RESİMLER
| |
GEREKLİ
LİNKLER
| |
|
|
|
|
| |
|
|

Eski Zamanlarda SİNOP
BÖLÜM 1
Tarih Öncesi
Türkiye' nin en kuzey noktasını araştırırken, eski zamanlarda "Lepte" olarak
adlandırılan muhteşem yarımadayla karşılaşırız. Bugün ise Türkler "İnce
Burun" (Başyöz Burnu ve Hamroros' un birlikte oluşturdukları yeri
tanımlamaktadır.) ve "Sinop Burnu" olarak iki yarımada şeklinde bir
adlandırma yapmaktadırlar.
Sinop Burnu, iki mil uzunluğunda ve bir mil genişliğinde denizden ortalama
600 feet yükseklikte bir adadır. Ankara' ya bir çeyrek mil genişliğindeki
bir boğaz (istmus) ile bağlanmaktadır.
Yarımada Kuzey Anadolu Dağları olarak adlandırılan kuzey dağ zincirleri ile
Anadolu' dan izole olmuştur. Yüksekliği 6512 feet olan "Yaralıgöz Dağı" ,
yarımadaya yakın en yüksek zirve noktasıdır. Yarımada, İnce Burun ve Sinop
Burnu' nu ayıran " Karasu Nehri" ile ikiye ayrılmaktadır. Yaklaşık 60 mil
doğuda, eski zamanlarda "Halys Nehri" olarak bilinen "Kızıl Irmak"
akmaktadır.
Dünya yüzeyinde insan hayatı başlamadan ve hatta Türklerin şu andaki
yurtlarına yerleşmelerinden önce Karadeniz su (Karadeniz, eski zamanlarda
"Euxine" ve "Pontos" olarak adlandırılmaktaydı) volkanlarının etkisi
altındaydı. Sinop Burnunda bu etkiler şu anda bile görülebilmektedir. Eski
zamanlarda zamanla, denizin ölü hayatı ile birlikte oluşturduğu fosilleşme
gerçekleşti. Bu durum, zengin kireç taşlarının volkanik kayalar üzerine
birikmesine neden oldu. Ve sonrasında insanın yeryüzüne gelmesiyle -bu
zamanda denizler buzullardan oluşmaya başlamıştı ve karalarda depremlerden-
Sinop Burnu denizden şekillenmeye başladı. Boğazın (Yarımadayı ana karaya
bağlayan) kireç taşından ziyade volkanik kayalardan oluştuğu görülmektedir
ve buraya Sinop Burnunun oluşumundan çok zaman sonra toprak birikmeye
başlamıştır. Eski zamanlarda bile, boğaz seller altında kalmıştır ve su daha
fazla kumu buraya taşımıştır.
İLK YERLEŞİM
Sıklıkla, Asurluların ve özellikle Hititlerin Sinop bölgesine yerleştikleri
belirtilmektedir. Bazı tarihçiler, Hititlerin "Sinuwa" olarak
adlandırdıkları yerin Sinop olduğunu iddia etmektedirler. Fakat, Asurlular
ve Hititliler Sinop'a gelmiş olsalar bile, Arkeologlar Dr. Akurgal ve
Budde'nin 1951 ve 1953 de keşfedebilecekleri hiçbir izi geride
bırakmamışlardır. M.Ö. 1200'lerde, Gasgas'lara ait olan Asur tabletlerinden
okuyoruz. Gasgas'ların Sinop bölgesinde yaşadıklarına inanılmaktadır, fakat
onların kalıntılarına henüz rastlanmamıştır.
M.Ö. 1148'den sonra, "Argonauts" olarak bilinen Yunanlılar Karadeniz'i
keşfetmeye başladılar. Karadeniz, bazılarınca açık deniz manasına gelen
"Pontus" olarak adlandırmaktadır. Karadeniz, macera ve zenginlik arayan genç
Yunanlılar için bir hedefti. Jason'ın hikayeleri de bunu belirtmektedir.
Homer'in "Odyssey" i da - bugün hala yanlış kavranmaktadır - Karadeniz'i
temsil etmektedir. Sinop, " Cyclop" ların evi olmuştu. Argonaut'lu
Herakles'in takipçilerinden biri, Cyclop'lara esir düştü; fakat kurtulmayı
başardı ve bir süre Sinop burnunda yaşadı. Muhtemelen bu süre zarfınca
yerlilerle arkadaşlık kurdu ve sonraki Yunanlı kolonistler için bir yerleşim
yeri ihtimalini ortaya çıkardı. Sonra, Herakles tarafından kurtarıldı.
Autolycus, Milet'de (Milet, Anadolu'nun batı kıyılarında bulunan bir Yunan
şehridir.) ilginç Yunanlılar buldu ve M.Ö. 780 ve 756 arasında, Miletliler
boğazda bir yerleşim buldular ve ona Sinop dediler. Sinop ismi Yunanca
"sinomai " den gelir ve manası da zarar vermek, yok etmektir. Yani, Sinop
"Yokedici" (Destroyer) olarak isimlendirildi. Bazı tarihçiler, Sinop isminin
Asurluların ay tanrısı "Sin" den geldiğini iddia etmektedirler, fakat bu
iddia, Asurluların Sinop bölgesinde hiç yerleşim birimi oluşturmadıkları
nedeniyle zayıf kalmaktadır. Sinop, aynı zamanda eski Yunanlılar tarafından
"Sinope" olarak da adlandırılmaktadır; fakat bu kelimede ki son "e" sesi
kısadır ve okunmamaktadır.
GEÇİCİ YIKILIŞ
M.Ö. 700 de, Kral Midas kontrolündeki Frigya'lılar (Frigya'nın başkenti
Gordium, bugünkü Ankara'nın birkaç mil güneybatısına düşmektedir), barbar
Cimmerian'ları durdurma ümidiyle Sinop'taki yeni yerleşimin kontrolünü ele
geçirdiler. 1951 ve 1953 'de Alman ve Türk arkeologlar, Sinop'ta
Frigyalılara ait çeşitli çömlek kalıntıları buldular. Sinop'un Frigyalılar
zamanında bir zirveye ulaştığı görünmektedir. Fakat, atlı Cimmerian'lar
Karadeniz sahillerine akın akın geldiler ve Sinop M.Ö. 677 'de onların
denetimine ve tahribatına maruz kaldı. Cimmerrian'lar zaman zaman kral
Assarhaddon yönetimindeki Asur gücü tarafından yenilgiye uğratıldı.
Sonrasında Asurlular Frigyali kral Midas'ı da ezerek Lidya'lılara doğru
sınırlarını genişlettiler. M.Ö. 716 'da Sinop'ta doğan "Gyges", Argonaut'lu
Herakles'i yenilgiye uğratacağını iddia ederek, M.Ö. 687'de Lidya'lıların
kralı olmuştu. Gyges, Asurlularla yardımlaştı ve Cimmerian'ların
ilerlemesini de durdurdu. Daha sonra, asurlularla ilişkilerini kopardı ve
Cimmerian'lardan gelen yeni bir taarruz ile karşı karşıya geldi. M.Ö.
657'de, savaşta öldürüldü ve başkenti, Sardis alındı. Sonunda, Lidyalıların
yeni kralı Ardys, Asurluların da yardımıyla, Sinop'ta kalan son
Cimmerian'ları da ortadan kaldırdı.
BÖLÜM 2
İKİNCİ YERLEŞİM
Miletliler, Crimealıların yeniledikleri ve Karadeniz sahillerinin tekrar
kolonizasyon için güvenli olduğunu gördükten sonra, bir kez daha
ticaretlerini kurdular. Yaklaşık M.Ö. 635'te, Sinop'a geri geldiler ve
ikinci ve kalıcı yerleşim tarihi M.Ö. 73 oldu. Sinop'tan Miletliler yünlü
eşyalarını, gümüş ve Coichis kölelerinin ticaretini yapmaktaydılar.
Miletliler her bir şehrin bir tarafında olan iki liman inşa etmişlerdi.
Kuzey limanı, dengesizce kısa sürede büyüdü fakat sadece güney limanı hırçın
Karadeniz sularına karşı kırılgan gemilerini yeterince koruyabiliyordu.
Ticaretleri geliştikçe, yeni bir liman daha kurdular. Bu limana, Yunanca
gemilerin donatılması manasına gelen "armena" , Harmene, ismini verdiler.
Sinop, Karadenizdeki ticareti ile ünlenmeye başladı. Çok iyi bir coğrafi
mevkiye sahip olduğu için, yerel ticaretin merkezi olmasına ilaveten
Yunan'lı ve hatta Colehis ve Crimea (Crimea, eski zamanlarda Boğaziçi
krallığı olarak bilinmekteydi) ile uğraşan Mısır'dan da uzaktaki tüccarların
karargahı oldu. Sinop, başlıca balmığıyla ünlüydü. Sinop ticarette
geliştikçe, kendi kolonilerini kurmaya başladı. Amisus (Samsun), Trapezus
(Trabzon), Cotyora ve Cerasus Sinop'un önemli kolonileri haline geldiler.
Bunlardan, Sinop buğday, mısır, pirinç, şeftali, armut, erik, elma, fındık
ve zeytin ihraç etti. Cerasus kolonisi ve Sinop'un dış bölgeleri kiraz
üretimi bakımından oldukça zengindi. İlaveten, Sinop, Cotyora'nın
güneyindeki dağlarda demir madenciliği de yaptı ve çelikten eşyalar üretti.
Kapadokyanın iç bölgelerinden "Sinopik" olarak adlandırılan kırmızı bir toz
getirildi çünkü bu toz Sinop'un tıbbi ve renk pigmenti olarak baqş ihraç
maddesiydi. Yunanlılar, çeşitli renklerdeki gemilerini gururla gösterirlerdi
ve bu gemilerde Sinopik kırmızı yaygın bir şekilde kullanılmıştı. Ceviz
ağacı gibi çeşitli ağaçlar mobilya yapımında, çam gibi diğer ağaçlar ise
gemi yapımında kullanılmıştır.
Miletliler aynı zamanda şehrin görünümünü de güzelleştirmeye başladılar.
Bugünkü kale ve cezaevi olan yerde baş tapınak ve şehrin hazineleri
bulunmaktaydı. Miletliler, fiziksel kültürlerinde ve Yunan oyunlarında da
oldukça başarılıydılar. Sinop gençleri, tüm Yunan dünyasında oyunlara
katılanlar arasından fark edilirlerdi. Gimnazyum, Miletlilerin temel
yapılarından biri olmuştur. Ünlü tanrılarına tapınaklar inşa ettiler.
Poseidon ve Apollo'ya ve daha sonra da Zeus, Athena, Hermes, Ceres, Demeter,
Dionysus, Ascleipus, Diocuri, Serapis ve İsis'e atadılar. M.Ö. 560 larda,
Sinop'lu iş adamları yüksek bir hayat standartına sahiptiler ve Corinth'den
(Corinth çömlekleri, 1951 ve 1953 teki kazılarda oldukça bulundu) ithal
edilen çömlekleri kullanırlardı. Heykeller de ithal ettiler ve çoğu türbeyi
de dekore ettiler. Kızıl balçıktan yapılan malzemeleri binaların iç ve dış
dekorasyonunda oldukça fazla kullandılar. M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen tapınak
kazılarında da görüldüğü gibi mozaik yer döşemelerini tapınaklarda
kullandılar. Diğer birçok heykel ya diğer müzelere yerleştirildi ya da
koleksiyonlara. Sinop müzesi bu devre ait sadece birkaç parça içermektedir.
M.Ö. 560'da, "Croesus" Lidya'nın kralı oldu ve Anadolu'da hükümran oldu.
Sinop bölgesi yetersiz yollar nedeniyle hala Anadolu'dan izole haldeydi.
Milletlilerce kolonize olmuş Sinop, (Milet, Lidya'nın bir parçası değildir)
Lidya'lılaraca özgürlüklerinin devamı için vergi vermekteydi.
M.Ö. 546'da, kısa bir süreliğine Fars'lı "Cyrus" Lidya'yı fethetti ve Sinop
Farslılara vergi vermeye başladı.
ATİNALI BİR KOLONİ
Atina'lılar, Karadeniz sahillerindeki ticareti tehlikeye sokan korsanlar
nedeniyle, Sinop'un ihtiyaç duyduğu balık, mısır ve tahtanın nasıl güvenli
bir yolla ithal edilebileceğini düşünmeye başladılar. M.Ö. 444 de,
"Pericles", ticareti korumak amacıyla, Karadeniz'i ve Sinop'u ziyaret etti.
Ve Sinop'u Atina'nın bir vilayeti haline getirmeyi kararlaştırdı.
Teğmenlerinden "Lamachus" a, Sinop hükümetini gaspeden "Tomesilaus"u
önlemesi için 13 gemi bıraktı. Pericles Atina'ya döndüğü zaman , şehir
Sinop'un kolonizasyonu lehine oyunu kullandı ve 600 gönüllü kolonisti
yenilen zorbanın evleri ve arazilerini almaları için Sinop'a gönderdi. M.Ö.
431'de "Peleponnesian" savaşı olduğunda, Sinop Atina'lıların Amisus'u da
kurdular ve şehre "Piraeus" adını verdiler. Ve Amisus'u, Sinop'tan bağımsız
bir şehir haline getirdiler. Yolların da yapılmasıyla, Piraeus ticarette
Sinop'la rekabet etmeye başladı. Sinop'un refahı deniz ticaretine
dayanmaktaydı ve karadan Piraeus'da olduğu gibi ulaşılması hayli zordu.
Fakat Sinop diğer kolonileri olan Trapezus, Cotyora ve Cerasus'u elinde
tutmayı başardı ve ticaretine devam etti.Şehirde, Miletlilerinin gelenekleri
de yitirilmedi. İyon'ya konfedarasyonunun hamisi Poseidon Heliconicus ve
Miletlilerin favori tanrısı Apollo, hala ağırlıklarını hissettirmeye devam
ettiler. Sinop'taki kazılarda sıklıkla bulunan Yunan adası Cos'un iki kulplu
çömlekleri ve Atina'nın siyah sırlanmış çömlekleri Atina'lıların buraya
verdiği büyük önemi göstermektedir. Atina kolonizasyonundan sonra Sinop,
demokrasinin altın çağına ulaştı. Daha sonra, Aristo, Sinop'un yapılanmaya
değer olduğunu anladı ve coğrafyacılar Sinop'a ilişkin özelliklerle
haritalarını çizmeye başladılar. Yunanlılarca bilinen iki büyük nehir Nil
veDanube idi. Yunan coğrafyası, bu iki nehrin kuzey ve güneyden düz bir
şekilde aktığını ve ikisinin de aynı meridyende olduğunu düşündüler.
Çizdikleri bu meridyen Sinop'tan da geçen meridyendi.
M.Ö. 412' de, ünlü Cynic filozof, Diyojen Sinop'ta doğdu. Gerçi, bir filozof
olarak ününü Sinop'ta elde etmemişti. Onun Sinop'taki doğumu başkan Dwight
D. Eisonhower'ın Texas'ta doğmasıyla aynı karakterdedir. İkisi de doğdukları
yerde ünlenmemişlerdi. Diyojen'in babası bir bankacıydı ve sahte para basımı
nedeniyle halk tarafından suçlanmıştı. Daha sonra, Diyojen ve babası,
Icesias, sinirli Yunan'lıların ellerinden kaçmayı başardılar. Atina'da
Diyojen Antisthenes'in okuluna katıldı ve buradan ününe kavuştu. M.Ö.
323'de, Corinth öldü.
ON MİLYONLARIN İLERLEYİŞİ
M.Ö. 401 'de, Yunanlılar Farslı yönetime karşı devrim yaptılar. Tüm Yunan
şehirlerindeki halk dövüşmek için biraraya geldi. Generallerinin
öldürülmesinden sonra, savaş aleyhlerine dönmeye başladı. Askeriye'de geri
kalan 10 bin Yunan'lı Yunanistan'a geri dönmek için Xenophon'u lider olarak
seçtiler. Daha sonra, Anadolu'ya doğru yürüyüşe geçtiler ve deniz yolu ile
Karadeniz sahillerine geri döndüler. Trapezus,Cerasus ve Cotyora'daki
Yunanlı halk, bu geri dönen 10 bin Yunanlıdan hiç de hoşnut değillerdi. Aynı
zamanda bu insanlar, gıda, giyecek, ilaç ve barınma bakımından zor şartlarda
olmalarına rağmen oldukça iyi bir şekilde organize olmuşlardı. Trapezus ve
Cerasus'lu Yunan'lılar onlara besin sağladılar. Gerçi, Cotyora'daki
Yunan'lılar yanlış anlama nedeniyle onlara besin ve barınma bulmaya devam
ettiler. Cotyora'lı Yunanlılar kısa bir süre sonra Sinop'a şikayette
bulundular ve bunun üzerine Sinop delegasyonunu gönderdi. Delegasyon lideri,
"Hecatonymous" tu. Bu 10 bin insana yaptığı konuşma şöyle idi.
"Askerler, Sinop şehri sizleri tebrik etmektedir.Barbarlara karşı zafer
kazanan Yunan'lılar. Buraya sağ salim gelmenizden dolayı çok mutluyuz; Çünkü
yolculuğunuz boyunca birçok badire anlattığınızı duyduk. Bizler Yunan'lı
olduğumuz için, bize Yunan'lı gibi davranacağınızı umuyoruz. Biz size zarar
vermedik, fakat Cotyora'daki halk besinlerini zorla aldığınızı
söylemektedir. Biz bunun böyle olduğunu düşünmüyoruz ve kendimizi savunmamız
için bir araya gelmenizin şart olacağını düşünüyoruz."
Xenophon şöyle cevap verdi, "Sinop halkı, buraya vücudumuz tek parça halde
geldiğimiz için gururlu ve müteşekkiriz. Savaşmak ve ganimetlerimizi aynı
anda taşımak için zamanımız yoktu. Şimdi buradayız, Yunan şehirleri
arasında, Trapezus'da bize besin verdiler ve biz onların karşılığını ödedik.
Ayrıca bize verdikleri hediyeler için de şükranlarımızı sunduk. Gücümüzü
tercih edenlere, verdik. Kendinize sorun bizler nasıl ziyaretçileriz.
Şimdiye kadar, yerlilerden sadece ihtiyacımız olanı aldık. Cotyora halkından
ne almak istediysek, satın almak istediğimizde de bize vermek istemediler.
Bizim dostluğumuzu istemedikleri görünümü verdiler, çünkü bizim yaralı ve
hasta olan insanlarımıza bile yardım etmediler. Bahsettiğiniz birliği
oluştursanız bile, sizinle ve sizin oluşturduğunuz birlikle savaşmaya
hazırız. Zaten biz çok büyük güçlerle savaştık ve kazandık. Paphlagonia
krallığının, sizin şehrinizi ilgilendiren emellerinin olduğuna dair
söylentiler var. Eğer bize ihtiyacı olursa, onun hırsını gerçekleştirmesine
yardımcı olabiliriz.
Daha sonra Sinop büyük elçilerinden birisi söz aldı," Sonuç olarak, bir
yanlış anlama var. Çünkü, biz savaş istemiyoruz. Sinop'a geldiğinizde, biz
sizi en iyi konukseverliğimizle hoşgeldiniz dedik. Cotyora halkına neye
ihtiyacınız varsa vermelerini isteyeceğiz."
Bundan sonra, herşey olağan seyretti. Hectonymous, düşman barbarlarla karşı
karşıya gelmemeleri için onların daha iç bölgelere ilerlememeliri için
uyardı. Sinop için uygun olmamasına rağmen, onlara gemi geçişleri ile ilgili
yardımcı olacaklarını Xenophon ve topluluğa belirtildi. "Sinop'un
sağlıyamadığı gemileri, eğer Heraclea'ya (Ereğli) karayolu ile giderseniz
oradan elde edebilirsiniz" denildi. Xenophon ve topluluk Hecatonymous'un
planı üzerinde büyük ölçüde anlaştılar; fakat Xenophon orduyu ikiye bölmek
istemedi ve dedi ki, "Ya biz hep birlikte gideceğiz ya da hiçbirimiz
gitmeyecek," Daha sonra, gerekli hazırlıkların yapılması için
Hecatonymous'la birlikte Sinop'a geri dönecek olan delegasyonu tayin etti.
Aynı zamanda, topluluk arasında kendi öz vatanlarına dönmekten ziyade
kolonilerin gerisinde kalınmalı mı yoksa kalınmamalı mı diye tartışma vardı.
Xenophon dedi ki, "her şartta birbirimize kenetlenmeliyiz, çünkü gittiğimiz
her yolda başarılı olabilmemizi sağlayan faktör bizim büyük bir topluluğa
sahip olmamızdır."
Sonra, bir seçim yapıldı, ve varılan karar, yeni bir şehir bulmaktansa tüm
ordunun öz vatanlarına geri dönmesi yönündeydi. Daha sonra, Sinop'a doğru
ilirlediler ve İnce Burun'da liman olan Harmene'nin dışında kamp yaptılar.
Ayrılmaları için gerekli olan gemileri elde edene kadar 5 gün boyunca orada
kaldılar. Yeterli erzağı ve 1500 sürahi şarabı Sinop halkından aldıktan
sonda, Xenophon Harmene'nin kutsal tepesinde, Sinop halkına şükranlarını
belirtmek, on bin kişinin güvenliği ve eve dönüş yolculuğunda başarıya
ulaşmaları için zeus'a iki kurban verdi.
ÖZGÜRLÜK İÇİN SON BAHİS
Sinop coğrafi konumu nedeniyle, Farslıların idaresinden kurtulmaya ve özgür
bir şehir devleti olmaya devam etti. Gerçi, kısa bir süreliğine, M.Ö.
370'de, Kapadokyalı isyancılardan olan Datame'ler tarafından işgal
edilmişti. Bu yönetim altında, Sinop tekrar eski pozisyonunu ele geçirdi.
Alexander'ın saldırı ihtimalini, Sinop hiç de göz önüne almamıştı. Fars
kralına karşı sözde boyun eğmeleri Sinop için bir gurur kırıcı durumdu,
fakat bu boyunduruk altında dahi bağımsızlıklarını devam ettirebildiler.
Yeni hükümranlık ihtimali ve birçok Yunan'lı paralı asker yeni bir bela
anlamındaydı. M.Ö. 334'de, Alexander Fars'ın fethine çıktı. Aynı zamanda,
Anadolu'nun kuzey sahillerindeki Yunan şehirlerini de dikkatle inceliyordu,
Fars kralını yendikten sonra, Sinop'un büyük elçisiyle biraraya geldi, ve
Sinop'luların daha önceden sahip oldukları özgürlüklerini devam
ettirebilmeleri için onları evlerine geri gönderdi. Bu zamanda, Pirdeus,
Farslı zorba bir hükümdarın kontrolü altındaydı; Farslılara karşı
Alexander'ın zaferiyle, şehre Amisus ismini geri verdiler ve tekrar
hürriyeti geri getirdiler.
Alexander'dan sonra, Selçuklulardan ve hatta Pontus krallarından bile
bağımsız bir konumdaydı, Sinop. Fakat Sinop, Diodochi'nin bölünmüş yönetimi
nedeniyle içeride sıkıntılı günler yaşıyordu. Katı yönetim ve anarşi
yıkılmalarını izledi ve zorba hükümdar "Scydrothenis" yönetimi ele geçirdi.
Bu sırada, Mısır hükümdarı, Mısır'daki yeni tapınağı için Sinop'tan
Serapis'in heykelini büyük bir para karşılığında aldı. Sinop yönetimi zorba
hükümdarların ellerinde kaldı ve M.Ö. 3. yüzyılda bağımsızlığını elde etti.
Müttefiği olabilmek için, güçlü Yunan adası Rodos ile yakınlaşmaya başladı.
Bu müttefiklik, M.Ö. 220'de, Mithridates II'nin Sinop'a atağını önledi ve bu
Pontus kralının şehirle ilgili daha ileriki planlarının gerçekleşmemesini
sağladı.
BÖLÜM 3
PONTUS'UN YÜKSELİŞİ
M.Ö. 185' de, Pharnaces I Pontus'un kralı olduğunda, ataları tarafından
güçlendirilmiş bir krallığı miras aldı, ilgisini çeken ilk şey kendi
topraklarına komşu bir bağımsız şehrin varlığıydı. Sinop daha önceden
büyükbabasının ataklarını önlemişti. Amisus gibi diğer şehirlerin bu
krallığa bağlandığı zamanda, Cerasus ve Cotyora kolonilerine saldırmanın
Sinop'u savaşa çekebileceğini gördü. Entrikların yardımıyla, Pharnaces I,
M.Ö.183' de Sinop'u ele geçirdi. Bu durum kolonilerin ilhak edilmesini
izledi. Rodos, hemen dostu olan Sinop'un bağımsızlığını kaybettiğinin
farkına vardı. Rodos'lu halk lideri, Eumenes, Roma senatosuna protestolarda
bulundu. Doğuyla çok da ilgili olmayan Roma, araştırma yapacağı sözüyle
protestoları dindirdi. Gerçi, senatörlerden biri, senatonun Pharnaces'i
kınamasından ve sinop'a dostlukları nedeniyle Rodos'u ve xEumenes'i
övmesinden önce bir konuşma yaptı. Sinop Pontus'ların egemenliği altında
kaldı. Pharnaces I, Paphlagonia ve diğer birkaç krallığa da saldırarak
Pergamum'a karşı savaşını sürdürdü. Daha sonra Roma araya girdi ve Pontus
kralının saldırısına devam ettirmesi halinde kendilerinin devreye gireceğini
bildirdi. M.Ö. 178'de, Sinop'un Pontus'a bağlı kalması şartı ile Sinop
fetihlerine son vererek Roma ile barış yaptı.
Sinop, yeni kralın gözünde çok önemli bir yer işgal etmeye başladı. Ve, onun
favori şehri oldu, krallığının idaresini Sinop'a hareket ettirmeye başladı.
Sinop, Pontus'taki en iyi limana sahipti, ve Pharnaces'in bu avantaja
ihtiyacı vardı. Anadolu'ya saldırması engellendiği için, gözlerini
Karadeniz'in karşısındaki Crimea'ya dikti. Bu bölgeyle büyük ticari
ilişkileri vardı. Pharnaces I ölmeden önce, başkenti Ameseia (Amasya)'dan
Sinop'a taşıdı. Oğlu, Mithridates V, tahta oturdu ve Sinop'ta sarayını inşa
ettirdi. Mithridates V, babasının Roma'lılarla yaptığı anlaşmaları
önemsemeyerek, Frigya'ya, Paphlagonia'ya, Kapadokya'ya, Galata'ya ve hatta
Crete (Kıbrıs) adasına fetihlerine başladı. Kraliçesi, Laudice, yönetimi
kendi eline almak isterken, eşi M.Ö. 120'de suikasta uğradı. Daha sonra
kraliçe, Roma ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için Pontus güçlerini fetih
bölgelerinden geri çekti ve ordusunu azaltmaya başladı. Sonrasında,
Sinop'taki sarayında zengin bir yaşam sürdü.
BÜYÜK MİTHRİDATES
Büyük Mithridates M.Ö. 132'de, Sinop'un Pontik sarayında doğdu. Babasının
suikastından çok uzun bir süre geçmeden, kendisinin öldürüleceğinden
korkarak Pontus'un iç bölgelerine kaçtı. Mithridates, Yunan dili ve
kültürünü tercih etti ama atalarının kanlarına önem vermesinde olduğu gibi
birçok Fars geleneğini de muhafaza etti. M.Ö. 111'de, Mithridates annesine
karşı ayaklanarak, çok fazla direnç gösterilmeden taçı ele geçirdi.
Annesinin ve onun kardeşi, Chrestus'un çevirdikleri entrikaları sona
erdirmek için onları idam ettirmeye mecbur kaldı. Aynı zamanda, Mithridates
Sinop'un güzelliklerini zenginleştirmek için gimnazyum, tiyatro, kütüphane
ve tapınaklar yaptırdı. Sinop, Pontus'un başkenti olmasından ziyade
imparatorun koltuğu olduğu için çok önemliydi. Mithridates, Crimea' ın
(Bundan sonra, Mithritades Boğaziçi'nin de kralı kabul edilir.) kontrolünü
ele geçirdi. M.Ö. 95'e kadar, Kapadokya, Paphlagonia ve Galata'yı işgal
etti. Ünlü Roma Generali, L. Cornelius Sulla bir elçi olarak Mithridates ve
müttefiki Bithynia ile ilişkilerini kopardı. Ve, Kapadokya ve Bithnyia'yı da
içeren yeni yeni bir istilaya başladı. Roma'nın protestosu üzerine, tekrar
geri çekildi. Kısa bir süre sonra, Monius Aquilius emrindeki Roma'lılar,
Bithynia'dan Nicomedes, Galata'dan Cassius ve Sicilya ve kapadokya'dan Opius
Pontus'a saldırmaya karar verdiler. Fakat, Mithridates tarafından yenilgiye
uğradılar. Büyük ordusuyla birlikte saldırganları Anadolu'dan çıkıncaya
kadar takip etti. Sonrasında, Milet, Pergamum ve diğer birçok Yunan ada ve
şehirleri ilgisini çekmeye başladı. Cassius, Rodos'a kaçtı, orada muhteşem
surları güçlendirmeye devam etti. Bu sırada, Mihtridates Pergamum'a karşı
operasyon için ordusunu topladı, fakat Sinop devamlı definelerinin ve savaş
ganimetlerinin toplandığı bir yer olmaya devam etti. M.Ö. 88' de, Roma
emperyalizmine kini olan Mithridates, 80 bin kadın, erkek ve çocuk Roma'lıyı
boğazlattı ve geri kalan ömründe Roma'lıların gazabına uğradı.
Mithridates, Delos adasından Atina'ya Apollo'nun kutsal kutularında
hazinelerini gönderdiği zaman, Atina, Sparta ve Thebes Mithridates ile
işbirliğine girdiler. M.Ö. 87'ye kadar, Mithridates tarafından fethedilen
bir imparatorluğun başkentiydi. Roma, Hannibal'dan ziyade Mithridates'i
karşılaştığı en korkunç düşman olarak nitelemektedir.
Sulla, 5 lejyondan oluşan ordusuyla Roma'dan hareket etti ve Atina'yı tekrar
aldıktan sonra, Pontus güçlerini yenmeye başlayarak geri çekilmelerini
sağladı. Savaş, M.Ö. 83'de, bir ateşkes ile sonlandı ve Mithridates Sinop'a
geri döndü. Sinop'ta, krallığının Crimea ve Colchis bölgelerindeki
ayaklanmaları bastırarak zamanını geçirdi.
SİNOP'TA SAVAŞ
Anadolu'daki Roma elçisi, Murena kendisini daha da zenginleştirmek için
Sulla'nın ateşkesini önemsemeyerek Pontus'u işgal etti. Mithridates
tarafından Halys nehrinde yenilgiye uğratıldı, ve Murena anlaşmayı bozduğu
için Roma tarafından yeri değiştirildi. M.Ö. 76' da, Nicomedes öldü ve
krallığını Roma'ya miras olark bıraktı. Sınırlarına yakın, Roma
kuvvetlerinden ve M.Ö. 88'de ki boğazlatmalarının öcünden korkan
Mithridates, M.Ö. 75'de Bithynia'yı işgal etti.
Lucullus (Lucullus Lucius Licinius), büyük roma kuvvetinin başı olarak,
Mithridates'in Pontus'a geri çekilmesini sağladı. Laicullus Roma'dan
Pontus'u istila etmek için emir beklerken,Mithridates büyük bir deniz filosu
hazırlayarak Karadeniz'in batı kıyılarını istila etmeye niyetlendi ve
Roma'ya karşı olan diğer kuvvetlerle de birleşerek İtalya'yı da istila etmek
istedi. Fakat, deniz filosunun büyük bölümü karaya oturarak parçalandı.
Bunun sonrasında, Laicullus Pontus'u istila etmeye başladı. Mithridates
Cabira (Amasya'ya yakın eski bir kutsal şehir) yaçekildi ve orada savunma
ordusunu hazırladı. Fakat, ihanet sonucunda kampının yeri Romalılara
söylendi ve tüm ordusu dağıtıldı. Mithridates, bunun üzerine, Ermenistan'a
kaçtı. M.Ö. 70'de Mithridates sürgünde olmasına rağmen, Heraclea teslim
oldu, fakat Sinop ve Asimus sadık kaldı. Dört bir yanı çevrilmiş Sinop'a,
Crimea'dan besin tedarik edildi, Sinop'un kontrolü Mithridates'in korsan
arkadaşları olan, Leonippus, Cleocharas ve Seleucus'a bırakıldı. Fakat,
Leonippus, Lucullus ve amiral Censorinus ile gizli görüşmelere başladı.
Lucullus'un Yunan kültürüne hayran olduğunu ve Sinop'un bir atina kolonisi
olduğundan dolayı çok önem verdiğini duydu. Ayrıca, Lucullus kendisinin bir
liberal olduğuna inanıyordu ve Sinop'un bir Atina kolonisi olduğundan dolayı
çok önem verdiğini duydu. Ayrıca, Lucullus kendisinin bir liberal olduğuna
inanıyordu ve Sinop'un kurucusu Autolycus'un rüyasıyla ilgili batıl
düşüncelere sahipti. Bu arada, Leonippus'un şehirle ilgili gizli planlarının
olduğu anlaşılınca suikasta kurban gitti. Daha sonra Sinop donanması Roma
donanmasını bozguna uğrattı. Mithridates'in oğlu Machares Roma ve
Lucullus'un dostluğunu elde edebilmek için, Sinop ve babasıyla olan
ilişkilerini kopardı ve Sinop'a gönderilecek olan besinleri Lucullus'a
göndermeye başladı. Cleochares ve Seleucus, daha fazla direnç gösteremeyerek
Sinop'tan ayrılmaya karar verdiler. Şehri ateşe verip yağmaladılar ve
kendilerine direnç gösteren halkı da öldürdüler. Daha sonra, açık denize
açıldılar. Şehrin ateşler içinde olduğunu gören Lucullus acil saldırı için
emir verdi. Herhangi bir direnç gösterilmeden şehre giren Lucullus,
yangınların söndürülmesi ve halkın öldürülmemesi emirlerini verdi.
Gemilerine ulaşmadan birçok askeri öldürttü. Daha sonra, Sinop'a bağımsız
şehir statüsünü verdi. Hemen sonrasında, Asimus ve Amasya da teslim oldu ve
Pontus Romalıların eline geçti. Lucullus'un Pontus'da kaldığı sürece, Yunan
şehirlerine zarar verilmedi. Pontus ve Machares'in Crimea'sından devamlı
hediyeler aldı. M.Ö. 66'da emekli olup, Roma'ya geri döndüğünde, en zengin
Roma generallerinden biriydi ve zenginliğini hiç yağmalama yapmadan elde
etme ününe de sahipti. Lucullus, Pontus'taki çalışmalarını tamamladıktan
sonra Ermenistan'ı istila etmeye başladı. Birçok zafer kazandı, fakat ordusu
isyan etti. Bunun üzerine geri çekilmek zorunda kaldı.
Daha sonra, Mithridates bir Ermeni gücü ile Pontus'a geri döndü. Cabira da
Fabius ve Triarius'u yendi, fakat Sinop ve Asimus'u geri alamadı. Sahil
şehirleri donanmasız onun için gereksizdi. Daha sonra Pompey büyük bir
orduyla Pontus'a geldi ve Mithridates tekrar kaçmak zorunda kaldı.
Ermenistan tarafından sığınmasına izin verildi ve bunun üzerine Crimea'ya
gitti. Orada müttefik kuvvetleri biraraya toplayarak, oğlu Machares'in
üzerine yürüdü. Machares'i hapsetti ve ülkelerine ihanet eden diğerlerini de
öldürttü. Bu arada, Pompey Ermenistan'a doğru ilerledi ve Tigarane kralını
teslim aldı. Mithridates'i izlemek için Crimea'ya gitmek yerine, Judea ve
Arabistan'a yolunu çevirdi.
Mithridates, Danube'ye geçmek ve İtalya'yı istila etmek için bir kuvvet
oluşturarak Roma'lılara karşı bir teşebbüste bulundu. Fakat, askerleri
ayaklandılar ve Mithridtes yalnız kaldı. Oğlu Pharnaces II, daha sonra
kendisini kral olarak ilan etti. Mithridates kendi özel korumalarına oğlunun
yeni kral olduğunu kabul etmelerini emretti, ve bir şatoya çekilerek
yaşamına devam etti, ve sonrasında kendisini öldürdü. M.Ö. 63 yılıydı.
Roma'nın 48 yıl başına bela olan bir insanın hayatı son buldu. Birçok
savaşta bir efsane haline gelmişti. Pharnaces, doğduğu ve evi olan Sinop'a,
babasının cesetini getirdi. Ayrıca, Pompey'e de hediyeler getirdi ve
babasının öldüğünü ve Crimea yönetiminde Pompey7in dostluğuna da taahhüt
edeceği mesajını verdi. Pompey, Sinop için Arabistan'daki işlerini hemen
bıraktı. Sinop'ta Mithridatis'in cesedini görerek öldüğünü kabul etti.
Mithridates'in zırhı ve tacı Romalı bir hazine avcısı tarafından çalındığı
için, büyük bir defin ödedi. Darius Hystaspes'in 16. neslinden, ve bağımsız
Pontus'un 8. Kralı olan ulu lakaplı Mithridates, Sinop'ta krala ait türbede
seramoni eşliğinde gömüldü. (Bu türbelerin nerede olduğu henüz
bilinmemektedir.) Pharcanes, Roma'nın dostu ve Crimea'nın kralı olduğu kabul
edildi. Pompey, Lucullus tarafından kurulan hükümette değişiklik yaptı.
Sinop ve yeni organize olan Bithynia-Pontus ilini de kapsayan tüm toplum
aynı halktan kabul edildi ve Roma için sansürleri oluşturan yargıçlardan
seçilen bir konsül tarafından tüm toplum yönetilmeye başlandı. Daha sonra
Pompey Roma'ya geri döndü. M.Ö. 50' de, Pompey ve Ceasar arasında soğuk
savaş başladı. Crimea kralı Pharnaces II, Pontus'un atalarına ait bir
krallık olduğunu iddia ederek, Karadeniz kıyılarına ulaştı. Sinop'lular
tarafından sevgiyle karşılandı ve Calvinus komutasındaki Romalıları yenerek
Pontus'un başına geçti. Roma halkını ve yerlileri yağmalamaya başladı. Uzun
süre kuşatma altında tuttuğu Asimus'ta, savaşma çağındaki tüm erkekleri
öldürttü ve gençleri de sakatladı. Pontus'taki vahşilileri, Cesar'ın
Mısır'dan dönmesinden sonra anlaşıldı. M.Ö. 47'de, Zela da (Amasya'ya yakın
bir vadi) Pharnaces'in ordusu tamamıyla bozguna uğratıldı. Ve Sinop'a kaçmak
zorunda kaldı. Sonunda, güvenliğinin sağlanması koşuluyla Sinop'tan
gideceğini belirtti. Fakat Crimea'ya geri döndüğünde isyan çıktı ve
öldürüldü. Böylece , büyük bir hükümranlık sona ermiş oldu. Pharnaces'e
karşı Cesar'ın zaferi, Roma'ya "Veni, vidi,vici" mesajının gönderildiği
önemli zaferlerden biriydi. Daha sonra Ceasar Bithynia'daki Nicea'ya gitmek
üzere Zela'dan ayrıldı.
BÖLÜM 4
Bir Roma Kolonisi
Lucullus ve Pompey tarafından özgürlüğüne kavuşturulduktan ve Roma ile
kaderini ayırdıktan sonra, Sinop bunun neticesini çekmeliydi. Nicea'da
Ceasar bazı Roma kolonistleriyle karşılaştı ve onları Sinop'a göndermeye
karar verdi. M.Ö. 45'de, Colonia Julia Felix Sinopensis isimli yeni bir roma
kolonisi kuruldu. Kolonideki insanlar Roma vatandaşı olmayı sürdürdüler,
topraklarının mülkiyet hakkı ve Roma'ya vergi ödemekten muaf olma gibi tüm
haklara sahiptiler. Sinop toplumu, duoviri denilen iki yargıca sahipti. Yeni
koloni tarafından piyasaya sürülen madeni paralar, C.I.F ya da C.I.F.S
olarak kısaltılmışlardır. (Bu paraların çoğunluğu bakırdandı ve Sinop
bölgesinde bulunmuştu) Topluluk, Cumhuriyet süresince şehir valisinin emri
altındaydı. Agustus yönetiminde Bithynia ve Pontus senatonun koruması altına
girdi. Roma senatosu yılda bir kez bir ön konsül toplardı. M.Ö.19''a,
Augustus Roma''a döndüğünde, kızı Julia''ın eşi Marcus Agrippa'yı vekili ve
doğu illerinin prokonsülü yaptı. M.Ö. 16'da, agrippa, eşi Julia ve iki
oğluyla doğuya doğru seyahate çıkmayı kararlaştırdı. Agrippa, Anadolu'daki
Yunan şehirlerinde oldukça ünlüydü. Bu sırada Agrippa Crimea'yla çok
ilgilenmeye başladı, ve kendisine Scribonius denilen bir asinin Asander'a
(Asander ününü Paharnaces II'ye başkaldırmasından sonra elde etti.)
başkaldırdığını duyduğunda, Roma'nın prestiji için bu olaya karışmaya karar
verdi. M.Ö. 14'de, Agrippa Sinop'a geri döndüğünde, Kırımlılar zaten
Scribonius'a suikast yaparak öldürmüşlerdi. Bunun üzerine, Agrippa Polemo'yu
yeni kralları olarak seçti. Fakat, Kırımlılar, Agrippa'nın kendi adayını
zorla kral yapma niyetini gösterene kadar onu kabul etmediler. Agrippa
sinop'a döndüğünde, oraya gemi ile gelen Judea Kralı Herod ile buluştu. Daha
sonra bu ikili, Kırım'a ve Anadolu'ya bir sefer düzenlediler. Augustus
zamanında, imparatorun tapınma şekilleri kurumlaştı ve diğer
imparatorlarında yönetiminde devam etti.
M.Ö. 17'de, Germanicus Ceasar Roma'da bir zaferi kutlarken, amcası ve üvey
babası Tribeus Ceasar ona "Farklı Prens" ünvanını ve diğer Anadolu illerinin
komutasını verdi. Seyahatleri onu Karadenizden çok uzaklara götürdü. Sinop'a
ulaştığında Sinop halkı tarafından eşi Agrippina'nın (Agrippina, Ceasar
Augustus'un torunu, ve Marcus Agripppa ve Julia'nin kızıdır) bir heykeli
dikildi.
HIRİSTİYANLIK
M.S. 35'den sonra, ilk Hıristiyan bayramından sonra, Hazreti İsa'nın
müritleri yeni dini vaaz etme niyetiyle tüm dünyaya yayıldılar. Aziz
Andrew'e Bithynia ve Pontus'ta vaaz etme görevi verildi. Amasya'da iken,
Sinop yargıcından oğlunun hasta olduğuna dair bir mesaj aldı. Bunun üzerine
Aziz Andrew acil olarak Amasya'dan ayrıldı. Sinop'a vardığında, oğlunun
kadınlar banyosunda banyo yaptıktan sonra bir asi tarafından gaspedilmiş
olduğunu açığa çıkardı. Asiyi yakalattı ve asinin anne ve babasını da
oğlunun başına gelenlerden dolayı kınadı. Aziz andrew birçok insanın doğru
yolu bulmasını sağladı. Ve sonrasında Nicea'ya doğru yola çıktı.
Aziz Paul ve aziz Luke'nin Bithynia ve Pontus'a gitmemelerinin olası nedeni,
Aziz Andrew'in zaten oralarda yeni dini bildirmiş olması gerçeğinde
yatmaktadır. Aziz Peter,Aziz Andrew ve diğerlerine yeni dini yaymalarını
onaylamak için iki mektup yazdı. Bu mektupların ikisi de ilk olarak önemli
bir toplum olan Sinop'un bulunduğu Bithynia-Pontus'a gönderildi. O, Roma'nın
dediklerini yazdı, "Babylon'daki kilise sizleri selamlar."
Yaklaşık M.S. 110'da, Pliny'nin yönetiminde Bithynia ve Pontus bir
imparatorluk şehri yapıldı. Pliny, detaylarla ilgili meselelerde imparatora
danışması zorunluluğunda bırakıldı; onun mektuplarından, Sinop'u da içeren
konularda devamlı düşündüğünü görmekteyiz. Sinop'ta, halkın da yardımını
alarak şehirdeki su ihtiyacını karşılamak için bir su kemeri inşa ettirdi.
Su kemeri inşasından sonra, iç tarafa doğru 16 mil daha uzatıldı. Bugün, bu
kemerin bazı parçalarının Sinop'a girişteki surların içine inşa edilmiş
olduğu hala görülebilmektedir. Aynı zamanda, Pliny, şehrin ruhsal refahı ile
de ilgilendi, çünkü çoğu insan hıristiyanlığı kabul etmişti. İkinci yüzyılın
ilk yarısında, Sinop bir psikoposa sahip olmak için gerekli olan kriterlere
sahipti ve aynı zamanda, Marcion isimli bir hıristiyan dine karşı aykırı
fikirlere sahip olduğu için şehirden uzaklaştırıldı.
M.S. 250'de Decian'nın son zalimliklerinde, Anadolu'daki Hıristiyanlar çok
zulüm gördüler. İmparator Decian, tüm Roma İmparatorluğu üyelerinin Roma'nın
resmi tanrılarına kurban edilmesini emretti. Bu ibadet, ibadeti uygun bulan
bir veya birkaç komisyon üyesinin sadakatlarını kanıtlamalarından önce
yapıldı. İbadeti uygun bulmayanlar ya hapse atıldı, ya sürüldü ya da
öldürüldü. Decius ve diğer imparatorların vahşi zalimliklerinden dolayı
küçümsemelerine rağmen, yollar ve halk inşa edilen diğer yapıların meydana
getirdiği genel refahtan dolayı halk tarafından gözetildiler.
BİZANSLILAR
M.S. 315'de, Hıristiyanlık Büyük Konstantin tarafından imparatorluğun resmi
dini ilan edildi. Ve 333'de, Kontantinapol şehrini kurarak burayı başkent
yaptı. Bundan sonra, Sinop geri kalan Bizans tarihiyle bağdaşlaştırıldı.
Roma gelenekleri 6. yüzyıla kadar ayakta kalmakta ısrar etti. 5. yüzyılda,
Doğu, zamanın dine karşı saldıran insanları tarafından yağmalandı. 518'de,
Jusatinian tahta geçti. Muhtemelen bu zamanda, Sinop'ta küçük kilise ve bir
manastır yapıldı. Aynı zamanda bir de şato yapıldı. Bugün manastırda
görülebilecek olan freskolar, manastırın orijinal freskolarından ve yapının
diğer kısımlarından daha sonraki bir tarihe tekabül etmektedir. 7. yüzyılda,
ilk haçlı seferinde Heraclius Farslıları tekrar kendi emrine aldığında,
birçok Sinoplu genç Bizans ordusuna alındı. 8. yüzyılda, tamamen harap
edilen manastırdaki ikonaların yoğunluğuna tanıklık etti. 832' de,
imparatorluğa karşı Araplar tarafından yapılan isyanla zemini hazırlandıktan
sonra, yerel bir general olan Theophobus kendisini Sinop'un yeni kralı
olarak ilan etti. Konstantinopolün isyanlara karşı yeterince tepki
verememesi ile birlikte başka ayrılıklarda meydana geldi. 9.yüzyılda,
manastır restore edildi ve şehre muhtemelen Caesarae (Kayseri ) de yapılan
gospellerin kopyaları ithal edildi. Aziz Matthew'un gospelinin el yazması
Paris ulusal kütüphanesinde korunmaktadır. Bu, bir Fransız bahriyelinin
Sinop'a tütün almak için gittiği zaman, 19. yüzyılın ortalarında keşfedildi.
Dükkan sahibi, tütünleri bu el yazmasıyla sarıyordu. Bunun üzerine, Fransız
asker dükkan sahibini durdurarak tezgahtaki geri kalan el yamasını korumayı
başardı. Bugün, Sinop Codex'i olarak bilinen bu Bizans elyazması çok değerli
olanlarından biridir.863' de, Bizanslı Amisus Ömer tarafından yağmalandı.
Gerçi, Sinop'tan general Petronas komutasındaki Bizanslılar duruma müdahale
ettiler ve Arab ordusunu dağıttılar ve Ömer'i öldürdüler. 1025'de ölen
Bizans İmparatoru II Basil zamanında, imparatorluk başarının zirvesindeydi.
Onun hükümranlığı süresince toprak miktarı ve zenginlik ikiye katlandı.
Fakat 1101'de, imparator Romanus IV,ün Mantzikert'te Selçuklulara
yenilmesiyle Bizans'ta gerilemeye başladı. Daha sonra, Comneni hanedanı
1204'e kadar tacı başına taktı. Bundan önce, Selçuklular Iconium'da
durdurulmuşlardı. Fakat 1204'te, Palaeologi ailesi tarafından latin yönetimi
kurulunca, Yunanlılar Konstantinapolun dışında ikiye bölündüler, biri
Trebizond diğeri de Nicea' da olmak üzere. Bu bölünmeyle, imparator
Türklerle etkili bir şekilde savaşamadı. 1205'te, Sinop Trebizond İmparatoru
David Comnesus tarafından istila edildi. Nicea İmparatoru Thedore Lascaris
kısa bir süreliğine Sinop'u elinde tuttu, fakat tekrar David Comnesus
tarafından geri alındı. Sonunda, 1215'de, Sinop'taki savaşta Bizans
kuvvetleri dağıtıldı ve David Comnesus öldürüldü. Ve böylelikle, Sinop
Selçukluların yönetimine geçti.
KAPANIŞ
Sinop'un elden çıkmasından sonra, Konstantinapol'deki Bizanslılar ile
Trebizond'dakiler arasındaki bağ da kırılmış oldu. Sinop Selçuklular
tarafından yüceltildi ve bu Selçuklular bugüne kadar ayakta kalan surları
tekrar inşa ettiler.1460'ta, Osmanlı İmparatoru Fatih sultan Mehmet
tarafından alındı ve 1654'te kısa bir periyot haricinde Osmanlı
İmparatorluğu'nun elinde kaldı.Sinop'un bugüne kadar ki geri kalan tarihi
Türkiye ile birlikteydi.
Kitabının yazarı Sinop'un eski tarihini yazabildiği ölçüde yazmasına rağmen
, birçok bilgi de kayıp. Sadece Sinop tarihinin belirli kısımları bize
ulaştı, bu da dünya Sinop'a odaklandıktan sonra oldu. Sinop, diğer
periyotlar süresince izole edilmiş halde ve bundan dolayı da bu devirlere
ait tarihte kayboldu. Fakat, devam eden tarihi araştırmalar ve arkeolojik
çalışmalarla, bu devirlere ait tarihte kayboldu. Fakat, devam eden tarihi
araştırmalar ve arkeolojik çalışmalarla, bu karanlık devirlerde gün ışığına
çıkacak. Sinop'ta kaynakları bilinmeyen birçok anıt var. Sinop boğazının en
kuzeyinde, sahil boyunca, Roma kaynaklı yer altı mezarları var, fakat bu da
şu anda bir spekülasyondan öteye gidemiyor. İnce Burundaki kutsal Harmene
tepesinde, birçok anıt zarar görmüş durumda ve arkeoloji bunların
kaynaklarını da gösterecek. Sinop müzesindeki birçok el yapımı eşya da
sınıflandırılamadı.
Kaynak : H.Svoboda Sinop ın Ancient Times İ-eslie Payne Delaney Potography
by Edward
Capyrıght 1960
|
|
META
TAG: Sinop, Sinop
ilçeleri, Sinop resimleri, sinop haberleri,
sinoplular, www.sinop, sinop gezi, sinop otel,
sinop turu, sinop fotoğrafları, sinop kültür,
sinop tarihi, SİNOP, sinop turu, Batı Karadeniz,
Karadeniz tur, Karadeniz gezi, sinop konaklama,
| |