RESİMLER
| |
|
|
| |
|
|
ÜNYE İLÇESİ TARİHİ
4. OSMANLI DÖNEMİNDE ÜNYE
Osmanlı Devleti bütün Karadeniz'e hakim olduktan
sonra, Ünye ve civarı uzun bir huzur ve sükûn
dönemine girdi. Sahip olduğu uygun coğrafi konum
sebebiyle Ünye bu dönemde önemli bir liman ve
ticaret merkezi haline geldi. Bu dönemde siyasi
tarih açısın dan çok önemli olaylar olmadıkça
Ünye'nin adının tarihlerde geçmediği görülüyor.
16. asır ortalarında, Kanuni Sultan Süleyman'ın
kanunnamelerine göre Ünye'nin dahil olduğu Canik
livası Sivas eyaletine bağlanmıştı. Bu dönemde
Ünye kalesinde 32, şehirde 152 asker nüfus
vardı. Kalede bulunanların biri dizdar, biri
kethüda, biri mehter 29'u muhafızdı. Belli
görevlerden muaf tutulma kaydıyla 8 nefer
kalenin tamiratı işini üstlenmişlerdi. Aynı
haklarla Ünye derbendinde 8 nefer beklemekteydi.
Bu dönemde Ünye'nin 70.000 akçeden fazla yıllık
geliri vardı. 16. yüzyılın ikinci yarısında
başlayan, medrese öğrencisi olan veya kendisine
bu süsü veren kişilerin yaptığı, uzun yıllar
devam eden eşkıyalık faaliyetlerine topluca "Suhte
Hareketi" denmektedir. Bu kelime günümüzde
bozulmuş haliyle " Softa" şeklinde
kullanılmaktadır. Suhte hareketinin en yoğun
olduğu bölgeler Kastamonu, Bolu ve Canik yöresi
idi. Zaman zaman devlet idarecilerinin halka
adaletsiz şekilde davranması sonucu, halkın da
suhte hareketine sempati duyması söz konusu
olabiliyordu. 1576 yılında Amasya sancak beyi
Şehsuvar Bey Canik havalisindeki suhtelere karşı
görevlendirildi. Yaptığı baskınlar ve
çatışmalarla suhteleri büyük oranda sindirdi.
Gene de suhte hareketi 17. Yüzyılın ortalarına
kadar zaman zaman devlet in başını ağrıtmaya
devam etti. 16. yüzyılın sonlarında III. Mehmed
Avusturya seferine çıktığında, askerde sayıca
eksiklik olduğu tesbit edilmiş ve yapılan
sayımda 30 bin kadar tımarlı sipahinin orduya
katılmadığı anlaşılmıştı. Bunların kanunen
cezalandırılması gerekiyordu. Kaçak s ipahilerin
önemli bir kısmı cezalandırılacaklarını duyunca
isyan edip etraflarına da çok sayıda insan
topladılar. Tarihe "Celâlî İsyanları" diye geçen
ve uzun yıllar devam eden bu hareketler hem
devletin güç kaybetmesine, hem de Anadolu
ahalisinin fakirleşmesine sebep olmuştur. Celali
hareketinden Ünye ve Canik sancağı da
etkilenmiştir. Celâlî reislerinden Karayazıcı
1601 yılında devlet kuvvetleriyle yapılan bir
savaşta bozguna uğrayınca kaçarak Canik
dağlarına sığındı. Fakat orada muhtemelen kendi
adamlarınca öldürüldü. Celali hareketi 17.
yüzyıl boyunca şiddeti değişmek üzere devam
etti. İkinci Viyana kuşatmasında Osmanlı Devleti
mağlup olunca, uzun yıllar süren bir savaşlar
dönemi başladı. Bu arada Karadeniz bölgesini de
içine alan geniş çaplı eşkıyalık faaliyetle ri
ortaya çıktı. Dönemin Canik mutasarrıfı olan
Cafer Paşa eşkıyayı tenkile memur edildi. Cafer
Paşa Canik bölgesinin yüksek kesimleriyle
Koyulhisar ve Şebinkarahisar bölgelerinde
bulunan çok sayıda eşkıya reisini yakalayıp
kellelerini İstanbul'a gönderdi. 17. yüzyılda
Karadeniz sahillerinin bir başka derdi de
Hıristiyan Don Kazaklarının küçük ve süratli
gemilerle yaptıkları yağmacılık hareketleri idi.
Giresun ve Samsun bu yağmalardan nasibini
almıştı. Ünye'nin ise bu saldırılardan doğrudan
etkilenip etkilenmediğini bilmiyoruz. Meşhur
seyyah Evliya Çelebi 1640 yılında Ünye'yi
ziyaret etti. Kitabında Ünye'nin Ünyes adında
bir hükümdar tarafından kurulduğunu ve adını da
ondan aldığını yazmaktadır ki; bu tarihi
gerçeklere uygun bir değerlendirmedir.Karadeniz
sahilinde 16. ve 17. yüzyıllarda en mühim
ticaret iskelesi Ünye idi. Eflak, Boğdan,
Ukrayna ve Karadeniz havzası tüccarları
Diyarbakır'dan ham kırmızı ipek ve sahtiyan,
Haleb'den dirayi ve mavi futa ve başka mallar
getirirlerdi. Bu malların ticari muameleleri
Ünye'de yapılır ve buradan gemilerle
nakledilirdi. Ünye'de mühim bir tersane mevcuttu
ve devletin ihtiyaç duyması halinde savaş
gemileri de inşa edilirdi. Özellikle Osmanlı
Devletinin savaşa girdiği yahut donanmanın
güçlendirilmes ine ihtiyaç duyulduğu zamanlarda,
çeşitli tersanelerle birlikte Ünye tersanesine
de belli sayıda savaş gemisinin inşa edilmesini
emreden fermanlar gönderildiğini biliyoruz. Ünye
tersanesinde savaş gemilerinden başka özel
müteşebbislere ait ticari gem iler de inşa
edilmekteydi. Devlet arşivlerinde, Ünye'de hicri
1200-1300 tarihleri arasında inşa olunan 100 çok
sayıda ticari gemi için sened-i bahri
(armatörlük belgesi) verilmesine dair belgeler
mevcuttur. Ünye civarı gemilerde kullanılan
halatların hammaddesi olan kendirin de en önemli
üretim ve dağıtım merkezi idi. Osmanlı
Devletinin kendir ihtiyacının yarıdan çoğu
buradan sağlanıyordu.
AYANLAR DÖNEMİ
18. yüzyılda Osmanlı Devletinin girdiği uzun
süren savaşlar ve dış gaileler yüzünden, devlet
tarafından vergi toplama ve bazı mahalli
problemlerin halledilmesi görevi ülke içindeki
bir kısım nüfuzlu ailelere verildi. Bu aileler
zamanla nüfuz alanlarını genişleterek mahalli
güç odakları haline geldiler. Bunlar arasında
Çapanoğulları ve Kozanoğulları en meşhur
olanlarıdır. Bu dönemde Ünye merkez olmak üzere
Canik bölgesi ayanı olarak da Caniklioğulları
veya bir başka adlandırma ile Hacı Ali Paşa
ailesini görmekteyiz. Ailenin kurucusu olan
Canikli Hacı Ali paşa İstanbul'da Dergah-ı âlî
kapıcıbaşılarından olan Fatsalı Ahmed Ağa'nın
oğludur. 1762'de Kafkasya bölgesindeki
isyanların bastırılmasında gösterdiği başarılar
üzerine Babıali tarafından Canik bölgesine muha
ssıl (Vergi toplamaya yetkili idareci) olarak
tayin edildi. 1768 Osmanlı - Rus savaşına
katıldı. Dönüşte Canik bölgesini eşkıyadan
temizledi. Bu arada kendine rakip olabilecek
nüfuzlu kişileri de bertaraf etti. Gösterdiği
başarılardan dolayı devlet tarafından yetki
alanı genişletilerek önce Amasya daha sonra da
Tokat bölgesi kendisine bağlandı. Ayrıca,
kendisine kapıcıbaşılık unvanı verildi. 1773
yılında Kırım Hanı Devlet Giray'ın tavsiyesi ile
Kırım seraskeri oldu ve Trabzon sancağı da
uhdesine verildi. 1775 yılında İran ile Osmanlı
Devleti arasında gerginlik çıkması üzerine çıkan
gelişmelerde rol aldı ve bunun neticesinde
Erzurum eyaleti ile Şarkikarahisar
(Şebinkarahisar) bölgesi de kendi ailesine
bağlandı. Daha sonra Sivas ve Kastamonu bölgesi
de nüfuz alanına girdi. Hükümet, bunlara
karşılık Hacı Ali Paşa'nın bulunduğu bölgeden 40
000 asker toplayarak Rusya'ya karşı savaşmak
için Kırım üzerine gitmesini istedi. 1778
yıllarındaki bu savaşta üzerine düşen görevi
gerektiği gibi yapmayan, hakim olduğu bölgede
ahaliye eziyet ettiğinden şikâyet olunan ve
Bozok (Yozgat) bölgesinde nüfuz sahibi olan
Çapanoğulları ile sürtüşmeye giren Hacı Ali
Paşa'nın bu sebeplerle görevden alınmasına karar
verildi. Sivas valiliği elinden alınıp kendisi
Trabzon'a gönderildi. Sonraki yıllarda
affedildikten sonra yine Kırım ve Kafkasya
taraflarında çeşitli devlet görevlerinde
bulundu. 1785 yılında öldü. Ali Paşa'dan sonra
oğulları Battal Hüseyin Bey ve Mikdad Ahmed Paşa
çeşitli önemli devlet görevlerinde bulundular.
1787-1792 arasında Osmanlı Devleti ile Rusya ve
Avusturya arasında yapılan savaşta üzerlerine
düşen görevi gereği gibi yapmayan Canikli
oğulları ailesinin fertlerinin çoğu idam ve
sürgün cezasına çarptırıldılar. Sadece savaşa
Ruslara esir düşmüş olan Battal Hüseyin Paşa ve
onun oğlu Tayyar Mahmud Paşa sağ kaldı.
Esirlikten kurtulunca kendilerine Canik bölgesi
yeniden verildi. 1801 yılında Battal Hüseyin
Paşa öldü. Tayyar Mahmud Paşa ise Nizam-ı Cedid
aleyhtarı tutumu sebebi ile Padişah ile
uyuşamadı. Nihayet Sultan II. Mahmud tarafından
1808 yılında idam ettirildi. Böylece
Caniklioğullarının 18. yüzyıl ortalarından beri
süren devlet içinde devlet konumu sona ermiş
oldu. 19. yüzyılın başlarında Canik bölgesinin
idarecisi olan Süleyman Paşa Ünye'de büyük bir
saray inşa ettirmiştir. Güzelliği ile dillere
destan olan bu saray, sonraları bir yangında
tümüyle harab oldu. Bu sarayın batılı bir seyyah
tarafından çizilen bir gravürü mevcuttur.
Süleyman Paşa Karadeniz bölgesindeki çeşitli
derebeyleri ile devlet namına mücadele
etmiştir.Mezarı Çarşamba'dadır. Bilindiği gibi
eski tarihlerde Ordu adlı bir yerleşim yeri
yoktu. İlk olarak 19. asrın başlarında Trabzonlu
Avedik adlı bir kişinin önayak olmasıyla sahilde
küçük bir iskele ve evler yapıldı ve
gayrimüslimlerle iç kısımdaki köylerden göçen
bir kısım Türk ahali buraya yerleşti. Önceleri
Bucak diye adlandırılan yerleşim yeri, bir
askeri birliğin uzun süre burada yerleşmesi
sebebiyle sonraları Ordu adıyla anılmaya başladı
ve bu ad yaygınlık kazandı. Uygun konumu sebebi
ile bu asrın sonlarına doğru Ordu mühim bir
kasaba haline geldi. 1867 yılında yapılan idari
taksimata göre Ünye, Trabzon vilayetine bağlı
Canik sancağının 4 kazasından biri idi. Diğer 3
kaza ise Samsun, Çarşamba ve Bafra idi. İlk defa
1869 yılında Ordu Trabzon merkez sancağına b
ağlı bir kaza yapıldı. 1877 yılında Canik
Trabzon'dan ayrılıp bağımsız sancak oldu. 1888
yılında yeniden Trabzon vilayetine bağlandı.
1908 yılında ilan edilen II. meşrutiyet
döneminde Canik sancağı yeniden müstakil oldu.
19. yüzyılın sonlarında Ünye şehir nüfusu 10 bin
civarındaydı. Köyleriyle birlikte toplam nüfusu
ise 50 bin kadardı. Ünye'nin o tarihte 104 köyü
vardı. Ünye'de 75 cami 2 han 3 hamam, 400 dükkan
vardı. Yine 19. asrın sonlarında Ünye'de 271
öğrencisi o lan 1 medrese, 91 öğrencisi olan 1
rüşdiye okulu, toplam 1554 öğrencisi olan 79
müslüman okulu ve 403 öğrencisi olan 14
gayrimüslim okulu vardı. Rusya'nın Kafkasya'yı
istilası ve Müslümanlara katliam uygulaması
yüzünden 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Anadolu'ya Kafkasya'dan göçler başladı. Bu
göçler bilhassa 93 harbi diye anılan 1877-78
mağlubiyetinden sonra yoğunluk kazandı. Muhacir
Müslümanlar daha çok, padişahın kendi mülkü olan
arazilerden yer gösterilerek iskân edildiler.
Kendilerine bir süre için askerlik muafiyeti
tanındı. 1893 yılında Ünye'de mühim bir kolera
hastalığı salgını ortaya çıktı. Bunun üzerine
Ünye karantina altına alınarak ve hastalığın
başka yerlere yayılmasına karşı tedbirler
alındı. Balkan harbi ile başlayıp büyük
seferberlik ve istiklal savaşı ile nerede ise
kesintisiz olarak devam eden uzun savaş
yıllarında yerli nüfus büyük sıkıntıya duçar
olurken Kafkasya muhacirlerinin imtiyazlı
konumda görünmesi sebebiyle, halk arasında bazı
hoşnutsuzluklar ortaya çıktı. Bu sebeple, 20
yüzyılın başlarında ortaya çıkan bazı eşkıya
hareketleri muhacirlere karşı bir tavır takınmış
gibi görünmektedir. Bunlardan özellikle
Hekimoğlu ve Soytarıoğlu adlı şakiler çok ünlü
ve halk katında itibarlı idiler. Her ikisi de
çatışmada öldürülen bu kişiler için yakılan
türküler bölgede hâlâ söylenmektedir.
Kaynak:Dr. Murselin GÜNEY
|
|
| |