|
|
|
İLK
ÇAĞ DÖNEMİNDE TRABZON VE ÇEVRESİ
Prof. Dr. Mehmet ÖZSAİT
Yurdumuzun Eskiçağ Tarihi ve Arkeolojisi yönünden az araştırılan
bölgelerinden bir tanesi de
Karadeniz
Bölgesidir. Bunda en önemli etken, onun dağlık bir yapıya sahip
olması yanında, sahile bakan topraklarının yılın hemen dört
mevsimi yeşil bitki örtüşü ile kaplı olmasıdır.
Trabzon'un tarihine geçmeden önce, Trabzon'un da içinde
bulunduğu Karadeniz Bölgesi tarihinin araştırmalar sonucunda gün
ışığına çıkan bazı kültür merkezlerim ana özellikleriyle, tarihî
bir kesit içinde vermeye çalışacağız.
13. yüzyıldan itibaren seyyah-araştırıcıların oldukça yoğun ilgi
alanı olan Karadeniz Bölgesinde bilimsel sayabileceğimiz
çalışmaların 1800'lü yıllarda başladığını söyleyebiliriz. İlk
ayrıntılı incelemeler ve değerlendirmeler ise, Ed. Meyer, G.
Perrot, Th. Reinach, M. Rostovtzeff, J.G.C. Anderson (Studia
Pontica I, Bruxelles 1903), F. Cumont - E. Cumont (Studia
Pontica II, III, Bruxelles, 1906, 1910), H. Gregoire (BCH 33,
1909, s. 1-41) gibi araştırıcılar tarafından yapılmıştır.
Yüzyılımızın başındaki bu araştırmalardan hemen sonra, bölgede
birçok araştırıcı değerli çalışmalar yapmışlardır.
Karadeniz Bölgesi'nin uygarlık yönünden en eski tarihinin M.Ö.
1.000.000-100.000 yılları arasındaki Alt Paleolitik (Yontma Taş)
dönemde başladığı, araştırmalar sonucunda anlaşılmıştır. Bu
devre tanıklık eden aletler bölgede üç yerde ele geçmişlerdir.
1-) 1951 yılında Kastamonu'nun Tahta ve Malak köylerinde
(Achelleen ve Mousterien tipte aletler). Bkz. E. Bostancı, DTCFD
V/2,1952, s.224 vd.
2-) 1960 yılında İ.K. Kökten tarafından Ünye'nin Yüceler Köyü
Ceviz Deresi sekilerinde (Achelleen tipte el baltası). Bkz.
İ.K.Kökten, DTCFD XX/3-4, 1962, s.275 vd. Lev.I-II.
3-) 1979/1980 yıllarında, Trabzon'un kuzeyinde, Bayburt'un 13 km
güneydo-ğusunda, Çoruh ırmağının kollarından biri olan Gez
Deresi kıyısındaki Gez Alanında N.Gündüzalp ve ekibi tarafından
Achelleen tipte el baltası, Levalloisien-Mousterien tipte
kazıyıcılar ve yonga aletler bulunmuştur. Bkz. N .Gündüzalp,
TTKong. IX, 1981, s.49-54, Lev.7-23, Res.1-32. Bu son buluntular
Trabzon KTÜ Doğa Tarihi Müzesi'nde sergilenmektedir.
Bölgede M.Ö. 100.000-10.000 yıllarma tarihlenen Orta Paleolitik
safhaya ait aletler Kastamonu Gölköy Enstitüsü yakınında
bulunmuştur, (Levalloisien tipte aletler). Bkz. M. Şenyürek,
DTCFD 11/2, 1944, s.349-352.
M.Ö. 40.000-12/10.000 yılları arasına tarihlenen Üst Paleolitik
Safhaya ait buluntular İ. K. Kökten tarafından Ünye-Tozkoparan
mevkiinde yapılan sondaj sonu-cunda ele geçmiştir. Aynı
yerleşmede Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı buluntuları da
görülmüştür.
İ.K. Kökten 1940 yılında Samsun-Tekkeköy'de Fındıcak ve Çınarlık
va-dilerindeki volkanik karakterli arazide 2 mağara, 30'dan
fazla sığınak ve inler tespit eder. T. Özgüç ve N. özgüç ile
birlikte burada "A .Mağarasi'nda yaptıkları kazıda Mezolitik
olduğunu söyledikleri aletler bulmuşlardır, Samsun ve
çevresindeki kazı ve araştırmalarla ilgili olarak bkz. Belleten
DC/35. 1945, s.361-^00, Lev. 63-74;
TTKong. III, 1943, s.393 vd.
Karadeniz
Bölgesi'nde henüz Neolitik olabilecek bir yerleşmeden söz
edemiyoruz. Buna karşılık az sayıda da olsa, Kalkolitik Çağ
yerleşmelerine ait buluntuları Dündartepe, Horoztepe, İkiztepe
gibi kazılarda Ch. Burney'in Batı ve Orta Karadeniz
Bölgesi'nde, U.B. Alkım ve ekibinin Samsun İli'nde, M. Özsait ve
ekibinin Amasya, Ordu ve Tokat'taki yüzey araştırmalarında ele
geçmiştir.
Bartın'dan Ünye'ye Ordu'ya kadar olan sahil kesiminde az, iç
kesimlerde ise çok sayıda İlk Tunç Çağı yerleşmesi tespit
edilmiştir. Buna karşılık dağların bir sur gibi uzandığı
Ordu-Giresun-Trabzon-Rize sahil kesimini 1945 yılında sistematik
olarak araştıran l. K. Kökten "...Terme, Ünye, Ordu, Harşit ve
Trabzon geriler inde de en az 35 km derinligine (güney e) kadar
ar aştır dım. Tarihöncesi çağları aydınlatacak tek bir ize
rastlamadım.." demektedir. Bkz. l. K. Kökten, DTCFD III/5. 1945,
s.478.
M.Ö. II. binyihn ilk yarısında Anadolu'da Kızılırmak kavsinde
Hitit Krallığının kurulduğunu (M.Ö. 1675'lere doğru) biliyoruz.
Aynı şekilde, M.Ö. III. binyilından beri de Anadolu'nun
doğusunda Hurri Devleti bulunmaktaydı. Bugün Trabzon - Rize
illeri yerleşim alanlarının Hititler devrinde Hayaşa (daha
doğuşu Azzi) ismim taşıdığı bilinmektedir. Buna karşılık, bugüne
kadar Giresun-Rize arasında M.Ö. 11. binyih yerleşmesinin izine
rastlanılmamıştır. Muhakkak ki, zamanla, araştırmalar
ilerledikçe konu birçok yönleriyle açıklık kazanacaktır.
M.Ö. II. binyilı sonları ve M.Ö. I. binyilı başları, ya da genel
anlamıyla ilk Demir Çağı'nda (M.Ö. 1275/1200-700), batıda Phryg
Devletinin, Doğu Anadolu'da Urartu Devletinin kuruluşlarım
tamamlayıp gelişmelerinin doruk noktasına ulaştığı zaman
diliminde, yine Doğu Karadeniz Bölgesi'yle ilgili yok denecek
kadar bilgiye sahibiz.
M.Ö. 9. yüzyılda işkillerin baskısıyla yerlerinden oynayan bir
Kimmer kolu daha sonraki yıllarda Güney Karadeniz kıyılanna
yerleşmişlerdir. Bu göç sonucunda Kimmerler, batıda Herakleia
Pontika'dan (Karadeniz Ereğlisi) Sinop dahil, doğuda Trabzon'a
kadar olan kıyı kesimine yayılmışlardır, Bkz. M.T. Tarhan 1972:
121-126.
Karadeniz dünyasının sağlayacağı gümüş, demir, bakır, çelik vb
maden kürk, yapağı, gemi yapımı için çok gerekli olan kereste
gibi nimetlerin önemi anlaşılmış ki, Karadeniz'in haşin
dalgalanna ve yılın her mevsimindeki tehlikelerine ve ona önce
"misafir sevmeyen" anlamındaki "Pontos Axeinos" demelerine
rağmen, bölgeye çok erken devirden itibaren seferler yapılmış ve
yerleşilmişdir. Bu seferler sırasında yaşanan bazı olaylar
efsanelerle birleştirilmiştir. Edebi kaynaklarda Karadeniz'in
güney kıyılarındaki toplumlarla ilgili ilk bilgiyi destan şairi
Homeros'un eserinden ( İliad II, 856-857 ) alıyoruz. Burada,
Troialılara yardıma gelen ulusları sıralarken Alizonlar için
"... ta uzaklardan gelirler, gümüşün yurdu AIybe'den..." ifadesi
bulunmaktadır. Bu ifadeden, Giresun ile Trabzon'un çevresinde
yaşadıkları söylenen ve çeliğe (Khalyps) adlarım veren
Khalybeler anlaşılmıştır. Bunlar, M.Ö. 400'de bu bölgeden geçen
Ksenophon'da (Anabasis IV 7. 15 - 17; V 5.1) KhaIybe (IV 3.4; V
5.17) ve Khaldia isimleriyle verilmişlerdir. Strabon'da (XII,
3.19) "Bugünkü Khaldai kavmine eskiden KhaIybes denirdi..."
kaydı bulunmaktadır.
Kolonizasyon yıllarında Karadeniz'de yerli halk topluluklarıyla
buraya gelen kolonistler arasındaki ilişkileri pek bilemiyoruz.
Sinope örneğinden pek dostça olmadığı anlaşılıyor. Buraya
yapılan ilk seferlere ait efsaneler (Argonoutlar ve Amazonlar
gibi.) antik yazarların eserlerinde günümüze kadar ulaşmıştır.
Argonoutların " Altın Postu " aramak için Korinthos'dan
Karadeniz'in güney sahil şeridini izleyerek Sinope, Trapezos
üzerinden Kolkhis ve Phasis'e kadar gidişleri, Rodoslu
Apollonios tarafından, destan şairi Homeros'un tarzında
anlatılır. Eserin bir özelliği de Korinthoslu lason'un
başkanlığındaki gezi grubunun uğradıkları ve kaldıkları yerlerle
ilgili önemi coğrafi ve kültürel bilgiler vermesidir. Valerius
Flaccus da aynı konuda bir eser vermiştir. Buradan çıkarılacak
bir tarihi öz. Öreklerden önce Doğu Karadeniz Bölgesi'nin de boş
olmadığı, yani iskan edilmiş olduğudur.
M.Ö. 8. yüzyıldaki keşif seyahatleri ve ilk koloni kurma
teşebbüsleri Kimmer istilasıyla kesintiye uğramıştır.
Kimmerlerin Karadeniz Bölgesindeki varlığım gösteren arkeolojik
ve filolojik kanıtlar mevcuttur. Ünye'de bulunan bir gümüş kap
(pfziale) E. Akurgal (Akurgal 1969: 224vd. P1.67) tarafından
M.Ö. 6. yüzyılın sonuna tarihlendirilmekte ve Kimmer sanatının
son eserlerinden biri olarak nitelendirilmektedir.
Yine Strabon'daki (VII, 4, 3) bir kayıda göre "... Trapezos Dağı
ve aynı isimde şehir yer alır. Aynı dağlık bölgede Kimmerius
Dağı vardır...". Kimmerius Dağı şimdiki Ağarmış Dağı olarak
belirlenmiştir (Tarhan 1972: 123; Tarhan 1979: 367).
Herodotos'tan öğrendiğimize göre (II 104; IV 86,110; IX 27)
Thermedon Irmağı (Terme Çayı) üzerinde yer alan Themiskyra
(Terme) ve çevresinde Amazonlar yaşamaktadır. Savaşçı kadınlar
"erkeksiz kadınlar' olarak efsanelere konu olan ve kaynaklara
geçen Amazonların Kimmer kadın savaşçıları oldukları bugün artık
bilinen bir gerçektir, Bkz. Tarhan 1972:124 vd.
Miletosluların ancak M.Ö. 7. yüzyılın ortalarına doğru bu
bölgeye tekrar nüfuz ettikleri anlaşılmaktadır. Karadeniz
sahillerinin kolonizasyonuna Miletosluların yanı sıra Korinthos
ve Megara gibi kentlerin de katıldığı sanılmaktactır. Plinius
Naturalis Historia (V 112) isimli eserinde burada 90 koloni
kurulduğunu yazmaktadır. Herhalde bunların çoğu, küçük pazar
yerleri (emporion) idi. Bu yayılma sonucu kendilerine avantaj
sağlayan Karadeniz için, önceki sevimsiz ifade değiştirilmiş ve
"misafir seven deniz" anlamındaki Pontos Eukseinos
kullanılmıştır.
Esasen Karadeniz kolonizasyonuyla ilgili ayrıntılı bilgiler
bulunmamaktadır. Bizi ilgilendiren Sinope ve Trapezos
kolonilerinin kuruluş tarihleri de çok tartışmalıdır. Bazı
kaynaklarda Trapezos'un M.Ö. 756'da, Sinope'nin 631'de kurulduğu
kaydedilmiştir. Bu tarihin birçok araştırıcı tarafından çok
erken olduğu düşünülmüştür. Yukarıda, Kimmer istilasıyla ilgili
olarak verilen bilgilerin ışığı altında Miletos kenti
kolonistlerinin M.Ö. 670 yılından itibaren Karadeniz
sahillerinde koloniler kurduğu kabul edilmektedir. Bir Miletos
kolonisi olan Sinope'nin de Kotyora (Ordu-Bozukkale), Kerasos,
Trapezos kolonilerini kurduğunu biliyoruz. İfade edildiği gibi,
anakent Sinope'nin Kolkhislilerin bölgesinde kurdukları bir
koloni olan Trapezos, ad olarak pek çok kaynakta geçmekle
birlikte, kaynaklarda kentin tarihi gelişimini, ekonomik
durumunu açıklayacak çok sınırlı bilgiler bulunmaktadır. Bu
bilgileri tarihi bir düzen içinde vermeye çalışacağız.
Tarihçi Ed. Mcyer M.Ö. 440'larda Trapezos*un da Kerasos gibi
Attika Delos Deniz Birliği'ne katıldığı düşüncesindedir.
Bildiğimiz kadarıyla bugüne kadar bu düşünceyi destekleyecek bir
kanıt ele geçmemiştir.
Ksenophon (Anabasis V.5.10) M.Ö. 400'de, Onbinlerin Dönüşü
sırasında buraya geldiğinde anakent ve kolonisi arasında bir
bağlantının olduğunu ve Trapezos'un Sinope'ye belirli bir vergi
ödediğini kaydetmektedir. ine Ksenophon (Anabasis V.1.13 vd)
Trapezos'dan batıya hareket etmeden önce, deniz kıyısındaki
şehirlere, kötü durumda olan yollarım onarmalarım; yolları iyi
durumda olursa, kendilerinden daha çabuk kurtulacakları haberini
gönderir. Buradan, Trabzon'un o devirde de sahilden batıya
doğru, pek iyi olmasa da kara yoluyla bir bağlantısının olduğunu
öğreniyoruz.
Trapezos, Boztepe'nin denize doğru uzanan eteklerinde, etrafı
surlarla çevrili, pek büyük olmayan koloniydi. Ksenophon'dan
öğrendiğimize göre Trapezos'un batısında Kerasos ile Trapezos
arasında Tibarenler, Mosynoikler, hemen güneyinde Makronlar,
Sanniler, doğu ve kuzeydoğusunda Byzerler, Moskhiler ve daha
kuzeyde Kolkhisliler gibi toplumlar oturmaktadır. Kentin yakın
çevresinde oturanların bir kısminin da pek dost olmadığı yine
tek kaynak olan Ksenophon'da görülmektedir. Böylece Trapezos
kenti ana karadan tamamen kapanmış durumdaydı ve kente geliş
-gidişler zorunlu olarak deniz tarafından yapılıyordu. Ancak,
limanı da pek elverişli değildi. Trapezos, gemilerin ancak
tehlike anında sığınabilecekleri küçük bir limana sahipti,
fırtınalı havalarda hiç de korunaklı değildi.
Koloni Trapezos, Maikop, Kuban yani Trankafkasya'daki
madenlerden gelen demir ve bakırın nakli için önemli bir
limandı. Yine Trapezos, güney ve doğudan gelen iki büyük ticaret
yolunun sonunda bulunuyordu. D.J.G. Slattery hinterlandın
zenginliklerinin kıyı kentlerine taşınmasını şöyle anlatır. "...
Önemli zengin kay naklara sahip iç bölgelerde kazanç elde etmek
için ticarî etkinliklerde bulunduğu sanılan Grek kolonileri
vardır. Değirmen Dere 'nin denize döküldüğü yere yakın bir
konumda bulunan Trapezos bunlardan biridir. Bu nehir, zengin
maden kaynaklarının olduğu Gümüşhane bölgesinin yanından geçer
ve aslında iyi bir ticari taşımacılığa uygun oldugundan,
ticareti kolaylaştırır, kolonistlere kolay kar saglardı...M.P.
Charlsworth, yerleşmedeki ticari ürünleri şöyle vermektedir:
"...Karadeniz kıyısındaki Trapezos, Phamakia, Sinope gibi
limanlar, bölgelerinde yetişen kaliteli gemi kereste-si, balık,
tahıl ve diğer zengin malları ihraç ederlerdir
Güneydoğu Karadeniz kıyı kentleri Pers merkezlerinden uzak ve
filo dışında ulaşılması güç oldugundan Persler zamanında
çoğunlukla bağımsız yaşamış olmalılar. Pers İmparatorluğu
içindeki satrap ayaklanmalarından da Trapezos ve çevresinin
etkilendiğine dair bir kaynak mevcut değildir.
Persler, M.Ö. 360 yılında, geniş toprakları kapsayan Kappadokya
satraplığını kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayırmışlardır.
Güney Kappadokya'nın satraplık merkezi Mazaka (bugün Kayseri),
Kuzey Kappadokya'nınki ise Gaziura (bugün Turhal) idi.
Karadeniz'in güney kıyılarım da içine alan Kuzey Kappadokya önce
Pontos kıyısındaki, yani deniz kıyısındaki Kappadokya, zamanla
antik yazarlar tarafından yalnızca Pontos sözcüğü ile ifade
edilmeye başlamıştır. Burası daha sonra, Romalılar zamanında
Pontous Polemoniacus olarak isimlendirilmiştir.
Pers kralı III. Dareios'la mücadele etmek ve çabuk kesin sonuç
almak isteyen Makedonya kralı Büyük İskender (III. Aleksandros)
doğu seferi sırasında Karadeniz sahil kesimine çıkmamıştır.
Ancak asıl Kappadokya'nın merkezi olan Mazaka'yı (Kayseri) zapt
etmiş ve buraya kendisine sadık kalan Sabiktas isminde bir
Pers'i satrap olarak atamıştır, (Bkz. Arrianos, Anabasis II,
4,2).
Büyük İskender'in ölümünden sonra, M.Ö. 323'de Babyion'da
(Babil) yapılan toplantıda görev taksimi yapılırken. İskender'in
arşivisti Eumenes'e Paphiagonya ve Trapezos'a kadar olan
Kappadokya verilmişti. Bunlardan Kuzey Kappadokya İskender
zamanında zapt edilmediğinden buranın şatrabı I. Ariarathes
bağımsızlığım ko-rumuştu. Eumenes ve İmparatorluk Naibi
Perdikkas I. Ariarathes'i yenerek Kuzey Kappadokya'nin bir
kısmım zapt ederler. Ancak diadokhiar (halefler) arasında iç
mücadele başlamış oldugundan Trabzon'un da içinde bulunduğu
sahil kesimine inilememiştir. Görüldüğü gibi. Büyük İskender'in
ölümünden hemen sonra, onun generalleri arasında başlayan
mücadeleler sırasında Doğu Karadeniz'de yer alan kentler
bağımsızlıklarım korumuşlardır. Perdikkas'ın seferi sırasında
kaçan I. Ariarathes'in manevi oğlu II. Ariarathes, M.Ö. 301
yılında Antigonos'un îpsos Savasi'nda yenilmesinden sonra. Güney
Kappadokya'ya dönerek devletinin yeni kurucusu olmuştur. Aynı
yıllarda Kuzey Kappadokya'da yeni bir devlet kurulmak üzereydi.
M.Ö. 3. yüzyılın basında, Olgassis (Ilgaz) Dağlarının
eteklerinde Kimiata'da Pers kökenli I. Mithradates tarafından
kurulan Pontos krallığı kısa zamanda Kızılırmak (Halys) ile
Yeşilırmak (İris) arasındaki verimli bölgeyi işgal eder. Amisos
(Samsun) alınır, İris Irmağı geçilerek devletin sınırları
Thermedon Çayı'na kadar genişletilir. Güneyde ise Amasia,
Gaziura, Zela ve çevresi ele geçirilir, başkent Amasia'ya
taşınır. M.Ö. 183'de Sinope'nin alınmasından sonra bu kent
başkent olacaktır, (Strabon XII, 3,1). Egemenlik alanım doğuya
doğru genişleten VI. Mithradates Eupator, Trabzon'un da içinde
olduğu sahil kesimin! ve Kuban-Koikhis bölgesini kontrolü altına
alır, (Strabon XII, 3,28).
III. Mithradates Savaşı (M.Ö. 74-64) sonunda, M.Ö. 64/63'de
Bithynia Pontos çift eyaletini kuran Romalı komutan Gn.
Pompeius, Pontos krallığının, eyalet dışında kalan, Haiys'tcn,
Trapezos dahil, Kolkhis'e kadar olan Kuzey Kappadokya
topraklarım Mithradates'in güneye inen ordusunu yenen
Galatların Tolistoag boyu prenslerin-den Deiotaros'a verir.
Gaius Julius Caesar ile Gn. Pompeius arasındaki iç savaş ve
sonra da Caesar'ın Mısır'da bulunmasından yararlanan VI.
Mithradates'in oğlu II. Famakes Kınm'dan Kolkhis bölgesine
girince, Pompeius'un M.Ö. 63 yılında buraya atadığı vasal kral
Aristarkhos kaçar. Böylece Farnakes batıya doğru ilerler ve
Deiotaros ile Caesar m Küçük Asya'nın güvenliğini sağlamak için
bıraktığı komutanlarından Gn.Domitius Calvinus'la karşılaşır.
M.Ö. 48 yılında, Farnakes; Pompeius'un, babası VI. Mithradates'i
Kelkit (Lykus) vadisinde yendiği Nikopolis kenti yakınında, Roma
kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğrattı. Fakat halkına zalimce
davranan Farnakes onların desteğini sağlayamadı. Bu sebeple de,
kısa süre sonra İskenderiye'den (Aleksandria) dönen G. J.
Caesar'a, M.Ö. 47 yılında Zela'da (Zile) yapılan savaşta
yenildi.
Roma'da Gaius Julius Caesar'in katlinden (15 Mart 44) sonra
yapılan iç savaşlarda C. Octavianus ile M. Antonius Roma'da
yönetime hakim olmuşlardı. Aralarındaki anlaşmaya göre devletin
doğusundaki işleri M. Antonius yürütecekti. Bununla ilgili
olarak M. Antonius, M.Ö. 39'da Roma toprakları ile Parthiar
arasında tampon bir bölge oluşturacak vasal krallıklar
kurmuştur. Böylece o, Pontos bölgesini VI. Mithradates'i n
torunu ve II. Farnakes'in oğlu olan Dareios'a; Pisidia ve
çevresini Galat soyundan gelen Amyntas'a; Kilikia'nın bir
bölümünü de Polemon'a vermiştir.
M.Ö. 26 yılında Polemon'un, İmparator Augustus tarafından
Pontos'a vasal kral olarak atandığım görüyoruz. Polemon,
egemenlik alanım doğuda, Kafkaslarda genişletmek için yaptığı
savaşlar sırasında ölür. Bunun üzerine karışı Pythodoris
oğullarından biri ile krallığı idare eder, bir süre sonra da
Kappadokya'nın vasal kralı Arkhelaos ile evlenir. Böylece, Roma
Eyaletlerinin doğusunda, yani Roma dünyası ile bu tarihlerde
Fırat Nehri'nin güneydoğusun bulunan Parthiar arasında, Orta ve
Güney Karadeniz sahilinden başlayan, Pontos, Kappadokya,
Kommagene ve Kilikya (Kilikia Trakheia) vasal krallıklarının
topraklarıyla Akdenize kadar uzanan geniş bir alanda tampon
bölge oluşturulmuştur. Bu genelde, henüz yeterince huzura
kavuşmamış topraklarda, Roma'nın tarihi boyu uyguladığı bir
stratejisiydi.
İmparator Gaius (Caligula) (M.S. 37-41) yaptığı düzenlemeler
sırasında, Pontos'a vasal kral olarak çocukluk arkadaşı olan
Polemon'u (II. Polemon) atamıştır. imparator M.S. 38'de II.
Polemon'a Bosporos'un (Kırım) vasal krallığım da vermiştir.
Claudius (M.S. 41-54) imparator olduktan sonra 41 yılında bazı
değişiklikler yaptı. Bosporos krallığım II. Polemon'dan aldı,
bunun yerine ona, Pontos'a ek olarak Dağlık Kilikya'nın (Kilikia
Trakheia) vasal krallığım verdi.
İmparator Nero (M.S. 54-68) zamanında Parth Kralı Tridates'e
karşı 58 yılında yapılan sefer sırasında Trapezos Romalıların
ikmal üssü olmuştur (Tacitus Annales XII 39). Yine Nero
zamanında, 63 yılında II. Polemon'un ölümü üzerine tüm Pontos,
Pontus Polemoniacus ile birlikte Roma'ya bağlanır. Böylece,
kentin birçok sikkesi üzerinde görülen "Era^sı başlar.
Polemon'un kurduğu deniz gücü durmaktadır. M.S. 64 yılma kadar
II. Polemon'un deniz kuvvetleri komutanı olan Anicetus isyan
eder, Trapezos'u işgal eder ve gemilerin bir kısmım yakar. Ancak
o, İmparator Vespasianus (M.S. 69-79) tarafından gönderilen
Virdius Geminus tarafından etkisiz hale getirilir, (Tacitus
Historia III, 147 vd.). Bu olaylardan sonra, Roma'nın deniz üssü
olan kente, özgür şehir (liberum oppidum) imtiyazı tanınmıştır.
Bu tarihten sonra Trapezos için güzel günler başlamıştır.
Vespasianus'un döneminde askerî yolların yapımına başlandı. Bu
bayındırlık etkinliği içinde, kent için son derece önemli olan
Trapezos-Satala yolu yapıldı. Böylece Kelkit ve Çoruh vadisine
açılan bu yolla kentin hinterland ile bağlamışı sağlanmıştır.
Bir süre sonra da sahil yolu açılmıştır.
İmparator Hadrianus (117-138) muhtemelen II. seyahati sırasında,
131 yılında kenti ziyaret etmiştir. Bu sırada limanla birlikte,
saraylar, tapınaklar, su kemerleri yaptırılmıştır. İmparator
adına bunları denetleyen Arrianus (Periplous Pontou Euxeinou 24
M=16, 6 R.), Trapezos'daki Hadrianus heykelinin, iyi bir işçilik
göstermediğim de yazmıştır.
Limanın elverişsiz durumu ve hava şartları gibi olumsuzluklardan
dolayı Grek kolonistler için kentin pek çekici olmadığına
değinen W. Ruge'de (RE,VI A 2, 1937, S.2216), "...Trapezos
halkının üzerindeki Grek etkisi de pek güçlü olmamıştır.
Hadrianus zamanında bile, Trapezos 'da grekçe bir yazıtı tasa
hatasız yazabilen bir kişi bile çıkmamıştır. Burada grekçe
birkaç yazıtın dışında da yazıt ele geçmemiştir.." kaydı
bulunmaktadır.
Karadeniz'in güneydoğu kesiminde, gerek ticaret ve gerekse
Kafkaslara açılan önemli bir geçit yolu üzerinde olmasına rağmen
kentten günümüze gelen fazla bir kalıntıya rastlanılmamıştı. Son
yıllara kadar Hadrianus limanının dalgakıranının suyun altında
göründüğüne işaret edilmekteydi. Biz bu kalıntıyı görmek
istediğimizde, denizin antik liman kesiminin bir süre önce
doldurulduğunu, dalgakıranın da molozların altında kaldığım
öğrendik. Bugünkü Trabzon, antik çağ kentinin üzerinde yer
almaktadır. Bu da yeni binaların yapımı sırasındaki temel
kazılarında görülmektedir. Nitekim Nisan 1998'de Cumhuriyet
Mahallesindeki bir temel kazısı sırasında bazı antik
fragmanların bulunması üzerine, Trabzon Müzesi Müdürlüğünce
kurtarma kazısı yapılmıştır. Çalışmaları yürütmüş olan Arkeolog
Elmas Kaya (Müze Kurtarma Kazıları Semineri IX, 1998), kazı
sonucunda, bir tapınağa ait olabilecek sütun gövdeleri, iki adet
korint sütun başlığı, arşitrav ve üstüne gelen diş kesimli
kasetler, üçgen alınlığa ait parçalar gibi bazı mimarî elemanlar
ile bronz çıplak bir erkek heykeli ve geç devir duvar
kalıntısının ortaya çıktığına işaret etmektedir. Kaya, in situ
olarak ele geçmeyen bu parçaların buluntu yerinin yanındaki
Tabakhane Camisinin öncesinde, Hadrianus döneminde yapımına
başlanan Hermes tapınağının ve bronz heykelin (Hermes) de yine
aynı devire ait olabileceğini, Arrianus'un raporuna dayanarak,
belirtmektedir.
Vespasianus ve Hadrianus'un yardımlarıyla başlayan huzur ve
refah devri yüz yıldan fazla sürer. Ancak 257 yılında Gotlar
tarafından işgal edilen Trapezos kenti yakıldı, yıkıldı ve
yağmalandı. Bu talan ve tahrip devrinden senra kent bir daha
kendini toparlayamadı.Trapezos bundan sonraki yüzyıllarda,
sınıra yakın olduğu için, daha çok garnizon kenti oldu. Bölgenin
kontrolünü yapan Legio I Pontica burada bulunuyordu. Justinianus
devrinde Sasani savaşları sırasında kent yeniden imar edilmiş ve
su şebekesi genişletiletilerek onarılmıştır. Kentin yönetimi
hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Sikkeler üzerindeki
tasvirlere, Trapezos'ta tapınım gören tanrıları şöyle
sıralayabiliriz: İlk sırayı Mithras, sonra Tykhe, Dionysos,
Sarapis, Hermes, Asklepios, Hygieia, Nemesis gibi. ( Pontos
Bölgesi kültleri için bkz. E. Oishausen, " Gotler, Heroen und
ihre Külte in Pontos-ein erster Bericht", ANRW II, 18/3, 1990,
S.1865-1906. Kaynaklardan anlaşıldığına göre, Trapezos'da
Hıristiyanlık çok sonraları yayılmıştır.
Kentin Sikkeleri: Kentin en eski sikkeleri M.Ö. 4. yüzyıla
aittir. Gümüş sikkelerinin ön yüzünde hafif sakallı bir erkek
başı; arka yüzünde bir masa ve üzerinde şimdiye kadar, üzüm
salkımı olarak yorumlanan bir yığın vardır. Burada, Trabzon
bölgesinin doğal bitkisi olan kara yemiş gösterilmiş olmalı.
Yığının sağından çıkan ve masa üzerine paralel görünen çizgi de
kara yemişin dalıdır. O. Tekin bunu sikke yığını olarak
görmektedir. Grekçe trapeza masa demektir ve kentin sikkeleri
üzerinde TRA lejandı ile birlikte çokça görülmektedir. Sikke
tipi ile kentin adı benzeştiğinden "konuşan tip" gurubuna girer,
(Tekin 1997: 115, Res.134). Kent Traianus döneminde yeniden
sikke basmaya başlamıştır. Severus Aleksander (222-235);
Gordianus (238-244) zamanında sikkeler basmıştır. Philippus
Araps (244-249) zamanında sikke basımı durmuştur.
İfade ettiğimiz gibi, kentin adı pek çok kaynakta geçmesine
rağmen, ancak çok sınırlı bilgi edinebiliyoruz. Kentin konumu
son derece iyi olmasına ve Roma imparatorlarının yardımlarını
almasına rağmen, ele geçen kalıntı ve epigrafık malzeme yok
denecek kadar azdır. Bu durumu W. Ruge gibi bazı araştırıcılar,
Bizans döneminde antik kalıntıların yok edildiğine
bağlamaktadırlar. Zamanla, araştırmalar ilerledikçe ya da
tesadüfi buluntular arttıkça, kent hakkındaki bilgilerimizin de
çoğalacağı umudundayız.
*İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi
|
|
| |