RESİMLER
| |
|
|
| |

Yukardaki logoyu tıklayarak Bağımsız Karadeniz
Gazetesini okuyabilirsiniz.

Dünyanın tüm televizyonlarını Canlı seyretmek,
tüm gazeteleri tek bir sayfadan okuyabilmek için önemlilinkler.com
www.onemlilinkler.com
sitesini sık kullanılanlara ekleyin.
KARADENİZ FOTOĞRAFLARI
Deeğerli Lahana forum üyeleri
Karadeniz fotoğraflarınızı galerimizde otomatik olarak
yayınlayabilirsiniz.
TIKLAYIN
KARALAHANA DA YAZAR OLUN
Yazılarınızı yayınlamamız için bzie
gönderebilirsiniz |
|
Niko'nun Kemençesi: Karadeniz sisli ve bulanıktır
'Niko'nun Kemençesi'nde, on üç öykü yer alıyor. Kitapta yer alan
birçok öykünün mekânı ise mübadele acısıyla şekillenmiş
Karadeniz
ERKAN CANAN
Kaynak: (Radikal Gazetesi, Kitap Eki)

Daha önce Pontus Kültürü adlı
sosyolojik/folklorik çalışmasıyla tanınan Ömer Asan'ın, Niko'nun
Kemençesi adlı öykü kitabı yayımlandı. Yazarın bu kitabında yer
alan öykülerin çoğu mekân olarak Karadeniz'de geçiyor. Karadeniz
bu öykülerde de bildiğiniz Karadeniz gibi şen şakrak. Ama
yazarın bu öykülerinde, Karadeniz'in güldüren, deli dolu yüzünün
derininde, tarihi mübadele acısıyla şekillenmiş bir coğrafyaya
tanık oluyoruz.
Göç ettirilmenin en acı veren yanı, bizi biz yapan geçmişimizi,
benliğimizin oluştuğu tarihi coğrafyayı bizden alıp
götürmesidir. Kitaba adını veren 'Niko'nun Kemençesi' adlı öykü,
tüm geçmişimizin yok sayılması olan bu zorla göçe odaklanır. Bu
öykünün kahramanı, Trabzon'da doğan Niko adında bir Rum, doğup
büyüdüğü şehirden, Selanik'e göç etmiştir. Bu yeni acılar
anlamına gelen yeni mekânda, Niko'nun Trapezunta'ya, Of'a
duyduğu özleme ortak oluruz. Göç bir halkı sürmeyi amaç
edinmişse de, Niko'nun kimliğinde bunun, bireysel acısını fark
ederiz. Göçün bu acı veren yönünün nedeni, bunun kendisinin
aldığı bir karardan öte, kendisi dışında gelişen, büyük bir dış
etkenin belirlediği ve ardından kendisine dayattığı bir gerçek
olmasındandır. Dolayısıyla Niko, genel bir siyasetin
trajedisidir.
Karadeniz'de yaşayan Niko gibi Rumlar için göç kabul
edilemezdir. Zaten muhacirlik günleri başladığında, O'nun gibi
göç etmek zorunda kalan tüm insanlar, bunun uzun süreli bir göç
olmadığına kendilerini inandırmak ister. Sanki bu gidiş çok kısa
sürecek, ardından, tekrar doğdukları ve sevdikleri bu coğrafyada
hayata devam edeceklerdir. Niko bu ortak şaşkınlığı şöyle ifade
eder: "O kahrolası muhacirlik vakti geldiğinde yanımıza hiçbir
şey almamıştık. Her şeyi olduğu gibi bıraktık. Ne bilelim; kısa
bir yolculuğa çıktığımızı sanıyorduk. Evlerimizi terk ederken
bardakları, tasları sofrada bıraktık. Birisi uğradığında
istediği gibi yesin içsin, bacamız tütsün, evimiz konuklamaya
devam etsin diye..."
(s. 14). Fakat Niko'ya ve onun gibilere, insani olan özlemlere
rağmen, siyaset soğuk akılcılığından taviz vermez.
Dayanışma ve yakınlık
Rumlar, bu muhacirlik sırasında, döneceklerine dair o iyimser
inançlarından dolayı yanlarına hiçbir şey almamıştır. Niko'ya da
Trabzon'daki hayatından geriye kalan tek şey ise kemençesidir.
O'nu şimdiki hiçliğinde, yalnızlığında avutan tek şey, göç
etmeden önceki hayatının imleyeni olan bu kemençedir işte.
Kemençe kendisi için bir bellektir kesinlikle: Trapezunta
yaylalarındaki buz gibi suları, Meryem Ana Deresi'ni, horonu,
türküleri, kısacası geçmiş hayatına dair tüm imgeleri kendinde
saklayan bir bellek.
'Gracia's Alavita' adlı öykü, ilk başta bir evrim öyküsü gibi
görünür. Fakat öykünün asıl kurgusu, bu evrime dayanarak, modern
hayatın ve modern insanın çelişkileri üzerine şekillenir. Yazar,
evrimden milyonlarca yıl sonraki şimdiki insanı; ilk insanla
karşılaştırarak oluşturduğu bu öyküde, siyasetin yok saydığı bir
kültürün bireyiyle bu ilk insan arasında koşutluklar kurar.
Kendisine göre, dili yasaklanmış, kültürü yok sayılmış günümüzün
böylesi bir bireyi, ilk insan gibi duyusuz, algısız, zihinsel
edimlerden yoksun, doğanın tüm tehlikeleriyle karşı karşıyadır.
Yazarın bahsettiği günümüz bireyi, daha doğrusu evrimden
milyonlarca yıl sonraki şimdiki insanı, Rum kültürünün herhangi
bir bireyidir.
Öykü, dili yasaklanan, yok sayılan bireylerin/grupların,
özellikle bu öykü bağlamında Rumlar'ın yaşadığı kaybediş duygusu
üzerine odaklanır. Bu kurguda dil, modern insanı, daha doğru bir
tanımla evrimin son hâlindeki günümüz insanını ifade eder. Kendi
dilini kullanması yasaklanmış, kendi kültürünü yaşaması
engellenen bir insana egemenler tarafından reva görülen
insanlık, tarihini ve dilini henüz oluşturamamış ilk insanın
insanlığına eşdeğer bir insanlıktır.
'Hey Gidi!' adlı öykünün dayandığı temel izlek, yine
Karadeniz'dir. Burada zaman olarak, Mübadele sonrası bir zamanda
geçen 'Niko'nun Kemençesi'nin aksine, mübadele zamanında geçer.
Öykü iki genç kızın, Heva ile Yorgia'nın dolayısıyla Müslüman ve
Hıristiyan'ın yakınlıklarını merkeze alır. Bu öyküyü okurken,
şimdi, Rum nüfusunun göçlerden sonra neredeyse ıssız bıraktığı
Karadeniz'in, mübadele öncesi kültürel zenginliğine tanık
oluyoruz. Bunu kısaca, Karadeniz'de o zamanlar faaliyet gösteren
Rum ve Türk çetelerine rağmen, temelde halkta var olan dayanışma
ve ilişkilerin yakınlığı olarak okuyabiliriz.
Azalıp yoksullaşan Karadeniz
Öyküde ilgimizi çeken en önemli nokta, Türkiye göz önüne
alındığında, en başta Rumları hedef alan mübadelenin, daha sonra
nasıl da, Türkleri de zehirlediği, onları da yalnızlaştırdığı
gerçeğidir. İşte Heva ve Yorgia, aralarında sıcak ilişkilerin
olduğu iki halkı, siyasi kaygılara kurban edilen iki halkı,
Rumları ve Türkleri temsil eder. Mübadele çok iyi iki dost olan
Heva ile Yorgia'yı birbirinden koparmakla kalmamış, özellikle
bunun Türk tarafında bulunan Heva'nın daha sonraki hayatını da
acıyla şekillendirmiştir. Mübadele'yi, bunun sonucunda Rum
tarafı eksilen Zisino köyünü ve tüm olup bitenleri, aradan geçen
altmış yıldan sonra Heva'nın ağzından dinleriz. Mübadele'nin
üzerinden altmış yıl geçmiştir, ama Yorgia'yla verdikleri söz
Heva'yı sürekli o geçmişte, çok sevdiği o dostunun ailesiyle
beraber köyden göç ettirildiği o günde asılı bırakmıştır. İkisi
ilk kez beraber yaylalara çıkmışlardır. Ve bu ilk çıkışta
birbirlerine verdikleri, bir daha asla yalnız yaylalara çıkmama
sözü, daha sonra Heva'yı ve onun şahsında tüm bir Karadeniz
coğrafyasını bağlamıştır. Heva'nın sözündeki bu inadı, sadece
kendisi için değil, o coğrafyadan koparılan tüm Rumlar ve
komşularından, kendilerini çoğaltan bir kültürden mahrum kalan
tüm köylüler içindir. Bu inadındaki ısrar, aynı zamanda,
kendilerini bölen, iradelerini dışlayan ve yok sayan politik
egemenlere karşı alınmış bir tavırdır.
'Issızlığa İnat', geçmişiyle buluşma çabasında bir insanın,
İlyas Çavuş'un öyküsüdür. Onun geçmişini imleyen mekân ise,
ekonomik bahaneler yüzünden göçlerle boşalan, hayatının büyük
bir bölümünü geçirdiği Erenköy adında bir köydür. İlyas Çavuş'un
bu ıssızlığa, bu insansızlığa dönüşünün en büyük nedenlerinden
biri de, annesinin ve eşinin mezarlarının burada bulunmasıdır.
O, burada ölmek, annesinin ve eşinin yanı başında gömülmek,
hayatının başladığı yerde, bu toprakta noktalanmasını
istemektedir. İlyas Çavuş çocuklarıyla beraber göç ettiği
İstanbul'dan, kendi deyimiyle 'Karanlık Şehir'den köyüne döner.
Burada sözü edilen 'karanlık' geçmişi, mekânı kapsayan bir
tarihi metaforize eder. Bu şehrin karanlık olması, O'nun burada
doğmamış olması ve hayatının büyük bir kısmını geçirmemiş
olması; şehrin tarihine ortak olmaması anlamında bir
karanlıktır. Böylece geçmişiyle arasında, göçle beraber kopan
bağ, tüm ıssızlığına rağmen köye yapacağı dönüşle tekrar
kurulabilecek, bu tarihsizliğin verdiği karanlık ve yitiklik
böylece giderilebilecektir.
Ömer Asan'ın bu kitapta yer alan öykülerinin, mekân olarak
Karadeniz'i kapsayanlarında en çok dikkatimizi çeken yönlerinden
biri, doğa-insan ilişkilerine verilen büyük önemdir. 'Issızlığa
İnat' için de böylesi bir ilişkiden bahsedilebilir. Özellikle bu
öykü toprağa bir güzelleme gibidir. Göç, İlyas Çavuş için,
insanın toprağa yaptığı bir nankörlük, bir vefasızlıktır. O'na
göre, göç anne olan toprağa, onlara ekmek verip onları besleyen
bu toprağa yapılacak en büyük ihanettir. Toprağın bereketini,
onun içinde olanlar kadar kimse hissedemez. Bu nedenle, bir
köylü olarak, doğayla birebir bağı olan bir insan olarak İlyas
Çavuş'un, doğaya yabancılaşan insana duyduğu öfke gayet
anlaşılırdır.
Ömer Asan'ın Niko'nun Kemençesi'nde yer alan on üç öykünün tümü
Karadeniz'e dair değil. Yukarıda tanıttığımız öykülerinin
dışında; modern hayatı ve bireyi konu alan 'Terörist'; 'Olmuyor,
Olmuyor, Olmuyor'; ütopik-masalsı ve öte dünya kurgusuna dayanan
'Yıl 2050', 'Bize Gömleğini Verir misin?', 'Ya İdris Ya!' ve
öyküsü için konu bulma arayışında bir yazarı ve onun konusunun
anlatıldığı 'Öykü Kokusu' bu kitapta yer alan diğer öyküler.
Niko'nun Kemençesi: Karadeniz sisli ve bulanıktırSatın almak için
|
|
kitab, kitap,
kitap tanıtımı,
Gurbet Pastası:
Hemşinliler Göç ve Pastacılık lazca lazuri laz
tarihi uzungöl, sümela manastırı, iletişim
Yayınları Laz, Lazika, Uğur Biryol Kolhida,
Kolheti, Lazia, Lazistan, Lazistan Sancağı,
Teani, Tçaneti, Megrel, Megrelya, Samegrelo,
Zan, Gürcü, İberya, Kartli, Gürcüstan, Abhaz,
Abaza, Abhazya, Abazistan, Apxazeti, Gurya
uzungöl, Karadeniz seyahat rehberi doğu
karadeniz bölgesi, karadeniz bolgesi, karadeniz
bölgesi hakkında, kültürü, resimleri, tarihi,
karadeniz bölgesi tarihi yerler, yemekleri,
dağlar,haritası, iklimi, illeri, karadeniz
bölgesinin tarihi ve turistik yerleri, gezi,
gelenekleri, halkları, Lazca, lazlar,
kıyafetleri,manileri, otelleri, mp3, indir,
mp3leri, müzik, mutfağı, pide, seyahat,
siteleri, sanatçıları, turu, tulum,kemençe,
turizm, yalaları, türkü, trabzonspor, www
karadeniz, video, şarkıları, karadenizin tarihi
mekanları, yerleri, rizenin tarihi, samsun,ordu,
giresun,pontus, rumca, çaykara, hemşin,lazuri,
kürt, türk,türkiye, Kemençe, Horon,
müzikleri,fotoğrafları, Karadeniz mp3, Folklor,
halkbilim, karalahana, karadeniz, trabzon,
karadeniz müzikleri, rize, artvin, giresun,
gümüşhane, ordu, trebizond, trapezounta, pontos,
kemençe, mp3, müzik, wallpapers, horon, pontus,
blacksea, sürmene, maçka, tirebolu, arhavi,
lazca, lazuri, hemşin, horon, mp3, kemençe,
lazca, rumca, müzik, akçaabat, halkbilim,
trabzon, folklor, horon, fotoğraf, fıkra,
Karadeniz haber, yerel haber, İller, köy
haberleri, trabzon haberleri, şehir, kent, ilçe,
köy, kasaba, belde, devlet, siyaset, politika,
ekonomi, sağlık, yerel, bölgesel, haber,
memleket,İstanbul, istanbul, Istanbul, İstanbul
Valiliği, Valilik, Vali, Vilayet, Kamu, Devlet,
Portal, Anakapı
| |