PROKOPİUS’UN
TRABZON SEYAHATİ
A. Mican Zehiroğlu
MS 554
yılında, Prokopius tarafından yazılan
“Yapılar” isimli eserde; Justinianus dönemindeki imar faaliyetleri
anlatılır. Antik Kolkha kültürünün en batıdaki temsilcileri olan ve o
dönemlerde bugünkü Trabzon, Rize bölgesinin yüksek kesimlerinde yaşayan
Tzaniler de bu eserin bir bölümüne konu olmuştur. Prokopius, Tzanika
olarak adlandırılan bu bölgede, Bizans devletinin icraatlarını devletin
resmi tarihçisi olarak aktarmıştır. Sahil şeridindeki denizci
akrabalarının aksine, yüksek kesimlerde yaşayan ve daha önceki asırlarda
da Sanni adıyla anılan
Tzaniler, o dönemde yaylacılık ve eşkiyalıkla geçin-mekteydiler.
Prokopius, yazısının başında, Tzaniler ve onların memleketi ile ilgili
bazı ön bilgiler vererek, gözlemlerini aktarır ;
“Tzaniler,
kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız
bir halk olarak yaşamışlardır. Vahşice bir yaşam biçimi sürdürerek,
ağaçlara, kuşlara ve çeşitli mahluklara tanrıları gibi hürmet ederler ve
onlara taparlar. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve
ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler, ama hayatlarını,
ziraat ile değil, haydutlukla ve eşkiyalıkla kazanırlar. Zira, toprağı
işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az
olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın
ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun
olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile,
ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi
sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz
bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar
meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kışın
etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç
dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı
Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki
imparator Justinianus’un saltanatı sırasında, general Tzittas’ın
komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi
kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli
bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiş
oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hristiyanlığı kabul
ettiler. Böylece, her tür haydutluktan vazgeçerek yaşam biçimlerini
huzurlu bir yola sokmuş oldular ve -daha sonra- düşmana karşı sefere
çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar.”
Gerçekten de, MS 527 yılında Bizans hükümdarı olan Justinanus’un
saltanatı ile birlikte, Prokopius’un bahsettiği bu “huzurlu yol”, bölge
halkına yönelik güçlü bir asimilasyon aracı olarak kullanılmaya
başlanmış ve sonraki yüzyıllarda, resmî kilise dili olan Yunanca, bu
şekilde bölgede kök salıp yaygınlaşmıştır. Justinianus, Perslerle olan
mücadelesinde oldukça önem taşıyan bu bölgenin Hristiyanlaştırılması
için büyük çaba harcamıştır. Bu strateji çerçevesinde, Tzani
memleketinde inşa edildiği belirtilen
Skhamalinikhi
kilisesi, muhtemelen bugünkü Sumela manastırının ilk nüvesidir ;
“Ve
imparator Justinianus, Tzani’lerin bir zaman sonra yaşam biçimlerini
tekrar değiştirerek, daha ilkel olan eski geleneklerine dönebilecekleri
endişesiyle, aşağıdaki önlemleri tasarladı:
Tzanika
ulaşılması zor bir memleketti, özellikle de atlılar için bu kesinlikle
mümkün değildi, zira belirtmiş olduğum gibi her taraf uçurumlarla
çevrili ve ormanlarla kaplıydı. Bu nedenle Tzanilerin komşuları ile
ilişki kurmaları mümkün olmuyordu ve yabani hayvanlar misali, kendi
aralarında izole bir yaşam sürüyorlardı. Bu durumu değiştirmek için,
imparatorun emri ile ulaşıma engel olan ormanlarda ağaçlar kesilerek
yollar açıldı ve engebeli yerler düzeltilerek, atların ilerleyebilmesi
için uygun hale getirildi. Bu şekilde onların komşularıyla ilişki
kurmaya yönelmeleri ve normal insanlar gibi diğer toplumlarla biraraya
gelmeleri sağlanmış oldu. Daha sonra imparator,
Skhamalinikhi
adıyla
bilinen bir yerde onlar için bir kilise inşa ettirdi ve böylece onlara,
ayinlerini gerçekleştirmeleri, kutsanmış ekmeği bölüşmeleri, dualarla
tanrıya sığınmaları ve diğer ibadet kurallarını yerine getirebilmeleri
için imkan sağlamış oldu, bu sayede onlar insan olduklarını artık
bileceklerdi. Ve memleketin her tarafına kaleler inşa etti, Roma
ordusunun bu güçlü garnizonlarında onlara görevler vererek, diğer
toplumlarla ilişki kurmalarını kolaylaştırdı. Şimdi Tzanika’da
inşa edilen bu kalelerin yerlerini sayacağım.”
Tzanika’daki kalelerin yerlerine ilişkin notlar, metinden anlaşıldığına
göre, Prokopius’un, bugünkü Bayburt kenti civarından Trabzon yönüne
doğru, Xenophon’nun rotasını kullanarak yaptığı bir seyahate
dayanmaktadır ;
“Bu
memleketin sınırlarını belirleyen noktalardan biri, üç yolun buluştuğu
bir yerdedir; Ermenilerle, Tzaniler arasındaki sınır bu noktadan
itibaren başlıyor ve öteye doğru devam ediyordu. İmparator, daha önce
kale bulunmayan bu yerde, bölgenin asayişi için
Horoni
adıyla, büyük ve çok sağlam bir kale inşa ettirdi. Burası, Romalılar
için Tzanika’ya geçiş noktasıdır. Buraya “Dük” ünvanıyla askeri bir
komutan yerleştirildi.”
Procopius’un tanımladığı bu nokta, bugünkü Bayburt kenti civarında
olmalıdır. Öteye, -doğuya- doğru devam ettiği belirtilen Tzani-Ermeni
sınırı ise Çoruh nehrine paralel olarak doğu yönünde uzanmaktadır.
Prokopius, Tzanika memleketine yaptığı geziye bu noktadan itibaren
başlamış ve kuzeydeki Soğanlı dağlarını aşabilmek için, asırlar önce
Xenophon’un takip ettiği güzergahı izlemiştir ;
“Ve
Horoni’den
iki günlük uzaklıkta bir yerde, Tzanilerin
Okeniti
olarak
bilinen bölgesi başlar, ki Tzaniler kendi içlerinde farklı kollara
ayrılmaktadırlar. Burada,
Kharti
denilen yerde, eski zaman insanları tarafından inşa edilmiş, ancak uzun
süre önce bakımsızlık yüzünden harabe haline gelmiş kaleye benzer bir
yapı bulunuyordu. İmparator burayı tamir ettirerek, kalabalık bir
nüfusun burada barınmasını ve memleketin düzeninin korunmasını
sağlamıştır.”
Adı geçen Kharti; bugün de aynı güzergah üzerinde Hart
köyü olarak ismini yaşatmaktadır. Prokopius da, Xenophon gibi buradan
kuzeye doğru ilerlemiş, Soğanlı dağlarını aşarak, Madur tepesinin
eteklerinden kuzeybatıya, Trabzon yönüne doğru yoluna devam etmiştir. Bu
arada, aynı bölgeye dahil olan ancak yolunun üzerinde olmayan yerlere
ilişkin bilgileri de notlarına eklemiştir ;
“Ve
buradan biraz doğu tarafına gidildiğinde, kuzeye doğru uzanan sarp bir
vadi vardır; burada da
Barkh(on)
isimli büyük bir yeni kale inşa ettirdi.
Söylediklerine göre,
bu kalenin ötesinde, dağların aşağı tarafları
Okeniti
Tzanilerinin sığırlarını barındırdıkları ve kışlaklarının bulunduğu
yerlerdir. Onlar bu sığırları, toprağı sürüp işlemek için değil, sürekli
bir süt kaynağına sahip olmak ve etleriyle beslenmek için
yetiştirirler.”
Prokopius’un muhtemel Trabzon güzergâhı ve bu
bölgede
günümüze kadar ulaşmış olan bazı köy isimleri.
Binlerce yıl önce olduğu gibi, bugün de yaylacılık geleneğinin
sürdürülmekte olduğu bu yörede; köy isimlerinde,
ve hatta konuşulan dilde Tzanilerden kalma izlere rastlamak mümkündür.
Prokopius’un, Trabzon’a doğru yoluna devam ederken, kuzeydoğu yönünde
yerini tarif ettiği, ancak yolunun üzerinde olmadığından bizzat
görmediği vadi, bugünkü Solakli vadisinin yukarı kesimidir.
Solakli vadisi çevresinde oturdukları anlaşılan Okenitlilerin
isimlerinden bazı izler de farklı formlarda günümüze kadar
ulaşabilmiştir. Tüm yerli kökenli köy isimleri, özellikle geç Bizans
döneminde, Yunanca fonetik ve gramer kurallarına uygun şekilde
“düzeltilerek” yazılı kayıtlara geçirildiği için, günümüze kadar
ulaşabilmiş olan yerli isimleri tespit edebilmek tesadüflere bağlıdır.
Bu tesadüflerden biri, 1935 nüfus sayımı kayıtlarıdır. 1935 yılında
bölgede gerçekleştirilen nüfus sayımı sırasında köy isimleri, eski
yazılı kayıtlar dikkate alınmaksızın, yerel sözlü ifadelere dayanılarak
kaydedilmiştir. Bu sayımlarda, Solakli vadisinde, bugünkü
Çaykara’nın 15 km güneyinde yer alan ve önceki Bizans kaynaklı yazılı
kayıtlarda Ögene ya da Ogene şekilleriyle rastlanan köyler, Aşağı
Okene ve Yukarı Okene adlarıyla kaydedilmişlerdir.
Okene olarak geçen bu köy ismi, büyük olasılıkla Okeniti isminin
günümüze kadar ulaşabilmiş şeklidir ve bu da muhtemelen, St.Eugenius
olarak bilinen Hristiyan azizinin ismine benzetilmesi sayesinde mümkün
olmuştur.
Prokopius, Okenitlilerden bahsettikten sonra, bugünkü Karadere vadisinin
üst kesimlerinden aşağı, kuzeybatı yönünde Trabzon’a doğru ilerlemeye
devam eder;
“Tepelerin
hemen ardında, düzlük bir arazide kurulu bulunan
Kena
isimli yer ve bu yerin batısına doğru,
Sisilis
isimli kale yer alır; eski çağlarda inşa edilmiş fakat daha sonra
terkedilmiş olan bu kale, İmparator Justinian tarafından onarılmış ve
diğerleri gibi burası da bir Roma askeri garnizonu haline getirilmiştir.
Ve bu kaleden sonra, kuzeybatı yönünde varlığı bilinen bir diğer yerin
ismi de, yerli halk arasında
“Longini’nin mevzisi”
olarak geçer, zira eski zamanlarda Romalı general Longinus, Tzanilere
karşı bir sefere çıktığında burada karargah kurmuştu. Burada;
Sisilis’den bir günlük uzaklıkta, imparator tarafından Burgusno
isimli büyük bir kale inşa edildi.”
Prokopius, Trabzon’a ulaşmadan önce, yolu üzerindeki son kale olan
Burgusno’dan bahsederken, bu kalenin kurulduğu yerin, yerli halk
tarafından “Longini’nin mevzisi” olarak adlandırıldığını
belirtmiş, ancak -yazık ki- bu ifadenin, yerli dildeki söylenişini
değil, Latincesini
aktarmıştır.
Prokopius’un Trabzon’a yakın bir yer olarak tarif ettiği bu yer de,
Trabzon’un yaklaşık 15 km güneyinde bulunan ve ismi günümüze
Lolongena olarak ulaşan köyün bulunduğu yer olmalıdır. Zira, bu
köyün adı, eski yerli Güneybatı Kafkas dillerinde, yer adlarında
rastlanan “Le-, La-, Lo-” şeklindeki önekli yapılara uymaktadır.
Bu durumda Prokopius’un bahsettiği, “Longini’nin mevzisi” de burası
olmalıdır;
Le-longine
> Le-longene ( =Longini’nin yeri)
Prokopius, buradan Trabzon’a ulaşmadan önce, güneyinde ve güneybatısında
kalan Tzani topraklarına da kısaca değinmiştir notlarında. Yine
Tzanilere mensup çeşitli toplulukların yerleşik olduğu bu bölgeler,
bugünkü Maçka kasabası civarından, batıda Tonya, güneyde Torul
kasabalarının bulunduğu yerlere kadar uzanmaktaydı ;
“Sisilis
kalesi, buranın biraz yukarısında bulunmakta ve buradan itibaren
Koksilini
Tzani
olarak tabir ettikleri bölge başlamaktadır. Bu bölgede şu anda; biri
Skhamalinikhi
adıyla bilinen, diğeri ise yerli halk tarafından
Tzanzak
olarak
adlandırılan iki kale yapılmış ve buraya bir komutan tayin
edilmiştir.”
Prokopius’un, güzergâhı dışında oldugu için bizzat görmediği güneydeki
Koksilini bölgesinde varlığı bildirilen iki kaleden biri, aynı zamanda
da bir kilise olarak inşa edilen Skhamalinikhi, Maçka’nın 20 km
güneyinde bulunan bugünkü Sumela olmalıdır. Bahsedilen diğer kale
Tzanzak ise, daha güneyde Gümüşhane yakınlarında kalıntıları
günümüze kadar ulaşmış olan Canca kalesidir. Bu bilgileri de
aktardıktan sonra, Lelongene’den aşağı doğru Trabzon’a inen
Prokopius, Tzanika seyahatini bu şekilde tamamlamış olur ;
“Bu
memleketin ardında, Karadeniz sahilinde
Trapezus
isimli bir kent bulunur. Bu kentteki su kıtlığı nedeniyle, imparator
tarafından buraya da bir su kemeri inşa edilmiştir, ki kent sakinlerinin
su sorununu çözen bu kemer, St.Eugenius’un adı ile anılmaktadır.
KAYNAKÇA :
Başbakanlık İstatis. Gen. D. / 1935 Genel Nüfus Sayımı , Ankara -1937
Dewing, H.B / Procopius : On Buildings , London -1940
Evans, J.A. / Justinian,
Encyclopedia of Roman Emperors -1998
Halsall, P. / Byzantine Sources in Translation -1997
Zehiroğlu, A.M / MS 1. Yüzyılda Doğu Karadeniz, Kafkasya Yazıları (7)
-1999
(*) Tarih ve Toplum, Sayı 200, Ağustos 2000