RESİMLER
| |
GEREKLİ
LİNKLER
| |
|
|
|
|
| |
|
|
SİNOP : TİNİ MİNİ HANIM
Ömer Asan
İlk bir gravürde tanıdım Sinop şehrini. Yarımadası ve görkemli
kalesiyle, size birşeyler anımsatıyor muyum? diye soruyordu
sanki. İçinde nice gizler, nice insan maceraları sakladığını o
esrarengiz görüntüsü hiç zorlanmadan hissettiriyordu anlayan
gözlere.
Sonrası, bir gün şu ünlü Ege vapuruyla Karadenizin en eski
kentine yolum düştü. Egeli Miletosluların ilk koloni kurdukları
yerleşim yerine bilerek Ege vapuruyla gitmiş değildim, öyle
rastladı. O Ege vapuru ki, Şile’den Trabzon’a kadar Karadenizin
bütün kıyılarını, sığlıklarını, derinliklerini, yunusların
kendisini selamlayacağı körfezleri kaptansız yol alacak kadar
ezbere bilirmiş. Bunun üzerine Karadenizli denizciler de boş
durmamış onun adına türkü bile yakmışlardı.
Limandan indiğimde gravürdeki sıcaklığı bulamayacağımdan
korktum. Oysa Sinop her ne kadar yenilenmişse de o tarihi kent
sıcaklığını koruyor. Şu güzelim yarımadayı yok edecek değildik
ya. İşte kale, hala ayaktayım dercesine direniyordu. Balıkçılar
ağlarını temizliyor, yoldan geçenler meraklı gözlerle, acaba
dönüşte hangi balığı yiyeceğiz diye sorunuyorlardı. İlk
edindiğim izlenim, kentin insanlarının Doğu Karadenizlilerden
biraz farklı oluşuydu. Sakin, sessiz ve sinirsizdiler. Pek
aceleleri yoktu ve güler yüzlüydüler. Oysa biraz doğusundaki
kent insanları öyle mi?
Tarih bize Karadeniz’deki ilk koloni hareketinin üs noktasının
Sinop olduğunu öğretiyor. Miletliler kıyı şeridindeki Samsun,
Ordu, Giresun ve Trabzon’un ticaret merkezleri olarak inşasına
Sinop’tan başlamışlar. Uygun bütün kıyılar ve körfezlerde irili
ufaklı kentler kurmuşlar. Anlıyacağınız bu büyük maceranın ilk
ayağı Sinop kenti. Ancak kentin Miletlilerden önce de yerleşim
yeri olduğunu söylüyor tarih; Asurlular ve Hititler Karadenizin
bu doğal limanında ve topraklarında uzun yıllar geçirmişler.
Sinop adının ise Miletliler zamanında verildiği ve bu adın
tanrıça Sinope’den kaynaklandığı bilinmektedir.
Sinop’a indiğinizde adı birçok olaya ve fetihlere karışmış
kaleyi gezmeden edemezsiniz. Uzunluğu 3 km, sur kalınlığı 3 m,
yüksekliği ise yer yer 25-30 metreyi bulan surlarıyla Sinop
Kalesi, şehri korumak amacıyla İ.Ö VIII. yy.da yine Miletliler
tarafından yapıldı. Sonraları Pontoslular, Selçuklular ve
Osmanlılar tarafından onarılan ve yeni bölümler eklenen kale
bugün sağlamlığını korumaktadır. Hatta Yavuz Selim bir Türkçe
şiirinde Sinop’u “en mühim kal’aları” arasında sayar. İşte bu
kale Sinop tarihinin en canlı tanığıdır.
Cumhuriyetimizin valilerinden ve aynı zamanda felesefe
profesörlerinden olan Mehmet Ali Ayni, 1899 yılında mektupçu
göreviyle gittiği Sinop’ta kaleiçindeki zindanda gördüğü
manzarayı anılarına şöyle kaydeder: “... koğuşun kapısında Laz
bir hoca remil döküyordu. Onun yanında Bektaşi bir Arnavut
oturmaktaydı. Önüne bir mangal çekmiş yemek pişirmekle meşguldü.
Karşılarında birkaç Aynaroz papazı vardı. Daha ötede ise bir
sarıklı bulunuyordu. Adamcağız yanındaki küpten gusül abdesti
almaktaydı. Hocanın sağı solu birçok Rum ve Bulgar eşkiyası ile
çevrilmişti. Hulasa bu koğuş Nuh gemisinden hiç farklı değildi.”
Bu anıdan yalnızca kentin değil zindanlarının bile ne kadar
kozmopolit olduğu anlaşılıyor.
Cumhuriyet tarihinde Sabahattin Ali, Mustafa Suphi, Zeki
Baştımar gibi birçok Türk aydınının ve siyasi suçluların uğrak
yeri olan Sinop Kalesi artık turizme hizmet vermesi amacıyla
yeniden düzenleniyor
Sinop kıyılarına idiğinizde kendinizi Akdeniz’de bir plajda
sanırsınız. Bu plajlardan Hamsaros Aklimanın 1 km. ilerisinde
deniz ve ormanın kucaklaştığı ve aynı zamanda sualtı balık
avcılığını elverişli eşşiz güzellikte bir fiyort. Akliman ise
kente 4 km. uzaklıkta kilometrelerce uzunlukta, ince beyaz kumu
, ormanı ve sualtı avcılığına uygunluğuyla Hamsarosla
yarışmakta. Sarıkum plajı ve gölü yine Sinop’a 15 km. uzaklıkta.
1987 yılında yabani kuşların göç ve konaklama güzergahı olduğu
için bu bölge koruma altına alınmış. Orman, deniz, güneş, kum,
göl ve çölün aynı anda görülebildiği bir yer. Biraz sanal
fotoğraf gibi gelecek size, ama gidip gözlerinizle
görebilirsiniz. Müthiş bir doğa kolleksiyonu.
Kentin insanları ve özellikle genç kızları rahatlıklarıyla
dikkati çekiyor. Sarışın, renkli gözlü kızlar bikinileriyle ve
davranışlarıyla Avrupalı kadınları andırıyorlar. Sinop’u Doğu
Karadeniz’den ayıran bir fark da bu; kent insanları daha modern
ve muhafazakarlıktan uzak bir yaşam tarzı seçmişler.
Rahatına düşkün bir Sinoplu olan Diyogenes/Diyojen tüm dünyanın
bildiği filozof. Zamanın Bill Clinton’u Büyük İskender,
kendisinden bir dileği olup olmadığını sorduğunda içinde
yaşadığı fıçısından başını çevirmeden “Gölge etme başka ihsan
istemem” diyerek posta atacak kadar güçlü bir kimliğe sahipmiş.
Ayrıca bir çocuğun avucu ile çeşmeden su içtiğini görünce “Bu
çocuk bana hala gereksiz eşyalar bulundurduğumu öğretti” diyerek
su içmekte kullandığı tek eşyası olan çanağı kıracak kadar alçak
gönüllü. Toplumun tüm yerleşik kurallarına karşı çıkan Diyojen’e
göre “erdem” bir insanın en önemli varlığıdır. O yüzden bazen
Atina sokaklarında güpegündüz elinde fener “adam” aramaya
çıkarak insanlara birşeyler anlatmaya çalışmıştır. Sinoplular,
zamanının küreselleşme ve teknoloji karşıtı bu büyük filozofu
ile ne kadar övünseler azdır.
Son zamanlarda Sinop kıyılarında deniz arkeologlarının bulduğu
batık kent bu yörenin binlerce yıllık insani bir geçmişinin
olduğunu kanıtlıyor. İlçeleri, köyleri, dağları ve deniziyle
tadına doyulmaz bir armoni yaratan Sinop, yalnızca turistlerin
ve meraklıların değil her insanın mutlaka bir süre konaklayıp
yaşamın anlamını içten içe sorgulayabileceği bir coğrafya
parçası.
Gezimizi yine bir Sinop türküsüyle noktalayalım:
“Bahçelerde kereviz, biz kereviz yemeyiz
Bize Sinoplu derler, biz güzeli severiz
Tin tin tini mini hanım, seni seviyor canım”
|
|
META
TAG: Sinop, Sinop
ilçeleri, Sinop resimleri, sinop haberleri,
sinoplular, www.sinop, sinop gezi, sinop otel,
sinop turu, sinop fotoğrafları, sinop kültür,
sinop tarihi, SİNOP, sinop turu, Batı Karadeniz,
Karadeniz tur, Karadeniz gezi, sinop konaklama,
| |