13. yüzyılda Rize Çamlıhemşin

RİZE DE KOLONİZASYON
FAALİYETLERİ VE ÇAMLIHEMŞİN DAĞLARINDA
13.YÜZ YIL KOMNENOS TİCARİ KOLONİSİ
 
İlk çağlardan beri Anadolu’da küçük site
devletlerinin var olduğu bilinmektedir.Bu
çağlarda merkezi otoriteye bağlı olarak Doğu
Karadeniz’de de çeşitli halklardan oluşan şehir
devletleri bulunmaktaydı. MÖ.3.Binde Anadolu’nun
genelinde yaygınlık gösteren Hattiler,Anadolu
dışından gelen ,Hitit ve dilce onlarla akraba
olan Luvi ile Palalar’la kaynaştılar.M.Ö.2.Bin
boyunca Doğu Karadeniz’deki otokton halklar
olarak bilinen Azziler ve Doğu Anadolu’daki
Huriler gibi Asienik halklar bazen
bağımsız,bazen de Hitit Merkezli yönetim
içerisinde, bağlı beylik olarak varlık gösterip
kültür olarak birbirilerini
etkilediler.Başlangıçtan beri Anadolu dışı baskı
ve yağmalar sonucu oluşturulan ağır vergi ve
haraç sistemleri Anadolu’nun Yurt tutulmaktan
ziyade sömürge olarak hedef seçildiğini
göstermektedir.Özellikle maden fakiri
Mezopotamya kökenli Akad-Asur saldırıları ve
bunun sonucu Anadolu halklarının maden haracına
bağlanması eş zamanlı olarak koloni
yerleşmelerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasını
beraberinde getirdi. Anadolu’ya yazı kuzey
Mezopotamya ile süregelen ticari ve siyasi
ilişkiler sonucu girerken kültürlerde karşılıklı
olarak etkileşme gösterdi.
 
Dikkaya’da ele geçen
sap delikli baltalar bu etkileşimin eseri olup
bu tip baltaların çıkış yerinin kuzey
Mezopotamya olduğu bilinmektedir.Batıdan ve
güneyden gelen Deniz Kavimleri Göç
hareketleriyle Anadolu’da en ücra köşeye kadar
kendini gösteren kargaşa ve tahribatlar Anadolu
için Karanlık Çağ adıyla anılan ve yazılı
belgeye rastlanmayan bir sürecin başlamasına
,tüm bu gelişmeler Anadolu’da küçük
krallıklarının oluşturduğu koalisyonların ortaya
çıkmasına neden olmuştur.Bunlardan iki tanesi
önemli olup birincisi Tunç çağında Güçlü düşman
Akadlara karşı oluşturulan Hatti kralı Pampa
başkanlığında ki 17 Anadolu krallığının kurduğu
ittifaktır.Diğeri ise Demir Çağında Urartu
bölgesindeki pek çok küçük krallığın birleşerek
Hitit Beyliklerinin de desteğiyle Asur’a karşı
verdiği mücadele ve maden haracına son veren
zaferleridir.Hititler döneminde vasal olan
Azzilerle ilgili zaman zaman isyan çıkarmaları
ve Hitit merkezinden kaçarak onlara sığınan
isyancı kraliyet ileri gelenlerini korumalarına
karşılık alınan tedbirler dışında çok fazla
bilgi yoktur.Azzi yaşlılar kurulunun verdiği söz
üzerine savaşılmayan bu halkın Hitit merkezince
ve sığınmacılarca rağbet gördüğü ve zorunlu
hallerde hatırı sayılır bir müttefik olduğu
anlaşılmaktadır. Hitit dili konuşmayan Azzi’ler
,Kültiğin yazıtlarında Az olarak adı geçen Türk
boyuyla ilişkilendirilebilir.Hitit kralının
görüştüğü Azzilerin yaşlılarından oluşan
‘’yaşlılar heyeti’’ uygulaması Orta Asya Türk
İdari yapısıyla birebir benzeşmektedir. Harezm
ve Cürcan civarında yaşayan Az’ların MÖ.2.Binde
Kafkaslar üzerinden Doğu Karadeniz’e gelip şehir
devletleri halinde yaşamış olmaları
mümkündür.Anadolu’ya Hitit,Azzi ve Hurri
girişleri birbirlerini takip eden yakın zaman
dilimlerinde gerçekleşmiş olmalıdır.Güneyden
gelen maden haraççılarına karşı verilen
mücadelede birlikte yürütülmüştür.Çamlıhemşin
ilçesi Dikkaya köyündeki Tunç Sap delikli
baltalardan oluşan silahlar bölgede gelişmiş
mahalli atölyelerin varlığını
göstermektedir.Ordu,Samsun ,Trabzon Müzelerinde
de bulunan benzer sap delikli baltalardan
Karadeniz boyunca kültür birliğinin varolduğu
veya maden ve silah atölyelerinin birbirilerinin
ürettikleri malzemeleri tanıdığı sonucu
çıkarılabilir.Otokton veya bölgeyi sonradan yurt
edinmiş küçük krallıkların denetiminde olan bu
atölyeler ve maden yatakları krallıklar arası
rekabeti doğurmuş ve güç savaşlarına neden
olmuştur.Doğu Karadeniz ve yakın çevresinde
Hititlere karşı Azzi isyanları kontrole
alınırken,Orta Karadeniz ve çevresinde Hitit-Gaşka
savaşları şiddetli bir şekilde devam
etmiştir.Maden yataklarını,atölyeleri ve ticaret
kervan yollarını elde tutma çabalarının sonucu
oluşan ilk koloniler hızla yaygınlık
göstermiştir.Rastlanan maden curufları ve halen
işletilmekte yada terk edilmiş olan maden
ocakları özellikle Doğu Karadeniz bölgesi
madenlerinin hem hammadde zenginliği hem de iç
kesimlerle güneyi , Karadeniz
sahil-Kafkasya-Doğu Anadolu kervan yol ağı
nedeniyle Ak Deniz Tacirleri ve Asur’un
dikkatinden kaçmamış olmalıdır.Doğu Karadeniz
Bölge krallıklarının önceleri Asur’a daha sonra
maden sayesinde zenginleşerek güçlenen ve bu
uğurda pek çok krallığın bir merkezi otoritede
toplandığı Urartulara haraç ödediği
muhakkaktır.MÖ.1.Binde Hurri’ lerin devamı olan
Urartu krallığı kurulmuş,Frig,Kimmer,İskit ,Med
girişleriyle Anadolu yeni istila ve yağmalara
sahne olmuştur.Demir çağında gerçekleşen bu yeni
girişlerin etkileri Karadeniz bölgesinde
yaygınlık gösterip Makedonya çıkışlı Frigler
dışındakiler Kafkas ve Doğu Anadolu üzerinden
gelmişlerdir. MÖ.480 ‘lerde gücünün zirvesinde
olan Pers ordusunun Yunanistan seferine çıkıp ,
ordusunda Anadolu’da kendilerine bağlı olarak
vergi veren halklardan oluşmuş askeri birlikler
bulundurması ve günlük yaşam tarzlarını yansıtan
kuşamları kapsamlı bir şekilde Heredot Tarihinde
anlatılmıştır.MÖ.480 de Perslerce
gerçekleştirilen Yunanistan seferinde Perslere
bağlı olarak görülen Doğu Karadeniz halklarının
bu bağlılığından MÖ.401 yılında bölgeden geçen
Ksenophon’ca söz edilmemektedir.Bundan MÖ.480 ve
MÖ.401 yılları arasında Anadolu’da ve Karadeniz
bölgesinde önemli siyasi gelişmelerin yaşandığı
sonucu çıkarılabilir.Eski çağlardan buyana
Mezopotamya ve Fenike,Kartaca gibi Ak deniz
kavimlerinden oluşan topluluklar bölgeye yağma
yada sığınma amacıyla gelip yerleşmişler,yeni
gelen topluluklar kalabalık ve güçlü oldukları
zaman bölgede daha önce yaşayan toplulukları ya
asimile etmeye çalışmışlar yada daha iç ve
yüksek kesimlere çekilmeğe zorlamışlardır.Bu
nedenle aynı yüz yıl içinde bile kavimler yer
değiştirmiş olup antik çağ yazar ve
seyyahlarının verdiği bilgiler de farklılıklar
oluşmuştur.Romanın bölgeye hakim olmasıyla iskan
politikası imparatorluğun uyguladığı doğu
sınırlarını emniyet altına alma politikalarına
göre şekillenmeye başlamış ve yoğun nüfus
hareketleriyle ortaya çıkan asimilasyon doruğa
vurmuştur.
İskender’in ölümüyle yıkılan Helen İmparatorluğu
sınırlarında birbirinden bağımsız beylikler
kurulmuş olup bunlardan biriside MÖ.301 de
kurulmuş olan Pontos Devleti’dir. Pontos Devleti
güçlü olduğu dönemlerde Ordu ve Giresun’un
dağlık bölgelerinde yaşayan Tibarenleri ve diğer
toplulukları kendine bağlamış ve Karadeniz’in
doğu ve kuzey sahillerindeki Helen koloni
şehirleri ticaretlerine serbestçe devam
edebilmek için Pontos devletine vergi
vermiştir.Roma’ya karşı Anadolu’nun yerli
halklarından oluşan ordusundaki askerlerle
mücadele eden Pontos Devleti kralı Büyük
Mithridates VI. (MÖ.121-63) MÖ.66 yılında Roma
ordusuna yenilince Kırım’a geçebilmek için
Karadeniz’e ulaşmak isterken ,geçtiği bölgedeki
topluluklardan geçiş izni alamamış ve onlarla
çatışarak bölgeden geçebilmiştir. Anadolu’ya
hakim olan Roma ,Doğu Pontos denilen bölgeyi
başlangıçta kendi çıkarları doğrultusunda
Deitoros (MÖ.64-40) ,Polemonlar gibi vasal
krallarla yönetmeyi uygun bulmuş ancak daha
sonra koloni Trabzon ,Romanın Doğu Anadolu’daki
ordusunun stratejik öneme sahip limanı olduğu
için Nero (MS.54-68) zamanında vasal krallarla
yönetilmesi sisteminden vazgeçilerek doğu
hudutları Legionlar vasıtasıyla
korunmuştur.Belli aralıklarla inşa edilen
kalelerde yerleştirilen askeri garnizonlar
doğrudan Roma’dan atanmış yöneticiler eliyle
idare edilmeye başlanmıştır.
Romanın doğu sınırında oluşturduğu güvenlik
tedbirleri Turani kavimlerden oluşan grupların
Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya girişlerini
engelleyememiştir.Huang-Nu, Hun, Avar, Sabar, On
Ogur,Uz,Kuman ,Peçenek, Hazar gibi Türk
girişlerinin ilk olarak ne zaman başladığının
tespiti hareketli atlı göçebe kültür nedeniyle
zordur.Hatti,Hurri,Urartu,Kimmer, İskit gibi
kavimlerle olan kültürel benzerliklerle , Proto
–Türk’lerin önceleri ‘’Türk’’ Genel adıyla değil
kendi kabile ve boy adlarıyla anılması gibi
nedenler tespiti zorlaştırsa da ortaya konulan
eserler arasındaki benzerlikler nedeniyle
başlangıçta akraba kavimler olabileceği ihtimali
kuvvetlidir.Dikkaya’da ele geçen bir sap delikli
baltadaki stilize edilmiş tasvirlerin
yaratıcılarının Türkler olduğu bilinen
Üsluplaşmış tasvirlerden oluşan ancak adı
sayılan kavimlerin tamamında da görülen bozkır
maden sanatı örneklerindendir .Usluplaşmış
hayvan tasvir sanatı geleneği Rize sivil
mimarisindeki kapı menteşeleri ,tokmakları ve
mezar taşlarındaki betimlemelerle hala devam
etmektedir. Tespitler ışığında ,Doğu Karadeniz
bölgesindeki MÖ.5000-580 yılları arasını
kapsayan Kalkolitik,Tunç ve Demir Çağlarını bu
dönemlere ait seramiği kesintisiz olarak veren
ancak sonrasında yerleşmenin devam ettiğine dair
zengin veri olmayan Çamlıhemşin ilçesi Dikkaya
köyü yerleşmesi temsil ederken ,Çamlıhemşin
ilçesi,hisar Köyü Kale-i bala ve çevresindeki
yamaçlarda Tunç - Demir çağı seramiği ile
Helenistik ,Roma, Bizans,Osmanlı dönemi
seramiklerinin kesintisiz olarak devam ettiği
görülmektedir.Kervan yolu güzergahında, doğal
kaya üzerinde inşa edilen Kale-i Bala Helenistik
,Roma ve Bizans dönemlerinde garnizon kale
olarak kullanılmıştır.Rize ili sahili boyunca ve
iç kesimlerde kurulmuş olan bir çok kale koloni
amaçlı kurulmuş olup yüz yıllarca bölge
madenlerinin işletilmesi,taşınması ve ticari
kervan yollarının denetim altında tutulması gibi
amaçlara hizmet etmiştir.
Rize bölgesi otokton halklarının yaşam alanları
ve kültürleriyle ilgili önemli kaynaklar olan
Heredot Tarihi, Strabon’un Anadolu Coğrafyası ve
Ksenophon’un Anabasis adlı eseriyle Skylax ve
Arrianus Periplolarından (Deniz seyahati
Notları) MÖ.1.Bin’in ikinci yarısını kapsayan
Doğu Karadeniz halklarının tarihi,coğrafyası ve
koloni faaliyetlerini takip edebilmek mümkündür.
M.Ö.750 li yıllardan itibaren önceleri Sinope,Amisos,Trapezus,Atina
gibi kaleler içerisindeki küçük site kentler
şeklinde olan kolonilere zamanla maden ocakları-
ticari kervan yolları üzerinden iç kesimlere
kadar uzanan küçük garnizonlar şeklinde inşa
edilen kalelerden oluşmuş koloniler zinciri de
eklenmiştir.Rize ve yakın çevresi koloni
faaliyetlerinin 1461 yılında bölgenin tamamen
Osmanlı hakimiyetine girişine kadar devam ettiği
arkeolojik verilerle desteklenmektedir.
Çamlıhemşin ilçesi,Topluca köyü,Yedi kardeşler
Tepesindeki Arkeolojik veriler bölgenin 13.yy.
sosyal ve siyasi tarihine ışık tutmaktadır.
Bölgede Romanın hakimiyetini sağlamak için
doğudan İran ve Karadeniz’in kuzeyindeki Got ve
Hun gibi kavimler,devam eden yıllarda
Sasaniler’le (MS.3-7.yy.) sürdürülen savaşlar
,bölgenin asırlar boyu süren çekişme alanı
içinde olması tahribatlara neden olmuştur.Bu
tahribatlar daha sonraki asırlarda da devam
etmiş ,zamanın iki dev gücü Roma/Bizans ile
İran’nın asırlar süren çekişmesi ve daha sonraki
yıllarda Müslüman Arapların akınları sadece
Karadeniz bölgesinin değil Anadolu’da yaşayan
topluluklarında maddi ve manevi olarak çökmesine
,yok olmasına yol açmıştır.
Helenistik dönemle başlayan batı kökenli
kolonist faaliyetlerin otokton halklar
tarafından hoş karşılanmadığı ve her fırsatta
onlarla mücadele edildiği antik çağ yazarlarının
verdikleri bilgilerden anlaşılmaktadır.
Karadeniz bölgesi otokton halklarının zorunlu
yer değiştirme ve kendilerini tanımladıkları
adlar dışında kolonistlerce verilen adlarla
anılmaları bu halkları tanımlamada
karışıklıklara neden olmuştur. Strabon’un
Anadolu Coğrafyası adlı eserinde ‘’Ksenophon’un
Makronlar diye bahsettiği halk ‘’ olarak
tanımladığı Tzan/Canlar’ın ,Skylax ve
Arrianus’un periplolarında verdikleri bilgilere
göre daha farklı alanlarda yaşamaları,yine
Arrianus periplosunda,’’Ksenophon’un çok savaşçı
ve Trabzonluların düşmanı diye tabir ettiği
Driller bence Tzannilerdir.Bugün dahi son derece
savaşçı ve Trabzonluların can düşmanıdırlar’’
şeklindeki ifadesi, M.Ö. 400 yıllarında iki ayrı
toplum olarak gördüğümüz Makronlar ve Drillerin
yaşadıkları bölgenin birkaç asır sonra Tzan/Canların
yaşadığı bölge olarak tanımlanması iskan
hareketini göstermesi bakımından
önemlidir.Trabzon’un çevresindeki dağlık
bölgelerde yaşayan Canlar sürekli isyanlarla
Romanın bölgedeki hakimiyetine gölge düşürmüş ve
ancak Justinianos (527-565) döneminde kontrol
altına alınabilmişlerdir. Trabzon krallarının
Tzannilerin beyini ,asimile edebilmek için
Trabzon’a yerleştirerek idari görevler verdiği
bilinmektedir.
Roma hakimiyetinin sağlanmasından sonra bölgenin
etnik ve idari yapısı hakkına bilgi edinilebilen
en önemli kaynak Romanın Kapadokya Valisi
Arrianus ‘un Periplosudur. Arrianus Trabzondan
deniz yolu ile doğuya doğru olan seyahatinde
bugün Araklı ilçesindeki Kara derenin
doğusundaki Solaklı deresinin Colchilerin
memleketini Tiannica’dan ayırdığını
belirtir.Rize’nin doğusundaki topraklarda
Machelonlar ve Eniochilerin bulunduğundan
bahseden Arrianus ,Eniochilerin kralı olan
Anchilo ‘nun sarayının Atina’ya (Pazar ilçesi)
40 stardion uzaklıktaki Pritani’ de olduğunu
kaydeder. Bundan Machelonların Rize bölgesinde ,Eniochilerin
ise Pazar bölgesinde yaşadıkları
anlaşılmaktadır.Pritani’nin Furtuna deresi
yakınlarında denize kavuştuğu yerin batısında ki
platonun üzerinde olması gerekmektedir.Arrianus
doğuya doğra seyahatinde önce kralları Farsmane
olan Zidritileri,daha sonra Hadrianus tarafından
atanan vasal kral Malassa tarafından yönetilen
Lazları ,Lazlarla komşu olan Giuliano tarafından
yönetilen Apsileri ve bunlara yakın Hadrianus’un
atadığı vasal kral Resmaga tarafından yönetilen
Abaschileri daha sonra kral Spadaga tarafından
yönetilen Sanigileri sayar.Roma ordusu vasal
krallarla yönetilen bu bölgenin kontrolünü
Karadeniz sahilindeki Hysus,Apsaros,Fasi/poti,Sohum
ve Pitsunda kalelerindeki garnizonlar ile
sağlıyordu.Bu vasal krallıklardan başlangıçta
vergi ve asker alınırken bu askeri destek verme
yükümlülüğü zamanla Kuzey Kafkasya’dan Turani ve
İrani kavimlerce Roma topraklarına yapılacak
olan akınların önünü kesmek,savaşlar da Roma
ordusuna yardımcı birlikler verme şeklinde
gerçekleşiyordu.Bu küçük krallıklar bazen kendi
aralarında bazen de işgalci Roma’ya karşı
birleşerek mücadele ediyorlardı.Megreller
(Lazlar) diğer küçük beyliklere üstünlük
sağlayarak Megrel krallığını
kurdular.Bizans-İran çekişmeleri arasında
sıkışan ve kralları Roma tarafından taç
giydirilen Megrel krallığı 4.,5. yy.larda Roma
ile ticarete dayalı iyi ilişkiler içine
girdiler.Bu durum Justinianus zamanına kadar
sürdü.Bu imparator döneminde sahildeki kaleler
restore edildi.Petra da bir kale yapılarak
bölgedeki en büyük Roma garnizonu buraya
yerleştirildi.Petra valisinin ticarete tekel
koyarak halkı soymaya başlaması üzerine İran’dan
destek alınarak Romalıları ülkeden kovmaya
kararı alındı ancak İranlılarında Romalılar gibi
davranması tekrar Roma’dan yardım istemesine
neden oldu.Jüstinianus bölge hakimiyetini
Hiristiyanlık yoluyla pekiştirmek istediğinden
bölge halklarının Hiristiyanlaştırma çalışmaları
hız kazanmış 4. yy.dan itibaren Hiristiyanlık
yayılmaya başlamıştır.Bu dönemde inşa edilen
kiliseler, sürekli el değiştiren halkların dini
kurumlarının mücadelesi sonucu tahrip edildi.Jüstinianus
döneminde kurulan kiliseler İstanbul
patrikhanesine bağlandı.Kilise ve İncil’in ve
daha sonra devletin dili olan Yunanca Roma’nın
askeri ve siyasi gücüyle yayılmaya başladığı
için kiliseler Roma kilisesi ve kilisenin dili
olan Yunanca yerli dillerden birçok kelime ile
zenginleşerek Rumca olarak anılmaya başlandı.Bu
arada İncil’in Gürcü alfabesi ile yazılarak
,Bizans’tan bağımsız Gürcü kiliseleri inşa
edilmiş,buda Doğu Karadeniz’de 10.-11.yy.larda
Yunan kültürüne alternatif olarak Gürcü dili ve
kültürünün yayılmasına neden olmuştur.Çoruh
nehrinin denize döküldü yerin batısında kalan ve
Roma-Bizans legionları ile korunan bölge bu
yayılmadan çok etkilenmemiştir.10.yy.da
Yunanca’nın Bizans’ın resmi dili haline gelmesi
ve sonuçlarının 11. ve 12. y,y.da bölgenin hızla
Hiristiyanlaşması şeklinde yansıması,İncil dili
dışında konuşulmasının günah olduğu şeklindeki
propagandalar sonucu yerel diller zamanla
unutulmuş ve onların zenginleştirdiği Yunanca
konuşulmaya başlanmıştır.
Anadolu’yu ve başkentini Sasanilerin elinden
kurtarmak üzere 622-627 arasında İran üzerine üç
sefer düzenleyen Bizans imparatoru Heraclius
(610-641) Hazarlarla temasa geçmiş Hazar hakanı
Çebi Hanla görüşerek ona kızı Eudocia’yı vermeyi
vaat etmiş,aldığı destekle bu savaştan galip
çıkmıştır.Malazgirt savaşından kısa bir süre
sonra (1071) Trabzon bölgesine Türk akınları
olmuş,1074 yıllarında bölge Türk akıncılarınca
ele geçirilmiştir.Bölgede Bizans yönetimin
çöktüğü bu dönemde Rize’nin doğusunda kalan
bölge Gürcü akın ve yağmalarına sahne
oldu.Bizans’ın tekrar kontrolü sağlamak için
ordu ile birlikte bölgeye gönderdiği Thedora
Gavras 1075 de bölgeyi Türkmenlerin elinden
alarak Bizans’ın hakimiyeti sağlamış,ve bu
başarısından dolayı Haldiya düklüğüne atanarak
Trabzon’a vali olmuştur.Trabzon bölgesini
Bizans’tan bağımsız yöneten Thedora Gavras
bölgedeki Türkmenlerle güç birliği yaparak üç
kuşak boyunca bölgeyi Bizans’tan bağımsız
yönetmiş olup 1204 yılında Trabzon’da kurulacak
olan Komnenos’ların öncülüğünü yapmışlardır.
1238-1239 yıllarında Moğollara yenilen Kumanlar
(Sarı Uygur-Kıpçak) dağılmış bir kısmı
Gürcistan’a inerek orduda aldıkları görevlerle
Gürcistan’a altın çağını yaşatmışlardır.Gürcü
kraliçesi Thamar İstanbul da Bizans tahtından
bir ihtilalle devrilen Komnenos hanedanının
varisleri olan çocuk yaştaki David ve Aleksius
‘u zindandan kaçırmış ve Gürcistan’a
getirmiştir.Latinlerin Bizansı işgali üzerine
Thamar’a Komnenos kardeşleri Kumanlardan
oluşturduğu ordu ile İstanbul’u ve Bizans
tahtını ele geçirmek üzere harekete
geçirir.Trabzon sarayının tarihçisi Michael
Panaretos ,Komnenos sülalesi mensuplarından
bazılarının iki isim taşıdıklarından ve bunların
Müslüman olmayan Türk ismi olduklarından
bahseder.bunlardan biri I.Aleksius’un oğlu
I.John Komnenos (1235-1238) olup ikinci adı
Aksuk’dur ve Türkçe bir isimdir.Trabzon
sarayında Türkçe ikinci isim taşıyanların ortak
özelliği annelerinin Kuman Türkü
olmasıdır.Karadeniz sahillerini takip ederek
ilerleyen Aleksius ve David Komnenos
kardeşlerden David yoluna devam ederek Karadeniz
Ereğlisi’ne ulaşmış,bu bölgede bir taraftan
Latinlerin işgal ettiği Bizans’tan kaçarak
İznik’te devlet kuran ve Bizans’a varis olma
iddiasındaki Laskarisler ve diğer yandan da
İstanbul’daki Latinlerle mücadeleye devam
ederken büyük kardeş Aleksius Trabzon’u başkent
edinerek başlangıçta Sinop’tan Rize’nin doğusuna
kadar olan Karadeniz sahillerindeki topraklara
hakim olarak devlet kurar (1204).Trabzon
krallığının kurulmasında hizmet eden ve
yönetimde önemli görevler alan Kuman asıllı
Türklerin birçoğu aileleri ile birlikte Trabzon
civarındaki askeri bakımdan önemli yerlere
yerleşerek Hiristiyanlaşmıştır.1214 yılında
Aleksius Komnenos’ un Sinop önlerinde esir
edilip bölgenin Selçukluların eline geçmesinden
sonra Selçuklu vasalı haline gelen Trabzon
krallığı sınırları Samsun’a kadar gerilemiş,
Komnenosların Trabzonda kurduğu devlet 1214
yılından itibaren Selçuklu,Gaznelilere,Moğollara,İlhanlılara,vergi
vererek varlığını sürdürmüştür.Beylikler
döneminde Akkoyunlular,Tacettinoğulları,Hacı
Emiroğulları gibi Türkmen emirleriyle evlilik
yoluyla ittifak yaparak ayakta kalmışlardır.1458
de Uzun Hasan’ın Atabeklerin eli ile yönetilen
ispir bölgesini sınırlarına katmasıyla Hemşin
bölgesi Akkoyunlulara tabi olmuşken Rize ve
Pazar hala Trabzon krallığına bağlıydı.Akkoyunlu
izlerine özellikle Hemşin-Çamlıhemşin bölgesinde
rastlanmakta olup bugünkü bölge halkının ataları
olarak değerlendirilebilir. Aşağı Çamlıca ve
Ülkü köydeki Koç şeklindeki Mezar
Taşları,kulaklı tabir edilen kut başı-koç başı
şeklindeki kapı menteşeleri bu güne ulaşmış
Akkoyunlu hatıralarıdır.Fetihten önce bölgede
bulunan Hiristiyan unsurlar ittifak yaparak
Osmanlının rakibi Akkoyunlularıda bu ittifaka
dahil ederek kilisenin de desteğini almışlar
ancak planı fark eden Fatih Sultan Mehmet
ittifakın beyni olan Trabzon Krallığını 1461
yılında yaptığı bir seferle ortadan kaldırmış ve
bölgedeki kolonist faaliyetler böylece son
bulmuştur.
Çamlıhemşin ilçesi,Topluca Köyü,Yedi Kardeşler
Tepesindeki geniş düzlük alanda Trabzon kralı I.Andronikos
dönemi (1222-1235) basılmış gümüş bir çukur
sikke bulunmuş olup, maden curufları , sırlı ve
sırsız seramiklerden oluşan arkeolojik veriler
burada köklü bir yerleşmenin varlığına işaret
etmektedir.Karadeniz sahillerini iç kesimlerdeki
maden yatakları na bağlayan kervan yolu üzerinde
bulunan yerleşme geniş bir alana yayılmıştır ve
yoğun bitki dokusu sınır tespitini
güçleştirmektedir.Tespitler I.Andronikos
döneminde Rize bölgesi maden ticaretinin Trabzon
Krallığı kontrolünde olduğunu göstermesi
bakımından önemlidir.13 .yy.da bölge ticari
koloni haline getirilmiş ve madenler diğer
ticari metalarla birlikte karayolu veya deniz
yoluyla Anadolu dışına taşınmıştır.
|