THEKES TEPESİ
İlyas Karagöz
Livera köyünün geçmişi çok eskilere dayandığına göre; eski
kalıntılara da sahip olması gerekir. Liveranın mülke hudutları
içerisinde öyle tarihsel kalıntılar vardır ki bunlarla ilgili
bilgilerin hiçbir yerde bulunması olanaksız gibi. Çünkü, o
kalıntılar seyyahlar, bilginler ve araştırmacıların ilim
sahasına girmemişlerdir.
En eskilerden, bilinenlerden başlayalım.
Liveradan güneydoğuya doğru, eski yayla yolu ile 27 km
gidildiğinde, Livera köyü mülkü hudutları içerisinde olan
İskopel yaylasının doğusunda bulunan geniş bir düzlüğe varılır.
Bu düzlüğün ortasında suni bir taş yığını vardır. Yöre ağzında
Sultan Murat Horoşu diye anılır. Güya, Sultan Murat Bağdat
seferine giderken, askerleriyle bu düzlüğe gelir. Askerlerine
emir verir: “Her asker bir taş getirerek burada bir taş yığını
yapılsın.” Bu emir üzerine her asker bir taş koyarak bu yığın
yapılır. Askerlerin sayısınca taş yığınıdır bu. Bağdat
seferinden dönen ordu aynı yolu takip edip, bu taş yığınının
yanına geldiğinde; Sultan yine emir verir: “Her asker buradan
bir taş alsın.” Geride kalan taşlar sayısınca Bağdat seferinde
zayiat verilmiştir. Söylenti böyle.
Diğer taraftan MÖ 400 yıllarında “On binlerin dönüşü” diye bir
olay var tarihte. Bu olay Xenophon’un Anabasisi veya On Binlerin
Dönüşü diye Türkçe’ye de çevrilmiştir.
On binler, Ermenistan üzerinden Karadeniz’e ulaşmak için çok
zahmetli ve oldukça ümitsiz bir yolculuk içerisindedirler.
Geçtikleri yollarda rastladıkları çeşitli halklarla savaşarak
açlık, yorgunluk ve perişanlık içerisinde tahmini bir yön takip
ederek denize ulaşmak gayretindedirler. Fakat bu zayıf bir ümit.
Yaşamdan ümitlerini kesmiştir on binler. Derken “Gylnasi” adında
bir şehre gelirler. (Bu şehrin Bayburt olduğu tahmin
edilmektedir.) Şehir idarecisi onları dostane karşılar ve nereye
gitmek istediklerini sorar. On binlerin kumandanı olan Xenophon,
denize ulaşmak istediklerini söyler. Gylnasi’dan yolları iyi
bilen bir kılavuz On binlere eşlik eder ve onları 5 gün
içerisinde denizi görecek bir yere kadar götüreceğine kesin söz
verir. Yola koyulurlar. Hakikaten 5 günlük bir yolculuktan sonra
kılavuz onları bir mevkiye götürür. İşte deniz der ve bir çok
hediyeler alarak geri döner. On binlerin yaşam pınarları
fışkırır. Sevinç göz yaşları içerisinde bu tepe “Kurtuluş anıtı”
olmak üzere Xenophon’un emri ile her asker bir taş getirip
burada bir taş yığını yaparlar ve buraya “Thechestekes” tepesi
adını verirler. Yollarına devamla denize ulaşırlar. Tarihte
TRABZON ADI İLK DEFA ortaya çıkar. Trabzon’da 30 gün kalırlar.
Gemilerin yettiği kadar hastalar, yaşlılar deniz yolculuğu, geri
kalanlar sahilleri takip ederek bugünkü Yunanistan’a varırlar.
Xenophon 30 yıl sonra anılarını yazar ve gelecek nesillere
bırakır. Artık olay bitmiştir fakat anılar kitap halinde
günümüze kadar gelmiştir.
19. yy seyyahları bu olayı ele alırlar. Tekes tepesi diye geçen
bu yerin keşfi için hummalı bir faaliyet başlatılır.
Araştırmacıların sayısı gittikçe artar. Fakat tahminlerden öte
bir sonuca varılamaz. Son olarak 1936 yılında Gustav Gassner
adlı bir kişi Trabzon’a gelir. Zamanı kısıtlıdır ama yinede bir
fırsat bularak bazı tahminler yürütür. Ve der ki; Trabzon’un
güneyinde 45 km düz hat gidilir ve pontos dağlarında nerede bir
suni taş yığını bulunursa, Tekes tepesi olması muhakkaktır.
G. Gassner’in bu makalesini okuyunca, hemen aklıma bizim Sultan
Murat horoşu geldi. Gülbahar’ı Liveradan alan olay kahramanının
kimliğindeki karmaşa aynen bu olay kahramanında da meydana
çıkıyor. 2000 yıl önceki Xenophon 2000 yıl sonra Sultan Murat
diye karşımıza çıkmıştır. Tarihi olaylar böylece efsaneleşip
gidiyor. Tekes tepesinin resmen keşfi için ilgililerle yaptığım
yazışmalardan bir sonuç elde edemedim. Bu yazışmalarım sonucu
çevrede söylentiler dolaşmağa başladı. Kazma küreğini alan bu
taş yığınına üşüştü. Sonuçta dozerlerle o taş yığınlarını
darmadağın ettiler ama taşlar dağınık olarak halen oradadır.
Mehmet Bilgin Sürmene tarihinde, Theches tepesi ile ilgili
belirlemesinde bu tepeyi kendi yöresi olan Sürmene’ye, Akçaabat
adlı kitabın yazarı Haydar Gedikoğlu da kendi yöresi olan
Karadağ, Taşlı Oba gibi yerlere yerleştirirken; Torul Kürtün
Tarihi adlı kitabın yazarı Adnan Güngör Üçüncüoğlu da kendi
yöresi olan Harşit tepelerine yerleştirmek çabasındadırlar.
Ancak bunların bu lokalizasyonu birer tahminden başka bir şey
ifade etmiyorlar. Benim de son araştırmalarım gösteriyor ki bu
tepe tartışmasız İskopel yaylasında sözü edilen taş yığınından
başka bir yerde aranmaması, zira son elde ettiğim bilgilere göre
“iskopel” sözcüğü eski Yunancada Skopelos olarak geçen bu
sözcüğün anlamı “kayalık” taştan korkuluk, put anlamlarını
taşıyor. İkinci bir anlam ise kaya, dik kaya, kesik kaya olduğu
belirtiliyor. Anlamlarda çeşitlilik varsa da hepsi taşlarla
ilgili olduklarından, İskopel yaylası, adını bu taş yığınından
aldığını çağrıştırıyor. Böylece tartışmasız olarak bu tarihi
tepenin yeri tespit edilmiş oluyor. Son olarak yunan etimoloji
sözlüğünde Spekolos adına yüksek kule anlamını vermesi tezimizi
tartışmasız kuvvetlendiriyor.
PAYLAŞILAMAYAN THECHES TEPESİ
19. yy. dan beri batı bilim aleminde hummalı bir şekilde
başlayan Theches tepesinin keşfi ile ilgili araştırmalar ve
bunlardan oluşan oldukça geniş bir edebiyat, yerli edebiyatımıza
çok geç ve bilimsellikten yoksun bir şekilde yansıtıldı.
25 yıllık araştırmalarımda saptadığım kadarıyla Theches
tepesinden, Ch. Texir’in küçük Asya kitabına dayanarak ilk söz
eden, rahmetli Mahmut Goloğlu olmuştur. Goloğlu, Anadolu’nun
milli devleti Pontos, 1973 adlı kitabının 36. sayfasında bu
tepenin tespiti ile ilgili hiçbir iddia ileri sürmeksizin
“Bilginlerimiz bir gün bu tarihi değeri olan yeri
bulacaklardır.” İfadesiyle yetinmiştir.
Bilge Umar’ın yazdığı, Türkiye Halkının ilk çağ tarihi, 1984,
cilt 2, s.57 de Theches tepesi ile ilgili bilgi veren ikinci
yerli kaynaktır. Burada da Umar, herhangi bir tartışma
yapmaksızın “On binlerin denizi gördükleri bu yer, belki Zigana
geçidi dolaylarıydı” ifadesini kullanır.
1990 yılında yayınlanan Mehmet Bilgin’in Sürmene tarihi adlı
kitabının 61. sayfasında Theches tepesini konu ederek “Batılı
araştırmacıların konuyu ele alıp çeşitli görüşler ileri
sürdüklerini, 8 yerin Theches tepesi olabileceğini, bu 8 tepenin
7 si Zigana, Hamsiköy, Ayeser, Kolat dağı, Yorosburnu ve
karakaban dağlarıdır. 8. olarak da Theches tepesinin madur dağı
olduğu ileri sürülmüştür.” Der. Mehmet Bilgin’in dayandığı
kaynak A. Bryer’dir. Mehmet Bilgin, benim 1998 yılında
yayınlanan “Tarihsel Süreçte Trabzon halkı” adlı kitabımın 135 /
140 sayfalarındaki Theches tepesi ile ilgili verilerime
katılmadığını şöyle ifade etmektedir. “Bu konuda en son iddia
araştırmacı yazar İlyas Karagöz’e aittir. Karagöz konuyla ilgili
bir çok yabancı araştırmacının yazılarından haberdar olmasına
rağmen konuyu bir bütün olarak görmekte yetersiz kalıp yanlışa
saplanmıştı. Kitabının konuya ait bölümünde Alman araştırmacı
Gassner’in Trabzon’un güneyindeki dağlar üzerinde yaptığı
gezilerin ardından konu hakkında 1954 yılında yayınladığı
araştırmasında “Şimdiye kadar Theches tepesi araştırmalarıyla
yapılan tetkik ve incelemeler, verilen kararlar ve tahminlerin
hepsi geçersizdir. Eski çağlarda kervan yolu olarak hizmet eden
Kolat dağı yolunun on binlerin geçiş yolu olma tahminleri bundan
böyle geçersizdir.” Bu yol muhtemelen Maçka’nın doğusunda
aranmalıdır. Theches tepesindeki taş yığını tespit edildikten
sonra bu yer belirlenebilir. Şeklinde açıklanan ve bizim
tarafımızdan da doğruluğu kabul edilen görüşünden hareketle
Maçka’nın Yazlık (Livera) köyüne ait İskopel yaylasının
doğusundaki geniş düzlükte bulunan taş yığınının bulunduğu yeri
Theches dağı olarak tanımlamıştır.
Karagöz’ün tespit ettiği yer ve bu yer ile Trabzon arasındaki
mesafe ve coğrafi şartlar Xenophon, eğer denizi görmüş oldukları
yerden Trabzon’u da görebilseydi bunu mutlaka belirtirdi. Yada
rehberi onlara Makronların memleketini değil Trabzon’u gösterip
daha fazla hediye alırdı.
Daha önemlisi bu yerle Trabzon arasında Xenophon’un Makronların
memleketinden üç günde yaklaşık 52 km yürüyerek geçmeleri Ve
Kohların memleketine girdikten sonra Trabzon’a olan mesafe ise
yaklaşık 32 km dir. Karagöz’ün tespit ettiği bu yer ile
Xenophon’un Makronların memleketine ait anlattıkları ve
aldıkları yol ile ilgili bilgiler uyuşmamaktadır. Ayrıca
Kohların sınırındaki müstahkem dağa mahkum bir araziden taarruz
ettiklerine göre Karagöz’ün çizdiği yol bu pozisyon için uygun
değildir.
Eğer Theches dağını onun yerleştirdiği yere koyarsak sadece
Makronların değil İskitlerin ve Drillerin memleketi ile ilgili
verilen bilgileri de çarpıtmak zorunda kalırız. Onunla sadece on
binlerin Kuştul Manastırının bulunduğu tepelerden ve vadiden
Değirmendere vadisine inildiği konusunda hemfikirim.”
İşte Mehmet Bilgin’in benim Theches tepesi tespitime karşı
tutumu böyle. Bilgin’in bu tenkidine benim vereceğim cevap
basittir, Şöyle ki; Theches tepesi ile Trabzon arasındaki mesafe
Bigin’in verdiği gibi 52 / 35 km değildir. Gassner’e göre 60 km,
havai hat 45 km dir. Dahası Makronların memleketinden
geçmelerinde yol açarak geçtiklerinden 3 gün olarak zaman
verilir. Ama mesafe (Parasange) verilmiyor. Ayrıca Xenophon bu
anılarını olaydan 30 yıl sonra kitap haline getirdiği göz önüne
alınırsa 30 yıllık bir süre içinde bazı unuttuğu coğrafi
mesafeler olabilir.
Theches tepesinden Trabzon sırtları görülüyor, ifademe karşı
ileri sürdüğü görüş de geçersizdir. Çünkü Kunaksa’dan Trabzon’a
kadar geçtikleri bütün yerlerde ve rastladıkları bütün
milletlerle konuşmalarında varılacak yerin deniz olduğunu
belirtmişlerdi. Trabzon veya başka herhangi bir kent veya belde
adı Trabzon’a varıncaya kadar Xenophon’da geçmiyor. Ne zaman ki
denize ulaştılar ilk kez Trabzon adı tarihe geçmiş oluyor. Bu
nedenle bazı yazarların dediği gibi Trabzon adı Xenophon ile
başlar. Benim bu tepeyi tespitimde iki delilim vardır: bir,
İskopel yaylasındaki taş yığınına yöre ağzında Sultan Murat
horoşu denmesi, yani bu yer ile ilgili bir efsanenin
oluşmasıdır.
İkincisi, yine yöre ağzında İskopel olarak geçen bu yaylanın
adı, eski Yunancada Skopelos olarak geçmesi ve yukarda adlarını
verdiğim sözlüklerde bu kelimenin açıklanmasının da yığılı
taşlarla bağlantılı olduğudur. Şu halde bizim İskopel dediğimiz
yayla adını bu taş yığınından almıştır.
1996 yılında yayınlanan Açaabat adlı kitabın yazarı Haydar
Gedikoğlu kitabının 32. sayfasında diyor ki; “Anabasis’te geçen
tekes dağının nerede olduğu bugüne dek saptanmamıştır. Yapılan
araştırmalar Karadağ tepelerini de içine alıyor.
Tekes dağı araştırmalarının ortaya koyduğu ipuçlarını
değerlendirerek bu tepenin Hıdırnebi ya da Taşlıoba tepelerinde
olduğunu, Yunan ordusunun söğütlü önlerine inerek denize
ulaştıklarını düşünmek hiçte uzak bir olasılık değildir.”
Gedikoğlu “yapılan araştırmalar” der fakat bu araştırmanın adını
sanını vermez.
Konunun haricinde olsa da sırası gelmişken söylemekten
geçemeyeceğim; Trabzon’un kuruluş tarihi Mileslilerin burada bir
ticari koloni açtıkları MÖ 8. yy. olarak geçer. Dünya yüzünde
Trabzon tarihini ilk olarak yazan Alman bilgini Fallmerayer
kanıtlarıyla birlikte Trabzon şehrinin MÖ 2000 yıllarında
kurulduğunu ilk ortaya koyan kişi olduğu halde, günümüzde bazı
yerli yazarlarımız “yapılan son araştırmalar Trabzon’un MÖ 2000
yıllarında kurulduğunu ortaya koymuştur.” Derler ama hangi
araştırma olduğunu belirtmezler. Çünkü tez bir yabancı yazara
aittir.
Tekrar Theches tepesine dönelim.
Gümüşhaneli Adnan Güngör Üçüncüoğlu yazdığı Torul Kürtün Tarihi
adlı kitabında benim tespitime değinir ama tam olarak
anlatmadan, kendi görüşünü şöyle açıklıyor;
“Kürtünlü olan ve Kürtün’de Güvendeye gidenleriniz çoktur.
Geyikçökeği yaylasının küçük Alınca / Büyük alınca mevki
tepelerinden deniz açık bir havada Tirebolu yakınlarında
görülmektedir. Güvendede, Kurban tepesi denilen yerden ve
savaşın vuku bulduğu yerden dürbünle deniz görülebilir. İşte
burada tepenin üstüne çıkan Yunanlı asker denizi buradan
görmüştür. Ben bu Yunanlı komutan ve yazar Xenophon’un Torul ve
Kürtün vadisini kullandıklarını iddia etmekteyim. “ diye yazar.
Theches tepesi ile ilgili araştırmalar, adını verdiğim
kitaplardan başka bazı gazetelerden ve Kudret Emiroğlu’nun benim
tespitimden söz ettiği “bir tutkudur Trabzon” adlı kitapta çıkan
yazısından da söz etmeyeceğim.
Batı dünyasında On binlerin dönüşü ve Theches tepesi ile ilgili
son araştırma Alman bilgini Otto Lendle tarafından 1995 yılında
yayınlanmış 337 kaynak gösteren kitaptır . Yazar’a göre ; “Maçka
ve Meryemana dereleri arasındaki dağ sırtlarından eski kervan
yolu Maçka’ya iner. Maçka’dan tekrar dağlara doğru yükselir. Ve
Boztepe’ye gider. Alternatif bir yol da Meryemana vadisinden
Cevizlik’e iner, ama bu yol pek kullanılmaz. Bu yollardan başka
vadilerden ve dağ sırtlarından bir çok patika yolların varlığı
da 1936 Sivas paftalı harita da görülür.
Bu yollardan biri Karakaban dağından Trabzon’un doğusuna gider.
Theches tepesi bu güzergah üzerinde olması muhtemeldir. Oradan
Trabzon’a 17 saatte, beş gün içinde varılabilir. Tahmini uzaklık
60 km, havai hat 45 km olabilir. Açık havada Zigana ve Karakaban
dağından denizin görüldüğü çeşitli seyyahlar tarafından
bildirilir. Kolat dağından ise deniz görülmez.
Theches tepesini tespit ettikten sonra Trabzon’a hangi yolla
varıldığı, Xenophon’un bildirdiği yerden hareketle bir günlük
mesafedeki Skit ve Makron hududunu ayırtan dere Hamsiköy
yakınlarındaki ırmaklardan biri olduğu, Makronların
memleketinden Cevizlik’e ve Kohların kalesine ulaştıkları, orada
iki gün kaldıkları ve deli bal yedikleri, Değirmendere’nin batı
dağ sırtlarından Trabzon’a vardıkları anlaşılıyor.”
Gerek bu son yazar ve gerekse 19. yy. boyunca konu ile ilgili
araştırmacıların hiçbir tanesi yöreyi gezerek ameli bir uygulama
ile konuyu ele almış değillerdir. Eğer batılı bir araştırmacı
İskopel düzlüğündeki taş yığınını görmüş olsaydı gözlerini
yumarak Theches tepesinin orası olduğuna damgasını basardı. Ne
yazık ki bütün diğer araştırmalar masa başından yapılmışlardır.
Benim araştırmalarıma gelince; 1974 yılında Almanya’da
rahatsızlığım nedeniyle boş kaldığım süre içerisinde vatan
hasretiyle başlayan bir gayrettir. O zamanlar Anabasis adlı
kitaptan ilk haberdar olmuş ve bu kitabı ilk kez okumuştum.
Pontos dağlarında böyle tarihi bir yerin olduğunu okuyunca, Yöre
ağzında Sultan Murat Horoşu diye anılan İskopel yaylasının
düzlüğündeki taş yığını hatırıma gelmişti.
1979 yılında memlekete kesin dönüş yaptığımda aynı yılın Ağustos
ayında bu yere giderek kendi imkan ve yeteneklerime dayanarak bu
taş yığınını ölçüp, biçip bir de fotoğrafını alarak 15.08.1979
tarihli bir yazımla Almanya Kültür Bakanlığına bildirdim.
07.01.1980 tarih ve ku626.60 sayılı bir yazı ile Ankara’daki
Federal Almanya Elçiliğinden şu cevabı aldım;
Sayın İlyas Karagöz
Yazlık köyü Maçka/Trabzon
Kültür bakanlığımıza hitaben yazmış olduğunuz yazı, Federal dış
işleri bakanlığı tarafından cevap verilmek üzere büyük
elçiliğimize intikal ettirilmiştir. İlgili ve yetkili Türk
makamlarının izni olmadan Alman kuruluşlarının Türkiye’de
herhangi bir arkelojik araştırma ve kazı yapması olanağı yoktur.
Büyükelçilik, bu nedenle, durumu T.C. Kültür Bakanlığı Eski
eserler ve Müzeler Gn. Müdürlüğüne bildirmenizi tavsiye eder.
İmza
Bu tavsiye üzerine 21.01.1980 tarihinde T.C. Kültür Bakanlığı
Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğüne, tarihi önemi olan bu
tepenin resmen tespit edilebilmesi için, yanımda mevcut olan
Gassner’in makalesinin fotokopilerini de ekleyerek bir yazı ile
gönderdim. Aldığım cevap şöyle:
İlyas Karagöz, Yazlık Köyü Maçka/Trabzon
İlgi:
21.01.1980 tarihli dilekçeniz.
Trabzon ili çevresinde araştırma yapmak isteğiniz hakkında ilgi
dilekçeniz incelenmiştir. 1710 sayılı eski eserler kanununun 32.
maddesi gereğince kazı ve araştırma izni, ilmi ve mali
yeterliliği Bakanlığımızca kabul olunan heyet ve kurumlara
verilmektedir. 1710 sayılı kanuna bağlı olarak çıkarılan eski
eserler sondaj ve kazı yönetmeliğinin 3. maddesinde sondaj ve
araştırma yapacaklarda aranılan vasıflar açıkça belirtilmiştir.
Durumunuz kanun ve yönetmelikte belirtilen şartlara uymadığından
araştırma izni verilmesine imkan görülmemiştir.
Bilgi edinmenizi rica ederiz. MA/YG/28.01.1980
Kültür Bakanı adına
Nurettin Yardımcı
Yetkililerin verdiği bu cevapta sanki, benim bir define
araştırmacısı olarak algılanmam çok tuhaftır. Ayrıca benim bu
yazışmalarımdan sonra adı geçen yerin dozerlerle alt üst
edilmesine kimsenin sesi çıkmamıştır.
Bu yazıya karşılık olarak yazdığım yazıda, hangi heyet ve
kuruluşlarla temasa geçmem gerektiğini 11.02.1980 tarihinde
tekrar sordum. İşte cevap:
İlyas Karagöz, Yazlık köyü, Maçka/Trabzon
İlgi: Şubat 1980 tarihli yazınız.
Trabzon ili yöresinde bulunan ve Theches tepesi olduğunu tahmin
ettiğiniz yer konusunda ilmi ve mali yeterliliğe sahip
kuruluşlarla nasıl temasa geçmeniz gerektiği hakkında bilgi
isteyen yazınız incelenmiştir.
Konu hakkında bilgi almak için en yakın Üniversite olan Erzurum,
Atatürk Üniversitesi, Arkeloji kürsüsünde bulunan ilgililerle
şahsen veya yazı ile temasa geçmeniz uygun olacağını, bilgi
edinmenizi rica ederiz. MG/YG/10.04.1980
Kültür Bakanı adına Nadir Avcı
Bu yazıyı aldıktan sonra tavsiye edilen yere 16.05.1980
tarihinde bir yazı ile Xenophon olayını kısaca anlattıktan
sonra, Theches tepesinin yetkili kuruluşlarca resmen tespit
edilmesini istedim.
Ve… bugüne kadar cevap alamadım.
Anlaşılıyor ki yöre yazarları bu tarihi önem taşıyan tepeyi
kendi yörelerine yerleştirmek çabası içindedirler. Böyle olunca
da konu bilimsel yönden değil duygusal yönden ele alınmış
oluyor.
A. Güngör Üçüncüoğlu On binleri Harşit vadilerinden Tirebolu
dolaylarında denize indirmekte. Trabzon’a varmalarına ters düşen
bu tespitini de “Zaten On binler Trabzon’a direk olarak
inmediler, Trabzon yakınlarına geldiklerini söylemektedir.”
Demekle iddiasını kuvvetlendirmeğe çalışıyor.
Trabzon yakınlarına, sözü ile Tirebolu'yu Trabzon’a yakın
göstermek yanlıştır. Zira bugün Trabzon kenti dahilinde kalan
Pyxites (Değirmendere) için de eski çağlarda “Trabzon
yakınlarından denize dökülür” deniliyordu.
Trabzon yakınları demek Gedikoğlu veya Üçüncüoğlu’nun
yorumladıkları gibi bir mesafeyi kapsayamaz.
On binlerin Boztepenin üstündeki düzlükte konakladıkları
kesindir ama yinede Anabasiste “Trabzon yakınlarında denize
ulaşmışlar” deniliyor.
Mehmet Bilgin bu tersliğin farkındadır. O, Xenophon’un Theches
dağı olarak söz ettiği yeri Madur dağı olarak kabul eder ve der
ki; “Madur dağında deniz ve Araklı koyu çok güzel bir panorama
arz eder. On binler Karadere’nin batı yamaçlarındaki Toroslu
Kolaşa’dan batıya, Yanbolu deresi vadisini dönerek Santa’nın
kuzeyindeki İftelon deresini takip ederek seslikaya tepesine
ulaşmışlardır.” Der ve sesli kayayı Kohların sınırı olarak
gösterir
Mehmet Bilgin Araklı’yı “Trabzon yakınları” olarak kabul
etmediğinden Araklı’nın güneylerine düşen ve Theches tepesi
olarak kabul ettiği Madur dağından On binleri direk Araklı’ya
indirmenin tersliğini anlayarak, Madur dağından On binlere
denizi gösterirve Trabzon’a varmaları için Xenophon’un
belirttiğine ters düşmesin diye onları, Karadere, Toroslu,
Kolaşa, Santa ve İftelon Vadi ve dağlarında dolaştırır.
Kunaxadan geri dönen On binler her zaman denize ulaşmak ve
böylece tehlikeye düşen ümitsiz yaşamlarını denize kavuşmakla
yeniden kazanacakları gayreti içindedirler. Öyle ki denizi
gördükleri zaman coşkulu çığlıklar, göz yaşları arasında
birbirlerine sarılarak zayıflayan yaşam güçlerine yeni bir
kuvvet kazandırdıklarını anlayarak bu tepeye mukaddes kurtuluş
tepesi demişlerdi.
Yaşamlarından ümitlerini kesmiş bu insanlar denizi görünce
yeniden hayat buldular.
Madur Dağından direkt kuzeye giderek kısa bir mesafeden neden
denize ulaşamadılar?
Batıya dönerek, dağlardan, vadilerden inerek, çıkarak Trabzon’a
varmayı neden tercih ettiler?
Zaten varacakları yer Deniz değimliydi?
Bu sorular M. Bilgin’in tespitleri için sorulmuştur.

1993 yılında Sn karagöz On binlerin bıraktıkları taşların
yanında. Define arayıcıları Karagöz'ün iddiasını duyunca
buraların altını üstüne getirdiler. Konu ile ilgili bir tahkikat
yapıldığını duyan olmadı.

Bu resim de 1978 yılında çekilmiş.
Buradaki taş yığınını 1959 yılında ben de görmüştüm. Taş yığını
daha fazlaydı. Nasıl azaldıkları konusunda bir fikrim yok. |