|
|
|
TRABZON SİMGELERİ
Prf. Dr. Erdem Aksoy
İnsanın kültür dünyasını ; konuştuğu dil, inandığı din ve
söylenceler, paylaştığı tarih, benimsediği bilimsel ve
teknolojik yaklaşımlar ve gerçekleştirdiği sanat oluşturur. Bu
tanımlamanın kendi içine kapanık toplumlarda çok sınırlayıcı ve
tutucu bir çerçeve getirme olasılığı var. Kültürlerin, ticaret
ylemi içinde başka kültürlerle alışveriş süreci içinde
yaşadığını görüyoruz. Sonuçta insanın kültür dünyası, gelişmeler
ve değişmeler gösteren bir dinamizm içinde bulunabiliyor.
Değişme, kent kültürlerinde daha hızlıyken, kır ve köy
kültürlerinde çok daha yavaştır. Trabzon, M.Ö.7.yüzyılda ,
Anadolu’nun Ege kıyılarındaki Milet kent devletinin
Karadeniz’deki İyon kolonilerinden biri olarak kuruldu. Ege
kıyılarındaki kent devletleri tüm zenginliklerini, göçmenlerin
yerleştirildiği bu kolonilerden elde ediyordu.
Dönemin kent anlayışı, göçmenlerin hızlı ve düzenli yerleşmesini
öngören dik açılı sokak düzenini Trabzon’da gerçekleştirmiş
görünüyor.
Karadeniz’de Trabzon limanı, Doğu’ya açılmak isteyen Batılı
tarihçilerin ilgi duyduğu bir transfer ortamı olmuştur. Tarih
boyunca önemli ticaret yollarının açılması için büyük savaşlar
yapılmış olduğunu da biliyoruz. M.Ö.5. yüzyılda Sokrates’in
asker ve filozof öğrencisi Ksenophon, İran prensi Kyros’un
ordusuna katılarak, onun, Babil’de kardeşi ile yaptığı savaşta
çarpıştı. Yenilen paralı Helen ordusunda kalan 10.00 atlıyı
Trabzon üzerinden ülkesine götürmeyi başardı. Ksenophon,
“Trabzon’u İran ve Doğu’ya bağlayan bu tarihi dağlar yolunun
sonunda Helen askerleri Trapezus dolayında denize vardlar.
Burası Sinope’nin kolonisi olan bir Helen şehriydi. Pontus,
Euksinos kenarında ve Kolkhlar memleketinde kurulmuştu.
Helenler, burada Kolkhların köylerinde otuz gün dinlendiler.
Kolkhların memleketini yağmaladılar. Trapezuslular, onlara
yiyecek sattılar. Bundan sonra Helenler, Zeus ve Herakles’e
adamış oldukları kurbanları sundular” diye yazıyor.
Trabzon’un bağlı olduğu Karadeniz’e Sinop ve Ege’de Milet’le
düzenli ticaret ilişkilerini denizyolu ile gerçekleştirildiği
anlaşılıyor. Şehri anlatan görgü tanıklarının yazılı
açıklamalarının bir listesini veren Bernard Remy, 1821 yılında
Fransa hükümetinin emriyle bölgede seyehat etmiş olan
V.Fontainer’nin, şehrin doğusunda önceleri bir Apollo tapınağı
olması gereken sekizgen bir kilise gördüğünü, V.J.Hamilton’un
1842’de şehrin doğusunda bir kayalık üzerinde bir saraydan
sözettiğini yazıyor.
Trabzon simgelerini anlamak için yörenin yerlileri Kolkhların,
zor ulaşılır köşelerde köy ve kır yaşantısına Helenlerin
baskısıyla sürüldüklerini ve ilk Trabzon şehrinde İyonya sanat
ve mimarlık eserlerinin gerçekleştirildiğini göz önünde tutmak
gerekir. William Hamilton, 1942’de Trabzon Kalesi’nin batı
kapısında bir İyonya frizi veya kirişinin mükemmel bir parçasını
gördüğünü yazıyor.
Trabzon, M.Ö.6.yüzyılın sonlarından başlayarak iki yüzyıl
boyunca Pers’lerin kültürel etkilerini diğer Helen siteleriyle
birlikte yaşadı. Persler bu bölgeleri satrap adını verdikleri
valiler aracılığıyla yönetiyordu. Trabzon, Doğu Anadolu’dan
Karadeniz’e değin uzanan Ermenistan Satraplığının limanıydı.
Zerdüşt dinine bağlı olan Persler, “ateş” kültünü Anadolu’ya
soktular. Ateş kültüne ek olarak Perslerden Mithra (ışık)
Tanrısı ile Anahita (Bereket ve Doğurganlık) tanrıçası kültleri
Anadolu kültürüne girdi. Anthony Bryer ve David Winfield (1985),
Trabzon şehrini “Güneyden koruyan Boztepe”de Mithras tanrısının
bir heykeli bulunduğunu açıklıyorlar. Yaklaşık iki yüzyıl süren
Pers kültürü etkisi, Trabzon’da böylesine güçlü bir değişik
Zerdüşt sembolizmini egemen kılmıştır. Amasra ve Sinop’ta
görülen Pers paraları kuşkusuz ki Trabzon tüccarlarınca da bu
dönemde kullanılmıl olabilir.
Mithras kültürü, Romalı ordular tarafından Avrupa içlerine kadar
getirildi. Anadolu’da Roma İmparatorluğu egemenliği sırasında
Trabzon, Bithynia – Pontous eyaletinin önemli bir şehridir.
Vespasianus döneminde ( M.S. 67 – 79 ), İran’ı Yukarı
Mezopotomya’ya ve Doğu Anadolu’ya bağlayan yollar yeniden inşa
edildi. Hadrianus, 117 – 138 arasında iki kez Trabzon’a geldi ve
kendi adına yapılan liman inşaatını denetledi. Edmund Spencer,
1836’daki raporunda eski sarayın önündeki küçük yarımadada bu
rıhtımı gördüğünü belirtiyor. Hadrianus dönemi mimarlığı,
Roma’da olağanüstü bir mimarlık yapıtı olan Pantheon’u mimarlık
dünyasına katmıştır. Pantheon kubbesi, Roma mimarlığında
Hristiyan öncesi varlık anlayışının kozmik özellik taşıyan
simgesidir.
Trabzon’da Roma kültür dünyasıyla kuruln ilişkiler burada güçlü
bir kültür dönüşümüne neden olmuştur. Bir Roma tiyatrosu, yeni
bir liman, su kemerleri ve hipodrom bu dönemin yapılarındandır.
Fatih’in camiye çevirdiği tarihsel şehir merkezindeki
Hristokefalos Kilisesi’nin luzey girişindki kolonların başlığı ,
İyon düzenindedir ve Hadrianus ( Hristiyan öncesi) tapınağından
kaldığı belirlenmektedir.
Trabzon kentinin bundan sonra yaşadığı yeni dönüşüm
(metamorfoz), çok tanrılı Roma mitolojisinden
Ortodoks-Hristiyanlık mitolojisine geçiştir. Kentin
kiliselerinde bunların bir başkent ölçeğinde çeşitlemelerine
rastlanır.
Küçük Ayvasıl’ın (M.S.7 yy.) üç nefli bazilika kapısındaki
rölyeflerle uzanmış melekler, ayakta kalkan tutan nöbetçi
görülür. Ayasofya’da Adem ve Hava’nın cennetten kovulmasını
anlatan freskler vardır. “İsa’nın Son Yemeği” ve diğer
Hristiyanlık mitolojisi olayları, freskolarla resmedilmiştir.
Sumela manastırı kilisesinde dünyanın yaratılışını anlatan
freskler görülmektedir. Dönemin mimarlık yapılarında Pontus –
Bizans geleneğinin külahlı kuleleri görülüyor. Bu form, hem 1250
yılında inşa edilmiş olan Ayasofya’da hemde 1291 tarihli
Yenicuma ve Ortahisar kiliselerinde kullanılmamıştır. Tüm
Trabzon kiliselerinde kubbe yoktur.
Trabzon’da Pontus-Ortodoks-Hristiyan sembolleri yanında
Cenevizliler’in Latin-Katolik sembollerini de açıklamak gerekir.
Haçlı Seferleri öncesinde Akdeniz, İslam ülkelerinin denetimine
girmiş ve Hristiyanlara kapatılmıştı. Dünya ticaretinin
geleneksel yolunun kapatılması, Avrupa’da kendine yeten
feodalite sisteminin kurulmasına neden olmuştu. Daha sonra
Avrupa ülkeleri “Haçlı Seferleri”yle Akdeniz’de deniz ticaretini
yeniden canlandırdı. Bizans’a yardım için gelen İtalya’nın
Venedik ve Ceneviz şehir cumhuriyetlerinin rakip kuvvetleri,
Karadeniz limanlarında ticaret üssü kurmak için bibirleriyle
yarışıyorlardı. Marco Polo’nun babası Niccolo, 1254’de Altınordu
Hanı Berke’ye bir ticaret ziyareti yapmıştı.
1261 tarihli anlaşmaya Karadeniz’de Amasra-Sinop-Samsun-Fatsa ve
Trabzon’da yeni koloniler kuruldu. Bizans İmparatorluğunun
Cenevizlilerle ilişkilerinin bozulması sonucunda Trabzon’da
Venediklilere de ticaret kolonisi kurma izni vermişlerdir. Diğer
yandan Cengiz Han’ın kurduğu Moğol Devleti, Kuzey Karadeniz
kıyılarına ve limanlarına yerleşmiş ve 1206 tarihli
kurultaylarıyla yabancı tüccarın bu limanlara gelmesini sağlayan
bir dizi önlem almıştı. Bu önlemler ve Moğol Devleti2nin
ticarete bilffil katılmasıyla 13.yüzyılda Karadeniz, uluslar
arası ticarette ön plana geçmişti.(Abdlkadir Yuvalı,13.yüzyılda
Karadeniz ticareti,s.233).
İki Moğol devletinden biri olan Altınordu Devleti Venediklilere;
İlhanlı Devleti de Cenevizlere ticari ayrıcalık sağlanıyordu. Bu
yüzyılın sonlarına doğru Tebriz-Sultaniye-Sarya-Sivas ve Trabzon
şehirleri ön plana geçmişti. Trabzon’daki Ceneviz ticaret
kolonisi aracılığıyla İlhanlı Devleti2nin başkenti Tebriz’e
kervanlar gönderiliyordu.
1316 yılında Ceneviz ticaret kolonisi, Trabzon’da limana hakim
bir noktada Leonkastrom adında bir kale yaptırmıştı. Bu kale,
kentin Osmanlılar tarafından fethine kadar Cenevizliler’de
kaldı. Ceneviz konsolosu, personeli, kervansarayı, depoları ve
mutfaklarıyla kaleye yerleşmişti ; ölçüleri ve gücüyle Trabzon
kralının sarayıyla rekabet eden bu özerk bölgede İtalyanlar,
İstanbul’daki Galata bölgesini minyatür ölçekte
gerçekleştirdiler.
San Elefterios Kilisesi, Cenevizliler’in Çömlekçi mahallesinde
Katolik seremoni için 15. yüzyılda inşa ettikleri üç nefli bir
kilisedir. Cenevizliler’in Leoncastro bölgesindeki konsolos
sarayı, kent, 1461’de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilip
bir sancak durumuna getirilince onarılmış, kentin valisine saray
olmuştur ; ancak bu saray da , 18. yüzyılda yakıldığı için bu
yapının mimarisi hakkındaki bilgiler, bazı gezginlerin (kesin
olmayan) çizimlerinde bulunabilmektedir.
Osmanlı İslam kültürüne geçiş, Trabzon’da yei bir kültür
dönüşümü oluşturmuştur. İslam dönemi eserleri, açık sembollerden
arınmış gelenkte gerçekleştirilmiştir. Stilize edilmiş bitki
motifleri ve yaprakları, İskender Paşa Camisi’nin (1512)
mihrabında görülmektedir. Bu cami, İznik’teki Yeşil Cami’ye
benzer. Ahi Evren Camisi, bir tekke şeklindedir. 18882de onarımı
yapılarak kullanıma açılan camide dekorasyon bulunmamaktadır.
Çarşı Camisinde(1839) mermer mihrap, Osmanlı barok stilinde
süslemelidir. Gülbahar Hatun(Büyük İmaret) Camisi, 1514’de bir
külliye içinde yapılmıştır; bu cami kubbeli Osmanlı camilerine
bir örnektir.
Osmanlı kültürünün Trabzon’a getirdiği yeni mimari öge kubbedir.
Bu örneği İznik Yeşil Cami (1392) örneğinden geliştirmiştir.
Kubbe örtü işlevi yanında simgesel nitelikler taşır. İslam
tasavvufunda daire, İslamın temel boyutlarını simgeler. Osmanlı
döneminin Trabzon’a getirdiği yapı tipleri medrese, han, hankah,
hamam, tarikat tekkesidir. Evliya Çelebi Trabzon’daki Fatih
Medresesini (bugün yıkılmış olan) anlatırken : “Bu bezenmiş
binada şairler ve bilgiler bir araya gelirdi. Öğrenciler Mevlevi
dervişi oludu”. diyor.
Tasavvufta, Mevlevi dervişlerinin dairesel dönüşleri, Tanrı
gerçeğine varmak için tuttukları simgesel yoldur. Bu yol,
tasavvufla arakesitli mimarlık örneklerinde de görülmektedir.
Sayıların ve bu sayılarla oluşturulan nokta, çizgi ve
çokgenlerin İslamda sembolik anlamları vardır : Bir yaratıcıdır.
İki , nokta arasına gerilmiş çizgi , aklı; üçgen, ruhu; dörtgen,
maddeyi ve onun test halini; beşgen, beş duyumuzu ve doğayı ;
altıgen, vücudu, yedi planeti ile evreni; seizgen, iyi
nitelikleri; dokuzgen, dünyanın varlıklarını ; ongen, kutsallığı
; onikigen, Zodiac burçlarını ; yirmisekizgen , ayın duraklarını
ve üçyüzaltmışgen İslam takviminin yılını simgeler. Bu sayılar
ve geometrik formlarla mimrlık çeşitlemeler, Osmanlı döneminin
uygulamalarında görülmektedir.
J.Btavernier, 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu üzerinden
İran’a ulaşan çeşitli kervan yollarını inceleyen kitabında,
İran’ın başkenti İsfahan’a gitmek için İstanbul’a gemiye
binilebilir ; uygun bir rüzgarla dört yada beş günde Trabzon’a
gelinebilir ; Trabzon’dan da Erzurum’a çıkan beş günlük bir yol
vardır, diye yazıyor. Bu deniz bağlantısı, Osmanlı İmparatorluğu
döneminde Trabzon üzerinden Asya’ya ulaşmak isteyen Batılı
Devletlerin sürekli inceleme araştırma bölgesi olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde Trabzon, Ruz orduları
tarafından 1916 yılında istila edildi. Bu işgal sırasında Meydan
çevresindeki bazı önemli binalar Ruslar tarafından inşa edildi.
Bunlar; Belediye, Yeşilyurt binalarıdır. Bunlarda Rus’ların taş
mimarisi , Trabzon’un mimarlıkgeleneğine yeni ve yabancı bir
dönüşüm getiriyordu.
Osmanlı Devleti’nin çoğulcu, azınlıklara kaşı hpoş görülü düzeni
içerisindeözellikle Trabzon Rum azınlığının ticari ileri
gelenleri, konaklarındabüyük gösterişliAvrupa simgeleri
kullandılar. Bunlar arasında şimdi Atatürk Müzesi olarak
kullanılan bina 1890 yılında Konstantin Kapoyanis tarafından
yaptırılmıştı; bu yapılarda Batı rönesans mimarlık anlayışı
görülmektedir.
Yüzyılımızdaki Trabzon kültür dönüşümü, Cumhuriyet yönetiminin
modern mimarlık çerçevesinde giriştiği uygulamalar kapsamında
kalmaktadır. Ulusal yarışmalarla elde edilen – Karadeniz Teknik
Üniversitesi Kampüsü ve Trabzon Vilayeti Konağı – Adliye ve
Emniyet binaları modern mimari hareketinin işlevi öne çıkaran
öncelikleriyle planlandı. Kent merkezindeki yeni iş hanları ve
ticaret yapıları da geometri güzelliği ile yetiniyorlardı ; ama
bu, İslam sembolizminin geometrisi olmayıp modern mimarlıkta ve
Courbusier’nin ve arkadaşlarının oranlarıydı; oysa, laik Türkiye
kültüründe İslam’ın tasvir yasağı bir kenerabırakılmış,
Türkiye’de resim, heykel alanlarında büyük figüratif aılımlar
gerçekleştirilmişti.
Bir süre önce Trabzonun yeniden canlanan uluslar arası ticarette
transfer yapan bir liman şehri olması ve Karadeniz limanlarının
gösterdiği nitelik değiştirme, Trabzon2a tarihinin hemen tüm
dönemlerinde tanık olduğumuz ticaret dinamizmini ve kimliğini
yeniden kazandıracağı yolunda bir göstergedir.
Kimlik ögelerini açarken şehrin algılarımızı doyuran bir
yerleşme olmakla yetinemediğimizi görüyoruz. Algılamalar,
insanın duyularıyla çevrenin biçimlerinden aldığı antropolojik
kaynaklı tepkilerini düzene sokmasıdır. Çağrışımlarsa, insanın
içinde yaşadığı toplumun kolektif bilinçaltının imajlarına varma
yoludur. Bu yolun türleri rüyalar, masallar, mitoslar,
söylencelerdir. Kolektif bilinçaltına archetype diyebiliriz.
Dinler, rüyaları, masalları, mitosları yorumlayıp sanatlarının
aracı yapmışlardır.
Osmanlı Trabzon’unda simgesel niteliğin Batum Feneri’nin
Trabzon’a getirilişi söylencesi ve destanlar örneğinden gündeme
geldiğini görüyoruz. Pirağazade Mustafa Reis, gerçek yaşamı
unutulan, efsanevi yaşamı daha çok bilinen bir yöre halk
kahramanıdır; 18352de devrin valisine Sohum’un dillere destan
döner deniz fenerini alır getirir. Fener Güzelhisar’a
yerleştirilir. Mustafa Reis, bir halk kahramanı olur. Trabzon’da
bu olaya sahne olan yer, Güzelhisar limanı üzerinde, daha önce
Ceneviz konsoloslarının saraylarının Osmanlı döneminde de
Üçüncüoğulları Sarayı’nın kurulduğu yerdir.
Burada yapılacak yapının halk söylencelerine uygun bir “arketip”
çözümü olmalıdır. Trabzon’da öğrencilerle yaptığım inceleme, hem
algısal hemde çağrışımsal açıdan Trabzon’da sembollerin oluşması
için uygun noktaların Kalepark bölgesi olduğunu göstermiştir.
Günümüzün sanatçısı, içinde yaşadığı kültür ortamına evrensel
sembollerle yaklaşabilir.
Evensel semboller : Ev, çatı, ocak, köprü, kule, kapı, ateş, su
örneklerinde olduğu gibi, türlü kültürlerinde benzer anlamlar ve
çağrışımlar yüklenebilen sembol türleridir. Uygarlıklar, ken
mitolojilerinde ve masallarında bu tür semboller kullanırlar. Le
Courbuser, modern mimarlık hareketlerinin manifestosu olan
kitabında, siloların, gemilerin, uçakların, otomobillerin
estetiğinin yeni mimarininde estetiği olcağını vurgulayarak
makine ile mimariyi birbiriyle kaynaştırmıştı.
Fransız tasarımcılar da, Fransa hükümetinin Amerika’nın
bağımsızlığını kutlamak için armağan ettiği New York Limanındaki
Özgürlük Anıtını sembolleştirirken bir hristiyan aziz olan Aziz
Borrome’nin görüntüsünü seçerek evrensel sembollerden
uzaklaştılar. Amerika’daki özgürlük sembolü anıt, başındaki
ermiş halesiyle taşlaştı.
Trabzon sanat çevreleriyse kentin tarihi boyunca koruduğu
ticaret limanı kimliği nedeniyle, Perslere, Romalılara, Ortodoks
Bizanslılar, Katolik Cenevizlilere, Müslüman Osmanlılara ,
1916’da Ruslar’a, kurtuluştan sonra laik Türklere uzanan kültür
dönüşümlerinin üst bilincin, şehir benliklerinde
yaşatmaktadırlar.
Şimdi beklenen, Trabzon ekonomisini ve yerel yönetimini
yönlendiren çevrelerin, Trabzon’un sanatçılarına el
uzatmalarıdır. Trabzon sembolü bulmak için özgürlük ve demokrasi
simgelerini elde etmek üzere bir anıt yapı konusunda mimar,
ressam, heykel sanatçılarıyla Trabzon’lu ozanları çalışmaya
yöneltmeliyiz. Trabzon düşleriyle başlayacak bir yarışma, geçmiş
yaşantılarımıza atıfta bulunabileceği gibi gelecek hakkında
oluşturduğumuz bilinci de vurgulayacaktır.
|
|
| |