RESİMLER
| |
GEREKLİ
LİNKLER
| |
|
|
|
|
| |
|
|
SİNOP
TARİHİ -3
D Ö R D Ü N C Ü B A B
SİNOP'UN YAPILIŞI
Sinop gibi zapt edilmesi güç ve mahsuldar bir
mevkide bulunan büyük bir ticaret yolunun tabii
kapısında inşa edilmiş olan bir şehre herkesin
tama edip unu elde etmek için harb edeceği
aşikar idi. Böyle bir şehrin politik
ihtirasları, umumi kültürü ve dini ayinleri
olması, büyük adamlar yetiştirmiş bulunması,
namını Yunan ve Latin edebiyatına karıştırmış ve
paralar üzerine ve taşlara hakkettirmiş olması,
basılı kendine mahsus bir tarihi bulunması lazım
gelir. Bu babda ve bundan sonra gelecek bablarda
işte bu tarihten bahsedeceğiz.
İlk karanlık zamanlarda pek kat'i olmayan Asuri
simalar var. Milesia'lı yunanlıların oraya
gelmesi ile bir şule parlıyorsa da bu çabucak
Cimmerialı'ların gelmesiyle sönüyor, fakat
tekrar parlıyor. Bundan sonra 180 senelik bir
boş tarih devri geliyor ki bu devrin sonlarına
doğru barbar bir müstebidin şekli seçiliyor.
Bundan sonra Attica'lıların imdadı ve bunu
takviye eden Periçles'in 600 yeni muhacir
göndermesi gelir. Demokrat bir istiklal hareketi
Sinop'ta müstebit hükümeti deviriyor.
Benophen'un onbin askerinin Asya'nın ortasını
katederek geçip kıyı sıra gelmesi ile ve onlaron
tahriki ile derhal Sinop'un kolonileri
sarsılıyor. Büyük müstehzi (.....) filozof,
Atina'nın o kadar beğendiği hiç birşeyden
korkmamazlık vasfını getiriyor ve anavatanda
komik şairler türemeye başlıyor. Rhodia'lıların
yardımı ile Sinop kaleleri II.Mithrates'in harp
vasıtalarına mukavemet ediyorsa da oğlu
Pharnaces'in ani hücumu karşısında düşüyor.
Pontus fatihlerinin iktidarı Büyük Mithrates
zamanında Sinop'u siyasi şevketinin kemaline
getiriyor. Bu hükümdarın lisandaki kabiliyeti,
en kudretli zamanında Roma'yı yarım asır kadar
şaşırtıp bırakan askeri dehası derecesinde idi.
Bundan sonra gayrı kabili içtinab Roma
boyunduruğu geliyor. Bütün dünya gibi Sinop'da
boyunduruğun altına giriyor. Bundan sonra orta
zamanların karışımlığı ve nihayet de şimdiki
Türk hakimiyeti geliyor. Eski Fenikelilerin
Sinop'a geldiklerine dair hiçbir emare yoktur.
Fenikelilerin ticari müstemlekeleri daha garba
doğru idi. Onların ara sıra şimal ve cenup
hareketleri pek devamsız bir gayretten ibaretti.
Vaıa Sinop şehrinin şimali garbisinde dıvarların
haricinde Türk hastanesi ile İdadiye mektebinin
yanında suya yakın bir mahalle vardır ki
(Porvecida) deniliyor. Bu belki Fenikelilerin
buradan gelmeleri muhtemel olabileceğini
gösteren bir düşünce olarak çok hayalperver
birinin verdiği bir isim olabilir veyahut ta
orada bulunan bir hurma ağacından ileri
gelebilir.
Sinop'un en evvel Asuri'ler tarafından yapılması
muhtemeldir. B ubüyük devletin çok eskiliği yeni
buluşlarla tekrar belli olmuştur. Hammurabi
kanunlarının tarihi M.E. 2500 dür. Bundan
tahminen bin sene sonra yani miladdan 1100 sene
evveline doğru Asuri istilası küçük Asya'da
garba doğru ta Akdeniz'e kadar ulaşmıştır.
Karadeniz sahil boyunca giden dağların geçit
yerlerinden geçmek suretiyle kendilerine yalnız
bir noktadan başka mahreç aramadıklarına
inanılamıyor. Krallar deniz kıyılarına kendi
fütuhatını metheden abideler bırakmamışlar ise
de tabilerinin orada bulunduklarını gösterecek
deliller yok değildir. Daha sonraları yedinci
asırda Asurilerin hükmü Sinop'un ilerisine kadar
gidiyordu. Kürtvanglar da bronz vazolar üzerinde
kanatlı insan vücutları ve griffin başları gibi
Asuri eserlerinin o tarihte Yunanistan'a
geçmesinde Sinop'un vasatat ettiği fikrindedir
(Olympia, Bd IV. Die Bronzen). Zaman geçtikçe
Sinop'un aslının Asuri olduğu delilleri daha
fazlalaşıyor. Mesela, aramca yazılı Sinop
paraları bulunması, Avienus'un "ikinci bir
Suryenin Sinop'a kadar uzanması" diye
zikretmesi, Tze Tze'nin bir az müphem olarak
"herkes Sinop'a Asuriye der" diye olan ifadesi,
Sinop perisinin Suriyelilerin ismini aldıkları
Seyros'un anası olup bu zızın Asuriye'den
kaçırıldığına dair olan efsane hala Sinop'ta
bulunan bir lahdin üzerindeki yazılarda Seyros
isminde bir adamın orada gömülü olduğu
gösterilmesi, en sonra yukarıda ismi geçen
çıkıntının Syrias ismi ile anılması.
Sinop ismi herhalde Yunan yerleşmesinden daha
evvel geliyor. Mitoloji ve anane Sinop'u gayri
meskun bir arazi olmaktan ziyade öteden beri
sakinleri olan halktan zaptedilmiş bir yer diye
gösterir.
Strabo diyor ki : Autolyacus orasını
zaptetmiştir.
(.................................) kullandığı
kelime zapt ve fethetmek manasını tazammun eder.
Plotaren ise açıkça Autolyeus Sinop'u
Suriyelilerden aldı dar. Bodoslu Appollomus'de
Argunaut'lar, Zeus tarafından Aesopus'un kızı
Sinobe'nin yerleştirmiş olduğu Asuri arazisine
geldiler demektedir. Çok eski zamanlarda
Sinop'ta Oturanların listesini yaparken
(Soymnua) şöyle diyor ki :
"Sinop, adını yakınında oturan Amazonlardan
birinin adından alan, daha evvel Asuriye'de
doğmuş kimseler tarafından meskun bulunan, sanra
da Amazonlara karşı gelmiş Autolyeus, Deileon,
Phlogius ve Tesaliyalılar gibi greklerin
oturduğu bir şehirdir. "Seylase", Sinop'u
Asiriyada bir yer diye tasvir eder. Vinkler'in
"Leucosyri" Strabo'nun dediği gibi, esasen beyaz
Asuriyalılar manasında olmayıp, Tellel Amara
tabletlerinde ismi geçen bazı Asuriyalılara
verilen "Lukki" isminden tahfif yapıldığını
gösterir diye olan iddiası doğru değildir.
Şimalde bulunan Asuriyalıların renkleri cenupta
bulunanlarınkinden daha açık idi.
Sinop isminin menşei Asuri ilahlarından ay ilahı
Sin'den gelir. Bu ilahın sembolu 30 aded idi. Bu
da ayın seyir müddetini gösterir. Bu mabud tuğla
yapıcılar ile bina yapanların piri idi.
Karadeniz'in cenup sahilinde aya tapmak Yunan
aleminin her tarafından daha fazla ehemmiyetli
idi. Asuriler, şehir, şahıs isimlerini daima Sin
ilahının ismi ile birleştiriyorlardı. Asurilerin
eski kuvvetli nüfusları da nazari itibara
alınırsa, Sinop'un adının da bu ad vermelerden
biri olduğu pek ziyade muhtemeldir. Sinop'un
Asuriler tarafından yapıldığını kabul edersek,
Sinop perisine dair herkes tarafından musırrane
söylenmekte olan efsaneyi kabul etmekte güçlük
kılmaz. Yunan muharrirleri kendi kolonileri olan
Sinop'un aslının Grek olmasını Asuri olmasına
tercih ederler. Vakıa böyle bir Etymologie'den
daha evvel bahsedilmemiş ise de Sinop ismini
kapıp kaçırmak manasına olan
(...................) ile münasebattar
görüyorum. Kelimeyi ortada deveran eder bulup da
Asuri etymologiesini bilmeyen veya bunu kabul
etmek istemeyen kimseler için Sinop'tan bu
manayı çıkartmak en tabii bir hareket olurdu.
Sinop perisinin kaçırılmasının türlü türlü
şekillerde gösterilmesi bu iştikak üzerine
kurulabilir şeylerdir. Bütün bu hikayelerde
müşterek olan nokta ancak kaçırılma
keyfiyetidir. Periyi kaçıran ilah bazen
Zeus'tur, bazen Appolo'dur, bazen de Halys nehri
ilahıdır. Onun ebebeyni bazen Asopus ile Metope,
bazen de Ares ile Arnasi veya Regina'dır. Bazen
Asuriya'dan, bazen de Boetia'dan kaçırılır.
Bazen kendisini kaçırandan her ne ister ise
yapacağı vadini alıp bekaretine dokunmamasını
isteyerek onu aldatır. Hiç değişmeyen bu
kaçırılma keyfiyeti bütün bu hikayelerin
menbaının evvelce mevcud olan ve layıkiyle mana
verilmeyen bu şehrin isminden çıktığını
gösteriyor.
Bu Asuri şehrinin şark sahilinin maden
zenginliğine ve limanın meziyetlerine göz
koyarak o mevkie gelen müteşebbis Miletius'li
Yunanlılar buraya çok evvel girmişlerdi. Kat'i
olarak tarihini koymak müşküldür, fakat
aşağıdaki suretle belki tahmin edilebilir. Sinop
herhalde M.E. 756 dan daha evvel vardı. Çünkü
onun kolonisi olan Trapezus o taihte inşa
edildi. Korent'li Eumelus Argonaut seferini
yazarken Sinop isminide ihtiva eden coğrafi
teferruatıyle eserini tezyin etmişti. Eumelus'un
bu eserinden hiçbir şey kalmamıştır. Fakat
Sinop'tan bahsettiğini (Schol. Appoli. Rhod
1946) da zikredilmiştir. Eumelus M.E. sekizinci
asrın son yarısında bu eserini yazmıştı. O halde
Sinop'a Yunanlıların bu tarihten daha evvel
gelmiş olması lazımdır. Bu suretle yine
yazarlarımız Eu melus'un Trabzon için verdiği
tarih (1180 e Schöne) gibi bir devre yani
sekizinci asrın M.E. ilk nısfına tevcih
ediliyor. M.E. 756 dan hiç olmazsa otuz otuzbeş
sene evveline 790 ve 785 e geliyoruz ki
Orosus'un M.E. 782 de vuku bulduğunu ve muharebe
esnasında reislerinin maktul düştüğünü söylediği
Cimmerialilar istilasına kadar ancak birkaç sene
rahat zaman kılmış demektir. M.E. 756 da
Trapezus şehrini tesis edebilmek için Sinop'un,
göçebe halkın tahripkar akınından sonra tekrar
kalkındığını kabul etmek lazım gelir. Bundan
sonra geçen bir asırdan fazla bir müddet
zarfında Yunanlıların talihleri ne olduğunu
tayin için malumat yoktur. Şimal sahilinden
Cimmeriyalıların müteaddit akınlarına uğradılar.
Cimmeriyalılar bu akınlardan birinde Sardis'e
kadar gidip şehri yağma ettiler. Ragnesia'da
akına uğradı. Bununla beraber M.E. 635 de çok
kuvvetli bir barbar kavim olan Cimmeriyalılar
kendilerinden daha kuvvetli diğer bir barbar
kavim Scythialı'ların hücumuna uğradılar. Bu
hücum Sinop'u tamamıyla tahrip etmişti. Öyle ki
M.E. 629, 630 daki kuvvetlenmesi Hieronymus ve
Eusebius (1189 Schöne) 'e göre Cyzicus'de olduğu
gibi ikinci bir kuruluş sayılıyordu. Şimdiye
kadar bulabildiğimiz bir iki kat'i noktanın az
kanaatbahş olması, diğer taraftan iki asırlık
tarih hakkında hiç malumat olmaması ilk
zamanlarda Yunanlılar tarafından böyle bir tesis
yapılıp yapılmadığına insanı şüpheye
düşürebilir. Her ikisinin vuku bulduğu yer
Karadeniz sahilleri olan ve ikisine de Sinop'un
banisi tanınan Autolycus ile arkadaşları iştirak
etmiş bulunan Argonaut'lar seferi ile Amazonlara
karşı Heracles seferinin pek eski olması
elimizdeki kuvvetli tradition, an'ane ile
birleşince Karadeniz'in büyük ticaret limanının
kuruluşunun pek kat'i tayin ile olması bile,
herhalde tarihi bir tesis olduğuna bize ihtimal
vermektedir.
E S K İ S İ N O P
BEŞİNCİ BAB
KARA GÜNLER VE YENİDEN CANLANMA
630 da Sinop'un tekrar yapılmasından sonra bile
iki asra yakın bir zaman Sinop'un tarihi
hakkında malumat yoktur. Lydia krallığı meydana
geldi. Halys nehrine kadar ilerledikten sonra
inkıraz buldu. Şevket ve azameti dağları aşıp ta
sahil şehirlerini de hükmü altına almaya karar
vardı mı varmadı mı bilinemiyor. Croesus
tarafından zaptedilen Peteria 150 mil cenupta
kalıyor. Şimale doğru ileri hareket hakkında da
bir malumat yoktur.
Cyrus, Lydialıların kuvvetini M.E. 550 de
tamamiyle mahvetti. Fakat İran kudretinin
Karadeniz'in cenup sahilindeki Yunan şehirlerini
ne kadar zamanda ne kadar kat'i olarak
fethettiğine dair yazılmış hiçbir eser yoktur.
M.E. 480 seferi 1200 gemiyi ihtiva ediyordu. Bu
gemilerin 80'i Karadeniz ve Çanakkale'deki
Yunanlılar tarafından verilmişti. Sinop'un da bu
80 gemiyi verenler arasında olduğunu farzetmek
tabii olmakla beraber buna dair bir delil
yoktur.
Sinop'un dağ sedleri arkasında, cenupta düşman
istilaları bir fırtına gibi o tarafı süpürüp
geçtiği bu karanlık zamanlar hakkında elimizde
tarihi vesika olabilecek şey ancak bir yüzünde
bir yunus balığı ile kartal, öbür yüzünde de bir
murabba bulunan kaba saba paralarından
ibarettir.
Beşinci asırda İran istilası altında bulunan
Karadeniz'in Yunan şehirlerine yardım seferleri
gönderilmeye başlanıldı. M.E. 470 de Aristides
Sinop'a kadar gelmedi. Fakat 444 den bir az
sonra Atina'nın parlak bir zamanında Pericles
Atinalıların kuvvetini göstermek maksadıyla
Karadeniz'in Yunan şehirlerini zulümden
kurtarmak ve Attica ile ticaretlerini ihya etmek
bahanesiyle Sinop'a kadar varan bir sefer
yaptırdı. Zalim Timerues'u def ve tardetmek
üzere burada muktedir Lamacnus'u 13 gemi ile
bıraktı. Syracuse'de Atinalılara derhal
harbetmeyi tavsiye eden bu adam vazifesini büyük
bir sür'at ve hususiyetle ifa etti ve pek az
sonra da 600 gönüllü muhacirin müstebit hükümdar
ve tebaasının bıraktığı evleri ve araziyi işgal
etmek üzere Sinop'a hareket etmelerine Atina'da
karar verildi.
Lamacnus Sinop'ta hemen hiç kalmadı. Onu M.E.
424 de Ereğli'de kazaya uğrayan bir Karadeniz
seferinin kumandanı buluyoruz. Bundan sonra
Sinop'un vaziyeti çok iyileşiyor. Bu terakkiyi
paralarının işçiliğindeki incelikte de
görebiliyoruz.
M.E. 444 de Lamacnus'un zalim Timerues'u hal
etmesiyle bütün Karadeniz'in Yunan
şehirleriniAcemlerin eline bırakan Antalcide
sulhu arasındaki zaman Sinop'un müstakil
olaraken parlak ve en mes'ut zamanıdır. Buna
dair doğrudan doğruya bir şey bildiğimiz yoktur.
Fakat dolayısıyla olan malumat çok kat'idir.
Xenophon'un ihtiyar askerleri sanildeki dağları
aşıp denizi gördükleri vakit nazarlarına çarpan
ilk şehir Trapezus idi. Sinop'tan 250 mil daha
şarkta olmakla beraber Sinop'a tabaiyyet ediyor,
Cresus ve Cotyora ile beraber vergi veriyordu.
Sinop'un bu kadar uzakta kolonileri olması
Perrot ve Chipiez gibi muharrırleri Sesamus,
İneopolis ve Cytorus'u da Sinop'un
müstemlekeleri ve limanları demeye Sevk edecek
kadar hak vermez ise de Sinop'un Karadeniz cenup
sahilinin hemen hepsini de ihtiva edecek
kuvvetli bir müstemleke sistemine malik olduğu
aşikardır.
Sinop'un müstemlekeleri iel olan irtibatı
"Onbinlere" karşı hareket eden Pecatonymus'un
Xenophona söylediği nutukta görülüyor. O diyor
ki "Cotyoralılar ve Cresuslılar ve Trapezuslular
bize muayyen bir vergi verirler, onlara ne zarar
ika ederseniz Sinop şehri de kendini o kadar
zarar görmüş addeder." Cotyoralıların
"Onbinleri" daha samimi bir surette kabul
etmemeleri Yunan vahdetinde bir noksan gibi
görülüyorsa da Xenophon'un askerler de pek
kabaca hareket etmiş olmaları ve müstemleke
halkının bir çok sergüzeştler geçirmiş olan bu
çok kuvvetli ordudan şüphe etmiş bulunmaları
hatıra gelebilir. Herhalde bu vak'a Sinop
kolonileri arasında olan ittihat hakkındaki
fikri hiç sarsmaz. Sinop'un müstakil olduğuna
başka bir delil de Xenophon'un Hocatonymus'u
Sinoplular ile Paphlagonialılar arasınada
ittifak yapılmaması tavsiyesinde bulunmasıdır.
Onun sözlerinden anlaşılıyor ki Paphlagonialılar
Sinop'u almak istemişler ise de muvaffak
olamamışlardır.
Meskukat delilleri de çok ehemmiyetlidir. İlk
def'a olmak üzere Sinop paralarında
hükümdarların isimlerinin daha doğrusu
isimlerinin ilk harflerinin yazıldığını görürüz.
Birinin üzerindeki yazı E, K dır. Hocatonymus
olması var idi hatır. Diğerinin üzerinde XOPH
vardır. Bu da (................) , diğer birinin
de .................... vardır ki bunun da
......................... için olması çok
muhtemeldir. Paraların tenevvüü de demokrat bir
idare şeklini gösterir. B u para serisi 20,30
sene sonra birden bire nihayet buluyor ve
Datames zamanının fena basılmış paraları yerini
tutuyor. Bundan sonra Aramca yazılı olan daha
fena paralar gelir. Bunların bazılarında
Ariarathes ve Abdsasan isimleri vardır (Abdemon
değil). Grek hükümdarlarının paralarının ömrü az
sürmüş olmakla beraber bunlar Sinop'un kısa
istiklalinin dilsiz şahitleridir.
Bundan başka Strabo'nun bir fıkrası vardır ki
düşünceme göre bu devre aittir. Kısa fakat kat'i
bir ifade ile Sinop'un denizcilikteki kudretini
gösterir. Xenophon icabında Sinop Heraclea'nın
yardımı ile muazzam kuvvetlerini garbi noktalara
götürmek üzere gemiler tedarik edebileceğini
söylüyor, fakat Strabo diyor ki :
(........................) .
İ K İ N C İ K I SI M
ALTINCI BAB
İRAN İDARESİ ALTINDA SİNOP
İsparta hiçbir zaman Karadeniz filosuna malik
olmadı ve oraya dair büyük bir emel
beslemiyordu. Atinalıların deniz kuvvetleri
zayıfladıktan sonra Sinop'u kendi mukadderatına
terketmek İsparta'ya kolay geldi. Sinop'un
istiklalı de Atina'nın istiklali ile beraber
söndü. M.E. 370 de Datames'in hücumunda Sinop'u
bir Yunan şehri gibi Yunanlı olmayanlara
mukabele eden bir şehir olarak bulmuyoruz. Onu
elinde tutan bir kısım İranlılar ile onu elde
tetmek isteyen diğer bir kısım İranlılar
arasında kavgaya sebep olan bir şey gibi
görürüz. O devirlerde bir İran valisi (Satrapı)
büyük kraldan uzak mesafelerde hükümet icra
ettiği vakit krala olan bağlılığı pek kuvvetli
olmaya bilirdi. Datames kendine Küçük Asya'da
bir imparatorluk hissesi ayırmak istiyordu ve
kendinin vilayeti olan Cappadocia'dan
Pahlagonia'ya geçti. Oranın büyük bir kısmını
zaptettikten sonra Sinop için de hileli bir plan
hazırladı. Polyamus, (stratejik ameliyat)
isminde topladığı bir eserinde bu hud'adan da
bahsediyor. Muhasara makinalarına ve gemilere
ihtiyacı vardı. Bunları elde etmek için
Sinop'luların eskiden Sadis'e karşı olan
düşmanlıklarından istifade ederek güya uzaktaki
o şehire hücum edecekmiş gibi görünüp
Sinop'lulardan mühendis ve makinist aldı. Fakat
gemiler bitince hainane bir surette Sinop'lulara
denizden ve aynı zamanda karadan hücum etti.
Muhasaradan haberden olan ( Artaxarxes ) hemen,
Datames'e çekilmesini emretti. O da muhasaradan
vazgeçerek gemilerini gece çekti. Şehrin çok
tehlikeli vaziyeti şundan anlaşılıyor ki
Sinoplular adedlerinin çokluğunu göstermek için
kadınları erkek kıyafetine sokup duvarların
içinde dolaştırmışlardır. Bütün bunlardan halk
arasında kuvvetli bir Yunan unsuru bulunmakla
beraber siyasi faikiyetin İranlı olduğunu
çıkartırız. Çünkü mustakil bir Yunan şehrinin
muhasarasını kaldırmayı ll.Artaxerxes Damates'e
emrekmezdi. Bununla beraber Datames'in tekrar
hücum edip nihayet şehre girmiş olması pek
muhtemeldir. Şurası muhakkak ki Amisus da dahil
olduğu halde Paphlagonia'nın büyük bir kısmını
zapta muvaffak oldu. Ve belki de kendine
payitaht yapmak istediği Sinop şehrini de müsait
bir zamanda elde etmiş olabilir. Buna dair
elimizdeki delail meskukatın verdiği malumattır.
Bir yüzünde Sinop perisi öbür yüzünde DATA ile
kartal ve yunus balığı bulunan sikkeler
Datames'e atfedilmek lazım gelir. SİX'in bu
paralar Datames'in herhangi bir zamanda Sinop'ta
iktidar mevkiine geçtiğini göstermeleri zaruri
olmayıp belki Datames'in Sinop'la olan
münasebeti Sinop'luların kendilerine makinist ve
mühendis verecek kadar dostane olduğu bir
zamanda onun için basılmıştır diye olan
istidlali pek kuvvetli olamaz, çünkü böyle şahis
namına para basılması o şahsın hakimiyet ve
vilayete malik olduğunu ifade edeceğinden o
zamanlarda kurnaz İranlıların bu gibi sıfatları
izhardan çekinecekleri tabii idi. Daha basit ve
daha doğrusu bu paraların ve Orontobates,
Vararanes, Ariaarathes ve Abdsasan adlarına ve
daha başkalarının namına basılan paraların hepsi
Sinop'ta İran memurlarının bilfiil mevkii
iktidarda olduğunu gösterir. Datames M.E. 362
'de ölmüştü, o halde Sinop'u almasını, eğer
alabildi ise bu tarih ile M.E. 370 'de olan geri
kalmış muhasarası arasındaki bir zamana atfetmek
icap eder.
Sinop'un bir kenarda olması, münferit vaziyeti,
kemaline gelmiş bir davet olarak bütün eski
dünyayı ışığına doğru çektiği zamanlar müstesna
olmak üzere ahvali dahiliyesinin bizce tamamiyle
malum olmasına mani idi. Bu müstesna devirlerden
biri Pericle zamanı, diğerlerinden biri de
İskender zamanı idi. Appian diyor ki : İskender
büyük şark hareketinde bir aralık bir beyanname
ile Amisus şehrinin hürriyet ve istiklalini iade
etti. Droysen Karadeniz'deki (Pontus'daki) diğer
şehirlerin de aynı muameleyi istediler ise de
onların çok uzak olmaları ve bu arzularını
yerine getirmek için ordular gönderilmesi
teehhur husule getireceğinden ve büyük hatta
hareketten ayrılmam icap edeceğinden büyük
İskender'in bu taleplere muvafakat etmediğini
farz ediyor.
Bu vaziyet gösteriyor ki Sinop'taki Yunanlılar
her vakit İran idaresi aleyhine ayaklanmaya
hazır idiler. Fakat bu da İskender'in
Sinop'luların elçileri ile mülakatının katli
teferruatından bariz bir surette çıkan manaya
pek uygun gelmiyor. Sinop'lu Yunanlılar kendi
şehirlerinden 1500 mil gibi pek uzak bir
mesafede bulunan İran saralına gelmişlerdi.
Onlar Darius'e gelmişlerdi fakat İskender'i
buldular.
Büyük Makedonyalı, Dara'ya gelmiş olan
Bacedemonia'lı elçilere yaptığı gibi bunları da
muhafaza altına aldırmadı. Sinop'lulara İran
tebaası olduklarından İran sarayına elçi
göndermekte haklı olduklarını söyledi ve sırf
kendine karşı teşekkül etmiş olan Yunan
birliğine girmediklerinden dolayı onları tahtiye
etti. Bu hadise asgari beş hakikatı meydana
çıkarır.
Evvela Sinop'ta Yunan unsurunun ehemmiyetini
gösterir, çünkü bu elçiler İranlı değil Yunanlı
idi. İkincisi Sinop'lu Grekler Dara'ya elçi
gönderecek kadar ona sadık idiler. Üçüncüsü İran
idaresini küskünlükle değil, isteyerek, sadıkane
ve beraber çalışmak üzere kabul etmişlerdi.
Dördüncüsü İskender'in Bacedemonialılar ile
Sinop'lulara gösterdiği muamelelerdeki tezat
İskender aleyhine Yunan birleşmesinde
Sinop'lular faal bir rol oynamadıklarını
gösteriyor.
Sinop'luların Ege Grekleri işlerinden hariçte
kalmaları onları fiiliyatta bitaraf yapmıştı.
Bunun içindir ki İran'a murahhaslar göndermiş
oldukları halde İskender onları kendi davasının
taraftarı addetmiştir. İhtilaflı Diadochi
idaresi altında Sinop'un geçirdiği felaketli
günlere dair malumatımız yok. Nizam ile
anarşiden biri gidip öbürü geldiği gayrı
muhtemel değil. Çünkü bu devrin nihayetinde
müstebit Seydrothemis'i mevkii iktidarda
buluyoruz. İsimde beraber ve belki de
Paphlagonialı kokusu var. Tacistus da ona kral
ünvanı veriyor ki müstebit kelimesinde daha
layık bir vasıftır. Çünkü Ptolemynin Serapis
heykelini almak vazifesiyle memur edilmesi
münasebetiyle kral halk arasından bir meclis
topluyor, bu meclis kralın planlarına serbestçe
halefet ettiği halde onları bastıracak hiçbir
askeri veya diğer herhangi bir kuvvet
kullandığına dair bir emare görülmüyor.
Bütün bunlardan Diadochi'ye karşı müphem umumi
ve nazari bir tabaiyet olduğunu anlıyoruz. Çok
hür, demokratik ve millet meclislerine müracaat
olunabilir pratik bir muhtariyetle tabailet.
İ K İ N C İ K I S I M
YEDİNCİ BAB
SİNOP VE PONTUS KRALLARI
Sinop'un fiilen müstakil olması, İskender
İmparatorluğunun halefleri arasında taksim
edilmesinden dolayı ilk önceki hudutlarına
ircaının neticelerinden biri olmuştur. Bu
suretle Pontus Krallığının büyümesine yol
açılmıştı. Üçüncü asırda bu barbarların Sinop
medeniyeti üzerine hücumlarını görüyoruz. Bu
hareket ufak mikyasta olmakla beraber orta
çağdaki barbar istilalarını hatırlatıyor. O
zaman olduğu gibi zahirde kat'i mağlubiyet fakat
hakikatte galiplerin zihinlerinin ve
düşüncelerinin mağlubun medenileştirici ve
teşkilatçı dehası tarafından sürekli bir halde
zabtı. Pontus krallığının banisi Mithradates
hakkında bir an'ane vardır. O, Syria kralı
Antigonus'un hükmü altında hizmet ettiği
zamanlar kral Antigonus rüyasında kendisinin bir
tarlada altın ektiğini ve mahsulünün
Mithradates'in alıp kaçtığını görmüş. Bu
gösteriyor ki genç adamın haris olması, ilim ve
kuvveti çabuk benimsemedeki kaabiliyeti ona
şüpheli bir adam nazarı ile bakılmasına sebep
oldu.. Ve bundan dolayı Cappadocıa'ya kaçtı.
Orada kendine bir devlet kurdu ve bu devletin
hudutlarını Karadeniz'in şark sahiline kadar
götürdü. Garp tarafında ise arasındaki dağ
duvarları, M.E. 220 de II.Mithrates'in
muvaffakiyetsiz bir teşebbüsüne kadar doğrudan
doğruya Sinop'a hücumuna mani oldu.
Aradaki devir Sinop'ta halen medeniyetin
Yunanistan'ın diğer tarafları ile çok yakın
münasebetlerini gösterir. Bu meyanda
Sinop'luların vezince ve incelikçe Attica
ölçüsünde ve üzerinde Attica tipine çok benzeyen
Athina'nın başı bulunan para basmaları çok
manidardır. Böyle para birliği pek samimi ticari
münasebet olduğunu açıkça gösterir. Syria'nın
Seleucid krallarının gümüş paraları da üçüncü
asrın ortaları ile 190 arasında Sinop'ta
geçiyordu. Bu iki nevi gümüş paranın birbirini
takiben Sinop'ta geçmesi Sinop'un Pontus
kralları idaresinden müstakil olduğunu ispat
ediyor. Çünkü Pharnaces nihayet M.E. 183 de
şehri aldığı zaman vasıtai tedavi olmak üzere
ancak Pontus'un diğer şehirlerinde geçer tipteki
yassı, bronz Pontus paralarının geçmesini
mecburiyet altına almıştı. Doktor Wilhelm'in
kopye ve tetkik ettiği kitabelerden Euboea'da
kain Histiaea'da bulunduğunu bu devre ait
olduğunu söyleyerek meskukat delillerine bir
ilavede bulunabildiğinden dolayı bahtiyarım.
Hitabe uzun ve çok parçalanmıştır. Fakat
hıristiyanların Sinop'tan gelen elçilere dost
memleket elçisi muamelesi (Puroxeny) yaptıkları
gibi Histiya'ya gelen Sinop'lulara başka şeref
ve imtiyazlar bahşettikleri vazıh olarak
yazılıdır. Atina'da bunlardan başkabirçok
kitabeler vardır ki Sinop'luların ismi geçer. Ve
bazıları şüphesiz bu devre aittir. Bu yazılar
Attica ile Sinop arasında bir transit olduğunu
umumi olmakla beraber çok iyi bir surette ifade
ederler. En sonra Sinop II. Mithrates'in hücumu
üzerine Rodos'un derhal ve müessir bir surette
cömert yardımı maziyi aydınlatıyor ve iki millet
dostane ticari münasebeti meydana çıkarıyor.
Her ne kadar ademi muvaffakiyet ile
neticelendiyse de bu hücum Sinop'un istiklalinin
artık zevale yüz tuttuğuna işarettir. Çünkü
Pontus krallarının Sinop şehrinin makeddes
olduğunu anladıklarını gösterir. Aynı zamanda
Sinop'luların kendi başlarının çaresine
bakmaktaki faaliyetlerini de gösterir. Deniz
hücumlarında karaya çıkabilecek her noktasında
burunun her tarafına parmaklıklar inşa ettiler.
Müstemlekeleri ehemmiyetli yardımlar yaptılar.
Evvelce gösterildiği gibi Rodos'a da bir heyet
gönderip yardım istediler. Rodoslular derhal bir
komite tayin edip lüzumu olan silah, yay, kiriy
ve harp makinaları alındı. Ve Sinop'lular
bunlarla beraber bir miktar parayı alıp
memleketlerine götürdüler. 10.000 amphoralık
kadar da şarap verdiler. Bu kadar bir muavenet
ile Büyük Pontus krallığının askeri kuvvetine
karşı koyabilmesi Sinop'un askerlikçe kuvvetli
olduğuna delildir.
En nihayet Sinop'un sukutu hiç beklenmedik bir
zamanda ani bir hücumla oldu. Belki de sulh
zamanında ve bir hile vuku buldu. Çünkü M.E. 183
de Pharnaces tarafından Sinop'un zapt edildiğine
dair hiçbir malumat bulunmaması manalıdır. O
sırada muharebe olduğuna dair hiçbir delil
yoktur. Sinop'un da uzun bir muhabereden sonra
alındığı görülüyor. Mevkii tabiisi itibariyle
zapt edilemez bulunmasından dolayı Snop'un fethi
ancak ansızın bastırma ve hile ile mümkün
olabilirdi. Sinop'un müstemlekeleri de kendi ile
beraber düytü. Pharnaces, Cerasus ve Cotyora
halkını Cerasus'dan biraz ötede bir yere
nakletti ve orada kendi ismini verdiği
Charnacae'de yeni bin müstemleke yaptı.
Rodoslular Sinop'a karyı muhabbet göstererek
Roma'ya elçiler gönderip Sinop'un halinden
şikayet ettiler ise de işi pek ileri
götüremediler. Pharnaces'de Roma'ya elçiler
gönderdi fakat aynı zamanda, Paphlagonia,
Palacia ve Cappadocia'ya karşı seferini yaptı.
Romalılar da vaziyeti tahkik etmek üzere
heyetler gönderdiler ise de hiçbir şey
yapamadılar. M.E. 178 de sulh yapıldı ve
Pharnaces yukarıdaki ismi geçen eyaletlerden
çekildi fakat Sinop'u kendisine alıkoydu. Bu
sıralarda merkezi hükümeti Amasya'dan Sinop'a
nakletti. Amasya'da kalenin altında yontulmuş
kayaların içinde Pontus krallarının beş mezarı
hala görülmektedir. Beşinci mezar bitmemiş bir
haldedir. Bu hususta Perrot'nun fikri çok
mühimdir. Bu mezar Pharnaces'in kendisinin imiş,
merkezin Sinop'a nakli üzerine orada yenisi
yapılmak için Amasya'dakinin içi yarıda
bırakılmış imiş. Fakat gerek Pharnaces'in ve
gerek Mithradates'in Sinop'u güzelleştirdiğine
şahit olacak hiçbir abide harabesi yoktur.
Her na kadar Pharnaces'in halefi Mithradates
Sinop'a yaptığı hizmetten dolayı Euergetes
ismine almış ise de onun iyi kalpli ve
müteşebbis şahsiyetinin Sinop tarihinde pek
eseri görülmüyor. O, Dorylausu geride para ile
asken tedariki için göndermişti. Orada bulunduğu
müddetçe Dory, Aus, Gortynialılar' a karşı
Gnossialı'lara muavenat etti. III.Mithradates
Roma donanmasına yardım için gemiler göndermek
suretiyle III.Punic murebesine iştirak etti.
III.Mithradates merkesi hükümette ansızın
öldürüldü. Karısı ve iki oğlu kaldı. Oğlunun
büyüğü Büyük Mithradates oldu.Kendinden şark
hükümdarlarına mahsus zalimlik ve despotlukla
Grek kültürünü, anlayışlılığını icemeden bu
acaip ve kendine mahsus bir tip olan adamın
hayat ve meslekinin tafsilatına girişmeye bu
tetebbuun hududu müsait değildir. O'nun Grek
çocukluk oyun arkadaşları, konuştuğu 22 lisan ve
2500 mil uzunluğund Yunanistan'dan Kolohis'e
kadar giden memleketi hakkında bize malumat
veren Reinanch'ın monoğrafisi bizim böyle bir
tetkike girmemize hacet bırakmıyor. Biz yalnız
Sinop'un şerefini muhafaza için Mithradates'in
Sinop'ta doğduğunu, orayı kendine merkez
eylediğini, çift limanını ıslah ettiğini,
Sinop'u Romalılara karşı koyabilecek kadar
tahkim eylediğini, çarşı, stoa ve gymnas yaparak
Sinop'u güzelleştirdiğini, Mithradates'in
Grek'lere olan muhibliği kendisini Yunancayı
resmi lisan olarak kabule sevk ettiğini , para
basmakta Yunan paralarını model ittihaz
eylediğini, Oelbia'da keşfedilen kitabelerdeki
şükranımız yazılarda görüldüğü üzere Taurıc
Chersoneusus'un Greklerini Soythialıların
zulmünden kurtaran Sinop'lu Grek Diophantus'u
kendisine başkumandan tayin ettiğini zikretmeyi
lüzumlu görüyoruz. Karakterinin parlaklığı,
Sinop Helenizm'inin parlaklığıdır. Ve O'nun
barbarlığı da damarlarındaki İran ve Pontik
kanına atfedilebilir.
İ K İ N C İ K I S I M
SEKİZİNCİ BAB
ROMALILAR İDARESİNDE SİNOP
Mithradates'in Romalılarla birinci
muharebelerinde Sinop pek o kadar göze çarpmaz,
fakat ikincisi esnasında Murena, kendisine
yapılan tavsiyeleri takip ederek bütün
memleketin anahtarı demek olan Sinop'u muhasara
etmeye karar vermişti. Fakat stratejik noktadan
daha pek uzakta iken Halys nehri üzerinde
Mithradates'in faaliyeti ile yenilmişti. Üçüncü
muharebede ise, Sinop bir çok ehemmiyetli
vak'alara sahne oluyor. Mithradates, Bucullus
tarafından Ceyzicus şehrinin muhasarasını
kaldırmaya icbar edildiği zaman, Propontis
(Marmara) 'dan bir korsan gemisiyle Sinop'a
kadar kaçtı. Buradan Beonippus tarafından Euxine
geçti, fakat yolda bir fırtına O'nun filosunu
tahrip ettiğinden idare edilen korsanların eline
terkederek Amassuse gitti. Bu müddet zarfında
Bucullus ilerledi ve nihayet Amissuse kadar
geldi. Mithradates'i Ermenistan'a kaçmaya mecbur
etti ve Ereğli gibi yerleri zaptederek
kuvvetlerini Portic krallığının umumuna karşı
tevcih etti ve nihayet M.E. 70 de Sinop
önlerinde göründü. Korsanları oraya sahip kendi
deniz kuvvetlerinden emin buldu, çünkü onlar pek
az evvel Romalıların Censorius'un kumandası
altında gönderdikleri onbeş kıt'a üç katlı
kadırgayı (Triremes) bir muharebede kat'i
surette mağlup etmişlerdi.
Korsanların başları Beonippus, Cleachares ve
Seleucus idi. Aralarında nifak vardı.
Censorius'un deniz hücumundan biraz evvel
Leonippus önceden şehrin düşmana teslimi için
Romalılarla müzakerata girişmişti. Korsanlardan
diğer ikisi bu hiyaneti keşfettiler ve
Sinop'lulardan bir meclis toplayarak
Leonippus'un hiyanetini meydana koydular.
Bununla beraber, Leonippus yalnız Mithradates'in
değil bütün Sinop halkının itimadına mazhardı.
Bunun içindir ki Cleochares ile Seleucus ondan
kurtulmak için onu öldürmeye mecbur oldular. Bu
işten pek az sonra Romaloların filosu korsanlar
tarafından mağlup edildi.
Romalılara karşı olan zaferden sonra korsanlar
Sinop'u istedikleri gibi idare ettiler.
Vaziyetlerinin ehemmiyetsizliği, Seleucus'u
Cleichares 'e şehri Romalılara terk etmek
teklifine mecbur etti. Romalılara mukavemet
taraftarı olan Cleochares belki de katliamı
mucip olduğundan dolayı bu planı reddetti.
Nihayet bu iki adam eşyalarını gemiye
yükleyerek, kendilerini de sonradan arkasından
gitmek niyetiyle Karadeniz'in şark tarafında
Colchis'deki Machares'e gönderdiler. Fakat
Machares, Lucullus ile dostane muhaberata
girişti. Sinop'lulara erzak ve mühimmat
göndermemek sartıyla Lucullus, Bachares'in
ittifak teklifini kabul etti. Machares yalnız bu
teklifi kabul etmekle kalmadı fazla olarak
Mithradates ordusuna gönderilecek olan levazımı
çevirip Lucullus'a gönderdi. Bu şerait tahtında
Cleochares bile Romalılara karşı muvaffak olmak
kabil olmayacağını anladı. O ve arkadaşları
kıymetdar bulabildikleri herşeyi aldılar.
Askerlerine şehri yağmalamayı serbest bıraktılar
ve gece hafif gemilerine binerek Karadeniz'in
şarkına kaçtılar. Takibe mani olmak için
kaçmadan evvel geri kalan gemileri (ki Plutarch
bunların daha ağır olduğunu söylüyor) ve şehri
yaktılar. Alevlerin görünüşü Lucullus'u
vaziyetten haberdar etti. Duvarlara çıkılacak
merdivenleri derhal dayayıp şehri aldı ve
korsanların 8000 avanesini kılıçtan geçirdi ve
ani bir plan değiştirmesiyle katle nihayet
verdi, mallarını ahalliye iade edip şehre
serbesti verdi. Ve ilerlemesine de yardım etti.
Planın değişmesine sebep şu oldu: Deniz
kenarında belki de ahali tarafından götürülmüş
bir heykel vardı. Lucullus bunu gördü, heykel
bezlere sarıymış ve iplerle bağlanmıştı. Emri
üzerine açıldığı zaman, onun acele ile kaçarken
korsanların götürmedikleri Autolcus'un heykeli
olduğunu ve bir gece evvel rüyasında onu "biraz
daha ileri git Lucullus, çünkü Autolicus gelip
seni görecek" diyen adama tamamiyle benzer
olduğu kendisince sabit oldu. Bu tesadüf şehrin
allahının kendisine müsaid davranarak rüyasında
görünmesi ona şehirde iyi bakması için ilahi bir
ses gibi geldi. Bu suretle Sinop Romalıların
idaresi altına geçti. Bu zapt olma hikayesi
Sinop'un bir çok garip vak'alarla dolu tarihinin
diğer bir safhasını göstermekte ve Sinop'un
altında bulunduğu hemen her türlü idare
şekillerine bir de korsan idaresi ilave
eylemektedir. Romalılar idaresine geçmesi, onun
tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bundan sonra
yeni bir devir başlar ki paraların üzerinde
Lucullus devri diye basılırdı.
Korsan rejiminin karışık ve zorbaca idaresini
birkaç sene devam eden Roma nizam ve teşkilatı,
Roma yardımı ve Roma imarı takip etti. Fakat
Sinop sokaklarında bundan sonra göze çarpan
sahne Büyük Mithradates'in cenaze alayının
ihtişam ve alayişidir. Onun kendi değersiz oğlu
II.Pharnaces Karadeniz'in şimal sahilinde
Cimmerian Bosphorus'de hükümdar idi. Pompey
tarafından mağlup edilen babası ona iltica
etmişti. Fakat dostane kabul görmeyince keder
içinde kendi hayatına zehir ve kılıç ile nihayet
vermişti. Sinop'ta bulunan Pompey'in teveccühünü
celbedebilmek için Pharnaces, babasının
tanınmayacak derecede parçalanmış olan cesedini
denizden ona göndermişti. Fakat o büyük kalpli
fatih - ki tarihin garip bir adaletsizliği
olarak cesedi, başı kesik, parçalanmış,
şerefsiz, gömülmemiş bir halde Mısır kıyılarına
atılmış kalmıştı. Kendi hesabına olarak, barbar
düşmanına fevkalade bir gömülme merasimi
yapıldı. Cesede bakmayacak kadar heyecan duydu
ve musiki ve marşlar arasında onu Sinop kralları
mezarına gömdürdü.
Pharnaces, Roma'ya gidince mükafat olarak ona
şimal sahilinde bir krallık verilmişti. Fakat bu
onun hırsını tatmin edemedi. Pompay garp
muharebesinde Jules Ceasar ile çarpışırken
Pharnaces karşıya geçerek Sinop'u Pompay'nin
memleketlerini, idareye memur edilmiş olan
Calbinus'dan aldı. Ne suretle zapt edildiğine
dair tafsilat yoktur. Fakat M.E. 47 de Ceasar
Pompay'yı Pharsalus'de mağlup edip Mısır'a kadar
takip ettikten sonra sür'atle Pharnaces'e karşı
hareket etti. Veni, Vedi, Vici (Geldim, gördüm,
yendim) tabiri veçhile Zelade yendi. Pharnaces
Amissus yolu ile Sinop'a kaçtı ve orada Calvinus
ile kendine dokunulmaksızın azimetine müsaade
olunursa o da şimal sahillerde kalacağına
vadeden alçakça bir anlaşma yaptı ve gittiği
zaman şahsi bir düşman tarafından bir muharebede
hayatına nihayet verildi.
Pompey zamanında Bithnia ve Pontus eyaletleri
birleştirilmişti. Pompey zaptettiği
memleketlerin vaziyetlerini düzeltmeye gayret
etmiş, onlara iyi kanunlar ve nizamlar vermişti.
Sinop'a gelmesi de memleket için çok faydalı
neticeler vermiş olmasından hiç şüphe edilemez.
Fakat şehrin ilerlemesinde en mühim amil Jules
Ceasar tarafından M.E. 45 de gönderilen
koloninin getirmiş olduğu yeni kan olmuştur.
Tarihi bir devrede o zamandan başlar. Bu devre
feyz ve ilerleme devridir. İmparatorluk
sikkelerinin şehadeti daima resmi olur. Bu
zamana ait şehrin sikkelerinde ve taş
kitabelerinde görülmekte olan C.İ.F. yahut
C.S.F.S. (Coloni Jaolie Felix Sinobe) Felix
mutlaka hakikati tasvir için kullanılmış bir
kelime olmayıp Gellienus zamanına kadar yeknesak
bir halde daima yazıla gelmiş bir kelimedir. Bir
lahid üzerine görülen (..............) kelimesi
bile bir nevi belediye alayişi olarak
yazılmıştır. Bununla beraber Sinop'un Roma
kolonisi olmakla maddi menfaatler temin eden
imtiyazlara malik olduğu ve nüfusunun ziyadece
arttığı da muhakkaktır.
Roma'dan yeni gelenler şehrin her tarafına
dağıtılmayıp kendi başlarına bir mahalleyi işgal
ediyorlardı. Diğer taraflarda da şehrin
Mithradates'in muharebe ve yangınlarından
ölmeyip sağ kalmış olan eski halkı bulunuyordu.
Sinop'un tarih bu suretle dünyayı kaplıyan Roma
tarihine karışmış olduğundan onun başlı başına
kendi tarihi gözden kaybolmuştur. Bu zamandan
bahseden yalnız Jozephus olmuştur. Jozephus
Sinop'ta Marcus Aggripa'nın Herod'u hararetli
karşılamasından ve her ikisinin de M.E. 16 da
Cimmerian Bosphorusa bir sefere gitmelerinden
bahs eylemektedir. Ticaret bereketinin tabii
kaynakları eskiden olduğu gibi devam ediyor ve
paraların üzerinde balık, ceresin resmi, saban
görülüyordu. Bundan evvelki fasılların birinde
söylediğimiz gibi Strabo Sinop şehrinin ve
etrafının güzelliğine dair yazılar yazıyor.
Şehir civarında yollara Romalıların yol işaret
taşları dikilmişti. Germenicus Tiberius,
Agrippa, Hadrian, Antonius Pius, Marcus Aurelius
ve sair daha az meşhur Romalıların medihleri ile
dolu birçok kitabeler hakedilmişti. Bunlar -eğer
ispata ihtiyaç varsa- Sinop'un nasıl tamamiyle
Roma'ya karışmış olduğunu ispat eder.
Umumi bir surette bazı tebarüz eden safhalara
bakarak şen, refah, saadeti ve şerefi artmış
olduğuna hükmedilebilirler. Roma Cumhuriyeti
idaresinde Sinop'un umumi hali ne olursa olsun,
idaresine memur edildikleri memleketleri kendi
menfaatlerine istismar edilecek bir malikane
addeden hodbin ve haris valilerin elinden
Sinop'lular çok çektiler. İmparatorluğun
kuvvetli hükümeti zamanında iyi günler gördüler
çünkü Proconsuller Roma makamlarına karşı hiç
olmazsa bir mes'uliyet hissi taşıyorlardı.
Bununla beraber Augustus zamanında Bithnia ile
Pontus imparatorluk eyaleti değildi. Senatoya
tabi idi. Bir zamanlar Proconsuller yalnız bir
sene müddetle tayin ediliyorlardı. Bunların
tabiatları şüphesiz birbirlerine benzemiyordu.
Ve uzun bir müddet süren daimi şehir imar planı
takip etmek mümkün olmuyordu. Fakat Trajan
idaresinde Bithnia ile Pontus'da imparatorluk
eyaleti oldu. Ve onların valileri de en ufak
teferruatta bile imparatora sormak
mecburuyitende oldukları gibi idarelerinde de
ona karşı mes'ul idiler. Bu suretle bir
imparatorluk vilayeti olmak (hele Trajan gibi
bir imparatorun idaresinde) senato vilayeti
olmaktan daha iyi idi.
Sinop için küçük Pliny harikulade şahsi
meziyetleri haiz bir vali olmuştu. Sahilden 16
mil mesafede olan tam bir suyu getirmek için
yaptırdığı kemer onun, şehir halkının sıhhatini
ne kadar iyi düşündüğünü ispat ettiği gibi yeni
din yeni hıristıyanlık hakkındaki kıyasetli ve
iyiyi kötüden ayıran raporu ile halk ruhi ve
fikri saadetine ne kadar ehemmiyet verdiğini
gösterir.
Eski Sinop'un yukarıda tetkik ettiğimiz harici
tarihi , ihtiva ettiği garip felaketleri ile
bizi alakadar eder. Bununla beraber Sinop
halkının dahili tarihinin karakter, kültür,
idare, meslek ve sanat, edebiyat, güzel sanatlar
ve ırkın inkişafı hakkında verdiği malumat,
muharebelerden, zaptlardan, tekrar zaptlardan,
istiklallerden ve ardı arası kesilmeyen
tebaiyyetlerden daha mühimdir.
Sinop'un şark ve garbın birleştiği yerde
bulunması vaziyeti onun halkını muhtelif
milliyetlerden mürekkep kozmopolit ve garip bir
halk yapmıştır. Asuri unsur dördüncü asra kadar
hakimdi. Asıl yerli Paphlagonialılar da orada
idi. Kendi medeniyetlerini müstesna bir kudretle
başkalarına nüfuz ettirebilen olgun ve ince
Yunanlılar, hilekar İranlılar, azimkar Romalılar
sıra ile bu mühim Karadeniz limanını elde
ettiler ve ahalinin dağılmasına ve her türlü
beldi felaketlere rağmen Sinop medeniyeti de
kabaca ve dışarılıklı haliyle beraber, Roma'nın
en kudretli zamanında yani bütün dünyanın
mütenevvi unsurlarını içine aldığı büyük ve
muhteşem medeniyeti zamanındaki alemşumul
seciyesinden bir hisse almak icap ederdi.
Sinop'ta evvela birbiri ardınca gelen sonradan
hepsini aynı zamanda bulunan türlü türlü giyim,
türlü türlü insanlar görülmüş bir çok lisanlar
konuşulmuş, bir çok dinler tanışmış ve birbirine
uymayan namus ve namussuzluk küfürleri ile
cesaret ve korkaklık hareketleri görülmüş olması
lazım gelir.
Bu hudud limanı halkının mizacı ve ahvali
ruhiyeye ne olduğuderin alaka uyandıran bir
meseledir. Sinop'un kaabiliyetli adamlarında ne
gibi zeka ve manevi vasıflar beliriyordu? Buna
bir cevap verilebilir ve bu cevp tabiatiyle ne
olması lazım geliyorsa odur. Hayat medeniyet
hududunda daima kaba ile terbiyeli, korkak ile
cesur, abdal ile zeki arasında keskin tezadlar
meydana çıkarır. Daimi zahmet ve mahrumiyet bu
adamlara rahat ve refaha ehemmiyet vermemeyi,
daha az şeylerle kanaat etmeyi ve ihtiyaçlarını
pek az şeylerle gidermeyi öğretiriz. Zekanın
vasfı müstakil, cesur, kesken ve sinik olur.
Sinop'luların ruhunun mümeyyiz vasfının bu
olduğu oralı adamların Atinanın daha muvafık
muhitine gitmeleriyle ortaya koydukları edebi
dehanın evsafından iyice anlaşılır. Sinop'un
Atina'daki mahsulleri Diogenes (412-323)'in
keskin ve veciz istihzalarıyle yeni komedide
görülen hakiki hayattan alınma ve Diphilus de
Saphoya Hippomax ileArchilochus'u talip yapan
hikayeye kadar ilerleyen, ince bir komedi
sanatıyla sahneye vazedilen tuhaf oyunlardır.
Sinop tarih şinaslar, coğrafya alimleri meydana
getirmemiş değildir. Çünkü getirmiş olduğu
Sinoplular hakkındaki zeylimizde görülecektir.
Fakat bunlardan bir tek satır bile kalmamıştır
ve müverrihler de onların isimlerini
zikretmemişlerdir. Halbuki Diogenes'nin darbı
meselleri ile Dionysius ve Diphilusu kardeşlerin
tuhaf sözleri zindeliğini muhafaza ettiği için
tekrar tekrar zikredilmiştir. Müellifler ölünce
onların şerefli adları Atina mezar taşlarına hak
edilirdi. Babasının yapmış olduğu kalpazanlık
yüzünden Diogenes'nin onunla beraber Sinop'tan
Atina'ya kaçması ve onun Antisthenes'in
mektebine girmesi hikayesi velhasıl meşhur Cynic
filozofun bütün mesleği burada mevzuubahs
olmayacaktır. Atnenaeus ve Stobaeusun tekrar
ettikleri Diogenes'nin tuhaf sözleri ile de
meşgul olmayacağız, fakat onun İskender'e
"güneşimden çekil" diyecek kadar pervasızlığa
varan şahsi cesareti, çocuğu avcı su içerken
gördükten sonra tahta kupasını atması, oturma ve
yatma yerini bir fıçıya indirmesi ve mizah
şairlerinin daima kendi gelirleriyle yaşamayıp
da zenginlerin haysiyeti kırıcı ekmeği yiyen
sığıntı kaselislerin parazit tinetlerine hücum
etmek şeklinde tuhaflıkları, bütün bunlar
insanın ihsana karşı daima görünmeye hazır ferdi
cesaretinin yiyecek ve yatacak yer hususunda
güler yüzle zahmete katlanmayı, hususiyle
yumuşak ve kadınlara yaraşır şeyleri hakir
görmeyi inikas ettirir ki bu haller
sergüzeştlerle dolu koloni hayatı boyunca her
gün görülen şeylerdir. Diogenes'de nesir ile
nazmı maharetle kendinde cem etmesi Romalı
Varro'yu onu taklide sevkeden parlak cynic esir
Xenippus'de ve sinik Hegasaeu'de ve zikrettiğim
üzere Atina'nın müsait toprağına nakledildikleri
vakit çiçeğini veren Sinop'a has edebi istidadın
kemale varmış şekline bakıldığı vakit onu
başlangıcı Sinop toprağında olduğu aşikar olarak
görülmektedir.
Sinop'un ahvali tabiiyesi hakkında cesaret ve
hürriyet hislerini kuvvetlendirmeye yardım
ediyordu. Arkasında dağlar vardı. Yarımadanın
yüksek tepelerinden de uzaklara kadar deniz
görülebiliyordu. Dağlar ile beraber deniz
coğrafi infirad ile de birleşince anavatan
Yunanistan'da olduğu gibi burada da halkı cesur,
hür hisli, müteşebbis fertler yapmaya yardım
etmiştir. Böyle halkta seyahat insiyakı vardır
ve Atina'da bundan birçok görmekle müteneayir
olmuyoruz. İsimlerinin Delphide, Histiaeada,
Euboeada ve daha şayanı hayrek olarak ene
içerlek olan Arcadia'nın Cleitor şehrindeki
kitabelerde .......................... diye
geçmiş bulunması bu babda kuvvetli bir delildir.
Siyasi tarihin inkişafını zihinlerde kurabilecek
vesika pek azdır. Müstakil devre ait meskukatta
görülen memuriyetler listesinde belli başlı bir
hususi memuriyet ismi bulunmuyor. Yalnız iki
müstebidin ismini biliyoruz. Halk meclisleri
hakkında da hiçbir teferruat bulunmuyor.
Sinop'ta olan bir yazıdan (AM.J.Aron.I x 195 s.
312 No.40) Makedonyalıların idaresi zamanında
Atina'daki gibi Sinop'ta da (Prytanies) olduğunu
öğreniyoruz. Elimizde ondört liste vardır,
onlardan biri ................., diğeri
................DİE. Romalılar zamanında bile
şehrin idare tarzları hakkında teferruat yoktur.
Ruhanilerin kendi tarafından verilmik üzere halk
oyunları vermekten başka ne gibi belediye
vazifeleri olduğu pek belli değildir. Roma yol
işaret taşlarında (praeser provincıae) p(onti)
olan Aur. Priscianus isimini görüyoruz. Burada
praeses şekline olan tahavvül umumiyetle
zannedildiği gibi Severus ve Aureliar tarafından
olmayıp Probus veya Carus tarafından yapılmıştır
(bak, Mom Röm. Staadarecht, ss. 240, 263, Am. J.
Arch m.i. c. ss. 328,329, A.J.P. XXVII, s. 139,
n.2) . Sinop'un eski teşkilatı esasiyesinin
tarihi, Aristo tarafından tanzim edilmiş bir
nüsha bulununcaya kadar, muasır müelliflerce
yazılmamış, kalmıştır. Halkın meşgalelerini daha
iyi biliyoruz. Balık ve saban ve gemi paraların
üzerinde görülüyor. Amphora (bir nevi küp) ve
başka toprak kaplar yapanlar, ağ örenler çok
şöhret bulmuş çelik alat ve edavet yapanlar,
ihracat için kerestelik ağaç kesenler, mahir
Yunan mühendisleriyle, gemi yapanlar vardır.
Yalnız iki tanesinin ismi bilinmekle beraber
esir de vardı. Hekim, papaz ve kadın papaz,
asker ve gemici de vardır. Paraların üzerinde
Apollon'un elinde tuttuğu lir bize
musikişinasların da bulunduğunu gösteriyor.
Eğlence zamanları içinde Romalılar idaresinde
amphitheatrelerden hiçbir eser bulunmamakla
beraber her halde spor müsabakaları, boğa
güreşleri ve av müsabakaları oluyordu.
Yunanlıların Sinop'ta yerleşmeleri halkı daima
beden terbiyesi ile meşgul olmaya sevketmişti.
Bir Sinop'lu Oropus'deki Amphiaraia da M.E. 350
de boks mükafatını ................ kazanmıştı.
Atticalılara ait bir yazıda Sinop'lu Valerius
Eclectus'un M.E. 248 de kazandığı zaferlerin
listesini veriyor. Bir diğeri Sinop'lu
Damostratus'da korent benzeri oyunlarında altı
güreş müsabakası kazanmıştı. Sinop'un kendisinde
de atletik zaferlere ait hiç olmazsa bir delili
bulunduğunu ilave edebilirim. Orada üzerinde tek
bir yazı kalmış bir kitabe buldum. Bu kelime
................ idi.
.........................., da bir galip. Bütün
bu deliller Sinop'lu bir çok müsabaka galipleri
bulunduğunu gösteriyor. Strabo'nun gymnasium'dan
bahsetmesi ve bir kitabede gymnasium müdürünün
isminin Claudius Potelius olduğunun gösterilmiş
bulunması olmasa bile Romalılar zamanında bu
spor temayülünün fazlalığı kendiliğinden
zahirdir.
Eski Yunanistan'ın bir büyük edebi mihrakı
vardır ki Pindar vak'asında olduğu gibi, dahili
bir husumet olmadıkça bütün edebi dehalar hep
orada toplanırdı. Onun için Sinop'un
medeniyetinin edebi unsuru hakkında yalnız kendi
duvarları arasında neşredilmiş eserlere bakarak
hüküm vermemeli, çünkü Homer'in eserlerini
neyirden maada Sinop'ta böyle edebi eserlerin
neşredilmiş olduğu ispat edilemiyor. Sinop
edebiyatı hakkındaki hüküm daha ziyade
Sinop'luların anavatana hicretten sonra orada
vücuda getirdiği eserlere bakarak verilmelidir.
Bu eserler Baton'un müteaddid tarihlerini, bazı
zaman coğrafyacı, bazı zaman da tarihşinas
addedilen Theopompus'un hareketi arzlar
hakkındaki eserini hem general hem tarihşinas
olan Diophantus'ün yazılarını ihtiva eder. Yine
bu eserler arasında Diogene, Menippus, Hegasaeus
M.E. birinci asır muharrirlerinden Timotheus'lı
Epicurlan'nın cynic felsefelerini ve Dionysius,
Diphilus ve Diodorus'un komedileriyle,
Heracleides'in darbı meselleri bulunur.
Yüksek hitabet sahasında Hecatonymus'u diyerek
Xenophon'un tenkidkarane methetmesini
unutmamalıyız. Başka bir sahifede anası Sinop'lu
olan adanların en iyi hatırlanan sözlerinin ne
sahada olduğunu gösterdim. Fakat şimdi
zikrettiğimiz isimler de onların edebi
faaliyetlerinin en emniyetsiz olmadığını
gösteriyor.
Sinop bir heykeltraş ve ressam yetiştirmemiştir.
Şüphesiz resimleri vardı ve o da bütün Yunan
aleminde olduğu gibi mahvolup gitmişti. Herhalde
sokakları, meydanları ve mabedleri heykelsiz
değildi. Büyük cyniclerinin heykeli belki de
Sinop'ta yapılmıştı., fakat Autolyuc'un meşhur
heykeli ki Oracle gibi ona müracaat edildiğinden
mabedi de vardı. Dördüncü asırda Olynthialı
Sthennis tarafından yapılmıştı. Acitus'e ve
başka müelliflere göre Mısır'a götürülmüş olan
Serapis'in birçok dedikodulu heykelini yapan
belli değildir. Heyetşinas Billarus'un
kürresinin kat'i mahiyeti hakkında meçhuliyet
içindeyiz. Daha sonraki senelerde imparatorların
heykelleri çoğalmıştı. Şimdi Sinop'ta bulunan ve
üstü oyulup buğday dövmek için dibek yapılan
yuvarlak taş ki altında Marcus Aurelius yazısı
vardır, hiç şüphesiz onun şerefine dikilen bir
heykelin piedestalidir. Şüphesiz pek çok
heykeller başma memleketlere de götürülmüştür.
Mesela İstanbul müzesine Sinop'tan götürülmüş
çok güzel bir lahid vardır. Üzerinde üzüm
taşıyan çocuk heykelleri vardır. Daha sadeleri
hala Sinop'ta görülebilir. Bir tarafında patlak
gözlü, elmacık kemiği çıkık ve typic bir
tebessüm ile gülümseyen bir baş, diğer tarafında
da basit bir murabba olan beşinci asrın Archaic
paralarından evvelce bahsetmiştik. M.E. 444 de
Pericles ile beraber gelen Atina nüfuz ve
tesirinden sonra basılmış olan zarif paralara da
işaret etmiştik.
....................................
Bir tarlada duran, en büyüğü yer altında kalmış
olan 17 santimlik kaba kısmı da dahil olduğu
halde 91 santim yüksekliğindedir. 50 santim
yüksekliğinde bulunan diğer ikisi bir eczanede
bulunmaktadır. 58 santim yüksekliğinde bir
diğeri birinin avlusundadır. 49 santim
yüksekliğinde bir diğeri daha biri dehliz
direğinin altına konulmuştur. Hepsi aynı şekilde
yani alk ve üst kısmı geniş ve arasındaki düz
kısmında da yazılar vardır. Yazılar yalnız bir
tarafındadır ve hep aynı ifade, yani mihrabı
takdim eden ile namus takdim olunan mabudun
ismini ve nezri muntazam birkaç kelime ile
yazılmıştır.
Autolycus heykelinin ve mihrabının mevcudiyeti,
şehrin banisinin oraclına danışarak halkın
toplanabileceği bir mabedin bulunmasını icap
ettirir. Birçok imparatorluk paralarının
üzerinde bulunan iki sütunlu bir çatı altında
duran Nemesis'in heykeli Sinop'ta bu ilahın da
bir mabedi olduğuna delalet ediyor. Mabed
olduğuna diğer bir delil de Rheipane namındaki
kadının "Bak Serapis'in yanında bulunmakla
müşerref oldum" (yani Serapis'in mabedi yanında)
diye ifadesinden çıkarılabilir. Serapis
heykelinin İskenderiye'ye götürülmesine heykelin
fevkalade büyüklüğüne ve Sinop'ta ona
tapıldığına dair olan rivayetleri kabul ederek,
Bunlarda öyle bir mabedin varlığını gösterir.
Evvelce isimleri geçen ilahların da şüphesiz
mabedleri vardır, fakat bu üç ilahın mabedi
bulunduğu oldukça kat'idir.
Etrafı deniz ile kuşatılmış adanın Poseidon
deniz ilahına tapmaması kabil olamazdı.
Paraların üzerinde bu ilahın bir elinde üç dişli
kargısı, öteki elinde de yunus balığı tutan hep
o belli şekilde, kah ayakta, kah oturmuş
resimleri vardır. Sinop'ta denize tapma dininin
ehemmiyeti, bir beyannamede Poseidon papazı
Helioconius'a verilen pek kıymetdar
imtiyazlardan anlaşılır. O askerlikten muaftı,
ona resmi merasimde çelenk ile şarap verilirdi.
Bazı aylarda umumi kurbanların sağ budu, döşü ve
dili, hususi kurbanlarda ise döşü yahut kolu ve
göğsü ona verilirdi. Bu ilaha tapmanın pek erken
başlaması tabiidir. Ve imparatorluktan daha
evvelki paralar ile imparatorluğun sonuna doğru
gelen imparatorların paraları üzerinde
Poseidon'un resmini buluruz.
Sinop'un Apollo'ya tapmasındaki mana bir az
anlaşılmaz bir haldedir. Sinop Milesiyalılar
tarafından inşa edildiğinden, onlar yeni
meskenlerinde de eski yerlerinin ilahına tapmayı
tabiatıyle tercih etmeleri lazımdı. Bu ilahın
garptan gelmiş olması Sinop perisinin kaçırılma
hikayesinde onun Apollo tarafından Boetica'dan
getirildiği şeklindeki rivayetlele de izah
edilmektedir.
Para üzerindeki temsiller türlü türlüdür. Birisi
bir sehpanın yanında ayakta duran arkaik bir
şekil gösterir. Bu şekil bir elinde defne dalı
diğer elinde yağ kabı tutmaktadır. Öteki
temsillerde Apollo'yu başında bir defne çelengi,
elinde lir olduğu halde taşa oturmuş olarak
gösterir. Sinop'un en meşhur ilahı Serapis idi.
Paraların çoğundaki şekil Serapis'in idi. Eğer
miladdan evvel dördüncü asra kadar geri gidersek
büyük eyniğin şehadeti bu hususta pek kat'idir.
Atinalılar İskender'i Dionysius diye ilan
ettiler. Diogenes de kendi anavatanının mahalli
ilahının en ehemmiyetlisinin Serapis olduğunu
ima kastiyle "O halde beni de Serapis diye
çağırınız" dedi.
Asumani cisimlere tapmak da Sinop'ta ehemmiyetli
idi. Sinop'un isminin Asuriler'in ay ilahı Sin
ile belki münasebeti vardı ve bu ibadeti
şüphesiz ilk Asuri göçmenler getirdiler. Şimdiye
kadar sarih olarak selene yazılmış ve bir Sinop
kitabesi ne de para üzerinde Selene'yi temsil
eden bir şey bulunmamıştır. Fakat yeni bulunan
bir kitabede yazılı olan altı ilah isimlerinden
biri de Selenedir. Bu da ay ibadetinin devam
ettiğine diğer bir delildir. Öteki isimlerden
üçünün: Delios, Hydrachoos, Sirius'da yine böyle
asumani cisimlere ait olduğu zikre şayandır.
Geri kalan diğer ikisi Themis ile Hermesdir.
Mısır'da gönüş mabut Osiris ile Apis'in
birleşmiş şekli olan Serapis'i işiten
Sinop'lular bunun kendilerinin yerli ilahları
Zeus Helios'dan başka bir şey olmadığını
düşündüler. Mısırlılar da Sinop mabudu olan ve
Reinach'ın fikrince Paphlagonialıların milli
ilahının Helenleştirilmesinden başka bir şey
olmayan Zeus Hades'in Mısırlı olmayan bazı
vasıfları haiz kendi serapisleri olduğunu
düşündüler. Ptolemy Soter'in muazzam Serapis
heykelini Sinop'tan İskenderiye'ye götürmesi
rivayeti fikrince bu suretle izah edilebilir.
Herhalde Sinop'ta olduğu gibi Mısır'da da Hellos
ile Serapis fiiliyatta bir addediliyordu.
Serapis'e tapma ile paraların üzerinde başı
gömülen İsis'e tapma tabiatiyle beraber
gidiyordu. Sinop'ta bulunan bir kitabeden İsis
kadın papazı olduğu anlaşılmıştır.
Vilayetlerde içtimai ve siyasi birleştirici bir
kuvvet olan imparatorlara tapma adeti
Paphlagoia'da vardı. Bunu orada bulunan Augustus
mabedinden ve mezhebinden anlıyoruz. Buna benzer
bir ibadet şüphesiz Sinop'ta da vardı. Sinop'ta
bulunan bir kitabede Marcus Aurelius'e verilen
ilahı şeref belki bunu gösterir. Sinop'ta
imparatorlara tapmak adetinin en büyük delili
paraların ilah resmi konulması adet olan yüzüne
Augustus veya başka bir imparatorun başının
resmi konması ve diğer yüzüne de
ilahlaştırılmamış imparator ismi konmasıdır.
Nihayet hıristiyanlık geldi. Kiliselerin, mezar
taşlarının üzerinde haç kondu ve putperest
mebitler terkedildi. Kurbanlık hayvan pazarları
hemen hemen harap oldu. Büyük Plyny'nin Trajana
yazdığı meşhur mektubunda mevzuu bahs olan
hıristiyanların çoğunun Sinop'ta olmaları lazım
geliyordu. "Bu batıl itikatların istila ettiği
şehirlerin" en mühürlerinden biri de Sinop'tu.
"Hıristiyanlar muayyen günde hava ağarmadan
toplanırlar, aralarında İsa'ya Allah diyen
ilahiler söylerler ve fenalık, hırsızlık ve zina
yapmayacaklarına, sözlerinde duracaklarına,
emanete hiyanet etmeyeceklerine" dair herkesi
birbirine bağlayan yeminler ederlerdi. Plyny'nin
mektubunda bahsettiği bu havalinin hıristiyan
ibadeti hakkında daha ziyade tefsilat bu
makaleden ziyade hıristiyanlık tarihine aittir.
Fakat hıristiyanlıktan bu kadarcık olsun
bahsetmeden Sinop dinleri tarihini yazmak tamam
bir iş olmazdı.
SON
|
|
META
TAG: Sinop, Sinop
ilçeleri, Sinop resimleri, sinop haberleri,
sinoplular, www.sinop, sinop gezi, sinop otel,
sinop turu, sinop fotoğrafları, sinop kültür,
sinop tarihi, SİNOP, sinop turu, Batı Karadeniz,
Karadeniz tur, Karadeniz gezi, sinop konaklama,
| |