RESİMLER
| |
|
|
| |

Yukardaki logoyu tıklayarak Bağımsız Karadeniz
Gazetesini okuyabilirsiniz.

Dünyanın tüm televizyonlarını Canlı seyretmek,
tüm gazeteleri tek bir sayfadan okuyabilmek için önemlilinkler.com
www.onemlilinkler.com
sitesini sık kullanılanlara ekleyin.
KARALAHANA DA YAZAR OLUN
Yazılarınızı yayınlamamız için bize
gönderebilirsiniz |
|
|
Sinop adet ve
gelenekler

Âdet, gelenek ve töreler
bir toplumun kültürünü oluşturan önemli yapı
taşlarıdır. Kültürel yapı içinde geçiş dönemleri
önemli bir yer tutar. Doğum, evlenme ve ölüm üç
önemli geçiş dönemidir. Sinop'ta yapılan
derlemeler sonucunda bu geçiş dönemleri
çevresinde oluşmuş pek çok gelenek tespit
edilmiştir.
Doğum Âdetleri :
Doğum geçiş dönemlerinin birincisidir. Sinop'ta
doğum âdetleri genel hatlarıyla şöyledir:
Yörede bebek bekleyen kadına "yüklü", "gebe"
veya "hamile" denir. Çocuğu olmayan kadın ve
erkeğe ise "kodaksız" ya da "kısır"
denilmektedir.
Her yörede olduğu gibi Sinop'ta da ailelerin
çocuğunun olması önemli bir olaydır ve evliliğin
ilk gününden itibaren çiftlerin bir an evvel
çocuğu olması için geleneksel bazı yöntemler
uygulanır. Örneğin ilk çocuğun erkek olması için
yeni gelinin kucağına erkek çocuk verilir,
yatağında erkek çocuk yuvarlanır.
Çiftlerin uzun süre çocuğu olmadığında çocuk
olması için uygulan pratikler de şunlardır :
- Yatıra, türbeye gidilir, adak adanır. Türbe
etrafında namaz kılınır.
- Doğuma engel olduğu düşünülen rahim eğriliğini
gidermek için kadın baş aşağı tutulur.
- Gebe kalınması için rahime kirli koyun
yapağından yapılan ilaç, çıra ya da menekşe kökü
konur. Çıranın meziri burnundan çıkarsa bir
kusur olmadığı anlaşılır.
- Tavuk gübresi kaynatılıp kadın onun buğusuna
oturtulur.
- Kadının uşaklığına (rahime) ebegümeci konur.
- Kadının üç kere beli çekilir, kasıkları
bağlanır.
- Rahim kapalıysa şiş salınır.
- Çocuğu olmayan kadına hacdan getirilen deve
eti yedirilir.
- Hacda tavaf yapılırken okuya okuya bir ipe
düğüm atılır. O ip de çocuğu olmayan kadının
beline bağlanırsa kadının çocuğu olacağına
inanılır.
- Kadın yıkadığı giysinin buğusuna oturur.
- İncir yaprağının buğusuna oturur.
Bunun dışında kadın sık sık ölü doğum yapıyorsa
doğacak çocuğun yaşaması için hamileyken çocuk
türbeye satılır. Çocuk doğduğunda erkek olursa
"Satılmış", kız olursa "Satı" ismi verilir.
Düşük olmasının nedeni ise kadının sütünde "südümiyen"
olmasına bağlanır ve buna inanılır. Böyle
durumlarda ise çocuk için boy hamaylısı yapılır.
Bu yapıldığında "ümmü sübyan"ın çocuğu
boğmayacağına inanılır. Çocuk doğana kadar boy
hamaylısı kadının üzerinde durur. Doğduktan
sonra çocuğun yastığının altına konur.
Kadın gebeliğini yaşıtları arkadaşlarına söyler.
Ailedekiler ise gebeliği ancak kadının karnı
büyümeye başladığında anlarlar.
Yörede aşerme "aşyerme" olarak adlandırılıyor ve
gebelik sırasında kadının canının bir şeyler
istemesi olarak tanımlanıyor. Bu dönemde gebe
kadının canının istediği şeyi mutlaka yemesi
gerekir. Yemediği ya da yedirilmediği takdirde
doğacak çocuğun bir yerinin eksik olacağına
inanılır.
Ayrıca gebe kadın aşerme sırasında gizli olarak
kiren (kızılcık) ve elma yerse veya onları
saklarsa, bunlarla vücudunun neresine dokunursa
doğacak çocuğun vücudunun o kısmında bunların
izi olacağına inanılır.
Gebelik sırasında doğacak çocuğun dış
görünüşünün oluşturulması anlamında da bazı
pratikler uygulanır. Örneğin, gebe kadın
çocuğunun kime benzemesini istiyorsa ona bakar.
Gökyüzüne bakan kadının çocuğunun gözünün mavi,
gök üzüm ya da gök bir şey yenirse gözlerinin
yeşil olacağına inanılır. Gebe kadın kocasını
çok severse çocuk kocasına, annesini çok severse
annesine benzeyeceği inancı vardır.
Anadolu'nun genelinde olduğu gibi Sinop'ta da
erkek çocuk aileler için önemlidir. Bu nedenle
doğumdan önce çocuğun cinsiyeti merak edilir.
Gebe kadının dış görünüşünden ve yapılan bir
takım pratiklerle çocuğun cinsiyeti öğrenilmeye
çalışılır. Bunlardan bazıları şunlardır :
- Gebe kadına elini uzat dendiğinde elinin içi
yere bakarsa çocuk oğlan, yukarı bakarsa kız
olur.
- Kadının karnı sivri olursa çocuk oğlan, yayvan
olursa kız olur.
- Bebek sağ tarafta olursa oğlan, sol tarafta
olursa kızdır.
- Doğacak çocuk kızsa kadın zayıflamaz, oğlan
taşıması zor olduğu için zayıflar.
- Doğacak çocuğun erkek olması için kocasının
uçkuru kadının beline bağlanır.
- Gebe kadının haberi olmadan odadaki
minderlerin birinin altına makas, diğerinin
altına bıçak konur.
Makas olana oturursa çocuk kız, bıçak olana
oturursa oğlan olur.
- Doğacak çocuğun erkek olması için horoz
kesilip sıcakken ödü yutulur.
Doğum eskiden ve kısmen günümüzde de köy ebeleri
tarafından yaptırılır. Evin bir odasında doğuma
yardım edecek birkaç kişiyle birlikte köy ebesi
doğumu yaptırır. Ancak zaman zaman doğum
zorlaşır. Gebelik sırasında yatakta kocanın
kadının üzerinden geçmesinin ya da kadının
gebelik sırasında kapı eşiğine oturmasının
doğumu zorlaştıran nedenler olduğuna inanılır.
Bu durumlarda doğumu kolaylaştırmak için şu
pratikler uygulanır :
- Kadın odada gezdirilir.
- Çarşaf, yorgan, battaniye gibi şeyler içinde
sallanır.
- Su üzerinden, küfe üzerinden, eşikten
atlatılır.
- Makas ağzı açılır. Ebe kadın saç bağını, saç
örgüsünü açar, düğmeler çözülür.
- Kocasının avucundan ya da ayakkabısının
içinden Fatma ana denilen otun bekletildiği su
içirilir.
- Doğum odasına giren kadınlar gebe kadının
sırtını sıvazlar, "köy göçtü sen de göç" diyerek
doğumun kolay olmasını dilerler.
- Odaya giren kişi bir şeyin dikişini söker ve
"ben geldim sen de gel" der.
- Gebe kadın gebeliği sırasında dikiş dikmişse
doğum yaparken eteği sökülür.
- Kadının kocası çağırılır ve kadının üzerinden
üç kere geçirilir.
- Kadının saçında iğne, toka varsa açılır,
yakasındaki ip çözülür.
- Sandıkların kilitleri açılır.
Bebek doğduktan sonra yıkanır ve tuzlanır.
Doğumdan sonraki en önemli işlem bebeğin
göbeğinin kesilmesidir. Göbek pamuk ipliğiyle
bağlanır. Bir ayakkabı ya da lastiğin (ayağa
giyilen) üzerinde jiletle kesilir. Göbeğin
üzerine kurumaması için anne sütü damlatılır ve
"goğorsu" denilen yakılmış beyaz bezin külü
konur. İki günde bir ya da her gün göbek düşene
kadar bu işlem tekrarlanır.
Göbeğin kesildiği makas çocuk erkekse, kalbi
askılı olsun, çalışkan olsun diyerek duvara
asılır. Çocuk kızsa makas, gezgin olmaması, eve
bağlı olması için minder altına konur.
Doğumu yaptıran ebeye doğumdan sonra kibrit ve
sabun verilir. Çocuğun kırkı çıktıktan sonra da
para verilir.
Doğum sonrası loğusayı ziyarete gelenlere ikram
etmek için bebek kız olmuşsa katlama yapılır,
erkek olmuşsa çörek gömülür. Küle gömülen çörek
"oğlan çöreği" diye dağıtılır.
Uzun yıllar çocuğu olmayan ya da ilk erkek
çocukları dünyaya gelen aileler, çocukları
olduğunda yaşlı kadınları toplayarak "beşik
düğünü" yaparlar. Kadınlar beşiği düzerler.
Bebek uykulu olsun, uyusun diyerek kadınlardan
çok uykulu olan birisi bebeği beşiğe yatırır.
Loğusa kadın ve bebek kırkları çıkana kadar
yalnız bırakılmazlar. Bunun nedeni bu dönemde
anne ve bebeğe şeytanın çok ilişeceği ve doğum
yapan kadının mezarının kırk gün açık olduğu
inancıdır.
Loğusa kadın ve bebek yalnız bırakılmaları
gerektiğinde yanlarına su ve süpürge konur.
Bebek yalnız bırakılacaksa beşiğine süpürge
dayanır, başının altına süpürge teli konur,
beşiğin altına ekmek konur. Çocuk mama, yemek
yiyene kadar da o ekmek oradan alınmaz.
Kırk içinde çocuğun üzerine âdetli kadın gelirse
"ürfiye", "urufe" olur. Buna "kabar" da denilir.
Çocuğun vücudunda kızarıklıklar olur, darı gibi
lekeler çıkar. Bu durumda çocuğun yıkanacağı
suya darı atılır ve çocuk bu suyla yıkanır.
Bunun dışında çocuğun vücuduna katran sürülür ya
da buğday anızının külü vücuda serpilir.
Çocuk doğduktan kırk gün sonra loğusa da bebek
de kırklanır. Ancak kırklama yapılana kadar
bebek ve kadın sık sık yıkanır.
Kadın bu kırk gün boyunca âdet görür. Buna
"çocuk âdeti" denir. Kırk gün dolunca "kırk
kazanı" konur. Kazanın içine kırk taş atılır.
Buna "kırk taşı" denir. Aynı zamanda kırklama
suyuna gümüş yüzük, para, iğne atılır. Bunu
yaşlı bir kadın yapar, para ve iğne kırklamdan
sonra bu kadına verilir. Bu su elekten geçirilir
ve kırk kaşık su konur. Artan su loğusanın ve
bebeğin gittiği her yere serpilir.
İki kırklı kadın bir araya geldiğinde "kırk
baskını" olacağı inancı vardır. Bu durumda çocuk
ilerlemez. Kırk baskını olmaması için bebeklerin
iç göynekleri değiştirilir, iki kadın birbiriyle
öpüşür ve iğne değiştirirler. Baskın durumunda
ise kadınlar birbirlerinin çocuklarını
emzirirler.
Evlenme Âdetleri
Evlenme, iki kişinin birlikteliğinin başladığı
bir olay olması açısından toplumlarda en fazla
önem verilen geçiş dönemidir ve bu anlamda
çevresinde pek çok âdet, gelenek ve inanç
oluşmuştur.
Sinop'ta genel olarak isteme usulü evlilik
görülmekle birlikte kaçma ve yörede değiş olarak
adlandırılan evlenme türleri de mevcuttur. Kaçma
ve değiş başlık parasından kurtulmak için
başvurulan evlilik türleridir.
Evlenme yaşına gelmiş oğlu olan anneler
akrabaları, komşuları aracılığıyla kız ararlar.
Bu arayış sonunda bulunan kızı görmeye oğlanın
annesi ve yakınlarından birkaç kadın habersiz
giderler.
Kız beğenildiği takdirde oğlan evinin erkekleri
Cuma gecesi, Pazartesi gecesi gibi hayırlı
günlerde kızı istemeye giderler. Kız istemeye
gitmeye yörede "düğürlüğe gitme" denir.
Birbirine dünür olan kişiler de "dünürşü"
denilmektedir.
Kız istemeye gidilirken, oğlan tarafı
çiftlenecekleri için çift katlama götürülür. Kız
tarafının vermeye gönlü varsa onlar da oğlan
tarafına çift katlama verir. Tek katlama verdiği
takdirde kızı vermeye gönülleri yok demektir.
İlk istenişte kız verilmez. Oğlan evi birkaç kez
kız isteme işini tekrarlar.
Kız istendikten sonra söz kesmeden önce kızın
uğurlu olup olmadığı denenir. Eğer tavuklar
külük olursa, inekler güve gelirse o kız
istenir.
Son istemede söz de kesilir. Söz aile arasında
olur. Oğlan tarafı gelirken şeker getirir. Aynı
zamanda on ya da on beş tane katlama götürür.
Buna"söz katlaması" denir. Getirilen şeker söz
kesildikten sonra kız tarafından dağıtılır. Kız
şekerleri dağıtırken bir taraftan da orada
bulunanların ellerini öper. Ellerini öptüğü
kişiler de şeker kutusuna bahşiş atarlar. Bu
paralar kızın olur ve çeyizi için kullanır.
Sözde kız tarafı bir liste yapar ve oğlan
tarafına verir. Aynı zamanda başlık miktarı ve
nasıl verileceği de sözde konuşulur.
Nişan kız tarafında olur. Geçmişte nişanda yemek
verilirken günümüzde misafirlere üzümle şeker
dağıtılıyor. Nişan günü oğlan tarafı kız
tarafına nişan bohçasını götürür. Bu bohça da
yüzük de olur. Kız tarafı da daha sonra oğlanın
bohçasını götürür.
Nişanla düğün arasının fazla uzun olmaması
istenir. Oğlan evinin büyükleri hazır oldukları
zaman kız evine düğün zamanını ve nasıl
yapılacağına konuşmak üzere "düğün sözü"ne
giderler. Düğün sözünde kızın kardeşlerine
"kardeş yolluğu" verilir. Bunun miktarı ise daha
önce sözde konuşulmuştur.
Bu konuşmayla düğün kurulduktan sonra oğlan evi
düğün hazırlıklarına başlar. Davulcusunu,
zurnacısını, köçeğini tutar.
Düğünden önce yörede "çeyiz düzme", atkı
attırma", ya da "döküm alma" denilen düğün alış
verişi yapılır. Bu alış verişte gelinin
eksikleri tamamlanır, takılar, elbise, mintan,
ayakkabı, gelinin yakınlarına hediye, damada
pantolon, ayakkabı, gömlek alınır. Genel olarak
"muamele" denilen resmi nikah da bu günde
yapılır.
Düğüne çağrıya "okuma" denir. Düğüne çağrı yapan
kişi çağrıyı yaparken helva dağıtırken bunun
yerini günümüzde şeker almıştır.
Üç gün süren düğün "çuval ağzı açma"yla başlar.
Oğlan evinde düğünün ilk günü odanın ortasına
bir çuval konur. Onun ortasına da bir oklava
çakılır. Bir de elek konur. Gelinle damat zengin
olsun diye eleğin içine de para atılır. Gelenler
çuvaldan un alıp eleğin içine dökerler.
O gün yeme içme yapılır, misafirlere yemek
verilir. Gelinle damat düğünden sonra o parayı
unun içinden ayırırlar.
Ertesi gün kız evinde kına gecesi olur. Kınayı
oğlan evi götürür. Kınayla birlikte tepsiye
basılmış helva götürülür. Helvayı kızın dayısı
keser. Nişan yüzüğü de helvanın ortasına konur
ve bıçakla helvayı keserek yüzüğe kadar gelinir.
Burada bıçağın helvayı kesmediği söylenir ve
bahşiş istenir. Orada bahşiş verilir. Eğer
bahşiş az gelirse bıçak kımıldamaz. Bahşiş
fazlalaşınca helva kesilir. Helva gelen
misafirlere dağıtılır ve artan da gelinle
birlikte oğlan evine gider.
Gelin kına yakılması için ortaya getirilir ve
ağlatılır. Kınayı biri kız tarafından, biri
oğlan tarafından iki genç kız yakar. Bu
kızlardan hangisi kınayı daha çabuk alıp gelinin
eline koyarsa o tarafın sözünün üstün olacağına
inanılır. Aynı zamanda bu kızların da kısmetinin
çabuk çıkacağı inancı vardır. Kıza kına
yakıldıktan sonra kına tası dolaştırılır ve
herkes bu tasa para atar. Atılan paralar kınayı
karan ve tası dolaştıran kadının olur.
Kınanın ertesi günü gelin alma olur. Gelini başı
bozulmamış bir kadın giydirir. Yine başı
bozulmamış bir kadın kızın başını örer. Bu saç
örgülerine "minik" denir. Gelinin başı örülürken
damat bağlanmasın diye kızın saçına kilit
takılır. Bu kiliti gerdekte damat açar.
Aynı gün damat giydirme töreni de yapılır.
Dışarıya çıkarılan damat ve sağdıcın çevresine
misafirler toplanır. Davullar zurnalar çalınır,
silahlar atılır. Damadın giysileri önce
oynatılır daha sonra ailenin büyükleri
tarafından giydirilir.
Oğlan evinden gelin almaya kalabalık bir
topluluk gelir. Gelin almacı kadınlar kız evine
gelince eve girerler. Girdikten sonra gelin
oturaklı olsun diyerek önce otururlar. Daha
sonra da "oyun atarlar" kalkar oynarlar. Oğlan
tarafı kız evinden küçük bir şey çalar ve bunu
damada verip bahşiş alırlar.
Gelini evden erkek kardeşi çıkarır. Çıkarmadan
önce gelinin beline kuşak bağlar. Kuşağı
bağlamak için oğlan tarafından bahşiş alır.
Gelin evden çıkarken kızın kardeşi kapıyı tutar
ve bahşiş alır. Buna "kapı parası" denir.
Gelinle birlikte oğlan evine kızın kardeşi ve
iki kadın gider. Gelinin evden çıkarılışı
sırasında bazı pratikler uygulanır :
- Gelin evden çıkarılırken bütün kötü huyları
burada kalsın, orada yenilensin düşüncesiyle
ocağa tükürttürülür.
- Kapıdan çıkarken kapının üst tarafına bıçak
sokulur.
- Kapıdan çıkarken gizlice gelinin beline bıçak
ve tabanca sokulur.
- Gelinin başından şeker, para serpilir.
- Gelinin ağzına şeker verilir.
Kız evi sağdıç annesine kül, çivi, ekmek, oklava
bir de çanak verir. Çivi,kızın eve bağlanması
için oğlanın evine çakılır. Kül, ocağın
küllenmesi için ocağa dökülür. Ekmek, bereket
getirmesi için tekneye bırakılır. Gelin
ağladığında sesi duyulmasın diye oklava da
çanağa vurularak ses çıkartılır.
Yol boyunca kızın bindiği araba öküzün nalı
düştü diyerek düştü diyerek durdurulur. Bahşiş
alındığında yola devam edilir.
Gelinin çeyizi de gelinle birlikte getirilir.
Oğlan evine gelindiğinde kızın akrabalarından
birisi çeyiz sandığının üzerine oturur ve bahşiş
alır. Bunun yanında çeyiz sermeye gidenler oğlan
evinde sandık açılmıyor damat gelsin diyerek
bahşiş isterler. Bahşişi aldıktan sonra çeyizi
sererler.
Gelinin yatağı kızın yengesi tarafından ya da
oğlanın halası, yengesi, yakın akrabaları
tarafından hazırlanır. Yatak hazırlanırken
hazırlayanlardan birisi çiftin kaç çocuğu olması
isteniyorsa o sayıyı söyleyerek yatakta
yuvarlanır.
Gelin oğlan evine gelince şunlar yapılır :
- Gelin arabadan inerken eline su dolu bir şişe
verilir. Şişe arabanın tekerleğine vurdurulup
kırdırılır. Şişeyi kıramazsa beceriksiz, sönük
gelin denir.
- Oğlan evine gelen gelin kayınpederi bir şey
adamadan arabadan inmez.
- Eve girerken gelinin eline bir kaşıkla yağ
verilerek evin dış kapısına sürdürülür.
- Eve girerken gelinin önüne bir iskemle konur.
Gelin iskemleyi ayağıyla devirirse geçimsiz,
eliyle alıp bir kenara koyarsa geçimli olur
denir.
- Gelinin odasının kapısının iç ve dış kısmına
gelin odaya girerken kaşık sokulur.
- Kapının önüne süpürge konur. Gelin süpürgeyi
ayağıyla iterse uğursuz, bir şey bilmiyor,
eğilip alıp bir kenara dayarsa gelin becerikli
olacak denir.
- Gelin eve gelince damat merdivenlere çıkar ve
gelin damadın bacağının arasından geçer. Bu
damadın bağlanmaması için yapılır.
- Gelin oğlan evine geldiğinde kaynana ya da
yaşlı bir kadın gelinin ayağına keşkek serper,
su döker. Keşkek bolluk bereket simgesidir. Bu
atılanlardan herkes toplar ve ambarına atar.
Gelin eve girince odasına götürülür. Yatsıdan
sonra da damadı arkadaşları ve sağdıcı eve
getirirler. Damadı odaya halası ya da yengesi
sokar. Odaya girerken sırtı yumruklanır. Çiftin
gerdeğe girmesine"odalamak" denir.
Damat odaya girdikten sonra ikisi birlikte iki
rekat namaz kılarlar. Gelinin evinden getirdiği
yiyeceklerle odada bir sofra hazırlanmıştır.
Gelin sofraya oturmaz ve konuşmaz. Damat bunun
üzerine sofraya para koyar. Bahşişi alınca gelin
sofraya oturur ve konuşmaya başlar. Damat ve
gelinden artan yemek ertesi sabah davulculara
verilir.
Odalanmanın sabahında damat pencereden silah
atar. Bunu duyan sağdıç davul ve zurnayla
kapının önüne gelir. Damat omuzunda havlu takılı
olarak dışarı çıkar. Dışardakilerin ellerini
öper.
Düğünün ertesi gününe "duvak" ya da "semet"
denir. Bugün bütün komşular, akrabalar toplanır.
Duvağa "kız halkı" denilen kız tarafı da gelir.
Eğer düğünden önce gelinle ilgili söylentiler
olmuşsa gelinin çarşafı ortada oynatılır.
Duvak serpildikten sonra gelin, kaynana ve
kaynatasının ellerine öper, onlar da ona bahşiş
verirler , gelin de onlarla konuşmaya başlar.
Düğünden sonra kız tarafı gelinle damadı "üç
geceliğe" çağırır. Buna "kırıtma" da denir.
Burada damada helva kestirirler. Damat helvayı
kesmez, bıçağı ortaya bırakır. Kız tarafı damada
bir canlı bir cansız bahşiş verince helvayı
keser.
On beş gün sonra da kız baba evinden gelip
kendisini alan birisiyle "evilliğe" gider ve
birkaç gün kalır. Bu gidişinde annesi kızına bir
hediye verir.
Ölüm Âdetleri
Yörede gulugulu kuşu, karga ve baykuş ötmesi
ölüme işaret sayılır. Köpek uluması da ölümü
çağrıştırır. Bu nedenle köpeğe ekmek atılır.
Cenaze, ölüm olayının olduğu yerden kaldırılarak
hazırlanan temiz bir yere yatırılır.
Üzerindekiler çıkarılır, çenesi bağlanır,
üzerine çarşaf örtülür. Ölünün üzerine makas
konur. Bu ölünün üzerinden kedi atlamasını
önlemek için yapılır. Kedi atladığında ölünün
hortlak olacağına inanılır.
Cenazenin bulunduğu odanın kapısı azrailin çıkıp
girebilmesi için açık bırakılır. Ayrıca odanın
kapısına Azrail'in kılıcını silip gittiği
inancıyla havlu asılır.
Ölünün yıkanacağı suyun üzeri cenaze suyu olduğu
belli olması için örtülür. Ölünün artan suyuyla
da baskın olan kişiler yıkanır. Bunun baskını
iyi edeceğine inanılır. Daha sonra ölünün
yıkanacağı suyun ısıtıldığı kazan ölünün ruhunun
oraya geleceği inancıyla ters çevrilerek ölünün
yıkandığı yerde bırakılır.
Cenaze töreninden sonra yola kaplar içinde
helva, zeytin, ekmek gibi yiyecekler konur ve
cenazeden dağılanlar bu yiyeceklerden birer
lokma alırlar.
Ölünün kırkında, elli ikisinde ve senesinde
mevlüt okutulur.
|
|
Sinop, Sinop
ilçeleri, Sinop resimleri, sinop haberleri,
sinoplular, www.sinop, sinop gezi, sinop otel,
sinop turu, sinop fotoğrafları,Sinop, sinop
kültür, sinop tarihi, SİNOP, sinop turu, Batı
Karadeniz, Karadeniz tur, Karadeniz gezi, sinop
konaklama, Sinopi, Σινώπι ,
| |