RESİMLER
| |
|
|
| |

Yukardaki logoyu tıklayarak Bağımsız Karadeniz
Gazetesini okuyabilirsiniz.

Dünyanın tüm televizyonlarını Canlı seyretmek,
tüm gazeteleri tek bir sayfadan okuyabilmek için önemlilinkler.com
www.onemlilinkler.com
sitesini sık kullanılanlara ekleyin.
|
|
|

DEDE
KORKUT DİYARI : BAYBURT CUMAVANK YAYLASI
Ömer Asan
Cumavank yaylasındayım. Bu yaylaya ulaşabilmek için ya Soğanlı
Dağları'nı geçeceksiniz, ya da Sultan Murat yaylası üzerinden
yol alacaksınız. Yolu uzatmayı göze alırsanız Bayburt tarafından
daha rahat ulaşabilirsiniz. Yaylaya vardığınızda ister
arabanızda isterse yaya olun, göreceksiniz, gökyüzü ile
bastığınız yer arasında bir göz atımlık mesafe var. Bir de sise
yakalanırsanız, biraz yürekli bir insansanız ve de yükseklik
fobiniz yoksa, bulutlarda yürüme zevkini tadarsınız.
Cumavank, yaklaşık 3000 m. rakımlı bir tepenin yamacında kurulu
bir yayla. Bayburt sınırları dahilinde olmasına rağmen ahalisi
Oflulardan oluşmakta. Oflular, yıllar süren mahkemeler sonucunda
yaylanın tapusunu da üzerlerine almışlar.
Yaylanın bir özelliği de, Soğanlı Dağları'nı cepheden görmesi ve
Bayburt ovasına yukarıdan bakmasıdır. Dede Korkut Şenlikleri'ne
ve Bayburt'a günübirlik gitmek istiyorsanız en iyi konuşlanacak
yer yine bu yayladır. Hiç korkmayın; her hangi bir yaylacıya
"Selamunaleykum", deyin yeter, size evinin kapısını sonuna kadar
açacaktır. Biz de öyle yaptık.
Öyle yapmamızın bir sebebi de, Dede Korkut Şenlikleri'ni
düzenleyen kişilerden her hangi bir muhatap bulamamamızdır.
Ulaşım ve konaklama konularında yardım istediğimiz İl Kültür
Müdürlüğü hariç (en azından yardım etmek istediler), Turizm,
Milli Eğitim, Halk Eğitim Müdürlükleri ve Valiliğe bizzat
yaptığımız yazısız başvurular "yetkimiz yok" gerekçesiyle
yanıtsız kaldı. "Canları sağ olsun", dedik.
Halkın, Dede Korkut Şenlikleri dediği, Valiliğin, Bayburt Dede
Korkut 3. Kültür Sanat Şöleni, diye adlandırdığı organizasyon,
15-20 Temmuz l997 tarihleri arasında yapıldı. Bu vesileyle, biz
de Bayburt'u ve Bayburtluları gözlemleme olanağı bulduk.
Tarihle Gezinti
Bayburt'a gitmeden, kentin bulunduğu yerin bölgenin en eski
yerleşim yerlerinden biri olduğunu biliyorduk. M.Ö 400, yani
bundan 2400 yıl önce Ksenofon adlı bir general, on bin kişilik
ordusuyla buralardan geçmiş. Çoruh ve İspir'e gelen on bin
kişilik ordu dört günlük bir yolculuktan sonra Bayburt'a gelir.
Ksenefon, tuttuğu notlarda Bayburt'u Gymnias olarak adlandırır,
zengin ve kalabalık bir şehir olarak tarif eder. Bu şehirden,
kabile reisi, kendilerine düşman olan memleketlerden geçirmek
üzere Ksenefon'a kılavuz verir. Bu kılavuz, kendilerini beş gün
içinde denizi görebileceklere yere götürebileceğini söyler ve
onları söylediği sürenin sonunda Thekes Dağına (Madur Dağı)
ulaştırır.
Kente girerken, doğrusu, araştırmacı/yazar Mehmet Bilgin gibi
biz de Ksenofon'un ordusunun ayak izlerini aradık. Ne gezer;
yolları asvalt, toprakları bereketten fışkırmış sevimli bir kent
çıktı karşımıza. Kentte, yeni yapılan binalardan çok kesme
taştan yapılmış yapılar ilgimizi çekti. Çünkü çevre köylerde de
benzer evlerle karşılaşmıştık. Ancak, gördüğümüz kadarıyla,
Bayburt'un geleneksel mimarisinden pek fazla eser kalmamış.
Kente taş yapılardan çok beton yapılar hakim konumda. Çarşı
içindeki saat kulesi her nasılsa ayakta kalmış, gelen geçene
zamanı anımsatmakla meşgul.
Bayburt'un, insanlarına nefes aldıran en güzel yeri, şehrin
ortasından geçen Çoruh nehri. Nehrin üzerinde yapılan
köprülerden aşağı baktığınızda pırıl pırıl bir akarsu
görürsünüz. Başınızı kaldırdığınızdaysa sizi bir sürpriz
bekliyor; dış cephesiyle hala ayakta durabilen Bayburt
Kalesi'nin çarpıcı görünümü.
Bayburt, Türklerin Anadolu'da ilk yerleştikleri yerlerden
biridir. Tuğrul Bey'in Anadolu seferi esnasında (1054), Çoruh
nehri ve Karadeniz (Parhar/Yayla) dağlarına kadar uzanan
sahalarda akınlarda bulunan Selçuklu öncü kuvvetlerinin hücumuna
uğramışsa da, ele geçirilememiştir. Türklerin eline geçmesi
Malazgirt zaferinden (26 Ağustos 1071) sonradır.
Yörenin bilinen en eski halkı Azzilerdir. Khaldi egemenliğinin
sonuna değin Domana adıyla anılan, İskitler döneminde Gymnias
adını alan yörede, Antik Çağda Hart ve Varzahan gibi kentler de
kuruldu. Bayburt, Roma döneminde Baiberdon adıyla da anılmıştır.
Bayburt Kalesi'nin kim/kimler tarafından yaptırıldığı belli
değildir. Ancak, yapının Roma dönemi ve öncesinde de var olduğu
söylenmektedir. Kale, şehrin kuzeyinde yükselmiş tepenin
üzerindeki yalçın kayalarda inşa edilmiştir. Çevresi 2
kilometreden fazla olan kale, iki kat surla çevrilmiş olup,
surları altı köşe üzerine yapılmıştır. Her köşe 12-13 metre
yükseklikte ve yarım silindiri andıran köşeli burçlarla tahkim
edilmiştir. Çoruh nehri, kalenin en sarp tarafını dolaşmaktadır.
Bu haliyle de, kale, bir yarımada izlenimini vermektedir. Dış
sur ile iç sur arasındaki mesafe 200 metredir. Dış sur
duvarlarının yüksek kayalar üzerine bina edilmesi, kaleye
korkunç bir manzara kazandırmıştır. İç- kale duvarlarına, zahire
anbarı olma olasılığı yüksek bazı dehlizler görülmektedir.
Nitekim XVI. yüzyıla ait bir defterde, kalede 7 adet buğday,
arpa vs. hububatı depo etmekte kullanılan anbarlar bulunduğu
kayıtlıdır. Bunlardan başka, kaleden Çoruh nehrine gizli
yollarla gidilen suluklar da vardır. Dış surların burçları mavi
ve mor çinilerle süslenmiştir. Bugün bunların ancak kırık
parçalarını görmek mümkündür. Evliya Çelebi'ye göre, kalenin
biri doğuya, diğeri batıya açılan iki kapısı vardır. l202-l225
yılları arasında Erzurum'da hüküm süren Tuğrul Şah, Trabzon
İmparatorluğu'ndan gelecek hücumlara karşılık Bayburt Kalesi'ni
yeniden tamir ettirmiş.
Ünlü Amasyalı coğrafyacı Strabon'un (M.Ö 63- M.S 21) iki bin yıl
öncesinin Trabzon, Bayburt ve çevresini anlattığı bölüme bir göz
atalım: " Trapezus ve Pharnakia'nın üst tarafında Tibarenler ve
eski zamanlarda Makronlar denen, Sanlar ve Küçük Armenia
bulunur; ve erken devirlerde Kerkitler denen Appaitler kavmi bu
bölgelere oldukça yakındır. Bu insanların ülkesini iki dağ
keser. Burada yukarı Kolkhis'deki Moskhia dağları (tepeleri
Heptakometler tarafından işgal edilmiştir) ile birleşen ve çok
kayalık olan Skydises (İskitler) dağı ve aynı zamanda Sidene ve
Themiskyra bölgesinden Küçük Armenia'ya kadar uzanarak,
Pontos'un doğu tarafını meydana getiren Paryadros dağı da
vardır. Şimdi bu dağlarda yaşayan insanlar tamamiyle vahşidir.
Fakat Heptakometler daha da kötüdür. Bazıları ağaçlarda veya
seyyar ahşap kulelerde yaşarlar. Bu kulelere Mosyn dendiğinden,
antik devirde bu insanlar Mosynekler olarak adlandırılmışlardır.
Bunlar, vahşi hayvan ete ve ceviz yiyerek yaşarlar ve
kulelerinden atlayarak yolculara saldırırlar. Heptakometler,
Pompeius'un ordusu dağlık ülkeden geçerken, üç Roma bölüğünü
imha etmiştir. Bunlar, ağaç sürgünlerinden elde edilen beli balı
kaselerle yol üzerine bıraktılar ve askerler bunu yiyip de
bilinçlerini kaybedince, onlara saldırarak kolayca hepsini saf
dışı ettiler. Bu vahşilerin bir kısmına da Byzeres denir."
(Gaographika, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s.22-23)
Dede Korkut Bayburt'ta
Bayburt'ta gezerken her köyde, yaylada, caddede ve
-abartmıyorum- her evde Dede Korkut'la karşılaşırsınız, dersem
şaşırmayın. Dede Korkut'un efsanelerini bilenler ya da
inceleyenler, o çağlardaki Türk gelenek, görenek ve törelerini
az çok bilirler. Kadın- erkek, bey-kul/ata-oğul ve tanrı-insan
ilişkileri bu efsanelerde çok belirgindir. Bayburt'ta ve
köylerinde ehram adını verdikleri giysiyle gözlerinden başka
görünecek yer bırakmayacak ölçüde kapanan kadınlar, yabancı bir
kimseyle ne konuşur ne de konuşma cesareti verir. Kadın, eve
konuk geldiğinde erkeğinden izinsiz yüze çıkmaz. Bir oğul
babasından izinsiz kolay kolay söze girmez ve her hangi bir
konudan söz edildiğinde tanrının adı sıkça anılır. Yalnızca bu
davranışlarda bile, Dede Korkut döneminin ve Oğuzların,
İslamiyet’i kabul ettikleri dönemlerdeki törelerin izlerini
bulabilirsiz. Yabancılara genellikle kuşkuyla bakan bu insanlar,
akıl almaz konukseverlikleriyle sizi evlerine girdiğinize
gireceğinize pişman ederler. Bayburt'un bir köyünde evini
ziyaret ettiğimiz tanıdık bir köylünün bana "Abi, yorgunsen,
çıkar çoraplarını da ayahlarını yıkayah", teklifi karşısında
yerin dibine girmiştim. Oysa bu onlar için çok normal bir
davranıştı.
Dede Korkut, Türk tarihinin ve edebiyatının ulularındandır. Ona
bu ululuk makamını döneminin ve sonrasının halkı vermiştir.
Hikayelerinden anlaşılacağı üzere Dede Korkut, yetkili bir
devlet adamı, bilgin, ermiş, ozan ve hiçbir işte onsuz
edilemeyen bir Türk büyüğüdür. Bir rivayete göre Bayat boyundan
Kara Hoca'nın oğlu olduğu söylense de, aslen kim olduğu, tam
olarak ne zaman yaşadığı belli değildir. Hikayelerinden,
Türklerin, İslamiyet’i kabul ettiği dönemde ve Bayındır Hanlığı
zamanında yaşadığı anlaşılmaktadır. Türklerin, o dönemlerde
Anadolu'ya (Trabzon ve Bayburt'a) akınlar düzenlemelerine rağmen
henüz yerleşik bir düzene geçmedikleri varsayılmaktadır.
Dede Korkut Öyküleri'nin Bayburt'la ilgili olanı "Kam Büre'nin
Oğlu Bamsı Beyrek Boyu" adlı öyküdür. Bayburtlular, Bamsı
Beyrek'in mezarının Bayburt'ta olduğunu kabul eder ve onun adına
yaptırılan türbeyi her yıl ziyaret ederek kutsarlar.
Bamsı Beyrek, Kam Gan oğlu Han Bayındır zamanında yaşayan Bay
Büre Bey'in tek oğludur. Kendinden başka yedi kız kardeşi daha
vardır. Beyrek, Dede Korkut'un yardımıyla, beşik kertmesi
nişanlısıyla evleneceği sırada, Bayburtluların düğün töreni
esnasında yaptıkları baskınla otuz dokuz arkadaşıyla birlikte
kaçırılarak esir edilir.
Uzun yıllar kocasını bekleyen Banı Çiçek, Bamsı Beyreğin kanlı
gömleğinin kendisine gösterilmesinden sonra başkasıyla
evlendirilmeye razı olur. Bunun üzerine yoldaşları, son bir
umutla Bamsı Beyreği aramaya çıkarlar ve onu Bayburt Kalesi'nde
kopuz çalarken bulurlar. Karşılıklı manilerle ona durumu
aktarırlar. Bunun üzerine, on altı yıllık esaretin sonunda
Bayburt Hisarı'ndan tekfurun kızı yardımıyla kaçar.
Banı Çiçek'in evlendirileceği gün otağa ulaşan Bamsı Beyrek,
kopuzuyla söylediği ve yalnızca ikisinin bildiği sırları şiir
yoluyla Banı Çiçek'e söyler. Bunun üzerine kız onu tanır ve
ayaklarına kapanır.
Kazan Bey der: "Gel murada er." Beyrek der:" Yoldaşlarımı
çıkarmayınca, hisarı almayınca murada ermem." Kazan Bey,
Oğuz'una: "Beni seven binsin", der.
Güçlü Oğuz beyleri atlandılar, Bayburt Hisarı'na dört nala
yetiştiler. Çetin bir savaştan sonra Beyrek, otuzdokuz yiğidinin
üzerine geldi, onları sağ esen gördü, tanrıya şükr eyledi.
Bayburtlu Zihni
"Sümbüller perişan güller kan ağlıyor
Şeyda bülbül terkedeli bu bağı"
Edindiğim izlenimlere göre Bayburtlular konuşmayı pek fazla
sevmiyorlar. Karşılarındaki kişiye sessiz, saygılı ve araştıran
gözlerle bakarlar. Konuşmalarında bir yaşam felsefesi izleri
yakalayabilirsiniz. Bazen de kafiyeli, koşma türü söyleşilere
tanık olabilirsiniz. Bunda, yörenin aşıklar ve şairler diyarı
olmasının etkisi var denebilir.
Zihni, bugüne kadar Bayburt'un yetiştirdiği en ünlü ozan ve
hiciv ustasıdır. Cumhuriyet öncesi Türk edebiyatını neredeyse
yok saydığımız bu son yüzyılı aşarken, 19. yüzyıl şairi
Bayburtlu Zihni, bıraktığı güçlü izlerle hala bizimle birlikte
21. yüzyıla doğru yürüyebilmektedir.
Bayburtlu Zihni'nin tam olarak ne zaman doğduğu bilinmemekle
birlikte 1795-1800 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir.
Bayburt'un Cıphınıs köyünde doğan Zihni'nin asıl adı Mehmet
Emin'dir. Gördüğü bir düş sonucunda, kendisine Zihni diye
seslenilmesinden sonra, ölünceye değin bu adı kullanmıştır.
Zihni, Bayburt ve Trabzon medreselerinde dönemin kültürüyle
yetiştirilip on dört yaşındayken İstanbul'a gönderilir. Bu ilk
yolculuktan ölümüne kadar, gurbet ellerde dolaşan, çalışan,
halkı, devleti, ayrıcalıklı kişileri şiirleriyle yeren, hicveden
bir yolculuğun içinde olmuş.
Zihni, Bayburt'a komşu olan Trabzon'un ilçesi Of'ta on bir ay
katiplik yapmış. Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa için
yazdığı şiirde, paşanın kişiliğini ve zulmünü dile getirir:
Zahiri uymaz idi batınına
Seyf-i gaddar idi girmiş kınına
.....................
Yaktı yıktı Of ile Sürmene'yi
Taşa tuttu Arafat ü Mine'yi
Zihni, "Hikaye-i Garibe" adlı bir roman da yazmıştır. Bu
eserinde Bayburt Beylerinden paşazade Sadullah Beyin oğlu
Abdullah Beyin, 18 yıllık acıklı serüveni anlatılır. Eser, 1261
(1845) tarihinde yazılmıştır. Zihni bu eserini, Trabzon valisi
Abdullah Paşanın yanında katiplik görevinde bulunduğu sırada
kaleme almış, adını da GARİBNAME koymuştur. Kimi edebiyat
tarihçileri bu eseri Türk edebiyatının ilk romanı olarak kabul
etmektedir.
Zihni'nin fıkraları bugün dilden dile dolanır. Neredeyse 19.
yüzyılın Nasreddin Hoca'sıdır diyebiliriz. Bayburt'ta duyduğum
bir fıkra onun ne kadar zeki ve hazır cevap bir insan olduğuna
tanıklık eder, sanırım.
Zihni, yaşlanmış, Çemberlitaş'ta bir kıraathanede nargilesini
fokurdatmaktadır. Şairliğini bilen ve onu tanıyan gençten biri,
alay etmek amacıyla yanına yanaşır:
"Hele dayı, iki laf et de kıçımın kenarına yazam."
Bayburtlu Zihni, genci hafiften bir süzer ve:
"Yaz baah", der "at s.ki."
Bu cevap üzerine genç bir an duraklar. Zihni:
"Ne oldi?" diye sorar, "Hokka küçük, kalem beyük mü geldi?"
De Get Bayburt
De get Bayburt
De get sende nem kaldi
Hasan Kal'asında
Kunduram kaldi
Dede Korkut Kültür- Sanat Şöleni programında yer alan
faaliyetler bile yalnızca Bayburt'un sahip olduğu zengin
folklorik mirasa tanıklık etmeye yeter. Öyle ki, çocukluğumuzun
baş oyunlarından olan Çelik Çomak oyunu bile unutulmamış, 1 nolu
semt sahasında bu dalda yarışma düzenlenmiş. Şölen, bundan
başka, cirit atma, balon uçurtma, İrşadi Baba Aşıklar gecesi,
paraşütle atlama, bisiklet, resim, şiir ve kompozisyon
yarışması, tiyatro, Şair Zihni şiir şöleni, Aydın Doğan Vakfı
adına Karikatür Sergisi, havai fişekler, halk oyunları ve
çeşitli eğlencelerle, Bayburtluların başka illerde ender görülen
bir haftalık kültür şovuna sahne oldu. Dağların korumasında, düz
bir ovada kentleriyle kendi halinde yaşayan Bayburtluların
böylesi bir geleneği sürdürmeleri şaşırtıcı olduğu kadar, övgüye
değer bir davranıştı. Doğrusu, binlerce yıllık geçmişi olan
Bayburt'a da bu yakışırdı.
20 Temmuz sabahı Soğanlı Dağı eteklerinde düzenlenen "Yayla
Günü" ne yetişmek için Trabzon'dan yola çıkıp Çaykara'ya geldik.
Gördük ki, bizim gibi birçok Trabzonlu bu şenliğe katılmak için
otomobilleriyle yola koyulmuş bile.
Çaykara Boğazı'ndaki dağ yollarını aşıp Demirkapı'ya ulaştık.
Soğanlı Dağları'na tırmanırken doğanın bize sunduğu eşsiz
güzellikteki çiçek deryaları sık sık otomobilimizi kenara
çekmemize ve sanki tanrının önündeymişcesine saygı duruşlarında
bulunmamıza neden oldu. Kucağımıza emaneten aldığımız çiçeklerin
yaydığı baş döndürücü kokular, ürkütücü diklikteki dağları
tırmanmayı oyun haline getirmişti.
Hoş bir yolculuktan sonra Soğanlı Dağı'nın doruğuna yakın bir
düzlükteyiz. Yaklaşık 3000 m. rakımda müthiş bir kalabalıkla
karşılaşıyoruz. Otobüsler, kamyonlar, otomobiller yamaçlarda
park etmiş, seyyar satıcılar, kendin pişir kendin ye'ciler,
berrak, güneşli ve bir o kadar serin havayla birlikte merakla
birbirlerini gözlüyorlardı. Bir yanda davul-zurnalı, bir yanda
da kemençeli gruplar yayla çimenlerini neşeyle okşuyorlardı.
Nereden getirildiği belli olmayan develer, kendilerini beğenmiş
bir edayla insanları süzüyor, insanlarsa etraflarını sarmış
onları sırayla binmeye çalışıyorlardı. Bir yandan da valilikçe
yapılan portatif stadyumda günün programı uygulanıyor,
hoparlörden sık sık "küçük bir kız çocuğu kaybolmuştur,
bulanların..." duyuruları yapılıyordu. Öylesine kalabalık bir
toplulukta değil çocuklar, kocaman insanlar da kaybolabilir,
üstelik burası bir dağ başı, duman vurduğunda kurtlara yem olmak
da var.
Şölen esnasında en çok ilgimi çeken, Bayburtluların "Hançer
Barı", diye adlandırdığı, iki kişinin ellerinde hançerle
karşılıklı oynadığı bir oyundu. Çünkü buna benzer bir oyun
Trabzon'da "Bıçak Oyunu" adı altında oynanır. Bu yörede hançerli
ve bıçaklı oyunların yaygın olması, bana, Ksenofon'un yöreden
geçerken tuttuğu notlarda anlattığı Khalyb'leri anımsattı.
Of , Çaykara ve Sürmene yöresinde, bugün bile Gümüşhane ve
Bayburt'ta yaşayan insanlar Khalt'lar diye anılır. Tarih de bu
yöreyi Khaldia olarak tarif eder. Khalyb'ler, günümüzde de
kullanılan, yaban hayvanlarından korunmak amacıyla dört direk
üzerine kurulmuş, iskeleyle çıkılabilen, yörede "Kalif/Kelif"
olarak adlandırılan kulübelerde yaşayan bir kavimdi. Ksenofon'un
tuttuğu notlara göre Bayburt civarında yaşayan Khalybler,
"memleketlerinden geçtikleri bütün kavimlerin en cengaverleri
idiler. Ve dövüşten çekinmiyorlardı. Zırhları ketenden idi ve
karınlarına kadar iniyordu, zırhlarının etekleri sıkı bükülmüş
iplerden yapılmıştı. Dizlik ve miğfer de taşıyorlardı.
Kemerlerinde hemen hemen Lakonia kılıçları büyüklüğünde bir harb
bıçağı sokulu idi. Alt edebildikleri bütün düşmanlarını bununla
öldürüyorlardı. Onların kafalarını kesiyor ve çekilirken beraber
götürüyorlar, düşmanları kendilerini görebilirse türkü söylüyor
ve raks ediyorlardı." (Anabasis, Ksenefon, Maarif Matbaası,
l944, s.187-188)
Bayburt, zengin bir folklor geleneğine sahip, ama bunu belli
etmeyen, yaygın deyimle, havasını atmayan ilginç bir diyar. Tam
kırk altı çeşit oyunun oynandığını tespit ettim. Bar ağırlıklı
olan oyunlar, Erzurum yöresinin oyunlarına benzemekle birlikte,
yerel adlar taşımaktadırlar. Örneğin: Bayburt Erkek Barı, Sarhoş
Barı, Veysel Barı, Hanım Barı gibi.
Of, Çaykara ve Sürmeneliler ve çevredeki yaylalarda ikamet eden
Karadenizlilerin kemençe, kaval ve horonlarıyla şenlenen yayla
şöleni, Dede Korkut'a sunulan en güzel armağan oldu. Bir yanda
kemençeyle birlikte edilen horon, diğer yanda davul zurnayla
çekilen barlar, Soğanlı Dağları'ndaki çiçekler kadar güzel
görüntüler ve ezgiler yayıyordu insanların gönüllerine.
Buradan festivali düzenleyenlere bir önerim var: Çelik-çomak ve
balon uçurtma gibi çoçuk oyunlarını programa alanları
kutlayarak, bundan sonraki şölenlere özellikle çocuk oyunları
bölümünün konulması ve bu oyunların önce ulusal, daha sonra
uluslararası bir organizasyona dönüştürülmesinin öncülüğünün
Bayburtlularca yapılabileceğini düşünüyorum. Belki de ilerde
oluşabilecek "Çocuk Oyunları Olimpiyatı"nın tohumlarını da
böylece atmış oluruz. Neden olmasın?
Anlaşılacağı üzere Soğanlı Dağları ve Bayburt, unutulmaz
konukseverliğiyle, tarihiyle, doğasıyla ve insanlarıyla, bize
rüyalar aleminde yolculuk etme olanağı tanıdı. Bi dünya para
ödeseniz, böylesine yüklü anılar satın alamaz, anlar
yaşayamazsanız. Ne diyek;
Selam sana Dedem Korkut!
Şen olasın Bayburt!
Daha sende kim bilir nem kaldi?!
BAYBURT
LINKLERI
|
|
| |