|
|
|
Sümela Manastırı gezisi
Sümela Manastırı
Onun yazgısı, Trabzon'un
yazgısıdır. Karadağ'ın yükseğinde, sisler
içindeki bir kale gibi görünür ziyaretçiye. 9
0'lı yılların başında dersten çıkar çıkmaz
fakültemizin bulunduğu tepeden iner, hayatımda
bir daha o kadar güzelini görmediğim lale ve gül
bahçeleriyle çevrelenmiş evlerin önünden geçip,
bulduğumuz ilk ara yoldan sahile koşardık.
Dalgalarla oynarken içimizden biri bağırırdı:
“Yunuslar geçiyor!” Bu, duymayı beklediğimiz
sözdü, hızla geçerlerdi Karadenizimizden bir
batıp bir çıkarak... Sonraları hangi denize
baktımsa böyle sürü halinde geçen yunusları
aradım, açıklardaki bir yunusu fark edip sevinç
çığlıkları atanları gördükçe hüzünlendim, nasıl
anlatabilirdim onlara yunusların sürü sürü
geçtiklerini gözümün önünden, hem de yıllarca...
Hızla değişen zaman hepimizi nadide anların son
tanıklarına çeviriyor. Trabzon'un en meşhur
yeri, aşıkların buluştuğu, günbatımının
seyredildiği Ganita civarında poyrazlı günlerde
dalgalar kıyıya eski sikkeler atarmış. Her şeye
rağmen Trabzon söz ettirir kendinden. Şimdiyse
geçmişin tanıkları kiliseler, camiler, surlar,
Ayasofya Camisi'ndeki gemi çizimleri, kadınların
bellerindeki peştamal, sofralarındaki kuymak
yerli yerindedir.
Çömlekçi'den kalkan minibüs
Temelleri Bizans döneminde atılmış kale,
kuzey-güney doğrultusunda kenti ikiye bölerek
Boztepe'ye varır. Kentin panoramasını görmek
isteyenler için bu 300 metrelik yükseklik
yeterli olacaktır. Trabzon, sahilden Boztepe'ye
doğru kat kat yükseliyor gibidir, bu da ahşap ya
da taş evlerle dolu dar sokaklar, sürekli inilip
çıkılan dik merdivenler demek... Meydan,
Trabzon'un kalbidir. Arnavutkaldırımı döşeli
sokaklar Meydan'a çıkar, halk burada buluşur;
çay bahçesinde çaylar yudumlanırken, Trabzonlu
yazarlar Sebahattin Eyüboğlu'nun, Hasan İzzet
Dinamo'nun büstlerinin önünden geçip giden
kalabalığa göz atılır. ‘Bir Tutkudur Trabzon'
deyip, Trabzon'u anlatmayı bırakalım. Büyük
Liman'ın karşısındaki Çömlekçi'den kalkan bir
minibüse atlayıp Maçka yoluna düşelim. Gökyüzü
siyah bulutlarla kaplandı, kuşlar gemilere
sığındı, bu fırtına kopacak demek, ardı da
yağmur, hem de ne yağmur...
Duman aldı dağları...
Çömlekçi'den Zigana Dağı
girişine kadar giden yol Trabzon'un en güzel
yollarından biridir, burası aynı zamanda
Gümüşhane'ye giden yoldur. Köy otobüsleri bu
sürekli yükselen yolu zorlana zorlana tırmanır;
yemyeşil dağlar kimi zaman sağınıza, kimi zaman
solunuza düşer, ya da birden karşınıza
çıkıverir, sonra ardınızda kalır. 1993'teki
heyelandan sonra yatağı iyice bozulmuş dereler
bile güzel görünür gözünüze. Karadenizli sise,
‘duman' der, ‘duman aldı dağları' türküsü tam da
buralar için yazılmışa benzer. Hele bu mevsimde
dağların başından hiç eksik olmaz sis.
Bahçelerine odun yığılı evler, küçük camiler
geçilir yol boyunca. Asıl güzellik yoldan
yukarılara doğru ayrılan dağ yollarındadır.
Paparza, Kıranoba yaylalarına bu yollardan
gidilir.
Tonyalı silahıyla, Oflu kurnazlığıyla, Sürmeneli
bıçağıyla, Maçkalı delidoluluğuyla tanınır.
Hepsinin ortak özelliği ise tüm sıkıntılara
rağmen neşelerini korumalarıdır. Her tür zaaf,
tik, taşkın hareketler gülme nedenidir
Karadenizli için. Daha önce Karadeniz ağzını
duymamış bir yabancı söylenenlerden tek kelime
anlamasa da bu doğal neşeden pay almak için
katılır eğlenceye. Dağlara sırtını vermiş Maçka,
gelip geçilecek yer değildir. Bir şeyler
öğrenmek için Maçkalıyla yaşamalı, deresinden
kırmızı benekli alabalık tutmalı, onu köy
tereyağında pişirip yemeli, sonra da Maçka'nın
içinden ayrılan yolla manastırın yolunu tutmalı.
Kaleyi fethetmeye gidiyoruz
Milli Park sınırına
girdiğinizde, Altındere'yi coşkun akarken
görürsünüz. Üzerine yer yer tahta köprüler
kurulmuştur, piknik alanı olarak düzenlenmiş
yerler iki yanındadır. Manastıra iki yol
çıkıyor, biri çok eskiden beri kullanılan patika
yol (katır yolu); diğeri belli bir mesafeye
kadar çıkan, Altındere'nın gürül gürül
çağlayanlar oluşturarak eşlik ettiği araba yolu.
Bu yolu tercih edenler arabayla tırmanıştan
sonra kısa bir yürüyüşle manastıra çıkabilir. Bu
mevsimde araba yolu daha uygun düşer, ama
güneşli bir havaya denkgelirseniz patika yolu
kullanın, tadına vara vara dağa tırmanın. Yosun
tutmuş dallar, kökler, toprağın koyu kahverengi
rengi, soluklanmak için durduğunuzda yanı
başınızda beliren yemyeşil bir uçurum, aşağıdaki
ormanları ayaklar altına seren bir manzara, kale
görünümüyle bir görünüp bir kaybolan gittikçe
daha da yaklaştığınız manastır... Bir kaleyi
fethetmeye gidiyoruz sanki.
Kralların taç giydiği manastır
Karadeniz'in bu en ünlü
manastırı 4. yüzyılda denizden 1300 metre
yükseklikteki bir dağ gövdesinin içerisine
Hıristiyanlığın ilk günlerinde gizli bir tapınak
olarak yapılmış. Zamanla 17 metre yüksekliğinde,
40 metre uzunluğunda, 14 metre genişliğinde 72
odalı, odalarını İsa'nın, Meryem'in, Havarilerin
fresklerinin süslediği, Komnenos krallarının taç
giydiği bir manastır halini alır. Önemli din
adamlarının ziyaretleriyle bazen çok ünlü bir
dinî merkezi olur, bazen de sürgün ve hapis
yeri... Manastıra hediye edilen altın
şamdanların, ceylan derili İncillerin, elyazması
kitapların, İsa'nın çarmıhından bir parça
taşıdığı öne sürülen haçın akıbeti de manastırın
kuruluşunu anlatan efsanelere karışır. Bu
değerli hediyelerin bir bölümü Ankara'ya,
Atina'daki Bizans Müzesi'ne gider, çoğu
kayıplara karışır.
Gelelim Sumela'nın anlamına… Melas kökünden
gelen bu sözcük Yunanca siyah, karanlık demek.
Semavi Eyice de manastırda bulunan (şimdi
Yunanistan'da) ‘Siyah Meryem' ikonası yüzünden
manastırın bu adla anıldığını söylüyor. Dağın
adı da buna izafeten Oros Melas'tır, (Karadağ).
Yağmalanan ve yakılan manastırın bugün görülen
freskleri 1740 yılında yapılan restorasyonun
eseridir. Kültür Bakanlığı'nın restorasyonu ise
on yılı aşkın süredir devam etmekte.
Manastırı gezdikten sonra, arka bahçesindeki
ayazmanın kenarında oturun. Pek çok Hıristiyan
ve Müslüman'ın şifa bulmak için geldiği yerdi bu
ayazma. Dinlerin kaynaştığı, unutuşa baş
kaldıranların gezindiği yerdir Trabzon.
Yazı: Nezahat Turkan
|
|
| |