Sinop gezi rehberi

Ülkenin en
kuzeyinde bulunan bir kentten umulmayacak kadar
sıcak bir hava. Yılın büyük bölümünde denizi
köpürterek gelip ürkütücü taşlardan yapılmış
hapishaneyi, Selçuklu zarafetini yansıtan
Alaaddin Camii’ni, çocuklara Pisagor teoreminin
öğretildiği Pervane Medresesi’ni, acıklı bir
tarihe tanıklık etmiş Paşa Tabyaları’nı, soluk
sarı renkli duvarlarına ‘Ave Maria’ların sinmiş
olduğu Balatlar Kilisesi’ni ve Amazonlar’ın
erkeklere karşı verdikleri amansız savaşlardan
fırsat buldukça, sadece kadınların
becerebileceği bir ustalıkla süsledikleri
Serapis Tapınağı’nı döven o hoyrat ve haşin
kuzey rüzgârından da eser yok. Hava ağır ve
sıcak. Karadeniz’in karanlık sularını aydınlatan
yıldızlı bir gece. Kuzey yıldızı, burada bütün
öteki göklerden çok daha büyük, çok daha parlak
ve çok daha yakın. Çünkü kuzeyde, Türkiye’nin en
kuzey ucundayız. Daha adil ve güzel bir dünya
kurabilmek için erkeklerle kıyasıya savaşmış
güzel kadınların, Amazonlar’ın ülkesindeyiz.
Ünlü Diyojen’in
ünlü şehrinde: Sinop’tayız...
Sinop,
Anadolu’nun en kuzey noktası olan İnce Burun’a
doğudan bağlanan Boztepe Burnu’nun civarında bir
kalenin yapılmasıyla kurulmuş. Buraya yerleşen
denizciler, kale civarını küçük bir liman olarak
kullanmışlar. Dış liman, zamanla kumla dolarak
kullanılmaz hale gelmiş. Denizcilikte usta olan
Selçuklular, dış limanın kullanışlı olmadığını
görünce burayı iç limana bağlayan kanalı
kapatmışlar. Böylece Sinop’un tek limanı haline
gelen iç liman, sert kuzey rüzgârlarına kapalı
oluşu ve her zaman sakin olan deniziyle
Karadeniz’in en önemli limanlarından biri olmuş.
Bu sakinliği nedeniyle de kendisine ‘Ak Liman’
adı verilmiş.
SİNOP BİR SU
PERİSİNİN ADINI ALMIŞ
Roma, Bizans, Selçuklu, Candaroğulları ve
Osmanlılar tarafından liman ve askeri üs olarak
kullanılan Sinop’un adının nereden geldiği
konusunda, çoğu mitolojiyle harmanlanmış çeşitli
hikâyeler var. Yaygın bir söylentiye göre, Yunan
mitolojisindeki Irmak tanrısı Aisopos’un güzel
kızının adı Sinope imiş. Baş tanrı Zeus
Sinope’ye aşık olmuş. Kızın isteği üzerine de
onu Karadeniz’in en güzel yerine, yani bugünkü
Sinop’un bulunduğu yere yerleştirmiş ve Sinope
adı zamanla Sinop’a dönüşmüş. Hititlerden kalma
bazı tabletlerde ise burası Hititçe Sinova
olarak gösteriliyor. Ta o zamanlarda bile
buralara kadar ticaret yapmaya gelen savaşçı
tüccarlar, yani Asurlular ise buraya kendi ay
tanrıları olan Sin’in adını vermişler. İlk
yerleşen denizcilerin dilindeki isminin ise
Sinavur olduğu belirtiliyor. Sinop ile Samsun’da
yaşamış olan Amazonlar’ın Sinope adında bir
kraliçelerinin bulunduğu ve şehre onun adının
verildiği de söyleniyor.
SİNOP HAPİSHANESİ
Sabah olunca Amazonlar ile Diyojen’in izinde
Sinop’u dolaşmaya başlıyoruz. Önce Sinop
Müzesi’ne uğruyoruz. Burada tarih öncesi döneme
ait eserler, klasikler, halı ve el yazması
koleksiyonları ile Bizans döneminin ikonaları
sergileniyor.
Müzeden çıkıp Balatlar Kilisesi’ni görmeye
gidiyoruz. Bizans döneminde yapılmış kilise,
daha çok içindeki renkli freskleriyle ünlü.
Kiliseye yakın bir yerdeki Alaaddin Camii,
meşhur Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat
tarafından yaptırılmış.
Bizans’tan Selçuklu dönemine geçivermenin tatlı
şaşkınlığını yaşarken, birden sağ yanımızdaki
sarıya boyalı, büyük taş binaya takılıyor
gözümüz. İşte ünlü Sinop Cezaevi burası. Ünü
elbette Sabahattin Ali’nin “Dışarıda deli
dalgalar / Gelir duvarları yalar / Seni bu
sesler oyalar / Aldırma gönül aldırma”
dizelerinden kaynaklanıyor ama Refik Halit
Karay, Burhan Felek, Kerim Korcan ve Zekeriya
Sertel gibi birçok tanınmış kişinin de vaktiyle
burada ‘konuk’ olmaları, Sinop Cezaevi’nin
şöhretini daha da artırmış. Cezaevi, aslında
kale olarak yaptırılmış. Sinop’un yerli halkı
olan Gaşkalılar, kalenin ilk halini inşa
etmişler. Daha sonra Grek, Roma, Bizans,
Selçuklu ve Osmanlılar devrinde büyütülmüş.
Sinop kalesi, tepeden denize bakıyor ve bir
cezaevine yakışmayacak kadar zarif surlarla
korunuyor. Burası 1970’lerde cezaevi olmaktan
çıkarılarak Kültür Bakanlığı’na verilmiş.
SİNOP LİMANI NORVEÇ FİYORDU GİBİ...
Sinop merkezinde bir iki yeri daha gezdikten
sonra şehirden çıkıyoruz. Yol boyunca sıralanmış
doğal plajları seyrederek Ak Liman’a geliyoruz.
Buradan ünlü Hamsilos Koyu’na geçeceğiz. Koya
‘Hamsilos Fiyordu’ da deniyor. Norveç’in denize
dimdik inen keskin yarlar arasındaki dar deniz
parçaları gibi Hamsilos da eşine az rastlanır
bir fiyort manzarası sunuyor.
Sonra Sinop’un şirin ilçelerinden biri olan
Erfelek’e geliyoruz. Küçüklü büyüklü yirmi sekiz
şelaleden oluşan Tatlıca Çağlayanı’nda
dinleniyoruz. Ayancık ilçesi sınırındaki Akgöl’ü
ve yanındaki İnaltı Mağarası’nı da dolaşıyoruz.
Mağara, deniz yüzeyinden 1070 metre yükseklikte
ve oldukça ilgi çekici.
İlkokuldan beri her coğrafya dersinde
okuduğumuz, ünlü İnce Burun’u görmeden dönmeyi
düşünmüyoruz elbette. Burası Türkiye’nin en
kuzey ucu. Burundaki Salar köyü kaya mezarları
Sinop’ta görülmesi gereken yerlerden.
Dönüş vakti. Güneş batmadan önce yine şehrin
merkezine, Sinop’a varıyoruz...
Yazı: YÜKSEL
ALTINTOP FOTO: KADİR CAN