TRABZON’UN BAZI YÖRELERİNDE EVLENME ADETLERİ - Gülsen BALIKÇI
GİRİŞ
Hayatın ikinci önemli dönemi olan evlenme; gerek kız, gerekse
erkek açısından bir geçiş olduğu gibi, iki aile arasında yeni
bir bağ, kurulması, aileler arasındaki yaşamı, düzeni ve
ekonomiyi hatta bir takım kültürel ilişkileri sergiliyor olması
bakımından da her zaman için üzerinde titizlikle durulması, her
safhası ayrı tören ve ayrı adetlerle süslenen bir olay olarak
önem kazanmıştır.
Evlenme de doğum gibi yeni bir yaşam durumuna geçişi ifade
etmektedir. Bu geçiş dönemi esnasında da evlenen kız ve erkek
halk inanmasına göre; doğa üstü güçlerin etkisi altındadır.
Bundan dolayı gelin ve damadı bu doğa üstü güçlerden geleceğine
inanılan tehlikelerden ve zararlı dış etkilerden korumak için
bir takım tedbirler almak gerekmektedir. Bundan dolayı halk
dinsel ve büyüsel içerikli bir çok uygulama ve pratiğe baş
vurmaktadır.
Evlenme toplumsallaşma sürecinin en önemli aşamasını
oluşturmaktadır. Kıza ve erkeğe yeni bir sosyal statü kazandıran
evlenme aileler arasında kurulan dayanışmayı, toplumsal ve
ekonomik ilişkileri düzenlemesi bakımından her zaman ve her
yerde önemli bir olay olarak görülmektedir. En küçük toplumsal
kurum olan aile; dolayısıyla da kültürel yapının da temelini
oluşturmaktadır. Evrensel bir karakter taşıyan evlenme; dünyanın
her yerinde bağlı bulunduğu kültürel yapının gerektirdiği
kurallara ve kalıplara göre şekillendirilmekte, dinsel ve
büyüsel motifler içeren evlenme içerisindeki gelenek, görenek,
adet ve inanmalar genellikle tüm yörelerde çok zengin bir
görünüm sergilemektedirler. Bu gelenek ve görenekler ait olduğu
toplumu tanımaya ve anlamaya ilişkin önemli verilerdir.
Söz konusu çalışma Trabzon ili, ilçe ve köylerinde 14- 26 Temmuz
2003 tarihleri arasında yapılan çalışmalarda elde edilen
verilerden oluşmaktadır. Kaynak kişilerden alınan bilgilerin,
mümkün olduğu kadar içeriğe dokunulmadan ifade bozuklukları
düzeltilerek verilmesine özen gösterilmiştir.
EVLİLİK BİÇİMLERİ
Toplumların toplumsal, tarihsel boyutları, ekonomik yapıları,
yerleşim düzenleri, üretim ve tüketim ilişkileri, sosyal
normları, kısaca kültürel yapı evlenme biçimlerini de
belirlemektedir. Her toplum ya da grup kendi yapısına uygun
olanı seçerken aykırıyı önlemeye çalışmaktadır.
Araştırma yöresinde geçmişte yapılan evliliklerde geçim düzeyi,
ekonomik yapı, toplumsal konum ve etnik ayrılıklar belirleyici
olmaktaydı. Araştırma bölgesinde geçmişte evlilikler genellikle
yöre içerisinde yapılmaktaydı. Yaşam koşullarının farklılaşması
özellikle ekonomik yaşamın farklılaşması nedeniyle günümüzde
yöre dışından evliliklerin de yapıldığı belirtilmektedir. Bunun
yanı sıra yaşlı kuşak yöre evliliklerinin tercih edildiğini.
Yörede literatürde tespit edilen evlenme türlerinden; görücü
usulü, akraba evliliği, baldızla evlenme. Kayınla evlenme,
dezmal kaçırma, değişik yöre halkının anlatısıyla değiş – tokuş,
değiş kaçarak evlenme, kaçarak evlenme yöre halkının anlatısıyla
uyma , kayma, kaçma, zorla kaçırılma yöre halkının anlatısıyla
çekme, dul kadının evlenmesi, dul erkeğin evlenmesi, birden çok
kadınla evlenme, beşik kertme gibi evlenme tiplerinin tümüne
geçmişte rastlanmaktaydı. Günümüzde de bu evlilik türlerine
nadir de olsa rastlanmakla beraber genellikle anlaşarak
yapılmaktadır.
Evlilik tipleri, ile ilgili olarak alanda tespit edilen kaynak
kişi anlatıları şöyledir;
“Burada kaçarak evlenme çok fazla, kaçarak evlilikler genelde
kız ve oğlan bir birleriyle anlaşarak yapılmaktadır. Kaçarak
evlenenlere de düğün yapılmaktadır. Burada zorla kaçırma da
olur, buna çekme denir. Oğlan ayakdaşlarını (arkadaşlarını)
yanına alarak, kızı bağda, bayırda nerede olursa kaçırır. Kızın
babası yerişe bilirse (yetişebilirse), kız kala bilirse geri
alır. Kız zorla da kaçırılsa geri dönemez ona ille bir uygunluk
yapmaya çalışılır. Böyle durumlarda, muhtar, azalar, köy heyeti
araya girerek uyuşturur (anlaştırır). Burada kayınla evlenme de
var, kadının kocası ölmüş eğer gelinin çocukları varsa, gelini
de seviyorlarsa böyle durumlar da abes (kötü) bir şeydir ama
seyrek de olsa kayınla evlenildiği görülüyor. Kadın ölmüşse,
çocuklara iyi bakar düşüncesiyle enişteyle evlenme de görülüyor.
Beşik kertme ise ağzından çıkan sözdür onun yerine getirilmesi
gerekir.”(Şalpazarı Simenli köyü)
“Eğer kız ve erkek bir birlerini sever anlarlar ki; anne ve
babaları vermeyecek o zaman kaçarlar. Oğlan tarafı nazı geçtiği
bir komşusu veya akrabasının evine kızı götürür. Kızın kaçması
köyde falancanın kızı kaçtı şeklinde anlatılmaktadır. Kızı
götürüldüğü ev sahibi merhametli ise her iki tarafı da düşünerek
kızın ve erkeğin birlikte olmasını engeller. Kız kaçtığı zaman
bir zaman anne ve babası konuşmaz. Bir yıl iki yıl baba evladını
yüzüne hiç koymaz (karşısına almaz konuşmaz). Anne daha çabuk
konuşur. Belli bir zaman sonra bir görüşçü giderek barıştırır.
Dul kadın eğer yoksuz (yoksul) kaldıysa evlenir ama giderken
çocuklarını götüremez. Çünkü çocuklar baba tarafınındır. Burada
kumalık eskiden yaygındı, şimdi de var. İki kardeş iki kardeşle
de evlene bilir buna değiş denmektedir.”(Maçka Çeşmeler köyü)
“Burada zorla kaçırma olur adam heves eder kızı kaçırır, bir
yerde tutar. Bir kere tuttu mu artık o kız onun karısı olur,
erkek kızın üzerinden eşarp yüzük gibi herhangi bir eşyayı
aldığı zaman o kız onunla evlenmek zorundadır. Evlenmezse erkek
elindeki kızın eşyasını herkese gösterir. Erkeğin elinde bulunan
kızın eşyası bir anlamda da kızın namusu gibidir.”(Şalpazarı
Geyikli beldesi)
Şalpazarı Geyikli beldesinde kaçmayla ilgili olarak bir kaynak
kişi anlatısı aşağıda olduğu gibi verilmektedir.
“Sevdamızla konuşur, karar eder anamıza, babamıza söylerdik,
kabul etmezlerse, kaçardık. Evvel suya gitme vardı, bir yerde
bir yalak bir tekne oludu oraya giderdik. Sevdamızda o suyun
kapısını keserdi, orada konuşur, anlaşırdık ya da değirmene
gider sevdamızla orada anlaşır kaçardık eskiden adet
öyleydi.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)
“Kaçarak evlenme var, böyle durumlarda kızın babası isterse kızı
geri alabilir. Zorla kaçırma da buralarda olur buna çekme
denmektedir. Çekilen kız üç günden sonra geri getirilemez (baba
evine). Beşik kertme de var. Beşik kertmede kimisi kızın
beşiğinin başını kerter, kimisi de beşiğe oğlanın adını yazar.
Büyüdükleri zaman evlenen de var, evlenmeyen de. Kumalık Trabzon
merkezde de görülüyor, ancak köylerde daha yaygın. Dul kadının
evlenmesi normal ancak giderken çocuklarını götüremez. Çünkü
çocuklar baba tarafınındır.”(Trabzon merkez Faroz Mahallesi)
Günümüzde evlilikler kent merkezinde genellikle anlaşarak
yapılmaktadır. Kırsal kesimde ise; anlaşarak yapılan
evliliklerin yanı sıra yukarıda belirtilen evlilik türlerine de
rastlandığı saptanmıştır.
EVLİLİĞE HAZIRLIK AŞAMALARI
Evliliğe hazırlık aşamaları, evlenme çağı, kız beğenme, kız
isteme başlıkları altında incelenmektedir.
Evlilik çağı:
Geleneksel kesimde kızın ve erkeğin evlenme çağına geldiklerini
belirleyen bir takım ölçütler vardır. Bunların başında ergenlik
çağına girmiş olmak gelmektedir. Ülkemizde ergenlik çağı 10-14
yaşları arasında başlar. Gerek kızda, gerekse erkekte görülen,
birtakım biyolojik ve fizyolojik gelişmeler, ergenlik çağının
belirtileridir. Annelik ve babalık için gerekli olan bu
gelişmeler, onların biyolojik ve sosyo - kültürel kişiliklerini
geliştiren önemli belirtilerdir. Bu değişik belirtilerle kişisel
sorumluluklar da başlamaktadır.
Erkek çocuklar aile içerisinde; gerek cinsinin, gerekse yaşının
gerektirdiği, etkinliklere katılarak, geleneklerin gerektirdiği
tavrı almaya çalışır. Kızın ergenlik çağına girmesi; ev işlerine
katılması, aile ve grup içerisindeki genç kızlık çağının
gerektirdiği role bürünmesine karşı cinsle ilgilenmesiyle
belirginleşmekte ve evlenme çağına girmiş olmasında ölçüt olarak
alınmaktadır.
Evlenme olayında Anadolu’nun hemen hemen her yerinde sıra
gözetimi olayına rastlanmaktadır. Bu konuda büyük kardeşlerin
daha önce evlenmelerine dikkat edilmektedir.
İster köyde ister kentte olsun; evlenme yaşını ve zamanını
ekonomik yaşamın, bazı sosyal olayların, göçlerin, ölümlerin
kısacası kültürel yapının belirlediğini söylemek gerekir.
Araştırma bölgesinde konuyla ilgili olarak yapılan tespitler
aşağıda yer almaktadır.
“Kızın evlenme çağı eskiden 18 yaşını bulurdu, şimdilerde 20 -22
ye kadar uzadı. Kız 30 yaşına geldi mi evde kalmış
sayılmaktadır. 27 yaşıma gelen kız artık evde kalmıştır. Erkek
de evlenme yaşı 25 – 26 ya kadar uzar. Burada erkekle kız
arasındaki yaş farkı en fazla 10 ‘a kadar çıkmaktadır. Normal
olan erkekle kız arasında 4- 5 yaş olmasıdır. Erkeğin kızdan
küçük olmaması önemlidir. Ancak geçmişte nadir de olsa kızın
erkekten yaşça büyük olduğu evlikler yapılmaktaydı. Burada sıra
gütme vardır. Eğer küçük kız veya oğlanın evlenmesi gerekiyorsa,
büyük kız veya büyük oğlandan izin alınması, onların sıralarını
vermesi gerekmektedir.”(Tonya Melikşah köyü)
“Kızların evlenme yaşı 15- 16 dır. 30 yaşına varan kız evde
kalmış sayılır. Ona biz burada kaluk deriz. Onları artık
yaşlılar alır. bazıları da hiç evlenmeden bakir, bekar gider
(ölür). Eğer kız severse isterse ana baba vermezse onun günahı
çok, insanın ille evlenmesi çoluğa çocuğa karışması gerekiyor.
Erkeğin evlenme yaşı da kızınkiyle aynı. Bir iki yaş aşağı veya
yukarı olabilir. Bazen çok seyrek de olsa kızın erkekten büyük
olduğu durumlar oluyor. Ama bu çok seyrek. Genellikle herkes
menendine yani eşine. Sıra gütme var mesela küçüğün sevdası
çıktı, anne baba - ha bunu evereyim senide everceğim diyerek
büyükten izin ister. İzin verirse küçüğü evlendirebilirsin,
vermezse duracak. Kız da oğlan da sırasına (sırasını
bekleyecek), evde tatsızlık kuramazsın.”(Şalpazarı Simenli köyü)
“16- 20 kızlarda evlenme yaşı. 25-30’u geçti mi evde kalmış
sayılmaktadır. Erkek eskiden askere gitmeden evlenirdi. Şimdi
günümüzde erkeğin belli bir evlenme yaşı yok erkek her yaşta
evlenebilir. Eğer küçük kardeş severse büyükten izin alarak
evlenebilir. Büyüğün izin vermemesi halinde evlilik
gerçekleşmez. İzin verilmemesi halinde yapılan evliliklerde
kardeşler arasında uyumsuzluklar çıkmaktadır.”(Trabzon merkez
Faroz mahallesi)
“Kızlar 16-17 yaşında evlenir. 20 yaşına kadar zor kalır. 25
yaşlarına geldi mi derler kaluk evde kalmış. Kız kısmını birinci
ister vermeyeceksin ikinci ister vermeyeceksin üçüncü o zaman
vereceksin. Kız kısmının üçüncüden sonra kısmeti kapanır, şansı
kesilir. En büyük kız varken, küçüğünü vermezlerdi, büyük
sıradayken küçük verilmez. Büyüğün şansı bozulur. Vermek zorunda
kalınırsa, büyükten izin alınır. Büyük ben senin rızkına mani
olmayayım sen evlenebilirsin, müteessir olma diyerek izin verir.
”(Maçka Çeşmeler köyü)
Günümüzde yukarıda kaynak kişilerin belirttikleri evlilik yaşı;
köylerde halen geçerliliğini sürdürürken kente merkezinde bu
yaşın büyüdüğü tespit edilmiştir. Geçmişte erkekler askere
gitmeden de evlendirilirken, günümüzde erkeğin kolay
evlenebilmesi için askere gitmesi aranmakta, askerliğini yapmış
olan erkeğe daha kolay kız verilmektedir.
Kız beğenme. Görücülük, kız isteme.
Geleneksel kesimde evlenme hazırlıkları “kız bakma”, “kız
arama”,”kız soruşturma” ile başlamaktadır. Oğullarını
evlendirmek isteyen anne ve babalar ilk önce akrabalarından,
komşularından ve yakın çevrelerinden başlayarak kız aramaya
çıkmaktaydılar. Kız bakma konusunda ailelere, akrabalar,
komşular yardımcı hatta aracı rolü üstlenmektedirler. Evlenecek
erkeğe kız bakma olayına Anadolu’nun bir çok yerinde;
“görücülük”, görücüye çıkma” vb adlar verilmektedir.
Araştırma bölgesinde de; konuyla ilgili olarak diğer bölgelerde
olduğu gibi kız bakma, kız beğenme, kız görme, görücü gitme,
görücü. Gibi kavramlar kullanılmaktadır.
Trabzon’da kız beğenme kız görme evliliğin önemli bir aşamasını
oluşturmaktadır. Bütün toplumlar, evlenecek kızda ve erkekte ait
olduğu toplumun değer yargılarına , dünya görüşlerine , hayatı
algılayış biçimlerine göre, kısaca yaşam tarzına göre birtakım
nitelikleri taşımasına dikkat etmektedir. Bu niteliklerin
Anadolu’nun diğer bölgeleriyle benzerlik göstermekle beraber
farklılıklar da içerdiği saptanmıştır.
Konuya ilişkin kaynak kişi, derlemeleri şöyledir;
“Eskiden istediğimiz kız gelin gelene kadar oğlanı hiç
tanımazdı. Oğlan da ı sülaleden sürekli kaçardı. Ayıp vardı,
saygı vardı. Ben komşu olarak tavsiye ederdim falan yerde iyi
bir kız var. Kız arayanlarda bana sorardı iyi midir, kötü müdür,
yalancı , dolancı mıdır, namuslu mudur, hırsız mıdır, gece
yatağa işer mi, sülalesinde herhangi bir hastalık var mı.
Sülalesinde hastalık olan aileden kız alınmazdı. Sülalede verem
, frengi, sara ve ya sülalede deli bir uşak varsa o aileden kız
alınmaz. Çünkü doğan çocuklar da onun zürriyetinden olacağına
inanırız. Beğenilen kız; eli becerikli mi, işinde gücünde iyi
mi, ahlaklı mı, dedikoducu mu, dilli mi 9çok konuşan), soyu sopu
nasıldır bunlar hep bilen birinden sorulur. Burada kız fakirse
fakir alır, zenginse zengin alır. burada şöyle bir söz vardır.
Zenginsen fakir kız alacaksın, sende gelip görsün, zengin kız
senin malına da tenezzül etmez denir. Evlenecek oğlan rakı içer
mi, bir haylazlığı var mı, eskiden delikanlılar başlarından
şapkalarını hiç indirmezler, kadınlar da peştemallerini
indirmezlerdi çok ayıptı. Kızın ilk istendiği akşam uşağın
durumu sorulur. Daha önce başından bir olay geçmiş midir, sülale
iyice araştırılır. Erkekte zenginliğe çok önem verilir. Erkek
zengin , kız fakir ise bir istemede kız hemen verilir.erkekte
yakışıklılık da önemlidir. Bir sanatının olup olmadığına da
bakılır. Tarlada, bağda, bahçede çalışırsa kolay kolay kız
vermezler. Erkeğin askerliğini yapmış olması da önemlidir.
”(Tonya Çeşmeler köyü)
“Eskiden zenginlik arazi üzerineydi. Falancının arazisi çok ben
kızımı ona vereyim ya da o oğlanı alayım denirdi. Ama şimdi
araziye bakılmıyor soy sop yakışıklılık da aranıyor.”(Şalpazarı
Geyikli beldesi)
“İstenecek kızın nasıl iş yaptığına bakılır. Namus, zenginlik,
mal mülk, soy sop, güzellik önemlidir. Erkeğin de en birinci
ailesine bakılır, sigara içki içmemesi, kumar oynamaması çok
önemlidir.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)
“İstenecek kızın zanaatlı, becerikli olması, iyi bir sülalenin
kızı, yeri yurdu olması aranır. Erkek okumuş olacak, yeri yurdu
olacak. Gurbette çalışıyor ve bir işi olacak. Amir memur olacak.
Yakışıklı olacak. Kızın da erkeğin de en çok akıllı olması
önemli. Elin adamının kaynananın, kaynatanın yüzünü güldürürsen
onlara yaranırsan en iyisi bu.”(Şalpazarı Simenli köyü)
Araştırma yöresinde geçmişte herkes birbirini tanıyordu. Bu
nedenle oğlan tarafı münasip gördüğü kızı kızın bir akrabası
veya yakın bir komşusunu da yanına alarak görmeye gider. Bu olay
yörede;”kız bakmaya gitme”,”kız görmeye gitme”, “görücü gitme”
görmeye gidenlere ise görücü denmekteydi. Bu uygulama günümüzde
de devam etmektedir. Konuyla ilgili olarak farklı yerlerde
yapılan derlemeler şöyledir.
“Köyde herkes bir birini tanır. Ama beğenilen kız öyle istenmek
amacıyla değil. Ev halini görmek, kızın oturup kalkması
nasıldır, onu anlamak amacıyla dışarıda tanıyor ol0san da kızın
evine bir gider veya bir aracı gönderilir. Eğer kayınvalide
gitmişse buna kız bakmaya gitme denir. Eğer komşulardan biri
gitmişse buna aracı denmektedir. Aracı orada onlara hiçbir şey
çıtlatmaz. Kızın oturup kalkmasına, iş yapmasına, evin
temizliğine evin çevresine bakar”(Tonya Meliklah köyü)
“Düğünlerde ve benzer topluluklarda kız beğenilirdi. Kız görmeye
uğurlu gün olduğu için ekseri Perşembe ve Pazar günleri
gidilirdi. Kızı görmeye gitmeden bir aracı gönderilir. Aracı
gelip kızınızı görecekler diye haber verir. Bu işi gören aracıya
yenge denmektedir. Kız görmeye gidildiğinde kız mutlaka çıkar. O
zaman kız dipten başa doğru(ayağından başına doğru) bir
sakatlığı olup olmadığını anlamak için bir güzel süzülür. O gün
kızın oturmasına kalkmasına. Evin tertibine , temizliğine kısaca
her şeye çok dikkat edilir.”(Trabzon Faroz mahallesi)
Kız görme aşamasını, kız isteme aşaması izlemektedir. Kız
beğenilirse kız evine bir aracı tarafından haber gönderilerek
niyet belirtilir. Yakın akrabalar ve sözü geçen etkili bir kışı
de alınarak kız evine gidilir. Bu olay diğer yörelerde olduğu
gibi; “kız isteme” olarak tanımlanmaktadır.
“Beğenilen kızı istemek için, sizi bu akşam rahatsız edeceğiz
diye kız evine haber verilir. Kız tarafı oradan buradan (her
hangi bir yerden) duyduğu için, gelme niyetlerini zaten
biliyordur. Bu nedenle konuyu hemen anlar. Kız tarafı taraftarsa
buyurun gelin der. Taraftar olmasalar da oğlan tarafı gene
gider. İstemeye kaynana, kaynata olacak varsa oğlanın ağabeyi
gider. Kız istemeye gidildiği zaman eskiden bakarlardı ki evin
kapısı temiz mi, süpürülmüş mü, evin kedisi güzel mi, kediye
bakarlar ki zayıf mı, semiz mi, kapıda ki köpeğe bakarlar ki
semiz mi, altı güzel süpürülmüş mü. Evin kapısında odun yığını
var mı. Hemen kız istenmez derler ki; biz buraya niye geldik
sormuyorsunuz. Kız evi de der ki; hoş geldiniz, sefa geldiniz,
niye geldiniz. Kaynata olacak da der ki; Allah’ın emriyle senin
kızını benim oğluma istiyorum. Kız tarafının vermeye niyeti
varsa; taşınayım, düşüneyim der, yoksa yanlış geldiniz bizde
size göre kız yok der. Oğlan tarafı kızı severse kolay kolay
bırakmaz. İlk istemede kız verilmez. Verilirse; evlendiği zaman
bir şey olduğu zaman derler ki iyi bir şey olsaydın ilkin ki
akşam hemen vermezlerdi. Kız bir istenir, iki istenir, kız
tarafını sülalesine,eşine, dostuna danışması için araya bir
müddet süre konur Bu olaya kız isteme denmektedir. Kız tarafının
vermeye niyeti varsa bu dışardan da öğrenilir (kahveden kız veya
oğlan tarafının bir akrabasından vb). Kız tarafı vermeye karar
verirse oğlan tarafına; buyurun gelin diye haber
gönderir.”(Maçka Çeşmeler köyü)
“Kız beğenilirse, aracı , yenge gidip oğlan evine haber götürür.
Kızı sevdik falan vakitte isteyeceğiz derler. Kız istemeye,
eskiden perşembe veya pazartesi günü gidiliyordu, günümüzde ise
fark etmiyor. Her gün gidile biliniyor. Kız istemeye kadın erkek
eş dost toplanarak gidilir. Giderken de; eskiden lokum
götürülüyordu, günümüzde ise çikolata şekerleme götürülüyor. Kız
evinde kısa bir muhabbetten sonra konuyu oğlan tarafından
anlayışlı (yaşlı başlı sözü geçen) birisi açar. Allah’ın emriyle
kızınızı sevdik istiyoruz der. Kız tarafı da, düşünelim bize ara
verin der. İlk istemede kız verilmez. Hemen verilmez ki; bak
hemen kızlarını verdiler. Oğlan tarafı kızı vermeye niyetli,
değilse, yakın gelmezler , kız çıkmaz, yüzünü asar, kahveyi sert
verir. Evin düzeninden de anlaşılır. Vermeye niyetleri yoksa,
haberleri olduğu halde evi düzeni olmaz. İstemeye iki üç kez
gidilir. Kızı vereceklerse oğlan tarafına tamam gelsinler
diyerek haber gönderilir.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)
“Oğlanla kız mutlaka anlaşır. Anlaşmadan isteme olmaz. Eskiden
de böyleydi, günümüzde de böyledir. Anlaşmadan sonra oğlan
tarafından oğlanın anası babası gider. Kız tarafı hemen durumu
anlar. Kızım mı gönderdi sizi der. İlk istemede hemen kız
verilmez. Anlaşmadan kızın evine hiçbir şey götürülmez. Orada
dövüşecek misin, çekişece4k misisin belli değil. Kız genellikle
oğlanın babası ister. Kız istemeye gidildiği zaman kız tarafı
hiç bir ikram yapmaz. Çünkü kız alındı mı, uyuldu mu daha belli
değil. Oraya varınca deriz ki; Allah’ın emriyle, peygamberin
sünnetiyle, ben senin kızını istemeye geldin, onu evlat
edeceğim. Oğluma alacağım, sen ne dersin der. Kızın babası da
der ki, kızın haberi olmadan sen buraya gelmezsin. Var idi, yoğ
idi uğraşırsın orada artık. Kızın babasının gönlü olursa olur,
olmazsa bir daha varırsın, bir daha varırsın.”(Şalpazarı Geyikli
beldesi)
“Akşamdan büyükler toplanır, istemeye gider. İstemeye gitmenin
bir günü yok. Ha böle (böyle) ne zaman coştun o zaman git
istemeye. İstemeye gittikleri zaman bizim ha böle bir işimiz
var, Allah’ın emri peygamberin sünnetiyle senin kızını gelin
edesim (etmek istiyorum) var, istemeye geldim. Sen de bana ne
dersin der. O da ; kızıma sordunuz mu alıyor mu der o da ; e ona
da soracağız der. O zaman (aynı anda, isteme esnasında) kızın
yanına bir adam yollanır. Kız yalnızken elçi sorar; baban kıza
sorun diyor sen ne diyorsun diye. Kız da; babam verirse alırım
der. Elçi kızın söylediğini içeri bildirir. Düzeldi mi gönül
veriliyor, bir günde de karar oluyor.”(Şalpazarı Simenli köyü)
“Kız beğenilirse kız istemeye gidilir. Önce kız evine haber
gönderilir, dışarıda da kız babasına; kızınızı istemeye
geleceğiz diyerek haber verilir. Kız tarafı olur dese de olmaz
dese de yine gidilir. Çünkü ilk söyleme de kız tarafı0 hemen
gelin demez. Buyurun gelin diyen de olur, benim evlenecek kızım
yok diyen de olur. kız istemeye gitmenin herhangi bir günü
yoktur, her hangi bir gün gidile bilinir. Muhtar , kaynana,
kaynata olacak sözü geçen biri kız evine giderek, Allah’ın emri,
peygamberin kavliyle, eğer sizin de rızanız varsa, kızımı oğluna
istiyorum denir. İstemeden önce biz buraya hayırlı bir iş için,
hayırlı bir niyet için buraya geldik şeklinde konuşulur. Kız
istemeye gidenler eskiden bir şey götürmüyorlardı ama şimdi
götürüyorlar. Bir istemeyle kız verilmez . birkaç sefer gidilir.
Kız tarafının kararı oğlan tarafına ya elçi aracılığıyla,
bildirilir, ya da kayınvalide veya erkek tarafından biri haber
almak içim gönderilir. Kızın verilmesi tamam kız verildi söz
kesildi şeklinde anlatılmaktadır.”(Tonya Melikşah köyü)
Geleneksel kesimde kız babası kızın verilip verilmeyeceği
konusunda aile büyüklerine, akrabalara, eşe dosta danışır.
Geçmişte bu konuda kızın söz hakkının olup olmadığı araştırma
yapılan yörelere göre farklılık göstermektedir. Şalpazarı’nda
yaşayan Çepniler’de evlenmelerin geçmişte de günümüzde de
anlaşarak yapıldığı, kızın istememesi halinde evlenmelerin
gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Bu yörede anne babanın
vermemesi durumunda kaçma olayının gerçekleştiği kaynak kişiler
tarafından anlatılmaktadır. Şalpazarı dışında çalışma yapılan
yörelerde çocukların evlenmesi konusunda öncelikle anne ve
babanın istemesinin önemli olduğu saptanmıştır. Ancak günümüzde
Trabzon genelinde bu kuralın yıkılmış olduğu gözlemlenmekte, eş
seçme konusunda kızın ve erkeğin düşüncesinin ön plana geçtiği
görülmektedir.
Söz kesme, nişan:
Söz kesme kız isteme aşamasından hemen sonra gelmektedir. Kız
isteme yoluyla anlaşan ailelerin, bu anlaşmalarını halka
duyurmaları bakımından gerçekleştirdiği ilk davranış biçimidir.
Söz kesme olayı olumlu sonuç alınır alınmaz. Yani kızı
verilmesiyle birlikte hemen gerçekleştirilir. Söz kesimi
olayında düğünle ilgili olarak yapılacak olan her şey
konuşulmaktadır. Konuyla ilgili olarak tespit edilen kaynak kişi
anlatıları şöyledir.
“İstemeye gidildiği zaman kız alırım dediği zaman orada hemen
bir karar olur. aldık, veriş ettik bunda karar ettik denir söz
bu işte.”(Şalpazarı Simenli köyü)
“Kızın verilmesi; falancaya söz kesildi şeklinde
anlatılmaktadır. Eskiden söz verdik tamam oluyordu. Şimdi yüzük
takılıyor. Geçmişte söz kesildikten sonra çok bekletilmez, bir
iki ay içerisinde kız alınır, en fazla üç ay bekletilir.
Yapılacak olan her şey söz kesiminde kararlaştırılır.”(Tonya
Melikşah köuü)
“Anlaşılınca vermeye karar verildi mi, söz kesilir. Söz de kıza
alınacak takılar konuşulur.”Maçka Çeşmeler köyü)
Söz kesmeden sonra gelen aşama “nişan”dır. Nişan töreni çoğu
bölgemizde kız evi tarafından düzenlenmektedir. Trabzon’da
araştırma yapılan yörelerde konuyla ilgili tespitlerimiz
Anadolu’nun bir çok yöresiyle benzerlik göstermektedir. Ancak
çepni olduklarını söyleyen Şalpazarı’ndaki uygulamaların
kendisine has özellikler gösterdiği tespit edilmiştir.
Geçmişte kızın uzun süre nişanlı kalması istenmez, oğlan tarafı
gelinini hemen götürmek isterdi. Günümüzde ise nişanlılık süresi
belli değildir. Bu süre tamamen oğlanın ve oğlan tarafının
işlerini yoluna koyması ve hazırlıklarını tamamlamasıyla
ilgilidir.
“Nişan alışverişine gitmeye nişan denmektedir. Nişan daveti
eskiden tutulan bir kadın tarafından yapılırdı, davete çağrı
denmekteydi. Çağrı yapana gittiği evlerde para verilmekte, bu
verilen paraya bahşiş denmekte ve bu paralar çağrı yapana
kalmaktaydı. Çağrı yapan kadın kimler ne kadar para vermişse
düğün sahibine söylemesi gerekiyordu, çünkü ileride onlar da
düğün yaptığında aynı şekilde karşılığının verilmesi
gerekmekteydi. Geçmişte de günümüzde de nişandan 5-10 gün önce
nişan alışverişine gidilmektedir. Günümüzde nişan alışverişine
kız ve erkek her ikisi de gitmektedir. Geçmişte erkek nişan
alışverişine gitmezdi. Alışverişte kıza gerekli olacak tüm giysi
eşyalarının alınmasına özen gösterilirdi. Nişanda çok eskiden
şeker dağıtılmakta, dağıtılacak şeker oğlan tarafından kız evine
gönderilmekte, diğer nişan masraflarını ise kız tarafı
karşılamaktaydı. Şeker oğlan evinden kız evine şeker selesiyle
gelir, sele kız evine girerken kapıda bahşiş alınırdı. Geçmişte
nişanda ağır takı takılmaz, takılar düğünde takılırdı. Geçmişte
nişanın bozulduğu durumlar olmaktaydı, böyle durumlarda kızın
evlenmesi güçleşmekteydi. Kızın nişanlı kalma süresi bayrama
denk gelirse, özellikle kurban bayramına, kıza kimi aileler para
verir, kimi aileler de, kurban gönderir. Kurban kurdelalarla ve
boyalarla süslenerek oğlanın erkek kardeşi tarafından kız evine
gönderilmekte. Kurbanın alnına kağıtla Allah sizi ölene kadar
mesut etsin yazısı yazılmaktaydı. İsteyenler kurbanlık koça
altın da takmaktadır. Buna gelin kurbanı denmekteydi. Kurbanı
götürmesinin karşılığında oğlanın kardeşine kız hediye
vermekteydi. Bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. ”(Trabzon
merkez Faroz mahallesi)
“Eskiden kız verildiği zaman nişan yapılmaz kız hemen
götürülürdü, nişan şimdiki gençlerde çok var. Geçmişte nişan söz
demekti.”(Şalpazarı Simenli köyü)
Başlık:
Konuyla ilgili olarak tespit edilen kaynak kişi anlatıları
şöyledir.
“İlle ben senden şu kadar başlık alacağım diye bir şey yoktur.
Gelin alıcı kapıya geldiği zaman eğer kız dışarı (başka) bir
köyden getiriliyorsa, oğlan tarafı gelin almaya giderken koç
götürür. Koçu köyün delikanlıları alarak bir yerde toplanarak
kesip yerler. Eğer koç götürülmezse; erkeğin köyünden bir öncü
gider ona babalık denirdi. Kız almaya gidildiği zaman babalığın
önüne biri çıkar , babalık ona para verirdi. Bu paraya koç
parası adı verilmekteydi. Sonradan o koç parası kalktı.”(Maçka
Çeşmeler köyü)
“Oğlan tarafı başlığı konuşurken, evladını evlat ettik,
alacağını söyle, ne istersen vereceğiz der. Kızın babası da şunu
alacağım diyerek oğlan tarafına bir ceza vurur gari (gayri)
oğlan tarafı onu verir, gelinine de ne verebilirse (takı türü ne
alabilirse) onu verir.”Şalpazarı Geyikli beldesi)
“Başlık eskiden vardı kız istenirken başlık da konuşulmaktaydı.
Ancak günümüzde merkezde başlık olayı yok. Köylerde halen devam
ediyor.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)
“Söz alındıktan sonra bir akşam kararlaştırılır. Toplanılarak
başlık parası konuşulur. Başlık parası mutlaka verilmektedir,
başlık parasında uyum olmazsa kız verilmez. Başlık parası kızı
(gelini getirmeden) almadan toplu veya parça parça
verilmektedir. Eskiden başlık parasına avait denmekteydi,
günümüzde ise başlık parası denmektedir. Kaçan kıza da başlık
alınmaktadır. Parayı kızın babası almakta, bir kısmıyla kıza öte
beri bir şeyler almakta gerisi de babaya kalmaktadır.”(Tonya
Melikşlah köyü)
“Kızın babası; ha ben bu kadar başlık alacağım, çoştuysan
(istersen) al kızımı, çoşmazsan kalsın. O da der ki (oğlanın
babası); e çoşuyorum , oğlum ille alacağım diyor derdi. Başlık
oldu mu tamam karar olurdu. Başlık çok oldu veremeyeceksen
zamanında vazgeçilirdi. Kıza verilecek çeyizler için kız babası
o başlık parasından kullanır. Başlık toplu ödenir burada
veresiye karı olmaz denirdi. Eskiden başlık vardı, altın yoktu,
şimdi altın var artık kıza başlık alınmıyor.”(Şalpazarı Simenli
köyü)
Geçmişte başlık parası; kız babası tarafından kıza verilecek
çeyize katkı olarak istediği kadar kullanılmakta , kalanı da kız
tarafının ekonomik olarak katkı sağlamasına yönelik bir
gelenekti. Geçmişte bu kurala kesinlikle uyulmakta, başlıkta
anlaşılamadığı durumlarda evlilik gerçekleşmemekteydi. Günümüzde
ise başlık uygulamasının kent merkezinde tamamen, kırsal kesimde
ise kısmen ortadan kalktığı tespit edilmiştir.
Çeyiz:
Anadolu’da çeyiz geleneği ile ilgili çalışmalar, düğün
gelenekleri içerisinde bir ayrım olarak incelenmiştir. Çeyiz
geleneği, evlenme ile ilgili gelenekler arasında, yeni kurulan
ailenin, maddi açıdan desteklenmesine yönelik bir uygulamadır.
Çeyiz bir yönüyle maddi bir özellik taşırken, diğer yönden
etrafında oluşan gelenek görenek, adet, inanç ve pratiklerle
üzerinde önemle durulması gereken halk kültürü konularından
biridir. Çeyiz geleneği; geleneksel el sanatlarının, bir
nesilden diğerine aktarılması, yeni biçimlerde üretimleri, sosyo
- kültürel ve ekonomik boyutları ile ele alındığında, toplum
hayatındaki etkisi,daha iyi ortaya çıkmaktadır.
Çeyiz Anadolu’nun tüm yörelerinde benzer özelliklerle karşımıza
çıkmaktadır. Araştırma yöresinde; geçmişte kızın çeyizi düğün
günü gelinle birlikte bir ata gelin, bir ete gelinin çeyiz
sandığı ve bir ata da yatakları yüklenerek götürülmekteydi.
Günümüzde ise; düğünden bir hafta veya birkaç gün önce
götürülmektedir. Çeyizle ilgili bu geçiş sürecinde başlangıçta
kız çeyizle birlikte gitmemekte, çeyizi kız tarafından gidenler
yerleştirmekteydi. Ancak günümüzde bu uygulama da değişmiş gelin
çeyiziyle birlikte gitmekte ve evini kendisi yerleştirmektedir.
Kalabalık aile tipinden çekirdek aile tipine geçiş bu değişimde
temel etken olmuştur.
Çeyiz Anadolu’nun tüm yörelerinde benzer özelliklerle karşımıza
çıkmaktadır. Araştırma yöresinde; çeyizle ilgili uygulamaların
ilçelerde farklılık gösterdiği saptanmıştır. Bu faklılığın il
merkezinde daha belirgin olduğu görülmektedir.
Konuyla ilgili olarak araştırma yöresinde tespit edilen veriler
şöyledir.
“Eskiden zengin olan kızın çeyizinde her şey oludu, ağırlığı
(mobilya türü eşyaları) tamamen oğlan tarafı yapar, sandık
çeyizi ise kıza aitti. Sandık çeyizinde kızın kullanacağı her
şey bulunur, el işi olarak da kanaviçe, beyaz iş iğne oyası
bulunurdu. İğne oyası, tığ işi ve boncuktan yapılan tülbentler
kız çeyizinde mutlaka olması gerekirdi. Çok eskiden beyaz
tülbentlerin kenarı pullanırdı, bunlardan kız çeyizinde 12 tane
muhakkak bulunurdu. Sandık çeyizinde ayrıca ev halkının tümüne
dağıtılmak üzere hazırlanan bohçalar da bulunmaktadır. Bu
bohçalarda genellikle Faruz dokumasından fanila, külot, mendil,
havlu, çorap ve çarşaf türü şeyler bulundurulurdu. Bohçanın
içindekiler verilecek kişinin aile içerisindeki yakınlık
derecesine göre değişiklik göstermektedir. Kaynana ve kaynatanın
bohçası her zaman daha özenli ve zengin hazırlanmaktadır.
Geçmişte kaymamaya; seccade, baş örtüsü, atlet, külot, taret
mendili, çorap ve yatağının üzerine sermesi için yaygı konurdu.
Günümüzde bunlara ek olarak elbiselik de konmaktadır. kaynataya
ise; seccade, kimi pijama çıkarır, kimi gömlek, atlet, külot
çorap mendil koymaktadır eltilere görümcelere normal bohça
çıkmaktadır. Oğlan tarafı da kızın akrabalarına aynı şekilde
bohça çıkarmaktadır. Burada bir gün iki gün evvel kızlar
toplanır, çeyizler kazanlarda kaynatılır, yıkanarak ütülenerek
hazırlanır. Buna çeyiz toplama denir. Çeyiz toplandıktan sonra
kız evine serilmekte, bu olay çeyiz dizildi şeklinde
anlatılmaktaydı. Çeyiz görmeye kız evine oğlan tarafı da
gitmekteydi, çeyiz görmeye gelenler ev eşyası türünden hediye
götürülmekteydi. Çeyiz dizme günümüzde artık yok. Çeyiz oğlan
evine götürülmeden oğlan tarafı; çeyizi ne zaman alalım diye
haber gönderir. Kız tarafı da Perşembe ya da pazartesi olmak
üzere bir gün belirler. Bu olaya çeyiz alma denmektedir. Çeyiz
evden çıkarken sandığın üzerine kızın erkek kardeşi oturarak
bahşiş ister, gönlünü yaparsan çocuk sandığın üzerinden kalkar.
Dul, yetim gelinin hiçbir şeyine yanaşmaz, burada bu iyi
sayılmamaktadır. Çeyizle birlikte eskiden kızın kardeşi,
ağabeyi, yengesi gider, kız gitmezdi. Günümüzde çeyizle birlikte
kız da gidiyor. Kız tarafı çeyizi oğlan evine yerleştirmekte,
gelin yatağını ise yenge hazırlamaktadır. Yatak hazırlanırken
oğlan tarafı yatağın üzerine oğlan çocuğu oturtturur, kız tarafı
da çocuğa bahşiş çıkartır. Oğlan evi de orada bulunan herkese
yemek verir.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)
“Çeyiz eskiden kızla beraber giderdi, günümüzde bir hafta önce
gitmekte ve kızın evi düzülmektedir. Eskiden kız çeyizinde;
yorgan, yatak türü şeyler ve sandık çeyizi bulunurdu, eskiden
çeyizde sandık mutlaka bulunmaktaydı. Sandık kız evinden
çıkarken üzerine kızın erkek veya kız kardeşi oturur, bahşiş
verilene kadar sandıktan kalkmaz. Verilen bu paraya sandık
parası veya çeyiz parası denmektedir. Bu adet günümüzde de devam
etmektedir. Eskiden her gelin giden kızın peşine baba evinden
bir inek verilmekteydi. O ineğin bağını tutana da bahşiş
verilmekte, verilen bu bahşişe de bağ parası denmekteydi.
Bahşişi veren ineği alır götürür gelinin baba evinden verilen bu
inek; kıza koca evinde bir katkı olması amacına
yönelikti.”(Tonya Melikşah köyü)
“Kız düğünden sonra baba evinden çağrılır. Kızımla görüşmek
istiyorum kızımı akşamca (akşama doğru) eve alacağım hazırlığım
var der. Kızın düğünden sonra baba evine çağrılmasına gerilik
denmektedir. Kız o gece orada kalır, ertesi gün çeyizlerini
alarak koca evine gider. Kız komşu evinden gelin gittiği için
komşu evine giderken hiçbir eşyasının götürmemektedir. Kız çeyiz
ve kendisine ait olan tüm eşyaları geriliğe gittiği gün alıp
koca evine götürmektedir. ”(Şalpazarı Simenli köyü)
“Uyup – kayan (kaçan) kıza anlaştıktan sonra pırtısı (eşyası)
verilir. Eskiden kız çeyizinde; yorgan, tırmaç (bağ), çentik
(kola takılan heybe) bulunmaktaydı. Eskiden sandık yoktu, yünden
hazırlanmış bir çuvalın içine kızın bütün çeyizleri
konmaktaydı.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)
“Oğlan tarafı sandık ve yatak yaparak kız tarafına gönderir. Kız
tarafı da sandık yapar. Kızın yaptığı sandığı içerisinde kızın
yastığı çulu her şeyi bulunur. Eskiden kız çeyizinde en az 40-
50 çift çorap bulunmakta, bu çoraplar bohça ile dağıtılmaktaydı.
Buna bohça çıkarma adı verilmekteydi bohça çıkarma adeti şimdi
de devam ediyor. Eskiden gelin çıkarılırken, bir ata sandıkları
yüklenir, bir ata da yatak yorganları yüklenirdi. Oğlan evinde
sandık attan indirildi mi kızın kardeşi sandığın üzerine oturur,
çocuğa sandık parası vererek çocuğu sandıktan indirirler,
sandığı içeri alırlardı. Oğlan evine çeyiz gelince odaya ip
çekilir, havlular bir tarafa, elbiselikler bir tarafa, yün
çoraplar bir tarafa asılırdı. Kız çeyizini, kızın tarafından
gelenler asar, oğlan tarafı ellemezdi. Gelin geldiği zaman gelin
odasına kimseyi almazlar, gelinin odasını donatırlardı.
Günümüzde ise gelinin odası gelin gelmeden bir gün önce
donatılmaktadır.”(Maçka Çeşmeler köyü)
Geçmişte çeyiz düğün günü kızla birlikte götürülmekte, aynı gün
düğün devam ederken oğlan evinden gelenler çeyizi
yerleştirmekteydi. Zamanla çeyiz düğünden birkaç gün önce
götürülmeye başlandı. Başlangıçta kız çeyiz sermeye gitmiyordu.
Günümüzde ise çeyiz düğünden önce gitmekte, çeyizle birlikte kız
da giderek kendi evini yerleştirmektedir.
Çeyizin günümüzde yine geçmişteki amaca yani evlenen çiftlerin
ihtiyaçlarını, yaşamını kolaylaştırmaya yönelik bir uygulama
olarak sürmesine karşılık, biçimsel olarak farklılaştığı tespit
edilmiştir. Ekonomik yaşamın değişmesiyle farklılaşan kültürel
yapı; kız çeyizinin daha çeşitlenmesi ve zenginleşmesinin doğal
nedeni olmuştur.
Urba düzme:
“Düğüne iki ay kala alışverişe gidilmekte, buna gelin urbasına
gitme denmekteydi. Alınan tüm urbalıklar terzi tarafından
dikilmekte, terzi gelinliği dikerken bahşiş istemekteydi”(Maçka
Çeşmeler köyü)
“Düğün alışverişinde nişan alışverişine göre daha çok şey
alınmaktadır. Eski düğün alışverişlerinde genellikle kumaş
alınmakta, alınan kumaşlar terziye götürülmekte, terzi ilk
kumaşı keseceği zaman makas kesmiyor diyerek bahşiş almaktaydı.
O gün terziye gidenlerin hepsi terziye bahşiş vermekte, ilk
olarak kayınvalide parayı makasın yanına bırakmakta, sonra oğlan
tarafı ve kız tarafı bahşişlerini bırakmaktaydılar. Toplanan bu
paralar terziye kalmaktaydı.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)
“Eskiden gelini komşu evine götürdüğümüz zaman hemen
elbiselikler alınırdı. Buna urba düzme denirdi. Gelinin
elbiseleri dikilene kadar gelinin kaldığı komşu evine komşular
elbise iletirdi.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)
“Geline elbiselik almaya düğünden iki gün evvel gidilir. Buna
çamaşıra gitme denmektedir. Çamaşıra kız da gider kız beğenir
düğün sahipleri kızın beğendiklerini alır. Alınan kumaşlar
terzilere verilir, terzi ilk makası vururken; bu makas bu
elbiseyi kesmiyor derdi. Bunun üzerine terziye beş on kuruş
bahşiş verilmekteydi.”(Şalpazarı Simenli köyü)
“Eskiden söz kesildikten bir hafta veya on beş gün sonra,
gelinin elbiselerini almaya gidilirdi. Buna ağırlık denmektedir.
Ağırlık almaya kaynana, kaynata, kızın annesi, babası varsa
ablası giderdi. Burada ağırlık almaya kız da gidiyordu ancak
damat gitmezdi, şimdi de gitmiyor. Eskiden ağırlıkta üst baş
kumaş alınır, terzide diktirilirdi. Ağırlık günü oğlan tarafı
kız tarafının ev halkına, kız tarafı da oğlan tarafının ev
halkına bir şeyler alırdı. Kız tarafına alınanlar genellikle
kumaş olmaktaydı, bu kumaşlar terziye götürülerek gelinin
giysileriyle birlikte diktirilmekteydi. Bu adet günümüzde de
devam etmektedir.” (Tonya Melikşah köyü)
DÜĞÜN AŞAMALARI
Düğün uygulamaları kapsamında; kına gecesi, gelin hamamı, damat
tıraşı,yenge ve sağdıç geleneği, düğün, nikah , gerdek, gerdek
ertesi konuları yer almaktadır. Bu bölüm oluşturan düğün
uygulamaları içerisinde önemli yer tutan sağdıç ve yenge
geleneği de incelenecektir.
Kına gecesi:
Ülkemizde evlenmeyle ilgili yaygın geleneklerden birisi de kına
gecesidir. Kına gecesi genellikle gerdekten bir gün önce,
kadınlar arasında kız evinde yapılmaktadır. Kız kınası kadar
yaygın olmamakla beraber bazı yörelerimizde damada da kına
yakıldığı görülmektedir. Erkek evinde toplananların
düzenledikleri gecede kız evinden bir tepsi içerisinde gelen
kına orada bulunana herhangi biri veya damadın sağdıcı
tarafından eline yakılması uygulaması Anadolu’nun bir çok
yöresinde yaygın bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.
Düğün kız almadan bir gün önce kına gecesiyle başlamaktadır.
Kızın evinde kına , oğlanın evinde de aynı gün kına düğünü
yapılmaktadır. Kına sabaha kadar sürmektedir.
“Kınanın hazırlanmasında ve kızın eline konulması esnasında dul
ve başından iki evlilik geçirmiş kadınlar, uzak tutulur. Gelinin
kınasını yenge karar ve kınayı yine yenge yakar. Kına yakılırken
kardeşi avucunun ortasına para koyar. Kına yakılırken kız
avucunu açmaz. Kızın avucunu açması için kardeşi uğraşır. Kına
konurken mani çevrilir, gelin ağlatılır, gelin ağlamazsa kocaya
gidecek diye sevindi derler. Gelinin kınası koyulana kadar gelin
ağlar. Geline kına konduktan sonra kına orada bulunan herkese
dağıtılır. Gelinin elleri kınalı ve bağlı olarak, duvağı
çıkarılmadan bir yere yaslatılarak sabaha kadar bekler. Kınanın
olacağı gün sabahtan oğlanın evinde yemek pişmeye başlar. Oğlan
evinde gece sabaha kadar yemek pişer.”(Maçka Çeşmeler köyü)
“Kına gecesi çarşamba günü yapılmaktaydı. Ama burada kına
koyulmaz gelin ağlatma var. O gece kızın arkadaşları kızla
beraber yatar. Eskiden kınalarda def , güğüm götü çalınırdı.
Erkek tarafının da geldiği kınada kadınlar oyun çıkarırlardı.
Kınaya sadece kadınlar katılırdı.”(Trabzon Faroz mahallesi)
“Düğünden bir gün önce yapılır. Kına o gün eve veya bir gün önce
kız evine gelir. Eskiden paket halinde gelir, bir tepside
yoğrulur veya yoğrulmadan kuru olarak dağıtılırdı. Oğlan tarafı
kınayı kız evine getirirken kınanın yanında elbise veya takı da
getirirlerdi. Başından iki nikah geçen ya da dul olan kadınlar
kına karmaz zaten onlar kendilerini bilir yanaşmazlardı. Bu
günümüzde de böyledir. Kına kemençe eşliğinde yakılır. Kemençe
çalan kına yakılırken ayrı bir odada gelini ağlatacak bir
şekilde kemençe çalar. Bu esnada kemençeci kemençe eşliğinde
türkü söylemektedir. Kemençe eşliğinde türkü söyleyerek kız
ağlatmaya oturak havası denmektedir. Kına konurken, kayınvalide
bahşiş vermeden kız elini açmaz. Kına yakılırken kızı yüzü
eskiden beyaz tülbentle kapatılıyordu. Günümüz de ise kırmızı
tülbentle kapatılmaktadır. Kına sadece ele yakılmaktadır. Kına
gecesinde kıza giydirilen elbiseye kınalık adı verilmektedir.
Burada ayağa kına yakma yoktur.”(Tonya Melikşah köyü)
“Düğünden önce kına düğünü edilir. Sabahta gelin alınır. Kına
burada eskiden yoktu günümüzde yapılmaktadır.”(Şalpazarı Simenli
köyü)
Yapılan araştırmada yörede kına geleneğinin günümüzde
yaygınlaştığı saptanmıştır. 60 yaş üzerindekiler bu uygulamanın
kendi zamanlarında olmadığını söylemektedirler.
Sağdıç ve yengelik:
“Sağdıç oğlanın bilmediği şeyleri anlatan kişidir. Sağdıcın evli
olması gerekmektedir. Oğlan tarafı kimi severse onu sağdıç
olarak seçmektedir. Sağdıcın görevi düğünden iki gün önce
başlamaktaydı. Sağdıç damadı camiden ilahilerle götürerek
gerdeğe atar, gerdeğe atarken de; haydi Allah hayırlı etsin
diyerek sırtına vurmaktaydı. Sağdıç sabah oğlanı çağırır, ne
haber der, oğlan da uyduk yattık diyerek cevap verirdi. Gerdek
ertesi, erkeğin evlenip evlenmediğini öğrenene kadar
evlenmediyse, sağdıç tekrar onu karşısına alır yeniden yapması
gerekenleri anlatmaktaydı. Damat evlendiyse sağdıç hamama
götürülmekteydi. Ancak bu gelenek günümüzde artık uygulanmıyor
Evlendiyse sağdıç damada hediye takar, bunun karşılığında kız da
sağdıca bohça çıkartmaktaydı. bu bohçaya sağdıç bohçası
denmektedir. Sağdıç bohçası ağırdır, çok önemli sayılır, çünkü
bu bohça bir anlamda yüz akıdır. Damat evlendikten iki gün sonra
sağdıç; gelin ve damadı davet eder, sağdıç bohçası o zaman
verilmektedir. Kıza yardımcı olana da yenge denmektedir.
Yengenin görevi de düğünden dört gün önce başlamaktadır. Yengeyi
kız tarafı seçmektedir. Yenge kızı inat etmemesi konusunda
uyarmaktadır. Yenge düğün gecesi oğlan evinde kalır, evlendiler
mi evlenmediler mi diyerek kapıda bekleyerek ses alır. ancak bu
uygulama günümüzde yok. Yenge sabah kalkar, gerdek yatağını
toplar. Yatağı topladıktan sonra, oğlan tarafının yastığın
altına konan bahşiş konur. Bu geçmişte genellikle küçük altın
olurdu. Yenge yemeğini yer bekaret yani yüz akını alarak kız
evine götürürdü. Yüz akı karşılığında kızın annesi de yengeye
bahşiş verirdi. Yenge yüz akını kaynanaya da gösterir. Yüz akı
kız tarafında kalmaktadır. Düğünden birkaç gün sonra yenge de
gelin ve damadı davet eder, o gün yengenin bohçası
götürülmekteydi.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)
“Yenge kız tarafından evli bir kadın seçilir. Yengenin dul
olmamasına dikkat edilir. Bunun uğursuzluğuna inanılmaktadır.
Yenge düğün boyunca gelinin her şeyiyle ilgilenir, düğün boyunca
gelini kumanda eder”(Maçka Çeşmeler köyü)
Araştırma bölgesinde; çalışmanın gerçekleştirildiği yörelerden
sadece Maçka çeşmeler köyünde; sağdıç ve yenge kavramlarının
haricinde “babalık” ve “analık” kavramlarına rastlanmıştır.
Babalık kaynatanın sevdiği veya iyi anlaştığı bir komşusunu veya
akrabasını vekil seçmesidir. Babalık, düğün sırasında öncülük
yapar, kaynatanın verdiği parayı düğün esnasında gerekli olan
yerlere dağıtır. Bu bir anlamda düğün sahibinin işlerini
kolaylaştırmaya yönelik bir uygulamadır. Babalığı karısı ise
analıktır. Analık düğün süresince oğlan tarafının yardımcısıdır.
Babalık ve analığın görevi düğünden sonra biter. Ancak bu yolla
kurulan sanal akrabalık damadın oğullukları olması şeklinde
ölene kadar devam eder.
Araştırma bölgesinde sadece Şalpazarı İlçesi’nde sağdıçlık ve
yengelik kavramıyla benzeşen heybeci kavramı tespit edilmiştir.
Heybecini; dul ve başından iki nikah geçmeyen biri olmasına
özellikle dikkat edilmektedir.
Yapılan çalışmada günümüzde özellikle Trabzon merkezde yenge ve
sağdıç geleneğinin ortadan kalktığı saptanmıştır.
Düğün:
Düğün evlenme denilen geçiş döneminin en belirgin özelliğidir.
Yukarıda genel hatlarıyla değinilen aşamaların amacı, düğünle
dışa vurulmaktadır. Bu nedenle geleneksel topluluklarda düğünün
geleneksel değerlere ve kurallara uygun bir biçimde kutlanmasına
özen gösterilir. Halk kültüründe düğüne elden geldiğince çok
kişi çağrılmasına önem verilmektedir. Yüz yüze bakan toplumlarda
kimsenin unutulmamasına ve küstürülmemesine çok dikkat
edilmektedir. Geleneksel kültürde düğün, çağrılanların dışında
başkalarına da açıktır. Düğünde herkes davetli gibi ağırlanır.
Kızlar yetişmeye başladıkları zaman aile büyükleri anne,
babaanne, teyze, hala tarafından evliliğe hazırlanırdı. Geçmişte
bir kızın öncelikle iyi bir ev kızı olarak yetişmesine özen
gösterilmekteydi. Kız yetişmeye başladığı andan itibaren ev
içerisinde her hangi bir yanlışı olduğu zaman “bak koca evinde
de böyle yaparsan böyle böyle olur” şeklindeki uyarılarla
evliliğe hazırlanmaya başlanır ve ailenin önemli bir kurum
olduğu kızın kafasına yerleştirilmeye çalışılırdı. Bu yaklaşımın
günümüzde de devam ettiği saptanmıştır. Kızın yetişmeye başlayıp
evden gelin olarak çıkacağı güne kadar yaşamın işleyişi
içerisinde verilen bu eğitimin temelinde yatan düşünce; kıza
asıl evinin baba evi değil, koca evi olduğu düşüncesini empoze
ederek ailenin birliğine ve bütünlüğüne yönelik bir yaşam
sürmesini sağlamaya yöneliktir.
Araştırma yöresinde tespit edilen verilerin Anadolu’nun bir çok
yöresiyle örtüşen özellikler gösterdiği saptanmıştır. Bu veriler
kaynak kişilerden tespit edildiği şekilde aşağıda verilmektedir.
Düğün hazırlıklarına yönelik kaynak kişi anlatıları şöyledir;
“Düğün alış verişine Perşembe ya da pazartesi günü
çıkılmaktaydı. Düğün çağrısı için kız tarafı ve oğlan tarafı
ayrı çağrıcı tutmaktaydı. Çağrıcı kadın veya erkek olabilir.
Bazen yaşlı kadınlar çağrı yapmaktaydı. Çağrı yapana para
verilirdi, bu nedenle bu çağrı için ihtiyacı olan kişiler
seçilmekteydi. Düğün ; Çarşamba günü kına, Perşembe günü düğün,
Cuma günü cumalık olmak üzere üç gün sürmekteydi.”Trabzon merkez
Faroz mahallesi)
“Eskiden düğün iki gün sürerdi. Düğün çağrısını 13 – 15 iki
oğlan çocuğu yapardı. Kız evi, ve oğlan evi ayrı ayrı çağrı
yapardı.”(Tonya Melikşah köyü)
Trabzon’da yapılan araştırma da; Şalpazarı’nda evlenme ile
ilgili geleneklerin sadece o yöreye özgü nitelikler taşıdığı
saptanmıştır. Kendilerini çepni olarak tanımlayan yöre halkının
konuyla ilgili olarak anlatıları şöyledir.
“Eskiden kaçan kıza da düğün edilirdi. Kız oğlanın evine gelin
edilmez, bir komşunun veya bir akrabanın evine gelin edilir. Bir
komşunun evine gelin ettikten sonra kızın babasıyla
uğraşacaksın, düşeceksin, kalkacaksın uyduktan sonra düğüne
başlayacaksın. Düğünle gelini alıp evine yani oğlanın evine
götüreceksin. Kız kaçtıktan sonra baba istese de kızı alamaz.
Kızın yaşı tutmaz babasına sahip çıkarsa o zaman hükümete kanuna
düşer. Kanun kızı babaya teslim eder. Eskiden gelin kaçsa da
kaçmasa da baba evinden gelin çıkarılmazdı. Eskiden nişan
olmazdı biz aramızda sevdamızla bir birimize nişan
takardık.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)
Gelin hamamı, damat hamamı:
“Gelin düğün günü olan Perşembe günü kız tarafından hamama
götürülmekteydi. Banyoda kullanılacak takunyaları ve gümüş
tasları da, kız tarafı getirmekteydi. Hamamın parası kız
tarafından karşılanmakta, hamama oğlan tarafı da gelmekteydi.
Hamamda ipek peştamala sarınan gelin hamamın ortasında bulunan
hamam taşına oturur, gelin hamamına gidenler, ellerinde mumlarla
ilahi söyleyerek, hamam taşının etrafında dönmekteydi. O gün
tellal ve hamam ustası tutulur, usta hamamı yakmakla görevlidir,
tellal ise orada bulunana herkesi yıkamaktaydı. Tellal gelini
yıkarken bunun başını benim ellerim tutmuyor der o zaman ilk
önce oğlan tarafı olmak üzere tellala bahşiş verilirdi. Bu
verilen bahşişe ise tellal bahşişi denmekte, bahşişler tellalın
peştamaline sokulmaktaydı. Gelinin başına siftah kaynanası ve
annesi su döker, daha sonra orada bulunan herkes gelinin başına
su dökerdi. Dul ve başından iki nikah geçenler ve yetimler gelin
hamamına gelir fakat geline yaklaşmazlardı, onlar zaten
yaklaşmamaları gerektiğini kendileri bilmekteydiler. Gelin
hahamının masraflarını kız tarafı karşılamaktaydı.”(Trabzon
merkez Faroz mahallesi)
Yapılan çalışmada gelin hamamının geçmişte sadece Trabzon
merkezde olduğu saptanmıştır. Köylerde böyle bir geleneğin
olmadığı tespit edilmiştir. Günümüzde ise gelin hamamı
geleneğinin merkezde de artık uygulanmadığı saptanmıştır.
Konuyla ilgili olarak geçmişte Trabzon merkezde damat hahamının
da olduğu tespit edilmiştir. Buna göre düğün günü yani Perşembe
günü sağdıç damadı hamama götürmektedir. Damat hahamına sadece
damat ve sağdıç gitmektedir.
Çalışmada gelin ve damat hamamının. Merkezde olduğu tespit
edilmiştir. Günümüzde ise evlerdeki banyo sisteminin gelişmiş
olması nedeniyle artık düğünün önemli bir bölümünü oluşturan
gelin ve damat hamamı uygulaması ve bunun etrafında oluşan
gelenek ve göreneklerin ortadan kalktığı saptanmıştır.
Damat tıraşı ve damadın hazırlanışı;
“Damadın babalığı kimse damadı düğün günü orta yere getirir,
eğlenceyle damat orada tıraş edilirdi. Tıraş olurken de damada
orada bulunalar bahşiş verilmekteydi. Damat siyah elbise, beyaz
gömlek giyer, damat olduğu belli olsun diye omzuna havlu
atılırdı. Damat babalık tarafından giydirilmekteydi”(Maçka
Çeşmeler köyü)
“Perşembe düğün günü damat tıraşı olur, damadın önüne beyaz
ipekli örtülürdü. Berber tıraşa başlamadan usturam kesmiyor der;
oğlanın babası para takar. Bu arada şenlik devam ederdi. Bazen
gelin geldikten sonra damat tıraş edilmekte, tıraş esnasında
damadın yanında sağdıç bulunmakta, tıraş esnasında damada hediye
takılmaktaydı.” (Trabzon merkez Faroz mahallesi)
“Eskiden damat tıraşı yoktu günümüzde damat tıraşı
yapılmaktadır. Düğün günü yapılan tıraşta berber ustura kesmiyor
diyerek bahşiş almaktadır” (Şalpazarı Simenli köyü)
Gelinin hazırlanması ve gelin giysisi :
Gelinin hazırlanması düğünün önemli bir aşamasını oluşturmakta,
konuyla ilgili olarak da bir takım adet inanma ve uygulamalara
baş vurulduğu görülmektedir. Konuyla yönelik derlemeler olduğu
gibi verilmektedir.
“Gelini yenge hazırlar. Baba tarafı geline gidiyorsun, kızım
yerinde rahat ol. Her şeyi kötülüğe yorma, ailene uy, yüzümüzü
ak eyle, kemiklerin bize etin o tarafa derler.” (Trabzon merkez
Faroz mahallesi)
“Gelini kız tarafından birisi giydirir. Gelini giydirene oğlan
tarafı bahşiş verir. Bu bahşişe giydirme parası denmektedir.
Eskiden gelinlik yoktu, geline siyah ipekten çarşaf diker onu
giydirirlerdi, çarşafın içerisine beyaz veya kırmızı ipekten
elbise, elbisenin altına da dizlik giydirilirdi. Gelinin yüzü de
beyaz tülbentle kapatılırdı” (Tonya Melikşah köyü)
“Geline önce beyaz keten gömlek giydirilir, altına çiçekli
dizden aşağı kadar uzanan külot giydirilirdi. Geçmişte içten
giyilen külota dizlik denmekteydi. Keten gömleğin üzerinde
koyunun yününden yapılmış şal olur. şalın üzerine kuşak
bağlanır, onun üzerinde yün peştamal sarılırdı. Peştemalin
uzunluğu ayak bileğine kadardı. Ayağa ala çorap veya beyaz çorap
giyilmekteydi. Ala çorap Ula köyden getirilmekteydi, beyaz çorap
ise malın (keçinin) yününden eğrilerek yapılmaktaydı. Gelinin
giydiği çarığı kendimiz diker, bağını yünden kıvratırdık.
Gelinin başında ise; çiçekli çember olur, çemberin altına da
tabla sarardık. Tabla da yine renk renk çemberden olurdu.
Tablanın üzerine çember, çemberin üzerine de beyaz atılır, onun
üzerine de gümüş takılırdı. Aynı gümüşten boyuna da takılırdı.
Başa takılana baş gümüşü, boyna takılana boyun gümüşü denirdi.
Eskiden bu gümüşlere cıngıl denmekteydi” (Şalpazarı Geyikli
beldesi)
“Gelin komşu evinde bilen biri tarafından giydirilir. Önce
geline diz üzerine kadar keten köynek giydirilir. Onun üzerine
kotnu yaylık giydirilirdi. Onun da üzerine saçakları uzun diren
kuşak bağlanırdı. Başa beyaz çember, üzerine çıngıl denilen
gümüş takılırdı. Ayağa koyun yününden çorap ve sığır derisinden
kendi diktiğimiz çarığı giydirirdik” (Şalpazarı Simenli köyü)
Günümüzde geleneksel gelinliklerin tamamen ortadan kalkmış
onların yerini modern gelinlikler almıştır. Gelinleri ise
günümüzde artık kuaförler hazırlamaktadır.
Gelin alma:
Anadolu’nun her yerinde gelinin yeni evine gelmesi etrafında bir
çok gelenek, görenek adet ve uygulamanın kümelendiği
bilinmektedir. Bunlara bağlı olarak yapılan uygulama ve
pratiklerin temelinde; gelinin yeni evinin düzenine,
ekonomisine, çalışma temposuna ve yaşam biçimine uyması,
varolacağı varsayılan bazı kötü alışkanlıklarını terk etmesi,
uğur, bolluk ve bereket getirmesi, yumuşak huylu olması, baba
evini özlememesi gibi nedenler yatmaktadır.
Tarabzon’un çeşitli yörelerinde yapılan araştırmada geçmişte
gelin almayla ile ilgili uygulamaların farklılık gösterdiği
saptanmıştır. Şalpazarı’nda gelin geçmişte yayan götürülmekte,
giderken de yolunun üzerinden kimin arazisinden geçerse sınır
parası alarak yoluna devam etmekteydi. Aynı ilde araştırma
yapılan diğer yörelerde ise geçmişte gelin yemenilerle,
kurdelelerle süslenmiş atla götürülürdü. Günümüzde arabayla
götürülmektedir. Geçmişte gelin almaya damat gitmezken günümüzde
bu kuralın da yıkılmış olduğu kaynak kişiler tarafından
anlatılmaktadır. Ancak gelin koca evine girerken geçmişte
yapılan; tatlılık olsun gelinin başına para saçılması, bolluk ve
bereket olsun diye gelinin arpalanması ve başına para saçılması,
gelinin bir tabak mısır ununu evin tereklerine serpmesi gibi
uygulamalar günümüzde de devam etmektedir.
Maçka Çeşmeler köyünde tespit edilen gelin attan indirilirken
geline verilen inek ve kazan kadının koca evinde her durumda aç
kalmamasını sağlamaya yönelik bir uygulama olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Konuyla ilgili olarak yapılan kaynak kişi anlatıları şöyledir;
“Gelin almaya gidenlere gelin alıcı denmektedir. Gelin almaya
geçmişte araba yoktu, havlu ve tülbentlerle süslenmiş atlarla
gidilmekteydi. Gelin alıcılar, uzaktan gelirken geline
askerlerine cemaatine bak diyerek gösterilirdi. Ana evinde
geline koca evinde nasıl olacağına dair nasihatlar verir. Gelin
evden çıkarılırken, gelinle birlikte oğlan evine gidecek yenge
kapıda durur, kapıyı tutar, dışarı çıkar, oğlan tarafından gelen
babalık artık kızı dışarı çıkartın der, yenge; vazifenizi görün
öyle çıkaralım der, babalık , usulünüz nedir der, yenge da para
ister, oğlan tarafı bunun üzerine para verir. Bu paraya kapı
parası denmektedir. Kapı parası yengeye kalır. Gelinin arabaya
ya da ata kardeşi bindirir, o zaman da kardeş para alır bu
paraya da kardeş parası denmektedir. Kapı parası ve kardeş
parası birleştirilerek yenge ile kardeşe eşit olarak
bölüştürülmektedir. Gelin giderken köyün çocukları yola taş
dizerler, ip çekerler, gelin araba ile götürülüyorsa arabanın
önü kesilerek para alınır. Bu paraya yol parası adı
verilmektedir. Gelin koca evine geldiği zaman, arpa, şeker ,
bozuk para, soğan hazırlanarak gelinin üzerine saçılır. Gelin
koca evine uğurlu gelsin diye hep sağ taraftan getirirler. Gelin
kapıdan içeriye sağ ayağıyla girer. Gelin oğlan evinde geldi mi
geçmişte attan inmeden babalık önden giderek kaynata ve damadı
getirirdi, onlar gelinin başından arpa atarlar buna gelini
arpalama denmekteydi. Bu gelin bereketli, uğurlu olsun diye
yapılmaktaydı. Gelin attan inmeden ahırdan bir inek getirirler,
eğer nazardan korkuyorlarsa; ineği getirmez hangi inek olduğu
karışmasın belli olsun düşüncesiyle ineğin kulağından bir tüy
alınarak o getirilirdi. Bir de büyük çamaşır kazanı getirilir,
gelin atın üzerinde o kazanın içerisine para bırakırdı. Bu bir
anlamda kazanı satın almak, yani kazanı sahiplenmekti. Daha
sonra kazan üç yerden babalık tarafından kertilir (bıçakla
kazanın kıyısı yaralanır), kazanın gelinin olduğu beli olsun
diye. İneğinde kuyruğundan veya kulağından alınan tüyle
birlikte, kızın tarafından biri ahıra giderek, ineği görür ve
der ki sarı renkli bir inek, ahıra giden hangi ineğin geline
verildiğine dair tanıklık ederdi. O ineği daha sonra insaflı
olan kıza verir, kimileri de satardı. Oğlan evinin kapısında kız
attan indi mi; kızın kardeşi atın üzerine binerek atı koşturur,
bahşişini alana kadar atı evin içerisine sokmaya çalışırdı. Atı
daha fazla yormasın diye kardeşe para vererek attan
indirirlerdi. Verilen bu paraya da kardeş parası denmekteydi.
Gelin attan inince güvey kendi sözü geçsin diye gelinin sağ
ayağına basardı, bu adet hala devam etmekte. Daha sonra gelini
eve götürürler, evde gelin ve güveye yenge şerbet yaparak
içirir, buna gelin şerbeti denmektedir. Gelin içeriye yüzü
örtülü olarak alınır, babalık gelir gelinin eline bahşiş verir.
Bu olaya gelin görmesi denmektedir. Daha sonra babalık elindeki
bıçağı üç kere gelinin peçesine takarak gelinin yüzünü açar.
Buna duvak açma denmektedir.”(Maçka Çeşmeler köyü)
“Gelin almaya gidenlere gelin alıcı denmektedir geçmişte gelin
almaya damat bazen gider, bazen de gitmezdi. Gelin evden
çıkarken oğlan kardeşi kapıyı keserek bahşiş alır. buna yol
kesme denmektedir. Eskiden gelin atla gidiyordu. Gelini ata
sağdıçla kardeşi bindirirdi. Gelin baba evinden çıkarken
başından para atılır. Oğlan evinden girerken de gelinin başından
buğdayla para atılır. Gelin kısmetli bereketli olsun diye böyle
yapılmaktaydı.” (Trabzon merkez Faroz mahallesi)
“Gelin almaya gidenlere düğün alayı denmektedir. Düğün alayını
kız tarafı hemen içeri sokmaz, kapıda kızın kardeşi veya bir
yakını durarak kapı parası ister. Onu ikna edip para verdikten
sonra içeri girerler. Biraz eğlenceden sonra gelin çıkarılır.
Gelin çıkarken; anne baba kızlarına, koca evine dirin giriyor,
ölün çıkacak, ona göre hareket et, kendini ona göre ayarla der,
Genelde eskiden gelini kaynatası veya oğlanın bir yakını
çıkarırdı. Buna öncü denirdi . gelini öncüye gelinin erkek
kardeşi teslim eder, teslim ederken de bahşiş alırdı. Eskiden
gelin atla götürülürdü, artık araba ile götürülmektedir. Gelin
oğlan evine götürülürken bayrakla yolu kesilerek bahşiş istenir.
Buna yol kesme denmektedir. Eskiden damat gelin almaya gitmez,
gelini evde beklerdi. Günümüzde gelin almaya damat da
gitmektedir. Eskiden gelini attan kaynata veya öncü olan kişi
indirir, gelin eve girerken başından, şeker ve bozuk para
serpilirdi. Gelin eve girer girmez hemen odasına götürülür,
eğlence veya orta yapılacaksa gelin ortaya bir yere oturtulurdu.
Ortada gelin bir masanın önüne oturtulur, herkes horona dururdu.
Horonun tam ortasında önce oğlan tarafı olmak üzere geline takı
takılmaya başlanır. Daha sonra kız tarafı ve konu komşunun
hediyelerini vermesiyle orta yani takı biterdi. Takılar
takılırken de kimin ne verdiğini belirtmek için birisi bağırır.”
(Tonya Melikşah köyü)
“Gelin komşunun evinden koca evine düğün günü heybeci tarafından
götürülmektedir. Gelin koca evine getirilirken gelinliği
üzerinde, yüzü yaşmakla kapalı olur. Diyelim kız karşı komşuya
gelin oldu, heybeciyle birlikte koca evine giderken hangi
sınırdan, kimin arazisinden geçecekse ondan para istenir, parayı
aldıktan sonra sınırdan geçerdi. Eğer sınırından geçen kişiyle
düğün yapan küsülüyse sınır sahibinin yerine bir başkası para
vererek gelini sınırdan geçirir, ancak düğüne gitmezdi. Para
gelinin heybesine atılır. Koca evine gidince heybeci gelinin
omzundan heybeyi indirir. Sınırdan geçerken toplanan paralar da
heybecinin olur. gelini heybeci kapıya getirir. Gelin kapı
soyalarının arasına gelince sarı iplik tutulur, gelin ipi
tutarak birden büzer. Eşiğe de bir kazan bırakılır, gelin kazanı
üç kere teper. Gelin içeri girmeden kapının başındayken kocası
silah atar. bu adet günümüzde artık yok. Gelin koca evine geldi
mi: düğün başlar. Gelinin kucağına oğlu olsun diye, oğlan çocuk
oturtulur. Başından aşağı şeker atılır. Heybeci bağırır gelini
oturtun diye gelin oturur, tekrar kalkar. Heybeci bu kez gelinin
yüzünü açın diye bağırır, gelinin yüzü açılır ve geline para
verilir. Verilen bu parala gelinin olmaktadır.”(Şalpazarı
Geyikli beldesi)
“Gelin verilip söz kesildikten sonra oğlan tarafı istediği zaman
gelinini alır gelin alınırken kızın ailesi dua verir. Duam senin
olsun dediğini ettin güle güle git denir. Gelin baba evinden ev
elbisesiyle çıkarılır. Gelin baba evinden çıkarıldı mı bir komşu
evi veya bir akraba evine götürülür. Evden çıkarken yanına
hiçbir eşya almaz, üstünün giysisiyle çıkar. Gelin babasının
evinden komşu evine kaynana ve kaynatası ile birlikte gider bu
esnada hiçbir eğlence yapılmaz. Gelin koca evine gitmeden önce
gideceği evde, ev halkı tarafından karşılanır. Gelin orada
bulunanların elini öper, o zaman geline ev halkı tarafından beş
on kuruş para verilmektedir. Hoş geldin, hoş bulduk denir.
Böylece komşu komşuya bir komşuluk hakkı bağışlar. Uşak (damat)
anasından babasından çekinir, birden eve gitmeye utanır diye,
gelin başka bir eve bırakılır. Gelin ve damat biraz alıştıktan
sonra kendi evlerine düğünle giderler. Kendi evlerine gitme kimi
iki üç gün, kimi de bir hafta sürmektedir. Kimi gelini on güne
kadar bırakır. Gelinin bırakıldığı komşu evi veya akraba evi
durumdan son derece hoşnut olur. Gelinle birlikte kalacağı eve
gelinin kalacağı eve kız tarafından gelen olur ana o evde kalmaz
gider. Damat gelinin bulunduğu eve gider ve o evde karı koca
olurlar. Gelinle damadın karı koca olduğu yatak o evin
yatağıdır. Bu eve gelin gelecek diye komşu veya akraba evinde
gelin yatağı hazırlanır. O yatak o evin yatağıdır. Gelin koca
evine gittiği zaman yatak orada kalır, gelin komşu evinden
çıkarken ev halkıyla tek tek helallaşır. O komşuyla gelin ve
damadın her zaman gönül hoş olur. Gelin koca evine heybeciyle
birlikte gitmektedir heybeci gelinin çamaşırlarını yüklenir,
birkaç kişiyle birlikte yola koyulurlar. Gelin varır şu kapıya ;
e... gelin sınırda kaldı, gelmiyor denir. O zaman oradan biri
gelir, beş on kuruş para atar. gelin giderken giderken gene
gider dayanır ya bir ağaca, ya bir taş ya da bir ırmağa bir
sınıra gelir. Gelin gene gitmez dinelir (durur) kalır. Yine para
verilir. Geçire geçire gelin kocanın evine götürülür. Gelinle
heybeci koca evine varınca birisi heybeciye para vererek
heybecinin sırtındaki gelinin çamaşırlarını indirir. Heybeciye
verilen para heybeciye kalır. Sınırda toplanan paralar ise,
geline kalır. Gelinin koca evine götürülmeden komşu evine
götürülmesi geleneği günümüzde de devam etmektedir.Gelin koca
evine gelince tabağa mısır unu koyarlar geline verirler, gelin
onu evin tereklerine serper, serperken de beğim ile bereketim
ile geldim der. Ayağının altına bir sağan bırakırlar gelin eve
girerken o sağanı tekmeler.gelin eve girince kaynana der ki;
sana ahırda bir inek verdin veya koyunu varsa koyun verdim der.
Sana bu ev teslim, inşallah hayırlı durursun, inşallah bu evde
çok mutlu olursun. Sana oğlumu verdim, ha bu evde birisini
asacak mı, kesecek mi, hırsızlığa gidecek mi, orospuluğa mı
gidecek hepsi bu evde kalacak. Dışarı bir şey söylemek yok der.
Sabah kaynana gelinle yalnız kalınca da, yemeklerimiz böyle
pişecek, sofralarımız böyle salınacak, yataklarımız böyle
yazılacak. İneklerimiz ha bu kadar ot yiyecek diyerek evin
düzenini öğretmeye çalışır. ” (Şalpazarı Simenli köyü)
Şalpazarı’nda düğün gelinle damat komşu evinde karı koca
olduktan sonra yapılmaktadır. Yöre halkı bu olayı şöyle
anlatmaktadır.
“Uşakla kız birlikte olduktan sonra düğün yapılır. Karı koca
olmadan düğün yapmayız. Önce bizim olacak onu bileceğiz,
sevineceğiz. Gelinin bizim olduğundan emin olacağız o zaman
severiz de, alırız da, veririz de tamam artık bizim gelinimizdir
o, emin olmadan düğün yapmayız. Şimdi de karı koca olunduktan
sonra düğün yapılıyor, karı koca olmadan düğün yapmak yok. Bir
kere gelinin kendisinin olduğundan emin olacak başı bağlanacak
ki düğününü de her şeyini de yapsın başın koca evine bağlanacak
nafile işi bilmeyiz biz” (Şalpazarı Simenli köyü)
Düğün yemeği:
Düğün yemeği halk mutfağı ve beslenme konusu içerisinde özel gün
yemekleri bölümünde incelenmektedir. Özel gün yemekleri
içerisinde yer alan düğün yemekleri her bölgenin kültürel,
ekonomik ve ekolojik çevresine göre farklılık içermektedirler.
Trabzon’da da düğün yemekleri yukarıda belirtilen faktörlere
göre belirlenmiştir. Konuyla ilgili olarak yapılan tespitler
şöyledir.
“Düğün yemeği; düğün günü yanı Perşembe günü, özel tutulan bir
aşçı veya düğün sahipler tarafından yapılmakta, yemek ise gelin
eve geldikten sonra verilmeye başlanmaktaydı. Gelin oğlan evine
gelene kadar aşçı yemekleri açmaz. Düğün sahiplerinden birisi
gelir; bu pilav niye pişmiyor derdi. Aşçı; bilmem bahşişi yok
ondandır derdi. Bunun üzerine kaynana, kaynata bahşiş verirdi,
buna aşçı bahşişi denmekteydi. Bundan sonra ilk önce geline
vermek üzere yemek dağıtılmaya başlanır, düğün günü yapılan
yemek cumalık da da yenilirdi. Düğün yemeğinde genellikle;
dolma, börek kızartma, bulunurdu. Düğünden iki gün önce yanı
Çarşamba günü oğlan evinde açkı açılarak, baklava ve börek
yapılmaktaydı. açkı açmak için kadınlar ve kızlar toplanır,
bunların hepsine de açkı bahşişi verilirdi. Bu iş için de dul ve
başından iki nikah geçenler uzak tutulurdu.”(Trabzon merkez
Faroz mahallesi)
“Düğün yemeği olarak düğün çorbası, düğün ekmeği yapılmaktadır.
Düğün ekmeği düğünden birkaç gün önce toplanan kadınlar ve
kızlar tarafından yapılmaktadır.”(Şalpazarı Simenli köyü)
“Kız evinde kına gecesi yapılırken, aynı gün oğlanın evinde
sabaha kadar yemek pişirilir. Yemek yapana aşçı denmektedir.
Yemek pişirene bahşiş verilmektedir. Düğün yemeğinde; sütlaç,
makarna, süt çorbası, kara lahana dolması, patates yemeği, yufka
şekerlisi, fasulye yemeği bulunmaktadır. Düğün için eskiden yedi
sekiz kat ekmek yapılmakta, buna fırın yoğurma denmekteydi. Bu
ekmekler Perşembe günü düğüne gelen cemaat ve Cuma günü kız
tarafından gelenler tarafından yenmekteydi. Cuma günü oğlan
tarafına yemek yedirilmez. Oğlan tarafında düğün günü yapılan
şenliklere erkek düğünü denmekte, cuma günü kız tarafı
yedirilmekteydi.”(Maçka Çeşmeler köyü)
“Düğün yemeği düğünden bir gün önce; güzel yemek yapan birisi
tarafından oğlanın evinde hazırlanmaktadır. Eskiden düğün
yemeğinde; makarna , pilav, sütlaç, çorba, fasulye yemeği
olurdu. Eskiden düğün sahibi komşulara un dağıtarak düğün ekmeği
hazırlanırdı. Herkes dağıtılan unla evinde ekmek yaparak düğün
evine getirmekteydi. Pişirilen ekmeklere ise düğün ekmeği
denmekteydi.” (Tonya Melikşah köyü)
Nikah :
Resmi veya dinsel törenden sonra gelinle damadın bir araya
gelmelerine gerdek denmektedir. Böylece gelinin ve damadın
birliktelikleri yasa, din ve bağlı bulunduğu toplumun onayı ile
geçerli sayılmaktadır. Yasalara göre, devletin bu işle
görevlendirdiği yetkili memurun, huzurunda ve şahitlerinde
bulunduğu usulüne uygun olarak kıyılan nikah evlilik için
geçerli sayılmaktadır. İster dini nikah, isterse resmi nikah,
her ikisinin de amacı; kadın erkek beraberliğini ilan etmek,
evliliği toplumun gözünde geçerli saymak, kutlamak ve
kutsamaktır.
Konuyla ilgili olarak tespit edilen bilgiler aşağıda yer
almaktadır:
“Mühim olan imam nikahıdır. Resmi nikah o resmi nikahtır. Resmi
nikah ileride başına bir şey geldiği zaman o hak iddia etmek
için yapılmaktadır. Ama ille de mühim olan hoca nikahıdır. Hoca
nikahı kıyılmadan karı koca olunmaz. Olunursa böyle doğan
çocukların zürriyeti piç olur derler.”(Maçka Çeşmeler köyü)
“Genellikle kaçırılarak komşu evine götürülen gelinin, kaçtığı
gün nikahı yapılmaz. Ertesi gün hoca getirilerek nikah kıyılır.
Eskiden resmi nikah yoktu. Düğüne kadar; bağlanma olmasın, bir
cazılık olmasın diye karı koca olunur, bunun için düğün
beklenmezdi.” (Şalpazarı Geyikli beldesi)
“Kız verildikten bir hafta sonra nikah yapılmaktadır. Başlıkta
nikahta verilir. Kız ve oğlan huzura gelir. Hoca üç kere kıza
sorar; aldın kabul ettin mi der, kız da; üç defa aldım kabul
ettim der. Sonra aynı soruyu üç kere erkeğe sorar, erkek de üç
kere aldım kabul ettim diyerek nikah kıyılır. Daha sonra muhtar
gelir nikah kıyar, daha sonra muhtar kaydını yapar.” (Şalpazarı
Simenli köyü)
Gerdek:
Anadolu’da nikahtan sonra bir araya gelecek çiftin kalacağı yer,
“gerdek evi”, gerdek damı” ve “gerdek odası” denmektedir.
Araştırma bölgesinde ise bu tamınlar çerisinde en yaygın olarak
kullanılanı gerdek odasıdır.
Konuyla ilgili olarak tespit edilen bilgiler şöyledir;
“Yenge gelinle güveyi içeri alır. evde kim varsa evden çıkar, o
gece komşuda kalırlar. yenge gerdek odasında gelinle güveyin
elini bir birine vererek onları merhabalaştırarak dışarı çıkar.
Güvey gelin konuşsun diye ya altın ya da bir miktar para uzatır.
Gelini şaşırtmaya çalışır. Gelinin o gece aldığı paraya konuşma
parası denmektedir. Gelin konuşma parasını aldıktan sonra namaz
postunu serer. Gelin postun üzerinde durur, damat gelinin
duvağının üzerinde Allah rızası için iki rekat namaz kılar.
Çoluğuna çocuğuna uğurlu gelmesi için ille kılması
gerekmektedir. Yenge sabah kaynanadan, kaynatadan önce gelerek,
gelin kalktı mı ona bakar, gelini kaldırır, güveyle birlik
oldular mı geline sorar. Eskiden ilk gece mutlaka birlikte olmak
gerekmekteydi. Evlilik nişanını yenge alır yatağı yenge toplar.
Sabah güvey evden çıkmadan yatağa para bırakır. Yenge yatağı
topladıktan sonra o parayı alır, gelini giydirir. Güveyin
bıraktığı paraya yatak parası denmektedir. Yenge kız tarafından
ve oğlan tarafından bir kişiye nişanları mutlaka gösterir.
Kızlık nişanı yıkansa da çıkmaz onu kız ebedi saklar. Herhangi
bir iftiraya uğradığı zaman o nişanla her yere gide bilir”Maçka
Çeşmeler köyü)
“burada gelin düğünden önce komşu veya bir akraba evine
götürülüyor ya o evde karı koca olunacağı gün oğlan evinden
birisi kapıda bekler. Karı koca olunduktan sonra oğlan dışarıda
bekleyen kadına haber verir. Kadın içeri girerek işareti alır,
kızın babasına iletir. Kız bakire çıkmazsa o zaman darsuk( ters,
kötü) oluyor. O zaman kız geri götürülüyor. Bile bile alındıysa,
eğer kız bir belaya düştüyse anlattıysa bile bile alınıyorsa bir
şey yok, ama gelir burada bizi aldatırsa onu o gece geri
göndeririz” (Şalpazarı Simenli köyü)
“Gerdeğe girmeden mutlaka nikah kıyılmaktadır. Eskiden gelin
damat gerdeğe girdi mi kapı bekleme vardı, günümüzde yok. Çok
eskiden kayınvalide işareti görmek isterdi. Kızın bakire
çıkmaması halinde kimi gizler, kimisi de gelini geri gönderir.
Bu tamamen kişiye bağlı bir durumdur.” (Tonya Melikşah köyü)
“Damat gerdeğe yatsı namazından sonra toplulukla ve sağdıcıyla
beraber ilahilerle camiden getirilerek gerdeğe sağdıç tarafından
atılmaktaydı. Atarken de sağdıç; Allah hayırlı uğurlu etsin
diyerek sırtına vurmaktaydı. Sabah olunca sağdıç oğlanı çağırır,
ne haber diyerek haber sorar. Bunu üzerine oğlan da uyduk,
yattık der. Geçmişte kızın bakire çıkmaması halinde baba evine
gönderilme durumu olmaktaydı. Bakire olmayan kıza burada
bozulmuş kız denmektedir” (Trabzon merkez Faroz mahallesi)
Yörede oğlanın bağlanmasıyla ilgili anlatıların da yoğunluk
taşıdığı saptanmıştır. Bu konuda tespit edilen kaynak kişi
anlatıları şöyledir.
“Bağlanma oğlanın evleneceği akşam ya nikahta olur, ya da hoca
bağlıyor derler. Böyle durumlarda ya aynı hocayı bulup bağı
çözdürmek gerekiyor, ya da başka bir hocaya bağı çözdürmek
gerekiyor. Burada birisi bağlandı hoca, hoca yarım kilo incir ve
uzum kurusu alarak eve gitti evde kız ve oğlandan başka kimse
yoktu onları her ikisine de yedirdi, bağ bozulmadı. Bunu üzerine
hoca oğlana dedi ki canlı bir balık alacaksın deniz kenarına
gidip balığın ağzına işeyerek denize atacaksın, hiç kimseyle
konuşmadan gelip karınla yatacaksın. Bu şekilde bağ bozuldu”
(Trabzon merkez Faroz mahallesi)
Gerdek ertesi, duvak;
Araştırma yöresinde gerdekten sonra yapılan eğlenceye cumalık
denmektedir.
Konuyla ilgili olarak kaynak kişi anlatıları şöyledir;
“Erkek düğünü Perşembe günü oldu mu; Cuma günü kız tarafının
bütün kadınları ve köyün bütün kadınları gelir cumalık yapılır.
Cumalığa erkek gelmez. Eskiden cumalıkta kemençe, davul ve zurna
eşliğinde kızlar oynardı. Gelini ortaya çıkarırlar, önüne bir
masa korlar, masaya ayna , makas, tarak koyarak geline zülüf
keserlerdi. Zülüf çemberin arkasında durur, kocanın yanında
zülüf çemberin dışına çıkarılırdı. Zülüfü kocanın görmesi sevap,
yabancı bir erkeğin görmesi günahtı. Zülüfü yenge keser,
keserken de üç kere makas kesmiyor diyerek zülüfü keserler.
Cumalık günü kızın yengesi ile oğlanın analığı, hizmet eder. O
gün kıza para ve çeşitli giyecek ve ev eşyalarından oluşan
bahşişler verilmektedir. Bu verilen bahşişlere gelinin bahşişi
denmektedir. Cumalık günü gelin dolaşarak herkesin elini öper.
Buna gelin öpmesi denmektedir. Öpmezse gelin için saygısız ve
görgüsüz derler.”(Maçka çeşmeler köyü)
El öpme:
“Cumalıktan sonra gelin üç gün üstüne baba evine el öpmeye
gider. Bu uygulamaya burada geri denmektedir. Kız baba evine;
kocası, analık, babalık, kaynana, kaynata ile birlikte gider.
Eğer kızın baba tarafı kalabalık gelin demişse daha kalabalık
olarak gidilmektedir. O gün kız evinde yemek yenir. Yenen
yemeklerin masrafı kız evine aittir. Geri gidildiğinde birtakım
oyunlar çıkarılmaktadır. O gün damat küser getirilen yemekleri
yemez, güvey ne isterse onu getirmek zorundadırlar. O gün
gelinin evinden gizli soğan ve kaşık çalınır, ev sahipleri bir
şey çalınmasın diye sürekli olarak yemek yiyenleri kollarlar.
Geriye gidildiği gün damat orada bulunan herkesin elini öper.
Geriye gittiği gün gelin kocasıyla birlikte evine döner. Çok
eskiden kız çağrılmayınca babanın evine gitmezdi. Kız baba
evinden çağrıldıktan sonra gidip gelmeler başlardı.”(Maçka
Çeşmeler köyü)
“Yedinci gün yediye gidilmektedir.”(Maçka çeşmeler köyü)
“Gekin düğünden sonra baba evinden çağrılmaktadır. Buna geriliğe
gitme, gerilik denmektedir. Kızın baba tarafı ne zaman isterse o
zaman kızını görüşmek için geriliğe çağırır. Kızın bütün
akrabaları kız evinde bir sıra halinde oturur. Gelin kız
babadan, anadan başlayarak orada bulunan herkesin elini öper.
Buna geriliğe geldik görüşüyoruk denmektedir. Gelin geriliğe
tarafıyla (oğlanın anası, babasıyla vb) gider. Geriliğe ailenin
dışında yabancılar çağrılmaz. Giderken yağlanarak bişi
götürülür. Buna gerilik bişisi denmektedir. Gelin o gece ya
kaynana ya görümce ya da başka birisiyle babasının evinde kalır,
damat kalmaz. Ertesi gün gelin çeyizlerini alarak koca evine
gider.” (Şalpazarı Simenli köyü)
“Eskiden gelin düğünden bir hafta sonra annesinin evine görüşe
giderdi.giderken de hediye götürürdü. Şimdi böyle bir adet yok”
(Tonya Melikşah köyü)
El öpmeden sonra oğlan evi ve kız tarafı normal akrabalık
ilişkilerini sürdürmeye başlar. Kızın evine ana babanın çok
gitmesi iyi sayılmaz. Bu konuyla ilgili olarak;”bunlar neden bu
kadar çok geliyor, yemeye mi, almaya mı, çalmaya mı”şeklinde
yorum yapılmaktadır. Serin serin gidilirse daha makbul
sayılmaktadır. Kızın annesinin kızız evinde kızıyla gizli gizli
konuşması da yörede iyi sayılmamaktadır.bu konuyla ilgili olarak
da yöre halkı; “elin adamı şüphelenir” şeklinde yorum
yapmaktadır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Trabzon ilçe ve köylerine ilişkin evlenme adetleri
incelendiğinde; uygulamaların büyük çoğunluğunun Anadolu’nun
diğer yörelerinde olduğu gibi dinsel ve büyüsel bir içerik
taşıdığı gözlenmektedir.
Yapılan çalışmada; aynı ilde farklı ilçe ve köylerdeki evlenme
adetlerinin farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Bir çok
gelenek, görenek, adet ve inanmaları kümelendiği evlenme ile
ilgili adetlerin özellikle Şalpazarı İlçesi’nde farklılık
gösterdiği saptanmıştır.
Çalışmada mümkün olabildiğince geçmiş ve günümüzdeki uygulamalar
ve pratikler birlikte verilmeye çalışılmıştır. Söz konusu
çalışma da kültürün diğer unsurlarında olduğu gibi evlenme
adetlerinde de hızlı bir değişimin olduğu görülmektedir.
Toplumsal yapı içerisinde kültürün birinci derecede
belirleyicisi ekonomik yaşamdır. Ekonomik yaşamın
farklılaşmasının yanı sıra, teknolojinin gelişmesi ve kitle
iletişim ağının da genişlemesiyle gerçekleşmiştir.
Değişim dikkatli bir şekilde gözlendiğinde; maddi alandaki
kültürel unsurların daha hızlı değiştiği veya yok olduğu ancak
manevi alandaki kültürel unsurların büyük çoğunluğunun varlığını
sürdürdüğü veya şekilde değişerek, içeriği bozulmadan yaşamın
içerisinde yer aldığı gözlenmektedir.
Yörede geçmişte ve günümüzde gerçekleştirilen evlenme tipleri
incelendiğinde; geçmişte ekonomik ve kültürel nedenlerden dolayı
yoğun olarak yapılan, birden çok kadınla evlenme, değiş tokuş,
baldızla evlenme, akraba evliliği, beşik kertme ve kaçarak
evlenmelerin günümüzde yok denecek kadar azaldığı tespit
edilmiştir. Günümüzde anlaşarak evlenme yoğun olarak görülen
evlenme biçimidir.
Değişimin en belirgin olduğu alan başlık parasıdır. Geçmişte hem
kız tarafını ekonomik olarak rahatlatan, hem de kızın çeyizine
katkı olarak kullanılan başlık parası günümüzde artık çok nadir
olarak alınmaktadır.
Evlenme ile ilgili değişikliklerin maddi alandaki gen belirgin
değişimin, kız çeyizinde olduğu gözlenmektedir.
KAYNAK KİŞİLER
Adı soyadı :Fatma Bayraktar
Doğum yeri :Şalpazarı
Doğum tarihi :1924
Öğrenim durumu : Okuma yazma yok
Medeni hali :Dul( 2 çocuk sahibi)
Mesleği :Ev kaını
Adı soyadı :Nebahat Tarala
Doğum yeri :Merkez Faroz Mahallesi
Doğum tarihi :1934
Öğrenim durumu :Okuma yazma yok
Medeni hali :Dul (1 çocuk sahibi)
Mesleği :Ev kadını
Adı soyadı :Hafif CİNKAYA
Doğum yeri :Şalpazarı
Doğum tarihi :1931
Öğrenim durumu : Okuma yazma yok
Medeni hali :Evli (5çocuk sahibi)
Mesleği :Ev kadını
Adı soyadı :Makbule POLAT
Doğum yeri :Maçka
Doğum tarihi :1935
Öğrenim durumu :Okuma yazma var
Medeni hali :Evli (4çocuk sahibi)
Mesleği :İşçi (Almanya’da 10 yıl çalıştı)
Adı soyadı :Fatma BEKTAŞ
Doğum yeri :Şalpazarı
Doğum tarihi :1937
Öğrenim durumu :Okuma yazma var
Medeni hali :Evli ( 3 çocuk sahibi)
Mesleği :Ev kadını
Adı soyadı :Ayşe GÜNAYDIN
Doğum yeri :Tonya Melikşah köyü
Doğum tarihi :1954
Öğrenim durumu : Okuma yazma var ilk okun mezunu
Medeni hali :Evli (5 çocuk sahibi)
Mesleği :Ev kadını
|