Karalahana Karadeniz Forum
Nisan 26, 2010, 10:23:15 ÖS *
Merhaba, Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya üye olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular: Karalahana Facebook grubuna katılmak için tıklayın: http://www.facebook.com/group.php?gid=5534443438
 
   Ana Sayfa   Yardım Ara Takvim Giriş Yap Kayıt  
Sayfa: [1] 2 3   Aşağı git
  Bu Konuyu Gönder  |  Yazdır  
Gönderen Konu: Giresun,Giresunlular ve Giresun haberleri buraya!  (Okunma Sayısı 18994 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
admin
Macukali
Yönetici
Lahana Turşusu
*****

Karma: +99/-60
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 4924



Üyelik Bilgileri WWW
« : Mayıs 22, 2006, 08:08:26 ÖÖ »

Giresun,Giresunlular ve Giresun haberleri bu sabit başlık altında açılsın


Festivali fırsat bilip yarıştılar 



29. Uluslararası Giresun Aksu ve Fındık Film Festivali kapsamında, Aksu Deresi'nin Karadeniz'e döküldüğü festival alanında saç ayaktan geçme, dereye taş atma ve ada etrafında dolanma gelenekleri sembolize edildi.

Festival alanında geleneklerin sembolize edilmesine Vali Şükrü Kocatepe, Giresun Belediye Başkanı Hurşit Yüksel, İl Jandarma Komutanı Albay Mehmet Özkan, KİT Komisyonu Başkanı ve AK Parti Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, AK Parti Giresun Milletvekilleri Ali Temür, Hasan Aydın ve Adem Tatlı, Kosova ve Bulgaristan Halk Dansları toplulukları ile 10 bine yakın vatandaş katıldı.

Belediye Başkanı Hurşit Yüksel, yaptığı konuşmada, Aksu Festivali'nin yörede 4 bin yıldır gerçekleştirildiğini hatırlattı. Festival geleneklerinin saç ayaktan geçme, dereye taş atma ve adanın etrafından dolaşma olduğunu ifade eden Yüksel, "Atalarımızdan kalma bu miras, baharın gelişi ve tohumun yeşermesini, ürünün bereketini ve bolluğunu, halkımızın tuttuğu dileğin bugünde kabulünü, derdin belanın denize dökülmesini, soyun sürdürülmesini ve ocağın kutsallığını simgelemektedir. Festival tüm insanlığa, barış, kardeşlik, dostluk ve dayanışma sağlamakta, ataların gelenek ve göreneklerini gelecek kuşaklara aktarmaktadır" dedi.

Konuşmaların ardından Vali Kocatepe, Belediye Başkanı Yüksel, İl Jandarma Komutanı Albay Mehmet Özkan, KİT Komisyonu Başkanı ve AK Parti Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, AK Parti Giresun Milletvekilleri Ali Temür, Hasan Aydın ve Adem Tatlı, festivale katılan yabancı konuklar ve vatandaşlar, dilek tutarak 3 kez saç ayaktan geçti, Aksu Deresi'ne 7 çift ve 1 tek taş attı. Festivale katılan vatandaşlar daha sonra teknelere binerek Giresun Adası çevresini dileklerinin yerine gelmesi için turladı.

Festivale katılan yerli ve yabancı halk dansları ekipleri, Giresunlular'a kendi oyunlarından örnekler sunarken, öğleden sonra da Giresun Kalesi'nde halk dansları gösterileri ve müzik şöleni gerçekleştirildi.
 
 
Logged
Karalahana Karadeniz Forum
« : Mayıs 22, 2006, 08:08:26 ÖÖ »

 Logged
Asia Minor
Karalahanacı
****

Karma: +6/-3
Offline Offline

Mesaj Sayısı: 274


Kov bostancı danayı / Yemesin lahana'yı


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #1 : Mayıs 23, 2006, 02:53:00 ÖÖ »

Giresun Ticaret ve Sanayi Odası (GTSO) Meclis Başkanı Hasan Çakırmelikoğlu, Giresun Üniversitesi'nin yıllardır eğitim-öğretimini sürdüren üniversitelerle yarış içerisinde olabilmesi için hedefler belirlenip kısa sürede altyapı eksikliklerinin tamamlanması gerektiğini söyledi.

Çakırmelikoğlu, yaptığı açıklamada, Giresun'da yıllardır hayal olan üniversitenin kurumunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından 2005 yılı içerisinde kabul edildiğini hatırlattı. Yörede kurumu gerçekleştirilen üniversitenin Giresun'un eğitim, sosyal, kültürel ve sportif açıdana gelişimine büyük katkı sağlayacağına işaret eden Çakırmelikoğlu, bu sebeple üniversitenin değerinin iyi bilinmesi gerektiğini aktardı.

Giresun Üniversitesi'nin yıllardır eğitim-öğretimini sürdüren üniversitelerle yarış içerisinde olabilmesi için hedefler belirlenip kısa sürede altyapı eksikliklerinin tamamlanması gerektiğini kaydeden Çakırmelikoğlu, "Giresun'un ekonomisine, sosyal yaşamına, kültürel ve eğitim öğretimine büyük katkı sağlayacak olan üniversitemize 7'den 70'e tüm Giresunlular sahip çıkmalıdır. Üniversitemizin büyük eğitim yuvaları arasına katabilme yolunda bundan sonra büyük çaba içerisinde olmalıyız. Yıllardır eğitim-öğretimde bulunan üniversitelerle yarış içerisinde olabilmemiz için üniversitemizin önüne yeni hedefler konulmalıdır. Hedefler doğrultusunda bunları elde etmek için doğru adımlarla ilerlemeli, üniversitemizin alt yapı eksikliklerini el ele vererek kısa sürede tamamlamalıyız" dedi.

GTSO Meclis Başkanı Hasan Çakırmelikoğlu, Giresun Üniversitesi'nin ilgi odağı olabilmesi için mutlaka bünyesinde tıp, hukuk, mühendislik, elektrik ve elektronik gibi bölümleri kurulması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Kenthaber
Logged
MezarKabuL
Karalahanacı
****

Karma: +4/-3
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 299


Yurtta sulh,cihanda sulh...


Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #2 : Mayıs 23, 2006, 02:43:09 ÖS »

Mavi Karadeniz TV de yayın hayatına başladı biliyosunuz sahibi iki kişi iki side giresunlu 11996 frekans 26000 hz turksat1c den dikey pozisyonda izleyebilirsiniz...
Logged



Yurtta sulh,cihanda sulh
paşalıoğlu
paşalıoğlu
Yönetici Yardımcısı
Lahana Turşusu
*****

Karma: +155/-116
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 1900



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #3 : Mayıs 24, 2006, 06:00:40 ÖÖ »

 


 
Uy, deniz; Karadeniz!..


Güzin Yalın


Bir Akdeniz ülkesinde yaşıyoruz ama, “Karadenizlilik” ülkemizde çok önemli bir olgu. Bu gerçek, yemek kültürü konusunda da geçerli…Bir Akdeniz ülkesinde yaşıyoruz. Üstelik de, Akdeniz’e en uzun kıyısı olan ülkelerden birinde ve de bölgenin en doğusundaki yerimiz yüzünden, diğer Akdeniz ülkelerinin çoğundan daha “koyu” Akdenizlilik özellikleri taşıyarak… Hal böyleyken, ülkemizde, tartışılmaz bir “Karadenizlilik” olgusu, neredeyse Akdenizlilikten önde gidiyor…

Hayatın her boyutu hakkında söyleyecek bir şeyleri bulunan bu özel kavram, yörenin insanlarının, Türkiye’nin neresine giderlerse gitsinler fazla değişmeyen davranışları, inançları, gelenekleri ve yaşam biçimleriyle kendini belli ediyor. Tabancalı, tüfekli ilginç düğünleri; efsane haline gelen zekaları; türlü çeşitte ilginç gündelik adetleri; güzelim türküleri; meşhur “Temel” fıkraları; olağanüstü sağlıklı ve lezzetli mutfakları ile, Karadenizliler…

Oysa, Akdenizli olmak kavramı hakkında son zamanlarda pek çok şey konuşulup tartışıldığı halde, Karadenizli olmanın hangi anlamları içerdiği, hala pek çok insan için, aynı derecede kafa kurcalayan bir konu değil… Benimse, hem bir Türk olarak, sapına kadar tam bir Akdenizli; hem de bir Giresunlu olarak, kültürü ile gurur duyan bir “Karadenizli” olduğum için, bu konu fazlasıyla ilgimi çekiyor… Doğrusu, sık sık aklıma takılıyor: “Akdenizlilik” ile “Karadenizlilik” gerçekten bu denli farklı mıdır?

Peki, nedir bu “Karadenizlilik”?
Daha doğrusu, aslında nedir bu Karadenizlilik? Biraz Pontus’tan kalanlar, biraz Kafkas esintisi, biraz da Türkiye’nin belki de en zengin etnik karışımının etkisi… Yani, Türk, Laz, Çerkez, Gürcü, Abhaz ve daha bir çok geleneğin çok renkli bir bileşkesi… Bana sorarsanız, Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde, bunlara bir de, Akdeniz kültürünün hiç de
küçümsenmeyecek etkisini eklemek gerek… Hatta Karadeniz’e kıyısı olan diğer ülkelerden farklı olarak, ülkemizde, bu bölge için de, “Akdeniz ruhlu” demek, hiç yanlış olmaz bence… Bu, en azından mutfak kültürü için geçerli…

Evet, Karadenizlilik olgusunu, tabii ki, pek çok açıdan incelemek olası… Ama gelin biz, her zamanki gibi, yeme-içme durumları ile ilgilenelim… Yörenin sofra ve yemek kültürüne bakmak, hem bazı çok özel yiyecekleri daha iyi anlamamıza, hem yöreyi daha iyi tanımamıza, hem de benim çocukluğumun en keyifli anılarına birlikte göz atmamıza yarayacak çünkü…

Bir bakalım, Karadeniz Mutfağı’nın temel özellikleri nelerdir… Hangi yemekler sıyrılıp öne çıkar diğerlerinin arasından? Hangi ürünler yetişir, ya da üretilir bu bölgede; yemek pişirirken en çok hangi malzemeler kullanılır? Mutfak mekanları neye benzer; nasıl sofralarda otururlar yemek yerken? Kışın ne yerler; düğünlerde ne içerler; neyle kahvaltı ederler? Öyle ya, türkülerinde bile hamsi ve fındık baş rolde olduğuna göre, yemek kültürü, Karadeniz yaşantısında özel bir yer tutuyor olmalı…

Konumuz: Karadeniz’in yeyip içtikleri!..
Karadeniz Mutfağı ile ilgili ilk söylenmesi gereken şey, bence, kimsenin fazla altını çizmediği bir nokta: Şüphesiz, “Karadeniz Mutfağı” deyince, hemen herkesin aklına gelen bilindik şeyler var; hamsi gibi, fındık gibi, mısır unu gibi. Oysa, Karadeniz Mutfağı’nın en belirleyici özelliklerinden birisi, ot yemekleri… Pek de fazla bilinmeyen bu yemekleriyle Karadeniz, Ege Mutfağı ile rahatlıkla boy ölçüşebilecek durumda…

Bölge, sürekli yağış aldığı için, çok zengin bir bitki örtüsüne sahip… Bu nedenle de, aklınıza gelebilecek (veya eğer Karadeniz’e hiç gitmedinizse, aklınıza bile gelmeyecek!) her tür ottan ve yapraktan yemek yapıyor Karadenizliler. (Bu size bir şey hatırlatmıyor mu? Evet, iyi bildiniz, ta kendisi: Ege ve giderek, Girit Mutfağı... Alın size, reddedilemeyecek bir “Akdenizlilik” boyutu!..)

Biraz geçmiş, biraz gelenek, biraz da bellek…
Benim, Karadeniz’de yemek deyince, ilk gözümün önüne gelenlerse, daha ziyade, tatillerde yaşadığım, çocukluğumdan kalan yeme-içme serüvenleri… Üzerinden bütün yaz inmediğimiz yaşlı taflan (kara yemiş) ağacı ve “başakçılığa” çıkıp dalda unutulan fındıkları topladığımız fındık bahçeleri… Bir de, halamın, yengemin ve babaannemin mutfaklarındaki odun ateşiyle yanan açık taş ocaklar ve bu ocakların başında yapılan sohbetler… Daha sonraki yıllarda, bu ocaklar yerlerini, önce kuzine tarzı, daha sonra da daha modern ocak ve fırınlara bıraktılar ve yalnızca “köydeki evde” kaldılar…

Üzerlerinde, Trabzon usulü bakır çevirme tavalarında pişen, fasulye tavaları, mısır ekmekleri veya hamsili pilavlar olurdu… Bir kenarda, hemen her zaman hafifçe ekşitilmiş olan, yayık ayranı hazır dururdu. Tüm bu yiyecekler, babaannemin kurduğu yer sofrasına gelirdi ve genelde mısır veya kara lahana çorbasından sonra yenirdi…

Trabzon usulü bakır çevirme tavası, yörede üretilen bakır mutfak gereçlerinden yalnızca bir tanesiydi. Süt bakraçları, su güğümleri, tencereler, kapaklı oval sahanlar, maşrapalar ve bardak yerine kullanılan kupalar ilk aklıma gelenler... Eskiden Ermeni ustaların yaptığı ve geleneksel becerisi nesilden nesile aktarılan bu gereçlere, şimdilerde, modern çaydanlıklar ve “bakır güveçler” de eklenmiş bulunuyor. Zaten artık, yörede bu geleneği sürdüren Ermeni ustalar da yok.

Karadeniz’den aklımda yeme-içmeyle birleşen bir diğer görüntü de, keşan-peştamal bağlamış kadınların sırtlarında taşıdıkları “şelek” tabir edilen fındık sepetleri… Bu sepetlerin üzerine genellikle, o akşam yemeğinde pişirilmek üzere, fındık bahçelerinden dönerken toplanmış, ağaçların altındaki loş alanlarda kendiliğinden yetişen ve “tavuk” veya “fındık” mantarı denen mantarlardan bir demet konmuş olurdu.

Bu mantarlara, yerel dilde “tirmit” adı verilirdi ve soğanla sote edilmiş veya yağda kızartılmış hallerinin lezzetini, sonraları yediğim çok daha karmaşık hiçbir yemekte bulamadığımı itiraf etmeliyim. Bir de, 10-15 santimetre çapında beyaz bir mantar vardı ki, zaten adı da “acı mantar” olan bu mantarın zehirli olanlardan nasıl ayrıldığını bir türlü anlamadığım için, bende korkuyla karışık bir saygı uyandırırdı…

Sonra yengemin, akşam yemeği hazırlamak için gerekli malzemeyi edinmek üzere, “çit” tabir edilen sebze bahçelerine dalıp peştamalını, Ayşe kadın fasulye, patlıcan, yayla bezelye (içi tanelenmemiş bir tür bezelye), Giresun salatalığı (iri, sarı menevişli ve üzeri dikenli bir tür salatalık) ve sırık domatesiyle doldurduğunu hatırlıyorum. İstanbul’da tüm bu sebzeleri ayrı ayrı ve tartıp ölçerek almaya alışkın olduğumuzdan, bu bolluğu şaşkınlıkla izler, peştamalı her doldurmanın kaç seferlik manav alışverişine denk geldiğini hesaplamaya çalışırdım…

Ama, sebze dolu peştamal ne denli ilginç olursa olsun, biz çocukları en çok sevindiren, kucağımızı mısırla doldurmak olurdu. Çocuk boyumuzu geçen mısır bitkilerinin arasına yengemle birlikte dalar, yapraklarının çıplak kollarımızı kaşındırmasına aldırmadan, yeterince dolgunlaşıp dişleri sütlenmiş koçanları saptardık. Bu püskülü nazlı, süt gibi taze, “bebek” mısır koçanları, koparılıp peştamala doldurulur; bir koşu eve dönülüp yeşil yaprakları ayıklanır ve odun ocağında közlenmek üzere mutfakta bekleyen babaanneme teslim edilirdi. Kurutulup un yapılmak yerine, bu şekilde közlenerek yenmek için seçilen bu taze mısırlara da “poğol” denirdi…

Pekmezin hası, üzümü çalı ateşi üzerinde, ağır ağır kaynatarak yapılır… Bazı günler, bahçede kocaman bir çalı ateşi yakılır ve üzerine kapkara bir kazan yerleştirilirdi. Bu, pekmez kaynatılacağı anlamına gelirdi. Genellikle üzüm, bazen de taflan veya dut, saatler süren emek sonucunda, ağır ağır kıvamlanarak pekmeze dönüşürdü… Ben aslında, Karadeniz’de kahvaltıların baş tacı olan ve de ayrıca benim çok sevdiğim bir tatlının yapımında da kullanılan pekmezi, kafamda hiçbir tanıdık tatla birleştirememiş olduğumdan, en fazla hangi meyveden yapıldığı ile ilgilenirdim.

Kazanın, sürekli izlenmesi ve karıştırılması gerekirdi ve pekmez yemeye meraklı olmasak bile, o gün boyunca, tüm dikkatimiz bu kazanın üzerinde olurdu. Babaannem, yaşı uygun olanlarımızdan karıştırma eylemi için yardım ister; küçüklerin ise, ateşe yaklaşmalarını kesinlikle yasaklardı. Günün sonunda; hazır kıvamda ateş varken, birlikte yaşadığımız yorgunluğun ödülü olarak, bize saç üzerinde gözleme yapardı. Gözlemeyi, kimimiz tuzlu tereyağı, kimimiz de toz şeker veya taze dağ çileği reçeli ile yerdik. Yöreye has bu minyatür çileğin kokusu, ömür boyu aklımızdan çıkmayacak kadar güzel olurdu; tıpkı halis Trabzon yağının lezzeti gibi…

İstanbul’daki arkadaşlarımıza bir masal kadar uzak gelen, bu nedenle de, bize küçümsenmeyecek bir prestij sağlayan bir başka deneyimimiz de, akşamüzeri otlamaktan dönen ineklerin sağılmasıydı. Büyükbaş hayvanlar, ailelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için beslendiğinden, hayvancılık yapılan bölgelerde olduğu gibi, büyük sürüler ve bunlara bakmaktan sorumlu ortak çobanlar olmazdı babamın köyünde… Bu yüzden, herkes kendi hayvanına bakardı. İnek otlatmaya yörede verilen isim, ineği “yaymak”tı ve bu, gerçekten dikkat gerektiren bir işti. Çünkü hayvanların karnını doyurabileceği geniş meralar olmadığı için, eğimli arazideki yoğun bitki örtüsü arasında otlarlarken, sebze bahçelerine ve mısır tarlalarına girerek buraları talan etmelerine engel olmak gerekirdi.
 
İneklerin sağılma saati gelince, benim için uysal bir inek seçilir; yüzüme çarpmasın diye kuyruğu arka bacağına bağlanır; elime bir bakır bakraç verilir ve ineğin altına yerleştirilen alçak tabureye oturmam sağlanırdı. Bundan sonrasında anımsadıklarım, ellerime giren kramplar; kaynayan sütün üzerinde oluşan bir parmak kalınlığındaki kaymağın lezzeti; annemin, kaynayıp ılıtılan sütten yoğurt mayalaması; kollarımızın ağrımasına aldırmadan yürüttüğümüz yayık yayma işi sonucunda elde edilen köpüklü ayran ve yayıkta oluşan tereyağının yenmeden önce yıkanması… Bu sonuncusu, beni en az tereyağın tuzlanması kadar şaşırtırdı ama, kızarmış bir dilim ekmek üzerine sürülen ve sıcak ekmeğe değdiği anda eriyen tuzlu tereyağın tadı da hiçbir şeye benzemezdi… Bir de, İstanbul’da yalnızca bal ve reçelle birlikte yediğimiz için tatlı olarak algıladığımız kaymağın, burada tereyağı yerine yemeklerde kullanılmasına çok şaşardım…

Taflan, böğürtlen, paslı armut, sarı kiraz…
İnsan ancak yazmaya başlayınca fark ediyor: Karadeniz’deki çocukluk anılarımda yemek konusu, bitecek gibi değil… En iyisi, hala aklıma geldikçe gülümsediğim bir tanesini daha anlatıp bugüne gelmek… Hem, tüm bunları, yalnızca geçmişte kalmış olaylar gibi anlattığıma bakmayın… Benim için çocukluğumda kalmış nostaljik anılar olsalar da, söz ettiğim bu “serüven”lerin çoğunu, Karadenizli çocuklar hala gündelik hayatlarında yaşıyorlar; belki biraz daha modern araç-gereçler kullanarak, ama aynı keyif ve heyecanı mutlaka tadarak…

Sizinle paylaşmak istediğim bu son anı, aslında kentte ne denli doğadan kopuk yaşadığımızın da bir göstergesi: Meyveler konusunda o zamanki cahilliğim… Karadeniz’in lezzeti ve miktarı bol binbir çeşit meyvesini dalından yemek, doğal olarak, biz çocuklar için çok farklı bir keyifti… Türlü meyvenin, daha önce hiç görmediğimiz ağaçlarını tanıyor; bunlara beceriyle tırmanıyor; bacaklarımız çizik içerisinde, meyve topluyorduk. Ama yörede sürekli yaşayan yaşıtlarımızdan farklı olarak, sürekli bu yaşadıklarımıza şaşırıp duruyorduk… Örneğin, taflanın dilimizi ve dişlerimizi boyadığını çok geç fark ediyor ve ağzımızın artık sonsuza dek böyle mor kalacağına inanarak, panik oluyorduk!.. Veya, böğürtlen toplarken, yanlış yerden uzanarak, eteğimizi dikenlere takıp yırtıyor ve bunu diğerlerine belli etmemek için türlü numaralar yapıyorduk.

“Paslı” armudu çürük zannediyor; çok fazla taze fındık yersek karnımızın ağrıyacağını bilmiyor; ağacın altına serilen bir beze dut silkelenmesini çok değişik ve eğlenceli buluyor; üzümün ağaçta yetişmediğini ilk kez kendi gözlerimizle görüyorduk… Ama cehaletimizi en keskin biçimde gösteren, kiraz konusundaki bilgisizliğimiz olmuştu… Bu bölgenin kirazın anavatanı olduğunu ve “kiraz” kelimesinin kökeninin, “Giresun” kelimesi ile aynı olduğunu zaten bilmiyorduk ama, bari Giresun’un meşhur sarı kirazını (dalbastı), henüz ham olduğu için bu renkte zannedip olgunlaşıp kızarmasını beklemeseydik!..

Karadenizliler, lezzetli yemek pişirmeyi iyi bilir…
Evet, artık gelelim günümüze… Herkesin bildiği gibi, Karadeniz’de, coğrafi özelliği nedeniyle tahıl tarımı için gereken geniş düzlükler olmadığından ve yine aynı sebepten, fazla hayvancılık da yapılamadığından, bahçe sebzeciliği ve balıkçılık çok gelişmiş durumda. Doğanın bu bölgeye bahşettiği inanılmaz zenginlik, yağmurun miktarı ve de dolayısıyla yeşilin bolluğu şeklinde karşımıza çıktığı için, envai çeşitte, pişirilip tadına bakılacak bitki, hemen herkesin evinin bahçesinde ve hatta yol kenarlarında, bol miktarda bulunmakta…

Eh, bu durumda, Karadenizli hanımlara da, bunları çeşit çeşit pişirip denemek kalıyor… Tahmin edersiniz, bunu çok da iyi başarıyorlar. (“Karadenizli hanımlar” dedim de, erkeklerin, imajları zedelenecek diye bana kızmaları olasılığını göze alarak, belirtmeliyim: Karadenizli erkeklerin çoğu, en az hanımları kadar güzel yemek yapıyorlar!.. Tabii bu, büyük ölçüde aileme dayanan bir gözlem ve genelleme yapmak yanlış olur ama, sonuçta, unutmayın ki, aşçılarıyla ünlü Mengen de, bir Karadeniz Bölgesi kenti olan Bolu’nun ilçesi…)

Kısacası, Karadeniz sofralarında, dört mevsim süren bir yeşillik cümbüşü var!.. Baş köşesinde sebze ve otlardan yapılmış yemeklerin olmadığı bir sofra düşünmek, neredeyse olanaksız…
Gelin, bu yeşil dünyaya kısaca bir göz atalım: Karadeniz’de çokça yenilen ve bizim buralarda pek bulamadığımız bir sürü ota ilaveten, o yöreden çıkmış olmakla birlikte, hemen tüm büyük kentlerde de artık bulunabilen bazı yiyecekler var. Birinci grupta hemen aklıma gelenler, melevcan (diken ucu), hoşuran, mendek, baldıran, taflan, sakarca ve tirmit… Bunları yöreye gittiğimde yemek hem daha kolay, hem de daha lezzetli… İkinci grubun ünlüleri ise, kara lahana (yerel dilde “pancar”), pazı (yerel dilde “pezik”), ısırgan, mısır (yerel dilde “darı”), kiraz, fındık ve çay… Bunlar da, Karadenizli olsun olmasın, artık Türkiye’de yaşayan herkesin severek tükettiği yiyecek maddeleri…

Evet, Karadeniz farklı ve çarpıcı yönleri çok olan bir bölge; ama bu gözünüzü korkutmasın… Her bakımdan keyifli olan Karadeniz yaşantısına uymayı gerçekten istiyorsanız, çok da özel bir çaba sarf etmenize gerek yok! Kahvaltı dahil her öğünde balık yiyebilirseniz; hamsiyi diğer balıklardan ayrı tutup sanki farklı bir şeyden söz ediyormuşçasına, “hamsi, ekmek, fasulye ve balık” gibi bir ifade kullanabilirseniz; yoğurt ve ayran tüketmeden yaşamamayı öğrenebilirseniz; yeşil fasulyeden turşu kurup bir de üstüne, bu turşuyu soğanla kavurarak yerseniz; un kullanmak gereken her yerde mısır ununu tercih ederseniz; bildiğiniz kirazı tuzlayıp salamura yaparak, kışın et gibi kavurmasını pişirirseniz, en azından mutfağınızda bir “Karadenizli” gibi davranmış olursunuz… 

Türkiye’de yaşıyorsanız, nasılsa, hangi bölgede olursanız olun, kaçınılmaz bir biçimde Akdenizlisiniz… Gelin, bir süre için, buna bir başka denizin kıyısından özellikler de ekleyin; yaşama bir de böyle bakmayı deneyin… Hem eğleneceğinizi, hem de öğreneceğinizi garanti ediyorum… Hiçbir şey olmasa, çok lezzetli ve sağlıklı yeni yemekler denemiş olursunuz!...

 

1. Mutlaka gidin, mutlaka yeyin…

Şimdilik öneriler, yalnızca Giresun ve Trabzon’dan, ama tabii devamı gelecek!...
Trabzon’da, Kalkanoğlu’nda etli pilav
Trabzon’dayken, İstanbul, İzmir, Ankara’yı (hatta Lonrda’yı!) özlerseniz, çay ve kahve için, Keyif
Maçka Coşandere Tesisleri’nde, kuymak ve hamsili kaygana
Hamsiköy’de, sütlaç
Akçaabat’da, Cemil Usta’da köfte
Vakfıkebir’de, taş fırın ekmeği
Görele’de, pide ve “sade” dondurma
Giresun’da Tibor’da, fasulye diblesi ve turşu kavurma
Giresun’da Çerkez’de, güveçte çalar balığı
2. Hiç değilse, adlarını bilmekte yarar var!..
Karadeniz yemekleri birbirinden ilginç ve lezzetli… Hepsinin tarifini bir seferde yazmak olanaksız ama birer kısa tanım vererek, ağzınızın suyunu akıtmak çok kolay!..

Dible - Başta yeşil fasulye ve kara lahana olmak üzere, birçok sebzeyle yapılan bir pirinç yemeği.
Fasulye tavası - Kaynar suya batırılıp çıkarılmış fasulyelerin, mısır ununa bulanıp çevirme tavasında, az tereyağıyla kızartılması.
Hamsili pilav - “Hamsi böreği” de denilen ünlü Karadeniz yemeği. Kılçıkları ayıklanmış ve mısır ununa bulanıp tavaya dizilmiş hamsi katlarının arasında iç pilav...
Hoşmak - Haşlanmış kuru fasulyenin tereyağı ve mısır unu ile ezilerek püre haline getirildiği  ve sıcak veya soğuk olarak yenilebilen bir yemek.
Isırgan yemeği - Marifet ellerinize batırmadan otu toplayabilmekte. Sonra sıra, sarımsak ve süte geliyor…
Katmer - İster tatlı, ister tuzlu yenmek üzere hazır bekleyen ev yapımı yufka.
Kaygana - Çeşitli otlar veya hamsi ile yapılan bir tür omlet.
Kazkaldıran - Tereyağı, yöre peyniri ve un ile yapılan bir yemek.
Kuymak - Genellikle sade mısır ununun, bazen bazı sebzeler katarak, tereyağında kavrulması ile yapılan bir yemek.
Laz böreği - Tepsi böreği gibi pişirildikten sonra üzerine şerbet dökülen fındıklı tatlı.
Mıhlama - Tereyağında eritilmiş kaşa peyniri ile yapılan bir yemek.
Sakarca kızartması - Yöreye özgü soğan cinsi bir tür bitkinin yumurta ile karıştırılıp tavada kızartılması.
Samaksa - Üzüm ve sütle hazırlanan bir tatlı.
Sütlü kabak - Kara kabak ve sütle hazırlanan bir tür puding.
Taflan kavurması - Taflan tuzlusunun çekirdeklerini ve fazla tuzunu çıkartıp halka şeklinde doğranmış soğanla, tereyağında kavrulması. Taflan yerine kiraz ile de olabilir.
Yağlaş - Kavrulmuş mısır unu üzerine kızdırılmış yağ dökerek yapılan bir yemek.

3. Karadeniz’in (bazı) bitkileri…
Karadeniz’de yağmur bol olduğu için, yeşillik bol; yeşillik bol olduğu için de yağmur bol!.. Karadeniz’in tüm otlarını, sebzelerini ve meyvelerini bir seferde sayabilmek neredeyse olanaksız… Ama ilk sefer için şöyle bir tutam bitkiye ne dersiniz?...

Acı mantar
Baldıran
Boğazlı erik
Çalı çileği (böğürtlen)
Çay
Dağ çileği (kır çileği)
Diken ucu (melevcan)
Fakaz armudu
Fındık
Fındık mantarı (tirmit)
Gelin parmağı
Giresun salatalığı
Gücükdene
Hodan (çiçeği üzerinde tomara)
Hoşuran
Isırgan
Kaldirik (kaldırak, tomara)
Kara kabak
Mendek
Mısır - Poğol
Pancar (kara lahana)
Pazı kökü
Pezik (pazı)
Sakarca
Sarı kiraz (dalbastı)
Taflan (kara yemiş)
Tavuk mantarı (tirmit)
Yayla bezelye (tanesiz bezelye)
 


Bu yazı 24/03/2005 tarihinde yayımlanmıştır.

 Bu yazı www.insankaynaklari.com sitesinden alınmıştır.
 
Logged

Kerpiç koydum kazana
Poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana
Bandım verdim özümü
Asia Minor
Karalahanacı
****

Karma: +6/-3
Offline Offline

Mesaj Sayısı: 274


Kov bostancı danayı / Yemesin lahana'yı


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #4 : Haziran 01, 2006, 02:46:40 ÖÖ »

Giresun Ünivesitesi'nin kampüs alanı olarak planlanan arazinin kamulaştırılmasından vazgeçildiği bildirildi.

Konuyla ilgili Üniversite Kurma Komitesi üyelerinin Giresun Valiliği'nde yaptıkları toplantı sonrasında basına bir açıklama yapan Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Tüfekçi, üniversitenin kampüs alanı için Gaziler Mahallesi'nde 64 dönüm arazinin kamulaştırılmasını için bir süredir girişimlerde bulunduklarını söyledi. Prof. Dr. Tüfekçi, arazi sahibiyle bedel hususunda anlaşamamaları sonucu konuyu mahkemeye intikal ettirdiklerini belirterek, "Bilirkişi incelemesinde arazinin metrekaresine 91 YTL değer biçildi. Bu rakam, arazi sahibiyle yaptığımız pazarlığın 3 katıdır. Bu nedenle komite olarak kampüs alanı için planlanan kamulaştırmadan vazgeçildi" diye konuştu.

Prof. Dr. Tüfekçi, açılan mahkemenin de durdurularak davanın geri çekileceğini dile getirerek üniversitenin kurulması için bugüne kadar toplanan 2 milyon 300 bin YTL'nin daha acil işlerde kullanması yönünde bir karar aldıklarını da sözlerine ekledi.

kenthaber
Logged
MezarKabuL
Karalahanacı
****

Karma: +4/-3
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 299


Yurtta sulh,cihanda sulh...


Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #5 : Haziran 05, 2006, 06:09:12 ÖÖ »

BEYKOZLU GİRESUNLULAR İSTANBULLULARI BULUŞTURUYOR...
Konu ile ilgili görüşlerini aldığımız Beykozlu Giresunlular derneği II.Başkanı İsmail Hakkı ÖZTÜRK: "Bu yıl 16.sını düzenleyeceğimiz Yayla şenliğimiz İstanbul kamuoyu tarafından dikkatle takip edileceğini biliyoruz.Bunun için Giresun ve Giresunlulara yakışan bir şenlik tertip ettik.Bizler Beykozlu Giresunlular olarak göreve geldiğimizden bu yana Giresun kimliğini en üst noktalara taşıma gayreti içerisinde olduk.Bu şenlik İstanbul ve çevresinde yaşayan Giresunluların bir ve birlikte olduklarının göstergesi olacaktır.Bizler her zaman Giresun kültürünü örf ve ananelerini yaşatma gayreti içerisinde olan dernek yöneticilerine büyük görevler düşmektedir.Bu anlamda geleneksel Yayla Şenliğimiz Giresun ve Giresunluların kamuoyu tarafında takip edilen kimliğini oluşturmaktadır.Öyleyse bu kimliği en zirve noktalara taşımak için çıktığımız bu yolda tüm hemşehrilerimizi yanımızda görmek istiyoruz.

                 Bu yılki yayla şenliğimiz tarihinde ilk defa kuruluş çalışmalarında derneğimizinde aktif olarak bulunduğu MAVİ KARADENİZ TV' den canlı olarak yayınlanacaktır.Bu bilinçle Giresunluların bir sivil toplum örgütü olarak neler yapabileceğini tüm kamuoyu görecektir.İstanbul'da yaşayan bizler yaşadığımız topluma birşeyler katabilmeliyiz.Bu çalışmalarımızın meyveleri uzun soluklu ve sağ duyulu bir yansıması olacağını düşünüyorum.Bizler her anlamda bu yılki yayla şenliğimizin diğer sivil toplum örgütlerine örnek olacağını düşündüğümüzden programlarımızı çok geniş kapsamlı hazırladık.18 Haziran Kaymakdonduran Yayla Şenliğimiz çıktığımız bu yolun yıllık zirvesidir.Tüm hemşehrilerimi Yayla Şenliğimizde görmek istiyoruz.Çalışmalarımız zaman içerisinde çeşitli haber araçları ile(MAVİ KARADENİZ TV,İETT otobüsleri,afişler,pankartlar gibi)duyurulacaktır.Hemşehrilerimizin hiçbir ücret ödemeden katılabilecekleri bu şenliğimizde buluşmak dileğiyle.:"dedi.

               Bizlerde Beykozlu Giresunlular olarak II.Başkanımız ve ekibine başarılar diliyoruz.

Logged



Yurtta sulh,cihanda sulh
paşalıoğlu
paşalıoğlu
Yönetici Yardımcısı
Lahana Turşusu
*****

Karma: +155/-116
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 1900



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #6 : Haziran 09, 2006, 02:02:08 ÖÖ »

Giresun Gazetesi'nden alınan yazı yorumsuz olarak verilmiştir.


Yazarın Biyografisi (6/7/2006 10:29:19 PM)
 
 
 
 
 
AKIN ÇORAP FABRİKASI...
 
    Fabrika kurulma aşamasındayken yer konusunda pek çok spekülasyonlara neden oldu. Giresun kamuoyunda adından aylarca söz ettirmişti.
    Anladığımız kadarıyla, üç bini aşkın insanın iş için başvuruda bulunduğu fabrikaya, başvuran binlerce insandan sadece milletvekilleri ve üst düzey yöneticileri tarafından torpili bulunan kişiler iş başı yaptılar.
    Bu oldukça düşündürücü bir hadise……
    Ancak asıl konumuz bu değil elbet..
    Ben sizlere fabrikanın çalışma koşullarından bahsetmek istiyorum. İşin ilginç ve üzücü yanı ise, her nedense Akın Çorap Fabrikası'na giren işçilerin kısa bir zaman diliminden sonra işten atılması ..
    Fabrikada çalışıp ta işten çıkarılan insanları dinlediğimde şaşırmadım dersem yalan olur. Ortaya sürülen havadan sudan bahaneler karşısında hayrete düştüm. Ve hele çalışma koşullarını dinlediğimde 'bu kadar da olmaz' dedim..
    Aldığım bilgilere göre, sabah 7.45'te işbaşı yapılan Akın Çorap Fabrikası'nda saat 10.00'da çay molası veriliyor. Çay ve şeker ise çalışan işçilere ait. Sadece sıcak su fabrikadan veriliyor. Öğlen paydosu 10-15 dakika. Saat 16.00'da bir 10 dakika daha çay molası var tabii çay ve şeker yine çalışan personele ait olmak kaydıyla. Saat 18.00 ila 18.30 civarı paydos saati olduğu söylenilmesine karşın bu saatte iş paydosu yapan yok.
    Şimdi yapılan toplantılarda patronların söylediği şu cümlelere lütfen dikkat edelim;
    “Buraya işe girmek için 3000 civarında başvuruda bulunuldu. Sizler şanslısınız ancak bunun farkında değilsiniz. Mesaiye kalacağınız zamanlar da olacak. Ancak hiç kimse mesai ücreti alacağını düşünmesin verilmeyecek. Servis sorununuz bizi ilgilendirmiyor. İşe nasıl geleceğiniz sizin sorununuz. Sabah 07.45'de herkes burada olacak. “
    Giresun'dan Keşap'a işe gitmek için günlük dolmuş ücreti veren fabrika personellerinin aldığı maaşı merak etmiş olmalısınız. Aldıkları ücret 200.00 YTL. ile 300.00 YTL. arası. Asgari ücret bile değil.
    Bunun yanı sıra sorumlu usta başının küfür ve hakaretleri de cabası..
    Usta başının tehdit vari ve küfürlü sözleri bana anlatıldığında kulaklarıma inanamadım. Bu ne seviyesizlik. Bu ne anlayışsızlık. Olmaz böyle şey…
    Fabrikada toplu halde işten çıkarılan personellere de bir anlam veremedim doğrusu. 18 kişi bir anda işten çıkarılıyor. Merak ediyorum elbette, Bu personelin hepsi verimsiz miydi, yoksa altında başka nedenler mi var? Tek tek işten çıkarılanlar da ayrı bir sorun.
    İşin garibi ise, işten çıkarılan kişiler 3 ay İstanbul'da bu konuda eğitim alan kişiler. Ekonomik durumu kötü olup da elinde ki avucundakini satıp bu fabrikada çalışabilmek için İstanbul'da eğitim gören kişiler. Şu anda bu eğitimli kişiler işten çıkarılmış durumda.
    Akın Çorap Fabrikası'nda çalışan erkek personellerle adeta haremlik selamlık ortamında çalışan bayan personellerin giyimlerine de takan fabrika yöneticileri, işten çıkardığı kişileri verimsizliğiyle değil de, saçının uzunluğu, boyası, uzun tırnağı ile mazeret gösterip işten atmış olması. Açıkçası bu kadarına da pes doğrusu…
    Ne fabrikaymış bee…
    Giresun'u yönetenlerin gurur duyduğu, istihdamı sağladık diye övündüğü bu fabrikanın iç yüzü böyle işte. Personele saygı duyulmayan, yasal hakları göz ardı edilen, asıl önemlisi de emeği sömürülen işçiler bütün olumsuzluğa rağmen boğaz tokluğuna çalışmaya çalışıyorlar. Yöneticilerden ricam şimdi, yaşanan bu olumsuzlukların giderilmesi için çaba harcamaları. Yaşanan olumsuzluklar öncelikle İş Kanunu'na aykırı zaten.
    El insaf…
    Fabrika değil de sanki Nazi esir kampı.. bu tarif çalışanlara ait. Çünkü yoğun baskı altında çalışan personeller kendilerini Nazi esir kampında gibi hissediyorlar. Ve yine kendilerini esir kampında gibi gören personel “bir tek kırbacımız eksik” cümlesini kuruyorlar ki burada düşünmek gerek.
    Köle gibi çalıştırılan Akın Çorap Fabrikası personellerinin sigortalarının yaptırılıp yaptırılmadığı, maaş ücretlerinin asgari ücret üzerinden ödenip, ödenmediği ve çalışma koşullarının acilen incelenilmesi gerektiğini düşünüyorum . Akın Çorap Fabrikası yöneticilerinin sürekli ay sonunda toplu halde işten personel neden çıkarıldığını da merak etmiyor değilim hani. Onca zaman kurs gören en aktif personeller hiçbir mazeret gösterilmeden işten çıkarılıyorsa bunun altında yatan neden verimsizlik mi, yoksa sigorta meselesi mi?
    Bilmek isterim doğrusu..
    Fabrikaya girmek için torpilleri taa milletvekillerine kadar uzanılan işçilerin çalışma koşullarının bir an önce düzeltilmesini de isterim elbette.
    En kısa zamanda bu olumsuzlukların giderilmesi, işçilerin haklarına saygı gösterilmesi, şartlarının insanca iyileştirilmesi dileği ile…


 

 Yazarın Arşivi 6/7/2006 10:29:19 PM - AKIN ÇORAP FABRİKASI... 5/2/2006 12:28:42 PM - SABIR DA BİR YERE KADAR! 4/6/2006 1:57:08 PM - ONLAR BİZİM YARINIMIZ, GÜNEŞİMİZ... 4/2/2006 7:02:27 PM - YÜREĞİNİZDE SEVGİNİZ DAİM OLSUN GÜZEL İNSANLAR 3/26/2006 5:55:50 PM - YASAKLAR ANNELERİ ÜZÜYOR 3/20/2006 9:35:11 PM - AYDENİZ ARAMIZDA... 
 
 
 
 
Logged

Kerpiç koydum kazana
Poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana
Bandım verdim özümü
Sakallıoğlu
Karalahanacı
****

Karma: +31/-10
Offline Offline

Mesaj Sayısı: 490


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #7 : Haziran 09, 2006, 04:53:51 ÖÖ »

GİRESUN IŞIK ONLİNE SİTESİ nde bu yazıyı kaleme alan SABRİYE AYDENİZ bacımızı önce yürekten kutlamak gerekir.Toplumun büyük çoğunluğunun hamaset nutukları attığı,işçinin ve emekçilerin sorunlarının görmezlikten gelindiği bir dönemde, böyle konular hakkında objektij yazı yazmak ve yorum yapmak cesaret ve yürek ister.Fabrika arazisinin nasıl verildiği bir yana,kıyı kanunu,imar yasaları,Çevre Etki
Değerleme yasaları ve benzeri tüm yasalarda ihlal edilmiştir.Tam bir ''BIRAKINIZ YAPSINLAR,BIRAKINIZ GEÇSİNLER'' mantığı ile hareket eden kafadan bunları bekleyin.Bu uygulama tam bir VAHŞİ KAPİTALİZMİ gözler önüne seriyor.Yüzyıl önce bittiği sanılan bu Vahşi kapitalizmi yeniden hortlatanlar ''SERBEST PİYASA''ya tapanlardır.Bunlar NEOLİBERAL düşüncenin yasa,hukuk,İnsan hakkı,
İŞÇİ hakkı tanımayan DİNİDE İMANIDA PARA olanların uygulamaları.Çözümü VAR!! ÖRGÜTLENME,SENDİKA VE MÜCADELE.
Kimmi yapacak,bizzat mağdur olan İŞÇİLER,EMEKÇİLER.SAYGILARIMLA. N.SAKALLIOĞLU 09.06.2006
Logged

■ Herkes Benim Düşünceme Katılırsa, Yanılmış     Olmaktan Korkarım. OSCAR WILDE
admin
Macukali
Yönetici
Lahana Turşusu
*****

Karma: +99/-60
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 4924



Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #8 : Haziran 09, 2006, 08:58:54 ÖÖ »

Alıntı
    Köle gibi çalıştırılan Akın Çorap Fabrikası personellerinin sigortalarının yaptırılıp yaptırılmadığı, maaş ücretlerinin asgari ücret üzerinden ödenip, ödenmediği ve çalışma koşullarının acilen incelenilmesi gerektiğini düşünüyorum

Umarım, Maliye bu haberi ihbar kabul etmiştir. İnsan emeğini bu derece küçümseyen ve hiçe sayanlara yazıklar olsun.
Örgütlenme ve sendika her emekçinin ihtiyacı.
Logged
admin
Macukali
Yönetici
Lahana Turşusu
*****

Karma: +99/-60
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 4924



Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #9 : Haziran 09, 2006, 09:04:48 ÖÖ »

Arkadaşlar, aşağıdaki haberin özellikle fotoğrafın köşemizin ciddiyetine yakışmadığını düşünmekle birlikte ilk defa bir yayla şenliği haberinin araya "parça" konularak verildiğini de görüdüm ya medyamızda... artık ölsem de gam yemem. 
Kaynak: Kenthaber (başka fotoğraflar da var)


Giresun'un Bulancak İlçesi'nde bu yıl 7.' si gerçekleştirilen Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali'nde konser veren Ebru Destan sahnede horon tepti.



Bulancak Mahallesi'ndeki festival alanında gerçekleştirilen Ebru Destan konserini yaklaşık 5 bin kişi takip etti.

Bulancak halkından büyük ilgi gören Destan, sahnede bir ara kendisi dinlemeye gelen gençlerle birlikte horon tepti.

Yaklaşık 2 saat sahnede kalan Destan, söylediği şarkıları ile kendisini dinlemeye gelenleri coşturdu.

Destanın konserinin ardından gençler arasında kavga çıktı. Polis tarafından müdahale edilen kavga büyümeden önlendi.
Logged
MezarKabuL
Karalahanacı
****

Karma: +4/-3
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 299


Yurtta sulh,cihanda sulh...


Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #10 : Haziran 13, 2006, 06:01:07 ÖÖ »

Karadenizimizde bir gelişme oldugu görülüyor  Sırıtan bende bu organizeyi düzenleyenlere çok ama çok teşekkür ediyorum...
Logged



Yurtta sulh,cihanda sulh
admin
Macukali
Yönetici
Lahana Turşusu
*****

Karma: +99/-60
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 4924



Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #11 : Haziran 24, 2006, 06:38:18 ÖÖ »

86 bin ton fındık beklentisi 



Giresun Ziraat Odası (GZO) Başkanı Özer Akbaşlı, Giresun ve yöresinde bulunan fındık bahçelerinde 25 Nisan tarihinde meydana gelen donun 2006 ürünü fındık rekoltesinde yüzde 24'lük zarara sebep olduğunun tespit edildiğini söyledi.

Akbaşlı, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Giresun ve yöresinde 25 Nisan tarihinde etkili olan aşırı soğuklar sebebiyle fındık bahçelerinde donun meydana geldiğini hatırlattı.

2004 yılı Nisan ayında yörede yaşanan don olayını sebebiyle fındık bahçelerinin yeni yeni toparlanmaya başladığına dikkat çeken Akbaşlı, 25 Nisan tarihinde meydana gelen don olayının bahçelerde yeniden zararın doğmasına sebep olduğunu aktardı.

Meydana gelen don olayının 2006 ürünü fındık rekoltesinde yüzde 24'lük zarara sebep olduğunun tespit edildiğini Akbaşlı, "Tarım İl Müdürlüğü, Fındık Araştırma Enstitüsü, Giresun Ticaret Borsası, FİSKOBİRLİK, Karadeniz İhracatçılar Birliği, Giresun Ticaret ve Sanayi Odası ile Giresun Ziraat Odası tarafından oluşturulan komisyon tarafından Giresun ve yöresinde bulunan fındık bahçelerinde Haziran ayı içerisinde rekolte tahmini çalışmaları gerçekleştirildi.

Yapılan araştırmalar sonucu Giresun ve yöresinde 2006 ürünü fındık rekoltesinin tahmini olarak 86 bin ton olarak gerçekleşeceği tespit edildi. Yine tespitler sonucu yörede etkili olan donun rekoltede 16 bin ton, yüzde 24'e yakın (Giresun'da 102 bin ton fındık üretimi yapılmaktadır) zarara neden olduğu belirlendi" dedi.

2004 yılında yaşanan don sebebiyle yöre fındık üreticisinin uğradığı zararı tam olarak gideremeden şimdi de 2006 ürününde kayba uğrayacağını kaydeden Akbaşlı, "Fındıkta yaşanacak olan rekolte düşüklüğü milyonlarca YTL kayıp demek. Geçimini sadece fındıktan sağlayan Giresunlu çiftçi için bu durum ekonomik açıdan yeni bir yıkım anlamına geliyor" diye konuştu.
 
 
Logged
MezarKabuL
Karalahanacı
****

Karma: +4/-3
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 299


Yurtta sulh,cihanda sulh...


Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #12 : Haziran 26, 2006, 11:43:18 ÖÖ »

[b0Aktüel Saçmaladı..
Giresungazete.net Başyazarı Ahmet Gürsoy son makalesinde..
 
 
               Giresungazete.net Başyazarı Ahmet Gürsoy, son makalesinde Aktüel Dergisi son sayısında (sayı,49) “ 83 yılık sır” diyerek Osman Ağa ile ilgili olmadık yalana başvurmasına tepki göstererek, “Koçgiri isyancılarının torunları Osman Ağa’ya bu sebeple düşmandır. Yazılarında Koçgiri’yi savunamadıklarından Onu karalarlar, kötülerler.Çünkü oyunu bozan Osman Ağa’dır. Atatürk’e öfkesi olanlar doğrudan hesaplaşamayanca karalama yolunu seçiyorlar.” Dedi

         Ahmet Gürsoy’un yazısının tamamını aşağıdaki linkten veya Işık Köşesinden okuyabilirsiniz;

AKTÜEL’İN ATATÜRK-OSMAN AĞA SAÇMALAMASI

                 Aktüel Dergisi son sayısında (sayı,49) “ 83 yılık sır” diyerek Osman Ağa ile ilgili olmadık yalana başvurmuş, bu da yetmemiş çarpıtmayı kapak haber yapmıştır. Hele Cemal Şener çok daha büyük hata yapmış, Atatürk’ün Giresun’a gidemediğini söylemiştir. Bu ve daha pek çok çarpıtma ile ilgili olarak sütunum çerçevesinde doğruyu sizlere aktaracağım. Atatürk’ün sadık Muhafızı 47.Gönüllü Alayının kurucusu ve kumandanı Yarbay Topal Osman Ağa ile ilgili yazılanlara cevabı vereyim. Buyurun. 1.Dergi 28. sayfada Osman Ağayı kast ederek “tarih sahnesine ilk çıkışı, I.Dünya Savaşı ilk başladığında memleketi Giresun’da topladığı yaklaşık 100 kişilik grupla Cezaevinin kapısını açtırıp 150 mahkûmu çetesine katmasıyla oldu” diyor ki, yanlıştır. Çünkü Osman Ağa, 1912’de patlak veren Balkan savaşına Giresun’dan toplanan 63 Arkadaşıyla gönüllü olarak katılmıştır. Katılmaya bilirdi. Çünkü o günlerde varlıklı aileler çocuklarını askere göndermemek için askerilik bedelini şubeye yatırıyor, askerlik yapmış sayılıyordu. Osman Ağa için de ailesi 54 altın yatırmıştı. O, ailesinin yatırdığı 54 altını geri almış, üstelik bir de gönüllü yazılmıştır. 2.”Rumların Karadeniz’den uzaklaştırılmasında aktif görev aldı” bilgisi de yanlıştır. İlköğretimden üniversiteye kadar bütün inkılâp tarihi kitaplarında da yazıldığı gibi Rumlar 1923 yılında Yunanistan’la karşılıklı rızaya dayalı olarak yapılan anlaşma gereği Karadeniz’den göçmüşlerdir. 3.”1921 yılındaki Koçgiri İsyanının bastırılmasında gösterdiği acımasızlık..” diye başlayan bilgi de yanlıştır. Yunan Ordusu Sakarya hattına doğru ilerlerken, Anadolu’da iç isyan başlatılmıştı. Bunun bastırılması gerekiyordu. Ankara, merkez Ordusu Kumandanı, Nurettin Paşa’yı ve beraberinde o günlerde Giresun gönüllülerinden kurulu bulunan Osman Ağa’nın kumandanı bulunduğu 47. Alay’ı yardım amacıyla görevlendirdi. İsyan bastırıldı. Özellikle “Ay ışığı” bölgesinde şiddetle çarpışmalar oldu. İsyan bastırıldı. Giresun gönüllü alayının burada gösterdiği yararlıklardan dolayı Osman Ağa’ya Genel Kurmay tarafından ödül verildi. Olayı takiben Merzifon Amerikan Kolejline baskın düzenlenerek Pontus faaliyetlerine son verildi. Ağa Ankara’da Meclis önünde toplanan kalabalıklar tarafından saatlerce alkışlandı. Buradan Sakarya Savaşına gidildi. Şimdi, Koçgiri isyancılarının torunları Osman Ağa’ya bu sebeple düşmandır. Yazılarında Koçgiri’yi savunamadıklarından Onu karalarlar, kötülerler.Çünkü oyunu bozan Osman Ağa’dır. 4.”Liberal çizgisiyle dikkat çeken Ali Şükrü Bey” tanımlaması da yanlıştır. Ali Şükrü Bey, liberal çizgide değil, hilafet çizgisindeydi. 5.Gelelim, söz konusu derginin kapak haber olarak takdim ettiği asıl konuya. Yalnız burada şu hususun altını çizelim. Osman Ağa tarafından öldürttüğü ileri sürülen Ali Şükrü Bey, aynı zamanda Giresun’un da milletvekilidir. Yani Osman Ağa’nın da vekilidir. Çünkü Giresun 1922 Nisanına kadar Trabzon Sancağına bağlı bir kazadır. Dergi diyor ki.”Topal Osman ve çetesi Çankaya Köşkünü kuşatır. Atatürk’ün koruması ve en güvenilir adamı olarak gösterilen Topal Osman, Mustafa Kemal’in Köşkten çıkmasına izin vermez.” Bunu hatıralarında belirten her kimse yalan söylemektedir. Yazımın başında da belirttiğim gibi ben Giresunluyum. Söz konusu olay günü Köşkte nöbetçi olan kişi Giresunlu Kumaş Mehmet Efendidir. Kumaş Mehmet Efendinin yakınlarına sordum. Kısaltarak aktarıyorum. Rahmetli diyormuş ki: “Paşa sofrasındaydı, ara sıra kendisi pencerede görülüyordu. O gün olaydan bir saat kadar evvel Ağa ile karşılıklı şakalaştılar. Çatışma çok sonraları oldu. Ağa ölünce bizim de tüfeklerimizi aldılar” Aktüel Dergisinin konuya ilişkin yazısı zaten kendi içinde çelişkili. Bir taraftan “Ağa köşkü tehdit altına aldı sadece çocukların ve kadınların çıkmasına izin verdi” diyor öte yandan, “Latife Hanım erlerden birine portakal sandıklarını getirtip, başına Atatürk’ün kalpağını takarak kendisini Atatürk sansınlar diye sandıkların üzerine çıkıp dolaştı” diyor, daha sonra da her taraf kurşunlanmıştı” diyerek boyu kısa latife Hanım’ı kurşunların önünde tutuyor. Bu yazıya göre Latife Hanım’ın boyu Çankaya Köşkünün penceresine ancak yetişiyor; otursa görülmüyor. Acaba öyle mi? 6.Son olarak Cemal Şener’in yanlışını düzeltmek istiyorum. Mustafa Kemal’in Giresun’a gelmediğini gemide beklediğini söylüyor. Yanlıştır. Mustafa Kemal 19 Eylül 1924 Günü Giresun’a gelmiş, geldiği gemi açıkta demirlemiş, Giresunlu gençler kayıkla sahile getirmişler ve halk çok büyük tezahüratla karşılamıştır. Burada Osman Ağa’nın oğlu İsmail Bey, Atatürk’ün elini sıkmış, “babamı ne yaptınız paşam” demiş Atatürk’te “Osman Cumhuriyet şehididir.” Cevabını vermiştir.Paşa, Giresun’da Faransızca olan bir lokantanın adını Türkçeye çevirmiş, Bilgi Yurdu Derneğini ziyaret ederek “ayrı gayrı olmaz adınızı Türkocağına çevirin” diyerek validen yardımcı olmasını istemiştir. Şehirde 2,5 saat kalmış, buradan Ordu iline gitmiştir. Osman Ağa’nın ilk gömüldüğü yer olan Giresun Kalesindeki Kurban Dedenin yanında idi. Şimdiki yerine taşınmasını yine Atatürk istemiş ve 1925 yılında mezarı taşınmıştır. Konuya vereceğimiz daha başka cevaplar da vardı. Olabildiğince kısaltık. İnşallah ilerde açıklarız.

Kaynak:Giresungazete.net

 
][/b]
Logged



Yurtta sulh,cihanda sulh
admin
Macukali
Yönetici
Lahana Turşusu
*****

Karma: +99/-60
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 4924



Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #13 : Haziran 27, 2006, 06:22:15 ÖÖ »

Doğu Karadeniz doğalgaza kavuşuyor 



Doğu Karadeniz Bölgesi'nin doğalgaza kavuşturulması çalışmaları hızla sürüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in uzun süredir üzerinde çalıştığı doğalgaz boru döşeme çalışmaları Sivas-Ordu hattında tam gaz devam ediyor.

Daha önce 'Mavi Akım' kapsamında Samsun'dan gelmesi planlanan, ancak ihaleyi alan firmanın yaşadığı sorunlar sebebiyle geciken doğalgazı Ordu'ya ve Doğu Karadeniz Bölgesi'ne ulaştırma çalışmaları Sivas'tan başlatıldı. Sivas-Suşehri üzerinden 17 Mayıs 2006 tarihinde start alan doğalgaz boru hattı şu an Ordu'nun Kabadüz İlçesi Çambaşı Yaylası'na ulaştı. Dağ ve tepelerin doğalgaz boru hatlarıyla aşıldığı çalışma büyük bir hızla sürüyor. Fernas İnşaat tarafından gerçekleştirilen çalışmada güzergah işaretlemede yüzde 100, güzergah açmada yüzde 45, boru dizgide yüzde 25, kaynakta yüzde 6 iş ilerlemesi sağlandı. Hat boyunca döşenecek borularda Çambaşı-Kabadüz hattında farklı yerlerde stok edildi. Çalışmaları BOTAŞ'tan 4 uzman kontrol ederken, güzergahta 1 proje müdürü, 1 şantiye şefi, 2 saha mühendisinin yanı sıra 48 işçi mesai gözetmeksizin görev yapıyor. Çambaşı Yaylası'ndan Ordu'ya kadar toplam 60 kilometre uzunluğunda olacak olan doğalgaz boru hattı Ata Sanayi Sitesi'nde son bulacak. Burada kurulacak depoda toplanacak olan doğalgaz, dağıtım ağıyla şehre ulaştırılacak.

Çambaşı Yaylası'ndaki doğalgaz çalışmalarının bir başka yanı ise Doğu Karadeniz Bölgesi'ne ulaştırılacak olan doğalgazın ayrım noktası olması. Sivas'tan Çambaşı'na kadar gelen hat, Semen Obası'nda ikiye ayrılarak bir tarafı Ordu'ya bir tarafı Giresun'a uzanacak. Halen Giresun'a doğru yol alan çalışmalar buradan sırasıyla kısa ve orta vadede Doğu Karadeniz'in diğer illerine ulaştırılacak.

"YIL SONUNA KADAR TAMAMLANACAK"

Çalışmaları yerinde görmek üzere parti yöneticileriyle birlikte incelemelerde bulunan AKP Ordu İl Başkanı Fatihan Ünal, hat döşeme çalışmalarının yıl sonuna kadar tamamlanacağını söyledi. Orduluların beklediği doğalgazın çok yakında olduğunu söyleyen Ünal, "Bakın burada cep telefonu çekmiyor, arazi şartları çok ağır ve engebeli. Bu zor şartlarda, bu ağır araçlarla dağlar aşılıyor, dereler geçiliyor. Üstelik mesai saati düşünmeksizin geç saatlere kadar çalışıyorlar. AK Parti verdiği sözleri bir bir yerine getiriyor. Hat döşeme çalışmalarının yıl sonuna kadar tamamlanması hedefleniyor. Şu anda çalışmaların önünde bir engel yok" dedi.
Logged
MezarKabuL
Karalahanacı
****

Karma: +4/-3
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 299


Yurtta sulh,cihanda sulh...


Üyelik Bilgileri WWW
« Yanıtla #14 : Haziran 27, 2006, 11:34:20 ÖÖ »


"İşte Görele, İşte Festival"
Bu sene 3. sü düzenlenecek Görele Kemençe ve Horon Günleri 14-15-16 Temmuz 2006 tarihinde Görele'de yapılacaktır.
Görele Belediyesinin düzenlemiş olduğu 3. Kemençe ve Horon Günleri etkinliği 14 Temmuz Cuma günü Görele'de başlayacak ve 3 gün boyunca devam edecektir. Bundan önce yapılan iki etkinliğe Halkımız ve çevre il ve ilçelerdeki hemşerilerimiz de yoğun ilgi göstermişti. Bu katılımlar göz önüne alınarak bu sene de yoğun bir hazırlık içersine girildi. Bu konu da bir açıklama yapan Görele Belediye Başkanı Ertuğrul Melikoğlu ”İlçemiz bu zamana kadar kemençe üstadlarımızla tanınmakta, bizde belediye olarak bu degerlerimize sahip çıkmak amacıyla 3 gün sürecek Kemençe ve Horon Festivali gerçekleştiriyoruz. Yakaladığımız başarımızı daha üst seviyelere çıkarmak zorundayız. Bunun için elimizden gelen tüm gayreti gösteriyoruz ve olanaklarımızı seferber ediyoruz. Tüm hemşerilerimizi aramızda görmek istiyoruz "diye konuştu.
 
Görele Dernekler Birliğinin de katkı sağladığı 3. Kemence ve Horon Günleri etkiliğine bu sene İstanbul'dan da çok sayıda katılım bekleniyor. Birlik başkanı Birol Kardaş " Yöremizin tanıtımına kültürüne ve ekonomisine katkı sağladına inandığımız bu etkinliğe katılım noktasında gerekli bilgiler dernek başkanlarımıza verilmiş olup, çalışmalarımız sürmektedir" dedi.
Logged



Yurtta sulh,cihanda sulh
Sayfa: [1] 2 3   Yukarı git
  Bu Konuyu Gönder  |  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  












MySQL ile Güçlendirildi PHP ile Güçlendirildi Powered by SMF 1.1.11 | SMF © 2006-2008, Simple Machines LLC XHTML 1.0 Geçerli! CSS Geçerli!