RESİMLER
| |
|
|
| |
|
|
Kazım Koyuncunun hayat hikayesi
ve biyografisi*
Kazım Koyuncu Pançol’da doğdu, Şair Ceketli Çocuk
oldu ve
Gönüllerde taht kurdu
*Hazırlayan: Fatih Sultan Kar
Kazım
Koyuncu, 1972 yılında Artvin’in Hopa ilçesine bağlı
Yeşilköy’de (Pançol’da ) doğdu.Babası Cavit Koyuncu köyün
aydın insanlarından biriydi, annesi ise ev hanımı idi. Kazım
KOYUNCU altı kardeşten sondan ikincisi idi.Yaş olarak Oğuz,
Canan, Hüseyin, Orhan Koyuncu’nın küçüğü , Niyazi
Koyuncu’nun büyüğüydü. Çocukluğunu çok sevdiği
babaannesinden masallar ve "üstadım" dediği, "Kemençeci
Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü
dinleyerek geçti..

Yaşlı insanlarla konuşmaya bayılırdı.
Annesi Hüsniye Koyuncu’nun anlattıkları çocukluğunun farklı
duruşunu gözler önüne seriyor :” çocukluğunda da adam gibi
davranırdı. Halasının eşi ona doktorunun adını verdi. Onun
gibi yüksek bir adam olsun diye. O da çok yüksek bir insan
oldu. İlkokulda öğretmeni onunla arkadaşlık yapardı. Bir gün
babası öğretmenine “Ya sen bacak kadar çocukla neyi
konuşuyorsun’ demiş, o da eşime “İşime karışma, Kazım çocuk
değil adamdır” diye cevap vermiş. Yaşlı insanlarla konuşmaya
bayılırdı. Onlara hep bir şeyler sorardı. Hep öğrenmek
isterdi. Bazen öyle sorular sorardı ki insanlar cevap
veremezdi, şaşırırdı. Ağaçtan gitar, tenekeden davul
yapardı. Babaannesine, “Bana atma türkülerden öğret” derdi.
Babaanne ona “atma türki atarum / yüreğuni yakarum / eski
çaruklaruni / boğazuna takarum” derdi” Kazım da ona atma
türkülerle cevap verirdi. Çocukluğu Pançol’da geçti. Çay
toplamada yarış yapardı, bizi geçerdi. Ağabeyi Hüseyin’i
geçer ve ona “tembel” diye takılırdı”.
Ortaokul 1. sınıfa geldiğinde babasının kendisine aldığı
mandolinle ve babasının kendisinden habersiz onu mandolin
kursuna yazdırmasıyla müziğe ilk adımını attı. Daha sonra
Almanya’da yaşayan Selahattin amcasının kendisine getirdiği
gitarla müzikle daha da bir içli dışlı oldu.
Kazım KOYUNCU lise yıllarında 2 Fransız şairden çok
etkilenmişti. O dönemler kitap okumayı çok seviyordu. Şair
olamadı ancak sevenlerinin ve kendisinin deyimiyle Şair
Ceketli Çocuk oldu…
Kazım KOYUNCU 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal
Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde okumaya başladı.
İlk yıl düzenli olarak okuluna gitti ancak daha sonra
müzik
yavaş yavaş bedeni ve ruhuna işlemeye başladı. Kazım Koyuncu
kendisi ile yapılan bir söyleşi de bu durumu şöyle
anlatıyordu : “'Çocukluğumdan beri müzikle ilgiliydim.
Üniversite müzikle ilgilenmem için iyi bir bahaneydi.
'Politikacı ya da kaymakam mı olacağım, zaten yapmazlar!'
deyip üniversiteyi son yılında bıraktım ve tamamen müzikle
ilgilenmeye başladım. Başarısız olsaydım ki bir külkedisi
hikayesi değil bu ve sebepleri de var, ahlayıp
vahlanmayacaktım.

“Faşizmin Korku ve
Sefaleti” adlı oyununda müziklerini de yaptı.
1990 yılında okulu
ayrıldıktan sonra kendisinde Çağdaş Sanat Atölyesi’nde
çalışmaya başladı. Burada 1991 yılında Ali ENVER ile
birlikte Grup DİNMEYEN adlı bir
müzik
grubu kurdu.
Bu grup Karadeniz ezgilerinin dışında Türkçe ve Politik
müzik
yapan bir gruptu. Aynı zamanda Çağdaş Sanat Atölyesi’nin o
yıl sahneye koyduğu “Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı
oyununda müziklerini de yaptı.
Kazım KOYUNCU ve Ali ENVER’in kurduğu Grup Dinmeyen 1996
yılında ilk ve son albümleri olan “Sisler Bulvarı” adlı
albümü çıkardılar. Sadece kaset formatinda yayımlanan
albümde 9 eser yer alırken Ali ELVER, Kazım KOYUNCU, Arzu
GÖRÜCÜ, Metin KALAÇ, Cafer İŞLEYEN, Serkan TUĞ, Murat
DİLEK’ten oluşan DİNMEYEN GRUBU; Kazım KOYUNCU‘nun müziğe
başladığı ve solist olarak yer aldığı ilk grup olarak da
ayrıca büyük bir önem taşır.Albümde yer alan eserlerin
düzenlemeleri Grup Dinmeyen’e aitti.
Lazca
müzik
yapan bir grup fikrinden bahsettiğimde çölde suya kavuşan
biri gibi benimsedi.
Kazım KOYUNCU bir yandan Grup DİNMEYEN ile Türkçe politik
müzik
yaparken diğer taraftan da 1992 yılları sonunda
Zeytinburnu’nda Çağdaş Sanat Atölyesi’nde tanıştığı bir
başka müzisyen Mehmedali Barış BEŞLİ ile yeni bir grup
kurmaya çalıştı. 1993 yılında Kazım KOYUNCU ve Mehmedali
Barış Beşli ile Kadıköy’de Kalkezon adlı bir
müzik
evinde Dünya’nın ilk ve tek Lazca Rock
müzik
grubu olan ZUĞAŞİ BEREPE (Denizin Çocukları) ‘yi kurdular.
Mehmedali Barış Beşli bakın o günleri nasıl anlatıyor :
“Kazım’la 1992 yılında Çağdaş Sanat Atölyesinde tanıştık. O
hem devrimci, hem müzisyen, hem Laz, hem de uzun saçlaydı.
Bunlar bir araya zor gelecek niteliklerdi. Kazım’a Lazca
müzik
yapan bir grup fikrinden bahsettiğimde çölde suya kavuşan
biri gibi benimsedi. Zuğaşi Berepe İ.Ü Öğrenci Kültür
Merkezinde böylece hayata geçti”.
Sahnedekiler sanki gencecik insanlar değil de bu işi yemiş
yutmuş koca adamlar
Kazım KOYUNCU Zuğaşi
Berepe’nin hem bas gitaristi hem de vokalisti idi. Grubun
yaptığı
müzik
Kazım KOYUNCU’nun hassasiyetini dile getiriyordu. Lazcanın
unutulmasına, doğayı kirletenlere, Karadeniz otoyoluna karşı
açıkça tavır koydu. Zuğaşi Berepe Karadenizlilerle ilk
buluşmasını 1993 yılındaki Rize-Pazar şenliklerinde
gerçekleştirdi. Araştırmacı- yazar İsmail Avcı o
anlattıkları ile bizi o günler getiriyor : “Sene 1993,
Pazar belediye düğün salonundayız. Zuğaşi Berepe’nin Zuğaşi
Berepe adını aldığı ilk konser. Benim gözümde sahnedekiler
sanki gencecik insanlar değil de bu işi yemiş yutmuş koca
adamlar. Lazca şarkı söyleyecekler. Bu benim hayatımda
sahneden dinleyeceğim ilk Lazca şarkılar olacak. Konser
başlar, bir süre sonra Kazım’ın çaldığı gitarın teli kopar.
Ne büyük bir talihsizlik. Tanrının huzurunda, Lazların
karşısında yani kamusal alan denilen mekanda ilk kez Lazca
şarkılar söyleniyor ve olacak iş mi, gitarın teli
kopuyor”...
“Gençlerin bende
gördükleri kendilerine yakınlık. Normal, müzisyenliğim
dışında yaşam biçimim”

Doğu
Karadenizliler yıllarca dinledikleri müziklerden farklı
olarak kemençe yerine gitar çalan bu uzun saçlı küpeli
adamları ilk anda pek anlamadı.
Ancak Zuğaşi Berepe çok geçmeden İstanbul’da özellikle de
üniversite gençliği arasında dinlenen ve dikkat çeken bir
grup olmayı başarmıştı. Kazım Koyuncu gençlerin ilgisini
şöyle anlatıyordu :” Üniversitelilerin ilgisi herhalde
müzikteki dinamizmden kaynaklıdır. Belki bende gördükleri
kendilerine yakınlık. Normal, müzisyenliğim dışında yaşam
biçimim. Hayattaki varoluşum. Herhalde öyle bir şey çekiyor.
Onları da bana çeken bu.... Hayatı ileriye götüren şey
hayallerimiz, hayallerimizi gerçekleştiren şeyler de
cesaretlerimiz. Gençken insan cesur olabiliyor. Bu anlamda
Üniversiteliler, Liseliler hatta çocuklar... Ben onların
hayatlarını çok önemsiyorum. Çünkü hayat oradan yeni bir
şekil alabilir”.
O şimdi İstanbul’a ulaşan Karadeniz’in
hırçın bir dalgasıydı…
Grup zamanla Karadeniz’e
özgü Tulum ve Kemençe gibi enstrümanları da müziklerine
katmaya başladılar. Zaten artık konserleri de gittikçe
kalabalıklaşıyordu. Çok geçmeden Karadenizlilerde bu grubu
keşfettiler. Kendi seslerini dinlettiren bu grupla da bir
anlamda barıştılar. Grup bir süre sonra 1995 yılında oldukça
sert rock motiflerini içeren ve batılı enstrümanlarla icra
edilmiş parçalardan oluşan ve
müzik
çevrelerinden de olumlu not olan “Va Mişkunan” yani
“Bilmiyoruz” albümünü çıkardı. Kazım KOYUNCU’nun tüm
hırçınlığı ve isyanı bu albümde iyiden iyiye kendini
hissettiriyordu. O şimdi İstanbul’a ulaşan Karadeniz’in
hırçın bir dalgasıydı… Kazım KOYUNCU, “Va Mişkunan”
albümünü şöyle yorumluyordu : ”Kapağında babaannemin
fotoğrafının bulunduğu albümdür. Ya biz müziği... Müziği o
zaman yapmaya çalışıyoruz. O kadar acemiydik ki biz ne
çalmayı ne söylemeyi, bir şey bilmiyorduk. 93 yılında
çalışmaya başladık. 95’te albüm yaptık. Dünyanın hiçbir
yerinde o albümü o şekilde yaptırmazdı hiçbir yapımcı.
Türkiye böyle enteresan bir ülke ama bizler çok pozitif
anlamda söylüyorum, hırslı, iddialı çocuklardık. O albümü
öyle yaptık. Tabii ki ne kadar berbat bir teknikle
yaptığımızı anladığımızda derhal çalışmaya başladık”.
Va
Mişkunan" albümündeki teşekkür kısmından bir bölüm :
"hiç başımızdan eksik olmayan
gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, arasıra kopsa da
fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere,
neler olacağını bilemesek de geleceğe, kötülüklerle dolu
olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm
güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar'a, ateş hırsızlarına,
Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara yolculuklara, sevgililere,
sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara,
üşürken ısınmalara- herşeyden sıcak annelere, babalara ve
tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı
gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük savaşlar, katliamlar,
ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi
kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük.
Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul
insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile
sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de
öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.
Teşekkürler dünya.

CD’ler o zamanın koşullarında
bilgisayardan sıcak sıcak çıkıyordu ve biz fırından sıcak
ekmek alan çocuklar gibi seviniyorduk
Zuğaşi BEREPE 1998
yılında bir konser albümü olan “Brüksel Live” ı çıkardı.
Ancak bu albümden çoğaltılmamak üzere yalnızca 130 adet
basılmıştı. Bu albümün hikayesini yine Kazım Koyuncu’nun yol
arkadaşı Mehmedali Bariş Beşli’ den dinleyelim : “Grup, zor
günleri hep onun parlak fikirleri sayesinde aştı. Mesela
Brüksel Live CD’si konser kayıtlarından elde edildi ve 1997
yılında 130 adet kopyalandı. CD’ler o zamanın koşullarında
bilgisayardan sıcak sıcak çıkıyordu ve biz fırından sıcak
ekmek alan çocuklar gibi seviniyorduk. Böylece sabahlara
kadar süren çalışmayla kopyalanan CD'ler ‘ İgzas' albümünün
maddi alt yapısını hazırlar”.
Grup aynı yıl “İGZAS” yani “Yürüyorlar” albümünü çıkarttı.
İgzas’da Kazım KOYUNCU Lazca ve Hemşince dillerinin
unutulmaması gerektiğini vurguluyordu. Ancak “İgzas” ilk
albümleri “Va Mişkunan” kadar başarılı olamadı.
Kazım bir şey dediğinde onu yapardı
Böyle olunca da Kazım Koyuncu kısa bir
süre sonra gruptan ayrılmaya karar verdi. Grubun bürokrasisi
Kazım Koyuncu’nun üzerinde yoğunlaşınca bu durumdan hiç de
hoşnut olamayan Kazım Koyuncu’nun canını sıkmaya başlamıştı,
ve bir gün bırakıyorum dedi ve gruptan ayrıldı. sahne gerisi
ve grubun bürokrasisinin Kazım'ı çok yoruyordu. Mehmedali
Barış Beşli, bunların Kazım'ı çok yorduğunu ifade ediyor.
“Kazım bir şey dediğinde onu yapardı, o dediğini yapan bir
adamdı” diyor ve ekliyor “ZB'nin bireylerden bağımsız bir
özelliği vardı. Devam edeceğiz ama nasıl? Kazımsız olur mu?
Kazım’da doğa vergisi
müthiş bir ses vardı. Tartışmalardan yorulduğum bir gün ben
de duralım dedim ve ZB durdu.”

Serüvenciler’in müziğin
etrafını örme çabası
Kazım Koyuncu, Zuğaşi
Berepe’den ayrıldık sonra bir süre Serüvenciler grubunda
çalıştı. Koyuncu o günleri şöyle anlatıyor : ''Tuncay
Akdoğan ile tanışmamız 1995 ya da 1996'da, Köln'de ortak
bir arkadaşımızın evinde gerçekleşti. Biz Zuğaşi Berepe ,
onlar da Kızılırmak olarak oradaydık. Hem rock
müzik
yapıyorduk, hem ona benzeyen adamlardık, devrimciydik...
Zuğaşi Berepe dağıldığında o da Kızılırmak'tan ayrılmıştı...
Tuncay'la birlikte
müzik
yapmamız söz konusu oldu ve ben de Serüvenciler'e katılmış
oldum... Birbirimizle kavga ede ede, seve seve, sadece
müzik
değil, o müziğin etrafını örme çabası da vardı... Çok zor
zamanlardı, gündelik hayatımız zordu... 'Senin aşkından öldü
dünyanın bütün çiçekleri' diye bir şarkı yazmıştı. Onu ben
seslendirmiştim.... Birlikte
müzik
yaratmaya çalıştık, kısa sürdü ama onu yaratırken insanlar
çok şey yaşayabiliyorlar... 'Benim albümümde şarkı söyler
misin' dedi. 'Seve seve yaparım' dedim
Karadeniz’in hırçın çocuğu Kazım Koyuncu 2003 ‘de
Türkiye’nin kültürel ve politik ortamından etkilenmiş
gibiydi. Artık dalgalar kıyıya daha yavaş, daha sakin
vuruyordu. Kazım Koyuncu’nun deyimiyle “ zaman ilerledikçe
teknik olarak içindeki rock
müzik
ateşi çokta olmasa da birazcık düşmüştü”.
VİYA” sahil yoluna nazik bir tepkidir.
Sanatçı 2000
yılında kolektif bir albüm olan “ SALKIM SÖĞÜT-2” albümünde
“Didou Nana” , “Golas Empua Yulun” ve “Dağlarda Kar Sesi
Var” isimli 3 şarkısını seslendirdi.
Kazım Koyuncu 2001 yılında solo bir albüm çıkarmaya karar
verdi. Daha önce “ SALKIM SÖĞÜT-2” albümünde de
seslendirdiği 3 lazca parçayı da albümüne katarak ilk solo
albümü olan “VİYA !” yı çıkardı.
“VİYA !” albümündeki teşekkür kısmından bir bölüm :
NEREYE?....
Artvin ve Bergama'da siyanürle altın arama belası, Akkuyu'da
nükleer santral, Gökova'da termik santral, Fırtına
Vadisi'nde hidrolik santral… derken şimdi de- ki aslında çok
zaman önce başlayan - Samsun-Sarp Sahil Yolu Projesi. Bu
proje kapsamında yok edilen ve durdu-rulamazsa tümüyle yok
edilecek olan sahillerimiz ve çocukluğumuz ve geleceğimiz ve
tarihimiz ve ……………………YAŞAM!
İnsan hayatının hiçe sayıldığı, kendinden olmayanın değersiz
görüldüğü, barışın ve kardeşliğin önemsiz sözcükler, insanın
en değersiz şey olduğu ülkede yok olan sen, yok olan ben,
yok olan sevgi, yok olan zaman, yok olan insan, yok
olan……..YAŞAM!
Kazım Koyuncu bir söyleşide “VİYA” albümünün isminin viya
olmasının sebebi söyle anlatıyordu : “VİYA” sahil yoluna
nazik bir tepkidir. Çünkü viya sahillerde yapılan bir nevi
aletsiz sörf. Ardeşen’de tahtasız da.. Böyle dalgaya
bırakıyorlar kendilerini . Kayalarla kavga ediyor insanlar,
çocuklar. Bu çok önemli bir kültürel durumdu aslına
bakarsanız. Bir ritüeldi ya da. Fakat eğer biz sahilleri
doldurursak böyle bir şey de olmayacak. Sadece küçük
şeylerden bir tanesi. Bu bir simgeydi. Küçük bir şey, Onu da
albümün içine de koyduk”
Koyuncu her parçada yaşamdan,
dağlardan, denizden, insandan ama en çokta aşktan
bahsediyordu
Kazım Koyuncu
albümünde geleneksel Karadeniz müziği enstrümanları olan
kemençe ve tulumu rock müziğin vazgeçilmezleri arasında yer
alan bas gitar, elektro gitar ve bateri gibi enstrümanlarla
buluşturuyordu. Koyuncu bu albümde laz halk ezgi ve
bestelerinin en güzellerini bir araya getirdi. Albüm Doğu
Karadeniz’in müzikal bir mozaiği gibiydi… Koyuncu her
parçada yaşamdan, dağlardan, denizden, insandan ama en çokta
aşktan bahsediyordu. Hüzünlü bir aşk parçası olan “Didou
Nana”yi şarkıyı söylüyordu. Kazım’ın sevenleri tarafından
ve özellikle de babası “Cavit Koyuncu ” tarafından en çok
sevilen parçası da buydu…

Kemal Sahir GÜREL
ile birlikte “Sultan Makamı” adlı dizinin müziklerini yapan
Koyuncu uzaklaştığı Karadeniz ezgilerine televizyon dizisi
“GÜLBEYAZ” ın film müzikleriyle geri döndü. Bir anda ilgi
odağı haline geldi. Başta Karadenizliler olmak üzere Türkiye
genelinde çok tanınan bir isim oldu.
“Taksim de artık bizim memleket oldu”
Kazım Koyuncu
albüm çalışmalarını ve film müziklerini sahibi olduğu Stüdyo
Zb ( Zuğaşi Berepe ) de yapıyordu. Stüdyo ZB tarihi Tünel
Binası ve Galata Mevlevihanesi hemen yakınında bulunuyordu..

Stüdyonun buluduğu Beyoğlu’nda,
İstiklal Caddesi’nde bulunan
müzik
marketleri hep onun müziğini çalıyordu . Kazım Koyuncu bir
söyleşisinde Stüdyo Zb’yı ve , İstiklal Caddesini söyle
anlatıyordu :” Taksim de artık bizim memleket oldu. Artık
esnaflar, o kadar çok arkadaşımız oldu ki. Mahalle gibi bir
şey.. Bir şeyi iyi yapıyorsanız bu sadece halkı
ilgilendirmiyor. Fuat Saka’nın yaptığı
müzik
bence bütün dünyayı ilgilendiriyor. Gerçekten Türkiye’de
aydın kesim ve öğrencilerin daha çok dikkatini çekti ve
Taksim de biraz bunun yaşandığı bir yer. Sonuçta okumuş
yazmış insanların daha çok geldiği bir yer. Öğrencilerin
daha çok dikkatini çekti. Taksim’de pop falan çalmaz. Çok
azdır Taksim’de pop çaldığını görmek. Genelde çalmaz
Taksim’de. Bu anlamda bizlerin albümlerinin çalması
gururumuzu okşuyor tabii. İyi bir şey yaptığımızı
hissettiriyor açıkçası...Biz stüdyoyu geçen yıl açtık. Tam
bir sene oluyor. Açmamızdaki sebep ana sebep şuydu. Biz
yıllardır
müzik
yapıyoruz. Elimize bir ufak para geçtiği zaman ev, araba,
arsa, marsa değil de müziği ilgilendiren bir şeyler yapmamız
lazımdı. Müziği bir stüdyoda yapmak gerekirse kendi
stüdyomuzda olmalıydı. Bu stüdyonun esas amacı kendi
müziğimizi yapabilmekti açıkçası ama kendi müziğimizi
yaparken de bu stüdyonun ciddi masrafları var vs. Her gelen
işe evet demek değil asla yine yakın çevremizin,
dostlarımız, arkadaşlarımız çalışmalarına da bir olanak
açabilmek. Onların katkılarıyla bu stüdyonun ilerlemesini
sağlamak. Bütün amacı buydu. Bu anlamda; Hilmi Yarayıcı
bizim arkadaşımız, onun albümü burada yapıldı. Tunay
Bozyiğit-Seyduna Türküleri ikinci albüm kayıtları burda
yapıldı. Hülya Polat’ın yönetmenliğini ben yaptım. Daha çok
bizim arkadaşların çalışmaları. Çok da plan yapmadık, saati
şu kadar diye. Bundan sonra yapar mıyız bilmiyorum”.

Ancak Kazım Koyuncu dizi ile gelen bu
popülariteden bir parça rahatsızdı. Bu yüzden dizilerde
çalınan altı parçasını topladığı albümünü bilerek bir yıl
erteledi. Sonunda sevenlerine “HAYDE” adlı albümde bu dizide
çalınan altı parçayla seslendi. Koyuncu 2004 yılında 15
şarkıdan oluşan “HAYDE” yi çıkardı. Koyuncu Gelevera Deresi
türküsünde Şevval SAM’la da bir düet yaptı. Kazım Koyuncu
hemen her albümde olduğu gibi bu albümde de yine Hemşince
bir halk şarkısı olan “Ella Ella” yı hareketli bir biçimde
yorumladı.
“Benim en büyük fobilerimden biri”
26 Nisan 1986 Karadeniz
için kara yazılan bir gündü… Ukrayna yakınlarında ki
Çernobil kasabasında bulunan Nükleer santralin 4. reaktörü
infilak etmişti. Radyasyon yüklü bulutlar fazla gecikmeden
Avrupa ülkelerinin pek çoğunu olduğu gibi Karadenizi de
ziyaret ettiler. Radyasyonun kötü etkilerine
Karadenizlilerde maruz kaldı.

Çernobil
faciasından sonra yetkililer bu olayı o dönem pek ciddiye
almamışlardı. Hatta bütün uyarılara rağmen dönemin Sanayi
Bakanı Cahit ARAL medyanın önüne geçmiş, birşey olmaz demiş,
çay içmiş, Karadenizliler için tehlike olmayacağını iddia
etmişti. Oysa tehlike vardı, gün geçtikçe Karadenizde kanser
öyküleri çoğalmaya başladı. Kazım Koyuncu, sanatçı
arkadaşları ve bir grup Trabzon Dernekler Birliği
yöneticileri ve üyeleri ile birlikte olayında duyarsız
davranan dönemin yetkilileri için Sultanahmet Adliyesi’nde
suç duyurusunda bulundu.
Kazım Koyuncu’da bu çevresel felakete karşı harekete geçen
Karadenizlilerden bir tanesiydi. Kanser forumlarına,
kampanyalara katıldı. Bu forumlardan bir yıl sonra “Benim en
büyük fobilerimden biri” dediği kanser pek çok hemşehrisi
gibi onun da kapısını çalmıştı. Düne kadar kanserle mücadele
ediyordu, bugün kendi trajedisini yaşamaya başlamıştı. Kazım
Koyuncu’nun kanser hastalığına yakalanması sevenlerini yasa
boğdu…

Kazım Koyuncu
hastalığı sırasında dinleyicileriyle iletişimini resmi
internet sitesi aracılığıyla ( www. Kazım Koyuncu .com
)aracılığı ile sürdürdü.. Hasta haline aldırmadan
Cerrahpaşa Hastanesi Onkoloji Bölümünde tedavi gören
çocuklara kimse duymadan konser verdi.
''Konser, kanser arada bir tek harf farki var''
4 Şubat'ta Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde hastalığına ve
zorlu tedavi sürecine karşın izleyicisiyle buluştu. Bir
buçuk saat şarkı söyledi.
Kazım Koyuncu, 30 Nisan 2005 tarihinde Trabzon Gazeteciler
Cemiyeti'nin ödülünü almak ve Karadeniz Teknik
Üniversitesi'ndeki konseri için Trabzon'daydi. ''Konser,
kanser arada bir tek harf farki var'' deyip şubat ayında
Salonu öyle bir sevgi bulutu kaplamıştı kimse hüzne izin
vermemişti. Konser sonrası memlekete Hopa’ya gitmiş ve
yakınları, sevenleriyle kucaklaşmıştı..
“Gücümü toparlayıp
memleketime geldim”.
Kazım Koyuncu, KTÜ
konseri ve aldığı ödülle ilgili duyguların şöyle dile
getiriyordu :”Bir kere buradan, Karadeniz'den
ödüllendirilmek çok güzel bir şeydir. Karadenizliler pek
kolay kimseyi ödüllendirmezler. İkincisi gazetecilerin böyle
bir şeyi yapıyor olması beni daha da fazla mutlu eden bir
durum oldu. Açıkçası çok mutlu oldum. Çok ta böyle seyahat
yapma zamanları değildir bu zamanlar. Memlekete gelmek iyi
olacaktı ama böyle bir şey olmasaydı gelemeyecektim. Biraz
gücümü toparlayıp geldim. Benim için çok önemli bir ödül”...

Kazım Koyuncu, Trabzonspor'u sevdi;
sahada dik duran Trabzonspor'u. Koyuncu 'Güçlülerin
iktidarına karşı hayde Trabzonspor"a dedi...ATATÜRK
Olimpiyat Stadı'ndaki Trabzonspor-İstanbulspor maçına
hastalığın tüm risklerini göze alarak sırtındaki bordo
mavili formayla gelmişti. Trabzonspor aşığı Kazım Koyuncu ,
maçı izlerken 'tüm güzel şeylerin sebebi' diye tanımladığı
hayat arkadaşı Gönül, ona ilaçlarını içiriyordu. O ise hala
"Trabzon", "Trabzon" diye bağırmaya çalışıyordu. O gün
bağırmaktan sesi kısılmıştı...
O Karadeniz’in
hırçın ve duygusal çocuğuydu…
O sanatıyla, duruşuyla Karadeniz’in
hırçın ve duygusal çocuğuydu… Karadeniz’in Sesi, İsyanı,
Ruhuydu…27 Haziran 2005 günü Pazartesi akşamı Harbiye Cemil
Topuz’lu Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilecek olan
“Hey Gidi Karadeniz” konserine programda olmasına karşın
sağlık durumu nedeniyle katılmayacağı bildirildi. Ardından
hasta yattığı Amerikan Hastanesinden aynı gün ölüm haberi
geldi. Kazım Koyuncu 33 yaşında 25 Haziran 2005 günü
aramızdan ayrıldı
Türkiye'de yaşayan tüm halklar Harbiye Açıkhava
Tiyatrosu'nda bir araya geldi
Kanser tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitiren Kazım
Koyuncu için Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda tören
düzenlendi. Laz, Hemşin, Gürcü, Ermeni, Kürt ve Türklerden
oluşan hayranları ile Koyuncu, kardeş dillerde son
yolculuğuna uğurlandı. 25 Haziran 2005 tarihinde aynı
mekanda düzenlenecek "Hey Gidi Karadeniz" konserinde sahneye
çıkması planlanan Koyuncu, cenaze töreninde son kez
sevenleriyle buluştu. Buluşmaya, sevenleri aşırı sıcağa
rağmen yoğun ilgi gösterdi. Törene, Koyuncu'nun ailesi,
sanatçı dostları, sevenleri ve sivil toplum kuruluşu
temsilcileri ve Türkiye'de yaşayan tüm halklardan binlerce
kişi katıldı. Gözyaşlarının sel olup aktığı törende,
muhabirlerin dahi fotoğraf çekerken ağladığı görüldü. Kazım
Koyuncu'nun cenazesi, sanatçı arkadaşlarının omzunda,
alkışlar eşliğinde sahnedeki platforma yerleştirildi.
Cenazesinin üzerine Hemşin poşusu, Trabzonspor'un renkleri
ve her renkten çiçekler yerleştirildi.
'Koyverdin Gittun Beni'
Sahnede üzerinde yaptığı son açıklama
olan "Karadeniz dev bir dalgadır, özgür bir sudur" yazılı
dev pankart asıldı. Dostları ve sevenleri Koyuncu'ya son
sözlerini iletti.

Koyuncu'nun
cenazesi ile birlikte kitle, Hyatt Regency Otel önüne kadar
yürüdü. Binlerce kişinin uzun bir kuyruk oluşturduğu yürüyüş
boyunca, duran araçlarda bulunanlar ve yolda yürüyenler de
alkışlarla Koyuncu'yu yalnız bırakmadı. Yürüyüş boyunca
“Yaşasın halkların kardeşliği” “Katil Çernobil bu kaçıncı
ölüm”, “Kâzım Koyuncu ölümsüzdür” “Katil devlet hesap
verecek” sloganlarını atarak Taksim Metropol Müzik’in önüne
dek yürüyerek saygı duruşunda bulundu.
Koyuncu'nun cenazesi, uçakla Trabzon'a gönderildi. Trabzon
Havaalanı'na getirilen cenazeyi, Koyuncu'nun yakınları,
Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu, Karadeniz Teknik
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen, Trabzon'un
Maçka İlçesi Belediye Başkanı Ertuğrul Genç, Artvin'in Hopa
İlçesi Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu ve sevenleri
karşıladı.
Koyuncu'nun cenazesi, bir dakikalık saygı duruşunun ardından
karayoluyla memleketi Artvin'in Hopa İlçesi'ne gönderildi.
Kazım Koyuncu'ya Hopa'da veda
Kanser hastalığı
nedeniyle tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi'nde hayatını
kaybeden Kazım Koyuncu'nun cenazesi, Artvin'in Hopa
İlçesi'nde toprağa verildi.
Kazım Koyuncu'nun doğum yeri olan Pançol Köyü'ne getirilen
cenazesi, binlerce kişinin omuzlarında Hopa Meydanı'na
taşındı. Hopaspor bayrağına sarılı ve üzerindeTrabzonspor
forması da bulunan Kazım Koyuncu’nun naaşı yaklaşık 3 km.lik
yol boyunca taşındı. Ardından yaklaşık 10 bin kişinin
bulunduğu Hopa Meydanı'na getirildi. Burada bir kamyonun
kasasına konulan Kazım Koyuncu’nun naaşı üzerine tulum ve
gitar bırakıldı. Tabutun başında nişanlısı Gönül Bozoğlu,
annesi Hüsniye Koyuncu,babası Cavit Koyuncu, ailesi Koyuncu
ailesi, sanatçı arkadaşları ve sevenler gözyaşı dökerken,
törende kalabalık içerisinde fenalık geçirenler ve
bayılanlar oldu.

Törende konuşan Yazar Sunay Akın, Koyuncu için İstanbul'da
Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen törene sadece
Doğu Karadeniz insanının değil, Türkiye'nin dört bir
yanından, her kesimden insan katıldığını belirterek, şunları
söyledi: "Kazım bu sevgiye layıktı. Genç yaşta kanser
illetine yenildi. Çernobil faciasında bazı kravatlı kişiler
televizyona çıkıp çay içtiler. İşte bunun akıbetini şimdi
yaşıyoruz. Bölgede acilen kanser taraması yapılması
gerekir."
Koyuncu'nun Laz
Rock grubunu kurduğu arkadaşlarından Mehmedali Barış Beşli
ise, konuşmasına Lazca başladı ve Koyuncu'nun ölümünün
hayatın bir komplosu olduğunu belirtti. Beşli, "Bu ölüm
hayatın bir komplosudur. Bu komplo Çernobil'dir. Neden bu
komployla karşı karşıya kaldı. Çünkü dönemin bakanı
karşımıza geçip çay içmişti. Devlet kanserin önünü almalı"
diye tepki gösterdi.
Törenin ardından, Koyuncu'nun cenazesi, Orta Hopa Caddesi,
Karadeniz Sahil Yolu güzergahında omuzlarda taşınarak Merkez
Camii'ne götürüldü.
İkindi namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından,
Pançol'deki aile mezarlığında toprağa verildi.
Her adımda hüzün vardı...
Türkiye'nin ilk Laz-rock
müzik
grubu Zuğaşi Berepe'nin kurucusu sanatçı Kazım Koyuncu
ölümünün birinci yılında İstanbul, Ankara, Bursa ve
memleketi Hopa'da düzenlenen çeşitli törenlerle anıldı.
Törenler boyunca Çernobil'e ve Karadeniz'de artan kanser
vakalarına dikkat çekildi.
Kazım'ın yolu onurlu bir yoldu.
İstanbul'da 23
Haziran 2005 Cuma günü kısa bir yürüyüş düzenlendi. Taksim
İstiklal Caddesi’nde Mis Sokak'ta tulum eşliğinde başlayan
yürüyüş, Galatasaray Meydanı'nda yapılan bir dakikalık saygı
duruşu ve kısa bir konuşmayla noktalandı. Kazım Koyuncu'nun
arkadaşlarınca organize edilen yürüyüşte sanatçının üzerinde
“Kazimişi Gzas Vorert” (Kazım'ın yolundayız) yazılı
fotoğraflarını taşıyan grup saygı duruşunun ardından
sessizce dağıldı. Törende bir konuşma yapan Kazım
Koyuncu'nun Zuğaşi Berepe'den solist arkadaşı Mehmedali
Barış Beşli, “Şu anda Kazım'ın sağlığında sürekli yürüdüğü
yol olan İstiklal Caddesindeyiz. Maddi anlamdaki yolu bu ama
diğer anlamıyla onun yolunun ne olduğunu hepimiz çok iyi
biliyoruz. Kazım'ın yolu onurlu bir yoldu. Bizler onun
yolunda yürümeye devam edeceğiz.” dedi..

Mezarına kırmızı
karanfiller bırakıldı
Kazım Koyuncu için asıl tören memleketi Hopa'da, doğup
büyüdüğü ve toprağa verildiği yer olan Yeşilköy (Panco)'de
yapıldı. Sanatçının vefatının yıldönümü olan 25 Haziran
Pazar günü Hopa'da Cumhuriyet Meydanı'nda toplanan halk
buradan Kazım Koyuncu'nun dev posteri ve çeşitli pankartlar
eşliğinde tulum eşliğinde Pançol'e yürüdü. “ Kazım
aramızda”, “ Rüzgar Panco'dan eser” sloganlarıyla yaklaşık 7
km.'lik yolu yağmur altında yürüyen bin 500 kişilik
kalabalık, saatler 12.58'i gösterirken bir yıl önce bu
saatte ölen Kazım Koyuncu anısına bir dakikalık saygı
duruşunda bulundu. Daha sonra yürüyüşe devam eden Kazım
Koyuncu sevenleri sanatçının mezarına kırmızı karanfiller
bıraktı.
Koyuncu adına gündüz bin 500 kişinin katılımıyla gerçekleşen
törenlerin ardından bir de anma gecesi düzenlendi. Akşam
festival alanında yapılması düşünülen gece havanın yağmurlu
olması dolayısıyla ilçe stadyumuna alındı. Bir dakikalık
saygı duruşu ile başlayan buradaki törende Kazım'ın yaşam
öyküsü ile beraber sanatçı kişiliği,
müzik
alanındaki başarısı ve bu alanda verdiği mücadele anlatıldı.
Sanatçının Zuğaşi Berepe'den grup arkadaşı Mehmedali Barış
Beşli Koyuncu'nun bilinmeyen yönlerini anlatırken duygulu
anlar yaşandı. Beşli, “Kazım bir liderdi. Yaptığı müzikle de
bunu kanıtladı. Onu sevgiyle, şefkatle ve özlemle anıyorum”
dedi.
KAZIM KOYUNCU HAKKINDA LİNKLER
Kazım
Koyuncu
Kazım Koyuncunun hayat
hikayesi ve biyografisi
Kazım koyuncunun cenaze töreni
Karalahana.com: Doğu
Karadeniz bölgesi halk kültürü, yöresel tarih, folklor ve gezi
rehberi
Kazım Koyuncu'nun ardından
Ölümünün Birinci Yılında
Kazım Koyuncu ve Çırpınan Karadeniz’in Sessizliği
KAZIM KOYUNCU ŞARKI SÖZLERİ
|
|
| |