Anadolu’nun şima-i
şarkisinde, Şarkı Karadeniz bölgesinde bir vilayet merkezi olup, 41
derece şimal arzında ve 39 43 derece şark tülünde bulunur. Şehrin
üzerinde yer aldığı sırt, deniz kıyısına dik yarlarla inen Değirmendere,
Zağanos deresi ve Kuzgundere gibi vadilerle kesintiye uğrar ve kıyıdan
itibaren 6-8, 15-20, 110-120 m yüksekliğinde bir takım basamaklara
ayrılır. Daha geride, şehrin 3 km cenubi şarkisinde, Trabzon’un
yaslandığı dik yamaçlı ve düz sırtlı Boztepe garptada, şimdi müze haline
getirilmiş Atatürk köşküün bulunduğu Soğuksu tepesi yer alır. Böylece
Trabzon şehri irtifaları 200 m.yi geçen bu tepelerin şimal eteğinde,
yamaç meylinin biraz hafiflediği kesimlerden başlayarak bir amfiteatr
gibi, alçak yarların üstüne kadar mahallelerini yayar. Liman kesimi
dışında şehrin ana kitlesi yaralar üzerinde kalır ve denizle doğruya
temasa gelmez.
Zikredilen sırt
üzerinde elverişli bir yerleşme zemini bulunmuş ve dik yamaçlı vadiler
arasındaki saha kolaylıkla tahkim edilebildiği gibi, şehrin şark ucunda
hiç olmazsa yıldız-karayele karşı bir dereceye kadar mahfuz bir koyun
mevcudiyeti şehre müsait bir iskele durumunu kazandırmıştır. İmparator
Hadrian’ın yaptırdığı mendirek ile daha elverişli hale konulan liman,
büyük tonajlı buharlı gemilerin ortaya çıkması üzerineihtiyacı
karşılayamaz hale gelmiş, ancak yaz mevsiminde kullanılmış, kışın
faaliyet tamamen durmuştur. Yakın yıllara kadar süren bu durum,
1946-1954 arasında modern bir limanın inşaası ile sona ermiştir.
Trabzon’un daha ilk
çağdan beri Şarki Karadeniz kıyılarının hemen hemen tek mühim limanı
bulunması buranın öteki iskelelerden farklı olarak, Anadolu içlerine,
hatta Şarki Anadolu üzerinden cenubi Kafkasya ve İran’a ulaşan
dolambaçlı ve oldukça güç takip edilen bir yol vasıtasıyla geniş bir
hinterlanda sahip olmasından ileri gelmiştir. Trabzon’dan başlayıp
Değirmendere vadi,sini takip ederek Zigana geçidinde 2.025 m ye kadar
yükselen bu yol, oradan Harşit vadisine (Torul’da 930 m) inerek,
Gümüşhane’den geçip önce Vavuk geçidinden (2.300m) Çoruh havasına atlar
ve Bayburt’tan sonra Kop dağı geçidinden 82.390m) Yukarı Fırat havzasına
ve Erzurum’a ulaşıp, oradan da şara doğru devam eder. Bu yol sayesinde
Trabzon, geniş ülkelerin ticaret limanı rolünü oynamıştır. Bugün çok
işlek hale gelmiş olan kıyı yolu yakın zamana kadar patikalardan
ibaretti.
Trabzon, Şarki
Karadeniz kıyı iklimine tabidir. En soğuk ayın (şubat) ortalama sıcaklık
derecesi 7, en sıcak ayınki (ağustos) 23 derecedir. Yıllık yağış
miktarı ortalaması831 mm, yağışlı günler sayısı 96 olup, yağışın
mevsimlere dağılışı kışın 29, ilkbaharda 24,5 yazın 16, sonbaharda ise
34,5 tir. Kar yağışlı günlerin ortalama sayısı ise 3,4 dür.
Trabzon’un nüfusu,
xıx.asır sonlarında 35.000, xx. asır başlrında da 40-45.000 olarak
tahmin ediliyordu. Bu nüfus, Birinci Cihan Harbi sırasında Rus işgali (5
nisan 1916-24 şubat 1918) dolayısıyla çok azaldı. Bu yüzden 1927
sayımında şehrin nüfusu 24.634’ten ibaret bulunuyordu. Bu sayı 1950 de
33.990, 1960’da 53.039, 1965’de 65.536, 1970 sayımında ise 81.527’ye
yükseldi.
Trabzon vilayeti,
4.685 km2 lik bir arazi üzerinde 668.412 nüfusa sahip olup, merkez,
Akçaabat, Araklı, Arsin, Çaykara, Maçka, Of, Sürmene, Tonya, Vakfıkebir
ve Yomra ilçelerine ayrılmıştır.
Tarih. Kindnar
mevkiinde bulunan bazı buluntulara göre bölgeye ilk defa Kafkasya’dan
Mosklar, Tibarenler, Mar’lar gelerek ziraat ve balıkçılık ile meşgul
olmuşlardır fakat bunların şehir kurdukları hakkında elimizde kafi
derecede delil yoktur.Trabzon’un Sinop’tan gelen Milet’li göçmenler
tarafından miö.756’da kurulduğu söylenir. Böyle olmakla beraber,
gerçekte kuruluşun bu tarihten daha sonra (m.ö vıı.asır ortalarından
sonra) olmasıda muhtemeldir. Şehirden ilk bahseden m.ö. 400 yılında
Onbinler’den kalma sekizbin küsür kişilik ordu ile gelen Xenophon’fur
(Anabasis, ıv, s.22). Şehir zamanında Sinop’a belli bir vergi ödüyordu.
Trabzon’un daha eski bir adı olup olmadığı bilinmiyor. Bilinen şey,
Sinopluların buraya vermiş oldukları adın, o zamandan beri değişmemiş
olduğudur; ilk çağda şehre Trapezus, Trapeza (TRAPEZA)
deniliyordu. Garp dillerinde bir süre Trapezounte, Trabizonde gibi
şekiller almıştır. Ortaçağ islam müellefleri tarafından Atrabazunda veya
Tarabazunda denildiği de görülmüştür. Şehre neden Trapezus adı verildiği
kesinlikle aydınlanmış değildir. Adı geçen kelime “masa” manasına
geldiğine göre şehrin eski müstahkem çekirdeğinin, vadilerle derin
şekilde yarılmış üstü düz bir saha olmasıyla izah edilmek istenmiştir.
Fakat kalelerinheyeti mecmuası hiçde masaya benzeyen bir zemin üzerine
oturmamakta, bu zemin cenuptan şimale (denize) doğru çok meyilli ve
engebeli bir satıh meydana getirmektedir. Buna dayanarak W.J. Hamilton
(Researches in Asia Minor, Pontus and Armeniz, London, 1842) bu adın
verilmesini şehrin cenubi şarkisinde dik yamaölarla yükselen, fakat üstü
düz olan Boztepe’nin görünüşüne bağlamak istemiş hatta O. Blau
(Pet.Mitt.1865, s.253), bu dağın şehirden ve deniz tarafından
görülmediğini, Trabzon’un garbındaki Akçaabat ile Trabzon arasındaki
tepelerden denize bakılınca üstlerinin bir masaya benzemesi dolayısıyla
şehrin böyle isimlendirildiğini ileri sürmüştür. Daha kurulduğu andan
itibaren Trapezus adı verilmiş olan küçük bir şehrin adını, o zaman ki
duruma göre kendi dışında ve uzakta kalan yerlere bağlamak güçtür. Bu
şartlar altında Trapezus adını kalelerin bütününe (Yukarı, Orta ve Aşağı
hisarlar) değilde bunlardan ilk kurulmuş birine mesela dik yarlar
üzerindeki Aşağıhisar’a verilmiş saymak daha mümkün görülmektedir.
Şehrin bu görünüşü, Trabzon’a ait en eski paraların biri üzerinde bir
masa şeklinin bulunmasıyla teyid edilmektedir (krş. W.Auge, Trapezus;
Pauly- Wissows, Realencyolopadie, 1937, xıı, v.d.).
Ticaret yolları
üzerinde mühim bir mevkide bulunmasına rağmen, ilk çağda Trapezus’un adı
oldukça seyrek geçer. Trabzon şehrinden ilk defa Xenophon, sonrada
Strabon bahsetmektedir. Bununla beraber, Apollon kültünün hakim olduğu
kadim çağda, şehir işlek bir liman idi. Nitekim eski Trabzon paralarının
bir yüzünde Apollon başı, diğer yüzünde bir gemi burnu ile çapa vardır.
Tiranlıların idaresi
altında Pers savaşları boyunca gemici olarak savaşlara katılan
Trabzonlular (Strabon xıı, 3-6), Perslerin yenilmesi ile onların
boyunduruğundan kurtuldularsa da, Pers Satrabı Damates’in iktidarı
sayesinde tekrar Pers hakimiyetine girerler. Bu satrabın ölümü ile
Trabzon muhtar bir şehir haline gelir. İskender’in ölümü (m.ö. 323’den
sonra Trabzon’da dahil, Karadeniz’in cenup kıyılarının büyük kısmı,
Paflagonia Kastamonu ve c,varı) ve Kapadokya (Kayseri, Sivas tarafları)
ile beraber İskender’in generallerinden Evmenes’in hissesine düştü; m.ö
280 de ise, Sinop’ta ortaya çıkan Mithridates ailesinin (Pontus
kralları) hükmü altına girdi. Pontus kralı Farnakes, Trabzon’u ve
civarındaki Mosklar ve Tibarenleri hakimiyeti altına aldı. Büyük
Mithridates m.ö 11-63 zamanında Trabzon, Pontus devletinin kereste ve
gemi ihtiyacını karşılıyordu. Daha sonra Trabzon, Pontus prenslerinden
Polemon 1’ e geçti. Bunun zamanında Part’lar la yapılan savaşlarda
serbest şehir imtiyazına sahip bulunan, Trabzon bir üs olarak mühim bir
rol oynadı. Bu yüzden Tacitus, Trabzon’u elde tutulması mühim bir nokta
olarak tasvir eder. Polemon 1’in ölümünde bütün Pontus, Polemppilekos
ile Roma’ya geçti. 1.asır ortalarından sonra, Roma İmparatorluğunun
büyük bir hudut şehri olan Trabzon için bir gelişme devri başladı.
Vespasianus devrinde m.s. 69-79 sırasıyla Trabzon’u Sattaia yukarı
Kelkit havsası üzerinde Anadolu’ya bağlayacak askeri yol ile sahil yolu
inşa edildi. Bu sayede İran, Yukarı Mezopotamya ve Şarki Anadolu ile
ticaret yapma imkanı bulan Trabzon gelişti. İmparator Trayanus 8m.s.
98-117, Trabzon’a çok yardımda bulundu. Bu sebeple Trabzon bu imparator
lehine her türlü imtiyazdan vazgeçerek bir Roma eyaleti oldu. Bilhassa
Hadrian (m.s. 117-138) , iki defa ziyaret ettiği Trabzon’da büyük inşaat
faaliyetlerinde bulundu(m.s. 130-1349 ve kendi ismine izafe edilen
limanı yaptırdı; yaptırdığı dalgakıranın izleri yakın zamana kadar su
altında seçilebiliyordu. Bu hükümdarın heykelini görmüş olan müverrih
Arrianus, Hadrian’ın Trabzon’da bundan başka yaptırdığı hipodrom,
amfiteatr ve su kemerlerinden bahseder (Pont. Eux. V, ıı, v.d.). İki
katlı surlarla müdaafa edilen Orta hisar bu devrin eseridir. Bu sebeple
Latin müellliflerinden Pompeius Mela, Trabzon’a pek meşhur şehir
ünvanını verir(Geographika, ı, 36). Tacitus ise Trabzon2u bir ikmal üssü
olark tarif eder (Annales, Augustus, xııı, 399. Şehrin canlılığı, 258
yılında imparator Valeriannus zamanında (25-260) Gotların burayı ele
geçirip, yağma ve tahrip etmelerine kadar devam etti. Gotlar, geceleyin
kaleye girerek pek çok adam öldürmüş ve hazine ile dolu olan tapınağı
yağma etmişlerdi. Bundan sonra Trabzon İlk Çağ’da eski parlaklığını
kazanamadı. Bununla beraber, imparator Dioklesian (284-305) tarafından
şehir yeniden mamur hale getirildi. Konstantin zamanında yapılan dini-
idari taksimatla Trabzon, piskoposluk merkezi olmuştur (xı.
AsırdaTrabzon’a tabi psikoposlukların listesi için bk. E.Honigman.
Bizans Devletinin Doğu sınırı, terc.F.Işıltan, İstanbul, 1970,
s.188.v.d). Bizanslılar devrinde Iustinianus 1. şehri Çanlara ve
İranlılara karşı şehri tahkim etti; kaleler yaptırarak şehre su getirtti
ve su kemerini şehrin manevi kurucusu Hagios Evgenios’a ithaf etti. Orta
Hisar kiliseside bu devirde yapılmıştır. Bizanslı müellif Stefanos,
Iustinianus zamanında yapılan işlerden bahseder. Fakat, çok geçmeden
şehir, hudut boyu olma hususiyetini Niksar (Neocaesara) ‘a bıraktı. Buna
rağmen Trabzon’un ticari ehemmiyeti devam etti. Bu devirde İran
vasıtasiyle, Orta Asya ve Hindistan’dan gelen mallar, Trabzon limanı
üzerinden, İstanbul’a sevk edilmekte ve buradan da Akdeniz ve Avrupa’ya
gönderilmekte idi.
Arap fütühatının
dışında kalan Trabzon, Thema Caldia’nın merkezi olarak (bk. Const.
Prophyrog. De Thematibus, 1, 30), ticari ehemmiyetini devam ettirmiştir.
Trabzon limanı müslümanlar için de mühimdi. Eski İslam müalliflerinin
eserlerinde, Karadeniz’in bu kısmına Bahr Trabazunda adı verilmekte idi
(Bk. Balazuri Fatah al- baldun nşr. De Gosje, s.195, krş. Kazvia, Asar
al- hilad Wüstenfeld , 1848, ıı, 104). Oradan Anadolu’nun mahsülleri ile
kıymetli kumaşlar, islam alemine ihraç olunuyordu. Cibal ve Rey için
Trabzon Anadolu’nun medhali sayılıyordu. Buraya gelen müslüman tacirler
şehrin valisine büyük bir gelir sağlıyor (bk. İstahri, K. Şuvar
al-akadim, uşr.de Goeje Loiden, 1927, s.88;al- Makdisi, Ahsan
al-takasim, aşr. De Goeje, 1906, s.148; İbn Havkal, Kitab şarat al- arş
Beyrut, s.18, 177, 179), burada Ermeni, Rum ve Kafkasyalılarla ticari
muamelelerde bulunuyorlardı (Mas’udi, Murac al zahab, ıı, 3, 46,
Makdisi, ayn esr. S. 148). Müslüman tacirlerin yolu, muhtemelen Erzurum
(Kalikala)’dan Azerbeycan’a oradan da Maveraünnehr’e kadar uzanıyordu.
Xı.asırda Trabzon,
bu ticari ehemmiyeti yanında, askeri bir üs olarak da kullanılıyordu.
Nitekim, imparator Basibios, 1021/1022 senelerinde Ani kralları ve
Vaspurakan devletine giriştiği hareket sırasında da Trabzon’dan üs
olarak faydalandı (Bk. E.Honigmann a.g.e s.165).
Trabzon’un Melikşah
zamanında bir ara Selçukluların eline geçtiği (1080) fakat kısa bir süre
sonra buranın valisi Theodore Gabras tarafından geri alındığı
anlaşılmaktadır (Bk. Anna Komnena, Alexiade, Fr.trc. Cousin, 1685, ıv,
247 v.d.; Chalandon, Les Comnenes, Paris, 1900, I, 12). Bizans’ın
umumiyetle, imparator ailesinden olan kimseleri duka (dux) olarak
Trabzon’a gönderdiği, bunlarınzaman zaman merkezi hükümete karşı
müstakilen hareket ettikleri bilinmektedir. 1104’te Trabzon dukalığının
başına geçen Gregorios Taronites ile Konstantinos Gabras bunlardan en
dikkate şiar olanlarıdır. Bu sonuncusu, Mengücükoğlu ile işbirliği
yaparak 1120 de Serman’da Harput ve Halep emiri Belek’e karşı savaştı
ise de, ağır bir şekilde yenilerek esir düştü; ancak 30.000 dinar fidye
ile kurtuldu (bk. Chronique de Michel le Syrien, ıı, 205; Gregory Abu’l-
Faran, Abu’l- Farac tarihi, trc.Ö.R. Doğrul, Ankara 1950, ıı, 356).
Anadolu Selçuklu
Devleti Trabzon’u adeta tecrit etti; 1194’ten itibaren Samsun limanının
bir kısmı Selçukluların eline geçince Trabzon’un İstanbul ile münasebeti
güçleşti. Fakat, 1204 de İstanbul’un Latinler tarafından alıkonması
üzerine Trabzon’a kaçan Andronikon Komnenos’un oğlu Aleksios, kraliçe
Tamara’nın himayesi ile (bkz. W.E.D Allen, A history of Georgian People,
London, 1932, s.108) kendini imparator ilan etti. Bu suretle Trabzon ve
havalisinde yeni bir Pontus devri başladı (1204-1461). Nitekim, xııı.
asır başlarında yaşayan Arap müellifi Ykut (Mu’cam, Beyrut, 1955, ı,
216), Trabzon’un bu bölgesi ile ilgili kısmına Bahr Bontus adını verir.
Trabzon’a Aleksos
Komnenos 1. (1204-1222) devrinde büyük refaha kavuştu ve devletin
hudutları genişledi. Fakat, Aleksios, hakimiyet meselesi yüzünden İznik
İmparatoru David Palaiologos ile savaşmak zorunda kalınca, bir kısım
topraklarını kaybetti. İzzeddin Keykavus 1. (ölm.1220) ‘a karşı Sinop’
korumak üzere Trabzon’dan sefere çıktı ise de, esir düştü;
imparatorluğun bekası için Sinop’u Selçuklular’a terk ettikten sonra
(kanun 1. 1214) başka, ayrıca vergi vermeyi ve gerektiği kadar yardımcı
kuvvet kabul etti (tafsilat için bk. İbn-i Bibi, el- Evamirü’l Alaigye
fi’l- umuri’l- Alaiyye, tıpkıbasm, nşr. Adnan Sadık Erzi, Ankara, 1956,
s.1956 s.147 v.d, muhtasarının nşr. Houtsma, ıv, 54; ayrıca bk.
Tevarih-i Al-i selçuk “anonim” nşr. F.N.Uzluk, s.43 v.d). İbn Bibi’de
Canit Tekvura Kir Aleks şeklinde tesbit edildikten Aleksios’un yerine
geçen imparator Andronikos 1 (1222-1235), Selçukluların hakimiyetinden
çıkmak isteyerek donanmasını Sinop’a gönderdi ve şehrin surlarına kadar
olan bölgeyi yağmalattı; evvelce reis Hayton tarafından müsadere edilen
gemilere mukabil, Selçuklu donanmasını mağlup ve tayfalarını esir
ettirdi. Bunun üzerine Alaettin Keykubat 1. (ölüm 1237), denizden ve
karadan kuvvetler sevk ederek Trabzon’u kuşattı. Şarki Anadolu seferi
dolayısıyla Erzincan’da bulunan Selçuklu kuvvetleri, Melik adlı
kumandanın emrinde Bayburt ve Maçka’dan geçerek Trabzon’un önüne geldi;
reis Hayton idaresindeki deniz kuvvetleri de limana ulaştılar. Karargahı
Hagios Evgenios manastırı (Yeni Cuma Camii) nda bulunan Selçuklu
kumandanı Melik, şimalden ve cenuptan Trabzon’a hücum etti. Fakat,
Trabzonluların şiddetle direnmeleri yüzünden muvaffak olamadı. Nitekim
geceleyin surların üzerine çıkmayı başaran Selçuklu kuvvetleri, çıkan
şiddetli fırtına ve yağmur yüzünden aralarındaki irtibatı kaybedip,
bütün ağırlıklarını terk ederek dağlara ve ormanlara çekilmişlerdi;
Melik, Maçka’da dağlılar tarafından yakalanarak Andronikos’a götürüldü.
İmparatorluk ihtiyatlı hareket ederek Melik’e iyi muamele etti, onu bir
grupla birlikte Alaeddin Keykubat1.’a iade etmek suretiyle eski tabiyet
şartlarını yerine getirdi (1228).
Celaleddin Harzemşah
10 ağustos 1230’da Yassı Çimen’de Alaeddin Keykubat 1. ile
müttefiklerine yenilince, Harzimilerden 3.000 kadarı Canit dağlarını
aşarak Trabzon bölgesine sığındılar (bk. Atü’l- Farac, ayn. Esr. S. 439,
trc.Ö.R.Doğrul, ıı, s.38; Chronicon Syriacum, Bedj n, s 467); fakat pek
çoğu Trabzon köylüleri tarafından öldürüldü. Celaleddin ile
Trabzonluların ittifaklarına dair verilen haberler şüphelidir (bk.
J.Ph.Fallmerayer, Geschichte des Kaiserthums von Trapezunt, Münih, 1827,
s.108). Zira, Trabzon imparatorunun, Alaettin Keykubat 1.’ın
hakimiyetini tanıdığı ve tabiiyet şartlarına uyarak gönderdiği
kuvvetlerinin Alaeddinle birlikte Eyyübilere karşı hareket ettikleri
bilinmektedir (bk.İbn-i Bibi, ayn eser,s.438 v.d.). Fakat, Gıyaseddin
Keyhüsrev ıı., 1243’te Kösedağ’da Baycu Noyan emrindeki kuvvetler
yenilince imparator Manuel 1. (1238-1263) Moğollara tabi olmakta
gecikmedi (bk. Rubruquis de Backer, Paris, 1877, s.6).
Manuel 1253’de
Karakurum’a Mönke’ye elçi gönderdiği gibi, Moğolların emrine yardımcı
kuvvetler verdi 8bk.Rubruquis, göst. Yer; Fallmerayer s.118 v.d;
W.Miller, Trebisond,The Last Greek Empire, London, 1926, s.26, 31 v.d.).
Bununla beraber, siyasi kudretin Tebriz’e nakledilmesinden sonra, uzak
şarka kadar uzayan Erzurum-Tebriz yolu ile Karadeniz İran ticaret
yolunun en mühim noktası haline gelen Trabzon ve limanı, yeniden
gelişmeye başladı. Halk Trabzon’da imal edilen malları, yün, keten ve
ipekli kumaşları, dağlardan temin edilen işlenmemiş madenleri ihraç
ediyor, şehirdeki ve limandaki faaliyet seyyahların dikkatini çekiyordu.
Ticari gayeler ile Çin’i ziyaret eden Venedikli Marko Polo 1295’te
Tebriz Venedik yoluyla memleketine dönmüştü (bk. Leonarda Olsehki, Marco
Polo’s Asia 1960 s.232). Şehrin adını Tarabazan veya Atrabazan şeklinde
belirten bu devir islam müellifleri, bu bölge ile yeniden
ilgilenmişlerdir (msl. Bk. Dimaşki, Nuhbat al-Dahr uşr. Mehren, s. 106,
145, 228, Abu’l Fida, Takvim al buldan, Paris, 1840, s.392v.d). Fakat,
xıv.asrın başlarında bu ticaret, Trabzon’da bulunan bir konsül
tarafından idare edilen Ceneviz kolonisinin eline geçti. Ayrıca
Trabzon’da 1319’dan beri bir Venedik kolonisi mevcuttu. Fakat birinci
sırayı işgal eden ve Leontocastrum (Güzelsaray) adı verilen mahallede
oturan Cenevizliler, imparatorlar üzerinde nüfuz sahibi bulunuyorlardı.
Bunlar, imparator Aleksios ıı.(1297-1330) zamaında Trabzon’da birçok
ticari imtiyazlar elde ettiler. Trabzon limanında bulunan Dapnus (Güzel
Saray’da) antrapoları vardı. İmparator Aleksios ıı., bir ihtiyati tedbir
olmak üzere, Cenevizlileree karşı, kale ile deniz arasındaki bugünkü
Mumhane önüne kadar gelen surları yaptırdı. Bu sırada İlhanlılara tabi
olan Trabzon’un muazzam bir şehir olduğuna işaret eden Kazvini, her sene
haraç olarak İran2a üç tümen verdiğini belirtir (bk. Nuzhat al-kulab,
nşr.G.Le Strange, London, 1915, s.100).
1320’den sonra Moğol
nüfüsu azalınca, Trabzon imparatorluğu’nun toprakları Türkmenlerin
taaruzlarına maruz kaldı; dağlardaki müstahkem yerler bunların eline
geçti. Manuel ıı (13329 zamanında Türkmenlerden Bayram Bey, Trabzon’a
hücum ederek, Assemeta mevkiine kadar ilerledi ise de şehri alamadı.
Basilios (1332-13409, Trabzon’a akın yapan Akkoyunlularla savaştı.
Akkoyunlu Türkmenleri, Eirete 81340-1341) zamanında Trabzon
kalesininetrafındaki mahalleleri ateşe verdiler; ölenlerin cesetleri
vebaya sebep oldu. Mihael (1344-1349) zaanında ise, Trabzon’a karşı
şiddetli Türkmen taarruzları vuku buldu. 1346’da Erzurum Bayburt
havalisinde yerleşen Türkmenlerden bir grup, Ünye ve Hagios Evgenios2u
alarak, Trabzon surlarına kadar ilerleyip geri döndü. Eserini Uzun Hasan
namına yazan Abü Bakr-i Tihrani (Kitab-i Diyarbakriyya, nşr. Necati
Lugal- Faruk Sümer, Ankara, 1962, ı, 12 v.d.; krş. Faruk Sümer, Kara
Koyunlar, Ankara, 1967, ı, 26) ya göre, bu sefer bu bölge
Türkmenlerinden Duharlu oymağı beylerinden Yusuf Bey tarafından
tertiplenmiş, imparatorla yaptığı savaşta kendisi şehit, kadınları ve
kardeşleri esir düşmüşlerdi. Yine aynı müellife göre, Akkoyunlu beyi Tur
Ali Bey (metinde oğlu Kutlu Bey), Trabzon ülkesine yürüyerek Yusuf Be’in
intikamını almış ve Duharluların mallarını ele geçirdiği gibi,
imparatorun kızı Despina’yı da esir etmişti. 1348’de Tur Ali Bey,
Erzincan emiri Ahi Ayna Bey ve Bayburt emiri Mehmed Rikabdar ile
birlikte, Trabzon2a karşı yürüyerek kaleyi kuşatı ise de üç gün sütren
hücumlardan bir netice alamayınca, mezkur emirlerle geri döndü (bk.
Lebeau, Histoire da Bas- Empire, xx, 486, v.dd). İmparator Aleksios ııı
(1349-1390), Trabzon’u hedef alan Türkmen taarruzlarınıbertaraf etmek
için siyasi evlenmelere başvurdu: hemşiresi Despina Maria’yı Tur Ali
Bey’in oğlu Kutlu Bey (13529 diğer hemşiresi Theodora’yı Ordu hakimi
Hacı Emir Bey ve kızı Evdokya’yı da Kelkit havalisi beylerinden olup, bu
bölgenin Türkleşmesinde müessir olan Emir Taceddin ile evlendirdi.
Türkmen beylerinin en güçlüsü olan Kutlu Bey, 13652te zevcesi ile
birlikte Aleksios’u ziyaret için Trabzon’a geldiği gibi, ertesi sene de
imparator maiyeti ile birlikte Kutlu Bey’e misafir gitti (bk.Lebeau,
aynı eser xx, 491, 497 v.d.). Trabzonlular, Akkoyunlulara vergi vermek
ve icabında yardımcı kuvvet göndermek suretiyle onları desteklediler
(mal.bk. Abü Bakr-i Tihrani, ayn eser, ı, 35.90, ıı, 382).1395’te
Tana’daki kolonilerin Timur tarafından tahribi üzerine Venedikliler
Trabzon ile geniş münasebete giriştiler (nakliyatın inkişafı hakkında
bk. Max Silbersehmidt, Venedik menbalarına nazaran Türk imparatorluğunun
zuhuru zamanında şark meselesi, trc. Köprülüzade Ahmet Cemal, İstanbul,
1930, s.138 v.d). Fakat çok geçmeden, Manuel ııı.(1390-1417),
Akkoyunluların yeni rakibi Osmanlıların tehditine maruz kaldı. Zira
Yıldırım Beyazıd, 1398’de Samsun (müslüman Samsun’u) zapt ve bütün Canik
havzasını nüfuz altına alarak, hakimiyetini Trabzon İmparatorluğu
hudununa kadar genişletmiş ve Manuel’den kendisini metbu tanıyıp haraç
vermesini istemişti. 1404’te Trabzon’a giderek imparator ve oğluyla
bizzat görüşen Clavijo, Trabzonluların Beyazıd’a vergi verdiklerinbi
belirtir 8Bk.Embassy to Tamerlane 1403-1406 trc. G. Le Strange London,
s.1949. Timur’un Anadolu harekatı imparatorluğu muvakkatten kurtar,
Manuel ııı. Timur’a kulluğunu arz edip onun talebi üzerine bir donanma
hazırlamakla meşgul iken, Ankara savaşı vuku buldu (1402). Bununla
beraber, bir Trabzon askeri birliği bu savaşa katılmış görünüyor
(Fallmerayer. Aynı eser, s.2299. Savaştan iki sene sonra Trabzon’a
uğrayan Clavijo, Komnenosların eserleri ile halkın adetleri hakkında
geniş bilgiler verir (bk. Ayn.eser. s.11 v.d9.
Osmanlıların
Trabzon’a karşı fiili teşebbüsleri imparator Kalo İoannes ıv.
(1447-1458) zamanında başlar: 1442 ‘de Murad ıı.in gemilerle Trabzon
üzerine sevk ettiği kuvvetler, sahilin bir çok yerlerinde karaya çıkarak
bazı yağma ve tahrip hareketlerinde bulunmuş ve pek çk esirle geri
dönmüşlerdi. Kefe’ye uğrayan bu filonun fırtınaya tutularak ağır
zahiyata uğradığıda bilinmektedir.
İstanbul’un fethinen
sonra Fatih’e tabi olup, muayyen bir vergi vermeye başlayan alo İoannes,
çok geçmeden, Diyarbakır bölgesinde tutunamayarak Kelkit havzasına ve
Canik bölgesine gelen Safevi şeyhi Cüneyd’in taarruzuna uğradı. Şeyh
Cüneyd, pek zayıf olan Rum Devletini ortadan kaldırmak suretiyle
Trabzon’da bir devlet kurmaya karar vermiş görünektedir. Nitekim,
maiyetindeki müridler ile birlikte Kelkit havzasına giden Cüneyd, burada
taraftarı olan Niksar emiri Taceddin oğlu Mejmed Beyle buluşmuş ve gaza
için bütün müridlerini yanına çağırmıştır. Yapılan probaganda üzerine
Anadolu’Nun hemen her tarafından gelen silahlı müridler, Cüneyd’in
etrefında toplandılar. Cüneyd Niksar emiri ve bütün müridleri ile
birlikte Trabzon üzerine yürüdü. Öte yandan imparator Kalo İoannes deniz
ve kara kuvvetlerini toplamış ve Aya- Fokas (Alça- Kala9 manastıru
denilen yere kadar ilerlemiş idi. Bunun üzerine Meliares civarına
yerleşen şeyh Cünyed Kapangon denilen boğazı tuttu. Kara kuvvetleri
boğaza saldırırken donanmanın başında bulunan imparator da karaya asker
çıkardı; fakat kopan bir fırtına yüzünden gemiler sahilden uzaklaşınca,
Cüneyd müridleri ile birlikte hücuma geçerek imparatorun ordusunu
dağıttı; müridleri Aya Fokas’taki imparatorun karargahını işgal ile
askerlerini esir ettiler. Surlara kadar ilerleyerek çadırını bugünkü
İmaret Camii mahallesinin tepesi üzerine kuran Cüneyd, Trabzon’un
garbındaki mahalleyi üç gün müddetle kuşattı isede alamadı, sonra
muhasarayı kaldırıp, müridleri ile birlikte 1454’de tekrarKelkit
bölgesine avdet etti 8Chaleocondyles, Hist.de la decadence de
l’Emp.Grec. Fr. Trc. V. Bourboanois, Paris 1620, ı, 262, v.d; Seyyid
Yahya Kazvini, Lubb al-tavarrih Tahran, 1314, s.238; krş. W. Miller, ayn
eser s.83 v.d:Fallmerayer, s.251 v.d; Walter Hinz. Uuzn Hasan ve Şeyh
Cüneyd, xv. Yüzyılda İran’ın milli bir devlet haline yükselişi, trc.
Tevfik Bıyıklıoğlu, Ankara 1948. s.20 v.d.). Şeyh Cüneyd’in münahasarayı
kaldırmasının bir sebebi de, Fatih’in tabiyet şartlarını yerine etiren
Trabzon imparatorunu himaye etmek üzere Sivas Beyler beiyisi Hızır Bey’i
şark hududuna göndermiş olmasıdır.
Trabzon’un fethi:
Fatih, 18 Şubat 1451’de tahta çıktığı zaman Trabzon İmparatoru Kalo
İoannes’e dostluk teminatı vermişti. İstanbul’un fethinden sonra
imparator bir taraftan Fatih’e tabi olurken, diğer taraftan Osmanlılara
karşı he Uzun Hasan ile hem de Papa Calixtus ııı.un Türklere karşı
sefere kışkırtmak üzere Gürcistan’a gönderdiği Fransisken rahibi
Lodovico da Bologna ile temasa başlamış, İstanbul’Un fethinden sonra
Trabzon’a gelen bir çok ailenin de ilticasını kabul etmişti (Fallmerayer
s.243). İmparatorun durumunu dikkatle takip eden Fatih, Hızır Bey’,i
Trabzon üzerine sevk ettiği gibi, Samsun’dan da donanmanın hareketini
emretti (Fallmerayer s. 243). Türk kuvvetlerinin Trabzon önünde ansızın
görünmesi üzerine, hazırlıksız yakalanan imparator, yılda 2.000 altın
vergi vermek suretiyle Hızır Beyle anlaşarak, hem vergiyi götürmek, hem
de antlaşmanın tasdikini istemek üzere kardeşi David Komnenos’u padişaha
gönderdi. Fatih yıllık haracı 3.00 altına çıkarmak suretiyle antlaşmayı
kabul etti (Fallmerayer. s.244). Bir taraftan vergi vermeyi kabul eden
imparator, diğer taraftan da Türk beyleri içerisinde en kuvvetlisi olan
Ak Koyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı kazanmak maksadıyla elçilerini
Diyarbekir’e gönderfdi ve kızı Katherina’yı onunla evlendirmeye karar
verdi. 1458’de Osmanlılara karşı yapılan antlaşmaya Gürcistan da idhal
olundu. İmparator, ayrıca İsfendiyar ve Karamanoğlu İbrahim Bey (ölm.
14649 ile anlaşarak Osmanlıları Anadolu’dna çıkarmak istiyordu
(Fallmerayer s.263, W.Hinz, aynı eser s.28 v.d.). Kalo İoannes’in ölümü
üzerine yerine geçen kardeşi David Komnenos tarafından Diyerbekir’e
yollanan Katherina bilahere, Despina Hatun adı ile Akkoyunlu sarayında
mühim bir rol oynadı. Bundan sonra Osmanlılara verilmekte olan vergiyide
kesen David, Uzun Hasan’ın Müzaheretini temin ederek, Kafkasya’dan
Fransa’da Burgond dukalığına kadar uzanan sahada yaşayan milletleri
Osmanlılara karşı ayaklandırmak suretiyle bir de ittifak teminine
çalıştı (bk. W.Hinz, ayn. Eser s.309) ve bu iş için papanın elçisi
Lodovico da Bologna’nın gayretlerinden faydalandı. Bu elçi, evvela
İsfendiyar oğlu İsmail Bey’i, sonra da Karaman oğlu İsmail Bey’i ziyaret
ederek kendilerini ittifaka çağırmış ve 1460’da şark memleketlerini
temsil eden bir elçi heyetinin başında Roma’ya varmıştı (W.Hinz, ayn
eser s.30). Trabzon Rum İmparatoru ile Gürcistan beylerinin ve Uzun
Hasn’ın elçilerinden müteşekkil olan bu heyet 1461’de Avrupa savaşa
girdiği takdirde, kendilerinin de birlikte hareket ettiklerini taahhüt
etti. Öte yandan Papa Pius ıı, 1459’da Mantua’da büyük bir haçlı
toplantısı yapmış, Burgonya dükü Philippe’e, Anadolu Türklerin elinden
sonra, Kudüs krallığı tacını vermeyi vaadetmişti (Fallmerayer, s.254).
İmparator David bir taraftan, 20.000 süvari silahlandırıp, 30 gemi
techiz ve Trabzon surlarını Ceneviz havanlaraı ile tahkim edip, Uzun
Hasan2ın vasıtasıyle Fatih’ten ıllık haraçtan vazgeçmesini isterken
(Fatih’in Uzun Hasan’ın yeğeni Murad Bey’e cevabı: Hammer, Devlet-i
Osmaniye tarihi, trc. M.Ata, ııı, 61, ayrıca bk. W.Hinz, ayn eser,
s.33), diğer taraftan da Pius ıı’a müracaat ve Fransa krallarından
istimdad etmiştir. İşte bu vak’a, Fatih’in Trabzon seferine çıkmasına
sebep oldu.
Amasra, Kastamonu ve
Sinop’un zaptından bir müddet sonra, Fatih, David’in eski müttefiki
Karamanoğlu İbrahim Bey’in oğlu Kasım Bey kumandasında gönderdiği küçük
bir savaş birliğininde dahil bulunduğu Osmanlı kuvvetleri ile (bk. İbn.
Kemal, Tevarih-i Al-i Osman, Defter vıı, nşr.Ş.Turan, Ankara, 1954
s.190) kara yolundan ilerledi ve bu arada, Gelibolu sancak beyi Kazım
Bey ile arkadaşı Yakup Bey komutasındaki 300 parçadan ibaret (İbn
Kıemal’de ise 100) Osmanlı donanmasıda Sinop’tan Trabzon’a doğrıu yola
çıktı. Ancak, Uzun Hasan’ın ihanetinden daima endişe eden Fatih, onunla
savaşmak üzere Erzincan’da Yassı Çimen’e yürüyüp, Uzun Hasan’ın
amcazadesi Hurşid Bey’i mağlup ve Akkoyunlu devletine ait olan
Koyulhisarı zaptetti. Fatih’in bu havalide bulunduğu sırada Uzun Hasan,
Çemişkezek Bey’i Şeyh Hasan ile annesi Sara Hatun’u elçi göndererek,
Trabzon İmparatorluğu’na hiç bir yardımda bulunmayacağına dair söz verdi
(Bk. Chalkokondyles, Histoire des Turcs, trc. B.de Vigenere Bourbonnis,
Paris 1620, ı, 278; Dursun Bey, Tarih-i Ebu’ı Feth, T O E M ilavesi,
1330. s.100; krş. Fallmerayer, s.266). Fatih bir ihtiyat tedbiri olarak
kendisine valide diye hitap ettiği Sara Hatun’u Trabzon’un fethine kadar
rehine olarak alıkoymuştur (bk. Chalkokondyles, ı, 278 v.d; Aşık
Paşazade, Tevarih-i Al-i Osman, nşr.Ali, İstanbul, 1332. s.159; İbn
Kemal, ayn eser s. 199 v.d.). Fatih bundan sonra Gümüşhane ve
Bayburt’tan şimale dönüp Mahmud Paşa’yı Rumeli askeri ile geri gönderdi.
Bunlar sol koldan, kendiside Anadolu askeri ve yeniçerilerle sağ koldan
yürüdü (Dursun Bey, ayn eser. S.1010). Çağdaş müelliflerin Bulgar dağı
olarak isimlendirdikleri sarp ve ormanlık bölgeleri msl. Bak. Aşık Paşa
zade, ayn eser. s. 159; krş. Sa’dettin, Tacü’t-tevarih, İstanbul 1279,
İ, 480) büyük zorluklara aşarak (İbn Kemal s. 200 v.d.) Trabzon önüne
geldi. Çağdaş müelliflerden Kritovulos İmparatorU’n kaçmasını önlemek
maksadıyla daha evvel hareket etmiş olan Mahmud Paşa’nın Rumeli
askerleri ile birlikte diğer bir yolu takip ederek, Fatih’ten önce
Trabzon’a geldiğini, ambarlarında çok miktarda demir, bakır, barut (top
otu) ve güherçile bulunan Osmanlı donanmasının ise bundan bir ay önce
Trabzon önüne gelerek (bk. İbn. Kemal s.2020) kaleyi denizden
çevirdiğini, fakat bir netice alamadan beklediğini zikreder (bk. Tarih-i
Muhammed Han-ı sani, trc. Karolidi, T O E M ilavesi, 1330, s.153; krş.
Kritovuloe s.153). Trabzon, kendini müdaafaya hazırlandı ise de, Osmanlı
ordusunun kaleyi karadan ve denizden kuşatması üzerine, halkın
maneviyatı bozuldu; cesaretini kaybeden imparator, Sara Hatn’da yardım
istedi. Butasavvuttan da bir fayda sağlayamayınca ( bu hususta bk. Aşık
Paşa-zade, s. 160 v.d., Sa’deddin, ı, 482) Mahmud Paşa’nın teyzezadesi
olan baş mabeyincii Georgios Amiruzetzes’i araya koyup, paşa ile
anlaşmak istedi (bk. Fallmerayer, s.268); sonunda varılan anlaşma
gereğince, imparator ve ailesi padişahın lütfuna mazhar olacak ve şehir
halkına ama verilecekti. Bu antlaşma gereğince teslim olan David ve
ailesi, şehir civarından seçilen 1500 kadar gençle birlikte gemilere
bindirilip, önce İstanbul’a sonra da padişahın emriyle Edirne’ye
nakledildiler 8 Kritovulos, s. 156). 1463’e kadar Edirne’de ikamete
mecbur edilen Davi’e geçimi için Tuna civarında geliri 300.000 sikkeden
ibaret olan bir kısım köylere ahsis olundu. Kritovulos’un bu köylerin
Istroma Karasu nehri civarında olduğunu zikretmesine mukabil 8s.156),
Fatih, Beyazıd ve Selim I devirlerinde Türkiye’de bulunan The Spandouyn,
David’e Firecik 8eski Veras)’ın tahsis edildiğini kaydeder(bk. Petit
traicte de L’origine des Turcqs, nşr. Ch.Schefer, Paris, 1896, s. 36).
Fakat onun Avrupa ve Uzun Hasanla muharebeleri tesbit edilince, teşrin
II.1463’e üç oğlu ile birlike öldürüldü (bk. Spandouyn, ayn eser, s.36.
krş. VI. Mirmiroğlu, Fatih’in donanması, İstanbul, 1946, s.94).
Kritovulos’a göre,
Fatih, Trabzon’da hisar ve sarayı gezdikten sonra, ilk Cuma namazını
Saint Eugenius kilisesinde kıldı. Sonra burası Yeni Cuma adıyla camiye
çevrildi. Orta Hisar’daki Panaia Kruskepulos (altın başlı Hz. Meryem9
kiliseside Orta Hiasr Camii adını aldı. Böylece bir kaç gün Trabzon’da
kalan Fatih (İbn. Kemal s.204), savaşa katılmış olan Rum askerlerinin
emlakını Türk askerlerine temlik eden bir ferman çıkarıp, ahaliye mer’i
cizye-i şer’iyye ve bilinen örfi vergiler koyarak, onları mal mülk ve
aileleriyle birlikte yerinde bıraktı (İbn. Kemal, s.2049. Bundan sonra
Fatih, Trabzon’un idaresini, 400 seçkin askerle birlikte, donanma
kumandanlarından Gelibolu kumandanlarından Gelibolu dsancak beyi Kazım
Bey’e bıraktı (Kritovulos, s.155); iç kaleyi yeniçeriler, şehri ise
piyadeler işgal ettiler. Fatih, Trabzon hazinesinden alınan en değerli
eşyayı, Akkoyunlularla Trabzon İmparatorları arasındaki akrabalığı göz
önünde tutarak, Sara Hatun’a verip, onu oğlunun yanına gönderdi. Kendisi
de sahil yolundan yine çok sıkıntılı bir şekilde geriye döndü.
Trabzon’un fetih
tarihi. Türk topraklarına katılması mühim bir hadise olan Trabzon’un
alınışı hakında kesin bir tarih söylenemez. Umumiyetle Osmanlı
müellifleri, Amasra, Sinop ve Trabzon’Un aynı senede fethedildiğiniş
yazarlar. Bizans müelliflerinden Midilli’li Dukas (Bizans tarihi, trc.
Vı. Mirmiroğlu, İstanbul, 1956, s.211) ay ve gün vermiyerek, seferin
1461’de yapıldığını ve padişahın şehri sulh yoluyla aldığını söylemekle
yetinir. Yine bir Rum müellifi ola Atina’lı Chalkokondyles I, 278 v.d)
yine ay ve gün zikretmeksizin, Sinoptan gelen Osmanlı donanmasının
Trabzon’u 32 gün kuşattığını iddia eder ( bu ithilaf hakkında bk. F.
Hertzberg, Geschichte der Byzantiner und des Osmanischen Reiches,
Berlin, 1883, s.617) ki bu husus çağdaş müelliflerden Behişti’nin
Tevarih-i Al-i Osman (British Museum nr. 7869, s.171 v.d ) yazılıdır. Bu
fetihten bir kaç sene sonra ölen Mısır Memluklu müellifi İbn
Tağribirdi’de bunu doğrlayan kayıtlar vardır (bk.Havadis l-duhur, nşr.
W. Popper.III, 408). Osmanlı tarihçileri, padişahın Sinop ve Trabzon2a
girişini 864 (1459) da göstermekte yanılmışlardır. Osmanlı müellifleri,
Trabzon’Un fetih tarihini bazan 864, bazanda 865 olarak gösterirler.
Nitekim Sinop’un fethi sırasında Osmanlı donanmasında katip olarak
defterdar Dursun Bey (s.102) gibi İsfendiyar oğluna kaside yazan Hamidi
(bk. Külliyyat-i divan-i Mevlana Hamidi, nşr. Fr. Taescher,
Leipzig.1951, s.195 ve el-Konevi (Tarih-i Al’i Osman, Tarih Dergisi,
nşr. R. Anbegger, II/3-4, S.63) gün ve ay vermeden 865 (1461) yılını
kabul ederler. Halbuki bu hadiseye şahid olan Karamani Mehmed Paşa
(TTEM, sene 1340, s 148), vakayı bir sene evveline 864= 1460 alır. Yine
sağlam kaynaklardan sayılan Kemal Paşa zade (s.187) hazırlıkların 865
kışında yapıldığını söylemekle yetinir. Muahhar müelliflerden Katip
Çelebi, Tuhfat alkibar’da 864 (1460) tarihini verdiği halde, Cihannüma
‘da 865 (1461) yılını kabul eder. Aynı çağda yaşıyan Oruç Reis’e göre
(bk. Tavarih-i Al-i Osman, nşr. Fr. Babingere, Hanover, 1925, Mufansal
s.125), Trabzon 23 rebiülevvel 865 ( 15 Kanun ı. 1461) ta alınmıştır.
Ancak, Trabzon’un fethini atraflıca araştırarak yaz sularında olduğunu
öne süren Fallmerayer (Fragmante aus dem Orient..Stutgart, 1877, s.141)
ve W.Miller (s.100, not 2)nin tetkikleri göz önünde tutulaccak olursa
Oruç Bey’in kaydının zayıf oldğu görülürdü. Yalnız muhakkak olan,
Trabzon’un yaz sonlarında alınmış olduğudur. Bazı kitaplarda “Husrev”
lafzının Trabzon’un fetih tarihini gösterdiği söylenir (bk. Şakir
Şevket, Trabzon tarihi, İsanbul, 1294, s.58-60). Halbüki, bu kelime,
Kazıklı Voyvoda (Vlad III, Tepeşe’ya karşı Eflak seferinin başladığı 866
yılını gösterir (münakaşa için bk. Halil Edhem, Trabzon’da Osmanlı
kitabeleri, TOEM, 1344, sayı 48, s. 318 v.d.). Fatih’in şehrin
alınmasını takip eden kışı Trabzon’da geçirdiği görüşü hatalı olup,
kendsini Karadeniz sahillerinden yaz sonundan önce ayrılmıştır (bk. Fr.
Babinger, Mahomet II le Conquerant et son temps, Paris, 1954, s.237).
Behişti, İbn
Tağribirdi, Chalkokondyles gibi çağdaş müelliflerin ve Falmerayer s.
236), Fr. Babinger (bk. Fatih Sultan Mehmet ve İtalya, “Niccolo
Sagundino’nun raporu” Belleten, trc. B.S. Baykal, sayı 65 s. 68, ayrıca
bk. Ayn. M II, La date de la prise de Trebizonde par les Turcs, 1461;
ayn m ıı, Aufsatze und Abhandlungen zur Geschichte Südostearopas unter
Levante, I, nşr. H.J. Kissling, Münih, 1962, s.211 v.d) gibi sonraki
araştırıcıların eser ve makalelerindeki görüşlerine dayanarak Trabzon’un
15 ağustos 1461’den itibaren Osmanlıların eline hükmekmet gerekir.
Trabzon’un iskanı.
Fatih, Trabzon’da kurduğu yeni teşkilat gereğince şehrin
delikanlılarından bir kısmını sipahi, silahdar ve yeniçeriler arasına
katmış bir kısmınıda çadır hizmetine almıştı. Yerleşmek üzere İstanbul’a
gönderilen 500 hristiyan Fener’De
Lezgi(Laz)lardan
bir kısmı ise, Beyazıd civarına yerleştirildiler. Bunlardan Georgios
Trapezuntios ve Georgios Amirutzes gibi alimler, Fatih’in yanında mühim
roller oynamışlardır. Trabzon’da kalan hristiyan halkın (Rum- Ermeni-
Cenevizli) çoğu şehir surlarının dışına yerleştirildi. Öte yandan
gittikçe artan bir hızla Niksar, Ladik, Bafra, Osmancık, Çorum, Tokat,
Samsun gibi civar şehirlerden Türk-müslüman ailelerin Trabzon’a
yereştirildiğini görüyoruz. Çepniler daha XIV.asrın sonlarından beri
Giresun, Torul ve Görele bölgesinde yerleşmiş sipahi ve sipahizadeler
olmuş, sahip bulundukları yerleri tutarak burada Vilayet-i Çepni adı ile
idari bir bölge kurmuşlardı (bk.Tapu defteri sene 921=1515, nr. 52,
s.759, 765, Karaman Rum defteri, sene 926-929, nr.387, s. 752, 762).
Daha sonra Trabzon’un fethedilmesiyle Çepnilerin buraya
yerleştirildiklerini, Fatih’in buraya civardan getirdiği halkın büyük
kısmını Çepni ve Lezgilerden seçmiş olduğunu, bölgenin garp ve cenup
kısımlarındaki dağarın Çepni Dağları (Cıbal-i Çepni) adını taşıdığını,
Trabzon’Un Tekfur Sarayı mahallesinden Aşık Çelebi, 1578 senesine ait
bilgiler verirken zikreder 8bk.Manazir al-avalim, üniversite kütüp. TY
nr. 916, II, 27).
Osmanlılar
idaresinde Trabzon. Yukarıda adı geçen Kazım Bey’den sonra Trabzon
sancak beyi olduğu anlaşılan Sofu Ali Bey, 873 (1469)’ta Trabzon kadısı
Mevlana Mehmed Bey’le birlikte Trabzon Kalesinin surlarını tamir
ettirdiler ( tamir kitabesi için bk. Kalil Ethem, Trabzon’da Osmanlı
kitabeleri, TOEM, 1334, sayı 48, s.330). 1472’de Uzun Hasan Osmanlılarla
savaşa karar verince, onun telkini ile eski Trabzon imparatoru’nun bir
yeğeni Trabzon’a hücum etti. Ancak, Otlukbeli savaşı (11 ağustos
1473)’ndan sonra Osmanlılarla anlaşan Uzun Hasn’In ölümü üzerine (1478),
Amasya Sancak Beyi şehzade Beyazıd, Hızır Paşa’nın oğlu Mehmed Paşa’yı
göndererek, Gümüşhane- Trabzon yolu üzerindeki Torul (Toğrul) kalesinin
Rum hakimini ortadan kaldırttığı gibi, Gürcistan ile Trabzon sancağı
hududunda Canehah (Canha), Cezre kalelerini de zaptettirerek, Trbzon
fütühatını tamamlatmıştı. (bk.İbn Kemal, s.516, v.d).
Beyazıd II. Devrinde
81481-1512) önce Şehzade Abdullah’ın, sonra da şehzade Selim’in buraya
sancak beyi olarak gönderilmeleri üzerine, Trabzon’da yeni bir devir
başladı. Trabzon’a ne zaman yollandığı belli olmayan şehzade Abdullah,
Kemal Paşazade’de mevcut bir kayda göre, Eğriboz fethinde (875= 1470)
Trabzon’da sahip liva idi (s.216); bu şehzade aynı yıl Cem’le birlikte
sünnet olmak üzere İstanbul’a gelmiş ve sonra timarı daha da
arttırılarak Trabzon’a dönmüştür (Bk. İbn. Kemal, s.319). Aynı yıl
Yukarı Hisar Camii’nin harap şadırvanı duvarına konmuş bir kitabe de
onun Trabzon sanak beyliğini doğrulamaktadır (bk. H.Ethem aynı makale,
sayı 48. s. 332 v.d.).
Şehzade Abdullah
(ölm.1483)’ın buradan ayrılmasından sonra, Taceddin Sinan Bey’in Trabzon
sancak beyi olduğu tahmin olunabilir. Bu zatın, önce Hoşoğlan Türbesi
yanındaki çeşme üstünde bulunup, sonradan Fatih Camii’ne nakledilen
kitabesinden anlaşıldğına göre (bk. H.Edhem, ayn. Esr. S. 334, 888
(1483)’de Kürtün (halen Torul’a bağlı) emirine belki de Çepni beyine
galebe çalarak, hristiyan halka cizye ve haraç koymuştur.
Şehzade Selim,
1487-1510 arasında Trabzon sancak beyliğinde bulunmuş olup, bu devrede,
Çerkezistan ve Gürcistan’a akınlar yapmıştır (bk.Celalzade Mustafa,
Selim-name, Topkapı Sarayı kütüp., hazine, nr.1274, vr. 33a, 40a, 41a;
Kemal Paşa-zade, Defter VIII, Ali Emiri, nr. 32, var. 105a, 117a; Defter
IX, Fatih ktp., nr.4205 var. 192 a, Şükri-i Bitlisi, Selim-name, Topkapı
Sarayı, kütüp, Hazine, nr. 1597, var.18b, 22b; Marino Sanuto I Dıaru,
VII, 631, 636 V.D.). Selim Ardahan, Göle, Oltu ve İspir bölgelerine
hakim mahalli Gürcü beylerinden Mirza Çabuk (1502-1516) ile dostluk
kurdu. Bu arada Bayındır beylerinden Ferruhşad ve Mansur, yurtlarını
alan Şah İsmal’e karşı onunla birleştiler (bk. Kemal Paşazade, Defter
VIII, var 64b).Şah İsmail 1507’de Dulkadır seferinde Maraş ve civarını
yakıp yıktıktan sonra memleketine dönerken kardeşi İbrahim’i Trabzon’a
yağmaya göndermişti. Bunun üzerine Bayburt ve Erzincan’a kadar uzanan
bir sahaya saldıran şehzade Selim, burada bir köprü başında Safevi
kuvvetlerini dağııp, İbrahim’i esir alarak Trabzon’a döndü (bk. Kemal
Paşazade, Defter VIII, var.117a). Son Akkoyunlu Beylerinden Murad Bey’in
oğulları (Murad Hanlular)’ Trabzon’a yerleşmeleri bu devreye rastlar.
Babasınn şehzadeliği devresinde 6 teşrin II.1494’de Trabzon’da dünyaya
gelen Süleyman (Ahmed Tevhid, Kanuni Sultan Süleyman Han, ın şehzadeliği
devri TOEM, 1355-1337 sayı 49-62, s.86 v.d.) ilk tahsilini burada
yapmıştır. Yine bu devrede Selim’in, Trabzon’ da ölen annesi Gülbahar
Hatun için Hatuniyye Camii’ni yaptırdığını (911=1515) biliyoruz.
Babasını tahttan
indirip saltanata geçen Selim I, Şah İsmail’e karşı sefere karar
verince, Trabzon civarına kadar sokulan kızılbaşlar, Torul halkını
Osmanlılar aleyhine teşvik edip harekete geçtilersede, bir başarı elde
edemediler.
Trabzon, Çaldıran
seferi sırasında, Romalılar devrinde olduğu gibi, bir üs vazifesini
görmüştür. Buraya getirilen erzak ve mühimmat çeşitli vasıtalarla
Erzincan’a sevk ediliyordu (bk.M.C.Şehabeddin Tekindağ, Yeni kaynak ve
vesikaların ışığı altında Yavuz Sultan Selim’in iran seferi, Tarih
dergisi, 1962, XVII, 61 v.d).
Kanuni Süleyman
tahta geçince (929=1520) Trabzon, Batum sancağı ile birleştirilerek yeni
bir eyalet haline getirildi: 70 kadar Abaza aşireti ile Mingreli ve
Gürcü beyleri Trabzon sancak beylerine tabi idiler. Bunlara, tabiiyet
şartlarına riayet etmek kaydıyla ahidnameler, Trabzon’un cenub-i
şarkisinde Çepni dağlarında oturan boy ve uluslarına da timarlar
verildi. Muhtemelen 924 (1518)’te Selim I. tarafından Trabzon’a sancak
beyi tayin edilen Kastamonu sancak beyi İskender Paşa (Bk. Ferudun Bey,
Münşeat, İstanbul, 1274, I, 497) burada bir çok hayır müesseseleri
yaptırmıştır.
Trabzon, XVI.
Asırdaki İran savaşları sırasında da ordunun iaşe ve ikmali için bir üs
olarak kullanılmıştı.1019 (1610) daki Tebriz seferine, Trabzon ile Batum
sancaklarında zeamet ve timar sahibi olan sipahiler de katılmışlardı
(bk. Yoklama defter, Tapu, nr. 710, s 24 v.d.).
Trabzon’u 1640’da
ziyaret eden Evliya Çelebi, eyalet paşasının burada oturduğunu, Abaza,
Mingreli ve Gürcü beylerinin kendisine her sene sulhü yenilemek ve
tabiiyetlerini göstermek için 40-50 kadar köle ve cariye, 1.000 çift
tiftik çorap ile astar bezleri gibi hediyeler
gönderdiklerinibildirdikten sonra, kendisinin timar defterinden, defter
kethudası, defter emini, çavuşlar kethudası, çavuşalr emini gibi
vazifelilere sahib olduğunu, Trabzon liva 8sancak) ında 43 zeamet, 226
timar bulunduğunu zikretmektedir. Ayrıca şehrin tarihi eserlerini Aşık
Çelebi2nin tavsiyesine uygun bir şekilde anlatmakla buranın halkı
hakkında da kıymetli bilgiler vermektedir (bk. Setehatnamae, II, 81-94).
XVII. asrın başında
Trabzon’a gelen Tournefort, Trabzon’un surları ve eski eserleri hakkında
kayda değer bilgiler vererek, şehrin büyüklüğüne rağmen halkının
azlığına işaret ile, burada orman ve bahçelerin içinde yapılmış olan tek
katlı binalara dikkati çekmiştir. Şehrin etrefında da çok güzel binalar
rastlayan Tournefort’a göre, kırlar nebatlarla dolu ise de, dağlar daha
münbittir (Relation d’un Voyage du Levant, Paris, 1717, II, 233-236).
Selim I. Devrinden
beri devam eden Laz- Çepni- Gürcü rekabeti yüzünden çatışmalar
şiddetlenmiş ve XVIII. Asırda Trabzon havalisinde bir takım derebeyler
türemeye başlamıştı. Bu yüzden 1754’e kadar Trabzon valiliğinde bulunan
Hekim oğlu Ali Paşa, mütegallibeyi tedip ve derebeylerini tenkil ettiğiğ
gibi, Trabzon’daki yolları da açtırdı. Erzurum yolunu tesviye ile Elkuse
(Taşhane)’nin sahil tarafından Trabzpon’a bir yol daha yaptırdı;o,
vezaretle İstanbul’a dönerken halk tarafından uğurlanmştı (Şakir Şevket,
ayn ese. S. 68). 1758’e kadar üç sene Trabzon valiliğinde bulunup,
derebeylerini ezen Canikli Süleyman Paşa’yı, Darendeli Abdurrahman Paşa,
sonra da Süleyman Paşa’nın kardeşi meşhur Canikli Hacı Ali Paşa takib
etti. 1771’den 1776’ya kadar Trabzon valisi, bu tarihte ise, Kars
seraskeri olan Canikli Hacı Ali Paşa, Soğucak ve Anapa’yı imar etmekle
kalmayıp, Çerkes kabilelerinin Osmanlılar lehine birleştirilmesi içinde
faaliyette bulundu. Gürcü hanları, onun zamanında devlete muti oldular
(Başvekale arşivi, Hatt-ı hümayün, nr.1324). 1773’te Mustafa III.’nın
emriyle Trabzon ve Canik taraflarından asker toplayarak Kırım’ı
kurtarmaya giden Hacı Ali Paşa, 1776’da yazdığı bir risale (Tedbir-i
cedid Nadir, Esad Efendi ktp. Nr. 1855 ile 1182 (1768)’de işlenen
hataları sayarak, yapılması gerekli askeri askeri ve mülki islahatı
belirtmeye çalıştı. Ancak sonradan isyan ederek, 1779 ‘da Kırım’a kaçtı
(bk. Mühimmme, nr.178, s. 39) ise de, Kırım hanının şefaatiyle
affedilerek, yeniden Trabzon valiliğine getirildi(1781). Çok daha sonra
Erzurum valiliğine tayin edilen Hacı Ali Paşa, 1785’te burada ölmüştür
(hal tercümesi için bk. Trabzonlu Enveri, Tarih, Üniv. Kütüp, TY nr
5995, III, TÜR. YER; Cevdet, ayn.esr. s. 145 v.d.).
28 Mayıs Bükreş
muahedesi ile neticelenen Osmanlı-Rus savaşlarında, Ruslar 1225
(1810)’te Çarhacı Ali Paşa’nın valiliği sırasında Akçaabat kasabasında
Sargana adındaki yere asker çıkarıp, Trabzon’a kadar olan sahili tehdit
ettilerse de, Lazistan’a kadar uzayan sahanın halkı silahlanarak bu
tehditi defetmeye muvaffak oldu (bk.Şakir Şevket, ayn. eser. s. 167).
XIV. asrın ilk
senelerinde (1817-18199 Trabzon’a gelen buralı P.Minas Bıjışkyan şehrin
tarihi eserleri, mahalle ve meydanları ile halkı hakkında geniş bilgiler
vermiştir (Karadeniz kıyıları tarih ve coğrafyası, trc. Hrand D.
Andreasyan, İstanbul, 1969, s.39-59).
Aynı asrın ilk
yıllarındaRize ve Hopa taraflarının ayanı olan Tuzcuoğulları isyan edip
Trabzon’u ellerine geçirdiler. Zengin ve itibarlı bir Türk ailesine
sahip olan Tuzcuoğlu Memiş Ağa, halka ödünç para vermek sureytiyle Rize
ve Hopa taraflarının ayanı mevkiine yükselmişti. Memiş Ağa, devlete muti
görünerek Gönye sancağı muhafızlığına getirilmesine rağmen, para
meselesi yüzünden Trabzon valisi Hazinedarzade Süleyman Paşa ile
anlaşamıyarak isyan etti; Rize, Of, Hopa ve Sürmene havalisini idaresi
altına alarak, Trabzonvalisi ve ona halef olan kaymakam Hacı Hasan Ağa
ile mücadeleye girişti; kayıklarla Trabzon limanına giren taraftarları
seyr-ü sefere mani oldukları gibi, iskeledeki malları yağma ettiler. Bu
suretle Memiş Ağa’nın Trabzon’u işgale karar verdiği anlaşılmaktadır.
Devlet, bir firkateyn, bir korvet, bir şalope ve daha birkaç küçük
gemiden mürekkep bir donanmayı Trabzon valisinin emrine gönderdiği gibi,
isyanı bastırmak için asker ve bol miktarda cephane yolladı ise de,
taraftarları Trabzon kapılarına dayanarak 26 temmuz 1816’da şehre bir
kaç saatlilk mesafede bulunan Akçaabat (Polathane=Polta, Platane) ile
Tonya’yı aldılar. Bir müddet sonra, Yomra ayanından Kasaboğlu İbrahim,
Tonya ayanından Hacı Salihoğlu Ali, Tirebolulu Kel Alioğlu Ali ağalar da
Tuzcuoğlu’nun kuvvetleri ile birlikte Trabzon’u kuşattıklarından, şehir
bunların eline geçerekbaştan başa yağmaya uğradı; 18 ağustos 1816’da iç
kalede teslim oldu. Kaymakam Hasan Ağa, bir gemi ile Ünye’ye gönderildi.
Bundan sonra Trabzon ve civarınıkendi taraftarlarına vererek,
Trabzon’daki devlet kuvvetlerini berarafeden Tuzcuoğlu, Rize ve Trabzon
havalisinin hakimi olup, hükümet nüfuzunu hiçe indirdi. Fakat çok
geçmeden mukabil tedbirler almakta gecikmeyen hükümet Trabzon’u denizden
abluka ettirdiğinden, Tuzcuoğulları dahile çekilmeye başladılar;
hükümeti temsil eden Çeçenzade ve Süleyman Paşa, yeniden Trabzon’a hakim
oldular; Memiş Ağa önce Rize’ye, sonra’da Of’a kaçtı; teslim olması için
heyetler gönderildi (26 teşrin I. 1817; tafsilat için bk. Şanizade,
Tarih, İstanbul, 1284, II, 304, 340, 349 V.D [HAL TERCÜMESİ];
taraftarlarından Hacı Salihoğlu Trabzon’a yerleştirildi. Bundan sonraki
valiler devrinde Trabzon’da oturan Tuzcuoğullarının şehirden
çıkarılması, vergilerini tenzil ve borçlarını affetmek suretiyle
taraftarlarının köylerine geri döndürülmesi için teşebbüslerde
bulunulmuştur. Bu arada bunların ileri gelenlerinden bir kısmı
öldürüldüğü gibi, Tuzcuoğlu ailesinden bir kısmı Rusçuk ve Varna
havalisinde ikamete (kanun I. 1834) mecbur tutuldu (Cevdet, ayn.esr. X,
219 v.d.; Şakir Şevket, ayn.esr. s. 257 V.D.; m.Münir Aktepe,
Tuzcuoğulları isyanı, Tarih dergisi, İstanbul, 1953, V-VI, 21-52)
Bununla beraber, yerlerinde ipka edilenlerin bir kısmı, hükümet tarafını
tuttukları veya hadiselere karışmadıkları için yerlerinde bırakılmış ve
bunlardan bir kısmının nesli Trabzon’da bu güne kadar devam etmiştir.
Fakat, bu hadiselerden sonra bahis konusu yerleri gezen Koch,
hürriyetleri azalmış olmakla beraber, derebeylerin çoğunu yerli yerinde
bulmuş idi (Bk. Wanderungen im Oriente Wahrend der Jahre 1843 und 1844,
Weimar, 84671847, II. Reise im Pontischen Gebirge).
1847 senesinde
Sultan Abdülmecit tarafından Bağdat’a kadar bir tetkik gezisine
çıkarılan ikinci mabeyinci Ragıp Bey’e refakat eden Doktor Perunak
Feruhan Bey, Trabzon’a gelmiş, şehrin tarihi eserleri, hisarı,
mahalleleri, cami ve kiliseleri, büyük bina ve meydanları hakkında geniş
bilgiler vermiştir (bk. Seyahatname, nşr. P.Minas Bıjışkyan, ayn. eser.
İlave , Trabzon, s.70-76).
1869’da Fransa
hükümei tarafından Türkiye’nin şark vilayetlerinde bir tetkk seyehati
yapmak üzere gönderilen Theophile Deyrolle, aynı senenin şubat sonlarına
doğru Trabzon’a gelerek, 12 mayısa kadar kaldığı şehrin iktisadi
durumunu tetkik etmiş. Rusların transit yolunu kendi topraklarına
çekmeleri üzerine, Osmanlı devletinin Gümüşhane, Bayburt ve Erzurumdan
geçerek Bayazid’e ve İran hududuna ulaşmak üzere yaptırmaya başladığı
şoseden bahisle, bunun Trabzon’a eski halini vereceğini
belirtmiştir(1834’te Reşit Paşa tarafından düzeltilen yol olacak, bk.
Rosen, Gesch.der Turkei, I, 214). Bu zat, ayrıca Trabzon’un tabii
güzellikleri yanında, halkın örf ve adetleri ile o bölgeye has
mahsüllerden, mimari tarzından tafsilatlı bir şekilde bahsetmektedir. Bu
sırada, oradaki Fransız konsolosu M. Derche’nin tavassutuyla, Trabzon
valisi Muhlis Paşa ile de tanışmıştır (Voyage dans lazistan et l’Armenie
1869), Le Tour du Monde, 1875, I. Devre, 1-32, 2.devre, 257-28; 1876,
1.devre 369-416, trc. R.E.Koçu, 1869’da Trabzondan Erzurum’a, İstanbul,
s. 7 -21). Burada bahis konusu olan şose, Abdülhamid II.nin nafia
nazırlığında bulunmuş olan Hasan Fehmi Efendi (Paşa) nin 24 nisan 1296
(1879)’da Başvekalet makamına sunduğu takriri ile ona ekli Anadolu’da
imalat-ı amüniyyeye dair layiha adlı uzun raporunda ele alınmış, bu
yolun kilometresinin 896,5 liradan olmak üzere, inşa masrafının 173.913,
40 liraya baliğ olacağı hesaplandıktan sonra, bunun ile ilgili Trabzon
limanının inşaası için 434.782, 60 lira gideceği tahmin edilmiştir.
(Celal Dinçer, Osmanlı vezirlerinden Hasan Fehmi Paşa’nın Anadolu’nun
bayındırlık işlerine dair hazırladğı layiha, belgeler, 1968-1971, sayı
9-12, s.166, 184 v.d).
Abdülhamid
II.devrinin en faal valilerinden biri olan Sırrı Paşa, Trabzon Lisesini
Hasan Paşa ise, Kabak meydanına nazır tepede askeri kışlayı ve askeri
hastaneyi yaptırmıştır, fakat en meşhur vali bugün Trabzon’da medfun
bulunan Kadri Beydir.
Birinci Cihan
Harbi’nde, nisan 1916’da Rusların eline geçen Trabzon, Brest-Litowsk
müzakereleri sonunda yeniden Türkiye’ye verildiği (24 Şubat 1918) gibi,
Kfkas hükümeleri ile yapılan siyasi müzakereler de burada olmuştur.
Mütarekeden sonra
Trabzon metropoliti Chrysantos, merkezi Trabzon olan bir Rum-Pontos
devleti kurmak için faaliyete geçti, hatta 18 kanun I.’da Batum’da bir
Pontos hükümeti kurdu; ancak İngiliz hariciyesine gönderilen istatistik
ve hudutların hayal mahsülü olduğu Arnold . Toynbee tarafından itiraf
edildi, Berthelot, bunu parlamentoda endişe ile karşıladı (bk.
G.Jaeschke, kurtuluş savaşı ile ilgili İngiliz belgeleri , trc. Cemal
Köprülü, Ankara [TTK]. 1971, s.57 v.d.). Öte yandan, Rumve Ermeni
tehlikesine karşı, Trabzon’un Türk ahalisi tarafından bir çok cemiyetler
kuruldu. Bilhassa, 4 mart 1919’da İstabul’da, Trabzon’da Rum
cumhuriyetinin kurulmaı için çalışmak üzere Pontos gazetesi tesis
edilince, Barutçuzade Faik Ahmed, 10 kanun I.de Pontosçuluk
kışkırtmalarına karşı İstikbal gazetesini ve 12 şubat 1919’da diğer
milliyetperver Trabzonlularla birikte Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye
Cemiyeti’ni kurdu (bk. Ömer Sami Coşar, Milli Mücadele Basını,
İstanbul,1964, s.215 v.d). Bu suretle, Rumların yaptığı bütün
teşebbüsler (1921-1922), İstiklal savaşında akamete uğradı. Bununla
beraber, müslüman olmuş bazı Rumlar eski adet ve anenelerini muhafaza
ettiler (bk. Hasluk, The Crypto Christians of Trebizond, Journal of
Hellenic Studies, XLI, 199, v.d.). İstiklal savaşı sırasında Milli
mücadeleye el koymaya çalışan Mustafa Suphi ve arkadaşları, Trabzon’da
rol oynamak istedilese de, Trabzon kayıkçı ve mavnacılar kahyası
Yahya’Nın adamları tarafından bertaraf edildiler (tafsilat için bk.
H.Bayur, Mustafa Suphi ve Milli Mücadeleye ele koymaya çalışan başı
dışarda akımlar, Belleten, 1971, sayı, 140, s. 587-654).
Bu suretle İstiklal
savaşındahususi bir yer işgal eden Trabzon, bütün limanı olarakinkişaf
etmeye başlamıştır.
İdari
teşkilat.Trabzon, fethinden sonra bir eyalet teşkilatına bağlanmayarak,
müstakil idareci ve kumanlar marifetiyle kalelerde dizdarlar,
subaşıları,şehir ve kasabalarda kadı, zaim ve ümera vasıtasıyla idare
edildi. Devlet merkezinden zaman zaman bazı vezirlerin ve ehemmiyetli
şahısların gönderilmesine rağmen, idari, askeri ve mali bakımlardan
ehemmiyet kazanması Beyazıd II. Devrinde, önce şehzade Abdullah, sonra
sa Selim’İn buraa sancak beyi olarak gönderilmeleriyle başladı. Bu
sırada Trabzon, Vilayet-i Rum-i Kadim’e dahil sayılıyordu 8bk. Tayyip
Gökbilgin, 15. ve 16. aırlarda eyaleti Rum, Vakıflar dergisi, 1965, VI,
529). Çaldıran savaşından sonra şehzade sancağı olarak idare edilen
Trabzon, Karahisar ve Canikle beraber, Erzincan valiliğine bağlandı
(Kemal paşazade, Defter, IX, var.235a). Yavuz zamanında, Trabzon liva
(sacak) sının bir mirlivası, 12 zeameti, 220 adetberat-ı hümayun ve 139
tanesi de beyler beyi beratı ile olmak üzere 359 sipahisi 7 dizdarı, 7
kethüdası ve 289 kale muhafızı vardı (bk. M.Tayyip Gökbilgin, XVI.yüzyıl
başlarında Trabzon livası ve Doğu Karadeniz Bölgesi, Belleten, Ankara,
1962, XXVI, 293-337). Öte yanda tahrir defterlerinde Zi su kefal,
Ayasofya, Ayo Klos, Ayo Fokas, Ayo Oban, İskilyar, İstilos, Şuşka
bastos, Karos, Ayo yorgi, Karos, Sumela şeklinde kaydedilen
manastırların Yumra ve Maçuka (Maçka)’da bulunan vakıfları, Yavuz’un
emri ile, yavaş yavai timara çevrilmiş, vakıfları idare edenlerden bir
kısmı da Kasım Bey ve Umur Bey tarafından Rumeli’ye sürülmüştür (b. Tapu
defteri 921=1515, nr.52, s.2, 3, , 12, 16, 61, 73, 79, 92). Bu arada
İskilyar manasırının vakıflarından yirmi sabur (mayi ölçeği=desti)’unun
Uzun Hasn’ın zevcesi Despina Hatun’un olduğuna ve bununda padişahın
emriyle timara çevrildiğine işaret etmek isteriz (bk.tapu defteri, nr.
52, s.16). Aynı defterde, ayrıca bu tımarların Trabzon sipahilerinden
olan Çepni, Türkmen, hatta Mora’dan sürülen kimselere, bazı Arnavut ve
Bosnalılara veridliği zikredilmektedir.(nr52, s.149, 161, 164, 172, 199,
267). Kanuni, 926 81520)’da şehri yeniden tahrir ettirmiş ve Batum
sancağını da katmak suretiyle yeni bir eyalet kurmuş, idari ve askeri
birlik olarak sancaklara ayırmıştır. Burada eyalet tabiri, en büyük
resmi idare sahasını tabii ve coğrafi bir çok bölgeden mürekkep birliği
göstermektedir. Bazan eyalet yerine vilayet kelimesi de kullanılmıştır.
Vilayet tabiri, tahrir defterlerinde umumiyetle çok daha küçük idari,
askeri ve ekonomik sahayı ifade eden birer ıstılah olarak
kullanılmaktadır; mesela, bir kazanın yalnız bir parçasının vilayet
tesmiye edildiğini de görmekteyiz: Vilayet-i Çepni, Vilayeti İskele (bk.
Karaman- Rum icmal defteri, nr.387, s.746). En eski tahrir defterinde
(921=15159 Trabzon livası Trabzon, Rize, Hemşin, Of, Atina (Pazar),
Arhavi, Kürtün, Torul’dan ibaret sekiz kadılık olarak gösterilmektedir
(bk. Karaman-Rum icmal defteri, s.700). Nahiyeleri ise Akça-Abad
(Polathane), Yomra, Maçuka ve Sürmene’dir. Öte yandan aynı defterlerde
Arhavi kazasının Laz, İskele, Yagobit, Gönye nahiyeleri ile Kise ve
Arhavi kaleleri zikredilmekte, Kürtün kazasının yedi nahiye (Çepni,
Karaburun, Yağlı Dere, Özegir, Elkerimli, Has, Alahnas) ve dört kale
(Giresun, Tirebolu, Görele, Bedirme)’ye ayrıldığı belirtilmektedir.
XVII.asırda da Trabzon veya Batum sancakları, bir eyalet itibar
edilmiştir, buralar bazan da sadece Batum eyaleti zikredilir (bk.Ayn-i
Ali, Kavanin-i Ali Osman der hülasa-i mezamin-i defter-i divan, sene:
1609, İstanbul, 1280, s.6 v.d, Sofyalı Ali Çavuş, Kanunname, sene: 1653,
nşr. Hamid Hadibegic, Glasnik, 1947, Dreestvene, Nanke, Svensa II, 139,
v.d, metin. S.146-173). Öte yanda, 1041 (1632) tarihli olup, Osmanlı
devletinin idari taksimatını gösteren bir defterde eyalet-i Batum nam-ı
diğer Trabzon şeklinde bir kaydın bulunduğuna işaret edelim
8bk.nşr.Ş.Turan, XVII.yüzyılda Osmanlı imparatorluğunun idari taksimatı,
Atatürk Üniversitesi 1961 yıllığı. Ankara, 1963, s.224). Bu yüzden
1640’ta Trabzon’a gelen Evliya Çelebi (II, 82) eski Lezgi vilayeti
olarak tasvif ettiği Trabzon’a şehr-i Batum- zir dendiğini zikreder.
Evliya Çelebi’Ye göre, eyaletin beş sancağı şunlardır: Canha (Torul
civarında), Batum-ı zir, Batum-ı hala, Gönye, Trabzon. Katip Çelebi
(ölm1657), eserinin eyalet’-i Trabzon kısmında, Trabzon ve Batum
sancaklarının birlikte beylerbeylik olduğuna işaret ederek,
sancaklarının Trabzon, Gönye ve Batum olduklarını belirttikten sonra, 56
zeamet, 398 timar ve 14 kalesinden bahseder (bk. Cihannuma, İstanbul,
1145, s.429). Sağlam bilgi vermekle tanınan Hezarfen Hüseyin Efendi
8ölm. 1691) ise, paşa sancağı olan Trabzon eyaleti beylerbeyi (mir-i
miran) hasının 734.850 akçe olduğunu, 43 zeamet ve 36 timarı bulunduğunu
kaydeder 8bk. Talhiş al-bayan fi kavanin-i Al-i Osman Tarih semineri,
fotokopi 69a). Öte yandan Evliya Çelebi, 1640 senesinde Trabzon
livasının bir evvelkine uygun olarak 43 zeamet, 226 timari ihtiva
ettiğini zikreder (II, 83 v.d).
XIX. asrın ilk
senelerinde yazıldığı anlaşılan Osmanlı devletinin idari taksimatına
dair bir defter’de (Topkapı Sarayı Müzesi kütüp. Yeni Yazmalar, nr.
799). Trabzon eyaletinin kazaları, yanlarına meşruhat verilmek suretiyle
şu şekilde gösterilmiştir: Trabzon, Koşab (Gümüşhane’ye tabi), Tirebolu,
Maçuka (Maçka, Gümüşhane’ye tabi), Arhavi, Sohum, Sürmene, Giresun
(Gümüşhane’ye tabi), Rize, Yavebolu (diğer ismi Görele), Ünye, Soğucak,
Of, Kürtün, Çavri, Gümüşhane (vaii karışamaz, Torul nahiyesidir), Faş,
Batum. Aynı defterde liva olarak gösterilen Gönye’nin Hemşin, Atina,
Arhavi ve Viçe kazaları zikredilerek, mutasarrıflarının Faş’ta
oturdukları belirtilmiştir.
Yapılan bazı idari
taksimat değişikliklerini Trabzon salnamelerinde görmek mümkündür.
Nitekim 1287 (1870) tariihli sal-name2ye göre(bk.s.35-60), Trabzon’un
kazaları şunlardır: Gireun, Ordu, Rize, Of, Tirebolu, İcarateyn (İcare-i
ılya, İcare-i Süfla), Livane, Hopa, Atina 8nahiyesi: Hemşin), Ünye,
Niksar, Torul (nahiyesi: Kürtün), Kelkit, Şiran.
Sancakları.
Lazistan, Canik, Gümüşhane. 1309 (1890) tarihli salname’de (s.198-2909
ise, Trabzon2un kazaları şuşekiled sıralanmıştır: Akça-Abad, Sürmene,
Of, Görele, Vakfıkebir, Tirebolu, Giresun (nahiyeleri: Akköy,
Piriazizi-Keşab), Ordu (nahiyeleri: Bulman, Perşembe, İbasdı), Canik
(sancak), Ünye (nahiyesi: Karakuş), Fatsa, Lazistan (sancak nahiyeleri:
Karadere, Kura-yı seb’a), Atina (nahiyesi: Hemşin), Hopa (nahiyesi:
Viçe9, Gümüşhane (sancak nahiyeleri: Kokas, Yğmurdere), Torul (nahiyesi:
Kürtün), Şiran.
Trabzon’un
mahalleleri ve nüfusu. 926-929 (1520-15239 yılı Tahrir defterlerinde
Trabzon şehri (nefs-i Trabzon)’nde dokuz nüslüman mahallesi
kaydedilmiştir. Bunlardan dördü Orta Kale (kal2a i avsat: mahalle-i
Cami-i Atik, 45 hane, mahalle-i Mescid-iKıssa-han, 7 hane, mahalle-i
Mesid-i Hacı Baba, 4 hane9’de ikişi Aşağı – Kale (kal’a-i zir. Mahalle-i
Mescid-i Mevlana Şuça, 6 hane, mahale-i Mescid der Bab-ı Bazar, 14 hane9
‘De biri çifte hamam (Hamam-ı çifte: mahalle-i Mescid-i Amasya, 15
hane), biri şehir dışındaki Yeni Cami (birun-ı şehr. Mahalle-i Cam-i
Cedid, 19 hane9, bri de bezzazistan (bezzazistan. Cemaat-i Mescd-i Hoca
Kasım, 24 hane) yanda bulunuyordu. Bu suretle Trabzon şehrinde 10
mahalle, 160 müslüman evi, 201 nefer 8müslüman- Türk9, 10 imam, 2 hatip,
7 müezzin, 2 hafız, 1 kayyum vardı. Öte yandan, Trabzon şehrinde Rum,
Ermeni ve Frenk (Gebran ve Ermeniyan ve Efrenciyan olarak, 14 mahalle,
1084 hane, 1253 nefer bulunmaktadır. Bunlardan Rum halkı 1o mahalle (
mahalle-i Ayasoya, diğere adıyla Ohunç, 234 hane, mahallei Miso Kastori,
41 hane; mahalle-iObyan, 94 hane; mahalle-i Zoğra, 141 hane; mahalle-i
Meyan, 208 hane; mahalle-i Papasan, 2 hane,...) bir mahalle Ermeni
8mahalle-i Ermeniyan 151 hane9, üç mahallede Frenk nahiyesi 8mahalle-i
Efrene, 40 hane, mahalle-i Zaftunda diğer adıyla Çömlekçi, 102 hane;
mahalle-i Beksid, diğer adıyla Değirmen deresi, 17 hane) idi 8bk.
Karaman- Rum icmal defteri, nr. 387,, s.716 v.d). Diğer taraftan 961
(1554) tarihindeyapılan birtahrirden anlaşıldığına göre, 35 sene
zarfında yeni iskanlar ve hariçten gelenlerlemüslüman mahallelerine
yenileri katılmıştır: Tabakhane mahallesi (33 hane) 2- Tabakhane (eski
hamam yanında), 36 hane; 3- Sarmaşık Mescidi mahallesi, 20 hane 4- Kabak
meydanı mahallesi (mescid-i Hoca Ali-zade Mehmed Çelebi demekle
meşhurdur), 18 hane 5- Şehre küstü mahallesi 21 hane 6- Halil Ağa
Mescid-i mahallesi (diğer adıyla Azaban-ı Cedid) 10 hane, 7- Hatuniyye
İmareti mahallesi 66 hane 8- Ahmed Çelebi Mescidi mahallesi, 22 hane 9-
Bayram-zade Mescid-i mahallesi, 25 hane 10- Zağanos mahallesi, 9 hane
11- Tekfur Çayırı mahallesi, 74 hane 12- İskender Paşa Mahallesi
(meydan-ı Cedid yakınında), 47 hane 13- Hacı Hasan mahallesi ( Abdullah
Çelebi mahallesi diye de tanınır), 13 hane 14- Mağara Mahallesi, 5 hane
(bk. Tapu Defteri, nr. 288, s. 6 v.d ; krş. M.Tayyib Gökbilgin, ayn.
makale, s.297). Hristiyan mahalleleri ise, Ermeni mahallesi istisna
edilecek olursa, azalmış, Meydan ve Çömlekçi mahallelerine hariçten
hristiyan reaya gelmiş, Rum mahallelerinin yekunu 382 haneye, Efrene
mahallesinin 49, Değirmen Deresi mahallesinin ki ise 5 haneye düşmüştür
(bk.Tapu Defteri, nr. 288, s.6-28). Bu suretle, XVI. asırda Trabzon’da
705 müslüman, 614 Rum, 160 Ermeni ve 132 de Frenk evi bulunmaktadır ki,
her evde beş kişi yaşadığı kabul edilmek suretiyle 1.611 evde, asker
(sipahi, azab, kale muhafızı) nğfuzu hariç, takriben 8.055 kişi
bulunuyordu. Ahmed 1. zamanında 18.000’e çıkan ev sayısı, XVIII. Ve XIX.
Asırlarda 8.000’e düşmüştür. 1836’da şehirde 8.000 ev mevcut olup,
bunların 500’ü Ermeni, 1.500’ü Rum ve 6.000’i Türklere ait idi.
Hristiyanlar 8 ve Türkler 28 mahalle teşkil ediyorlardı (bk. Ch. Texier,
Küçük Asya, trc. Ali Suad, İstanbul, 1340, III9. 1847 senesinde varoşlar
hisarı da dahil olmak üzere birbirine bitişik 30 mahalleye
ayrılmışbulunan Trabzon2un nüfusu, Türk, Ermeni ve Rum olmak üzere
33.000 idi. Şehirde ev sayısı 3.00’i Türklere, 1.00’ı Rumlara, 5582i
Ermenilere, 40’ı katoliklere ve 9’u protestan Ermenilere bir kısmı da
yabancılara ait olamk üzere, 5.000 kadardı (bk. Feruhan Bey, ayn.eser,
s.72). 1284’de (1868) yeni teşkilat kurulunca Trabzon, üçer dörder
mahalleden mürekkep yedi daireye bölündü. Her mahalle için iki üç
ihtiyar heyeti azası ile bir muhtar ve her merkeze de bir reis tayin
olmuştu (bk. Şakir Şevket, ayn esr. S.33). 1869’da Trabzon
şehrininnüfusu 40.000 idi (bk.Deyrolle ayn.eser, s.15). 1870’te 32
mahalleye ayrılmış olan Trabzon kazasının (nefs-i Trabzon) nüfusu 9.459
(islam 5961, Rum1603, Ermeni 1486, katolik 409) olup, 3.632 haneye
(İslam2.424, Rum 632, Ermeni 445, katolik 140) sahipi (bk. Trabzon
salnamesi, sene: 1237 (1870), s.88 v.d) 1298 (1881) sal namesine göre
(s.132 v.d). Trabzon şehrinin36 mahalle ve karyesi, 5.000 hane ve 10.383
erkek nüfusu (islam 6.450, Rum 1.799, Ermeni 1.609) vardı. 1883’de
yeniden 45.000 8Ahme Rifat, Lugat-i tarihhiye ve coğraffiye, İstanbul
1300, IV)’e düşmüş ise de (BK. V. Cuinet, ayn esr. La Turquie d’Asie,
Paris 1890, I, 41, v.d9. 1309 (1891)’da tekrar 45.315’e yükselmiştir
(Trabzon salnamesi, 1309, s.90). Trabzon sancağının 1889’da 447.700
(müslüman 334.975), Rum ortodoks 91.00, Ermeni Gregoryan 20.000, katolik
1.200, protestan 235, diğer 290) olarak gösterilen nüfusu (V.Cuinet,
ayn. esr. I, 41, v.d). 1891’de 1.004.690 (müslüman 809.704, gayri müslüm
194.986) a çıkmıştır (Trabzon salnamesi 1309, s.90). Cumhuriyetin ilk
yıllarında Trabzon vilayeti sadece, merkez ile Vakfıkebir, Akçaabat,
Maçka, Sürmene ve Of kazalarından müteşekkil olduğundan, müslüman ürk
nüfus, 356.259’a düşmüştür (bk. 1925-1926 Türkiye Cumhuriyeti Devlet
salnamesi, İstanbul, 1926, s.682).
İktisadi durum.
Trabzon, büyük bir ticaret yolunun denize açılan bir kapısı ve şark ile
garbı birleştiren bir ticaret merkezi olark (bk. Fallmerayer, s.318),
Ortaçağlarda muhtelif milletlere mensup tüccarların mallarını mübadele
ettikleri mühim bir Pazar yeri oldu; Kafkasy ve Rusya ile deniz yoluyla
ticari münasebetleri olan Konyalı ve Suriyeli müslüman tacirler,
Sivas’ta toplanarak Trabzon’a gelir, buradan Kafkasy’ya giderlerdi
(bk.Defremery, 7 A, 4 eme Serie, XIV, 461 v.d.; d’Ohsson, Des peuples du
Caucase, s.26). Ortaçağlarda yünlü kumaşlar, keten ve ipekli mamüller
burada işlenerek dışarı ihraç ediliyordu. XIII. Asrın sonlarında,
Karadeniz’deki ticaretlerini diğer devletlerden daha ziyade geliştiren
Cenevizliler (bk. Pachymeres, Bonnea tab’ı, II, 3109, XIV. Asrın
başından itibaren, karadan ve denizden Trabzon’a ulaşan ticaret
yollarının inhisarını üzerlerine aldılarsa da, bu ticaret 1320’den sonra
Venediklilerin eline geçince, gelirinin büyük bir kısmını harici
ticaretle temin etmek mecburiyetindebulunan Trabzon, 1340’tan sonra
ticri ehemmiyetini kaybetti (bk. W.Heyd, Histoire du commerce du Levant
au Moyen- Age, trc. F.Raynaud, Amsterdam, 1959, II, 92 v.d9. Osmanlılar
devrinde tekrar inkişafa başlayan Trabzon, İran üzerinden gelen ticaret
kervanlarının son durağını teşkil etti. Trabzon’un büyük limanı olan
Çömlekçiye ilaveten Kanida, Tuzluçeşme, Taşdirek, Kemerkaya, Mumhane-önü
ve Moloz gibi küçük limanlar her türlü ihracat ve ithalata açıktı.
Bilhassa, yeni teşkilattan sonra, şehir içinde çeşitli sanayi kolları
kurulup gelişmeye başladı. Bunlardan birideketen bezi imalatı sanayii
idi.Eyalet köylerinde yetiştirilp, halkın geçim kaynaklarından biri olan
keten, şehirde imal edilerek tüccarlar tarafından başa yerlere sevk
ediliyordu. Dışardan kumaş getiren tüccarlar, yerine keten bezi alıp
gitmekte idiler. XIXI. Asrın başlarına kadar Haleb, Şam, Bağdat ve
Hindistan2a kadar yapılan başlıca ihracat kenevire inhisar ediyordu.
Dışardan kumaş getiren tüccarlar, yerine keten bezi alıp gitmekte
idiler. İstanbul ile Rusya’ya şarap, tütün ve fındık gönderilirdi(bk.
Minas, ayn. eser. s.58).Reşid Paşa 1833/18342te Sivas valisi olduğu
sırada, Trabzon’a giden ticaret yolunu emniyet altına alınca (bk. Rosen,
Gesch.der Turkei, Leipzig, 1867, ı, 214), yeni kervan sayesinde, Erzurum
ve Trabzon üzerinden taşınan malların değeri 100 milyona çıktı ise de
bundan Türklerin hissesine düşen sadece 15 milyon idi (bk. N. Jorga.
Osmanlı tarihi, trc. B.S. Baykal, Ankara, 1948, V, 445 V.D9. xıx.asrın
sonund Malatya, Erzurum ve Bitlis taraflarına keten, keten bezi (Trabzon
salnamesi, 1287, s. 118 v.d), İran ile İstanbul’a ipek ve pamuklu kumaş,
keten bezi, yemiş, zeytin yağı, tütrün, iplik sevkediliyordu (Ahmed
Rifad, ayn. esr. IV, 232). Şehirdeki ikinci sanayi kolu, mum imalatı
idi. Gerek başka yerlerden, gerekse eyalet sınırları içindeki yerlerden
gelen balmumu, mumhane (şem’hane)’de işlenerek mum yapıldıktan sonra,
batmanı (6-8 kilo) 84 veya 108 akçeye satılırdı. Öte yandan Trabzon
ibrişimi İstanbul’a sevk ediliyordu (Kanunname-i Sultani ber mucb-iörf-i
Osmani, aşr. R. Anheger. H.İnalcık, Ankara, 1956, s.439. Başka bir
sanayi koluda gemi yapımı idi. Ticari bakımdan faal olan şehirde, halkın
bir kısmı ticaretle uğraşır ve ticaret için deniz yolunu tercih ederdi.
Bu yüzden şehirde gemi yapımında kullanılan zift ve boyacılık gelişti.
Bununla beraber, halkın başlıca geçim kaynaklarından birisi de
balıkçılık idi 8 balıkçılık için bak. Mehmed Aşık, ayn. eser. Var. 29b;
Evliya Çelebi, II, 92; Deyrolle, s.8 v.9. Kanunnamelerde her balık
çeşidinden ayrı ayrı öşr alınmasının belirtilmesi balıkçılığın balkyağı
çıkarılmasında ve hristiyan mahallelerinde testi (vesikalarda: sabur)
hesabı ile satılmaka idi.
Trabzon’un
çarşısında dünyaca tanınmış kuyumcular bulunur, buhurdanlık, kılıç,
gülsuyu kutusu, Gorgor-oğlu ve aşçı bıçakları burada işlenir. Trabzon
baltası adı ile çok aranan bir çeşit alta yapılırdı. Ayrıca sedef
kakmalı küçük masa, sanduka, rigdan ve Hindistan’dan başka yerde
yapılamayan divit (hokka) takımı yapımı gibi el sanatları çok gelişmiş
idi (Evliya Çelebi, II, 91). XIX. Asırda, tüfek ve tabanca yanında,
güzel havlular, ipek ve pamuk çarşaflar,ipek kuşaklar ve tahta mamulat
satılırdı (Şakir Şevket, s.39). Trabzon’da büyük çarşı, han ve en iyi
binaların bulunduğu varoş, şehrin en işlek yeri olarak inkişaf etmiştir.
XIX.asırda Avrupalı ve İranlı tacirler ile konsoloslar burada
oturuyorlardı. 1869’da Trabzon çarşısını gezen Deyrolle, burada İran,
Horosan ve İzmir’in en güzelhalılarını Haleb, Diyarbekir ve ursa’nın en
güzel kumaşlarını , en pahalı taşları, antika silahları, eski devirden
kalmış paraları görmüş idi. Seyyahbupazarı tarif ettikten sonra, burada
gördüğü meyva bolluğundan, nalbantlardan, kuyumcular ve diğer yiyecek
satanlardan bahseder, ayrıca pazarın en dikkate değer kısmının
arabacılar, saraçlar, kunduracılar, çizmeciler ve bakırcılar olduğunu
zikreder 8Deyrolle, s.11, 15).
İklimin müsait
durumu dolayısıyla, eyalet sınırları içindeki topraklarda çeşitli
mahsüller elde edilmekte idi. Bağlarında yetişen nefis üzümlerinden şıra
ve şarap yapılarak ihraç edilirdi. Umumiyetle pirinç (Rize’de), ve
çeşitli hububat, sebze vekavun (Yeni Cuma mahallesi kavunu), karpuz ile
çeşitli meyveler halk için mühim birer geçim kaynağı idi; fındık ve
zeytin daha çok eyaletin şimal-i garbi sahillerinde, yani Sürmene,
Akçaabat, Trabzon ve Giresun civarlarında yetiştirilirdi. Önce
Akçaabat’ta ekilen tütün sonradan bütün Trabzon bölgesine yayılmış,
yalnız Trabzon kazasında yılda 20.000 batman kadar tütün yetiştirilmeye
başlanmış olup, yıllık 10.000 lira gelir sağlıyordu. Mehmed Aşık
(ayn.esr, var.29b)’a göre, Trabzon’un armudu (kiraz armudu, bey armudu,
gülabi armudi), üzümü (beyler üzümü, frenk üzümü), elması (Sinop
elması), kirazı, inciri (badincan inciri), turunç ve narı bol ve nefis
idi. Trabzon’amahsus siyah kiraza benzerkarayemiş denilen meyve ,
Beşiktaş’ta Yahya Efendi tarafından yetiştirilmeye çalışılmış ise de
tutmamıştır.
XVI.-XVIII.sırlar
boyunca bölgede yapılan hayvancılık mühim değildir. Beslenen hayvanlar
içinde, sığır ve koyundan başka, hristiyanlar için domuz da vardı.
XIX. asrın
sonlarında Trabzon sancağının belli başlı Pazar yerlerive günleri
şöyledir: Cuma günü (Görele, Batum, Livane, Kuledibi, İcare-i Süfla,
Geda, Arhavi, Atina), Cumartesi (Giresun’da Akköy, Rize, Sürmene’de
Çarşıyı kebir), Pazar (Tirebolu), Pazartesi ( Vakfıkebir, Giresun,
Kelkit), Çarşamba (Akçaabat, Yomra, Of, Keşab, Ordu), Perşembe (Perşembe
kasabası, sürmene) (Trabzon salnamesi 1287, s. 9-78).
SF.475
Trabzon halkı.
Trabzon fethedildiği zaman civarda bulunan Laz’lar, islamiyet ile temasa
gelere, Şaf’i mezhebini kabul ettiler. Evliya Çelebi, Trabzon’a eski
Lezgi vilayeti der, Mehmed Aşık, Trabzon’un garp ve cenup taraflarındaki
dağları Çepni ve Lezgi dağları olarak adlandırır. Katip Çelebi’de bölge
kavmini Lezgi yani Mergil, Gürcü, Abhaz (Abaza), Çerkez ve Laz olarak
saydıktan sonra, bu sonuncuların Trabzon’a en yakın bir yerde
oturduklarından, Trabzon’un cenub-i şarkisindeki dağlarda Çepni ve
Lz’lar ile birlikte yaşayan Türkmenlerden bahseder. Laz tabiri, fark
gözetilmeksizin, Karadeniz’in cenub-i şarki kısmındaki ahaliyi ifade
için kullanılmıştır. Halbuki, kendine Laz diyen ve Lazca konuşan halk
bugün Hopa ve Pazar (Atina) kazalarında oturmaktave yavaş yavaş
dillerini unutmaktadır. Trabzon’un cenubunda bulunan Çepni (bugünkü
Çetni9’ler ise, XIV. Asırdan beri bu bölgeye yerleşmiş, Kürtün, Giresun,
Torul ve Görele arasındaki bölgeye dağılmışlardır. XIX. Asrın başında,
Görele’de Çepnileri gören Minas bunların garip adetleri hakkında bilgi
verir. Bu Çepnilerin XVIII. Asırda Trabzon ve Giresun arasındaki
mıntıkkada, karada ve denizde, bir huzursuzluk unsuru oldukları
bilinmektedir 8bk.A.Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, s.188 vd, krş.
Fark Sümer, Anadoluda Üç oklu Oğuz boylarına mensup teşekküller: Trabzon
ölgesi Çepnleri, İktisat Fakültesi mecmuası, a949, XI, NR. I-4,
S.449-452). Mütarekeden önce Trabzon’da bulunan Rumların ekserişsi
sonradan buraya iskan edilmiş vey son iki asır zarfında civar
bölgelerden buraya hicret etmişlerdir 8bk. George Finlay, A History Of
Greece, Medieval Greece and the Empire of Trebizond, Oxford, 1877, IV,
124; Fallmerayer, Fragmente aus dem Orient, I, 67). Fetihten sonra,
burada eski ailelerin nesline rastlanmamaktadır. Şehirde kalıp
müslümanlığı kabul ederek Osmnlı imparatorluğunun diğer müslüman halkı
ilı karışmış olanlara Rumlar, krumlides diyorlardı; bu ismin Girit’in
meşhue bir müslüman- hristiyan ailesinin (bu aile için bk pashley,
Travels in Crete, I, 105 V.D9 ismi ile ilgili olduğu söylenebilir.
Şemseddin Sami, Trabzon’dan 12 saatlik bir mesafede bulunan Kurum
karyeleri adındaki 9 karye halkının, müslüman oldukları halde, eski
Yunanca’ya yakın bir lisanı konuştuklarına işaret eder (Kamus al-a’lam,
İstanbul 131-1894, IV, 3007. Eski adetlerini muhafaza eden bu halk için
ayrıca bak Hasluck, The Crypto- Christians of Trebizond, Journal of
Hellenic Studies, XLI, 199 v.d.) Fetihten sonra Trabzon’a civardaki
şehirlerden, bu arada Niksar, Ladik, Bafra, Osmancık, Çorum, Tokat,
Samsun v.s. yerlerden Türk- müslüman halk sürgün edilerek
yerleştirildiği gibi, Mora’dan Türk, Arnavut ve bazı Bosnalılar
getirilmiştir. Ancak, Trabzon şehrinin kale muhafızları daima Trabzon
asıllı (Tarabazuni) azablar olmuştur (Tapu, defteri, nr.52, s.114, 128).