RESİMLER
| |
|
|
| |
|
|
TRABZON
İLÇELERİ

Trabzon ilçeleri
AKÇAABAT
Akçaabat'ın kuruluş dönemine ışık tutan
kaynakların pek çoğu yok olup gitmiştir. Roma,
Bizans ve hatta Osmanlı dönemine ait yapıtlar
yakılıp yıkılmıştır. Özellikle Akçaabat'ın yakın
geçmişini aydınlatan belgeler, anılar,
armağanlar 1916-1918 yıllarını kapsayan Rus
işgali sırasında yağma edilmiştir.
Kuruluş dönemine ilişkin çok fazla görüş ortaya
atılmasının sebebi de bu olsa gerek. Ancak
konumu itibariyle Trabzon'a yakın olduğu için,
Trabzon tarihinde vuku bulan olayların pek çoğu
Akçaabat'ı da etkilemiştir. Aslında Akçaabat
Trabzon'un bir ilçesi olmaktan çok, onun oldukça
gelişmiş bir mahallesi gibidir. Şu da Akçaabat
için bilinen bir gerçek ki; Doğu Karadeniz
Bölgesi'nin en önemli ticaret merkezi olan
Trabzon'un tek doğal limanı Akçaabat'tır.
Trabzon'a rıhtım yapılmadan önce, bu civardaki
yük ve yolcu gemileri fırtınalı havalarda
Akçaabat limanına kaçmak zorunda kalırlardı.
Doğal liman niteliğinde olan Akçaabat tarih
boyunca bu yöreye gelen ticaret ve savaş
gemilerinin barınağı olmuştur.
Kuruluş dönemine ilişkin ortaya atılan
görüşlerden biri şöyledir:
Akçaabat'ın eski ismi Pulathane idi. Daha
doğrusu bugün ilçe merkezinin olduğu yere
Pulathane, çevresine ise Akçaabat denirdi.
Trabzon' daki Rumların puta taptıkları o
dönemlere, Pulathane' deki Rumlar da kavak
ağacına taparlardı. Zaten Rum dilinde pulathane
kavak ağacı anlamına gelirdi. Kavak ağacına
tapan bu insanların yaşadığı bu bölgeye
Pulathane denirdi. Daha sonraları halkının
zengin oluşu nedeniyle 'Abat olmuş zengin'
anlamına gelen 'Akçaabat' adıyla adını almıştır.
Kronolojik sıralama ile Akçaabat için önemli
olayları şu şekilde sıralamak mümkün;
MÖ 700 Akçaabat Miletos ticaret kolonilerinin
bir uzantısıdır.
MÖ 312 Akçaabat Pontus krallığının eline geçti.
1214 Akçaabat Trabzon Rum İmparatorluğunun eline
geçti.
1461 Akçaabat Trabzon'la birlikte Fatih Sultan
Mehmet tarafından Osmanlı devleti topraklarına
katıldı. Akçaabat'ın 10 km. batısında Akçakale
denilen yerde halen duvarları duran bir kale
vardır. Fatih Trabzon'u ve Akçaabat'ı aldığı
zaman, çevre halkı bu kaleye kaçmış ve Osmanlı
ordusuna karşı direnmiştir.
1810 Akçaabat tarihi açısından Osmanlı döneminin
en önemli olayı 1810 yılı ramazan ayında yaşanan
SARGANA DESTANI' dır. Bu tarihte 18 gemiden
oluşan bir Rus donanması Akçaabat'ın Sargana
mevkiine çıkarma yapmak isteyip yöreyi işgale
kalkışmıştır. Ancak, Akçaabat halkı ile yöreden
yetişenlerin kahramanca direnmeleri karşısında
Rus kuvvetleri tutunamayıp bozguna uğramış ve
gerisin geri kaçmışlardır.
1884 Akçaabat, Teşkilat Nizamnamesi gereği ilçe
kimliğini kazandı.
20 Nisan 1916 Birinci Dünya Savaşı sırasında
Doğu Karadeniz Bölgesi'ni işgale kalkan Çarlık
Rusya kuvvetleri önce 18 Nisan 1916'da
Trabzon'u, iki gün sonra da 20 Nisan 1916'da
Akçaabat'ı işgal etmişlerdir.
17 Şubat 1918 Ancak bu işgal uzun sürmedi ve 17
Şubat 1918'de düşman işgalinden kurtulan
Akçaabat, Cumhuriyet döneminde kültür, sanat,
eğitim, ticaret gibi alanlarda hızla gelişen ve
adına layık zengin olan bir ilçe durumuna geldi.
www.akcaabat.gov.tr
ARAKLI
Doğu Karadeniz'deki diğer yerlerde olduğu gibi
Araklı'nın da tarih öncesi arkeolojik
çalışmalarla aydınlatılmış değildir. Ancak
binyıllar boyunca Doğu-Batı ticaretinin en canlı
güzergahı olan İpek yolunun Karadeniz'e ulaştığı
toprakların üzerinde kurulmuş olması ticari
değerinin yanında askeri ve jeo-stratejik
değerlere sahip olması ilçedeki yerleşimin
Trabzon'dan çok sonra olmadığını
düşündürtmektedir.
Doğu Karadeniz'i Güneyden kuşatan ve savunmasını
kolaylaştıran, dağlar Anadolu'ya hükmeden
yönetimlerin bölge üzerinde otorite kurmasını,
ticari ve sair ilişkilerle bölge kültürünün
değiştirilmesini uzun süre engellemiş kendi
bildiğince kendine yeterek yaşamayı benimseyen
bir insan tipinin oluşmasına neden olmuştur.
Hititler döneminde bölgenin madenlerini işleyen
halkı Haliblerden maden alındığı, Asurluların
Batı İran'dan gelerek bölgeyle sınırlı ticari
ilişkilerde bulundukları bilinmektedir. Bölge
ilk sömürgeci ziyaretini
M.Ö.750 yıllarında Miletliler vasıtasıyla
yaşadı. Ancak bu yıllarda Kafkasya üzerinden
başlayan Kimmer akınları sebebiyle sömürgeciler
bölge yerleşmeye fırsat bulamadılar.
Kimmerler'den sonra İskitler ,Medler ve Persler
kısa süreli hakimiyetleri olmuştur.Trabzon
çevresindeki halklardan bunların özelliklerine
yaşama biçimlerine yetiştirdikleri karakterlere
dair bilgilerden söz eden Ksenefon M.Ö.400
yılında Bayburt-Trabzon yolculuğunda bölgenin
yerli halkları olan Kolhlar Makronlarla
savaşlarını Anabasis adlı eserinde yazar. Diğer
kaynaklarda onaylandığı gibi bölgemiz halkı
savaşçı arıcılık meyvecilik ve madencilikle
meşgul denizden de faydalanır durumdaydılar.
www.arakli.gov.tr
ARSİN
Arsin İlçesi Ortaçağdan bu yana yerleşim merkezi
olarak varlığını sürdürmekte olup, Fatih Sultan
Mehmet’in Trabzon’u Fethi ile 26 Ekim 1461
tarihinde Osmanlı topraklarına katılmıştır. 13
Nisan 1916 tarihinde Rus işgaline uğrayan Arsin
24 Şubat 1918 tarihinde işgalden kurtarılmıştır.
Arsin, 1946 yılına kadar Yomra İlçesine bağlı
iken bu tarihte bucak olmuştur. 1957 yılında
çıkarılan 7033 Sayılı Yasayla İlçe durumuna
gelmiş ve 4 Nisan 1959 tarihinde fiilen
teşkilatlandırılmıştır.
Arsin, temiz ve arınmış anlamına gelmektedir. Bu
adını, tabii plaj durumundaki İlçe kıyılarındaki
temiz kumsallardan aldığı söylenmektedir.
www.arsin.gov.tr
BEŞİKDÜZÜ
Trabzon'un batı yakasının sınırıdır Beşikdüzü.
Doğusunda Vakfıkebir İlçesi, Batısında
Giresun'un Eynesil ilçesi, kuzeyinde Karadeniz,
güneyinde Şalpazarı ilçesi ve kısmen Tonya
İlçesinin İskenderli Beldesi ile çevrili,
denizden yüksekliği 10 metre olan şirin bir
yerleşim merkezidir. 2000 yılı nüfus sayımına
göre ilçe merkezinde 44307, köylerinde 21857
kişi yaşamaktadır. Yıl 1834 Beşikdüzü Padişah
fermanı ile kuruldu. Şalpazarı İlçesi dahil
olmak üzere 80 yıl müstakil tam teşkilatlı ilçe
gibi ilçe gibi idari teşkilatta yerinin alır.
1914 1. Dünya Harbi arifesinde valilik kararı
ile Vakfıkebir'e bağlanmışsa da müstakil oluşunu
devam ettirir. 7/12/1953 gün ve 4/1949 sayılı
Bakanlar Kurulu kararı ile eskiden olduğu gibi
Bucak Sulh Hakimliği, Nüfus, Tapu Sicil
Müdürlüğü, Özel İdare Müdürlüğü, Noterlik gibi
teşkilatları kurulur. Ancak 1958 yılında Tapu ve
Ziraat Dairesi hariç diğer devlet daireleri
kaldırılır. Dilden dile nakil edilen sahih
rivayetlere göre çevre halkı 13 ve 14. yy' larda
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan gelen Türkmen
boylarını torunlarıdır. Bugünkü köy adlarının
dikkat edildiğinde rivayetlerin doğruluğu
ispatlanmış olur.
Mesala, Oğuz, Türkelli, Şahmelik, Kalegüney,
Anbarlı, Seyitahmet eldeki en eski belgelere
göre Beşikdüzü'nün 1834 yılında Padişah 2.
Sultan Mahmut Fermanı İle resmen kurulduğunu
öğreniyoruz. Kısa bir müddet sonra tayin edilen
Nahiye Müdürü 30 kadar zaptiyesi ile işe
başlamıştır. Bu müdür ayrıca o zaman nahiye olan
Vakfıkebir ve Tonya'ya da baktığından her
birinde 4'er ay kalarak başlangıçta mülki idare
ile bu şekilde yürütülmüştür. O zamana kadar
süre gelen ahir idaresi resmi yönetime
düşmüştür.
Beşikdüzü bir müddet Görele ilçesine sığına
Şarlı adı ile bağlı kalmıştır. Buradan
ayrıldıktan sonra doğruca Trabzon vilayet
merkezine tıpkı ilçe merkeziymiş gibi
bağlanmıştır. Böylece dahi müstakil ve tam
teşkilat ile yöre idaresinin özellikle ilçe
milli eğitimde hizmetlerini yürütmüştür o
zamanların usulüne göre her kazanan bir mümessil
ile vilayet meclisine gönderilirken
Beşikdüzü'nde kaza imiş gibi bir mümessilimizin
bulunurdu son mümessilimiz nahiyenin Zemberek
köyünden İspiroğullarından Kadı Mehmet
Efendi'dir.
1914 1. Dünya Savaşı arifesinde ve
mümessillimizin de hazır bulunduğu vilayet
meclisinde ekseriyetle alınan bir kararla
Vakfıkebir'e bağlanmıştır. İlçemiz 150 senelik
mazisinin 80 yılı bir ilçe gibi geçirmiştir.
Beşikdüzü 4 Temmuz 1987 tarih ve 19507 sayılı
resmi gazetede yayınlanan 3797 sayılı kanunla
ilçelik hürriyetini kazanmış ve ilk kaymakamı 04
ağustos 1998 tarihinde atanarak görevine
başlamıştır.
Not. Kaymakamlıkların web sayfası olmayan
ilçelerimizde belediyelerinkileri kullanıyoruz.
www.besikduzu.bel.tr
ÇARŞIBAŞI
Çarşıbaşı İlçesi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde
Trabzon - Giresun sahil yolu üzerinde , Trabzon
ilinin 34 km. batısında kurulmuş güzel bir
yerleşim merkezidir Çarşıbaşı'nın eski adı
İskefiye olup 1962 yılında değiştirilmiştir .
Bunun yanında , Vakfıkebir ' de kurulan pazara
gidecek olan insanların konaklama yeri olduğu
için Çarşıbaşı'na Pazarönü de denilmekteydi.
Çarşıbaşı Trabzon'dan ayrı olarak düşünülemez .
Bu bakımdan Çarşıbaşı'nın Trabzon tarihi
içerisinde incelemek gerekir . Zaten Çarşıbaşı
Tarihi'ni aydınlatacak araştırmalar da henüz
yapılmış değildir .
Trabzon'a ve Çarşıbaşı'na ilk yerleşenlerin
kimler oldukları tam olarak bilinemiyor . Ancak
Milet' lilerin Trabzon çevresine
yerleşmelerinden çok önceleri bu yörede yerli
toplulukların yaşadıkları, hatta Türk oldukları
bilim adamlarınca kabul edilen İskit' lerin
buraya yerleştikleri ileri sürülmektedir.
Miletliler ekonomik amaçlarla Karadeniz' e
açılmış, önce Sinop' ta koloni kurup bundan
sonra Doğu Karadeniz'e doğru gelişmelerini
sürdürmüşler, Trabzon ve çevresine hakim
olmuşlardır. Miletliler Trabzon ' da koloni
kurup etrafını da kontrol altına almışlardır.
Trabzon' da Milet egemenliği 700 yıl devam
etmiştir. Bu süre içerisinde Sinop' tan
gönderdikleri valiler aracılığı ile Trabzon ve
çevresini yönetmişlerdir .Miletliler ekonomik
amaçlarla Karadeniz'e açılmış,önce Sinop'ta
koloni kurup bundan sonra Doğu Karadeniz'e doğru
gelişmelerini sürdürmüşler, Trabzon ve çevresine
hakim olmuşlardır. Miletliler Trabzon ' da
koloni kurup etrafını da kontrol altına
almışlardır . Trabzon ' da Milet egemenliği 700
yıl devam etmiştir . Bu süre içerisinde Sinop
'tan gönderdikleri valiler aracılığı ile Trabzon
ve çevresini yönetmişlerdir .
Bundan sonra Pers' ler Trabzon ' a hakim
olmuşlar ve Hellenistik Döneme kadar hakimiyeti
ellerinde tutmuşlardır. Hellenistik Dönemin
sonunda Trabzon ve çevresi Pont krallığına
bağlanmıştır. Daha sonra Romalılar Trabzon'a
hakim olmuşlar ve 395 yılına kadar roma
hakimiyeti devam etmiştir . Bu tarihte Roma
ikiye ayrıldığı için Trabzon ve çevresi Doğu
Roma İmparatorluğu'nun kontrolü altına girmiştir
. Doğu Roma İmparatorluğu zamanında Trabzon'un
kale dışındaki yerleşim merkezlerine Bayburt
üzerinden Çepni ve Yüreğir Türkleri göç ederek
yerleşmeye başlamışlardır. Daha sonra Bizans'ı
hakimiyeti altına alan Latinler'den kaçan bir
kısım Rumlar Gürcüler'den aldıkları yardımla
Trabzon'a gelerek burada Pontus Rum
İmparatorluğu'nu kurmuşlardır.
Pontus Rum hakimiyeti Fatih Sultan Mehmet ' in
Trabzon'u fethine kadar devam etmiştir. Pontus
Rumları son zamanlarında Akkoyunlular ile
yakınlık kurarak güçlenmeye çalışmışlardır.
Sultan II. Mahmut zamanında, denizden bir Rus
baskınını önlemek, memleket savunmasını
kolaylaştırmak amacı ile Trabzon kıyılarına top
tabyaları yerleştirilmeye başlanmıştır.
Bunlardan birisi de Çarşıbaşı'na kurulmuştur. Bu
top tabyalarının görevini tam olarak yerine
getirebilmesi için asker ve malzeme yönünden
eksikleri giderilmiş ve bu hususta emirler
yayınlanmıştır. Bunun yanı sıra, devam eden
Osmanlı-Rus harbi için bu yöreden asker alınması
amacı ile bir emir çıkarılmış ( 1828 ) ve
Vakfıkebir ' den 140 kişinin alınacağı
belirtilmiştir .
Tanzimat sonrasında Trabzon vilayet olunca
etrafındaki merkezler Trabzon'dan yönetilmeye
başlanmıştır. Çarşıbaşı ise Vakfıkebir'e
bağlanmış ve bu bağlılık uzun süre devam
etmiştir.
Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında karadan ve
denizden Trabzon' u muhasara ederek, buradaki
Pontus Rum hakimiyetine son vermiştir.Trabzon
'un kısa sürede Türkleşmesi ve Müslüman bir
şehir statüsüne kavuşması için diğer fethedilen
yerlerde uygulanan iskan politikası burada
uygulanır. Samsun, Niksar, Ladik, Bafra,
Osmancık, Çorum, Tokat ve Torul ' dan Türk
aileler getirilip Trabzon ve çevresine
yerleştirilir. Böylece Trabzon ve çevresi Türk
nüfusunun yerleşimine açılmış olur. Osmanlı
Devleti zamanında sancak olan Trabzon' a
etrafındaki yerleşim merkezleri bağlanır. Bu
durum Kanuni Sultan Süleyman'ın tahta geçişine
kadar devam etmiştir. Kanuni Sultan Süleyman
zamanında Trabzon ve çevresi Erzurum' a
bağlanır. Kanuni Sultan Süleyman'ın vefatından
sonra Trabzon Erzurum'dan ayrılır. 16 . ve 17 .
yüzyıllarda Trabzon ve etrafındaki yerleşim
yerlerinin ekonomik ve sosyal bakımdan iyi bir
durumda olduğu görülüyor. Nitekim 17 . yüzyılda
Trabzon'u gezen ünlü seyyahımız Evliya Çelebi "
Seyahatname " isimli eserinde Vakfıkebir ve
Çarşıbaşı hakkında şunları yazmıştır.
" Yine kuzeye gidip Kilye ( Kılıta ) kalesine
geldik . Bu da Trabzon'un nahiyalerindendir.
Gayet mamur köyleri vardır. Tek başına zeamet
olup subaşısı vardır. Deniz kıyısında bir yüksek
tepe üzerinde Ceneviz yapısı eski bir kalesi
vardır. Buradan Poruz Burnu ( Yoroz ) kalesine
geldik. Bu kale deniz kıyısında kayalık bir
durum üzerinde dört köşe şeklinde yapılmış ve
küçük bir kale olup dört tarafında mamur köyler
vardır. Bir Rum papazı tarafından yapıldığı için
Poruz ( Yoroz ) kalesi derler. "
Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslar'a karşı açılan
Doğu Cephesi'ne Trabzon' un bir çok yerinden ve
bu arada Çarşıbaşı'ndan da askerler katılmıştır.
Bu askerlerden bir çoğu salgın hastalıklar ve
dondurucu soğuklardan dolayı şehit düşmüştür.
Ardından Ruslar' ın Trabzon'u işgal etmeleri
üzerine burada düşman esareti altında
yaşayamayacağını anlayan insanlarımız göç etmek
zorunda kalmış ve İzmit' e kadar olan yerlere
gitmişlerdir. Göç etmeyen insanlarımız ise,
kendi köyünü düşmana vermemek için direnmişler
ve düşmanlar bu köylere girememişlerdir.Göç eden
insanlarımızın gittikleri yerlerde açlıkla,
salgın hastalıklarla ve kendi topraklarından
ayrı kalmanın hüznü içerisinde büyük
sıkıntılarla karşılaştıklarını söylemek
mümkündür. Çarşıbaşı'ndan göç eden insanlar geri
döndüklerinde medrese ve karakol binası ile
diğer yerlerin yakıldığını taş üstünde taş
kalmadığını görmüşlerdir. Çarşıbaşı bundan sonra
Vakfıkebir' e bağlılığını sürdürmüş, 1944
yılında bucak olmuş, 01. 12. 1954 tarihinde
Çarşıbaşı Belediyesi kurulmuş ve 12. 08. 1991
tahinde ilçe olmuştur.
www.carsibasi.gov.tr
ÇAYKARA
İlçenin Tarihi, genelde Trabzon'un Tarihi ile
ilişkilidir. Tarihi bilgilere göre İlçemiz,
Eti'lerden itibaren bir çok Kavimlerin uğrağı
olmuştur. Peçeneklerin ve Bizanslıların
hakimiyeti altına girmiştir. En son olarak 1461
yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u Pontus
Devletinden alması ile kesin olarak Osmanlı
İmparatorluğu'nun yönetimine geçmiştir.
1915 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında
İlçemiz Rus Ordusunun işgaline uğrar. İlçemizin
27 km güneyindeki Sultan Murat yaylasında
bulunan "Şehitler Tepesi" bu savaşta şehit düşen
Türk Askerlerinin ölümsüz anıtıdır.
İlçemiz 1925 yılına kadar Of ilçesine bağlı bir
köy iken, 1925 yılında Bucak, 01.06.1947 yılında
5071 sayılı kanunla İlçe statüsüne kavuşmuş,
01.01.1948 tarihinde de fiilen
teşkilatlandırılmıştır. 27 Şubat İlçemizin
Kurtuluş Günü olarak kutlanmaktadır.
İlçe " Çaykara" adını Solaklı ve Yeşilalan
derelerinin birleştiği yere yakın taşların
arasından çıkan "Çaykara Suyu"'ndan almıştır.
İlçemiz, dağlık ve kayalık bir yapıya sahiptir.
Trabzon iline 76 km uzaklıktadır. İlçe merkezi
denizden 280 m yükseklikte ve 25 km içeridedir.
Of ilçesinden Bayburt ili İstikametine uzanan
vadinin içinde kurulmuştur.
Soğanlı Dağları ve Uzungöl beldesinin doğu ve
güneyinde bulunan dağlardan çıkan sular, Ataköy
Kasabası yakınında birleşerek Solaklı Çayı adını
alır ve Of ilçesinde denize dökülür. Solaklı
Çayı'nın yatağı dar olduğundan, bu çayın
kenarında bulunan İlçemizin yerleşim alanı da
dardır. Çaykara, Trabzon'un deniz sahilinden
içeride olan 6 ilçesinden biridir.
İlçenin 420 km2. lik bir yerleşim alanı vardır.
Of -Dernekpazarı-Çaykara-Bayburt Devlet
Karayolu, Solaklı Çayı'nı takip eder. Bayburt
ili sınırları içinde bulunan Soğanlı Dağlarının
yüksekliği yer yer 3.000 metre yi geçer.
www.caykara.gov.tr
DERNEKPAZARI
Dernekpazarı, Solaklı vadisinin batısında eğimli
arazinin Solaklı Çayı kıyısındaki dar düzlüğünde
kurulmuştur. 1980’lerde yeni yapılan Of-Çaykara
karayolunun doğu tarafında oluşan (Solaklı
Çayı’nın doğu yakasında) önemli yerleşim
alanları, ilçenin genişlemesine olanak
sağlamıştır.
1929 yılında yaşanan sel felaketi
Dernekpazarı’nı da etkilemiştir. Ulucami’den
kayan toprak kütlesiyle önü kapanan Solaklı
Çayı’nın oluşturduğu birikim, önündeki engeli
yıkınca her şeyi silip süpürmüştür. 1959 yılında
da daha az etkili olan bir sel felaketi
yaşanmıştır.
İlçe merkezine yakın, Holo deresinin Solaklı
Çayı’na birleştiği yerde kurulu olan Süt
Fabrikası bu bölgede üretilen sütü işlemektedir.
Gurbet gelirleri dışında çay, fındık üretimi ve
arıcılık önemli gelir kaynaklarıdır.
Cumhuriyetten önce medreselerin bulunduğu
Dernekpazarı’nda eğitime her dönemde çok büyük
önem verilmiştir. Ayrıca, özel girişimcileriyle
de dikkat çeken ilçeden değişik alanlarda öne
çıkan isimler vardır.
www.dernekpazari.gov.tr
DÜZKÖY
İlçemiz Haçka adında köy iken 1944 yılında Bucak
yapılmış, 1961 yılında ise ismi değiştirilerek
Düzköy adıyla Belediye olmuştur. Akçaabat
ilçesine bağlı belediye iken 9 Mayıs 1990 tarih
ve 3644 sayılı yasa gereğince İlçe statüsüne
kavuşmuştur. Düzköy ilçesi; Düzalan, Orta
Mahalle, Büyük Mahalle, Cevizlik Mahallesi ve
Yenimahalle, olmak üzere beş mahalleden
oluşmaktadır.
İlçeye 4'ü belediye (Düzköy Merkez, Çalköy,
Çayırbağı ve Aykut Belediyeleri), 6'sı köy
(Alazlı, Çiğdemli, Gökçeler, Taşocağı ve
Küçüktepe köyü) olmak üzere toplam 10 yerleşim
birimi bağlıdır. 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı
sonuçlarına göre İlçe Merkez Nüfusu 6.863 kişi,
Beldelerin nüfusu 13.416 kişi, köylerin toplam
nüfusu 4.613 kişi olmak üzere toplam nüfus
24.892 kişidir.
Nüfus hareketleri açısından yayla ve
mezra(mezere)lar önem taşımaktadır. Halkın büyük
bir bölümü nisan ayından sonbahar başlarına
kadar mezra ya da yaylalara göç etmektedir.
İlçe topraklarının % 80'i engebeli bir bölge
özelliğine sahiptir. İlçemizin işlenebilir
arazisinde ise mısır, patates, fasulye ve
benzeri tarım ürünleri yetiştirilmekte, ekonomi
tarımsal ve hayvansal üretime dayanmaktadır.
İlçemizin kuzeyinde Akçaabat, doğusunda Maçka,
Batısında Vakfıkebir, Güneybatısında Tonya
ilçeleri bulunmaktadır. İlçemizin yüzölçümü 117
kilometrekare-dir. İlçemiz Trabzon'a 35 km.
uzaklıkta ve komşu ilçemiz Akçaabat'a ise 27 km.
uzaklıkta bulunmaktadır. Ulaşım yolu asfalt
olup, Tonya ile stabilize yolla bağ-lantısı
dışında daha iç kesimlere bağlantısı yoktur.
www.duzkoy.gov.tr
HAYRAT
Trabzon iline bağlı olan Hayrat 1991 yılında
ilçe statüsüne geçmiş, 1992 yılında bir çok
birimi oluşturularak Of ilçesinden ayrılmıştır.
Hayrat tarihi incelenirken Of'dan yeni ayrılarak
ilçe olması nedeniyle Of'un tarihiyle bir
bütünlük içinde ele alınması gerekir. Bu
doğrultuda Of'un geçirdiği tarihi süreç Hayrat
içinde geçerli olmaktadır. Dönem hakkında bilgi
veren kaynaklarda bu bilgiyi desteklemektedir.
Bazı yerel yayınlarda Of'un Mitos'lu
denizcilerce kurulan şehirlerden biri olduğu ve
M:Ö:312'de Pontus Kırallığı sınırlarına girene
kadar bağımsız olduğu yazılmakla birlikte bunu
doğrulayan bir belge veya kaynak yoktur. Bölge
ile ilgilien eski kaynak Heredot Tarihi'dir.
Heredot , bölgeye gelen Milletlerin bu bölgedeki
Amazon (kadın savaşçı) denen bir toplulukla
karşılaştığını, bunun dışında bölgede bazı yerli
kavimlerden bahseder. Milletlerden önce Trabzon
yöresinin Hititlere ait olduğunu,M.Ö. 1900'lerde
Hitit İmparatorluğu'nun kurulduğu , M.Ö.1200'lü
yıllarda Hititler zayıflayınca Doğu Karadeniz'de
Azzi'ler diye bir topluluğun oldu bütün tarih
ders kitaplarında yazılıdır. Trabzon ve çevresi
ile ilgili en geniş bilgi Ksenophon'un yazdığı
"Anabasis" adlı kitapta vardır.
M.Ö.400 yılında yazılan bu kitapta Trabzon'un
şehir dışındaki yerlerinden ve dağlarından
bahsederken bunları o dönemin isimleriyle geniş
olarak anlatır. Miletler'in Trabzon'u yaklaşık
M.Ö.750 yıllarında kurduğu bilindiğine göre
aradaki dönemde Of ta bağımsız bir yönetimin
olduğu söylemek kesinlikle yanlıştır.
Trabzon şehri Of ile birlikte Müslüman Türklerin
eline geçtiği 1461 yılına kadar Of 'a sırasıyla
koloniciler , Persler , Selevkiya Krallığı ,
Pontus Krallığı , Roma imparatorluğu , Bizans
İmparatorluğu , Trabzon Rum Pontus İmparatorluğu
hakim olmuştur. Rum Pontus İmparatorluğu
sözündeki Rum ibaresinin Yunanlılık ile hiç
ilgisi olmayıp kelime olarak Romalı manasına
geldiği kesin hükümdür.
Ayrıca özellikle Bizans dönemimde, Müslüman Arap
ve Terklere karşı Bizanslılar çareyi
Balkanlardan getirdikleri bir çok Türk boyunu
Trabzon ve Of ' tan başlayarak güneye doğru
Akdeniz sahillerine kadar yerleştirmekle
bulmuştur. Ancak yerleşen bu insanlar genelde
dağlık kesimlere yerleşmişlerdir. Burada dilleri
Rumca ( bugünkü Yunanca ' dan farklı ) , dinleri
Hıristiyan , çoğu kültürleri Türk olan insanlar
vardır. Yine bu yöre insanı ile kafkas insanı
arasında da kültür ve yaşam biçimi olarak çok
sayıda benzerlik vardır. Bunlar ile ilgili bir
çok yayın Of-Hayrat Kültür ve Yardımlaşma
Derneği Genel Merkezi'ndeki kütüphanede
bulunmaktadır.
Of , 1461 ' de alındıktan sonra Of ' a ilk
Müslüman -Türk yerleşmesi genellikle asker
aileleri açısından olmuştur. Of 'ta Solaklı ve
Baltacı deresinin adları da buraya solaklı ve
baltacı bölüklerinden yerleşen askerlerle
ilgilidir. Of'a Müslümanların yerleşmesi ile
ilgili kesin bilgiler arasında şu nüfus
bilgileri verilebilir.
Devamı için....
www.hayrat.gov.tr
KÖPRÜBAŞI
Köprübaşı ilçesinin tarihçesi ve ilk yerleşmeler
hakkında ilmi bilgi yok denecek kadar azdır.
Eldeki tarihi bilgilere göre Trabzon ve
havalisinin Orta Asya'dan gelen kavimlerce iskan
edilmesi ile, önce sahil şeridi, daha sonra da
Köprübaşı iskan edilmiştir.
Köprübaşı'nı ilk iskan eden kavimler gür
ormanlar arasında Güneş'ten ara bir yer bularak
buraya yerleşmişlerdir. İlk iskan edilen bu yer
ilk önce Güneş'ten ar, daha sonra GÜNEŞARA adını
almıştır. Bugünkü Fidanlı, Gündoğan ve Akpınar
Mahalleleri ile Çifte Köprü, Güneşli (GÜNEŞERA)
Köyü adı altında tek muhtarlık olarak 1929
yılına kadar devam etmiştir.
1929 yılında bugünkü Kahraman, Yağmurlu,
Koyuncular, Konuklu, Dağardı, Büyük Doğanlı,
Yılmazlar ve Arpalı köylerinin iştirakiyle
KÖPRÜBAŞI (İki dere ve birbirine çok yakın iki
köprü arasında kaldığından bu ismi almıştır) adı
altında KÖPRÜBAŞI bucağı teşekkül ettirilmiştir.
Daha sonra Fidanlı, Akpınar ve Gündoğan
Mahallelerinin birleştirilmesi ile 1965 yılında
KÖPRÜBAŞI BELDESİ kurulmuştur. 05 Mayıs 1990
tarihinde 3644 sayılı Kanunla Sürmene İlçesinden
ayrılarak yeni bir İlçe olarak kurulmuştur.
Köprübaşı, Kuzeyde Sürmene ilçesi, Güneyinde
Bayburt ili, Doğusunda Çaykara, Of ve
Dernekpazarı ilçeleri, Batısında Sürmene
İlçesine bağlı Oylum Beldesi vardır. 9 Mahalle,
4 Köyü vardır. İlçe merkezinde rakım 200 metre,
yüzölçümü ise 132 km2 dir. Trabzon ilinin
Bayburt iline bağlayan en yakın yola sahiptir.
www.koprubasi.gov.tr
MAÇKA
Turizm bakımından Doğu Karadeniz'in ve
Trabzon'un en önemli ilçelerinden olan Maçka,
sınırları içerisinde yer alan tarihi eserlerle
birlikte adeta tarihe ev sahipliği yapıyor.
Trabzon-Gümüşhane karayolu üzerinde bulunan
Maçka, denizden 365 metre yükseklikte bulunuyor.
Çam ormanlarının süslediği vadilerin bir dere
yatağına kurulmuş olan ilçe, doğal güzellikler
bakımından Trabzon'un en güzel ilçeleri arasında
yer alıyor.Tamamıyla yüksek ormanlardan oluşan
Maçka'nın sınırları, 2000 metreye kadar
ormanlarla, daha yükseklerde ise yaylalar ve
dağlara kadar oluşuyor.
İlçede bulunan tarihi eserler ise şunlar:
Sümela Manastırı: İlk olarak 4. Yüzyıl'da
Atinalı iki keşiş tarafından mevcut bir mağarayı
genişleterek yapılan kilise, 6. ve
13.yüzyıllarda da genişletilmiştir. Meryem
Ana'ya ithaf edilen manastır ismini Latincedeki
"Panaghia Tou Melas" dan (Karadağın
Bakiresi)almaktadır. 1461 yılında bölgenin
Osmanlı egemenliğine girmesinden sonra da
faaliyetlerine devan etmiştir.
Su kemerleri, kilise ayazma, mutfak, öğrenci
odaları, kütüphane, erzak depoları ve mahzenler
bulunan manastırdaki fresklerin bir bölümü
tahrip edilmiştir. Trabzon'a 47 kilometre ,
Maçka'ya 17 kilometre uzaklıkta Altındere Milli
Parkı içinde bulunan manastıra, yaz aylarında
turizm acentaları tarafından günü birlik turlar
düzenlenmektedir.
Vazelon Manastırı: Maçka'ya 8 kilometre
uzaklıkta Gümüşhane karayolu üzerinde çam
ormanları arasında yer almaktadır. Manastırın
ilk kurucusu ve yapım tarihi bilinmemektedir.
Bununla birlikte bazı araştırmacılar MS 270 ve
MS 317 tarihleri arasında kurulduğunu
belirtiyorlar. Günümüze oldukça büyük
değişiklerle gelebilen manastırı, imparotor
Justinianus onartmıştır. Bugünkü görünümünde
manastırın sağır duvarlı birinci katına batısına
merdivenle çıkılmakta ve buradan da küçük bir
hole ulaşılmaktadır.
Bu girişin iki yanındaki koridorlar ve
çevresinde üçerden altı oda yer almaktadır. Son
derece harap ve perişan durumdaki manastırda
yalnızca yapı kalıntıları vardır. Manastır 1923
yılında terkedilmiştir.
Kuştul Manastırı: Maçka'nın Esiroğlu Beldesi
Kuştul Köyü'nde bulunan manastır, vadiye hakim
bir tepe üzerinde kurulmuştur. Diğer manastırlar
kadar önemli olmamakla birlikte gelen yabancı
turistlerin büyük ilgisini çekiyor.
İlçenin Şolma Yaylası; merkeze 22 km. uzaklıkta
çam ormanları ile çevrilmiş, soğuk suyu düz
çimenleri ve çeşitli kokulu çiçekleri ile
görülmeye değer bir yayla konumundadır.
Maçka ilçesinde turistik değerlere sahip
görülmeye değer birçok yayla vardır. Bunlardan
bazıları; Kiraz Yaylası, Lapazan Yaylası,
Kulindağı Yaylası, Maura Yaylası ve Lişer
Yaylalarıdır. Lişer Yaylası her yıl 7 Temmuz
günü çevre yaylalar ve köylerden gelen
insanlarla "Soğuksu Şenlikleri"ni kutlamaktadır.
www.macka.gov.tr
OF
Miletoslu denizcilerce kurulan kolonilerden biri
olan Of’un İÖ. 312’de Pontos Krallığı sınırları
içine girinceye kadar bağımsız bir yönetim
olduğu, Pontos egemenliğinin yıkılması ile Roma
sonrada Bizans egemenliğine girdiği, Trabzon Rum
İmparatorluğu döneminde ise önemli bir ticaret
merkezi olduğu bilinmektedir. Cenevizliler ve
Trabzonlular arasında uzun süre paylaşılamayan
Of 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından
Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Tarihçi Şemsettin Sami ve Ali Cevat Of’un
Trabzon Vilayeti Lezistan Sancağına bağlı bir
kazası olduğunu, 60.000 nüfusu ile 100’ün
üzerinde köyü bulunarak tahıl, meyve, fındık ve
ceviz üretimindeki öneminden bahsedilmektedir.
1.Dünya savaşında Çanakkale savaşlarından sonra
Osmanlı Genel Kurmayının Çanakkale birliklerini
II. Ordu adıyla Doğu Anadolu’ya kaldırmak kararı
üzerine Rus’ların Doğu Anadolu’yu işgal etmeleri
üzerine bir Rus Tümeninin de Karadeniz sahilinde
kıyı şeridini işgale başlaması ile Of 15 Mart
1916 da Rus kuvvetlerince işgal edilmiştir.
Yaklaşık 2 yıl Rus ve ayrılıkçı Ermeni
güçlerinin elinde kalan Of 28 Şubat 1918 de Türk
Birliğince kurtarılır.
Of adının kaynağı kesin olarak bilinmemekle
birlikte bu konuda çeşitli belirleme ve
tahminler bulunmaktadır. Bunlardan birisi Koman
Türklerinde “Vatanı hiddetli bir şekilde
korumak” anlamına gelen “OFSİN” kelimesinin
zamanla söyleniş değişikliğine uğrayarak “OF”
olarak kullanılmaya dönüşmüş olabileceğidir.
İkinci ise Yunanca da “Yılan Kavi veya Bölüm”
anlamına gelen “OFİS” kelimesinin zamanla “OF”
olarak kullanılmış olabileceğidir. Of’un o
zamanki yollarının çok dönümlü, iniş-çıkışlı
olduğundan bu adın kullanılmış olabileceği ileri
sürülmektedir.
İlçenin en büyük akarsuyu olan Sulaklı Deresinin
bir dönem İlçenin adı olarak kullanıldığı,
Sulaklı kelimesinin Özbek Türklerinde bir oymak
adı olduğu ve ayrıca Of kelimesinin “Silah”
anlamına geldiği dikkate alınırsa Of kelimesinin
Türkçe olduğu daha büyük ihtimal taşımaktadır.
www.of.gov.tr
SÜRMENE
Sürmene’nin tarihini Doğu Karadeniz Bölgesinin
genel tarihi içinde ve onunla bir bütün olarak
ele almalıyız. Karadeniz kıyısı boyunca sahile
paralel olarak uzanan dağlar doğuya doğru
gidildikçe sahile daha dik olarak iner. Sahilde
yerleşimi mümkün kılacak düz alanlar yok denecek
kadar az, bol yağmur nedeniyle dağlar orman ve
sık bitki örtüsü ile kaplıdır. Vadilerde oluşan
dereler sahilden iç kesime ulaşım için doğal bir
geçiş yolları oluşturmaktadır.
Bölge kültürünün, batı dünyası ile ilk
tanışmasına dair efsaneler,genç bronz çağı
dönemine atfedilen ve mitolojik Yunan
kahramanlarının yolculuklarını anlatan
öykülerdir. Eski Yunan mitolojisinde önemli bir
yer tutan bu öykülerde Doğu Karadeniz sahilleri
‘KOLCHİS’,burada yaşayan insanlarda ‘KOLCHİ’
adıyla anılır. Eski Yunan denizcilerinin bu
yolculukları zamanla ticari faaliyetlere
dönüşerek bölge sahillerinde Pazar yerlerinin
kurulmasına yol açtı.
MÖ.500 yıllarında bu Pazar yerleri kolonici
tüccarlara ait iskelelere dönüşmesi ile Xenophon
tarafından yazılan Anabasis adlı eserde Doğu
Karadeniz bölgesinde TRAPEZOS isimli ilk yunan
kolonisinden bahsedilmektedir.
Daha sonraki çağlara ait tarihsel kayıtlarda
Tzani adıyla anılan Doğu Karadeniz dağlı
yerlileri ile karşılaşan Yunanlılar bunlarla
dost olarak sahillere ulaşmayı başarmalarına
rağmen daha sahilde yaşayan Kolşi’lerle pek dost
olamamışlardır. MÖ. 335 yılında kendi parasını
basan yunan kolonisi Trapezos uzunca bir süre
serbest bir ticaret bölgesi olarak bölgenin
yerli halkıyla batı dünyası arasındaki köprü
olmuştur.
MÖ. 114 yılında Anadolu’da Romalılarla egemenlik
mücadelesine giren İran menşeli Mithridat VI
Trapezos ve çevresini hakimiyeti altına alır.
Fakat bir sonraki yüzyılda egemenlik tekrar
Romalılara geçer. Fakat bu egemenlik
değişmelerinden bölgenin yerli halkı
etkilenmediği sonraki asırlardaki kayıtlardan
anlaşılmaktadır.
MS.I yüzyıla ait bir haritadan geliştirildiği
düşünülen Tabula Peutingeriana isimli bir Roma
yol kılavuzu,muhtemelen günümüzdeki ile ilişkili
gibi görünen yerleşime dair en eski bilgiyi
içermektedir. Bu belgede geçen HYSSİLİME adının
bugünkü Sürmene olduğu söylenebilir. Bu belgeye
göre Trapezunte’den sonra Hyssilime daha sonra
da Opiunte gelmektedir ve Hyssilime; sahilde
Trapezunte ile Opiunte arasında bir Roma askeri
istasyonu olarak görülmektedir.
MS.550 yıllarının başında gemiyle Traapezus’dan
doğuya seyahat eden Prokopius, ‘Trapezunt
bölgesinden SUSURMENA köyüne ve Rize denilen
yere varılır ’ bilgisini seyahatnamesine ekler.
Prokopius, TZANİKA memleketi olarak adlandırdığı
bölgenin yüksek kesimlerine yaptığı gezilerde
seyahat namesinde anlatmıştır.
Trabzon çevresinin dağlık kesimine ve yerli
halkına dair oldukça sağlam bilgiler içeren bu
notlara göre asırlar önce Xenophon’nun izlediği
güzergahi kullanarak Bayburt tarafından bugünkü
Soğanlı dağlarını aşan Prokopius Sürmene ve Of
yaylalarının bulunduğu yerleri gecerek
Trapezus’a ulaşmıştır. Bu yolculuğu sırasında
bugünkü Sürmene, Of yaylaları ile ilgili
gözlemleri ve orada karşılaştığı dağlı
yerlilerin yaşam biçimleri ile ilgili aktardığı
bilgiler bölgenin bugünkü kültürel dokusunun
kökleri ile ilgili önemli ipuçları vermektedir.
Bu tarihlerden sonra Doğu Karadeniz bölgesi
genellikle Bizanslıların hakimiyeti altında
olmasına rağmen zaman zaman İranlılar, Avarlar
arasında hakimiyetler değişmiştir.
İslamiyet’in ortaya çıkması ile güçlenen
Araplarla Bizanslılar arasında savaşlar devam
etmiş ve 715 yılında Müslüman Arapların
Anadolu’ya yaptıkları seferde Trbzon’uda kısa
bir süre hakimiyetleri altına almışlardır.
Araplarla Bizanslıların mücadelesi X. Yüzyıl
sonuna kadar devam etmektedir. Bu tarihten sonra
Anadolu’ya Türk akınları başlamıştır. Malazgirt
savaşı ile Anadolu’ya giren Türkler Anadolu’da
bazı bölgelerde hakimiyet alanları oluşturmaya
başladı.
Malazgirt savaşı ile Bizans içinde başlayan
karışıklıklar sonucu Gürcistan kraliçesi
Thamar’ın yardımıyla Trabzon’da Trabzon Rum
İmparatorluğu Kommenos hanedanı tarafından
kurulur (1204 1222). Bu tarihten sonra Trabzon
yöresi ve Karadeniz bölgesi bir çok Türk
boylarının akınına uğramış bazen hakimiyet
sağlanmış bazen savaşlar kaybedilmiştir.
Trabzon’un Türkler tarafından kesin alınışı 1461
yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından
gerçekleştirilir.
Sürmene kelimesine ‘Sürmene’ olarak ulaşılabilen
en eski kaynak 1461 yılında Fatih Sultan
Mehmet’in Trabzon’u fethinden sonra idari
bölümde bir nahiye ismi olarak gösterilmiştir.
Humurgan ismi ise 1583 yılında Trabzon Sancağı
Mufassal Tapu Tahrir defterinde Zaruha
(Soğuksu,Orta, Çamlıca,Çarşı mahalleleri)
köyünün bir mahallesi olarak gösterilmektedir.
1832-1834 yıllarında yaşanan Tuzcuoğlu
isyanlarından sonra yanarak tahrip edilen
Sürmene çarşısı (Halanik şimdiki Zeytinli
mahallesi) dağıtılarak Manahos deresi
vadisindeki köyler için bu vadinin ağzındaki
Humurgan köyünde haftanın bir günü pazar
kurulmaya başlandı.
Tuzcuoğlu isyanından sonra 1854 yılında
yayınlanan vilayet nizamnamesine göre; Sürmene
bir nahiye ve bu nahiyeye bağlı 69 köy olarak
yeniden teşkilatlandırılmış 1870-1871 tarihine
kadar nahiye olarak Of kazasına bağlı olan
Sürmene 1871-1872 ‘den itibaren merkez kaza olan
Trabzon’a bağlanmış 1873 yılında ise kaza
olmuştur. 1876 yılında belediye açılarak
faaliyete geçmiştir. 1903-04-05 tarihlerinde
yayınlanan Trabzon salnamelerinde bütün kazada
26.930 ev,29 han,390 dükkan 340 mağaza, 163
değirmen ve büyük küçük 318 fırının bulunduğu
yazılmaktadır.
Hükümet konağı Trabzon salnamelerine göre Araklı
konak önünde bulunuyordu ve yaz mevsiminde
Sürmene’ye (Gölansa’ya;şimdiki devlet hastanesi
civarına) taşınırdı. Bu taşınma işlemi
kaymakamlık, nüfus,ve tapu daireleri için söz
konusu idi. Daha sonra kurulan Askerlik şubesi,
telgrafhane, ve belediye çarş’i kebirde
kurulduğu için bunların taşıması söz konusu
değildi. Bu durum 1914 yılına kadar devam
etti.1915 yılında I.dünya savaşı nedeniyle ilan
edilen seferberlik esnasında resmi dairelerin
dağınıklığı sorun yarattığı için bugünkü hükümet
konağının bulunduğu arsada kırmızı tuğlalarla
tek katlı bir bina yapılarak buraya taşınmıştır.
Bu bina 1916’daki Rus işgalinden önce evrakları
Ordu’ya nakledilerek askeriye için fasulye
deposu yapılmış daha sonrada yakılarak Rusların
binayı kullanması engellenmiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında yine
aynı yerde Arap kaymakam diye tanınan kaymakam
Saadettin Goloğlu tarafından hükümet binası inşa
edilmiştir.
Sürmene ilçesi; 40 derece 55 dakika enlem, 40
derece 05 dakika boylam koordinatlarında
,Trabzon ilinin 36 km. doğusunda Trabzon_Rize
karayolu üzerinde ve doğusunda Of, batısında
Araklı, ilçeleri,kuzeyinde Karadeniz ve
güneyinde Köprübaşı ilçesi ve Gümüşhane ili ile
komşudur. ilçenin yüzölçümü 473 kilometrekare
iken Köprübaşı beldesinin ilçe olarak
Sürmene’den ayrılması üzerine yüzölçümü yaklaşık
olarak 312 kilometrekare kalmıştır.
İlçe nüfusu 2000 yılında yapılan sayımda 37.044
olarak tesbit edilmiş olup belediye dahilinde
yaşayan nüfus ise 17.029 olarak belirtilmiştir.
Bu nüfus sayıları yaz ve kış aylarında oldukca
fazla miktarda değişkenlik göstermekte olup
yazın bu nüfusun 60-70.000 civarına çıktığı
tahmin edilmektedir.
İlçemiz gerek konumu gerekse sosyal yapısının
diğer ilçelerden farklı olması dolayısı ile bir
cazibe merkezi durumundadır. Belediyemizin
yapmış olduğu alt yapı çalışmaları %95 bitmiş
durumdadır ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen
üst yapı çalışmaları (cadde, tretuar
düzenlemeleri, sanat yapılar) çevre belediyeler
ve gezmeye gelen misafirlerimizden büyük takdir
almaktadır.
www.surmene.bel.tr
ŞALPAZARI
Yavuz Sultan SELİM'in (I. Selim) Hükümdarlığı
döneminde Trabzon, Torul ve Vakfıkebir
arasındaki bölgeye "Vilayeti Çepni" denilmekte
idi.
Trabzon sancağı, Görele Kazasına bağlı olan
Şalpazarı 1809 tarihinde çıkarılan bir fermanla
Vakfıhatuniye (Vakfıkebir) Kazasına bağlandı.
1914'te Vakfıkebir'e bağlı bucak haline
getirilen Şalpazarı daha sonra bu teşkilat
kaldırılmış ve 1927 yılında Vakfıkebir'e bağlı
olarak yeniden kurulmuştur. Bakanlar Kurulunun
07.12.1953 tarih ve 4-1945 Sayılı kararı ile tam
teşekküllü bucak haline getirilen Şalpazarı,
02.06.1968 tarihinde Belediye teşkilatına
kavuşmuş ve 7.12.1987 tarihinde de ilçe
olmuştur. Merkez nüfusu 5570'tir. ilçenin,
Kireç, Çamkirişi, Dereköy, Kalecik, Sugören ve
Turaluşağı olmak üzere altı mahallesi ile
Ağırtaş, Çarlaklı, Çetrik, Doğancı, Dorukkiriş,
Düzköy, Fidanbaşı, Gökçeköy, Gölkiriş, Güdün,
Kabasakal, Karakaya, Kasımağzı, Kuzuluk,
Pelitçik, Sayvançatak, Simenli, Sinlice,
Sütpmar, Tepeağzı, ve Üzümözü adlarında 22 köyü,
Yeni Mahalle, Gültepe, Yeşilyurt Mahallelerinden
oluşan Geyikli (Alagavur) adında beldesi vardır.
Halk şal dokumalarıyla uzun müddet giysilerini
kendi el tezgahlarında yapmıştır. Döşeme ve
örtünme ihtiyaçlarını dastar ve çul dokuyarak,
taşıma ihtiyaçlarını çentiye (çentik), zembil
(camdan), heybe dokuyarak. Sarma ve taşıma
ihtiyaçlarını dırmaç, urgan ve ip dokuyarak. Bel
bağı, yörek bağı dokuyarak dü süs ve beşik
ihtiyaçlarını gidermişlerdir. Yine kendi el
tezgahlarında sarma keten yapılarak iç çamaşırı
ve gömlek gibi ihtiyaçlarını karşılamışlardır.
Ayrıca zıpka, aba, şal ve başlık gibi
ihtiyaçlarını da bizzat kendileri dokuyarak
karşılamışlardır. Zamanla bölge bu giyim ve
dokuma mallarının alım-satım yapılması nedeniyle
"ŞARPAZARI" daha sonra değişikliğe uğrayarak
"ŞALPAZARI" adını almıştır.
Şalpazarı çevresine Ağasar da denilmektedir.
Rivayetlere göre Çelebi Türklerinin genç Ağası
yörenin en güzel kızı ile birbirlerine
sevdalanırlar. Muhteşem bir düğünle evlenirler.
Ağayı çok seven gelin Ağaya sık sık "Ağa sar,
Ağa beni sar, sarıl" şeklinde maniler söyler.
Böylece "Ağa Sar" yörenin adı olarak kalır.
Başka bir rivayete göre de yörede yaşayan Ağanın
ayağının aksaması nedeniyle "Ağa aksak, Ağa
aksar" kelimeleri zamanla "AĞASAR" olarak
telaffuz edilir ve Ağasar sözcüğü yörenin adı
olarak kalır.
Bir diğer rivayete göre ise 40 civarında aile
yöreden göç ederken Beşikdüzü Takazlı mevkiinde
göçenlerin kaç kişi oldukları sorulur. Onlar da
"Aha Say" derler. Bu ifade zamanla "AGASAR'a"
dönüşmüş ve yörenin adı olarak kalmıştır. Esasen
Ağasar sözcüğünün Akhisar sözünün değiştirilmiş
şekli olduğu da söylenebilir. Zaman, zaman
kaynaklarda bu şekilde de geçmektedir .
www.salpazari.gov.tr
TONYA
Tonya İlçesinin ilk kuruluşu hakkında kesin bir
bilgi olmamakla birlikte, İlçenin kuruluşunun
13. yüzyılın sonları İle 14. yüzyılın başlarında
olduğu anlaşılmaktadır.1461 yılında Trabzon'un
Türkler tarafından alınması ile Rum Pontus
Devletinin egemenliği sona erer. Bölge tamamen
Türklerin eline geçer. Bundan sonra Bayburt,
Gümüşhane, Erzurum ve diğer yörelerden gelen
Türk boyları Tonya'da yerleşirler. Osmanlı
dönemi yerli Rumlarla, göçmen olarak gelen
Türklerin kaynaşması ile geçmiştir. Bu dönem
içerisinde gerek Rum kültürü, gerek Türk kültürü
karşılıklı olarak birbirlerini etkilenmişlerdir.
Bu etkileşim şimdi bile kendini göstermektedir.
Yerli halkın bazı inançları, gelenek ve
göreneklerinde bu etkileşim izlerini görmek
mümkündür.
İlçemize bağlı 15 köy bulunmaktadır. Ayrıca
merkeze bağlı 5 mahalle ve İskenderli Beldesine
bağlı 2 mahalle olmak üzere toplam 7 mahalle
mevcuttur.
Tonya, Vakfıkebir İlçesine bağlı bir bucak
merkezi olarak yönetilmiştir. Osmanlı Devleti
döneminde Tonya'da derebeylik egemendi.
19.yüzyıl derebeylerinin tamamen egemen olduğu
bir dönem olmuştur. Bu derebeylerinden en
önemlisi Ali Ağa, kendisine ait topraklarda özel
asker besler, kendi savunmasını bunlarla
yapardı.
İlçeye bağlı Kaleönü Mahallesinin güney yönünde
bulunan ormanlar içerisindeki yüksek kaya Ali
Ağa kalesi olarak bilinir. Bu kayada halen iskan
edildiğine dair izler görünmektedir.
Tonya, 1854 yılında bucak merkezi olarak
teşkilatlanmışsa da, bucak yönetimi yıllarında
bile derebeylik egemenliğini sürdürmüştür.
Birinci dünya Savaşından sonra Osmanlı Devleti
toprakları itilaf Devletleri tarafından
paylaşılmaya başlanınca Doğu Karadeniz bölgesini
de Ruslar istila etmişlerdi. Rusların bu
istilasına karşı Tonya'nın yerli halkı düzenli
ordu kuvvetlerine yardımcı olarak aylarca
savunmada bulunmuşlar ve bunda da oldukça
başarılı olmuşlardı. Harşit Cephesinde bulunan
Türk Kuvvetleri bozulunca Ruslar bütün
güçleriyle Tonya üzerine yürümüş ve sonra da
yerli halk batıya doğru göç etmek zorunda
kalmıştır. 16 Temmuz 1916 tarihinde Tonya işgal
edilmiş oldu . Rus kuvvetleri daha sonra 17
Şubat 1918 tarihinde çekilince Tonya düşman
işgalinden kurtulmuş oldu.
5 Mart 1954 tarihinde 3264 sayılı kanun ile
Tonya İlçe olarak teşkilatlanınca Vakfıkebir'den
ayrıldı. Aynı yıl içinde belediye teşkilatı
kuruldu. Tonya'nın İlçe olarak teşkilatlandığı
yıllarda adı Orta Mahalle olarak geçer. Bu ad o
yıllarda belediye teşkilatının içine almış
olduğu merkez mahallenin adından gelmiştir.
"Tonya" adının ilçeye verilişi ile ilgili
çeşitli söylentiler olmakla birlikte bunlardan
gerçeğe uygun olarak görüleni şöyledir;
Bölgeye ilk yerleşen Rumlar döneminde bir Rum
Beyi Tonya adındaki kızına bölgeyi çeyiz olarak
vermiş, bundan böyle bu bölgenin adı da kızın
adına izafeten Tonya Olarak kalmış. Ayrıca Tonya
ilçesinin merkezine yöre halkı tarafından
Konakyanı adı verilir.
Derebeylik döneminde merkezde bulunan derebeyin
konağından gelmektedir. Konağınyanı söylenişi
zamanla Konakyanı olarak kalmıştır.
Tonya İlçesi, Doğudan Düzköy ve Maçka, Güneyden
Gümüşhane İline bağlı Kürtün İlçesi, kuzeyden ve
batıdan Vakfıkebir ile Şalpazarı ilçeleri ile
çevrilidir.
İlçenin genel alanı 264 Km2'dir. Denizden
yüksekliği 755 metredir. Arazi genel Olarak
engebelidir. Yüksek dağ sıralarına
rastlanmamakla birlikte mevcut tepeler kuzeyden
güneye doğru uzanır. Bu uzantılar arasında
bulunan Fol Deresi ile Çamlık Deresi Vadisi
Tonya sınırları içinde kalır. İlçe merkezi Fol
Deresi Vadisinde kurulmuştur.
Tonya'nın en yüksek tepesi 1900 m.
Yüksekliğindeki Karakısrak tepesidir. İlçe
sınırları içinde büyük akarsu ve göl yoktur. En
önemli akarsu fol deresidir. Fol deresi
Tonya'nın güneyinde Kürtün İlçesi sınırlarındaki
Erikbeli Tepesinden doğar. Kuzeye doğru Tonya
topraklarını geçtikten sonra Vakfıkebir İlçesi
merkezinden Karadenize dökülür. İkinci önemli
akarsu Toksar tepesinden kaynağını alarak
Beşikdüzü İlçesinden denize dökülen Çamlık
Deresidir.
Akarsuların rejimi düzenli değildir. Bahar
aylarında karların erimesi ile su miktarı artar.
Yaz aylarında azalır. Bununla birlikte yukarıda
sözü edilen akarsuların kuruduğu hiç
görülmemiştir.
İklim, Karadeniz iklimi ile karasal iklim
arasında bir geçiş alanıdır. Karadeniz
kenarından yükselen tepeler üzerinde bulunan
ormanlar sürekli nem çekerler. Denizden gelen su
buharı burada yoğunlaşır, sis haline gelir . Bu
nedenle özellikle yaz aylarında günlerin büyük
bir bölümü sisli geçer. Güneşli havalar daha çok
sonbaharda görülür. Yaz aylarında ortalama
sıcaklık 20 derece, kış aylarında 6-7 derece
civarındadır. Çevrede iklimin etkisiyle bitki
örtüsü bir paralellik gösterir. Arazinin büyük
bir çoğunluğunu meralar ve ormanlar kaplar ve
yoğun ormanlar ilçenin güney yönünde ki Kalınçam
Köyü çevresindedir Bu ormanlar yayvan ve iğne
yapraklı ağaçlardan oluşur. Bölgede en iyi
yetişen ağaç kızılağaçtır. İnsan emeği olmadan
kendi kendine yetişebilmektedir.
www.tonya.gov.tr
VAKFIKEBİR
Vakfıkebir'in kuruluş tarihi kesin olarak
bilinmemekle beraber çok eski bir yerleşim
yeridir. Tarihi boyunca Hitit, Pers, Roma,
Bizans ve Trabzon Rum İmparatorluğu’nun
hakimiyetinde kalan Vakfıkebir 1461 yılında
Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon Rum
İmparatorluğu’nu yıkması ile Osmanlı
İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiştir.
Trabzon’un fethinden sonra Osmanlı
İmparatorluğu’nun değişik bölgelerinden gelen
Türk boyları Vakfıkebir’e yerleşmişlerdir. Gelen
boyların yeni yerleşim yerlerini benimsemeleri
ve kültürlerini bölgeye taşımaları sonucunda
Vakfıkebir çok kısa sürede bir Türk yurdu
olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına
katılmasından sonra çeşitli idari kademelere ve
isimlere maruz kalan Vakfıkebir 1864 tarihli
Osmanlı Vilayet Kanunu çerçevesinde 1874 yılında
Trabzon vilayetine bağlı bir ilçe olmuştur.
İlçemiz 20 Temmuz 1916 tarihinde Rus Çarlığının
işgaline uğramış ve 14 Şubat 1918 tarihinde
kahraman ordumuz tarafından düşman işgalinden
kurtarılmıştır. İşgal altında geçen dönem halk
arasında “Muhaceret” olarak anılmakta ve her yıl
14 Şubat tarihinde büyük törenlerle
kutlanmaktadır.
İlçe halkı ülkenin kurtulması ve bağımsız bir
Türk devleti kurulması çalışmalarında hep
Atatürk’ün yanında yer almıştır. Bu çerçevede
ilçe halkı aldıkları bir kararla Kellecioğlu
Abdullah Hasip (Ataman) Beyi Erzurum Kongresi’ne
Büyükliman Delegesi olarak göndermiştir.
Abdullah Hasip Bey, Erzurum Kongresi'nin iki
yazmanından birisi olarak görev yapmıştır.
Vakfıkebir Cumhuriyetin kuruluşu ile beraber
ilçe olma özelliğini ve sınırlarını korumuştur.
Bu tarihte ilçenin merkez ile birlikte beş
nahiyesi ve 129 köyü vardır. Bu nahiyelerden
10.03.1954 tarih ve 6324 sayılı kanunla Tonya,
19.06.1987 tarih ve 3392 sayılı kanunla
Beşikdüzü ve Şalpazarı, 09.05.1990 tarih ve 3644
sayılı kanunla Çarşıbaşı ilçe olmuş ve
ilçemizden ayrılmışlardır. Bugün bir beldesi ve
34 köyü mevcuttur. Vakfıkebir’in ilk adı
Fol'dur. Bu ismi ilçenin 45 km. güneyinden doğan
ve ilçe merkezinde denize dökülen aynı isimli
dereden almıştır.
Vakfıkebir’in ikinci adı Büyükliman’dır.
Vakfıkebir’in doğusunda yer alan Fener (Yeros)
Burnu ile batısındaki Zeytin (Yobol) Burnu
arasında kalan kısım karayele kısmen kapalı
doğal bir limandır. Vakfıkebir bu doğal limanın
merkezinde yer almaktadır. Bu nedenle Vakfıkebir
uzun yıllar Büyükliman adıyla anılmıştır.
Vakfıkebir bugünkü adını, Yavuz Sultan Selim
annesi Gülbahar Hatun’dan almıştır. O tarihte
Trabzon Valisi olan oğlu Şehzade Selim’i görmek
için İstanbul'dan Trabzon’a deniz yoluyla
seyahat eden Gülbahar Hatun büyük bir fırtınaya
yakalanmış, kurtulması halinde karaya ayak
basacağı toprakları Allah'a vakfedeceğini
adamıştır. O zamanki adıyla Büyükliman olan
yerleşim merkezinde toprağa ayak basan Gülbahar
Hatun bu toprakları vakfeder. Vakfedenin büyük
(padişah eşi) olmasından dolayı bu tarihten
sonra yörenin adı Vakfıkebir (Büyük Vakıf)
olmuştur. Vakfıkebir adının beş yüz yıllık
geçmişi olmasına rağmen halk arasında Fol ve
Büyükliman adları zaman zaman kullanılmaktadır.
www.vakfikebir.gov.tr
YOMRA
Çok eski bir şehir olan Trabzon M.Ö. 2000
yıllarında kurulduğu Roma‘nın Bizans’ın
kuruluşundan daha eski olduğunu yapılan
araştırmalar ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Hitit, Asur, İskit, Makron, Kimri, Amazon, Kolh
gibi Türk topluluklarının bölgede yaşadıklarını
düşünecek olursak Trabzon ‘un kuruluşunda Rum
Pontus ya da Bizansçılıktan öte Türklük
vardır.Orta Asya ‘dan gelen bu Türk
kavimlerinden sonra
Milletlilerin,Romalıların,Bizanslıların,
Kommenlerin idaresine girmiştir. Falmerayer
isimli bir Alman tarihçisi bile bu hususta
“Trabzon’u ilk kuranlar buralara ilk yerleşen
Kafkas taraflarından gelen turani bir ırktır.”
diyerek bu görüşlere katılmaktadırlar.Fatih
Sultan Mehmet Han’ ın 1461 deki Trabzon ‘u
fethiyle tekrar Türk hakimiyetine geçmiştir.
Trabzon ‘u ilk kuranlar buraları ilk iskan
edenler ve bu şehirde yerleşenler Orta Asyalı
Türklerdir.
Şu halde Yomra “Trabzon” un yaşadığı bütün
işgalleri görmüş, imar faaliyetlerini beraberce
sürdürmüş, saldırılara beraberce göğüs germiş
yerleşen kavimleri bağrında barındırmış öz bir
Türk yurdudur. Miletlilerin, Bizanslıların,
Kommenlerin, Romalıların istilâsına uğramış,
Kommenler devrinde toprak gelirlerinin bir kısmı
Anadolu Selçuklu devletine ödendiği görülmüştür.
Yine Anadolu Selçuklu devletinin parlak devrini
yaşatan Alaaddin Keykubat zamanında
komutanlarından Ertoguş Bey mahiyetindeki
orduyla buraların kesin olan Türk hakimiyetine
girmesi için Trabzon muhasara edilmiş, ancak bu
toprakların Türkleşmesi 133 yıl daha
gecikmiştir. (1228)
Nihayet Fatih Sultan Mehmet Han'ın 26 Ekim 1461
yılında Trabzon’u fethetmesiyle Anadolu’da son
toprak parçası da Türk birliğine
katılmıştır.Bundan sonra Trabzon’un doğu
taraflarının işgaliyle Şehzade Beyazid ‘in
lalası Hızır Bey memur edilmiştir. Yomra’da
o’nun vasıtasıyla Osmanlı imparatorluğunun içine
girmiştir.Hızır Bey aynı zamanda Trabzon‘un ilk
valisi olmuştur.Yomra topraklarının geliri ve
iskan işiyle kale muhafızlarını görevlendirmiş,
ilk yerleşme de Hızır Bey zamanında başlamıştır.
Tarih boyunca birçok kavimlere yurt olmuş olan
Yomra, uzun zaman Trabzon’un bünyesinde
kalmıştır. Trabzon’un ekili biçili arazileri ve
meyve bahçeleri Yomra ve çevresi olup 20.
yüzyılın başına kadar Trabzon’un meyve
ihtiyacını karşılamaktaydı. O yıllarda Yomra’da
armudun, elmanın, fındığın, kirazın,
karayemişin, üzümün ,incirin en alâsı
yetiştirilmekteydi.
17. yüzyılda Yomra’dan geçen Evliya Çelebi, ünlü
Seyahatnamesinde çevrede gördüğü meyveleri şöyle
anlatmaktadır: “Yiyeceklerinden meyvaları,
bilhassa kiraz, lahican armudu, Gülabi armudu,
Sinop elması, Namık üzümü, Meleki üzümü ve Frenk
üzümü gayet nefis olur. Badılcan (Patlıcan)
inciri derler bir inciri olur. Bu incir o kadar
lezzetli olur ki benzerine Nazilli de bile
rastlanmaz.”Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesinde
“Levrek balığı, kefal balığı gayet lezzetlidir.
Bir karıştan uzun kırmızı başlı tekir balığı,
uskumru balığı ve bin çeşit balıkları vardır.
Fakat bunlardan en önemlisi ticaretinin
yapıldığı hamsi balığı vardır. Bu balık
Hamsin’de çıktığı için bu adı almıştır.”
demektedir.
1228 yılında Trabzon Seferi ile yine Oğuz
Türklerinin çevreye indiklerini görmekteyiz.
Faruk Sümer’in “ Oğuzlar “ adlı eserinde 1358
yılında Kalabalık bir asker ile Çepnilerin
Maçka’ya geldiklerini burada düşmanla
çarpıştıklarını yazar. Aynı yılda Trabzon
İmparator Türk akınlarını durdurmak için her
zaman yaptığı gibi kızını Çepni Beyi Hacı Emir’e
verir. Osmanlı coğrafyacılarından Mehmet
Aşıkinin 16. yüzyıl sonlarında yazdığı
“Menazür-Ül Evalim” adlı eserinde Trabzon
yöresinde yaşayan Türk halkından ehemniyetli bir
kısmının Çepnilerden meydana geldiğini belirtir.
www.yomra.gov.tr
|
|
| |