Erdal Bayrakoğlu yürekler
sesleniyor
Artık her yanda Zifona rüzgarı esiyor

Kaybettiği değerlerle derin bir sarsıntı yaşayan Karadeniz,
artık yeni umutlarla kültürünü yaşatmak ve korumak için daha çok
çaba sarf etmekte. Şimdilerde Beyoğlu Metropolün önünden
geçerken sesini duyduğunuz Erdal Bayrakoğlu (Ardeşenli Daviti
Erdal) da bu kültüre sahip çıktığını gösteren insanlardan biri.
On üç yıldır müzikle uğraşan Erdal Bayrakoğlu Zifona adlı albümü
ile Karadeniz’in nasıl bir sevda olduğunu şarkıları ile anlatmak
istiyor adeta.
Röportaj: Adalet Çavdar
İsmail Bucaklişi’nin albüm kitapçığına yazdığı gibi “Gelenek
devam ediyor!... Halk şarkılarını meta olarak gören anlayışın
yerine ona layık olduğu değeri veren, yozlaştırmadan geliştiren,
ileriye taşıyan yeni bir nesil doğuyor.”
(ZİFONA: Denizden kopup geldi mi önünü kesmenin mümkün olmadığı
fırtına (furtuna)…)
Adalet Çavdar: Hakkınızda ufak tefek araştırmalar yaptım daha
önce yapmış olduğunuz röportajlarınızı okudum ama biyografi
niteliğinde bir şeyle karşılaşmadım. Erdal Bayrakoğlu on üç
yıldır müzik piyasası içerisinde bunu bir çok yerde okudum ama
Erdal Bayrakoğlu kaç yaşında, nereden geldi, müzikle uğraşmadan
önce ne yapardı biraz bunlardan bahseder misiniz?
Erdal Bayrakoğlu: Erdal Bayrakoğlu 1977’de Rize Ardeşen doğumlu.
Benim babam öğretmen, ben üç aylıkken babamın tayini İstanbul’a
çıkınca buraya yerleşmişiz. Onun dışında okullar oldu tabi
liseyi meslek lisesinde okudum torna tesviye bölümünde. Müzikle
ilk ilişkim ise lisede başladı Türk Halk Müziği korosu
oluşturuluyordu ona solist lazımdı beni seçtiler. Üç bin kişilik
bir okulda öğrenciydim ben, ilk konserimiz de üç bin kişilik
olmuştu.
A.Ç: On üç yıldır müzikle uğraşıyordunuz da neden albüm
yapmıyordunuz, bunca zamandır nerelerdeydiniz? Ben sizi Barışa
Rock ile tanıdım, insanlar sizi daha önce nerelerde gördüler.
E.B: On üç yıl önce bu işe başladığımda Türk Halk Müziği ile
uğraşıyordum daha sonra Anadolu Rock yapmaya başladım hem kimlik
arayışı hem saund arayışı vardı kendimi hazır hissetmiyordum,
yapmak istediğim müziği tam anlamıyla ifade edemiyordum.
A.Ç: Peki, albüm bittikten sonra oh dediniz mi içinize sindi
mi artık herşey?
E.B: Tabii ki… Bu on iki türküyü yüzlercesinin arasından özenle
seçtik içimize sinmesi için gereken çabayı sarf ettik. İlk başta
kafamda ki saund biraz daha sertti aslında ama insanlar nasıl
karşılayacaklar, benimseyebilecekler mi diye bazı korkularımız
oldu. Kazım Koyuncu bunun önünü açmıştı, daha sert olmamalı diye
düşündük bu yüzden yaptığımız albümün tam kararında olduğunu
düşünüyorum.
A.Ç: Grup arkadaşlarınız kimler biraz da onlardan
bahsedebilir miyiz?
E.B: Grup arkadaşlarım, gitaristim ve aynı zamanda aranjörüm
yıllardır beraber aynı sahneyi paylaştığım Mehmet Yöntem
(Konyalı), yine yıllardır beraber çalıştığımız bas gitaristimiz
Volkan Doğan Kayıkçı (Bolulu), tulum çalan hem sahnede hem
albümde beraber çalıştığımız İsmail Avcı (İsmanaşi, Pazarlı),
kemençeci Kurtuluş İmamoğlu (Fındıklılı), davulcumuz Engin
Aydınmakina (Eskişehirli) ve müzik yönetmenimiz Ercan Tanrıverdi
(Muşlu). Bir grubu oluşturabilmek için aynı dünyayı
paylaşabilmek gerekiyor biz beş altı kişi aynı dünyayı paylaşan
aynı sesleri çıkarabilen insanlarız.
A.Ç: Peki yakın zamanda konseriniz falan var mı?
E.B: Şu anda daha netleşmemiş olan şeyler var Alibeyköy’de ayın
yirmi dördünde bir konserimiz olacak demokratik kitle
örgütlerinin düzenlediği bir konser. Ramazan sonrasında ise
tarihi tam belli değil ama Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde bir
konserimiz olacak. Hem basına ve kamuoyuna tanıtma ve Erdal
Bayrakoğlu’nun ilk solo konseri olacak. Beş yüz kişilik bir
salonda olacak bunun duyurusunu da zaten netleşince
www.erdalbayrakoglu.com dan ilerleyen günlerde öğrenebilirsiniz.
A.Ç: Erdal Bayraoğlu neler yapacak? Öncelikle bir Harbiye
konseri bekliyoruz..
E.B: Benim hayatımda bazı şeyler bir anda ağzımdan çıkar
hayatımda hiç gitmediğim bir yerdir ve ben derim burada konser
vereceğim diye. Çok ilginçtir lisede ilk gün kocaman bir salona
doldurdular bizi müdür konuşma yapacak diye ben o zaman müzikle
uğraşmıyordum ama ağzımdan çıktı bir anda ben bu sahnede konser
vereceğim diye ve orada konser verdim de. Hedeflerimin arasında
bir Harbiye konseri var. Yıllar önce Hey Gidi Karadeniz
konserlerinin ilkinde ben de oradaydım Kazım benim arkadaşımdı
bahsetmişti organizasyondan ve onu izlerken demiştim ben burada
konser vereceğim diye aradan üç beş ay geçti ben Grup Munzur’un
albümüne Çona Şkimi adlı parçayı okudum ama müziği farklıydı o
zaman flemenko tarzında yapmıştık. Grup Munzur o parçayı
okuyamayacağı için Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’ndaki
konserlerine beni davet etmişlerdi üç parçalık mini bir konser
vermiştim Harbiye de o zaman… Ama bunun devamının gelmesini
istiyorum, tabii insanlardan alacağımız tepkilerle şekillenecek
her şey…
Lazların Pir Sultan’ı: Helimişi Xasani
A.Ç: Peki, sizin için önemli olduğunu öğrendiğim biri var
Helimişi Xasani… Helimişi Xasani’nin Uça Biçi ve Zenis Vorti
adında iki de türküsü var albümünüzde. Kimdir bu Helimişi
Xasani?
E.B: Benim tabirimle Lazların Pir Sultan Abdal’ıdır Helimişi
Xasani. Yıllarca sürgün hayatı yaşamış, Sibirya’da kalmış.
Sanatla çok yakından ilgilenmiş; resimler yapmış, şiirler
yazmış, şarkı sözleri yazmış, derlemeler yapmış, edebiyatın
neredeyse her dalıyla uğraşmış. Saygı duyulması gereken bir
insan, çünkü Laz müziğine ve kültürüne çok emeği geçmiş bir
örneği daha yok gibi. O zamanın koşullarına bakılırsa alt yapı
yok teknoloji yok ama mükemmel eserler çıkartabilmiş bir insan.
Günümüzde Kazım Koyuncu, Birol Topaloğlu ve Yaşar
Kabaosmanoğlu’nun albümlerinde Sarpi Moleni, Cayişi Birepe ve
benim albümümde de Uça Biçi ve Zenis Vorti adlı besteleri var.
A.Ç: Diğer albümler de nelerle karışılacağız, ilerisi neler
düşünüyorsunuz?
E.B: Bizim albümümüzde eksiklerimiz oldu Karadeniz müziğini,
Laz müziğini tam anlamıyla tanımıyorduk. Lazca Rock yaptık,
türküler söyledik ama daha önce bağlama ile söylüyorduk. Tulum
ve kemençeyi albüm sürecinde tanımaya başladık ama albüm
bitmişti o zamana kadar da… Onun için bundan sonra ki
albümlerimiz de kendini tekrar eden albümler olmayacak üstüne
bir şeyler koymak gerekiyor. Artık tulumun kemençenin nasıl
kullanıldığını daha iyi anladık. Saundumuz yine aynı olacak,
rock alt yapı kullanacağız ama otantik enstrümanlarımıza da her
zaman yer vereceğiz.
A.Ç: Albümünüzde sözü ve müziği size ait olan bir parça var
Çona Şkimi bunun dışında da yaptığınız parçalarınız var mı,
bunlar ilerleyen zamanlar da karşımıza çıkacak mı?
E.B: Böyle bir çalışma yapmak için kafanın rahat olması lazım
ama şu anda ZİFONA’nın promosyonları ile uğraşıyorum o yüzden
beste yapmakla pek yoğunlaşamıyorum ama tabii ki olacaktır.
Benim annemin dedesi de ozandı ondan kalan sözler var belki
onlara müzik yapacağız, bestelerine söz yazacağız bir şekilde
repertuarımızı oluşturacağız.
A.Ç: Karadeniz müziği ya biz çok içerisinde olduğumuzdan ya
da gerçekten öyle şu sıralar çok fazla ön plana çıkmaya başladı.
Sizce Karadeniz müziği nasıl bir yerde duruyor, hak ettiği
değeri görüyor mu?
E.B: Eskiden Karadeniz müziği alt yapısız tulum ve kemençe ile
yapılan sadece o yörenin insanlarının dinleyebileceği bir
müzikti. Kazım Koyuncu’yla, Birol Topaloğlu’yla, Fuat Saka’yla,
Volkan Konak’la artık bir orkestrasyon müziğine dönüştü ve
Metropol’de ve böylece insanların, Laz olmayanların ya da Laz
olup da kendi kültürünün farkında olmayan insanların da
dikkatini çekti. O yüzden şimdilerde biraz daha popülaritesi
arttı.
A.Ç: Karadeniz kültürüne hizmet etmiş bizim bilmediğimiz
tanımadığımız bir sürü insan vardır elbette gençlere biraz
tavsiyelerde bulunsanız, hani araştırsak bulsak kimler vardır
diye bize birkaç isim söyleyebilir misiniz?
E.B: Bunlara ulaşmak da bir meziyet aslında çünkü kayıtları
yok bunların. Helimişi Xasani zeki bir adammış kayıt almış eski
çift taraflı bantlara, ama bizim onları çözmemiz çok zor oldu.
Maçkalı Hasan Tunç’un eserlerini Kalan Müzik toparladı bir albüm
yaptı. Şu anda Karadeniz müziğinde en popüler olan parçaların
bestecisidir. Hasan Güngör var ama kayıtları var mı yok mu
bilmiyorum.
A.Ç: Sizce Karadeniz kültürünün yaşatılması daha çok
yeşertilmesi için neler yapılmalı?
E.B: Aslında bunu cevaplamak için sosyolog olmak lazım ama
sonuçta biz de oranın kültüründen geldik. Ben İstanbul’da
büyümüş bir insanım ama kendi kültürümü biliyorum çünkü öyle
yetiştirildim. Öncelikle o dili biliyorum ailem Lazca
konuşuyordu ben de onlardan öğrendim. Geliştirilebilmesi için
önce insanların kendi dillerine kendi müziklerine sahip
çıkmaları ön yargılı davranmamaları gerekir.
A.Ç: Bir de kendimizden olana da pek sahip çıkmıyoruz ya da
şartlar gereği çıkamıyoruz bu da biraz yıpratıcı oluyor sanırım…
E:B: İnsanlar değer verdiklerini bir yere getirmek zorundalar.
Beni bir yere çıkart ki bende seni arkamdan çekebileyim. Çünkü
ben bir kültürü temsil ediyorum bir kültürün müziğini yapıyorum
bunu devam ettirebilmek için ayakta durmak zorundayım. Bunu da
albümün alınması ile konserlerimin desteklenmesi ile
sağlayabileceğim. Eğer bu yapılmazsa ben bu kültürü yaşatmak
için çaba sarf ederken çok zorlanacağım ve o zaman çok da
sağlıklı çalışmalar yapamayacağım bu yüzden biraz daha duyarlı
olmak gerektiğine inanıyorum. İnsanlar şarkılarımız internetten
indirmeye başlamış… Bir yandan bu insanlara kızamıyorum, bir
yandan da kızıyorum gerçekten. Çünkü çok emek verdik sekiz ay
stüdyoda yattık kalktık bunun öncesinde ki, repertuar
çalışmaları da bir o kadar yorucu geçti. Benden de öte İsmail
Bucaklişi diye bir adam var. O adamın bana, Laz müziği,
Karadeniz müziği yapan herkese çok büyük desteği vardır.
Yıllarca derlemeler, destanlar, ağıtlar topladı bize sundu.
Bunların içerisinden çıktı bu şarkılar bu emeklerin bütününü
birkaç dakika içerisinde hiçbir ücret ödenmeden hiç edilmesi
beni üzüyor tabi.
A.Ç: Karadeniz’in, Karadenizlinin uğraştığı bir sürü sorunlar
var Çernobil, nükleer santraller, sahil yolu davaları derken
sizce sesimiz gerçekten çıkarabildik mi yoksa başımız ezilir
korkusu ile birazcık sineye mi çektik.
E.B: İnsanları yıldıran, bastıran, mücadele şevkini kıran bu
politika. Ama yine de insanların mücadele ettiğini bilmek biraz
huzur veriyor çünkü tüm bu olup bitenlere duyarlı insanlar sahip
çıkıyor, birileri hala bırakmadı bazı değerlerin peşini bu işte
bize umut veriyor.
“Sırtımı Karadeniz dağlarına yaslayabiliyorum”
A.Ç: Derler ya hani Karadeniz insanın içinde bir sevdadır
diye Karadeniz Erdal Bayrakoğlu’nun içinde nasıl bir sevda…
E.B: Ben zaten oranın çocuğuyum orada doğdum… Karadenizli
olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlatabilseydim herkese herkes
herhalde Laz olurdu, Karadenizli olurdu. Aslında biz
şarkılarımızla, bestelerimizle, müziğimizle bunu anlatmaya
çalışıyoruz. Karadeniz çok büyüleyici bir yer yeşili, mavisi,
kahverengisi ile bütün renkler orada sanki… Her söylemimde şunu
derim “ben Lazım, ben Karadenizliyim” orada bir güven var,
sırtımı o dağlara yaslayabiliyorum, gözlerim o maviye
bakabiliyor işte bunu kaybetmemek gerekiyor. Ama o sahil yolu
projesi yüzünden artık o maviyi de göremez oldum.
A.Ç: Albümünüzle bir şekilde ortaya çıktınız ve yavaş yavaş
albümünüz kendini tanıtmaya başladı artık. Benim merak ettiğim
Erdal Bayrakoğlu’nun kendisi o sahnede o kadar insanı coşturup
horon ettirirken yada hüzünlendirirken neler hissediyor?
E.B: Ben bunu yıllardır hep yaşıyorum sahneye çıkınca her şey
bambaşka oluyor. Orada bir acayip hissediyorum kendimi çünkü
orada o insanlar seni dinlemeye gelmişler sen onların bir
şekilde sesi oluyorsun onların söylemek istediklerini
söylüyorsun, onların duygularını ortaya çıkarıyorsun bu sana
acayip bir şekilde gurur veriyor anlatamıyorum o duyguyu ama.
Sahnedeki Erdal’la aşağıdaki Erdal çok farklı oluyor, bambaşka
bir atmosfere giriyorsun. Sahneye çıkmak lazım bunu
anlamlandırabilmek için.
A.Ç: Barışa Rock karşı bir festivaldi ve orada yer aldınız o
sahnede ne hissettiğinizi merak ediyorum?
E.B: Aynı şeyleri paylaştığın insanlara müzik yapmak daha
farklı. Ben savaş olarak görmüyorum olup biteni, katliam olarak
görüyorum. İnsanlar katlediliyor, nükleer santraller yapılıyor
insanlar kanser oluyorlar... Bunlar gibi bir sürü örneğe ses
çıkartabilmek önemliydi. Çünkü orada tek bir hedef vardı
insanların uğradıkları haksızlıklara, eziyetlere, katliamlara,
ölümlere bütün kötü olaylara karşı tek bir ses çıkartabilmek
hedefi vardı ve o hedefe ulaştık bu yüzden çok büyük bir gururla
indik o sahneden.
A.Ç: İstanbul, kocaman şehir... İnsanlar birbirlerine uzak ve
yabancı… Nasıl yan yana geleceğiz?
E.B: İstanbul çok büyük ve insanlar birbirlerine çok yabancı ben
bunu bir devlet politikası olarak görüyorum. İnsanlar
yoksullaştıkça korku vermeye başlıyorlar kapkaç olayları,
tecavüzler, mafyalar… İnsanlar yanlarında yürüyen yada otobüste
yanına oturan insanlardan bile şüpheleniyorlar yanında bombamı
var yoksa bu benim çantamı mı çalacak diye hep bir yanımız diken
üstünde. Bu korkular oldukça sosyalleşemiyorlar... Ben aslında
insanların sosyalleşebildiği yerlerin otobüsler ve toplu taşıma
araçları olduğunu düşünüyorum sadece orada bir arada
olabiliyorlar. Onun dışında da insanları sosyalleştirebilmenin
sanattan geçtiğine inanıyorum ki ona da ülkemizde verilen değer
ortada…
A.Ç: Benim karşımda gördüğüm yüreğinin derinliğini sesine
verebilen insanları o koca yüreğiyle coşturabilen kocaman bir
adam… Erdal Bayrakoğlu’nu ne tanımlar?
E.B: Bunu ben tanımlayamam. Bunu beni tanıyan etrafımda ki
insanlar tanımlarlar ancak.
Ayrıca BAKIN
Kemençe, Karadeniz kemençesi
Karadeniz kemençe yapımı ve
trabzonlu kemençe ustaları
Karadenizli kemençe ustaları,
karadenizli kemençeciler
En Güzel karadeniz
Müzik ve horon videoları
Karadeniz müziği
En Güzel karadeniz
Müzik ve horon videoları
Hüseyin dilaver'in müziği ve
hayatı
Horon ve kemençe videoları
horon
Lazlar'in kemençesine artik
elektro ve tekno eşlik ediyor
Mustafa Duman'la söyleşi
Oktay üst, Laz kemençeci Oktay ÜST
Ziynet Sönmez, Zinnet Sönmez
Karalahana Radyo karadeniz mp3
kemençe yapımı, akyazı kemençe
yapımcısı Fatih Şatır
|