KARADENİZ BÖLGESİ'NİN
COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
KARADENİZ BÖLGESİ
BÖLGENİN
FİZİKİ ÖZELLİKLERİ
a)Bölgenin Yeri Ve Sınırları:
Türkiye’nin kuzeyinde
bulunan Karadeniz ismini Karadeniz Denizi’nden
alır. Karadeniz Bölgesi, yaklaşık 141.000 km2’lik
yüzölçümü ile ülkemizin Doğu Anadolu ve İç
Anadolu Bölgelerinden sonra 3. büyük bölgesidir
ve ülke yüzeyinin yaklaşık olarak %18’lik
kısmını kaplar (http://www.byegm.gov.tr/Turkiye/turkce/cografi75.htm).
Yurdumuz sularını Hazar Denizi ile Basra
Körfezi’ne taşıyan ırmaklar ile Karadeniz’e
kavuşan çayların su bölümü çizgisi, onu Doğu
Anadolu’dan ayırır.Daha sonra, bölgenin güney
sınırı, Yıldız ve Deveci Dağları’nın doruklarını
takiben batıya doğru ilerler. Kuzeydeki yağışlı
ve ormanlık kuşağı, yarı kurak ve bozkır olan İç
ve Orta Anadolu’dan ayırmak üzere, Köroğlu
Dağları’nın güney eteğini boylayarak, Sündiken
Dağları’nın silindiği Bozöyük yakınlarında sona
erer. Birinci Türk Coğrafya Kongresi’nin iki
ayrı kritere; doğuda su bölümü çizgisine; batıda
iklim ve tabii bitki örtüsüne dayanarak,
Karadeniz coğrafi
bölgesine
çizdiği sınırlar budur.[1]
Bir başka ifadeyle Doğu Anadolu Bölgesi ile
sınır Çimen, Köse, Kop, Mescid ve Yanlızçam
sıradağlarının su bölümü çizgisinden geçerken,
İç Anadolu Bölgesi’nden iklim özellikleriyle
(kuraklık-yağış), Marmara Bölgesinden de
yerşekilleriyle (yükselti-dağlar) ayrılır.
Kısaca, batıda Marmara Bölgesi, doğuda
Gürcistan, kuzeyde Karadeniz, güneyde ise Doğu
Anadolu ve İç Anadolu bölgeleri ile komşudur.
Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt,
Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Sinop, Kastamonu,
Zonguldak, Bartın ve Bolu illeri bütünüyle bölge
sınırları içinde kalırken, İç Anadolu Bölgesi
sınırları içinde bulunan Artova İlçesi dışında
Tokat ilinin tamamına yakın kesimi de yine
Karadeniz Bölgesi’ne girer. Çorum ilinin yarısı
İç Anadolu’da, diğer yarısı da Karadeniz
Bölgesi’ndedir(www.tbb.gen.tr).
Karadeniz Bölgesi’nin doğu
ve batı doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık 1400
km’lik uzunluğa; kuzey güney istikametinde yani
genişliği ise doğu bölümünde 100 km’ den az
olduğu halde orta bölümü 200 km’yi aşar, Batı
Karadeniz Bölümü’nde ise 150 km kadardır. Bu
uzunluklarından dolayı Karadeniz Bölgesi
Doğu-Batı İstikametinde en uzun olan
bölgemizdir.4
b)Yüzey
Şekilleri:
Karadeniz Bölgesi,
ülkemizin en yüksek ve en arızalı bölgelerinden
biridir. Bir bütün olarak Kuzey Anadolu Dağları
adı verilen dağlık kuşak, birbirinden birtakım
depresyonlar ile ayrılan ve genel olarak
birbirine paralel uzanan sıradağlar
niteliğindedir. Bu dağların kıyı üzerinde
yükselen bölümüne “Kıyı Dağları” veya “Dış
Kuşak”, bunun gerisinde yer alan dağlara da “İç
Sıra Dağlar” veya “İç Kuşak” adı verilmektedir.
Bununla birlikte, Türkiye’yi orojenik birimlere
ayıran jeologlar tarafından, Kuzey Anadolu
Dağları’nın dış sıraları “Pontidler” adı altında
toplanmıştır.[2]
Kuzey Anadolu Dağları’nın Jeomorfolojik
Özellikleri:
Türkiye’nin yerşekilleri en az 600 milyon yıllık
gelişimin sonucudur. Ancak Türkiye 4.Jeolojik
zamanda (Kuaterner)
biçimlenmiştir
(www.bilmarastirmavakfi.org). Kuzey Anadolu
Dağları aralıklarla meydana gelen orojenik
hareketlerle oluşmuştur. Mesozoyik’te söz konusu
dağların bulunduğu alanlar, deniz tabanı
yayılması ile Tetis Denizi tarafından işgal
edilerek jeosenklinal durumuna gelerek. Bu
jeosenklinallerin ojeosenklinal karakterinde
olanları, karadan taşınan malzemelerle dolmuş ve
denizaltı
volkanizmasına
uğramıştır. Bu jeosenklinallerdeki volkaniklerin
ve tortulların kıvrılması, ilk tektonik hareket
olarak bilinen Kretase başlarında başlamıştır.
Aralıklarla devam eden Alpin orojenik
hareketler, Oligosen sonlarında şiddetlenerek,
jeosenklinal alanların yerlerini kıvrımlı
dağlara bırakmış ve ofiyolit içeren Mesozoyik
çökeller çok karmaşık bir durum almıştır. Kuzey
Anadolu Dağları’nda Oligosen sonrası
arazilerinin eksikliği, dağlık alanın bu dönemde
kara haline geldiğini göstermektedir.5
Bununla beraber, Miyosen sonundan Kuvarterner’e
kadar devam eden tektonik hareketler ve
kompresyonlar sonucunda büyük fay sistemleri
meydana gelmiştir. Kırık hatlar boyunca magma
yeryüzüne yayılmıştır. Yer yer tortullar ile
aratabakalı olan volkanik araziler, Karadeniz
Bölgesi’nin doğu kıyılarında ve iç-batı
kısımlarında yaygındır.
III. zamanın sonunda dış
kuvvetler tarafından aşındırılarak deniz
seviyesine yakın dalgalı bir arazi (peneplen)
durumuna getirilerek hafiflemiş, daha sonra
epirojenik hareketler sonucunda tekrar
yükselmişlerdir. Bu hareketlenmeler sonucunda
Kuzey Anadolu Sıradağları’nın güneyinde Kuzey
Anadolu
Fay Hattı
oluşmuştur.[3]
Saros Körfezi’nden
başlayıp Varto’ya kadar uzanan ve şiddetli
deprem alanı olan, Kuzey Anadolu Kırık Hattı,
son elli yılın en şiddetli depremlerinin
yarısının görüldüğü fay hattıdır
(http://cografyadunyasi.8m.net).
Kuzey Anadolu Dağları’nın Özellikleri:
Kuzey Anadolu Dağları, kıyı ve iç sıradağları
diye ikiye ayrılır. Bu iki sıradağ kuşağını
Kuzey Anadolu Fay Hattı birbirinden ayırır (
Prof. Dr. İbrahim Atalay, Prof. Dr. Kenan
Mortan, Türkiye Bölgesel Coğrafyası).
Kuzey Anadolu Dağları; tek
sıra halinde değil, oluk biçimli çukurlarla
ayrılmış birkaç sıra halindedir. Doğu bölümünde
iki sıra oluşturan dağlar, orta bölümde tek,
Batı Karadeniz Bölümü’nde üç sıra halinde
uzanır. Batıda üç kuşak halinde uzanan dağlar
güneyden-kuzeye doğru; Küre, Ilgaz, Köroğlu
Dağları adını alır. Orta bölümde; Canik Dağları
uzanır. Doğuda ise üç kuşak halinde uzanan
dağlar; kuzeyde Giresun ve Rize Dağları, güneyde
ise Mescit, Kop ve Çimen Dağları yer alır.[4]
Doğu, Orta ve Batı Karadeniz Dağları olarak üçe
ayrılan Karadeniz Dağlarının kıyı dağ kuşağının
en yüksek bölümünü Doğu Karadeniz Dağları, iç
sıradağ kuşağının en yüksek yerini ise Batı
Karadeniz Dağları oluşturur. Kıyı sıra dağları
doğuda kıyıdan itibaren birdenbire yükselirken,
orta bölümde biraz daha içten başlayarak yavaş
yavaş yükselir(Prof. Dr. İbrahim Atalay, Prof.
Dr. Kenan Mortan, Türkiye Bölgesel Coğrafyası).
Bu dağlar doğu-batı doğrultusunda ve birbirine
paralel kuşaklar halinde uzanmaktadır. Karadeniz
boyunca uzanan dağların yükseltileri batıda 2000
metre civarında olup, Orta Karadeniz Bölgesi’nde
1000 metreye kadar inmekte, doğuda ise
yükseltiler 4000 metreye çıkmaktadır (Güvender
Yay., Coğrafya Kitabı).
Birbirine paralel sıralar
halinde uzanan bu dağlar çukur alanlarla
birbirinden ayrılır. Kıyı dağları ile iç sıralar
birlikte yükselip, birlikte alçalmaktadır. Kuzey
Anadolu Dağları Toroslar gibi yaylı bir görünüşe
sahiptirler. Ancak yaylar Toroslar’daki kadar
eğri değildir. Kuzey Anadolu Dağları’ndaki
kıvrımlılık hali de Toroslardan daha azdır.
Yükseklik açısından da Kuzey Anadolu Dağları
batı ve özellikle orta kesimlerde Toroslar’a
ulaşamazlar. Doğu bölümünde ise en yüksek
noktalar Toroslar’ı bile biraz aşar. Birbirine
paralel sıralar görünümünü Kuzey Anadolu
Dağları’nda Toroslar’dakinden daha belirgindir.
Çünkü bu sıralar arasında onlara paralel uzanan
oluk biçimli uzun vadilere Toroslar arasında az
rastlanır.[5]
Bölgedeki dağ sıraları,
Karadeniz kıyılarına paralel uzanır. Buna bağlı
olarak boyuna kıyı tipi görülür. Doğu ve Batı
Karadeniz Dağları, kıyı gerisinden hemen
yükselir. Orta Karadeniz kıyılarında, eğim daha
azdır. Karadeniz Dağları’nın yukarıda sözünü
ettiğimiz özellikleri bazı önemli sonuçlara
neden olmuştur. Örneğin; kıyılarda küçük koylar
hariç, büyük girinti ve çıkıntılar yoktur. Bu
durum, kıyıda Sinop Limanı dışında, doğal
limanların oluşumunu engellemiştir. Bölgede dik
kıyıların dağlar tarafından aşındırılmasıyla,
falezler oluşmuştur. Ulaşım yolları kıyı
şeridinde yoğunlaşır. İç kesimlerle olan
bağlantı Ecevit, Kalkanlı(Zigana) ve Kop gibi
önemli geçitlerle sağlanır.7
Batı Karadeniz Bölümü’nde Yüzey Şekilleri;
Kızılırmak’ın aşağı çığırı ile Bartın Çayı
arasında, kıyıya paralel oldukça geniş bir yay
çizen İsfendiyar(Küre) Dağları uzanır. Bu
bölümün denize en yakın dış sıralarını meydana
getiren bu dağ silsilesinin ortalama yükseltisi
1000 metredir. Aynı silsilenin üzerinde yer alan
Yaralıgöz Dağı(2019 m.), Zindan Dağı(1717 m.) ve
Çangal Dağı(1584 m.); silsilenin en yüksek
noktalarını oluşturur. Bu dağların güneyindeki
ikinci sıra; kuzeyde Gökırmak ile güneyde Devrez
Vadisi arasında uzanan Ilgaz Dağları’dır.
Merkezi kısımları 2200 metreye ulaşan bu
dağlar(Küçük Hacettepe 2546 m.) batıya ve doğuya
doğru gidildikçe yükseltilerini kaybederler.
Bolu-Ilgaz Dağları’ndan birtakım havza ve
depresyonlarla ayrılan Köroğlu Dağları, üçüncü
dağ sırasını meydana getirir. Doğuda 1500
metreyi aşan, batıda 1000-1200 metre arasında
değişen Köroğlu Dağları’nın 2000 metreyi geçen
zirveleri de vardır: Aladağ(2499 m.), Işık
Dağı(2015 m.).6
Batı Karadeniz
Dağları’nın kıyı bölümünde kalan dağların
yapısında daha çok
II.zaman şist ve
kalkerleri, bazı yerlerinde de I. zaman
tortulları bulunur. Arazi yapısı batıya doğru
daha çok karışık hale gelir. Bartın Çatı ve
Filyos Çayı’nın aşağı
çığırı arasında
kıyı dağları tamamen ortadan kalkar. Yukarı
Kretase’de marn ve şistlerin yaygın olduğu
tepelik bir alan ortaya çıkar. Filyos Çayı
batısında arazi yeniden engebeleşirse de
vadilerle fazlaca yarılmıştır. Burada dağların
yükseltisi 1000 metreyi çok az aşar. Bu çevre
hemen hemen kıvrımsız olan üst tebeşir devri
tabakaları altında alt tebeşir devriyle birlikte
karbon devri şist ve kumtaşları ortaya çıkar ki
bunlar aralarında bulunan kömür damarları
bakımından önemlidir.[6]
Kıyı
dağlarını iç sıralardan ayıran alçak alanlardaki
yerler daha çok alüvyonludur.
İç sıraları Ilgaz-Bolu
Dağları oluşturur. Ilgaz Dağları’nın esas
zirvesinde I. zaman şist ve kalkerleri geniş yer
tuttuğu halde batı uzantısı üzerinde II. zamanın
çeşitli arazisi ve
bilhassa erüvtif arazi yer alır. İç sıraları
birbirinden ayıran alçak ve devamlı bir oluk
bulunur. Bu çukur alana Bolu-Tosya oluğu genel
adı verilmektedir. Tektonik bakımdan faal olan
bu oluk sık sık depremlere uğramaktadır.
Örneğin; Mudurnu(Bolu-1967), Bartın(1968),
Gerede(Bolu-1944) depremleri gibi(Prof. Dr.
İbrahim Atalay, Prof. Dr. Kenan Mortan, Türkiye
Bölgesel Coğrafyası, Ankara, 1997.). Bolu-Tosya
oluğu güneyinde ikinci bir sıra uzanır ki
bunların hepsine birden Köroğlu Dağları denir.
Köroğlu Dağları’nın yapısında doğu ve batı
yarısında ortaya çıkan kıvrımlı arazide orta
kısmında bunu örten ve IV. zamana ait olduğu
tahmin edilen andezitli kalın volkanik örtü
vardır. Doğuda yüksek düzlükler bölümü daha
yaygın olduğu halde, batıda arazi Sakarya’nın
kolları tarafından fazlaca yarılmış ve çeşitli
yüzey şekilleri oluşmuştur. Bu dağın
Eskişehir’in kuzeyindeki devamı olan Bozdağ ile
birlikte Karadeniz Bölgesi’nin yapısına yabancı
olan eski temele ait gnayslar I. zamana ait çoğu
billurlaşmış ve serpontiler ihtiva ettiği
belirtilebilir.10
Bölgenin jeomorfolojik
görünümünde dağlar kadar etkili depresyonlar,
sıradağların arasında ve onlara paralel olarak
uzanırlar. Doğudaki Marmara çukurluğunun doğu
uzantısı niteliğinde olan bu depresyonlar,
tektonik hatlar üzerinde yer alırlar. Bolu
Dağları’nın batısında Düzce Ovası, güneyinde ise
Çağa(Yeniçağa) ve Soğanlı depresyonları uzanır.
Yaklaşık 300 km2’lik bir alana sahip
olan Düzce Ovası genç faylarla kuşatılmıştır.
Ovadaki alüvyonun farklı kalınlıklar göstermesi,
ovanın bir çöküntü olduğunu desteklemektedir.
Aşağı Kızılırmak ile bölgenin batı sınırı
arasında kalan araziler çeşitli yaşlardaki
formasyonlardan meydana gelmiştir. Dağların
yapısında, Kuzey Anadolu’da çok geniş yayılım
alanı olan Üst Kretase Flişleri yaygındır.
Kalkerin hakim olduğu killi, kumlu ve
konglomeralı yapıları içeren bu fliş
tabakalarında “Jura tipi kıvrımlar” geniş yer
tutmaktadır.
Bölgenin en eski
arazilerini meydana getiren masifler, Paleozoik
metamorfik serilerden oluşmuştur. Sözgelimi,
Ilgaz Dağları’nın temelini oluşturan ve
Blumenthal’in “Bolu masifi” veya “Ilgaz masifi”
adını verdiği kütle, Paleozoik yaştaki
metamorfik şistlerden meydana gelmiştir. Doğuya
doğru uzanan bu masifin ortasında, genellikle
serpantinlerden oluşan Kretase’ye ait
ofiyolittik bir seri sokulur. Paleozoik
araziler, kuzey ve güneyden Kretase kalkerleri
ve özellikle Üst Kretase ile Eosen flişlerinden
meydana gelen Mesozoyik ve Tersiyer’e ait
yapılarla örtülüdür. Kuzey kenarında Eosen
sonrası (Oligosen) arazilerin bulunmaması, bu
arazilerin Eosen’den sonra kara haline gelerek
aşınmağa başladığını göstermektedir. Bununla
birlikte, bölge içinde volkanik alanlar da yer
almaktadır. Andezit, dazit, bazalt lav ve
tüflerini içeren bu yapılar, özellikle
Bolu-Ilgaz hattının güneyindeki alanlarda
yaygındır. Neojen’e ait bu yapılar yer yer
flişlerle aratabakalı
durumdadır.[7]
Orta Karadeniz
Bölümü’nde Yüzey
Şekilleri:
Kelkit Vadisi’nin kuzeyinde güneydoğu-kuzeybatı
yönünde uzanış gösteren Canik Dağları bu bölümün
kıyı dağlarını meydana getirir. Ortalama
yükseltisi 1500 metre olan bu dağların en yüksek
zirvesi Aydoğan Tepesi’dir(1971 m.). Canik
Dağları, güneyindeki dağlık alanlardan, Kelkit
ve Yeşilırmak arasında uzanan bir sırt ile
ayrılır. Yeşilırmak Vadisi’nin güneyindeki
dağlar, Anadolu yaylaları üzerinde birbirinden
ayrılma eğilimi özelliği gösterirler: Tekeli
Dağı(2643 m.), Asmalı Dağı(2416 m.), Yıldız
Dağı(2552 m.). Bu dağlar, Orta Karadeniz
Bölümü’nün en yüksek dağlarını meydana
getirirler. Orta Karadeniz’in akarsularla en
fazla yarılmış olan kesimini ise, birbirinden
birtakım depresyonlarla Tokat, Amasya, Merzifon
ve Çorum Dağları yer alır. Bu kesimdeki dağların
ortalama yükseltisi, kıyı dağlarına göre fazla
olmasına karşılık, Yeşilırmak gerisindeki
dağların ortalamasına ulaşamaz: Akdağ(2044 m.),
Taşlıdağ(2058 m.), Deveci Dağı(1907 m.).9
Bu bölümdeki dağlar yüksek
olmadıkları gibi geniş düzlüklerde yer alır. Bu
bölümdeki vadi tabanlarında genişçe
sayılabilecek ovalar yer alır(http://www.byegm.gov.tr/Turkiye/turkce/cografi75.htm).
Orta Karadeniz Bölümünün
kıyı dağlarına Canik Dağları denir. Bu dağların
yüksek kesimleri Kelkit yakınlarındadır. Bu
düzlüklerden itibaren sıklaşarak ve derinleşerek
kuzeye doğru Karadeniz’e inerler.
Melet-Yeşilırmak arasındaki arazi genellikle
volkanik olup tortul tabakalar Yeşilırmak ve
Kızılırmak Vadileri arasında ortaya çıkar.
Kızılırmak’ın güneyindeki dağlarda da devam
eder. Kelkit-Oluk Vadisi Koyunhisar-Reşadiye
arasında ve daha batıda dikkat çekecek derecede
düzlük gösterir. Niksar civarında hafifçe
doğrultu değiştirir. Kelkit Vadisi’nde Erbaa
batıdaki kesimi Taşova adıyla bilinir. Bu ovadan
sonra Kelkit Vadisi sona ererse de aynı oluk
Ladik üzerinden Terseken Çayı’nın yukarı
çığırını izleyerek Kızılırmak dirseğine ulaşır.
Bu ırmağın batı tarafında Gökırmak Vadisi
boyunca Boyabat’a doğru uzanır. Orta Karadeniz
Bölümü’nün iç sıralarının bir kısmı İç Anadolu
yaylaları üzerinde birbirlerinden ayrılır.
Batıda başlıca tepeler artık Kelkit boyundan
değil asıl Yeşilırmak Vadisi’ni güneyden izler.
Tekeli, Asmalı, Dumanlı ve Yıldız Dağları gibi,
daha batıda Deveci Dağı’nın basık sırtı Bozok
Yaylası içinde kaybolur. Daha kuzeyde oldukça
yüksek fakat dar bir sırt olan
Yeşilırmak
boğazları ötesinde Akdağ’da(Amos) 2000 metreyi
aşar. Daha batıda geniş Merzifon Ovası, kuzeyde
yükselen ve batıda volkanik elemanların fazla
yer tuttuğu dağlar Kızılırmak boğazlarında I.
zaman kalker ve şistlerine geçerler. Bu dağların
yüksek kesimlerinde düzlükler bulunur.[8]
Karadeniz Bölgesi’nin bu
bölümünde de, birtakım akarsular tarafından
katedilen ve dağlık alanları birbirinden ayıran
depresyonlar yer alır. Canik Dağları’nı iç
sıralardan ayırarak, doğu-batı yönünde uzanan
Kelkit Vadisi, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda yer
alan tektonik kökenli bir oluktur. Reşadiye ile
Koyunhisar arasında dikkati çeken düz uzanıştan
sonra kuzeybatıya yönelen Kelkit Vadisi, burada
genişleyerek yerini Niksar ve Erbaa Ovaları’na
bırakır. Sözkonusu ovaların kuzey ve güneyindeki
fay diklikleri, asılı vadiler ile sıcak ve soğuk
su kaynaklarının varlığı, ovanın oluşumunda
etkili olan Kuzey Anadolu Fay’ı ile ilgilidir.
Bununla beraber, ovaları meydana getiren
tektonik olaylar, birkaç kez tekrarlanmıştır.
Kelkit Vadisi’nin yamaçlarında polisiklik
taraçaların bulunması, bu durumu
doğrulamaktadır. Niksar-Erbaa Ovaları’ndan sonra
Kelkit Vadisi sona erer. Buradan, Yeşilırmak
boğazı ile Karadeniz Bölgesi’nin en geniş neojen
havzası olan Merzifon Ovası’na geçilir. Ovanın
çevresi Paleozoik, yaşlı mermer ve şistlerden
meydana gelen dağlık ve tepelik alanlarla
sınırlanır. Paleozoik kütleler, güneyden ve
kuzeyden Mesozoyik kalker ile Eosen flişleri
tarafından örtülmüş durumdadır. Daha güneyde yer
alan ovalar, Yeşilırmak ve kolları tarafından
drene edilen Zile, Tokat-Turhal Ovaları’dır.
Kuzeyden Akdağ, güneyden ise Deveci Dağları ile
sınırlanan Zile Ovası, tipik bir çöküntü
ovasıdır. Doğu-batı yönünde 10-12 kilometrelik
mesafede uzanan ova, Miyosen sonlarında
oluşmuştur. Ovanın kuzey ve güneyinde yer alan
belirgin fay diklikleri bulunmaktadır. Zile
Ovası’nın doğusunda yer alan Turhal-Tokat Ovası
da Yeşilırmak ve kolları(Behzat, Değirmen,
Çeten, Kestavur Deresi) ile drene edilmektedir.
Yaklaşık 2000 km2’lik alana sahip
olan ova, Neojen sonlarında çökmeğe başlamıştır.[9]
Orta Karadeniz Bölgesi’nin başka bir özelliğini
ise, kıyı şeridinde geniş düzlükler oluşturarak,
başlıca çıkıntıları oluşturan delta ovalarıdır.
Dağ sıraları, özellikle
Yeşilırmak ve kolları tarafından yer yer derin
vadilerce parçalanmıştır. Bu vadiler,
Karadeniz’in nemli havasının iç kısımlara
ulaşmasını sağlar. Bölümün ortalama yükseltisi
az olduğu için diğer bölümlere göre daha çok
gelişen ulaşım yolları Samsun’da birleşmiştir.
Demiryolu da dağlar arasındaki derin
vadileri(gedik) takip ederek Samsun Limanı’na
ulaşır.[10]
Canik Dağları’nın
güneyinden geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı
üzerinde; Taşova, Erbaa, Niksar, Merzifon,
Suluova ve Turhal Ovaları yer almaktadır. Bu hat
üzerinde zaman zaman depremler meydana gelir.
Örneğin: Erbaa(Tokat, 1942), Ladik(Samsun,1943)
depremleri gibi
(Prof. Dr. İbrahim Atalay, Prof. Dr. Kenan
Mortan, Türkiye Bölgesel Coğrafyası, Ankara,
1997.).
Doğu Karadeniz Bölümü’nde Yüzey Şekilleri:
Karadeniz Bölgesi’nin en dağlık ve en yüksek
bölümü Doğu Karadeniz’dir. Bölümdeki dağların
genel ismi Doğu Karadeniz Dağları’dır. İki sıra
halinde kıyıya paralel uzanan dağlar, Batı
Karadeniz’e göre birbirine daha fazla
yaklaşmıştır(Prof. Dr. İbrahim Atalay, Prof. Dr.
Kenan Mortan, Türkiye Bölgesel Coğrafyası,
Ankara, 1997.). Doğu Karadeniz Dağları hemen
kıyıdan başlar. Yüksek kesimlerinde buzul
vadileri ve buzul gölleri bulunan bu dağlarda
yükseklik dört bin metreye yaklaşır. Buradaki
sıra dağlar kıyı ile iç kesimler arasındaki
ulaşımı güçleştirmiştir. Kıyıyı iç kesimlere
bağlayan yollar, yüksek geçitlerden geçer.
Örneğin; Trabzon’dan Gümüşhane’ye gitmek için
Kankanlı(Zigana) geçidinden, Bayburt’tan
Erzurum’a gitmek için Kop geçidinden geçmek
gerekir.[11]
Ulaşım burada da belirtildiği gibi Kankanlı ve
Kop dışında Çoruh Vadisi’nden de sağlanır.
Doğu Karadeniz Bölümü’nün
kıyı dağları çeşitli kısımlarda faklı isimler
taşır. Rize Dağları, Trabzon Dağları ve Giresun
Dağları gibi. Doğu Karadeniz Dağları’nda doruk
çizgisi 2000 metrenin üzerinde ve bilhassa
doğuda 3000 metrenin üzerinde bulunmaktadır.
Rize Dağları’nda bazı yüksek zirveler 4000
metreye yaklaşır. Örneğin; Kaçkar zirvesi 3932
metre, Verçelik zirvesi 3711 metredir. Hem Doğu
Karadeniz kıyılarına, hem de Çoruh-Kelkit
oluğu üzerine dik
yamaçlarla inen Doğu Karadeniz Dağları’nın kuzey
yamaçları birbirine paralel çok sayıda konsekant
vadilerle derin şekilde yarılmıştır. Dağların
yüksek kesimlerinde IV. zaman buzullarının
aşınım izlerine ve sirk göllerine rastlanır.
Doğu kesiminde gayet keskin görünüşlü olan bu
dağlardan kuzeye doğru gidildikçe daha hafif
dalgalı şekillerde yükselmiş düzlüklere
rastlanır. Dağların yapısında yer yer Tebeşir
Devri’ne ait tortul tabakalarla Eosen, Marn ve
kalkerler ile çok yerde erütif bir örtü ile
kaplanmıştır. Kıyı dağları ile iç sıraları
birbirinden ayıran boyuna vadiler kuzeydoğuda
Vertasuyu Vadisi ile başlar, Artvin’den
başlayarak Çoruh Vadisi ile devam eder. Bayburt
çevresinde bir eşikten atladıktan sonra Kelkit
Vadisi’ne geçer. Bu oluk şeklindeki çukurluğun
genişliği ve derinliği yer yer değişir. Doğudaki
Çoruh Vadisi iki tarafındaki dağların 3000
metreyi geçen yükseltileri arasında Türkiye’nin
en derin yerine gömülmüş vadilerine örnek
verilebilir. Oluklar boyunca dar boğazlar ile
genişleme alanları nöbetleşir. Örneğin; Kelkit
Vadisi’ndeki
Suşehri ovası oluğu
böyle bir genişleme
alanına tekabül eder.[12]
Doğu Karadeniz Dağları’nın
iç sıraları Kelkit-Çoruh dağları genel adıyla
tanınır. Kuzeydoğudaki Yanlızçam Dağları’ndan
başlayan iç sıralar İspir’in güneyindeki Mescit
Dağları’nda bir hayli yükselti kazanır. Bu iç
sıradaki dağlar batıdan doğuya Çimen, Kop,
Çoruh, Mescit ve Yanlızçam Dağları’ndan oluşur.
Kelkit ve Çoruh Vadileri ile kıyı dağlarından
ayrılır. Kızıldağ(3025 m.), Çimen Dağı(2749 m.),
Kop Dağları(2918 m.), Mescid Dağı(3239 m.),
Akdağ(3047 m.) Kelkit ve Çoruh Vadileri’nin
güneyinde yer alan başlıca dağlardır
(http://www.byegm.gov.tr/Turkiye/turkce/cografi75.htm).
Kıyı dağlarını iç
sıralardan ayıran Çoruh Vadisi, Artvin’in
gerisinde Berta Suyu Vadisi ile başlayıp,
Bayburt Ovası’na kadar devam eder. İki
tarafındaki dağların 3000 metreye varan
yükseltileri arasında, ülkemizin en derine
gömülmüş vadilerinden biri olan Çoruh Vadisi dar
bir eşikle Kelkit Vadisi’nden ayrılır. Doğu
Karadeniz Dağları’nın göze çarpan
özelliklerinden bir tanesi de; kıyı çizgisine
paralel uzanan dağların kuzey yamaçlarının
akarsular tarafından çok fazla yarılmış
olmasıdır. Buna karşılık Çoruh ve Kelkit
Vadileri’ne bakan yamaçlar yarılmadan daha az
etkilenmiştir. Kuzey ve güney yamaçları
arasında, özellikle yağış miktarında görülen
büyük farklardan kaynaklanan bu olayda, jeolojik
yapının da önemli etkisi vardır. Bu bölümde
oldukça yaygın olan granit ve granodioritler,
çatlaklı oluklardan suyun etkisi ile fiziksel ve
kimyasal yolla kolayca parçalanmaktadır.
Bölgenin bu bölümünde, Paleozoik temele dayanan
granit, granodiorit kütleleri ile Kretase’ye ait
kalker, fliş ve volkanikler yaygındır. Lâv, tüf
ve pirokalastiklerden oluşan volkanik
formasyonlar, çökeller arasında önemli ara
katlar meydana getirirler.[13]
Bununla beraber,
Giresun, Trabzon ve Rize kesimlerinde olduğu
gibi, çökellere göre üstün bir durum alarak
tümüyle volkanik görünüm kazanırlar. Granit,
siyenit ve diyoritler, Fatsa-Aybastı hattının
doğusunda yaygındır. Sözkonusu kayaçlar,
Rize’nin güneydoğusunda ülkemizin en büyük
plütonik kütlesi olan Kaçkar Dağları’nı meydana
getirirler. Doğu Karadeniz Dağları’nın,
özellikle 2500 metreden yüksek kesimlerinde
glasyosyana uğraması, bu dağlar üzerinde glasyal
aşındırma ve biriktirme şekillerinin geniş
alanlara yayılmasına neden olmuştur. Glasyal
şekillerin meydana gelmesinde, Doğu Karadeniz
Dağları’nın elverişli iklim ve topografya
koşullarına sahip olması da etkili olmuştur.
Bununla beraber, Doğu Karadeniz Dağları’ndaki
glasyal şekiller, belirli alanlarda yer alırlar.
Melet Vadisi’nin doğusundan başlayan glasyal
izler, yükseltinin artmasına bağlı olarak doğuda
alanını genişletmiş ve daha alt seviyelere inme
olanağı bulmuştur. Bölgedeki glasyonun bir başka
özelliği ise, kuzey ve güney yamaçlar arasında
görülen farklılıktır. Melet Vadisi’nin
doğusunda, glasyal şekiller yalnız kuzey
kesiminde yer alırken, doğuda güneye doğru bir
taşma sözkonusudur. Bu durum, daimi kar
sınırının doğuya gittikçe düşmesi ve beslenme
şartları ile ilgilidir. Doğu Karadeniz
Dağları’nda glasyonun batı sınırını meydana
getiren Karagöl Dağı’ndaki glasyal şekillerin en
önemli grubu, dağın kuzeyinde yer almaktadır. Bu
kütledeki Pleistosen glasyonu, sirkler içinde
yer alan küçük neveler ve bunlardan bazılarının
aşağı doğru sarkması ile meydana gelmiş buzul
dilleri ile temsil edilir. Karagöl Dağı’nda,
ortalama yükseltisi 2600-2700 metre olan dokuz
sirk belirlenmiştir. Elmalı Gölü, Camiligöl,
Aygırgölü, Bağırsak Gölü, Soğrakgölü ve Kurugöl
sirkleri, başlıca sirk gölleridir. Kütlenin
kuzeybatı kenarında bulunan Elmalı sirki (Elmalı
Gölü), üç ayrı seviyedeki sirklerden meydana
gelen bir basamak sirki özelliğindedir. Karagöl
Dağı’ndaki Camiligöl ve Aygırgölü sirklerinden
çıkan glasiyerler, bir tekne vadide birleşerek
bir buzul dili oluşturmuşlardır. Kütlenin
kuzeydoğusunda yer alan Kurugöl sirkinden çıkan
vadi buzulunun uzunluğu ise 2 kilometreyi
bulmaktadır.[14]
Doğu Karadeniz,
heyelanların en fazla görüldüğü bölümdür.
Bölümde heyelanların fazla olmasının nedeni;
yağışın, yamaç eğiminin ve killi kayaçların
fazla olması ile bazı kesimlerde ana kayayı
oluşturan tabakaların yamaç eğimine paralel
uzanmasıdır. Yamaç eğimine paralel bir
şekilde uzanan
tortul tabakalar, heyelan oluşumunu
kolaylaştırır. Kar erimelerinin etkisiyle
heyelan olayları ilkbahar mevsiminde yoğunlaşır.
Heyelanlar sonucu bölümdeki tarım alanları,
yollar ve yerleşim birimleri sık sık zarar
görür. Örneğin; 1988 yılında Çatak’ta(Trabzon)
meydana gelen heyelan, önemli can ve mal kaybına
neden olmuştur.[15]
Bölgede sıradağların geniş yer kaplaması
sebebiyle:-Büyük
kentlerin(metropoller) kurulması
güçleşmiştir.
-Yerşekillerinin özellikleri nedeniyle kentler
kıyı kesiminde toplanmış birbirine yakın ve
küçük merkezler durumundadır.
-Dağlık bölgelerdeki idari yönetim zorlaştığı
için illerin yüzölçümleri küçük, sayıları
fazladır.
-Makineli tarım gerçekleşememiştir. Tarımda
hayvan gücü ve çapa daima önemini korumuştur.
-Tarım alanları dar, parçalı ve dağınıktır.
[16]
Karadeniz
Bölgesi’nde sıradağların kıyıya paralel ve
doğu-batı yönünde uzanması sonucunda:-Kıyılar
boyuna kıyı özelliğini taşır.
-Kıyılarda kıta sahanlığı dar, falezler fazladır
-Kıyı kesiminde Sinop Limanı dışında doğal liman
yoktur
-Kıyı ile iç kesimler arasında ulaşım güçlükle
sağlanır. Bu sebepledir ki limanların
hinterlandı(art bölgesi) dardır, dolayısıyla bu
bölgedeki limanlar fazla bir gelişme
gösterememişlerdir.
-Kıyı ile iç kesimler arasında iklim
farklılaşması meydana gelmiştir.
-Sıradağların denize bakan
yamaçlarında gür ormanlar yer alırken, İç
Anadolu’ya bakan yamaçlarında yağış azlığına
bağlı olarak orman örtüsü seyrekleşmiştir.
-Ekonomik faaliyetler etkilenmiştir. Tarım
arazilerinin azlığı sebebiyle özellikle Doğu
Karadeniz kıyılarındaki insanlar balıkçılığa
yönelmiştir.
-İnsanların sosyo-kültürel
yapısını etkilemiştir. Kıyı ile iç bölge
insanları yabancılaşmış, örf ve adetleri
farklılaşmıştır.19
Karadeniz
Bölgesi’nin Akarsuları:
Karadeniz Bölgesi Türkiye’de akarsu ağının en
sık görünüş aldığı bölgedir. Burada yağışların
bolluğu ve bu yağışın mevsimler arasında az çok
düzenli dağılmış olması baş rolü oynamaktadır.
Bu duruma litolojik özellikler de etki
etmektedir. Bölgede akarsulara en sık olarak
Doğu Karadeniz Dağları’nın denize bakan
yamaçlarında rastlanmaktadır. Orta ve Batı
Karadeniz Bölümleri’nde ise akarsu ağı daha
yüksektedir. Bölge akarsularını havzalarının
genişliğine göre birkaç tipe ayırmak mümkündür:[17]
1.
Kıyı dağlarının denize bakan yamaçlarından
doğarak denize dökülen akarsular: Bunlardan
bir kısmı oldukça basit, havzası dar, sel
karakterinde olan akarsulardır. Özellikle Doğu
Karadeniz’de yaygındır;Değirmendere, Haldizen
Çayı, Aksu Çayı. Bunların bir kısmı ise
kaynaklarını daha içerilere kadar
sokulabilmiştir. Havşit Çayı’nda olduğu gibi.
2.
Kıyı dağlarının gerisinden doğarak bu dağları
enine yardıktan sonra denize ulaşan akarsular:
Harşit, Melet ve Devrekani Akarsuları böyledir.
Bu akarsulardan bazılarının kaynakları ise kıyı
dağlarının biraz gerisinde kaldığı iç ovalar
arasına iyice sokulmuş ve havzalarını iyice
genişletmiştir. Çoruh, Kelkit ve özellikle
karışık ağ özelliği gösteren Kilyos Çayı.
3.
Karadeniz Bölgesi’nin dışından doğup aşağı
çığırında bölgeye giren ve bütün dağ sıralarını
yardıktan sonra denize ulaşan akarsular:
Yeşilırmak’ın Çekerek kolu, Kızılırmak ve
Sakarya da bu durumla olmakla birlikte Karadeniz
Bölgesi’nde güneybatıda küçük bir alandan
geçmekte ve komşu Marmara Bölgesi’ne ulaştıktan
sonra denize dökülür.
Bölgenin başlıca
akarsuları; Türkiye’nin en uzun akarsuyu
Kızılırmak(1182 km), Yeşilırmak Kelkit (468
km),Sakarya (824 km), Filyos (228 km), Çoruh
(355 Türkiye 355 km) Bartın Çayı (107 km)(Alibeyköy
Teknik Ve Endüstri Meslek Lisesi Coğrafya
Öğretmeni
Muzaffer Odabas).
Büyük akarsuların beslenme havzaları iç
kısımlardadır. Bölgede ayrıca kaynağını, dağ
sıralarının denize dönük yamaçlarından alan,
birçok çay ve dere bulunur.
Batı Karadeniz Bölümü’nün
önemli akarsuları; Sakarya Nehri’nin orta
çığırı, Kızılırmak’ın kollarından olan Gökırmak,
Devrekani Çayı, Filyos Çayı ve Bartın Çayı’dır.
Bartın Çayı’nın ağız kısmında azda olsa ulaşım
yapılır. Orta Karadeniz Bölümünün en önemli
akarsuları; Kızılırmak ve Yeşilırmak’dır.
Kızılırmak’ın sadece aşağı çığırı bölüm
içerisinde yer alır, orta ve yukarı çığırı ise
İç Anadolu içerisindedir. Yeşilırmak’ın aşağı ve
orta çığırı bölüm içerisindedir. Bu iki
akarsuyun dışında bölümdeki dağların kuzey
eteklerinden doğarak denize dökülen bir çok kısa
boylu akarsu yer alır. Doğu Karadeniz Bölümü’nün
en önemli akarsuları; Çoruh, Harşit, Melet ile
Yeşilırmak’ın yukarı çığırını oluşturan Kelkit
Çayı’dır. Bölümde akım hızı yüksek olan Çoruh
Nehri gibi akarsular, rafting sporuna imkan
sağlar.[18]
İç kesimlerden beslenen Yeşilırmak ve Çoruh gibi
akarsular, genellikle Kuzey Anadolu Fay Hattı
üzerindeki oluklara yerleşmişlerdir. III.
jeolojik zamanda yükselen araziyi aşındıran bu
akarsular, dar ve derin vadilerden geçerek
Karadeniz’e dökülür(
Prof. Dr. İbrahim Atalay, Prof. Dr. Kenan
Mortan, Türkiye Bölgesel Coğrafyası).
Karadeniz Bölgesi’ndeki Akarsuların Rejimi:
Karadeniz Bölgesi’nin akarsuları genellikle iyi
beslenmelerine rağmen düzensiz akımlı sellere
benzetilebilir. Bu durum çığırların dağlık
alanlardan geçmesiyle ilgilidir. Yatakları taban
seviyesine yaklaşmış olsa bile dağ yamacından
inen sellerin etkisiyle bu akarsularda sel
karakteri, deniz yakınlarında da devam eder.
Şiddetli yağmurlar ve kar erimeleriyle iyice
kabarırlar. Kar erimeleri ve yağmurlar
bittiğinde ise su seviyesi fazlasıyla düşer. Yıl
içinde genellikle en yüksek seviyeye yüksek
alanlarda birikmiş karların eridiği ilkbahar
aylarında rastlanır. En düşük seviyeye ise yaz
sonlarında rastlanmaktadır. Kışında bazı
istasyonlarda düşük seviyeler kaydedilmektedir.[19]
Bununla birlikte daha çok Karadeniz akarsu
rejimini tam manasıyla tanımlamak gerekirse:
Bölge ikliminin akarsuların rejimine olan
etkileri Karadeniz Bölgesi’nde doğan ve denize
dökülen
akarsularda daha
belirgindir. Karadeniz iklim ve yağış rejiminin
etki alanından doğan bu akarsuların rejimi
oldukça sadedir. Bu akarsuların önemli bir
özelliği de akımlarının sıcaklık koşullarına
uygunluk göstermesidir yani biraz öncede
belirtildiği gibi yüksek akımlar; kar yağışının
az, sıcaklığın yüksek olduğu bu nedenle de
karların eridiği Nisan sonu ile Mayıs ayında
görülür. Düşük akımlar ise; yağış fazlasına
karşılık yağışın kar şeklinde yüksek kesimlerde
biriktiği kış aylarında rastlanır. Asıl
Karadeniz akarsu rejimi de budur. En az akım
Ocak ve Şubat aylarındadır. Haziran ayında
başlayan akım azalması, Ağustos ayına kadar
artarak devam eder. Bu azalmanın nedeni: Yağış
artışına rağmen buharlaşmanın fazla olması ve
kar sularının azalmasıdır. Sonbahar yağışları
ile akım tekrar artmakta ancak yüksek kısımlarda
meydana gelen don şartları ile bu artış önemsiz
olmaktadır. Bölge dışından doğarak Karadeniz’e
dökülen akarsular ise, karışık rejimli olup,
doğdukları bölgelerin iklim özelliklerini
yansıtırlar.[20]
Karadeniz Akarsularının Genel Özellikleri:-özellikle
Doğu Karadeniz Bölümü’nde sıradağların uzanışı
ve yükseltinin etkisiyle akarsuların boyları
kısadır. Ancak dağların ardından gelen akarsular
da yer almaktadır.
-Bölgede bol yağışlı iklimin etkisiyle akarsu
havzaları geniştir.
-Bölgede yerşekillerinin etkisiyle akarsu
yataklarında eğim fazladır. Bu durum da
akarsuların akış hızını artırmaktadır.
-Bölgede yağış rejimi düzenli olduğu halde eğime
bağlı olarak akarsuların rejimi düzensizdir.
Yatak eğimi az olan Çoruh Nehri’nin rejimi
nispeten düzenlidir.
-Bartın Çayı üzerinde ulaşım yapılabilen tek
akarsudur.
-Akarsuların yatakları derin vadilerden
geçtikleri için elverişli değildir.
-Bol miktarda alüvyon
taşıyan Kızılırmak Nehri’nin ağzında Bafra,
Yeşilırmak Nehri’nin ağzında da Çarşamba delta
ovaları şekillenmiştir.21
Karadeniz Bölgesi’nin
Gölleri:
Bölgenin hidrografik unsurlarından birini de
sayıları pek fazla olmayan göller meydana
getirir. Bu göller oluşumlarına göre; tektonik
kökenli göller, heyelan gölleri veya lagün
niteliğindedir:22
1.
Heyelan Gölleri: Bunlar arsında Tortum
Gölü, Sera Gölü ve Yedigöller belirtilebilir.
Tortum Vadisi üzerinde yer alan Tortum Gölü,
vadinin sol kenarındaki Kemerlidağ yamacından
kaynaklanan heyelanın vadide bir set meydana
getirmesiyle oluşmuştur. Göl, fazla sularını
doğudaki Tev Vadisi aracılığı ile, heyelan
setinin önündeki eski yatağına gönderir. Ünlü
Tortum Şelalesi ise, göl ile Tev Vadisi arasında
yaklaşık 50 metre yükseklikten akmaktadır. Gölün
kuzey-güney doğrultusundaki uzunluğu 8
kilometredir. Sera Gölü ise, Trabzon-Akçaabat
arasında bulunan Sera Deresi Vadisi’nde, 1950
yılında meydana gelen bir heyelan sonucunda
meydana gelmiştir. Andezitlerden oluşan volkanik
araziyi derin bir şekilde yarmış olan Sera
Deresi’nin sol tarafından kayan kütleler,
vadinin önünü tıkayarak , suların enkaz
gerisinde birikmesine neden olmuştur. Heyelan
göllerinin bir diğeri de, turistik önemi giderek
artan Yedigöller’dir. Yığılca ve Mengen arasında
Göl Dağı kuzeyinde yer alan Yedigöller , 1965
yılında ulusal park haline getirilmiştir.
Göllerin en büyüğünü meydana getiren Büyükgöl
dahil, dört gölün suları süreklidir. Bir göller
dizisini andıran Yedigöller adını; Büyükgöl,
Küçükgöl, Nazlıgöl, Sazlıgöl, Deringöl, Aşağıgöl
ve Ortagöl olan yedi gölden almaktadır.
2.
Tektonik Kökenli Göller: Bu göller
arasında Ladik(Borabay), Abant ve Melen
Gölleri’ni sayabiliriz. Tektonik kökenli Ladik
Ovası’nın doğusunda 2.2 km2’lik bir
alan kaplayan Ladik Gölü, çevredeki yüksek
alanlardan suların bir geçit arkasında birikmesi
ile oluşmuştur. Göl fazla olan sularını
kuzeyindeki bir geçitten Tersakan Çayı’na
ulaştırır. Bolu’nun güneybatısındaki Abant
silsilesi üzerinde yer alan Abant Gölü 1.2 km2’
yüzölçümündedir. Gölün oluşumu konusunda
birbirinden farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Bunlarda ilki; Gölün bir heyelan gölü olduğu
şeklindedir. Erinç tarafında ileri sürülen bu
görüşe göre; göl, içinde Bulunduğu vadinin
kenarından gelen bir kayma sonucunda akarsuyun
tıkanmasıyla oluşmuştur. Lahn ise, gölün, Kuzey
Anadolu Fay’ı içinde yer alan tektonik kökenli
göllerden biri olduğunu ileri sürmektedir ve bu
görüşün gerçeklik payı daha çoktur. Düzce
Ovası’nın güneyinde çevresi bataklıklarla
çevrili olan Melen Gölü yer alır. yüzölçümü 5 km2
olan bu göl, ovanın en alçak kesimini işgal
etmiştir. Reşadiye Gölü olarak da bilinen Çağa
Gölü; Bolu Ovası ile Gerede arasında uzunluğu 7
kilometre ve genişliği 2.5 kilometre olan küçük
bir depresyonun orta kısmında yer alır. Gölün
alanı yaklaşık 4 km2’dir. Göl fazla
sularını, kuzeyden Mengen Çayı’nın bir kolu olan
Çapak deresine boşaltır.
Karadeniz Bölgesi’nde yukarıda belirtilen
göllerin yanında, Kızılırmak ve Yeşilırmak
deltalarında irili ufaklı lagünler bulunur.
Yeşilırmak deltasının en büyük lagünü olan
“Semenlik”, denizden ince bir kordonla
ayrılmıştır. Yüzölçümü 19 km2 olan bu
göl, yılın büyük bölümünde bataklık
durumundadır. Deltanın batısında da çok sayıda
lagün vardır. Kızılırmak Deltası’nda yer alan
lagünler, Yeşilırmak Deltası’ndakilere göre daha
büyüktür. Doğudaki Balıkgölü’nün yüzölçümü 37 km2’yi
bulur. Göl, genişliği 500 metre ile 2 kilometre
arasında değişen bir kıyı kordonuyla denizden
ayrılır. Liman Gölü, Tuzlu Göl, Gernek Gölü
deltanın doğusundaki diğer lagünleri meydana
getirir. Deltanın batısında da küçük lagünler
bulunmaktadır(Karaboğaz Gölü).
Doğu Karadeniz Bölümü’nde
yüksek dağ zirvelerinde sirk(buzul) gölleri
bulur. Özellikle Kaçkar Dağları’nda küçük çaplı
buzul gölleri yer alır. Karagöl Dağı’nda
ortalama yükseltisi 2600-2700 metre olan 9 sirk
belirlenmiştir:
Elmalı Gölü, Camiligöl, Aygırgölü, Bağırsak
Gölü, Soğrakgölü ve Kurugöl sirkleri, başlıca
sirk gölleridir. Soğanlı, Kaçkar ve Mescid
Dağları’nın 3000 metreden yüksek kesimlerinde;
Şeytan, Tatos, Humut, Kaçkar ve Bulut
Dağları’nda çok sayıda sirk, sirk basamakları
sınırlı alanda da olsa topografyanın görünümünde
önemli paya sahiptir.[21]
Karadeniz Bölgesi
yerşekillerinden dolayı göl bakımından fakirdir.
Karadeniz Bölgesi’nin
Kıyılarının Genel Özellikleri:
İnceburun ve Kerempe Burnu çevresinde 42°
paralelini aşarak iki büyük çıkıntı meydana
getiren Karadeniz kıyıları, yaklaşık 1500
kilometre olup, az girinti ve çıkıntılı olmaları
ile dikkat çeker. Ege kıyılarından sonra en uzun
kıyılardır(İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4). Sinop dışında doğal limanı
yoktur, bu yüzden birçok yerde dalgakıranları
olan liman tesislerinin yapılması gerekmiştir.
Trabzon, Giresun, Samsun, Zonguldak ve Ereğli
limanları, bu kıyılarımızda dalgakıranlarla
korunan yapay limanlardır(Gençler Dershanesi
Coğrafya Çalışma Kitapçığı 3).
Karadeniz’in Kuzey Anadolu kıyılarını “Pasifik
Tipi” kıyılar temsil etmektedir. Başka bir
deyişle; falezli yüksek kıyı tipi oldukça
yaygındır( Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet Necdet Sözer,
Şevket Işık, Mustafa Mutluer, İzmir 1990.).
Falezli yani boyuna kıyı tipi bölgenin kıyı
özelliğidir.
Kıyıların az
girintili-çıkıntılı ve falezli yüksek kıyı
tipinin yaygın olmasında, bölge yapısının payı
büyüktür. Kıyının güneyinde, genel olarak
doğu-batı doğrultusunda uzanan Kuzey Anadolu
orojenik kuşağının, oligosenden itibaren
yükselmesi ve Karadeniz çanağının torbalaşması
ile Kuarterner’de sözkonusu çanağın çökmesi ile
kıyı kesiminin eğimi artmıştır. Bu nedenle
Karadeniz kıyılarında abrasion platformu fazla
gelişmemiştir. Karadeniz kıyılarının günümüzdeki
durumu kazanmasında, kıyıların tektonik yönden
aktif olması da etkili olmuştur. Bu hareketler,
kıyı bölgesinde çarpılmalara ve faylanmalara
neden olmuştur. Bununla beraber, Kuvaterner’de
meydana gelen seviye değişmeleri de, kıyının
şekillenmesi ve delta oluşumu üzerinde etkili
olmuştur. Buna karşılık, Karadeniz kıyıları her
yerde aynı özelliği göstermez. Sözgelimi;
Samsun’un doğusundan başlayıp Sovyetler Birliği
sınırına kadar uzanan kıyı bölümünde, yüksek
falezlerle belirginleşen Pasifik Tipi kıyılar
hakimdir. Birikinti şeklinde meydana gelen alçak
kıyılar ise Orta Karadeniz kıyılarında
yaygındır. Yeşilırmak ve Kızılırmak deltalarının
geniş bir alan kapladığı bu bölümde dikkati
çeken nokta, eski ve yeni deltaların, kıyının
oluşumunda ve gelişmesinde oynadıkları roldür.
Batı Karadeniz kıyılarında ise, bir yandan
kıyının faylı olması, diğer yandan da
tabakaların denize ve karaya dalış göstermesi
nedeniyle yüksek falezler gelişmiştir. Bu
bölümde yer alan Ereğli kıyılarının
girintili-çıkıntılı olması, kıvrımlı yapı,
tektonik hareketler ve dalga aşındırmasının bir
sonucu olarak değerlendirilebilir.[22]
Kıta platformu(şelf) geniş değildir. Bu durum,
daha öncede belirttiğim gibi, bölgenin yapısı ve
jeomorfolojik gelişimi ile ilgilidir. Derinlik
kısa bir mesafede –200 metreye varmakta, sonra
birden –1000 metreye kadar inebilmektedir.
Karadeniz kıyılarında, deniz seviyesinin sık sık
değiştiğini kanıtlayan taraçalar da
görülmektedir. Bu taraçaların varlığı, bir
yandan evvelce iç deniz durumunda bulunan
Karadeniz’in beslenme şartlarını belirleyen
iklim özelliklerine, bir yandan da deniz
çanağının çukurlaşması ve gerisindeki orojenik
kuşağın yükselmesi ile ilgilidir. Trabzon
yakınlarında Karadeniz’in yüksek seviyelerini
gösteren 8-10, 20-42, 60-90, 120-135 ve 160-170
metre yüksekliğinde olmak üzere, saptanan beş
taraça seviyesi bunu kanıtlar niteliktedir.27
Karadeniz kıyılarının
önemli özelliklerinden biride; Karadeniz’de
organik karbon oranı diğer denizlerdekinin iki
katıdır. Bu da balıkçılık açısından oldukça
elverişli bir ortam sağlar. Ne var ki
Karadeniz’in tabanı, alüvyonlar ve canlı
artıklarıyla doludur. Bu deniz, önceleri tatlı
su ortamı iken, boğazların oluşumundan sonra
tuzlu su ortamına geçmiştir. Bunun sonucunda
tatlı suda yaşayan canlılar ölmüş ve ayrışarak
dibe çökmüştür. Şuanda ortalama 2000 metre
derinliğindeki deniz tabanı, gri-mavi renkteki
organik bir çamur örtüsüyle kaplıdır. Bu çamur
örtüsü, çok miktarda hidrojen sülfür(H2S)
gazı üretmektedir yani Kükürtlü Hidrojen gazı
ürer. Bu nedenle Karadeniz’de canlı hayatı
150-200 metre derinlikten sonra sona erer.[23]
Karadeniz kıyılarının
dikkati çeken bir başka özelliklerinden biride;
kıyılara farklı bir görünüm kazandıran
Yeşilırmak ve Kızılırmak deltalarıdır. Yapılan
ölçümlerle, Karadeniz’e her yıl 54.7 milyon ton
katı malzeme taşıdığı saptanan Yeşilırmak, kuzey
Anadolu kıyılarının en geniş delta ovasını
oluşturur. Orta Karadeniz Bölümü’nün önemli
tarım alanları arasında yer alan deltanın
yüzölçümü 600 km2’dir. Yeşilırmak
deltası güneyde eski, kuzeyde ise yeni
alüvyonlardan meydana gelir. Güneydeki dağlık
alanın hemen kuzeyinden başlayan eski delta
alanı, denizden 60-70 metre yüksekliğindedir.
Yeni deltanın üzerinde kopuk mendereslerin
görülmesi, Yeşilırmak’ın zaman zaman yatak
değiştirdiğini göstermektedir. Eski delta
Kuvarterner ortalarında denizin şimdiki
seviyesinden daha aşağıda olduğu zamanlarda
oluşmaya başlamıştır. Günümüzdeki yeni
delta(Çarşamba Ovası) ise, glasyal dönemden
sonra denizin yükselmesi ile meydana
gelmiştir(Deltanın kenarlarında çeşitli
büyüklüklerde lagünler vardır. Bunların en
büyüğü Semenlik’tir.). Diğer delta ovasını ise,
Kızılırmak’ın Bafra çevresinde meydana getirdiği
Kızılırmak deltasıdır. Karadeniz’e doğru üçgen
şeklinde bir çıkıntı yaparak uzanan delta, eski
düzlükleriyle beraber 560 km2’lik bir
alana sahiptir. Bafra Burnu’ndan denize dökülen
Kızılırmak, Bafra yakınlarına gelinceye kadar
örgülü mecra karakteri kazanarak genişler.
Bundan sonra, diğer deltaların tersine tek
yataktan ve oldukça düz bir doğrultuda aktığı
gözlenir. Bu duruma, Kızılırmak’ın iki yanında
meydana getirdiği ve yüksekliği 1-2 metreyi
bulan setler neden olmuştur. Kızılırmak
deltasında, kuzeyden güneye doğru 0-20, 30-35,
90-100 ve 140-150 metre yüksekliğinde olmak
üzere dört seviye saptanmıştır. Bunlardan en
geride olanı, deltanın ilk oluşmağa başladığı
Pliyosen aşınım yüzeyidir. Daha sonra,
Karadeniz’in Post-Tireniyen regresyonuna
rastlayan bir safhada, deniz seviyesinde meydana
gelen alçalma sonucu bu yüzey parçalanmış ve
büyük kısmı ortadan kalkmıştır. Bunu izleyen,
transgresyon sonucunda, aşınan kısımlar tekrar
alüvyonlarla dolmuştur. Bu
transgresyonu,
Karadeniz’de –40 metre alçalmaya yol açan Yeni
Öksin regresyonu izlemiştir. Günümüzdeki delta
ise, bundan sonra meydana gelmiştir.[24]
Kızılırmak deltası, kıyı kordonları ile denizden
ayrılan lagünlerin bolluğu ile dikkati çeker.
Deltanın doğusunda yoğunluk kazanan bu
lagünlerin en büyüğü Balık Gölü olup, diğerleri(Gernek
Gölü, Liman Gölü) daha küçüktürler(Prof. Dr.
İbrahim Atalay, Türkiye’nin Beşeri ve Ekonomik
Coğrafyası 1, İnkılap Kitapevi).
Karadeniz’in tuzluluk
oranı düşüktür. Tuzluluk oranın düşük olmasında;[25]-Enlem,
-Buharlaşmanın düşük olması,
-Bol yağış,
-Debisi kuvvetli akarsular etkili olmaktadır.
c)Karadeniz Bölgesi’nin
Genel İklim Özellikleri:
Karadeniz Bölgesi’nin iklim özellikleri ile
topografya özellikleri arasında çok sıkı
ilişkiler vardır yani denize komşuluk ve kıyıya
paralel dağ sıralarının varlığıyla bölgenin
iklimi sıkı sıkıya bağlıdır.
Karadeniz Bölgesi’nin
özellikle kıyı kuşağında coğrafi enlem, yeryüzü
şekilleri ve bakı gibi faktörlerin etkisi
sebebiyle Akdeniz iklimi tamamen ortadan kalkar,
yerini daha farklı bir iklime bırakır. Gerçekten
Marmara Bölgesi’nden Karadeniz Bölgesi’ne
geçildiği zaman Akdeniz ikliminin en bariz
özelliklerinden biri olan yaz kuraklığı hemen
hemen tamamen silinir. Karadeniz kıyılarında her
mevsim yağışlı bir iklim hüküm sürer. Tipik
olarak Karadeniz kıyılarında görülen bu iklim,
özellikle Doğu Karadeniz Bölümü’nde yüksek ve
kütlevi kıyı dağları sebebiyle iç kısımlara
fazla sokulamaz. Buna karşılık, Orta ve Batı
Karadeniz Bölümleri’nde etkilediği alan iç
kısımlara doğru biraz daha geniştir.[26]
Kıyının hemen gerisindeki Kuzey Anadolu Dağları,
kuzeyden gelen hava kütlelerinin iç kısımlara
ulaşmasını engelleyen ve böylece, kıyı ile iç
kısımlar arasında termik zıtlıkları güçlendiren
bir duvar gibi yükselirler. Kıyı kuşağı ile iç
kesimler arasında, özellikle kışın çok belirgin
olan nemlilik derecesi, sıcaklık ve yağış
farkları, bu bölgedeki relief koşullarının
belirlediği özellikler ile yakından ilgilidir(Ege
Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Böl. Ders
Notları, Derleyen: Ahmet Necdet Sözer, Şevket
Işık, Mustafa Mutluer, İzmir 1990).
Deniz kıyısı yakınında
mevsimlik sıcaklık farklarının azalmasına ve nem
fazlalığına neden olmaktadır. Dağ sıraları
sıcaklık ve yağış değerleri bakımından denize
bakan yamaçlarıyla geride kalan kısımlar
arasında büyük farklar olmasına neden
olmaktadır. Ayrıca bölgede doğuya doğru
gidildikçe bir taraftan Akdeniz ikliminin etki
alanından uzaklaşmakta, bir taraftan da komşu
Kafkas Dağları’nın siperinde kalmak gibi dış
etkilere bağlı bulunmaktadır. Bölge Karadeniz
kıyısı boyunca uzun bir mesafede uzandığı gibi,
bu kıyı şeridi iç kesimlerde dağ sıralarıyla da
ayrılmıştır. Bu nedenle çeşitli kesimler
arasında önemli iklim farklılıklarının meydana
gelmesi son derece doğaldır. Karadeniz
Bölgesi’nin batı kesimi kuzeyde korunmalı
olmadığı gibi Balkan Yarımadası’nın karasal
etkilerine de açıktır. Buna karşılık Akdeniz
ikliminin bazı özellikleri Marmara Denizi ile
boğazlar arasındaki alçak alandan iç denize
zaman zaman Batı Karadeniz kıyılarına doğru
yayılmaktadır. Buna karşılık doğuda bu etkiler
hissedilmez olmakta ve kış soğuklarını kesen
Kafkas Dağları’nın etkisi ortaya çıkmaktadır.
Fakat bölgede asıl farklar kıyı ile iç kesimler
arasında görülmektedir. Bir taraftan deniz
komşuluğundan doğan özellikler, diğer taraftan
da yükseltinin ve denizden uzaklaşmanın ortaya
koyduğu özellikler meydana çıkmaktadır.[27]
Sıcaklık Koşulları:
Yıllık ortalama sıcaklıklar incelenecek olursa,
bu değerlerin kıyı kesiminde 13.4°
(Zonguldak) ile 14.4°(Trabzon)
arasında değiştiği görülür.(Samsun 14.3°,
Giresun 14.2°,
Rize 14.1°)yıllık
ortalama sıcaklığı 14,3°
olan Hopa’nın hemen gerisinde yer alan Artvin’de
bu değerin 17.4°’ye
ulaşması oldukça ilgi çekicidir. Doğu Karadeniz
kıyılarına özgü bu olayı açıklamak için
birbirinden farklı birtakım görüşler ileri
sürülmüştür. Bunlardan ilki; “Kafkas paranavası”
veya “Kafkas siperi” adı verilen Kafkas
Dağları’nın, kış soğuklarını keserek bu bölgeye
ulaşmalarına engel olduğu şeklindedir. Erinç
tarafından ileri sürülen ikinci görüş ise, olayı
fön rüzgarları ile açıklamaktadır. Buna göre,
kış mevsiminde soğuk hava kütleleri, oldukça
yüksek olan Kafkas Dağları’nın merkezi kısmını
dolaşarak, Doğu Karadeniz’e sokulurlar. Böylece,
gerek merkezi, gerekse Kuzey Kafkaslar, soğuk
hava kütlelerinin yön değiştirerek de olsa
ulaşmalarına ve bu kıyılarda kuzey rüzgarlarının
esmesine izin verir. Doğu Karadeniz Dağları’nı
aşan bu hava kütlelerinin alçalarak adyabatik
olarak ısınmaları ile, özellikle kışın fön
karakterli hava koşullarının meydana gelmesi
gerçekleşir. Bu
nedenle, Doğu
Karadeniz istasyonlarında kış aylarının ortalama
sıcaklık şartları ile fönlü günlerin sayısı ve
şiddeti arasında çok sıkı ilişkiler vardır. Doğu
Karadeniz kıyılarındaki fönlü hava tipleri,
genellikle Kasım’dan Nisan’ın sonuna kadar devam
eder. Bu devre içinde, ortalama fönlü gün sayısı
12 gündür. Batı Karadeniz kıyılarında
ortalamanın nispeten düşük değerler göstermesi,
bölgenin Balkanlar üzerinden gelen soğuk hava
akımlarına açık olması ile açıklanabilir.
Karadeniz Bölgesi’nin iç kısımları, yıllık
ortalama sıcaklığın düşük olması ile dikkati
çeker(Gümüşhane 9.7°,
Kastamonu 9.8°,
Bolu 10.1°).[28]
Sıcaklık bakımından aylık
ortalamalar incelendiği zaman kıyı boyunca en
soğuk ay ortalama sıcaklığı 6-7C°’ler
arasında değiştiği görülmektedir. Bu bakımdan
Karadeniz kıyıları Marmara Bölgesi’nin
kuzeyinden daha avantajlı görülmekte ve ortalama
sıcaklığı batıdan doğuya artmaktadır. Örneğin;
Zonguldak’ta 6°,
Sinop’ta 6.7°,
Rize’de 6.20°’dir.
en sıcak ay ortalaması ise batıda oldukça düşük
iken Orta Karadeniz kıyısında artmakta, doğuda
da yüksek kalmaktadır. Bölgenin uç değerlerine
bakıldığında kıyı boyunca sıcaklığın bazen fazla
yükseldiği ve kışında soğuk baskınlarının olduğu
görülür. Kıyı istasyonlarında şimdiye kadar
rastlanmış en yüksek sıcaklık 34.5°
ile 40.5°
arasında değişmiştir. Doğu Karadeniz’de
Trabzon’da ise 38.2°’ye
kadar çıkmıştır. Orta Karadeniz’de Samsun’da 39°
ölçülmüştür. Kışın rastlanan en düşük sıcaklık
ise -7°(Rize),
-9.8°(Samsun)
arasında değişmiş fakat –10°
hiçbir kıyı istasyonunda görülmemiştir. Bölgenin
iç kesimlerinde sıcaklıklara gelince; yükselti
ve denizden ayrılma gibi nedenlerle gerek
ortalama gerekse uç değerler bakımından genel
bir düşüş görülür. En soğuk ayın ortalama
sıcaklığı 0°’e
yakındır. Örneğin: Merzifon’da 2°,
Bolu’da 0°’dir
veya daha düşüktür, Kastamonu’da –1.2°’dir.
en sıcak ay ortalamasında 19.8°(Bolu)
ile 21.4°(Çorum
Ovası) arasında değişir. Buna karşılık
termometrenin 40°’ye
kadar yükseldiği görülmekte ve bazı
istasyonlarda İç Anadolu’da hatta Doğu
Anadolu’da rastlanan soğukların benzerine
rastlanmaktadır. Örneğin: Merzifon’da –23.5°
Bolu’da -34°
görülebilmiştir.[29]
Kıyı ile iç kesimler
arasındaki sıcaklık farklarını daha belirgin bir
biçimde ortaya koymak bakımından, sıcaklığın 0°’nin
altına düştüğü günler(donlu günler) sayısını da
ele alabiliriz. Kıyı kuşağında 15.5
gün(Zonguldak) ile 7.9 gün(Trabzon) arasında
değişen bu günlerin sayısı, Samsun’da 11.8,
Rize’de 9.9, Hopa’da 8.3’tür. iç kısımlarda ise
bu değerler hızla yükselerek Kastamonu’da 107,
Gümüşhane’de 103, Bolu’da 98 ve Merzifon’da 75
güne ulaşır.32
Termik genlik, bir başka
ifadeyle; en sıcak ve en soğuk ayların ortalama
sıcaklıkları arasındaki fark, Karadeniz
kıyılarında, en küçük değerlere inmektedir.
Sözgelimi, Rize’de bu değer 15.7°,
Zonguldak’ta 15.8°,
Samsun’da 16.1°’dir.
Gümüşhane, Kastamonu ve Bolu’da bu rakam 20°’nin
üzerindedir. Yine denizin etkisi sonucu
mevsimler arasında birbirine geçişler görülür.
Kış mevsimi ilkbahara, yaz mevsimi de sonbahara
taşar. Genellikle en soğuk ay Ocak’tan Şubat’a,
en sıcak ay da Temmuz’dan Ağustos’a kayar.[30]
Bu iklime iki ayrı tip iklime ayırmak mümkündür.
Bunlar: Doğu Karadeniz ve Batı Karadeniz
iklimleridir.
Doğu Karadeniz İklimi:
Doğu Karadeniz kıyıları memleketimizin en ılıman
köşelerinden biridir. Gerçekten burada sıcaklık
ortalamaları biraz daha yüksek olup yazlar Orta
ve Batı Karadeniz’e nazaran daha sıcak, kışlar
daha ılık geçer. Bunda Kafkas Dağları’nın
Sibirya üzerinden gelen soğuk hava dalgalarından
bölgeyi korumasının etkisi olduğu kadar, zaman
zaman Doğu Karadeniz Dağları’ndan inen hava
akımlarının oluşturduğu fön tipindeki
rüzgârlarında etkisi vardır. Bundan dolayı bol
yağış alır ve sıcaklık yüksektir. Mevcut
rasatlara göre Türkiye’nin en fazla yağış alan
yeri Rize(2346 mm.) bu iklim bölgesindedir.34
Batı Karadeniz İklimi:
Orta, özellikle Batı Karadeniz Bölümleri’nde
etkili olur. Burada yaz ve kış mevsimlerinin
sıcaklık değerleri Doğu Karadeniz ikliminde
olduğundan biraz daha düşüktür. Bunda Kafkas
Dağları’nın koruyucu etkisinden uzaklaşmasını
önemli etkisi vardır. Burada yükseklikler hem
Doğu Karadeniz’deki kadar fazla değil, hem de
dağlar daha basık ve yayvandır. Bu özellik
sıcaklıkları etkilediği gibi, yağış şartlarını
da etkilemiştir. Ayrıca bölge soğuk hava
baskınlarına da açıktır. Bu sebeple sıcaklık
azalmaları iç kısımlara doğru daha da artar.
Nitekim Bolu ve Kastamonu dolaylarında kışlar
oldukça sert geçer. Aynı değişmeyi yağış
değerlerinde de görürüz. Batı Karadeniz kıyıları
her ne kadar Orta Karadeniz kıyılarından fazla
yağış alıyorsa da yağış değerleri Doğu Karadeniz
kıyılarından bir hayli azdır. Yağış azalması iç
kısımlarda ve depresyonlarda daha da artar.[31]
Yağış Özellikleri:
Her mevsim yağış almasından dolayı bulutlu gün
sayısı ile yıllık yağış miktarı fazladır. Bu
durum, bölgenin her mevsim Karadeniz üzerinden
ve kışın Balkanlar’dan gelen gezici alçak
basınçların etkisinde kalmasının bir sonucudur.
Yaz mevsiminde Asor yüksek basınç alanından
Basra alçak basınç alanına doğru hareket eden
hava kütleleri yaz yağışlarına neden olur.
Ayrıca, kıyıdan itibaren başlayan sıradağlar,
yağışın sürekli olmasında etkilidir. Başka bir
deyişle, Karadeniz üzerinden geçerken bünyesine
nem alan hava kütleleri Karadeniz Dağları’nın
kuzey yamaçlarında yükselerek her mevsim
orografik(yamaç) yağışlara neden olur.[32]
Karadeniz Dağları’nın kuzey yamaçlarının
cepheleri ve özellikle sıcak cepheleri tutması,
burada yağış alanının genişlemesine, yağış
süresinin ve şiddetinin artmasına neden
olmaktadır. Bununla birlikte, yağışın yıllık
miktarı bakımından yalnız kıyı ile iç kısımlar
arasında değil, kıyı kesiminde birbirine oldukça
yakın olan yerler arasında da büyük farklar
gözlenir. Genel olarak kıyı boyunda yıllık yağış
ortalaması 750 milimetrenin üzerinde olmakla
birlikte, bölgenin doğu ve batı bölümlerinde bu
miktarın iki katına ulaşan yağışlar
kaydedilmiştir. İç kısımlarda, özellikle Çoruh
ve Kelkit Vadileri’ndeki yağış ortalaması ise
500 milimetrenin altındadır.[33]
Doğu Karadeniz kıyıları,
yıllık ortalama yağışın yüksekliği ile dikkat
çeker. Bu kıyıların bir başka özelliği ise,
yağış miktarının kısa mesafelerde gösterdiği
büyük farklardır. Rize’nin yıllık yağış
ortalaması 2337 milimetre olmasına karşılık
Rize’den ancak 60 kilometre uzakta bulunan
Trabzon’da bu miktar 808 milimetreye
düşmektedir(Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa Mutluer,
İzmir 1990). Kuzeydoğudaki sınırımızdan başlayıp
Sürmene’ye kadar uzanan bol yağışlı bir alan
seçilir ve Rize’de en yüksek seviyesine ulaşır.
Rize’den sonra sırasıyla; Hopa’da 2097,
Çayeli’nde 2070 milimetredir. Daha sonra 60
kilometre uzakta bulunan Trabzon’da yağışlar
Rize’nin 1/3’üne indikten sonra, tekrar artış
göstererek Vakfıkebir’de 1310 milimetreye
ulaşır. Giresun ve Ordu dolaylarında yüksek
kalan yağış deltalar arasında 1000 milimetrenin
altına iner ve bu düşüş kuzeybatıya doğru
gittikçe daha da hissedilir. Terme 975
milimetre, Çarşamba 928 milimetre, Samsun 719
milimetre, Sinop 662 milimetredir. Fakat
Sinop’un batısında Ayancık dolaylarından
itibaren birden bire artarak 1000 milimetreye
çıkar. İnebolu’da 1068 milimetre, Zonguldak’ta
1256 milimetre civarındadır.
[34]
Bütün bölgede yağışlar daha çok sonbahar
mevsiminde, en az yağışlar ise ilkbaharda
düşer[Bunun sebebi; sonbahar başlarından
itibaren soğuk(polar) ve sıcak(tropikal) hava
kütlelerinin bölge üzerinde karşılaşarak cephe
oluşturmalarıdır. Oluşan cephe, yağışlara neden
olur](İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4). Sonbahardaki yağışlar
yıllık yağış tutarının üçte birini karşılar. En
az yağışlı mevsim, batıdan Samsun’a kadar yaza
rastlar. Samsun’un doğusundaki kesimde ise,
ilkbaharda görülmektedir. İç kısımlarda, kıyıda
görülenin tersine, en yağışlı mevsim ilkbahar
olup bu mevsimde de yağış yıllık tutarın üçte
birini aşmaktadır. En az yağışlı mevsim ise
genellikle yaz olmakla beraber, bazı yerlerde
çok az farkla sonbahara kaymaktadır(Çorum: yaz
%19, kış %19).37
Yağışlı günler bakımından Karadeniz
kıyılarındaki meteoroloji istasyonları,
Türkiye’nin diğer bölgelerine göre ilk sırayı
almaktadır. Kıyı kesiminde yağışlı günler sayısı
128-170 gün arasında değişmektedir(Sinop 128,
Zonguldak, Samsun, Trabzon 130, Giresun 160,
Rize 170 gün). İç kısımlarda ise, batı bölümünde
daha fazla(Bolu 138 gün) ancak, doğuya doğru
azalmaktadır(Turhal 70, Bayburt 99 gün).
Bulutluluk ve kapalı günler sayısı da en yüksek
değerine Karadeniz Bölgesi’nde ve bölgenin
özellikle doğu kıyılarında erişmektedir. Hemen
tüm bölgelerimizde, yaz aylarında ortalama
bulutluluk 3/10’u geçmezken, Karadeniz
kıyılarında genellikle 3-5/10 olmakta, Rize’de
ise 6.5/10’a kadar yükselmektedir. Kapalı günler
sayısı da yine Doğu Karadeniz kıyılarında 150
günü geçmekte(Rize’de 157 gün), Batı Karadeniz
kıyılarına doğru ise giderek azalmaktadır. İç
kesimlerde ise 91(Çorum) ile 122(Kastamonu)
arasında değişmektedir.38
Yerin karla örtülü olduğu
günlerin sayısı, kıyı şeridinde ortalama 10 gün
olmakla birlikte, iç kısımlara doğru artarak 20
günün üstüne çıkar. kıyı istasyonlarında yerin
karla örtülü olduğu günlerin sayısı kar yağışlı
günlerin sayısından pek fazla değildir. Bu durum
karın yerde fazla kalmayıp hemen eridiğini
göstermektedir. Buna karşılık iç kesimlerdeki
istasyonlarda karla örtülü gün sayısı ise kar
yağdığı günden bir hayli fazladır. Bu durum ise
kışın buralarda sıcaklık değerlerinin düşük
oluşuyla açıklanabilir. Meteoroloji ölçümlerinin
yapılmadığı dağlık alanlarda, örneğin; çok bol
yağış alan kıyı dağlarının yüksek kesimlerinde
yılın yarısını aşan bir süre içinde yağışlar kar
şeklinde görülmektedir. Buna göre Karadeniz
Bölgesi’nin kıyı dağlarının yüksek kesimleri
Türkiye’nin karla en fazla yüklenen alanlarını
oluşturur.[35]
Kıyı şeridindeki dağların Karadeniz’e dönük
yamaçları her mevsim sislidir. Sis Nisan ve
Mayıs aylarında artarken, yaz mevsiminde azalır.
Bunun dışında ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde
kara ve denizlerin farklı ısınmasına bağlı
olarak kıyı kesiminde yoğun deniz(adveksiyon)
sisleri görülür(İstanbul Murat Dershanesi,
Coğrafya Çalışma Kitapçığı 4).
Biraz önce de bahsedildiği gibi iç kesimlerde,
kıyı şeridinden farklı olarak yağışlar
düzenliliğini koruyamaz, bu durumda nemliliğin
azalmasına neden olur. Böylece günlük ve yıllık
sıcaklık farkları artar. Sıcaklık farklarının
artmasında sadece yağışlar değil yükseltinin de
önemli rolü vardır.
İç kesimlerde kışlar daha
soğuk geçer, yazlar ise daha sıcaktır. Bunun
nedeni ise; kış mevsiminde, iç kesimlerde oluşan
yerel yüksek basınçlar nemli hava kütlelerinin
iç kesime girmesini engeller. Dolayısıyla
yağışlar azalır. İlkbaharın gelmesiyle yerel
yüksek basınçlar zayıflayarak gezici alçak
basınçların iç kesimlere girmesini
kolaylaştırır. Ayrıca ilkbaharda sıcaklığın
artışıyla gelişen yükselici hava hareketleri
yağışların artmasına neden olur. Böylece de iç
kesimlerde en yağışlı mevsim sonbahardan
ilkbahara kayar. Yağışların en az olduğu mevsim
ise yazdır.[36]
Bölgenin iklimi üzerinde,
Karadeniz son derece etkilidir. Yaz mevsiminde,
Karadeniz üzerindeki sıcaklık değerlerinin
güneyindeki karalara göre düşük olması nedeniyle
basınç değerleri daha yüksektir. Bu nedenle
Karadeniz üzerinden Karadeniz Bölgesi’ne doğru
olan hava akımları, kıyı şeridinin yaz
mevsiminde de yağışlı geçmesine neden olur.
Yazın kıyı şeridinde yüksek basınç alanı
oluşurken iç kesimlerde ise alçak basınç alanı
oluşur. Kıyı şeridindeki yamaçlarda yağışını
bırakan hava kütleleri, dağ zirvelerinden güney
yamaçların eteklerine doğru föhn karakterinde
eser. Bu sıcak ve kuru hava kütleleri dağların
güney yamaçlarındaki karları erittiği için kar
yutan rüzgarlar olarak da adlandırılır.
Karadeniz Bölgesi’nde bağıl nem oranı yüksektir
ve kış mevsiminde azalmasının nedeni föhn
rüzgarı, yaz mevsiminde düşmesinin nedeni ise
kıble rüzgarı ile ilgilidir. Bölgede bağıl nem
oranının yüksek olmasına bağlı olarak geçiş
mevsimleri uzun sürelidir.[37]
Yağış Rejimi:
Yağış rejimi bakımından
Karadeniz Bölgesi’nin bütününde göze çarpan
özellik yağışın mevsimler arasında az çok
düzenli bir biçimde dağılmış olmasıdır.
Türkiye’nin Akdeniz yağış rejimi etkisi altında
olan birçok bölgesinde kuvvetle hüküm sürdüğü
görülen yaz kuraklıkları Karadeniz Bölgesi’nin
hemen her tarafında silinmiş durumdadır. Kıyı
üzerinde maksimum yağış genellikle sonbahara
rastlar. Bu mevsim yıllık yağış tutarının genel
olarak 1/3’ini üzerinde toplar. Hatta Doğu
Karadeniz’de bu oran biraz daha aşar. Bu durumun
tek istisnası olarak görülen Samsun’da kış
yağışları sonbaharı hafifçe geçer. Bu istasyonda
sonbahar %29, kış %31.5’tir. en az yağışlı
mevsim batıdan Samsun’a kadar yaza rastlar.
Trabzon’da minimum değerler yazın görülse de
Samsun’un doğu kesiminde genellikle en az
yağışlar ilkbahar mevsiminde görülür. İç
bölgelerin tamamen tersi olarak, Karadeniz
Bölgesi’nin özellikle kıyı kesiminde ilkbahar
nispeten az yağışlı bir mevsim, sonbahar ise çok
yağışlı bir mevsim durumundadır. En az yağışlı
mevsime düşen yağış payı, çok yağışlı mevsime
düşen yağış payı oranının yarısına, hatta
yarısından da azına inebilmektedir. Karadeniz
Bölgesi’nin iç kısımlarında ise kıyını tersine
en yağışlı mevsim ilkbahar olup, bu mevsimde de
yağış payı çoğu kez yıllık yağışın 1/3’ini
aşmaktadır. Bolu ve Tosya’da ise kış da bol
yağışlıdır. Fakat kışları az yağış alan
Karadeniz platolarına yakın olan Doğu Karadeniz
Bölgesi’nin iç kesimlerinde kış mevsiminde
yağışların azaldığı görülür. En az yağışlı
mevsim ise genellikle çok az bir farkla
sonbahara kayabilmektedir(Çorum’da olduğu gibi).39
Rüzgar:
Karadeniz kıyıları boyunca mevsimden mevsime
değişen ve genel basınç koşullarıyla ilgili
olmak üzere bazı hakim rüzgar doğrultuları
dikkat çekmektedir. Marmara Bölgesi’nde yazın
Ege Denizi’ne doğru esen eteziyen rüzgarların
desteklediği poyraz rüzgarı Batı Karadeniz
Bölümü’nde İç Anadolu’nun gündüz ısınan hava
kütleleri tarafından çekilen kuzeybatı
rüzgarları biçimini alır. aynı şekilde Marmara
Bölgesi’nde üçüncü derecede egemen doğrultuda
olan güneybatı rüzgarları bu bölümde daha
seyrektir. Fakat güneydoğu doğrultusu olanlar
daha sık eser. Doğu Karadeniz Bölümü’nde yine
kuzey batı doğrultulu rüzgarlar sık eserse de
bunların frekansları Batı Karadeniz Bölümü’ndeki
kadar belirgin değildir. İç kesimlerde rüzgar
daha ziyade yerel rölyefin etkisinde kalır.
Bununla birlikte kuzeydoğu ve güneydoğu olanlar
daha sık eserler. Bölgede her mevsim etkili olan
poyraz kuzeydoğudan, karayel ise kuzeybatıdan
yer yer şiddetli olarak esmektedir. Şiddetli
estikleri dönemlerde deniz ulaşımını ve
balıkçılığı olumsuz yönde etkilerler.[38]
Doğu Karadeniz Bölümü’nün
İklim Özellikleri:
Bölgenin kıyı
şeridinde Karadeniz ikliminin karakteristik
özellikleri görülür. Her mevsimi yağışlıdır.
Özellikle Rize Yöresi, özel konumunun da
etkisiyle yıllık olarak yaklaşık 2337 milimetre
yağış alır. Rize’de yağışların fazla olmasının
nedeni; Rize Dağları’nın kıyıya yakın ve
yükseltisinin fazla olması, dağların kıyıya
paralel uzanması ve birden dik olarak
yükselmesi, hakim rüzgar yönünün dağlara dik
olması gibi faktörlerdir. Yağışlar genellikle
yamaç(orografik) yağışları şeklindedir. Kışlar
ılık geçer. Kışların ılık geçmesinde deniz
etkisinin yanı sıra, dağ zirvelerinden yamaç
boyunca kıyıya doğru esen föhn rüzgarlarının da
etkisi vardır. İç ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde
kışın oluşan yüksek basınç alanlarından
Karadeniz Dağları’nı aşarak alçak basınç
durumunda olan Karadeniz kıyı şeridine doğru
föhn rüzgarı eser. Föhn rüzgarları, kış
mevsiminde kıyı şeridinin sıcaklık ortalamasını
belirli ölçüde artırır. Hava kütleleri bir
dağdan aşağıya doğru inerken her 100 metrede 1C°
ısınır. Bu yüzdende kışın hava kütleleri Doğu ve
İç Anadolu’dan Kuzey Anadolu Dağları’nı aşarak
Karadeniz Bölgesi’nin kıyılarına föhn
karakterinde eser. Sıcaklık artışı en fazla Doğu
Karadeniz kıyı şeridinde meydana gelir. Bunun
nedeni, Kaçkar ve Üçdoruk Tepeleri gibi
yüksekliği 4000 metreye ulaşan zirvelerden kıyı
şeridine doğru esmektedir. Kışın ılık geçmesi
bölümde turunçgil ve zeytin yetiştirilmesine
imkan sağlar. Doğu Karadeniz dağ kuşağındaki
Çoruh Vadisi’nde yükselti 200 metrenin altına
inerken, dağların yüksek kısımları 3000 metreyi
aşmaktadır. Bu yükselti farkı bölgede yağış ve
sıcaklık dağılışını önemli ölçüde etkiler.
Nitekim, Doğu Karadeniz Dağları arasındaki Çoruh
Vadisi boyunca kış döneminde kar yağışı ve don
olayı, nadir olarak görülürken vadinin yüksek
kesimlerinde(Rize Dağları, Mescit Dağları vb...)
kar örtüsü yılın büyük bir bölümünde yerde
kalır. Aynı şekilde, Çoruh Vadisi’nde
Yusufeli(Artvin) ve Tortum Gölü çevresinde,
yıllık ortalama yağış 300 milimetrenin altına
düşerken, çevredeki yüksek dağlarda bu miktar
1000 milimetreyi aşar. Bu özelliği ile
Yusufeli(Artvin)
bir mikroklima
özelliği gösterir ve Türkiye’nin en az yağış
alan yörelerinden biri durumundadır.[39]
İç kesimlerde Karadeniz
iklimi, yerini karasal iklime terk eder. Bunun
sebebi; denizel hava kütlelerinin, kıyı şeridine
yağış bırakarak iç kesimlere kuru olarak
geçmeleridir. İç kesimlerde etkili olan karasal
iklim, özelliklerini İç Anadolu ve Doğu Anadolu
Bölgeleri’ne göre daha az hissettirir. Sıcaklık
ortalamaları, İç ve Doğu Anadolu Bölgeleri’ne
göre daha yüksektir.[40]
Doğu Karadeniz Bölümü’nün özelliklerini bölgeye
göre kısaca özetlersek: -En çok yağış alan
-Kış sıcaklığının en yüksek
-Bağıl nemin en yüksek
-Yıllık sıcaklık farkının en az
-Güneş enerjisinden en az faydalanılan
-Bulutluluğun en yüksek olduğu.
Orta Karadeniz Bölümü’nün
İklim Özellikleri:
Bölümde Karadeniz iklimi ile karasal iklime
geçiş özellikleri etkilidir. Dağların
yükseltisinin az olması, deniz üzerinden gelen
hava kütlelerinin kıyı şeridine daha az yağış
bırakmasına neden olur. Bölümde denizel iklim
özellikleri vadi tabanlarını izleyerek iç
kısımlara, Karadeniz Bölgesi’nin diğer
bölümlerine göre daha fazla sokulur. Kıyı
şeridinde yıllık yağış miktarı yaklaşık 600-800
milimetre iken,
iç kesimlerde 500
milimetreye düşer. Doğu ve Batı Karadeniz’de
sonbahar yağışları fazla iken Orta Karadeniz
Bölümü’nde, yağışlar daha çok kışın düşer.
Bölümün yıllık ve kış sıcaklık ortalamaları Doğu
Karadeniz’den düşük, Batı Karadeniz Bölümü’nden
yüksektir. Doğu ve Batı Karadeniz’e göre
yerşekillerinin yükseltisinin az olmasından
dolayı bölümde kıyı ile iç kesimler arasında çok
fazla sıcaklık ve yağış farkı görülmez.43
Orta Karadeniz
Bölümü’nün özelliklerini bölgeye göre kısaca
özetlersek:- En az yağış alan bölümdür
-Kıyı ile iç kesimleri arasında iklim farkının
en az olduğu bölümdür
-Kıyı kesiminde yağışın en az düştüğü bölümdür
Batı Karadeniz Bölümü’nün
İklim Özellikleri:
Batı Karadeniz kıyı şeridinde Karadeniz iklimi
etkilidir, bu durum iç kesimlere geçildikçe
etkisini kaybeder. Kıyı kesiminde etkili olan
Karadeniz iklimi, bölgenin diğer bölümlerine
göre bazı farklılıklar gösterir. bölümde yağış
miktarı, Doğu Karadeniz’den az, Orta
Karadeniz’den fazladır. Kıyı şeridinde yıllık
yağış miktarı 1200 milimetredir. Örneğin;
Zonguldak 1220 mm, Bartın 1071 mm yağış alır. iç
kesimlerde yıllık yağış miktarı 600 milimetrenin
altına düşer. Örneğin; Bolu’da 536 mm,
Kastamonu’da 461 mm’dir. Yağışlar, dağların
kuzeye bakan yamaçlarında daha fazladır. Bunun
başlıca sebebi, Karadeniz üzerinden gelen nemli
hava kütlelerinin dağ yamaçlarında yükselerek
yağış bırakmasıdır. Bölümde kış mevsimi, Orta ve
Doğu Karadeniz Bölümleri’ne göre daha soğuktur.
Kışın Orta Avrupa’dan gelen soğuk hava
kütleleri, Batı Karadeniz’de kar yağışlarına
neden olur.[41]
Batı Karadeniz Bölümü’nün özelliklerini bölgeye
göre kısaca özetlersek:-Kış mevsiminde Orta
Avrupa’dan gelen soğuk hava kütlelerine açık
olması nedeniyle Orta ve Doğu Karadeniz
Bölümleri’ne göre daha soğuktur
-Kıyı kesiminde yıllık yağış miktarı 1200
milimetre; iç kesimlerde 600 milimetre kadardır.
d)Karadeniz Bölgesi’nin
Doğal Bitki Örtüsü Özellikleri:
Karadeniz Bölgesi’nin denize yakın birinci dağ
sırasının bol yağış alması ve aynı zamanda
elverişli sıcaklık koşularının bulunması burada
bitki örtüsünün birnevi ağaçların iyi
gelişmesine imkan sağlamıştır. Bu nedenle
Karadeniz Bölgesi’nin tanıtıcı bitki örtüsü
ormandır. Dağların kıyıya paralel ve denize
yakın olmalarından kaynaklanan bol yağış, nem ve
elverişli sıcaklık şartları, bitki örtüsünün gür
ve çeşitli olmasını sağlamıştır. Bitki örtüsü,
iklim tiplerinin özelliklerini en iyi şekilde
yansıtan unsur olduğundan dolayı iki iklim
tipinin etkili olduğu bölgede iki karakteristik
bitki örtüsü bulunur. Karadeniz iklim
özelliklerinin etkili olduğu kıyı şeridinde
ormanlar yaygınken karasal iklim özelliklerinin
etkili olduğu iç kesimlerde seyrek ağaçlı ot
toplulukları görülmektedir.Türkiye’de
%25.3(1995) ile orman oranının en fazla olduğu
bölge Karadeniz’dir. Orman oranının fazla
olmasında yağışların özellikle kıyı kesiminde
bütün bir yıla düzenli olarak dağılması
etkilidir. Bölgede nemliliğin fazla olması,
ormanların yetişmesini kolaylaştırdığı gibi
orman yangınlarının da çok az olmasını sağlar.45
Sözkonusu ilişkilere koşut olarak, bitki
örtüsünün tahrip edilmediği yerlerde klimatik
vejetasyon kuşakları yer alır. Bununla birlikte
bölgenin kıyı boyu ile iç kesimleri ya da alçak
alanlar ile yüksek yamaçlar arasında bitki
örtüsü farklılıklar gösterir. aynı şeritte bile
yağışların yer yer azalıp çoğalması ya da güneşe
veya sert rüzgarlara karşı bakı şartlarında
görülen değişiklikler bitki örtüsünün
görüntüsünü değiştirebilir. Nihayet zemin
şartları aynı iklim koşullarında bile adafik
etkiler yaparak doğal bitki örtüsünün
bileşiminde ve yapısında rol oynar. Karadeniz
Bölgesi’nde doğal bitki toplulukları denizden
uzaklık ve yükseklikle ilgili olarak birtakım
şerit ve katlara ayrılabilmektedir. Bunlar:
1.
Kıyı boyunun etek ormanları
2.
Yüksek dağ ormanları
3.
Alpin bitkiler katı
4.
İç
sıralarda kurakçıl orman
5.
ağaçlı step görünümünde olan alanlar.[42]
Kıyı kesiminde nemli
ılıman kuşakta, genellikle kışın yaprağını
döken, ışık isteği az, su isteği fazla olan
kayın, gürgen, kestane ve kızılağaçlardan
meydana gelen ormanlar yayılış gösterirler.
Yüksekliğin artması ile 1000-1200 metreden sonra
ortaya çıkan nemli soğuk iklim şartlarında, iğne
yapraklı ormanlar hakim duruma geçer.
Tahriplerin yoğunluk kazandığı bazı kıyılarda
ise psödomaki vejetasyonu önem kazanır. Kıyı
boyu, bir başka deyişle, dağların denize bakan
yamaçları ile iç kısımlar, alçak ve yüksek
alanlar arasında, bitki örtüsü önemli
farklılıklar gösterir. İklim ve relief
koşullarının değişmesinden kaynaklanan buy
durum, güneye bakan yamaçlarda ve depresyon
alanlarında kuru ormanların gelişmesine zemin
hazırlamıştır.[43]
Karadeniz Bölgesi’nde,
Kuzey Anadolu Dağları’nın denize bakan
yamaçlarında, sahilden 200 metreye kadar tahrip
sonucu oluşan çalı kuşağı, 1000-1200 metreye
kadar, kışın yaprağını döken kayın, gürgen,
kestane, ıhlamur ve yer yer meşelerden meydana
gelen nemli-ılıman orman kuşağı yer alır. Bu
vejetasyon kuşağının üstünde, 2000 metreye kadar
iğne yapraklı ağaçlardan göknar, sarıçam ve
Ordu’nun doğusunda ladinlerden oluşan
soğuk-nemli orman kuşağı bulunur. Bu kuşağın
üzerinde sub-alpin ve alpin çayır zonu yer alır.
güneye bakan yamaçlarda ise, altta meşe üstte
karaçamlardan oluşan kuru ormanlar yayılış
gösterirler.[44]
Çalı kuşağı
genel olarak kıyı boyunda 200 metreye kadar
çıkmaktadır. Ağaççık ve çalıların yaygın olduğu
bu kuşak, önemli tarım ürünlerinin
yetiştirildiği kültür kuşağı ve aynı zamanda
tahribatın en yoğun olduğu alanlardan biridir.
Kıyıdan iç kısımlara gidildikçe, psödomaki
içindeki makilerin giderek azaldığı görülür.
Çalı kuşağını oluşturan başlıca türler arasında
akçakesme, defne, kocayemiş, funda, fındık ve
karaçalı belirtilebilir. Doğu Karadeniz
Bölümü’nde artan nem ve yağışa bağlı olarak,
maki ve psödomaki elemanları giderek azalmakta
veya ortadan kalkmaktadır. Bununla birlikte, don
olaylarının oldukça sık olmadığı Çoruh
Vadisi’nin taban kesiminde kserofit karakterde
türler yaygındır. Çoruh Vadisi’nin
Yusufeli-Artvin kesimindeki zeytinlerde bu kuşak
içinde değerlendirilebilir.[45]
Nemli-ılıman orman kuşağı
çalı kuşağının üzerinde 1000-1200 metreye kadar
çıkmaktadır. Bu kuşak içinde; nemli-ılıman iklim
koşullarına ışık isteği az, su isteği fazla olan
kayın, gürgen, kestane ve kızılağaçlardan
meydana gelen geniş yapraklı ormanlar yayılış
gösterir. Bu kuşak, vejetasyon kuşaklarının en
çeşitli şeridi olup, orman altı flora bakımından
da oldukça zengindir.49 Orman altında
veya açıklarında, halkın ormangülü adını verdiği
eflatun ve sarı çiçekli rododendronlar
yaygındır(Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet Necdet Sözer,
Şevket Işık, Mustafa Mutluer, İzmir 1990).
Soğuk nemli orman kuşağı,
1200-2000 metre arasında oluşur. Bu kuşak içinde
etkili olan soğuk ve nemli iklim koşullarında
ortaya çıkan bu kuşağın belirgin türleri göknar,
sarıçam ve doğuda ladinlerdir. Bu bölümün önemli
özelliği; bölgenin batı ve orta bölümünde
görülmeyen ladin ormanlarının bu bölümde ortaya
çıkmasıdır.saf ve karışık halde bulunan ladin,
Ordu’nun doğusundan başlar, Doğu Karadeniz
Dağları’nın denize bakan yamaçlarını izleyerek
doğuda Posof havzasına kadar sokulur. Bu alanda
2300 metreye kadar çıkan ladin, kıyı kuşağında
kayın, daha yükseklerde ise göknar ve sarıçam
ile karışık halde bulunur. İç bölgelere doğru
artan karasallığa bağlı olarak, ladinin üst
sınırı kuzey yamaçlarda 2600 metreye kadar
çıkmaktadır. Göknar ormanları, ladine göre
soğuğa daha dayanıklıdır. Bu nedenle, genellikle
ladin ve sarıçam arasında yer almaktadır.49
Sub-alpin ve alpin
çayırlar, ormanın
üst sınırından itibaren başlar. Bolu
Aladağlar’da, Ilgaz Dağları’nda ve özellikle
Doğu Karadeniz Dağları’nda yayılış gösteren
çayır alanlar, yaylacılık faaliyetlerinin de
yoğunluk kazandığı bir kuşaktır(Ege Üniv.
Edebiyat Fakültesi Coğrafya Böl. Ders Notları,
Derleyen: Ahmet Necdet Sözer, Şevket Işık,
Mustafa Mutluer, İzmir 1990). Doğu Karadeniz
Dağları’nda 1900-2000 metreden sonra başlayan
alpin çayır kuşağı, yaz aylarında yoğun bir
sisle kaplıdır. Dağ-çayır topraklarının hakim
olduğu bu yüksek alanlarda Avrupa-Sibirya
kökenli higrofil bitkiler yaygındır. Bu türe
Veronica(Yavşanotu) ve şiddetli soğuğa dayanıklı
Tynus(Dağkekiği) örnek olarak verilebilir.49
Kuru ormanlar,
dağların güneye bakan yamaçları ile depresyon
alanlarında görülür. Genellikle meşelerden
oluşur. Kastamonu çevresinde, Kelkit Vadisi’nde
ve Amasya-Tokat kesimlerinde geniş yayılım alanı
bulurlar. Yağışın az, vejetasyon döneminde ise
kurak ayların bulunduğu iklim koşullarında
gelişme olanağı bulan bu kuşak içinde, ormanaltı
flora son derece fakirdir. Meşelerin üzerinde
ise genel olarak karaçamlar yer alır.49
Tarla açmak ya da yakacak
temin etmek amacı ile insanlar tarafından tahrip
edilen ormanlar, bazı yerlerde 200-300 metreden
başlar. Tahrip edilen sahalarda çalı
şeklinde(psödomaki) bitki türü oluşmuştur.
Kıyıda, sıradağ kuşağındaki dağların doğu ve
kuzeydoğudaki yamaçlarında da ormanlar 200-300
metre yükseltiden başlar. Bu durum, doğu ve
kuzeydoğudaki yamaçların az yağış almasıyla
ilgilidir.[46]
Bölgede eğim olduğu halde erozyon azdır. Bunun
sebebi; bitki örtüsünün gür olmasıdır(İstanbul
Murat Dershanesi, Coğrafya Çalışma Kitapçığı 4).
Bölgede genelde iklime bağlı olarak asit
tepkime(reaksiyon) gösteren, koyu renkli, humus
bakımından zengin yıkanmış çeşitli topraklar yer
alır. Kuzey Anadolu Dağları’nın fazla yağış alan
kuzey yamaçlarında boz ve esmer renkte, kireçsiz
orman toprakları(podzolik) yaygındır. Toprak
yüzeyinde nemin etkisiyle kimyasal reaksiyonun
fazla olması, toprak katmanlarının
kalınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Aynı dağların
güneye bakan yamaçlarında yağışın azalması ve
güneş radyasyonunun artmasıyla kireçli
kahverengi orman toprakları bulunur.50
Karadeniz Bölgesi’nin Depremsel Özellikleri
Karadeniz Bölgesinde Depremsellik Bölgenin
depremselliğine büyük ölçüde Kuzey Anadolu Fayı
(KAF) damgasını vurmaktadır. Bu fay, doğrultu
atımlı ve sağ yönlü aktif bir fay olarak
tanımlanmaktadır. Ancak fayın, tek bir fay
düzleminden meydana gelmediği, 500-1000 metreler
arasında genişliği değişen bir fay zonundan
oluştuğu yapılan çalışmalarda ortaya çıkmıştır.
Bu zonunda metamorfizmaya uğramış kayaçlar,
sıcak ve soğuk su kaynakları, traverten
teşekkülleri, gölcükler vs. gibi unsurlar yer
almaktadır. KAF zonu batıya doğru hareket eden
Anadolu bloğunun kuzey sinirini oluşturmaktadır.
Levhalar arasında bir sinir olması dolayısıyla
çok can ve mal kaybına yol açan deprem
üretmektedir. Kuzey Anadolu Fayı, Mudurnu
vadisini izleyerek girdiği Karadeniz Bölgesi’nde
Abant, Bolu, Gerekede, Çerkes, Kurşunlu, Ilgaz,
Tosya, Kargı, Havza, Ladik, Taşova, Niksar,
Kelkit, Reşadiye ve Suşehri hattını izler. Bölge
sınırları dışında Erzincan üzerinden Karlıova’ya
kadar açık olarak takip edilebilir. Son
dönemlerde yapılan hesaplara dayanılarak hızı
1-1.3 cm/y olarak belirlenmiştir. Fay üzerindeki
depremler oluş tarihleri açısından
incelendiğinde son dönemde doğudan batıya doğru
bir hareket göstermiştir. Bu depremlerin göçü
olarak değerlendirilmektedir. 967-1050 yılları
arasında batıdan doğuya doğru, 1254-1784 yılları
arasında yine batıdan doğuya doğru gerçeklesen
depremler, 1939’dan itibaren doğudan batıya
doğru bir sıralanış göstermişlerdir. 1939
Erzincan depremi ile 32 bin kişi ölmüştür.
1942’de Ms=7.0 büyüklüğündeki bir deprem ile
Erbaa (Tokat)’da 3000 kişi, 1943’te Ladik
(Samsun)’te Ms=7.2 büyüklüğündeki bir deprem ile
4000 kişi, 1944’te Gerede-Çerkes oluğunda Ms=7.2
büyüklüğündeki bir depremde 3959 kişi öldü. 1957
yılında meydana gelen Abant (Bolu) depreminde Ms=7.1
büyüklüğüne erişilmiştir. Kırsal kesimde olması
nedeniyle bu depremde can kaybı 52 ile sinirli
kalmıştır. Bu depremler Richter ölçeğine göre
IX-X şiddetinde olan depremlerdir. Bu
depremlerin arasında daha küçük büyüklüğe sahip
fakat can ve mal kaybına yol açan depremler de
vardır. Son Marmara depreminde ise 50.000 den
fazla insan ölmüştür. Karadeniz Bölgesinde
depremlerin büyük kısmı Kuzey Anadolu Fay Zonuna
bağlı olarak meydana gelmekle birlikte, bu zonun
dışında da depremler oluşmaktadır. 1968 yılında
Bartın-Amasya’da meydana gelen deprem Ms=6.5
büyüklüğünde olmuş, 29 kişi vefat etmiştir.
Deprem sırasında Amasya yakınlarında kıyı 30-40
cm kadar yükselmiştir. 1986 yılında Merkezi Rize
açıkları olan daha küçük büyüklüğe sahip bir
deprem ise Doğu Karadeniz Bölümü’ndeki bütün
illerde ve Erzurum ile Erzincan’da da
hissedilmiştir.
[1]
Prof. Dr. Talip Yücel, Türkiye
Coğrafyası, Ankara, 1987.
[2]
Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990.
[3]
Ege Univ., Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990.
[4]
İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4.
[5]
Prof. Dr. İbrahim Atalay, Türkiye’nin
Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası 1, İnkılap
Kitapevi.
[6]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001.
[7]
Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990.
[8]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001
[9]
Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990.
[10]Prof.
Dr. İbrahim Atalay, Türkiye’nin Beşeri
ve Ekonomik Coğrafyası 1, İnkılap
Kitapevi.
[11]
İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4
[12]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001
[13]Ege
Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Böl.
Ders Notları, Derleyen: Ahmet Necdet
Sözer, Şevket Işık, Mustafa Mutluer,
İzmir 1990.
[14]Ege
Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Böl.
Ders Notları, Derleyen: Ahmet Necdet
Sözer, Şevket Işık, Mustafa Mutluer,
İzmir 1990.
[15]Prof.
Dr. İbrahim Atalay, Türkiye’nin Beşeri
ve Ekonomik Coğrafyası 1, İnkılap
Kitapevi.
[16]
İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4
[17]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001
[18]
İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4
[19]Marmara
Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi Coğrafya
Bölümü Ders Notları, Derleyen: Tolga
Ağdaş, İstanbul 2001
[20]Ege
Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Böl.
Ders Notları, Derleyen: Ahmet Necdet
Sözer, Şevket Işık, Mustafa Mutluer,
İzmir 1990.
[21]Ege
Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Böl.
Ders Notları, Derleyen: Ahmet Necdet
Sözer, Şevket Işık, Mustafa Mutluer,
İzmir 1990.
[22]
Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990.
[23]Gençler
Dershanesi Coğrafya Çalışma Kitapçığı 3.
[24]Ege
Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Böl.
Ders Notları, Derleyen: Ahmet Necdet
Sözer, Şevket Işık, Mustafa Mutluer,
İzmir 1990.
[25]
İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4
[26]
Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Hocaoğlu,
Türkiye Coğrafyası(Fiziki), Çanakkale
1996.
[27]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001
[28]
Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990
[29]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001
[30]
Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Hocaoğlu,
Türkiye Coğrafyası(Fiziki), Çanakkale
1996
[31]
Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Hocaoğlu,
Türkiye Coğrafyası(Fiziki), Çanakkale
1996.
[32]
Prof. Dr. İbrahim Atalay, Prof. Dr.
Kenan Mortan, Türkiye Bölgesel
Coğrafyası, Ankara 1997.
[33]
Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990.
[34]Marmara
Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi Coğrafya
Bölümü Ders Notları, Derleyen: Tolga
Ağdaş, İstanbul 2001
[35]Marmara
Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi Coğrafya
Bölümü Ders Notları, Derleyen: Tolga
Ağdaş, İstanbul 2001.
[36]
Prof. Dr. İbrahim Atalay, Prof. Dr.
Kenan Mortan, Türkiye Bölgesel
Coğrafyası, Ankara 1997.
[37]
İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4.
[38]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001.
[39]
Prof. Dr. İbrahim Atalay, Türkiye’nin
Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası 1, İnkılap
Kitapevi.
[40]
İstanbul Murat Dershanesi, Coğrafya
Çalışma Kitapçığı 4.
[41]
Prof. Dr. İbrahim Atalay, Türkiye’nin
Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası 1, İnkılap
Kitapevi.
[42]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001.
[43]
Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990
[44]
Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Böl. Ders Notları, Derleyen: Ahmet
Necdet Sözer, Şevket Işık, Mustafa
Mutluer, İzmir 1990.
[45]
Marmara Univ.,Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Bölümü Ders Notları, Derleyen:
Tolga Ağdaş, İstanbul 2001.
[46]
Prof. Dr. İbrahim Atalay, Prof. Dr.
Kenan Mortan, Türkiye Bölgesel
Coğrafyası, Ankara 1997.
|