
TRABZON RUMCASI
Makale: Vahit Tursun
İnternet ortamının değişik platformlarından
akademik çalışmalara kadar, Karadeniz Rumca’sını
belirtmede çeşitli terimler kullanılıyor.
Bunlardan bazıları, Rumca, Pontos Rumca’sı,
Karadeniz Rumcası, Trabzon Rumca’sı, Pontosça,
Pontiaka, Trabzon yerel dili vb. gibidir. Durum
böyle olunca, işin özü, ister istemez bazı
kişilerce sorgulanır ve üzerinde tartışılır
oldu.
Aslında yukarıda kullanılan adlandırmalar, belli
bir dereceye kadar doğrudur. Her dil, bazen
kullanıldığı coğrafyanın, bazen mevcut siyasal
birliğin adıyla da tanımlanabiliyor. Rumca
üzerinden bir örnekleme yapacaksak, buna Girit
Rumca’sı, Kapadokya Rumca’sı, Kıbrıs Rumca’sı
örnek verilebilir. Bu örneklemeleri Türkçe
üzerinden de yapabiliriz. Örnek olarak; Oğuz
Türkçe’si, Türkmen Türkçe’si, Tatar Türkçe’si
vb. verilebilir. Sonuçta bütün bu adlandırmalar,
tek bir kök dile dayanır. Bu çerçevede Rumca
dediğimiz dil, Helenistik çağdan beri, merkezi
Yunan coğrafyasına dayalı olarak, Anadolu’ya ve
Ortadoğu’nun bir kısmına yayılmış ve oldukça
yaygın bir şekilde kullanılmış ve dilbilimde adı
Helence olarak bilinen dildir.
Yani; Sokrates, Platon, Heredot, Homeros,
Aristoteles, Aristofanes ve Karadenizli
hemşerilerimizden Diyojen, Strabon, Visarion
gibi filozof, tarihçi, şair, edebiyatçı,
coğrafyacı, vb. bilim adamlarının kullandığı
dildir.
Orjinal adı
Helence kendi içinde, orjinal telaffuzuyla
“Elinika”
olarak bilinir. Nasıl ki her dilin kendi
özelliğine göre, onu kullanan halkın o dile
verdiği bir ismi varsa, Helence’de de vardır.
Örneğin Almanca diye bildiğimiz dil, Almanlar
tarafından Deutsche olarak bilinir. Almanlar da
bizim Türkçe’ye Türkische derler. Türkiye’de
Yunanlıların kullandığı Helence’ye de Yunanca
denir.
Yunanca ile Rumca neden farklı?
Karadeniz Rumca’sı dediğimiz dil, Karadeniz
coğrafyasında, mitolojiden beri kullanılmış,
Hıristiyanlıktan sonra epey yaygınlaşmış ve
halen bazı yerleşim birimlerinde de
kullanılmakta olan bir dil. Bu süre, üç bin yılı
aşan bir süre. Her dil, bulunduğu coğrafi
koşullar ve farklı unsurlarla etkileşim boyutuna
göre, yer yer farklı morfolojik motifler
kazanır. Dolayısıyla, ortaya şive veya lehçe
dediğimiz farklı biçimler çıkar. Bu
farklılıklar, bazen iki farklı lehçe arasında
keskin farklar da yaratabilir. Örneğin bir Uygur
Türkçe’sinin çok azını anlayabiliyoruz. Sonra
diller canlı varlık gibidir, sürekli gelişir ve
değişirler; zamanın bilimsel, teknolojik, ticari
ve siyasi koşullarına göre şekillenirler.
Yunanistan’da kullanılan Helence, Yunanistan’ın
bağımsızlığına kavuşmasından sonra epey
değişikliğe uğramıştır. Bu ülkede kullanılan
dile, bizim TDK’nin Türkçe’ye uyguladığı formül
uygulanmıştır. Kimin kimden esinlendiği meçhul
ama, her iki dile, özüne uygun olarak binlerce
kelime uydurulmuştur.
Örneğin Türkçe sanık, sanal, görsel, biçimsel,
boyut, onursal, kanı, kanıt, gösteri, görev,
görsel, görkem, söyleşi, söylem, yalın, yalıtım,
kalıtım, kalıtsal, sözlük, vb. kelimeler
eklenmiştir. Yunanistan’da Helence’ye eklenen
kelimelerden örnek; isodinamia = güç dengesi,
astinomia = polis, thermomonosi = ısı yalıtımı,
ipurğos = bakan, aftoelenkhos = oto kontrol,
viyomikhania = sanayi, erğostasio = fabrika, vb.
verilebilir.
Ayrıca her dil, her çağın teknolojik gelişimine
göre, yeni yeni kelimeler üretmek veya dışarıdan
almak zorundadır. Sıraladığımız nedenlere birde
dinsel kelimeler eklenince, ortaya farklı ve
birbirine yabancı gibi görünen iki dil
çıkabiliyor. Bütün bunlara, Karadeniz
Rumcası’nın yüzyılları aşkın eğitimden mahrum
kalması eklenince, bu dili çok belirgin bir
farklılığa sürüklemiştir. Başta ticari olan her
kelime neredeyse unutulmuştur. Rakamlar
kullanılmaya kullanılmaya dört beş’e kadar
düşmüştür. Bu durum, her asimilasyona uğrayan
dil için geçerlidir. Örneğin, Yunanistan’da
yaşayan Türkler içinde bulunan Pomaklar, kendi
öz dillerinde, sadece dörde kadar
sayabilmektedir.
Yukarıda sayılan bütün faktörlere rağmen,
Karadeniz Rumca’sının bütünü incelendiğinde,
kullanılan kelimelerin %80 oranına denk bölümü,
Arkaik Helence sözlüklerde bulunduğu
gözlenebilir.
Kendim derlediğim altı bin küsur kelimenin,
Helence’sini unuttuğumuz sadece altı yüz
kelimelik kısmı, dışardan alınmış olduğu
gözlenmiştir. Bu da %10’a mukabildir. Geri kalan
%90’lık kısmı Helence’dir.
Elbette ki siyasal, ticari, teknolojik ve dinsel
kelimeler, bu oranın dışındadır.
Helence
nasıl Rumca veya Elinika nasıl Romeika oldu?
Roma İmparatorluğu döneminde, çıkan çeşitli
savaşlar, izlenen yanlış sosyal, siyasal ve
ekonomik politikalar yüzünden, Roma halkı
içerisinde
farklı sınıf
katmanları ortaya çıkmıştı. Bu sınıflar; “toprak
ağaları, yöneticiler, zengin tüccar ve
tefeciler, fakirleşmiş Roma halkı ve köle
durumunda olanlar” gibiydi. İyice fakirleşmiş ve
çaresiz kalmış halk ve köleler arasında,
Hıristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştı. Çünkü
Hıristiyanlık,
fakir ile zenginin, köle ile efendisinin ve
farklı etnik unsurların aralarında eşitliğini
savunuyordu. Ayrıca, Hıristiyanlığın ibadet
biçimi, çok tanrılı dinin ibadet biçiminden çok
daha kolaydı. Bunun yanı sıra, Hıristiyan
misyonerler, bu dine geçen zayıf insanlara,
devletin uzatmadığı eli uzatıyor, yayılabilmek
adına sorunlarını paylaşma yoluna gidiyordu.
Ayrıca Hıristiyanlık, ilk yayılmaya başladığı
dönemlerde, Roma yönetimi tarafından baskıya
maruz kalmış, Hıristiyanlar ile Roma yönetimi
karşı karşıya gelmişti. Bu durum, bir şekilde
kendilerini Roma işgali altında hisseden, henüz
Elen kültürel kimliğini kaybetmemiş, ağırlıklı
olarak Anadolu ve Yunan coğrafyasında yaşayan
Helen toplumunun bu yeni dine geçişini
hızlandırdı. Daha sonra yüzlerce yıl süren
misyonerlik faaliyetleri sonucunda
Hıristiyanlık, Roma’da en büyük din haline
gelir. Sonuçta Hıristiyanlık, Roma İmparatoru
Konstantin zamanında resmi din olarak kabul
edilir. Bu süreçten sonra Hıristiyanlar, o
zamana kadar henüz Hıristiyan olmamış ve henüz
paganizme inanmaya devam eden Helenler üzerinde
baskı kurmaya başlarlar. Bu baskı zamanla yerini
tahribe, talana, yağmaya, işkenceye ve katliama
bırakır. O zamana kadar üretilmiş ve Helenizm
ile Paganizm’i andıran veya hatırlatan bütün
sanat eserlerini tahrip etmeye başlarlar.
Helenizm’in en büyük kütüphanelerini ateşe
verirler. Özellikle Anadolu’da, Helenizm’e ait
taş üstünde taş komazlar. Helenlere yapmadık
işkenceler bırakmazlar. Böylece, Hıristiyanlığın
fanatizmi vahşete dönüşür.
Romalılar’ın ve Hıristiyanlığın yapmış olduğu
tahribat ve katliamdan bir iki örnek:
–
“Hükümdarlığın dışında, en iyi sporcu, en iyi
şair, vb. her şeyde en üstün olduğunu
ispatlamaya çalışan Neron,
kendisinden
önce birinci olmuş kişilere ait heykelleri
yıktırıyordu. Suitonios’un da dediği gibi; bazen
heykellerin yüzlerini değiştiriyor, kopya
ediyor, tarih sayfalarından istemedikleri bölümü
kaldırıyor, tarihi kendilerine göre
değiştiriyorlardı. August, sistematik bir
şekilde tarih kitaplarını tahrip ediyordu.”
– “Ateist
olarak anılan Milios’lu Diağoras, bir defasında
Herkül’e ait ahşap bir heykeli ateşe attıktan
sonra, “şimdi gel 13. maçını yap ve şu
kazanımdaki suyu kaynat” demiştir.”
–
“Hıristiyanlığın ilk yıllarında, Vandalizm’in
bir başka türü de, yazılı belgeleri yok etmekti.
Karşıt bütün yayınlar ateşe atılıp, yazarları da
öldürülüyordu.”
–
“Yunanistan’da heykeller yıkılıyor, kutsal
yerler yok oluyor, sanat eserleri kül oluyor.
Elefsina’da pagan din adamları öldürülüyor,
Korinthos, Sparti ve Olimpia’da, yıkılan eski
tapınakların üzerine kilise inşa ediliyor.”
– “Bir
defasında, henüz kendisini Helen olarak
tanımlayan, bilgisiyle ün salmış filozof ve aynı
zamanda matematikçi bir bayanın evine
saldırırlar. Bayanı evinden dışarı çıkarıp
üstünü başını yolarlar. Çırılçıplak bir şekilde
yollarda sürükledikten sonra, cesedini götürüp
ateşe atarlar.”
(Kiryakos Simopulos - İ Leylasia Ke İ Katastrofi
Ton Elinikon Arkheotiton – Stakhy yayınları 3.
baskı 1999)
Hıristiyanlığın bir ara yumuşayan bu vahşeti,
Yustinianos (Justinian) döneminde yeniden
alevlenerek, Helenizm’in sonu tamamen getirilir.
Böylece, Hıristiyanlığın vahşeti ile başlayan
sürecin sonunda, artık ne Helen kalır nede
Helence adı.
Artık hiç kimse Helen değildir ve Helence de
konuşmuyordur. Herkes Helence konuşmasına ve
İncil’in de bu dilde yazılmasına rağmen, Rum’dur
ve Rumca konuşuyordur. Böyle bir vahşet dönemini
yaşayan Helence, Romeyika adı altında hayatını
sürdürmeye başlar ve bugüne kadar Anadolu’da
devam eder. Ancak, Osmanlıdan ayrıldıktan sonra
kurulan Yunanistan, bu dilin orijinal adını
kullanmaya başlamıştır. Yunanistan’da bugün bu
dil, “Elinika” olarak bilinir.
İşte Helence’nin Rumca’ya, Elinika’nın
Romeyika’ya dönüşünün acı hikâyesi kısaca budur.
Rumca -
Yunanca benzer cümle örnekleri:
Rumca: pola nero epiğa çe efuskosa = çok su
içtim ve şiştim.
Yunanca: poli nero ipia ke e fuskosa.
Rumca: anikson tin porta çe epar eliğo aera =
kapıyı aç ve biraz hava al
Yunanca: anikse tin porta ke pare liği aera.
Rumca: ya to piyo u pas teris
piyos erthen? = neden gidip kimin geldiğine
bakmıyorsun?
Yunanca:
yati den pas na dis
pios irthe.
Rumca: ela as pame so xoriyo = gel köye gidelim.
Yunanca: ela as pame sto xorio.
Rumca: p’esune çe uç eporena n’evriska se? =
nerdeydin de seni bulamıyordum?
Yunanca: pu isun ke den porusa na se vrisko?
Rumca: adaçeka kati efika, piyos e pirena = bu
yakınlarda bir şey bıraktım, kim aldı onu?
Yunanca: edo kati afisa, pios to pire?
Rumca: epan so dromo, entama epezame = yol
üzerinde, birlikte oynuyorduk.
Yunanca: pano sto dromo, mazi pezame.
Rumca: entoçes çe e tsakoses ta studem = vurup
kemiklerimi kırdın
Yunanca: e xtipises ke espases ta kokala mu.
Rumca: epar şkepason to ğardeli, m’eriğay = al
çocuğu ört, üşümesin.
Yunanca: pare skepase to pedi, min krioni.
Rumca: na eşis tin efçim = iyi dileklerim
seninle olsun.
Yunanca: na exis tin efxi mu.
Rumca: e nistaksa, kontevo na kamono = uykum
geldi, nerdeyse gözlerimi kapatacağım.
Yunanca: e nistaksa, kontevo na kamono.
Rumca: alo m’erse so spitim = daha evime gelme.
Yunanca: alo min erthis sto spiti mu.
Rumca: eğo esena pola ağapo = ben seni çok
seviyorum.
Yunanca: eğo se ağapo poli.
Rumca: eğo ime asin Trapezunta = ben
Trabzonluyum.
Yunanca: eğo ime apo tin Trapezunta.
Rumca: asin Trapezunta erxome = Trabzon’dan
geliyorum
Yunanca: erxome apo tin Trapezunta.
Rumca: tina evres epan so dromo = yol üstünde
kimi buldun?
Yunanca: piyon vrikes pano sto dromo?
Rumca: kunison to kuni, as çimate to ğardeli =
beşiği salla, çocuk uyusun.
Yunanca: kunise tin kuna, as kimithi to pedi.
Rumca: asa makra ida se çe uç eğnorisa se = seni
uzaktan grdüm de tanımadım.
Yunanca: apo makria se ida ke den se ğnorisa.
Rumca: ela konta son peşko ya na xlise = sobanın
yakınına gel ki ısınasın.
Yunanca: ela konta sti sompa ya na zestathis.
Rumca: thelo n’apomeno adaçeka = burada kalmak
istiyorum.
Yunanca: thelo na mino edo.
Rumca: thelo n’eroto se kati = sana bir şey
sormak istiyorum.
Yunanca: thelo na se rotiso kati.
Rumca: ekseris lağa na pağo sin Athina = Atinaya
nasıl gideceğimi biliyor musun?
Yunanca: kseris pos tha pao stin Athina.
Rumca: katina arayevo ama u poro n’evriskatona =
birini arıyorum ama onu bulamıyorum.
Yunanca: kapion psaxno ala den poro na ton vro.
Rumca: as aplume eliğo ada pan = azcık bunun
üzerine uzanayım.
Yunanca: as ksaploso liğo edo pano.
Rumca: t’onemas nto en
= adın nedir.
Yunanca: ti ine to onoma su.
Rumca: na pas so kalo = güle güle git.
Yunanca: na pas sto kalo.
Rumca: mi teris opisas = arkana bakma!
Yunanca: min kitas piso su.
Bu dilin
sahibi Helenler kimdir?
Elenler’in
kim oldukları konusu, üzerinde farklı yorumların
yapıldığı bir konudur. Bugün açısından bilinen,
Yunanlıların ataları olduklarıdır. Biz burada,
bu konuda yapılan yorumları inceleyerek bir
sonuca varmaya çalışalım:
MÖ 8.
yüzyılda yaşamış ve İzmirli olduğu söylenen,
antik çağların ünlü şairi Omiros (Homeros),
“Elenler” olarak, Yunanistan’ın Thesalia
bölgesinde, küçük bir yer olan Fthia’da
oturanları adlandırır.
MÖ 460 – 404
yılları arasında yaşamış Atinalı ünlü bir
tarihçi olan Thukididis (Thoukidides) Omiros’a
dayanarak, Elenler’in Fthia’da oturan halkın
olduğunu yazar.
Pario
mermerinde bulunan yazıtlarda,
“Defkelion’un oğlu Elin, Fthia’ya hakim olduktan
sonra, daha önce Greki (Grekler) olarak bilinen
halk, Elenler adını almıştır.” diye
yazar.
MÖ 384 – 322 yılları arasında yaşamış olan ünlü
filozof Aristotelis (Aristoteles), yarattığı 400
eserinden kurtarılabilen 143 tanesi arasında
bulunan “Meteoroloğika” eserinde, İpiros
(Epirus)’un Dodoni bölgesinde, şimdilerde
Elenler olarak anılan ama daha önce Grekler
olarak bilinen Sel’lerin oturduğunu yazar.
Kendisi kurduğu okula Likion adını vermişti.
Bugün Lise adı bu okulun adından gelmektedir.
MÖ 2.
yüzyılda yaşamış olan ünlü bir mitoloji yazarı
olan Apollodoros, Elenler’in Yunan
coğrafyasından Pelasglar’ı kovduğunu yazar.
(Mistiki
Ellada dergisi Aralık 2004 sayı 5)
Alman
tarihçi Jac Ph. Fallmerayer;
“En eski
Hellas ve en eski Helen kentlerinin kalıntıları,
Peloponisos (Mora yarımadası)’ta ve Attiki veya
Dorida bölgesinde değil, Kafkas vadileri ile
Doğu Pontos kıyılarında aranmalıdır.”.
“Jac Ph.
Fallmerayer – Trabzon İmparatorluğunun Tarihi –
München 1827 s. 30”
İlyas
Karagöz;
“Issız toprağında, ilk insan olarak efsanevi
Pelasğos görülür. Akdeniz yöresiyle
Yunanistan’da oturan en eski soyun adı Pelasğos,
Pelasğoslardı. Zeus’la Niobe’den doğmuş olduğu
söylenen Pelasğos, da bu soyun atasıdır. Yani,
Yunan toprağının, Arkadya bölgesinin bir nevi
Ademi’dir.”
İlyas
Karagöz burada, Helenler’in, Pelasglar’ın
torunları olduğuna işaret eder.
(İlyas
Karagöz Mitolojide Doğu Karadeniz – İsmat
Yayınları 2003 s. 28)
Bilim
dünyası yukarıdaki yorumlarla ilgili
tartışadursun, sanırım en doğru yorumu İsokratis
(MÖ 436 – 338 arası Atina’da yaşamış bir sunucu)
şu sözüyle yapmıştır;
"Elines
ine i tis imeteras pedias metekhontes" = "Elenler,
bizim eğitimimize sahip olanlardır". Yani “Helence
konuşan ve Helence düşünen herkes Helendir.”
demiştir.
Ayrıca; eski
çağlarda, Helen kelimesi, küçük veya büyük
barbar grupların tam karşıtı olarak kullanılan
bir kelime olmasının dışında, çok tanrılı din
olan Paganizm’e (Olimpos’un On iki Tanrılarına
inananlara verilen ad) mensup olanların bütününü
kapsayan bir kelimeydi.
Yukarıdaki
farklı yorumlardan, Helen kelimesinin tek bir
halk grubuna veya tek bir ırka dayalı olmadığı,
İsokratis’in de dediği gibi; Helence konuşan
herkesin Helen kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Zaten daha sonra ortaya çıkan ve uygarlığıyla,
özellikle Batı dünyasına ışık saçan Helenizm,
Anadolu dahil, koca bir coğrafyada kabul görmüş
ve binyıllar boyunca Helence hakim dil olarak
kullanılmıştır.
Helenler tek
bir ırka dayalı ve dolayısıyla içine kapalı bir
hayat yaşamış olsalardı, Helenizm gibi bir
uygarlığı yaratamazlardı.
|