RESİMLER
| |
GEREKLİ
LİNKLER
| |
|
|
|
|
| |
|
|

FOTO/YAZAR: ERSİN DEMİREL
Bulutların Öte Yanı:
Demirkapı
- Haldizen
Trabzon’un gözbebeği Uzungöl’e hayat verir Haldizen Deresi... Demirkapı
Yaylası’nı şenlendirir, ormangüllerini coşturur, arkadaşlarını da yanına
çağırarak sonunda Karadeniz’e kavuşur.
Bir kente tepeden bakıldığında, sınırlarının hemen dışında yemyeşil örtüsüyle
doğanın hakimiyeti başlar. Öbek öbek yerleşim alanları ve uçsuz bucaksız bir
doğa... Bir yanda yapılaşmanın, ekonominin, ilerlemenin ve kimileri için
‘güvenliğin’ merkezi sayılan kentler, diğer yanda salt doğanın sözünün geçtiği
yaban bir hayat. Yüzlerce yıl önce doğanın kollarında uyum içinde yaşayan bizler
nasıl da yabancılaştık doğaya ve kendimize...
Uzungöl’den Demirkapı (eski adıyla Haldizen) Yaylası’na giden yolda yürürken
düşünüyorum bunları. Arkamda beyaz şapkalarıyla yüksek tepeler, beyazlığın
bittiği sınırda başlayan çayırlar, çayırların altında yoğun bir orman dokusu
içinde eski ahşap evleriyle şirin Şerah Köyü ve yeşil-mavi bir düş gibi
Uzungöl...

ORMANGÜLLERİNİN RENK CÜMBÜŞÜ
‘Haldizen 12, Balıklıgöl 17 km’ yazan tabelayı geçeli henüz yarım saat oldu.
Sağımda köpürerek akan bir dere, ceviz, kestane, ladin, kayın ve göknar
ağaçlarından oluşan yemyeşil bir orman örtüsüyle çevrili vadi uzanıyor. Her
dönemeçte yeni bir derecik daha azgın sulara katılıyor. Bazen küçük bazen de
büyük şelaleler oluşturarak bütünleşiyor sular Haldizen Deresi’yle. Giderek
artık alışıldık bir görüntü olup çıkıyor çağlayanlar. Ormangülleri, çiğdemler,
orkideler ve çuha çiçeklerinin kokuları eşliğinde bir renk cümbüşüne dönüşüyor
yolculuk.
Beni asıl şaşırtan ormangülleri. Yolun başında beyaz beyaz etrafı
şenlendirirken, yüksekliğin artmasıyla renkleri de değişmeye başladı. Bir süre
sonra insanı kıskandıracak güzellikte bir mora, en sonunda ise sarıya
dönüştüler. Mis gibi kokusu da cabası.
Ve nihayet bir yol ayrımındayım. Soldaki yol Arpaözü Yaylası üzerinden Anzer’e
(Ballıköy) gidiyor. Sapağın ortasında iki pınar karışıyor dereye. Bir tanesi
şaşırtıcı biçimde kayanın ortasından fışkırıyor. Nereden gelir, nasıl yol bulur
bilinmez ama, suyu tatlı ve buz gibi. Sağdaki köprüden geçerek devam ediyorum
yola. İşte aşağı mahalle evleri göründü bile Demirkapı Yaylası’nın. Artık
vadiden çıktık; orman örtüsü yerini geniş çayırlara ve kır çiçeklerine bıraktı.
Birbirine benzer tarzda inşa edilmiş ahşap yayla evleri tümden sessizliğe
bürünmüş. Yaşam belirtisi olan evlerde ise bacalar tütüyor usul usul.

HER YER YEŞİL YEŞİL
Yukarı mahalleye doğru yürüyorum. Karşıda bütün heybetiyle Demirkapı zirvesi
(3376 m) yükseliyor. Dağın kayalık tepesi yaz sıcağına hâlâ direnen buzlarla
kaplı. Biraz aşağıda, sağ yanında küçük kardeşi Karakaya zirvesi (3193 m)
görünüyor. İlk evlerin önüne geldiğimizde akşam ezanı okunuyor. Önümüzde
yemyeşil çayırlarla kaplı tepeler uzanıyor. Kışın sürekli karın beyaz rengine
bakınca bazı görüntüleri ayırt edemez ya insan, Karadeniz’de yeşile bakmak da
aynı etkiyi yapıyor. Gözlerimiz her yeri yeşil yeşil görüyor artık. Güneş
tepelerin ardında kaybolurken akşamın hüznü çöküyor yaylaya. Rüzgâr yavaşça
üflemeye başlarken, çadırlarımızı kurup sıcak uyku tulumlarımıza sarılıyoruz.
Tüm Karadeniz gezisi boyunca peşimizi bırakmayan, artık alıştığımız dere
çağıltısı bir ninniye dönüşüyor gecenin ilerleyen saatlerinde.
Bir yıl önce temmuz ayında kar nedeniyle kapalı olan Bayburt yolu bu kez erken
açılmış. Zikzaklar çizerek yükselen bu stabilize yol Yedigöller’e götürecek
bizi. Soğanlı dağ sırasının bir üyesi olan Demirkapı eteklerine buzul gölleri
serpiştirmiş doğa. Sırasıyla Balıklı Göl, Aygır Gölü, Sarıçiçek Gölü, Birömerin
Gölü, Karagöl, Çifte Göller ve İkiz Göller olmak üzere birbirinden güzel tam
yedi göl... Kar yaylada eylül ayında yeniden yağmaya başladığı için göllerdeki
su seviyesi pek azalmıyor. Turuncu gelincikler, sarı çiğdemler, mor orkideler
arasındaki yürüyüşümüze, nefes kesici görüntüsüyle Balıklı Göl’de ara veriyoruz.
Karakaya kütlesinin siyah-beyaz gölgesi berrak sulara düşmüş. Yedi göl
içerisinde alabalığın bulunduğu tek göl burası...
Rakım yürümeyi zorlaştırıyor, sıklıkla soluyorum. Bedenlerimize iyi davranıp
geçide kadar araçla çıkabilirdik. Ama her şeye dokunma, koklama, ayrımına varma
isteği baskın çıkıyor. Etrafı komar çiçekleriyle kaplı Aygır Gölü karşımızda.
Bir çanak şeklindeki gölden, aşağıdaki yaylada tüten bacaları seyrediyorum bir
süre. Yoldan ayrılıp küçük bir tepeyi aştığımızda, Sarıçiçek Gölü nazenin bir
çiçek gibi önümüzde duruyor. Arkasını yasladığı heybetli dağdan süzülen karların
suları göle akıyor yavaş yavaş. Diğer taraftan çıkan sakin sular, minik
dereciklerle birlikte Haldizen’e katılmak için aceleyle koşturuyorlar. Her
kilometrede biraz daha büyüyen Haldizen Deresi, geniş bir alanda Uzungöl’ü
oluşturuyor. Haldizen’den doğan ve yatağını arayan asi su, gölün diğer yakasında
Solaklı Deresi adını alarak yolculuğuna devam ediyor; Karadeniz’le kucaklaşana
dek.

ANZER’İN BALINI TATMADAN DÖNMEK OLMAZ
Çakmaz, Ohçer, Ovit, Hoduçur, Kavron, Çaymakçur, Kör Ahmet ve daha niceleri
gibi, Demirkapı geçidi de yüzyıllardır insanları birbirine kavuşturuyor. Kaç
kervan bu zorlu yolları aştı, kaç köylü bin bir emekle ürettiği meyvelerini
karlı geçitlerden Karadeniz pazarlarına götürdü kim bilir? 3000 metredeki bu
çetin geçit, araçlarla kolayca aşılıyor artık. Yoldan on dakikalık mesafedeki
sırta çıktığımda, ufuk çizgisi belirsiz bir manzara ayaklarımın altına
seriliveriyor. Bir yanda Anadolu platosunun bir parçası olan bozkırlar ve
Bayburt, diğer yanda etekleri ormanlarla, zirveleri karla kaplı dağlar ve derin
vadiler uzanıyor. Gün yine yetmedi, diğer göllere yetişemeden akşam bastırdı.
Kuzeyden gelen sis usul usul aşağıdaki vadiyi beyaza boyarken, güneş dağların
ardında kayboluyor. Artık sıcak kuzinelerin yandığı yaylaya dönme vakti.
Ertesi gün Büyük ve Küçük yayla mahalleleri üzerinden Anzer Yaylası’na yürümeyi
planlıyorum. Vadinin solunda kalan Büyük Yayla, Demirkapı’ya yarım saat
uzaklıkta. Birömerin Gölü’nden gelen dereyi takip ederek yürüyorum
düğünçiçekleri arasından. Bir vadiye inip çiçek tarlasına dönüşmüş bir sırttan
tepeye çıkıyorum tekrar. Uzaklarda Soğanlı Vadisi bulutlar altında kalmış.
Tepeyi aşıp Dipsiz Göl ve Kürdün Yaylası üzerinden beş saatlik bir yürüyüşle
Anzer’e varıyorum. Envai çeşit çiçeklerle bezeli çayırlarda yaptığım yürüyüş,
Anzer balının ününü haklı çıkarıyor.
Trabzon’dan Uzungöl’e 99 kilometrelik asfalt bir yolla ulaşılıyor. Uzungöl ile
Demirkapı Yaylası arası toplam 12 kilometrelik stabilize bir yol. Yaylaya
minibüs çalışıyor yaz aylarında. Turizme yeni yeni merhaba diyen Demirkapı’da,
yayla evlerinde konaklamak veya çadır kurmak da mümkün. Yedi gölün tamamı hava
elverişli olduğu takdirde iki günde yürünerek gezilebilir. Buralara kadar
gelmişken Sultan Murat ve Şekersu yaylalarını da görmeden geçmemeli.
Doğanın insana armağan ettiği, insanınsa hoyrat davranmasına rağmen henüz
tüketemediği güzellikleri keşfedeceksiniz Demirkapı Yaylası’nda. Karadeniz’in
büyüleyici renkleri, ırmakların sesleri ve vadilerin unutulmaz manzaraları
eşliğinde yüreğinizin de iklimi değişecek.
|
|
META
TAG: Karadeniz,
Karadeniz bölgesi, Anzer balı, uzungöl,
Karadeniz egzi, Karadeniz tatil, Demirkapı,
haldizen, Ohçer, Ovit, Hoduçur, Kavron,
Çaymakçur, ormangülü, Trabzon gezi, Trabzon
tatil, trabzon turizm, trabzon konaklama,
Trabzon otel, treking, Trabzon fotoğrafları,
Trabzon resimleri
| |