Gurbet Pastası: Hemşinliler, Göç ve
Pastacılık
Yazı:
Özhan Öztürk
Rize iline bağlı dağlık Çamlıhemşin ve Hemşin
ilçelerinin yanısıra Çayeli, Pazar, Fındıklı ve Artvin iline bağlı
Hopa ilçelerinin dağlık iç kesiminde yaşayan ve soyu bu bölgelere
dayanan halk kendini Hemşinli olarak tanımlamakta ve günümüzde
geçimlerini çay tarımı ve gurbetçilikle sağlayan bu halk Cumhuriyet
döneminde Türkiye’nin dört bir yanına açmış oldukları fırın ve
pastaneleriyle dikkat çekmektedir. Zihni Derin tarafından
1930’larda Batum’dan getirtilerek bölgede ziraatine başlanılan
uzakdoğu kökenli bitki çay gelip beraberinde 1970’lerde zirve yapan
tatlı bir refah dalgası getirmeden önce dahası Hemşinliler 19.
Yüzyıl sonlarında Çarlık Rusya’sına çalışmak amacıyla gidip
fırıncılık sanatını öğrenmeden önce bölgede hayvancılık ve kendi
ihtiyacını karşılayacak miktarda tarım dışında alternatif geçim
kaynakları yoktu. İlginç olan Lazı, Hemşinlisi, Rumu, Türkmeni
istisnasız olarak Karadeniz mutfağında sofistike bir tatlı kültürü
mevcut değilken Hemşinlilerin hayırlı bir tesadüfün yanı sıra
yetenek ve azimleri sayesinde ülkemizde hatta yurt dışında mahir
fırıncı ve pastacılar olarak tanınıp, iş kurmalarıdır. Sürmene’nin
Macuka köyüne elektirik direklerinin dikilmediği idare lambası
günlerinin rutin tatlısı malez adını verdiğimiz bir çeşit
muhallebiydi ve köyde günlük üretilip tüketilen tek tatlı çeşidiydi.
Kobalets adı verilen karakabakın haşlanan içinin süt ve şekerle lapa
kıvamına gelinceye dek karıştırılmasıyla elde ediliyordu. Demokrat
Parti iktidarından sonra köye buğday ununun girmesiyle köylü
düğünden düğüne olsa da yufkadan pileki içinde pişirilen burma
tatlısını ve Eylül sonu toplanan kokulu üzümlerden yapılan bir çeşit
su muhallebisi olan üzüm malezini (Rize’de pepeçura), mısır ununun
şeker ve yağla kavrulmasıyla elde edilen bir çeşit helvayı da
biliyorduk, hadi buna pekmez, küme gibi bu sınıfa girmesi şaibeli
besinleri komşlu yörelerde yapılan kada ve kurutulmuş meyva
hoşaflarını vs. eklesek de göğsümüzü kabartacak bir menüyü asri
zamanın meraklı gurmelerinin önüne koyup, işte bizim mutfağımızın
zengin birikimi budur diyemiyoruz
Binlerce yıl boyunca bizi ana
şevkatiyle bağrına basan Karadeniz’imiz hamsi ve yunus (delfina ve
Mutika) balıklarını, kızılağaçlık ve kumarlıklarını kesip çay ve
fındık tarlalarına yer açtığımız için erozyonla derelere kurban
ettiğimiz baba mirası cömert toprağımız bugün adını bile
hatırlamadığımız zığal (susuz yetiştirilen dağ pirinci), guguvaga
(yenilebilir mantar), fasülye, lames (pırasa) ve hayat kaynağımız
lahanayı bizden hiç esirgemedi. Doğu Karadeniz’de ziraatine 18.
yüzyılda başlanılan lauz/lazut (mısır, darı) ve en çok yüz yıl önce
ahıraltlarındaki küçük tarlacıklarda (çebi) lahana fideleri arasına
dikilen kartof (patates) kendi tariflerinide birlikte getirmelerine
hatta günümüzde geleneksel Karadeniz yemeklerinin temel malzemeleri
oluşturmalarına karşın sofralarda uzun bir maziye sahip değillerdi.
Yemek kültürü bakımından kendi coğrafyasının imkanlarını pek
zorlamayan bölgemiz mutfak kültürü sınırlarının dışında olmayan
Hemşinlilerin, diğer Karadenizliler gibi Çarlık Rusya’sına mevsimlik
işçi olarak çalışmaya gitmesi sadece Hemşin mutfağını
zenginleştirmeyecek, Trabzon’dan, İstanbul’a İzmir’den Hakkari’ye
hatta sınırlarımızı aşarak Tahran, Varşova ve New Yorka dek uzanan
bir pastaneler zincirinin kurulmasına yol açacaktır.
Yeryünüzün herhangi bir bölgesinde
yaşayan bir halkın bireylerinin, ailesinin geçimini yaşadığı ülkede
sağlayamayıp, başka diyarlara göç etmesi bireysel bir trajedi iken,
Karadenizliler için gurbetçilik nesillerdir soğukkanlılıkla
kabullenilen yazgılarıdır. Komşuları Lazlardan farklı olarak
insaatçılık veya denizcilik yerine neden fırıncılık ve pastacılık’ın
meslek seçildiği de anlatılan mesellerde ancak Laz fıkralarında
rastlanılacak bir içgüdüsel bir rastlantının sonucudur. Rivayet odur
ki, herkes gurbete çalışmaya giderken anası Hemşinliye “uşağum
karnuni doyuracağun yerlerde iş tut” demiş ve o da inşaatlar yerine
öğüde uygun olarak fırınları seçmiştir.
1990’lı yıllara kadar Hemşinli aydınların büyük şehirlerde
çıkardıkları ve daha çok doğdukları yere özlemlerini dile
getirdikleri bir iki hemşeri derneği destekli düzensiz yayınlanan
dergi dışında konusu Hemşin olan Türkçe literatür bulmak neredeyse
imkansızdı. Önce gezi dergilerinde Türk okuyucusuyla buluştu,
Hemşin: Başta Türk basınının haklı gururu Atlas dergisi olmak üzere
Marco Polo’nun kırkıncı göbekten müritleri sisli Kaçkar dağlarınını
fethetmenin gururunu yansıttıkları yazılarında, daha çok Ayder olmak
üzere çeşitli Hemşin yaylalarının günbatımı yada doğumunda çekilmiş
fotoğrafları ve figüran olarak arka planda gözüken elde cağ çorap
ören puşili kadınları, adını az bilinen gizemli bir coğrafya olarak
tanıtıp, 19. yüzyıl seyyahlarına özgü anakronik bir romantizmle
iştahla tüketmemiz için sundular önümüze. Aynı dönem SSCB’nin
çökmesiyle birlikte tüm dünyada gerçekleşen politik iklim
değişikliği, ülkemizde de çeşitli etnisitelerin kendi kültürleri
üzerine eğilmeleri, kendi farklılık ve geçmişlerini önemsemeleri ve
kollektif olarak başkaları tarafından ciddiye alınmak istemeleri
iradelerini geliştirmelerine sebep oldu. Hemşin kimliğini rastgele
bir coğrafi birlikteliğin ötesinde yorumlayan yazılara yer verdiği
için devlet tarafından sakıncalı bulunup 3 sayının ardından kapanan
Aşıt dergisi ve Hemşinlilerin Ermeni geçmişi üzerinde ısrarla durup
kaynak olarak ulaşılması zor bazı Ermenice kronikleri gösteren
Haçikyan’ın Belge yayınlarından çıkan “Hemşin Gizemi” adlı kitabın
yanısıra Hemşinliler’in ne derece Türk olduğunu ispatlamaya yönelik
yine ispatlanması ve ulaşılması zor kaynakları referans olarak veren
çok sayıda çalışma ideolojik çalışma bu dönemde yayınlandı. Bu
dönemdeki yayınların çoğu Şabanoğulları, Poladoğulları,
Reyhanoğulları, Ofluoğulları, Veziroğulları, Ofluoğulları,
Matiloğulları, Bağdasaroğulları, Takoşoğulları, Topçuoğulları gibi
etten kemikten Hemşinlilerin gerçek dünyasını, Hemşin köylerinin
folklorik birikimini ve ulaşılması zor dağ köylerinden beş parasız
çıkıp Petrograd, Talin (Estonya), Moskova, Mugilov, Berdiçev, Odesa,
Sivastopol, Yalta, Kefe, Tiflis (Gürcistan), Gence, Rostov, Soçi,
Poti, ve Batum’da lüks pastaneler açan köylerinde saray yavrusu
konaklar inşa eden bu sebatkar insanların hayranlık bırakan
hikayelerine yer vermeyen keçi boynuzu tadında makale ve kitaplardı
ki hak etmedikleri gösterişli fotoğraflar eşliğinde kitap raflarında
okuyucusunu bekledi.
Bir istisna olarak şu an elimde tuttuğum genç bir yazarın çalışması
“Gurbet Pastası: Hemşinliler, göç ve Pastacılık” adlı kitap,
samimiyet ve derinlikten uzak fetih öykülerinin anlatıldığı bir gezi
yazılarının ve, tarih bilimine sadık kalmadan tarihi yeniden yazmaya
kalkışan, insanları soyunu sopunu inkar ettirmeye zorlayan siyasi
otorite destekli ideolojik bir propaganda çalışmalarının ötesinde
bir yerde duruyor. Karadeniz Aniklopedisi adlı bir çalışmanın sahibi
olarak kendimi ilgi alanımda suyu iyice emmiş toprak gibi
hissederken beni hala bardaktan boşanırcasına yağan yağmura hasret
bırakacak kadar sağanak bilgi birikimi ve çamurlu su
birikintilerini köpürtüp anılarımda minik derecikler oluşturacak
kadar samimi bambaşka güzellikte çalışmayla karşılaşmanın,
sayfa aralarında iddialı fotoğraf sanatı örnekleriyle değil kimi
Hemşin’de kimi Çarlık Rusyası’nda çekilmiş sepya yaşam karelerini
görmenin heyecan ve mutluluğunu yaşıyorum.
Biryol, yerine göre kendi sunum ve
yorumlarını yapmakla birlikte çok sayıda Hemşinli fırıncı ve
pastacının hikayesini kimi zaman çocuk ve torunlarından, kimi zaman
ise belge, fotoğraf, günce ve mektuplarıla kendi ağızlarından
aktarıyor. Hayvancılıkla geçinen yoksul dağ köylülerini becerikli
hamurişi ustalarına dönüştüren sıra dışı öykülerin kimileri
eğlenceli olmakla birlikte genelde dramatik yanları ağır basıyor.
Hemşinlilerin Batum üzerinden gittikleri çeşitli Rus kentlerinde iş
kurmaları, para kazanmaları, kimisinin orada Rus kadınlarla evlenip
geri dönmesi (ya da dönmemesi), kiminin kazandığını son kuruşuna
kadar biriktirip memleketine göndermesi, parçalanan aileler,
kazandığı tüm parayı harcayarak devasa konakların yaptıran ama 1917
devriminden sonra biriktirdiği Çarlık Mantları tedavülden kalkınca
sefil olanlar ve daha nicesi… Hemşinli gurbetçilerin son hecesine
kadar gerçek hikayelerini, Rusya’da manatlarla satın alınan modern
Rus kıyafetleriyle o dönemin namlı fotoğrafçılarında çektirilen
hatıra fotoğrafları eşliğinde hayretli bir keyif duygusu eşliğinde
okuyabilirsiniz ki ancak böylece içlerinde St. Petersburg yapımı
çini sobalar hatta piyanolara bile rastlanabilen devasa konakların
neden kendi halinde çürümeye bırakıldığını anlayabilirsiniz.
Hemşinliler’in çalışkanlık ve
kanaatkarlığının yanısıra memleketlerine ne derece önem verdiklerini
Tecina köyünden pastacı Abay’dan kitaba aktarılan mesel çok iyi
özetliyor:
“İki arkadaş gurbete gitmek üzere
yola çıkarlar. Yolda birbirlerine söz verirler, sadece soğan-ekmek
yiyeceğiz ve kazandığımız bütün parayı Hemşin”e götüreceğiz diye.
Sonra iki arkadaş şehrin ayrı bölgelerinde iş bulurlar ve çalışmaya
başlarlar. Aradan belli bir zaman geçer, arkadaşlardan biri diğerini
ziyaret etmek ister ve nihayetinde ziyarete gider. Arkadaşını yemek
yerken görür ama gördüğüne de şaşırır. Çünkü arkadaşı soğan-ekmekle
birlikte bir de tuz yemektedir. Bu durum karşısında tepkisini
arkadaşına iletir ve şöyle der: Vay vay vay hem soğan hem tuz
yiyorsun öyle mi, bu kafayla memlekete zor gidersin”.
Tıpkı Trabzon ve batısında önce Rumların Rusya’ya gurbete gitmsinin
ardından Türklerin onları izlemesi gibi anılardan anlaşıldığı
kadarıyla Ermeniler’in gurbetçiliği ve döndüklerinde getirdikleri
paralar Hemşinlileri Rusya yolculğu konusunda motive etmiş. Resmi
izni olmayanlar Trabzon üzerinden izin alıp yola sermayesiz olarak
çıkıp Batum’a gemiyle gidermiş. Batum üzerinden daha önceden giden
Hemşinlilerin de yardımıyla iş bulabileceği bir yere gönderilirmiş.
Karadenizli erkeklerin de sanıldığı gibi Rus kadınlarıyla
tanışmaları 1990’lı yıllara değil 19. yüzyılın sonlarına rastlıyor;
doğal olarak pek çok Hemşinli de gittiği yerde evlenmiş (kimisi
köydeki karısının üzerine) bir kısmı kesin dönüş için gelirken
hanımını da memleketteki baba ocağına ya da yaptırdığı konağa
taşımış, bir kısmı yeni bir yaşam ümidiyle Rus hanımıyla birlikte
sınırın öteki tarafında yeni bir yaşama başlamış ki bazıları Stalin
döneminde Sibirya’ya dahi sürülmüş. Hemşinli fırıncılar, Rus
kentlerinde Rus aristokrasisine de hizmet etmişler doğal olarak
oralarda kent yaşamına özgü pek çok alışkanlığı da benimsemiş ve
köylerine taşımışlardı. Kitabın tamamı tabii ki Rusya
macerasıyla sınırlı değil cumhuriyet sonrasında Hemşinlilerin
Türkiye’nin dört bir yanına dağılıp mesleklerini başarı ile icra
etmeleri üç nesil pastacı Hemşinlilerin doğrudan ağızlardan
aktarılıyor, dahası bugün ülke çağında ün kazanmış pek çok lokanta,
fırın ve pastanenin kuruluş öyküsü aynı keyifle okunuyor.

Osmanlı döneminde pek çok zenaat gibi daha çok gayrımüslimler
özellikle Rumlar tarafından yapılan pastacılık işinin mübadele
sonrası tıpkı inşaatçılık gibi yöremiz insanının hünerli elleri
tarafından akıllıca sahiplenilmesi ve yurt çapında
yaygınlaştırılmasından bir kesit sunan kitapta, Hemşinlilerin
Rusya’da tanıştıkları tatlıların yanısıra kendi özgün tarzlarını
yaratarak pastacılık sektörüne getirdikleri yeniliklere de
değinilmiş. Gerek yazar Biryol gerekse kitabın önsözünü yazan Erhan
Gürsel Ersoy, Hemşinli pastacıların 1950’li yıllarda Türk üst
sınıfına hitap ettikleri için halka hitap eden fırınlardan farklı
olarak “Serander, Palovit, Hemşin, Nalya, Liva, Puliya” gibi
yerel isimler yerine “Flamingo, Funda, Körfez, Deniz Atı, Zürih,Leda,
Milka, Sevinç” gibi kendi kırsal-etnik kimliklerini gizleyen isimler
vermişlerini, sonradan pastanelerin burjuvaziye değil tüm halka
hitap eder konuma dönüşmeleriyle yerel ad ve simgelerin tabelalarda
yer bulmasına dikkat çekmesi de gerekli ve akılcı bir saptama…
Netice de yaşıtları
babalarının köyünün eski adını bile bilmezken çiçeği burnunda
gazeteci Uğur Biryol’un, Hemşin’e hasret bu Hemşinli’nin, İletişim
Yayınlarından (Memleket Serisi başlığı altında) henüz çıkan “Gurbet
Pastası: Hemşinliler, Göç ve Pastacılık” adlı kitabı, Hemşinlilerin
pasta ve fırıncılık sanatındaki yerini, tarihsel geçmişi ile tespit
ettiği folklor ve yerel tarih konulu bu çalışma olup sadece
Hemşinlilerin değil her Karadenizlinin kütüphanesinde yer alması
gereken ama özellikle gurbet doğumlu uşakların dikkatle okuyup kendi
konum ve yaşama dair heves ve hedeflerini sorgulamakta
kullanabilecekleri anektodlarla dolu başarılı bir çalışma. Edinmekte
yarar var!
Biryol, Uğur. “Gurbet Pastası:
Hemşinliler, Göç ve Pastacılık”. İletişim Yayınları. Memleket
Kitaplaı: 13. İstanbul. 2007
ISBN 978-975-05-0491-4
Kitabı indirimli satın
almak için aşağıdaki resmi tıklayın:
|
|
Gurbet Pastası
Uğur Biryol |
Ayrıca Bak
Bir halkın
adlandırılmasında terminolojik karmaşa: Rum,
Yunan, Grek, Elen
Gurbet Pastası:
Hemşinliler, Göç ve Pastacılık
Hrant Dink
cinayetinin ardından: Çekin kirli ellerinizi
Trabzonumuzdan
Doğu
Karadeniz Bölgesinde insan-mekan-kültür ilişkisi
Mayıs Yedisinde
tanrı Apollon’un doğum gününü mü kutluyoruz?
Özhan Öztürk ile
röportaj
Karadeniz
Ansiklopedik Sözlük
Karadeniz
ansiklopedisi
Politik İklim
değişikliğinin yansıma ve muhtemel sonuçları
Trabzonspor
dergisi karalahana.com röportajı
Trabzon
Rum imparatorluğu
Gramofon günlerinden
günümüze Karadeniz müziği kayıtları |