RESİMLER
| |
GEREKLİ
LİNKLER
| |
|
|
|
|
| |
|
|
SİNOP
TARİHİ -1
E
S K İ S İ N O P
BİRİNCİ KISIM
GİRİŞ
1855’den beri Sinop’a dair hiç monografi (mahsus
risale) yazılmadı. Kırım Muharebesi dolayısıyla
bir müddet Karadeniz şehirleri hakkında alaka
uyandığı ve yakınında Türklerle Ruslar arasında
vukua gelen bir muharebe sebebiyle Sinop’un
muvakkat bir zaman şöhret olduğu bu tarihte W.T.
Streuber’in tarihi araştırması (Sinob ein
Historich-Antiquarischer Umriss, Basel 1855)
intişar etti. Eserde çok yanlışlıklar vardı ve
müellif, sonradan keşfedilip şehrin tarihini pek
ziyade aydınlatan kitabelerden ve meskukattan
haberdar değildi. Bundan başka, o tarihten beri
geçen yarım asır içinde eski Yunanistan’a ve
Yunan kolonilerine dair çok iyi tarihler
yazıldı. 1902’de Amerika Atina mektebinde (
American Schol in Athens) çalıştığım sırada
Profesör Edward Capps, fırsat bulunursa eski
Sinop’la alakadar olan bütün mevad hakkında tam
bir araştırma yapmamı ve kabil olursa sonucu
neşretmemi tavsiye etti. Berlin’de Profesör
Edward Meyer’den ve Göttingen’de Profesör George
Busolt’dan beni bu işe teşvik eder
iltifatnameler aldım. Önceden çok tetebbulardan
sonra 1903 haziranında bir müddet orada oturmak
için, şehrin kendine gittim. Şehrin civarında
muhtelif istikametlerde seyahatler yaptım ve
bulduklarımı canlı ve tarihi tasvirde toplamayı
düşündüm. Ne dereceye kadar muvaffak olduğumu
okuyucum takdir edecektir. Notlardan ve müracaat
edilmesi gösterilen eserlerden anlaşılacağı
vechile müellifin teşekkür borcu olan yerler çok
ve çeşit çeşittir. Bundan sonraki sahife notunda
zikredilen coğrafya kitaplarına ilave olarak M.
Sengebusch’un muhtasar Sinopicarom Quaestianum
Specimen Berlin 1846 adlı esrini, Numisematic
Chronicle ‘in 1885 tarihli nüshasında SİX’in
Sinop meskukatı hakkındaki makalesini umumi
tarihleri, hususiyle Edward Meyer’in Pontus
Krallıkları tarihi (Geschichte Des Königreihes
Pontos) ‘ni ve Beinach-Götz’in Mithradate
Eupator’ını zikretmek lazımdır. Eski kaynaklar
ve başka yeni eserlerde makalenin başından
sonuna kadar yerlerini gösterecektir.
E S K İ S İ N O P
BİRİNCİ BAB
MEVKİ
Etraftaki arazinin hali, coğrafi vaziyeti,
mahsulü ve çift limanı emniyeti, zaptedilemeyen
kayalık çıkıntısı, Sinop adını, gerek muharebe,
ticaret, halk ve devlet istiklali ve bunun
ilerlemesi tarihlerine gerek edebiyat tercümei
haller ve sanayii nefise tarihine
karıştırmıştır.
Küçük Asya’nın şimal sahili iki tarafı
çukurlaşmış ortası yüksek bir dalgaya benzer.
Dalga iki çukuru ile beraber Karadeniz’in cenup
sahilini teşkil eder. Dalganın tepesi sahilin
tam ortasına gelmiş olduğundan kroki
mütenazırdır. Böyle olmakla beraber dalganın
tepesi düzleşmiştir. Ve tam şark tarafının
kenarında iniş başlamadan biraz evvel sert bir
çıkıntı meydana getirir. Bu başlıca çıkıntının
şark köşesinden şimali şarkiye doğru, kara
tarafına uzanan alçak berzahının üzerine
Sinop’un inşa edilmiş olduğu küçük yarımada
başlar.
Yarımadanın kendisi tahminen 600 ayak
yüksekliğinde, kenarları dik ve tepesi düz bir
çıkıntıdır. Uzunluğu takriben iki mil ve
genişliği de en geniş yerinde bir mil kadardır.
Teşekkülü volkanik olduğu ve volkanik
depozitlerin üzerinde bulunan tebeşirlere
bakılırsa burası evvela deniz seviyesinden
aşağıda olup sonradan şimdiki mevkiine yavaş
yavaş yükselmiş bulunduğu görülür. Kayalar
aşikar olarak volkanik tabiattadır ve şarki
Anadolu’da bulunan kayalarla aynı evsaftadır.
Tepenin üzerindeki düzlüğün şimale doğru
ortasında hala sığ bir göl vardır ki bunun eski
bir volkan krateri olması muhtemeldir. Bu türlü
jeolojik teşekküldeki topraklar, havanın
tesiriyle inhilal vukuunda çok müsbit olur.
Orayı ziyaret ettiğimde atlar, keçiler ve
inekler kısa çayırlarında otluyorlardı. Yabani
çiçekler ve kısa fidanlar, defne ve ardıç
ağaçları da çok vardı. Eski muhasara şartları
altında, hiçbir taraftan gelmese bile etrafı
mahsulatı ile oldukça büyük bir orduyu
geçindirmek kabil olurdu. Su da mebzuldu.
Çıkıntıdan şehre doğru inerken bayırın biraz
ilersinde bir mağara vardır. Bu mağarada yer
altından soğuk, tatlı bir su akar. Mağaradan
şehre kadar yer altından su yolu vardır. Suyun
çıkışı da temizdir. Mecrasının da temizliği
temin edilmiştir. Yolun yapılması Yunanlılardan
ve Romalılardan daha sonradır, fakat kimsenin
bilmediği suya böyle muhafazalı yoldan
erişebilmek fikrine her devirde tesadüf
olunabilir. Tepenin üzerindeki düzlükte ufacık
çaylar da vardır. Bunlardan biri şarki cenubi
tarafta ufak bir tepeden ufki olarak, üzerinde
Yunanca yazılar bulunan eski Roma devrinden
kalma bir sarcophage-lande akar.
Adanın dik ve sivri kıyıları taş olmuş bir
kirpiye benzer. Trachite, siyah volkanik sünger
taşı, kırmızı tebeşirli mermer gibi muhtelif
sertlikte ve sedefle karışık kireçli ve kumlu
taşlar gibi muhtelif kesafette taşlardan meydana
gelmiş kayalara, denizin tesiri sahili
çıkıntılar kütlesi haline gelmiştir. Sahilde
deniz su sathının üstünde ve altında mağaralar,
su ile dolu oyuklar vücuda getirmiştir.
Strabo bunlara choenicides adını vermişti. Böyle
bir sahile asker çıkarmağa teşebbüs etmek hemen
hemen imkansız olduğu gibi kolaylıkla müdafaa
edilebilen düzlüğe varmak ise ondan daha güçtü.
Çıkıntı mihveri hizasından cenubi garbiye doğru
inecek olursak iki tarafındaki çift limanın
araziyi küçülterek bir milin dörtte birine kadar
indirdiği münhat boyuna geliriz. Ve bun dan çok
güzel ve münbit olan asıl araziye çıkarız.
Cenuba doğru bakılınca şurada burada bağlar ve
mütenevvi yemiş bahçeleriyle karışmış arpa,
yulaf, buğday, pirinç ve diğer hububat tarlaları
görülür. Elma, armut,incir, şeftali,erik,
muşmula, kaysı ve kiraz çoktur. Kayısı ve kiraz
asıl cenup sahillerde çıkmış ve buradan
İtalya’ya ve o tarikle başka memleketlere
götürülmüş zannolunuyor. Aynı sahilde Sinop’un
kolonisi olan Cerasus, ismini kiraz ağaçlarının
çokluğundan alır. Zeytin ağacı eski zamanlarda
mebzul imiş. Karadeniz’de zeytin ağacının
bulunduğu en garp nokta Sinoptur. Ben birkaç
zeytinlik gördüm, fakat Strabo bütün bu
mıntıkanın zeytin ağaçları ile örtülü olduğu
kanaatinde görünür. Arkalarda şarka ve garba
doğru büyük meşe, çam, ceviz, kestane, gürgen,
kara ağaz, şimşir, selvi ve diğer ağaç ormanları
vardır. Bu ormanlarda ağaçların altları da kısa
ağaçlarla örtülüdür. Bu nevi küçük kısa
ağaçlardan her tarafta vardır. Mor dağların
uzaklarda çizgileri dalgalı bir istihkam duvarı
gibi eski sahil medeniyetini dahildeki barbar
halktan ayırır ve fiiliyata bugün bile aynı
vazifeyi yapar. Dağlık arazi kayalık ve gayri
münbit zannedilmesin, bilakis denizden hasıl
olmuş ovalar gibi feyizli olup sırtları ve
vadileri son derece de münbittir.
Sinop devletinin arazisinin sahih mesahası bugün
tayin edilemez. Merbut bulunduğu Paphlagonia’nın
şark hududu ister Tehrmodon’dan, ister İsis’den
veya Amisus şehrinden çizilmiş olsun, Sinop
herhalde Paphlagonia’dan çok küçüktür. Çünkü
Strabo, Amisus vilayeti ile Sinop vilayetinin
ayrıldığı noktayı daha garba doğru Halsy nehri
diye gösteriyor. Diğer taraftan da Sinop’un
hükümran olduğu yerler Fithnia hududuna kadar
varmadı. Tabiat ta cenupta Olgassy dağlarını
hudut çekti. Eğer eski Sinop hükümetinin
hududunu şimalde Karadeniz, şarkta Halys,
cenupta Olgassy dağları, garpta da 32. paralele
yakın gayri muayyen bir hattır dersek hakikatten
pek uzak olmayız.
Çıkıntının boynunda bina edilmiş şehre dönersek
eski şehir merkezinin yerinde iç duvarla
çevrilmiş bir avlu ve bir Türk kalesi ve
hapishanesi buluruz. Burasının Sinop’un
Akropolisinin yeri olması muhtemeldir. Duvarın
haricinde çıkıntıya doğru şimali şarkide
Hristiyan ve Rum mahalleleri vardır. Maatteesüf
eski şehri zihinlerde yeniden meydana
getirebilecek tarihi, sahih malumat pek azdır.
Yüksek tepeden aşağıya bakarak nereleri stoa,
jimnas ve çarşı, Mithradate’nin sarayı ve
Serapis mabedi olabileceğini zihnimde
canlandırmaya boşuna çalıştım, fakat hareket
noktası olabilecek hiçbir harabe ve yığınımsı
bir ana nokta bile yoktur. Yalnız berzahın bir
kenarından öbür kenarına yapılmış, yıkılmış ve
tekrar yapılmış ve yapılışında gayri mütecanis
maddeler kullanılmış ve pek gayrı muntazam bir
surette bina edilmiş iki duvar vardır.
Binalardan çıkmış temel taşları, stoa’lardaki
evvelki yerlerini gösteren oyukları aşınmış
Romalılardan kalma sütunlar, şurada burada
kalmış heykel parçaları, bazen bir duvarın en
üst kısmında bazen de en altında taş yerine
kullanılmış aslan heykelleri ve pencere üstüne
konan taşar ve korniş parçaları vardır. Başka
birçok parçaları öteki beriki almış götürmüş,
bir takımı müzelere, alelhusus İstanbul
Müzesi’ne nakledilmiştir. Karaya yakın olan
duvarın iç tarafında Roma su kemerlerini
gösteren kemerler vardır. Dıvarın bu kısmı iyi
yapılmıştır. Romalılar tarafından yapılmış
olması muhtemeldir. Mütebaki kısmı öteki
duvarlar gibi önce Cenevizliler ve sonra da
Türkler tarafından yapılmıştır.
Cyzieus’un olduğu gibi Sinop’un da
ilerlemesindeki en mühim amil, şark ve garp
denizlerine hakim çift limandır. Bu liman eski
zamanlarda da şimdi de Karadeniz sahilindeki en
iyi limandır. Eski zamanlarda cenup limanı ıslah
edilmiş olacak ki Büyük Hithradates zamanından
kalma olduğu zannedilen bir iskele harabesi
vardır. İki limana da onları dolduracak hiçbir
nehir akmaz. Fakat şimal limanı şimdiki
vapurların yanaşmalarına elvermeyecek kadar kum
tabakaları ile sığlaşmıştır. Evvelce daha derin
olduğu için eski zamanın küçük gemileri ticaret
maksadıyla buraya girebiliyorlardı.
Pericles zamanında ve daha sonra Mithradates
zamanlarında şimal limanının sularının büyük
gemilerin girebilmesine müsait derecede derin
olması muhtemeldir.
|
|
META
TAG: Sinop, Sinop
ilçeleri, Sinop resimleri, sinop haberleri,
sinoplular, www.sinop, sinop gezi, sinop otel,
sinop turu, sinop fotoğrafları, sinop kültür,
sinop tarihi, SİNOP, sinop turu, Batı Karadeniz,
Karadeniz tur, Karadeniz gezi, sinop konaklama,
| |