yöntemin
farklı durumlarda farklı avantaj ve dezavantajları var. Ancak
yine de böylesi bir çalışma yapabilmek için hem istilacı tür hem
de ekosistem hakkında kapsamlı bilgilere sahip olmak gerekiyor.
Bilinçsiz ve az veriyle yola çıkılarak yapılan bir çalışma,
sistemin daha da kötüye gitmesine neden olabilir. Mnemiopsis
örneğinde düşünülen müdahaleyse, türün doğal düşmanının
Karadeniz’e getirilmesiydi. İlk anda kulağa doğrudan istenilen
sonucu verecekmiş gibi gelse de bu çalışmanın da ciddi olumsuz
sonuçları olabilir. Örneğin, getirilen avcı türün bireyleri,
asıl hedef üzerinden değil de diğer yerli canlı türleri
üzerinden beslenmeye başlayabilir. Ya da hem hedefi hem de yerli
türleri tüketecek kadar hızlı bir şekilde çoğalabilir. İşte bu
yüzden de taraklı denizanası üzerinden avlanan doğal düşmanının
Karadeniz’e Salınması projesi hiçbir zaman hayata geçirilmedi.
Bunun öncesinde daha ciddi gözlem programları yürütülmesine
karar verildi. Ancak, hikayenin bukısmı gerçekten de çok ilginç.
Bu fikrin hayata geçirilmemesi kararından çok kısa bir süre
sonra Ekim 1997 yılına gelindiğinde herhangi bir bilinçli etki
olmaksızın Mnemiopsis’in doğal düşmanlarından olan ve söz konusu
çalışmada kullanılması düşünülen Beroe ovata, Akdeniz’den göç
ederek doğal yollarla ya da Mnemiopsis’te olduğu gibi gemi
sintinelerindeki sularla Karadeniz’e yerleşmişti bile. M. leidyi
gibi doğal yaşam alanı Atlas okyanusu olan bu canlı da M. leidyi
gibi taraklı denizanalarının bir üyesi. Gelelim bu yeni
kahramanın Karadeniz’e geliş öyküsüne…
Beroe ovata
Karadeniz’i kurtaracak mı?
Ekim
1997’de Bulgaristan kıyıları nda Ctenophora şubesine ait yeni
bir tür (Beroe ovata) gözlemlendi. Bir tür taraklı denizanası
olan B. ovata, Karadeniz’in kuzeybatı kesimlerinde 1998 Mayıs ve
Ekim ayları arasında gözlendi ve 1999’a gelindiğinde Kafkasya
kıyı sularında da belirlendi. Türün miktarı nda, Karadeniz’in
farklı bölgelerinde 1999 yazı sonunda büyük bir artış olduğu
saptandı. Bu tarihe gelindiğinde taraklı denizanası,
Karadeniz’in tüm kuzeydoğusunu kaplamıştı bile. B. ovata’nın
yayılımının artmasıyla birlikte Karadeniz de yeni bir değişim
sürecine girmiş oldu. Beroe’nin Karadeniz sularında yaşamaya
başlamasından bu yana Mnemiopsis bireylerinin sayılarında hızlı
bir düşüş yaşanırken, diğer bazı planktonlar da Mnemiopsis
istilası öncesi seviyelerine dönmeye başladı. Karadeniz üzerinde
yapılan çalışmalar, Beroe’nin balıklar ve küçük zooplanktonlar
üzerinden beslenmek yerine Mnemiopsis üzerinden verimli bir
şekilde beslendiğini ortaya koyuyor. 1999, 2000 ve 2001
yıllarında yapılan incelemelerde, Mnemiopsis’in toplam oranının
çok düştüğü gözlendi (bir metrekarede 12 gramdan daha az). Bu
durum yalnızca 10 yıl önceki yoğunluğu göz önüne alındığında M.
leidyi’nin gerçekten de hızlı bir düşüş gösterdiğini ortaya
çıkartıyor (bir metrekarede 1 kg). Ancak, bu yeni türün
Karadeniz ekosistemi üzerindeki uzun dönemdeki etkileri konusunu
tahmin etmek gerçekten de çok zor. Bunun için, yıllar boyunca
populasyon döngülerinin, ekosistem dinamiklerinin ve iklimsel
döngülerin düzenli olarak gözlenmesi gerekiyor. Yine de B.
ovata’nın Karadeniz’in doğal yaşam ortamına uygun olmayan
koşullarında bile (su sıcaklığının ve tuzluluğun düşük olması
gibi) varlığını sürdürmesi, türün yeni yaşam alanına uyumunun
gerçekten de çok hızlı bir şekilde geliştiğini gösteriyor. Bu
sayede de Karadeniz ekosisteminin, Mnemiopsis istilası ndan
dolayı bozulmuş biyoçeşitlilik yapısının düzelmesi bekleniyor.
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nde, Mnemiopsis leidyi’nin
Karadeniz ekosistemi üzerindekini etkilerini inceleyen Doç. Dr.
Ahmet Kideyş’in çalışmalarına göre, istilacı türün miktarı, bir
diğer istilacı olan Beroe ovata tarafından kontrol altında
tutuluyor. Araştırmalar, Beroe populasyonunun bir günde
Mnemiopsis populasyonunun biyolojik kütlesinin %7-26’sını
tüketebildiğini gösteriyor. Yapılan çalışmaların sonuçlarına
göre Beroe ovata’nın Mnemiopsis üzerindeki beslenme baskısı
sayesinde Karadeniz’deki zooplanktonların sayısı artabilir. Bunu
anlamanın tek yoluysa, yapılacak düzenli ve uzun süreli
gözlemler olacaktı r. Eğer bu hipotez doğrulanırsa, o zaman da
Mnemiopsis’le aynı besin diyetine sahip olan ve zooplanktonlar
üzerinden beslenen etçil balıkların ve balık larvalarının
sayıları artacaktır. Yeni istilacı B. ovata’nın iklimsel
populasyon dinamikleri, yaş dağılımı, temel fizyolojik ve
ekolojik karakterleriyle, onun potansiyel avı Mnemiopsis,
Karadeniz’in kuzeydoğu bölümünde Temmuz 1999 ile Kasım 2000
tarihleri arasında incelendi. Karadeniz’deki gelecekteki
ekosistem değişim süreçleri de matematiksel bir modelleme
yoluyla analiz edildi. Sonuçlara göre, B. ovata, Mnemiopsis
leidyi’nin kıyılara yakın bölgelerdeki populasyonlarını gerçek
anlamda kontrol altında tutabilir. Bu, aynı zamanda yapılan
gözlemlerce de doğrulandı. Bu gözlemlere göre, Mnemiopsis’in
sayıları, bu yeni istilacının kendisi üzerinde uyguladığı
avlanma baskısıyla birlikte 2000 yılı Kasım-Aralık döneminde
neredeyse sıfıra düştü. Karadeniz ekosisteminin gelecekteki
gelişimi, B. ovata istilası nın kalıcılığına bağımlı.
Karadeniz’de ya da Hazar denizinde yaşanan egzotik
türlerin yayılım sorunu aslında tüm dünya ekosistemlerini ve
biyoçeşitliliği tehdit eden bir sorun. Bu konuda farklı ülkeler
istilaların önüne geçilmesi yönünde çalışmalarını yıllardır
sürdürüyorlar. Ama her durumda, alınması gereken önlemlerden
istila sonrası kontrollere kadar, gerekli olan en önemli şey
düzenli ve uzun dönemli gözlem çalışmalarının yapılması. Bugün,
tüm dünya ekosistemlerini ve biyolojik çeşitliliği tehdit eden
en önemli faktörlerden birisi olan egzotik türlerin yayılım
konusunun ciddiyeti bilim çevreleri tarafından da onaylanıyor.
Türkiye örneğinde olduğu gibi ülke ekonomilerine de büyük zarar
veren istilacı türlerden biri olan Avrupa çıkışlı çingene
güvesinin (Lymantia dispar) ABD’de neden olduğu zararları n
bedeli 764 milyon dolar olarak hesap edilmişti. Yine ABD’nin
nadir vetehdit altındaki canlılar listesindekilerin %30’u
egzotik türler yüzünden bu duruma düşmüş bulunuyor. Yabancı
türlerin istilalarının salgın boyutlarına ulaştığı Hawaii’deyse,
her yıl 18 tür yeni böcek adanın faunasına katılıyor. Deniz
canlılarının bu kadar kolay bir şekilde yayılımlarını engellemek
adına çıkartılmış yasalar olmasına karşın, sorun yalnızca
bununla çözülmüyor. Örneğin, sintine sularının yabancı maddeler
taşıyarak ekolojik dengeyi bozucu etki göstermesi üzerine, ABD
bir yasa çıkararak bu suların ABD iç denizlerine ve göllerine
boşaltılmasını yasakladı. Ayrıca, uluslararası Denizcilik
Örgütü (IMO), 1997 yılı Kasım ayında tanker sintine suları
konusunda bir karar yayınlayarak bütün gemilerin sintine suları
ve planı ve bu suların analizinin zorunluluğu ile liman
devletine de sintine sularının riskleri, kontrolü ve anlatılması
hususunda zorunluluk getirdi. Bu karara göre liman memurları ve
görevlileri herhangi bir gemiyi, kendi limanlarına girdiğinde,
sintine sularının kökeni ve analizi konusunda denetleyebilir.
Uzmanlara
göre, Türkiye limanlarına gelen tankerlerin de sintine suları
zaman geçirilmeden incelenmeye başlanmalı, bu konuda ulusal
standartlar oluşturulmalı, bilgilendirme amaçlı yayı
nlar
üretilmeli, teknik bir uzmanlar grubu çalışmalıdır. Ama asıl
önemli olan, yüzeysel çözümler üretmekten çok, sorunun
kaynağına inebilmek. Egzotik türlerin yarattığı tahribatları
hızlandıran, ekosistemlerdeki insan kaynaklı bozulmaları en aza
indirebilmek yalnızca ekosistemleri değil, insanları da
kurtaracak.
Kaynaklar
Finenko G.
A., Anninsky B.E., Romanova Z.
Kideys A.
E., "Chemical composition, respiration
rates of
the new alien ctenophore, Beroe
Sea",
Hydrobiologia, 2001
Kideyş
A.E., "Strategy For Combatting Mnemiopsis
Waters Of
Iran", Caspian Envrionment Report, Temmuz 2001
http://gesamp.imo.org/no58/cont.htm
http://unisci.com/stories/20004/1020002.
http://wwwa015.infonegocio.com/868/Ponencia40.
http://www.blacksea-environment.org/box5.
http://www.ecoline.ru/news/NOV00/00110606.
http://www.fonz.org/zoogoer/zg2001/30(3)
http://www.informnauka.ru/eng/2000/2000-
http://www.caspianenvironment.org/biodiversity/ attach5.htm
http://www.tudav.org/gemi_balast.htm
|
Başkasına Yaşam Hakkı Yok
Geçtiğimiz yüzyılın başından bu yana Karadeniz sularına,
kasıtlı ya da kazara insan faaliyetleri sonucu tam 26
egzotik tür girdi. Amerika’nın doğu kıyılarından,
gemilerin sintine suları aracılığıyla gelen Mnemiopsis
ise Karadeniz’in son istilacılarından biri ve egzotik
türlerin ekosistemler ve ülke ekonomileri üzerindeki
yıkıcı etkileri konusunda verilebilecek en iyi
örneklerden birisi. Karadeniz ekosistemi bir de bu
istila sonrasında geri dönülmez bir yıkım sürecine
girdi. Bu yıkım süreçlerinden en büyük zararlardan
birisi de, yöre insanın en önemli geçim kaynağını
oluşturan ticari balıkçılığa geldi. Son 30 yılda
Karadeniz’deki ticari balık tür sayısı 26 türden 6’ya
düştü. Ancak, egzotik türler bunun tek etkeni değil,
kirlenme ve aşırı avcılık da buna katkıda bulunan diğer
etkenler. Bu etkenler, egzotik türlerin tek başlarına
yapacakları etkinin şiddetini arttırıyorlar.
1980’lerin ortasında 850.000 ton olan balık stokları,
1991’de bu miktarın üçte birinin de altına, 250.000 tona
düştü. Her ne kadar 1995’e gelindiğinde toplam rakam
517.000 tona ulaşmış ve durum biraz düzelmişse de bunun
ekonomik getirisi birebir orantılı değil. Bunun nedeni
de hamsi gibi geliri düşük olan balık türleri çoğalırken
değeri yüksek olan türlerin böyle bir artış göstermemesi
hatta azalması. 1994 fiyatları baz alınarak yapılan
değerlendirmeye göre, balıkçılıktan elde edilen gelir
toplamı 1985 yılında 626 milyon dolarken, 1993-1995
döneminde neredeyse 250 milyon dolara düşmüş.Balıkçılık
faaliyetleri 1985 yılından bu yana artarken, yakalanan
balık miktarı ve elde edilen
gelir azalmıştır. Türkiye’de ise bu durumun farklı bir
boyutu, kirlenmenin diğer bölgelere göre daha az olduğu
kıyılara hamsilerin hareketiyle, Türkiye kıyılarındaki
hamsi miktarı diğer ülkelere göre artmış durumda. Ancak
Türkiye’de de bu stoklar yüksek avlanma nedeniyle hızla
azalıyor. Yasadışı avcılığın da olumsuz etkileri her
geçen gün kendini biraz daha hissettiriyor.
Ayrıca Bak
Hamsili poğaça
olurmu?
Karadeniz
mutfağı, Karadeniz yemekleri
Karadeniz
nasıl kurtulur
Karadeniz,
Pontus Euxinus, Πόντος Εύξεινος
Karadeniz ve Akdenizin oluşumu
aşamaları
Karadeniz’in ölüm-kalım savaşı:
Mnemiopsis - denizanası istilası
Nuh Tufanı Karadeniz’de Olmadı
(mı?)
Karadeniz’in ölüm-kalım savaşı:
Mnemiopsis - denizanası istilası
Karadeniz’in Hazar Denizi ve
Akdeniz’le ilişkisi
Hamsi
KARADENİZ BÖLGESİ'NİN COĞRAFİ
ÖZELLİKLERİ
KARADENİZ DENİZ KİRLİLİĞİN
DURUMU
Karadeniz’in dibindeki servet: Metan hidrat kristalleri
Karadeniz hızla kirleniyor
|
|