RESİMLER
| |
|
|
| |
|
|
Çoruh nehri

Bir nehir
düşleyin; çevresindeki dağlar karlarla kaplıyken
kıyısındakilerin sıcaktan kavrulduğu, suladığı
topraklarda hem Akdeniz’e, hem de Karadeniz’e
özgü bitkilerin yetiştiği, her bir köşesinde
farklı güzelliklerin saklandığı, ismini bir halk
oyununa verecek kadar coşkun aktığında
insanların korktuğu...
Bir vadi düşleyin; pek çok uygarlığın izlerini
taşıyan, etrafını çeviren sarp kayaların çeşitli
renklere büründüğü, içinde güler yüzlü, cana
yakın insanların yaşadığı... Öyle bir vadi ki
kendine emanet edilmiş tüm değerleri sabırla
koruyan ve geleceğe aktaran...
Türkiye sınırları içinde 442 km uzunluğa ulaşan
Çoruh Nehri’nin içinde aktığı ve adını aldığı
vadi büyüklüğü ile orantılı görkemli bir
coğrafyaya hakim. Bu vadiyi yaratan, topografik
yapısı yüzünden dünyanın en sert akan nehirleri
arasında yer alan Çoruh’un öyküsü İspir ve
Erzurum arasında yer alan Mescit Dağı’nın batı
yamaçlarında başlar. Biz de gezimize buradan
başlayalım.
İLK MOLA İSPİR’DE
Mescit Dağı’ndan akan irili ufaklı derelerin
oluşturduğu Çermeli ve Kurt çayları birleşerek
Masat Çayı’nı oluşturur. Masat Çayı da
Bayburt’tan itibaren Çoruh adını alır. Batıya
doğru akan nehir Bayburt’tan sonra önce kuzeye,
sonra da bir yay çizerek tam doğuya doğru akmaya
başlar. İspir’e kadar biraz daha dingin akan
çay, bu noktadan sonra Kaçkar Dağları Milli
Parkı’ndan gelen derelerin katkısıyla büyür ve
bazen ürkütücü bir hal alır. İlk molamızı
İspir’de verebiliriz. Sabah erken İspir’den yola
çıkarsanız, önce geleneksel mimarisi fazla
bozulmamış Moryayla Köyü’ne varırsınız. Araçla
iki saat süren bir yolculuğun sonunda ise Çoruh
Havzası’nın en görkemli göllerinden Yedigöller
karşılar sizi. Bir çanak içindeki incilere
benzeyen göllerin ilerisinde ürkütücü
görünümüyle Verçenik yükselir. Çoruh’u bu
noktada besleyen ilk büyük dere Başköy’dür. Bir
sonraki vadi ise Salaçur... Verçenik’in
eteklerinde bulunan Mal Gölü’nden gelen dereler,
Salaçur Vadisi’nde birleşerek buzul göllerinin
temiz sularını taşır Çoruh Nehri’ne.
Yolculuğumuza Yusufeli’ye doğru devam edelim.
Önce Çamlıkaya Vadisi çıkacak yolunuza. Sakın
bir çay içmeden geri dönmeyin. Bölge insanı
doğanın en küçük bir nimetini bile değerlendirir
buralarda. Yaz aylarında nehir kenarındaki
kulübelerde incirler kurutulur, pestiller
yapılır, pekmezler kaynatılır. Çetin geçen kış
günlerine iyi hazırlanmak gerekir. Çamlıkaya’dan
sonra sıra Sırakonaklar Vadisi’ne gelir.
Bölgenin Kaçkar’dan sonraki en büyük zirvesi
olan Soğanlı Dağı’nın eteklerindeki köyün adının
Sırakonaklar olmasının sebebi, yedi mahallesinin
de birbirinden uzak olması. Bu mahallelerde
büyük çoğunluğu granitten, yüz yaşını aşmış
büyük taş evlere rastlayabilirsiniz. Köyden
Kaçkar Dağı’nın ana kamp yerine gitmek yürüyerek
sadece birkaç saat sürer.
BİR RESSAM GİBİ
Çoruh’un görkemli görüntüsünü ve etkilediği
alanları daha iyi görmek için Deve Dağı yolu da
tercih edilebilir. Bu rota farklı bitki türleri
ile de çok karakteristiktir. Önce Güllübağ
Köyü’ne, sonra da bölgenin en güzel köylerinden
biri olan Ardıçlı’ya varılır. Ardıçlı’dan sonra
Deve Dağı’na doğru yükselmeye başladığınızda,
Kaçkar Dağları Milli Parkı’nın en güzel
görüntüleri çıkar karşınıza. Deve Dağı yolunu
sonuna kadar takip ederseniz nehirden
uzaklaşarak Tortum Gölü’ne çıkarsınız.
Yokuşlu Köyü’nde itibaren Yusufeli sınırları
içinde tam 100 km sürecek bir yolculuğa başlar
Çoruh. Kayalara çarparak metrelerce yukarı
fırlayan suların görüntüsü insanı macera
filmlerinin içine sürükler. Başalan Köyü’nden
itibaren doğa farklı renklere bürünmeye başlar.
Çoruh’un vahşiliği yerini rengârenk kayalıklara
bırakır burada. Magmadan gelen sıcak sular
içinden geçtikleri kayalardaki kıymetli
metalleri çözerek uygun yerlerde yeniden
biriktirirler. Biriken metaller de kayalara ve
toprağa kendi rengini verince ortaya doğanın
tabloları çıkmaya başlar. Yaklaşık 20 km boyunca
kayaçlar kahverengi, sarı, kırmızı renkleri ile
yoldan geçenlere görsel bir şölen sunar. Bu
renklere nehir boyunca sıralanmış çeltik
tarlalarının doygun yeşili eşlik eder
Yusufeli’ne kadar.
İKİ NEHİR KAVUŞUNCA
Yusufeli’ne bu kadar yaklaşınca Kılıçkaya’ya
gitmemek olmaz. Yükseklerdeki bir düzlüğe
kurulmuş olan Kılıçkaya, Çoruh Havzası’nın en
görkemli dağlarından biri olan Güngörmez Dağı
ile karşı karşıyadır. Bu bölgede bir zamanlar
yerleşim yeri olarak kullanılmış, ama şimdiye
hepten unutulmuş mağaralar da bulunur. Kaçkar ve
Altıparmak dağlarının güney yüzünden akan
derelerin oluşturduğu başka bir görkemli çay
karışır Çoruh’a ve onun gücünü iki kat artırır.
Barhal veya yeni ismiyle Altıparmak Çayı’nın
Çoruh’a kavuşması, Çoruh ile Oltu Çayı’nın
birbirine kavuşmasından bile daha görkemlidir.
Bu büyük kavuşmadan önce Oltu Çayı ilk,
Narman’da kırmızı peribacalarının içinden akan
Narman suyunu alır bünyesine, sonra da Tortum
Çayı’nı... Tortum ve Oltu çayları Yusufeli’ye 10
km uzaklıktaki su kavuşumu denen bölgede
birleşir. Burada İşhan Köyü’nde bulunan ve iyi
korunmuş durumdaki kiliseyi görmenizi tavsiye
ederim.
Oltu ile buluştuktan sonra kuzeye yönelir Çoruh.
Artvin’e doğru yer yer zeytin bahçeleri
görülmeye başlar. Vadide yapılan barajlar
nedeniyle hızı iyice azalan nehir, Ardanuç’ta
Berta Çayı ile biraz daha güçlenir, Borçka’dan,
üzerinde çay bahçeleri bulunan yamaçları
aşındırmaya çalışarak Muratlı’ya kadar gelir ve
Türkiye topraklarından ayrılır. Gürcistan
sınırları içinden kuzeydoğuya doğru akarak
Batum’da Karadeniz’e kavuşur.
İlginç bir mikroklimaya sahip olan Çoruh
Nehri’ni anlatmak için doğanın dile gelmesi
gerek. En iyisi mi bu nehri yaşamak için bir
haftanızı ayırıp kendinizi Çoruh’un akışına
bırakın. Emin olun geriye hiç unutamayacağınız
anılarla döneceksiniz.
Yazı: Yıldırım Güngör |
|
| |