Son güncelleme: 27.08.2004

Bu sayfa, ölümsüz Karadeniz kültürüne ve gelecek kuşaklarımıza ithaf edilmiştir  
anasayfa
forum mp3'ler videolar makaleler >> fotoğraflar linklerimiz
 

FINDIK

 

                                                                               Kemal Peker

                                                                                  Yeşil gireson matbaası; 

 

Giresun- 1947- 1948

 

Fındık, Türkiye için bir mahsül olmaktan çımış, bir dış ticaret ürünü olarak pazara girmiştir. (Kitap ön kapağından)

...

 

Fındık kelimesi Türkçe olmamakla beraber Bunduklar (silahendaz) gibi istilah şekilleriyle eski delimize yerleşmiştir.

Fındık kelimesine dair, dünya  sözlüklerinden elde edilebilen lenguistik bilgi sırasile aşağı alınmıştır.

Fındık kelimesi (Pontus Cevizi) manasına gelen Yunanca Pontikon Karyon’dır. Rumcası Leptokarion (ince ceviz) halk dilinde fndıktır. Ermenice Kalin, Arnavutça Lajthi olarak kullanılır.

 

Botanikte Corylus Aveellane Pontika olan fındık kelimesini İranlılar bizden funduk, Araplar da bundk şeklinde almış olupArapça Elculuz olarak ta kullanılır, Çin de Chen-tse yahut Chen-li, ilmi adı Corylus heterophyla, Fisch’dır.

 

Türkiye haricinde kalmış Türklerde fındık çarşılığı olarak taklidi ses esasına dayanan çit kökünden gelme kelimelerle ifade olunur.

Kazan- Çitlevük

Kırım_Çetlevük

Kumuk- Çertlevük

 

Türkiye Türkçesinde de Çitlembik şeklinde kullanılır.

 

Fındığın başlıca Avrupa dillerindeki karşılıkları:

 

Hint- Avrupa ana dilindeki iğtibari kökleri:

Qos(e)lo (fındık yemişi); Lazd (Fındık fidanı)

 

Germenlerde; eski Nordca : Hasl

İsveç, Norveççe: Hassel

Eski yüksek Almanca: Hasal

Almanca: Hassel, Hasselnuss

Anglosaksonca: Haesel

İngilizce. Hazel, Hazelnut

Felemenkçe: Hazelaar

Amerikanca:Filberts

 

 

Latinlerde:

 

Latince. Corulus, Corylus

Eski Fransızlarda: Avelaine

Fransızca (küçük ceviz) : Noisette

İtalyanca (küçük ceviz): Nucciola

İspanyolca. Avellana

Portekizce: Avela

Romence: Aluna

 

 

Güney batı Avrupa’nın fındık yetiştirdiği yer İtalya’nın Camoania bölgesinde bulunan Abella şehri idi, bundan ötürü bu yemişe de Abella cevizi manasına olarak (nux abellana) denirdi, sonraları bu Avellana olmuştur.

 

İslavlarda

 

Müşterek kök orman manasına gelen les ile ifade olunur

 

Rusça (orman cevizi): Liesnoy oreh

Polonezce: Leszczyna

Çekçe: Liska

Sırp- Hırvatça: Leska

Bulgarlarca: Leşnik

 

 

Baltıklarda

 

Eski Prusça. Laxde

Litvanca: Lazd’a

Letçe: Lagzds

Fince: Pahkina

Macarca. Mogyoro

 

 

Ferhengi pehlevi’de fındık:

 

İstimal edilmekte bulunan fındık kelimesinin pehlevi dilindeki (funduk) yahut punduk ve Avestai (Benduk) ve Sanskrit (Beddük) kelimesinin muarabı olup, başı kapalı nesne manasını ifade eder.

 

Pehlevi’de N ve F- P okunur. Bu meyve İrandan, Arabistan’a götürülmü olduğundan Arapcada G harfi K harfine tebdil edilmiştir. Pehlevi kitabının          heşe babının 27inci faslının 23 üncü fıkrasında fındık kelimesi: cevzi, badem, nar, hindistan cevizi, kestane, şam fıstığı ile birlikte gösterilmiştir.

 

Sf.7

 

Ettuhfet-üz Zekiyye Fil –Lügati-it Türkiyye

 

 

Yeryüzünde tek nüshası İstanbul Beyazıtta Veliyüddin efendi kütüphanesinin 3092 numarasında kayıtlı işbu lugatın kim tarafından kayıtlı işbu lugatın kim tarafından yazılmış olduğu ve hangi tarihte yazıldığı bilinmiyorsa da hicri 829 da kölemenler zamanında Mısır’da yazılmış olduğu ihtimali kuvvetlidir. Kitabın Araplar Türk-Kıpçak dilini öğretmek üzere kaleme alındığı, içerisinde bulunan üç bine yakın Türkçe kelimeden anlaşılıyor.

“Bu kitapta Kıpçak diyaleği (lehçe) üzerine dayandım, çünkü en çok kullanılan odur, Kıpçak diyaleğinde bulunan harfler 23tür, bunların 19u asıldır” denilmekte ise de gösterilen harfler 22 dir.

 

Kamusu- alam müellifi Şemseddin Sami merhumun, (1318-1903) de İkdam gazetesi sahibi Ahmet Cevdet tarafından yayınlanan bu mükemmel eserin 2.cilt, 1006 ıncı sayfasında fındığa dair geniş izahat ve bilgi vardır:

 

“Fındık: asıl Farisi olup Arabide müstağmeldir. (Esasen Karadeniz’e mensup olup manasiyle Yunanidir) çünkü Karadenizin cenup sevahilinde kesretle hasıl olur. Maruf meyva ki katı ve sert bir kabuk içinde yuvarlak ve müstatilce, yabani ve bostanisi vardır.

 

Fındık ağacı: bu meyveyi veren ağaçki pek büyük olmaz. Funduk: Arabi=umumi kabul eden, han, misafirhane Venedikten muarreb (Bındık) dahi derler.

 

Büyük Türk Lügatında fındık (Sf.8)

 

Trabzon’un eski valilerinden Kadir Paşa’nın 81843-1902) oğlu Hüseyin Kazımın, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan bu ünlü eserin 3.cilt, 662 sayfasından:

“Findik- Fındık- Rumca, Karadeniz Cevizi. En evvel Karadeniz sahillerindeki memleketlerden getirilmiş olmak dolayısıyle maruf kabuklu meyve. Yuvarlak ve tombul, sivri taze, kuru, kan, kuyu fındığı, fındık içi, fındık kabuğu.

 

M.Baheddinin Türkçe lugatından (Sf.8)

 

Fındik veya fındık isim. Fa’nın ve D’alin zammiyle Arapça’da otel manasına gelir ve cemi fenadik olur.” Deniliyor.

 

Türk Dil Kurumu tarafından son defa hazırlanıp çıkarılan Türkçe sözlüğün cilt 2, sayfa 201 inden alınan:

“Fındık: Palamutgillerden, kuzey yarım küresinin ılık yerlerinde ve yurdumuzun en çok Karadeniz bölgesinde yetişen ufarak ağaç ve bunun sert bir kabuk içinde bulunan yağlı, nişastalı yemişi (Fındık altını) iki yüz yıl önce basılmış bir altun akça, mes. Küçük ve değerli şey. Fındık faresi veya sıçanı, küçük sıçan cinsi. Fındık kurdu gibi. Ufak tefek, sıhhatli ve tombulca.

 

Yunanlılarda fındık ağacı

 Sf 9 -10

 

JupiteRîn Maya adlı peri ile muaşakasından, Arkadya kıtasının bir dağında dünyaya geldiğini gördüğümüz, kendisinde kurnazlığın acı balı bulunan, başındaki ve ayaklarındaki kanatlarile rüzgar gibi akıp giden Ticaret Tanrısı 8Hermes-Mergür) ün asası bir fındık deyneğidir.

Önceleri bu asanın ucu, birbirine düğümlü iki çubuktan ibaretti, sonraları iki yılan başı ile nihayet bulduğu görülür.

Asann kudretini denemek isteyen Hermes, bir gün boğuştuklarını gördüğü iki yılanı bu fındık dalı ile kırbaçladı ve bu ilahi vuruştan artık ayrıla mıyacak şekilde yılanları birbirine yapıştırdı. Bu değneğin dokunduğu bütün eşya o anda altuna döndüğü için de Hermes aynı zamanda bir servet ve bereket timsali olarak tanınır. Şehirlerde sokakların birleştiği yerlerde onu adına dört köşeli sütunlar dikilirdi, pazarlarda ve meydanlarda ölçünün çekinin ve terazinin icatçısı telakki olunurdu. Heykeli ilk defa Milattan 369 yıl evvel Atina’da doğmuş meşhur heykeltraş Prastiyele tarafından yapılmıştır. Gök Tanrısı Zeüs’ün gazabına uğrayan bir Yunan yarım ilahı olan Tantalus efsanesi de bu arada zikrolunabilir.

 

Romalılarda Fındık (Sf.10)

 

Publius Virgilius’un Maro’Nun (M.Ö. 70-19) rüstai bükoliklerinde çoban sevgililerinin en büyük şahidi ve delili olarak gösterilen fındık, Kahinlerin indinde de kıymeti pek şumullü idi. Romanın örtf ve adetlerinde kökleşmiş bir önemi vardı. İzdivaçlarda mesut olmanın kutrsiyeti ise bu ağaçtan beklenirdi. Sihirbazlar da eflaki bir kuvvet ve kudretin ibdaını ancak fındık ağacında bulur ve görürlerdi.

Her yıl Bacchus şerefine tertip edilen ayinlerde bir teke mabede kurban edilir, gövdeside fındık dallarına sarılarak yakılırdı.

Germenlerin mitolojisinde ise, fındık yıldırım ilahına mahsus bir meyve olarak geçmiştir. Müteakip bölümlerde görüleceği veçhile, Almanlar’da üzerinde bir fındık bulunan kimsenin zürriyetinin artacağına inanırlardı. Fransız mitolojisine de Araplar’da olduğu üzere sihirli çubuk şeklinde girmiştir. İtalyanlar ise, yetiştirdikleri fındık nevilerinin her birine mukaddes azizlerinin isimlerini verdikleri görülür. Sen Mariagesu, San Cuvani, Sen Conu gibi.

 

Araplar’da fındık

 

Hicri 9 uncu asırda yazılan Ahter-i kebir lugatinda, Arapların fındığa bındık dedikleri ve bu ırkın Emeviler zamanında Abdülmelikin kardeşi Mesleme’nin kumandasında Karadeniz kıyılaından  99 yılında İstanbul’a uzanan ordunun geçişinden sonra tanıdığı görülmektedir. Bu arada Arapça’dan çevrilmiş, meyvelerin esrarına dair kitapta, fındığ bize pek hayali misallerle anlatır:

“Fındık ağacından yılan, akrep gibi bütün zehirli hayvanlar kaçarlar, elinde fındık ağacından bir dal bulunan adam cümle afattan emin olur” deniliyor.

Tezkeretül Davud’un 1.ci cilt 73.sayfasında da aynı izahat verilir.

 

 

Abbasilerde- Harun Reşit devrinde fındık: (Sf. 14-15)

 

Latin muharrirlerin ekserisine göre, fındığın menşei İtalya olarak gösterilirse de, bunu Asya olduğu, Çin kaynaklarından elde edilen vesikalarla sabit olmuş bulunuyor.

 

Bu mahsülün İtalya’ya yerleşmesi, Arapların Sicilya adasını aldıkları tarihten itibaren başlar, sonraları bu adanın Normanlar tarafından işgalinde fındık ziraati bakımsız kalmış ve sönmeye yüz tutmuştur ki bir daha 17 inci yüzyılı takip eden yıllarda yeniden üretilmeye başlanılmıştır.

İslam medeniyeti tarihi adlı eserile Abbasiler devrinin kronolojisini yapmış Suriyeli Corci Zeydan’ın Abbase’sinde:

“Emirül Müminin, t koşularını temaşa için Şemasiye’ye giriyor. Bir takım genç köleler şuraya buraya koşuyorlar, ellerindeki fındık ağacı deynekleriyle vurarak ahaliyi dağıtıyorlardı. Harun Reşit’i diğer nas’dan fark olunması için başına gayet uzun bir külah giydiğini kaydeder. (bu eserden Sf.173)

 

Fındık adının enteresan bir fıkrasına da Hint masalları kitabında rastlanmaktadır, müellif bu eserinde:

“Bağdata gece girmiştik, burada Bağdat’la alakası pek anlaşılmayan bir ticaretin çarşıda alabildiğine yayılmış olduğunu levhalarda okuduk. Fındık Bağdat, Fındık İran gibi. Pek uzun sürmiyen bir yolculuktan sonra bir köşede, üzerinde Fındık Ziya yazılı bir binanın önünde durduk, burası büyük bir oteldi, Arapça’da fındık, otel manasına imiş, bizim bildiğimiz fındığa da burada Bındık deniliyormuş” diyor.

 

 

FINDIĞIN DİN HAYATINDA TUTTUĞU YER

 

 

Bu işe 114 sure 6320 ayet üzerine tertip edilmiş ana kitabımız Kur’an- ı Kerim tefsirlerinin tetkik ile başlanılmıştır.  Fakat fındığa ait herhangi bir ayet ve kelimeye tesadüf olunmamıştır. Yalnız 2.bab, 23. ayette “işte bu dünya üzerinde beslendğimiz meyveler”, denildiği görülmüştürki bununla daha ziyade karpuz, hurma, incir gibi yemişlerin kastedildiği anlaşılıyor.

 

Kur’anın diğer surelerinde buna benzer ayetler vardır. Bir kaçı alınmıştır.

 

6.sure, 141-142 inci ayetlerden:

 

“Asmalı asmasız bağları, hurma ağaçlarını, ekinleri bir birine benzeyen fakat lezzetleri ayrı olan zeytin ve nar gibi ağaçları yetiştiren odur. Bunlar meyvelendiği zaman onların meyvelerini yiyiniz.

 

23.üncü sure, 17-19 uncu ayetlerden:

 

“Biz yarattığımızı asla ihmal etmeyiz, göklerden ölçü ile su indiririz, bol su ile hurmalıklarınız, bahçe ve bağlarınız yetişiğr. Oralarda bol ve çeşitli meyveleri yersiniz, Sina dağındaki ağacı da yetiştirdik, onun meyvesinden zeytinyağı çıkar ve bu gayet iyi yenir.”

 

Bir halk darbımeselinde de “Eğer Muhammet fındığı bilseydi hurmaya mekruh derdi” denildiği ri

Vayet edilir. (Sf.15)

 

Thephrast (M.Ö. 372- 287)

 

Midilli adasının Erasos kasabasında doğan bu Yunanlı filozofun asıl adı, hocası Aristo tarafından kendisine ilahi sözlü lakabı verilmiştir. 200 den fazla eser bırakmış olmakla beraber pek azı elde kalmıştır. Bunlardan nebaat bilmime ait eserinde fındıktan da bahseder.

“Pontus cevizi- fındığın, yabanilikten kurtarılıp ehlileştirilmesi için asıl kökten alınıp başka yere dikilmesi kafiğ gelir. Bu suretle kışa daha çok mütehammil olan fındık iki cins olup birisi yuvarlak yani tombul, diğeri ise uzunca, sivridir. Fındık fidanı sulak yerlerde daha iyi gelişir, meyvesinin kabuğu üzerinde beyaz benekler vardır.”

 

Ksenophon, M.Ö 427-355

 

“artık yiyecek tedariki imkanı da klamayınca yola çıkmaya karar verildi. Gireson’da esrilerin satılmasıyla elde edilen para taksim olundu. Yunanlılar burayı yağma ettiler, kilerler de en ziyade kızılcık, buğday ve bir çok yassı ceviz olarak bulunduğuna işaret olunmaktadır ki Türkçeye yassı ceviz olarak geçen bu kelimenin badem fındık olma ihtimali çok muhtemeldir. Zira büyük Yunan ansiklobedisinde; Leptokarion ince ceviz- halk dilinde fındık ismini taşır denildiğine göre Ksenophon’Un Anabasisindeki yassı ceviz, ince ceviz manasına da gelebileceği düşünülebilir.

 

Virgiliüs, M.Ö 70-19

 

Montoue eyaletinin küçük bir şehri olan Andes’de Pompienin konsulleri devrinde 15 ekim 70 tarihinde dğan ve Atina kargaşalığı sıradsında İtalya’ya dönerken 22 eyül 19 tarihinde ölen zirat şairi Virgiliüs 43- 37 yıllarında yazdığı Bükolikler- çoban türkülerinde  fındığı hayliden hayliye meh ve sena eylemiştir.

4 ciltlik zirai şiirlerile 12 ciltlik destani manzumelerinden tercümesi yaptırılan bazı parçalar verilmiştir.

 

Virgiliüs’ün Jeorjikon- zirai şiirler yahut toprakla uğraşanların şiirleri, dört ayrı fasıldan ve her bir fasıl bir kitaptan müteşekkil manzum bir eser olup, öğretme bakımından olduğu kadar mısraların ahengi ve eserin ruhuna hakim tabiat sevgisi ve san’at heyecanı itibarile de hakiki bir değeri haizdir. M.Ö. 37-30 yıllarında yazılmıştır.

Cilt 1, sayfa 214’den.

 

“Fakat zeytin ağaçları körpe fidanlardan, üzüm kütükleri genç çubuklardan, mersinler kuvvetli dallardan, fındık ağaçları ise eşkin- ışkınlardan yetişir”

 

Cilt 1, sayfa 232’den:

 

“Bağlar asla batan güneşe karşı olmamalı ve üzüm kütükleri fındık ağaçlarnın arasına dikilmemelidir.”

 

Virgiliüs’ün çoban türküleri kitabındaki fındığa ait bükoliklerde pastoral nev’inin en mümtaz örneklerini teşkil eder. İki üç çobanın bir araya gelip konuşması şeklinde yazımış olan bu şiirlerde, fındık çok defa ilahi bir kisveye bürünülmüş bir halde önümüze konur.

 

Bükolikler- Beşinci türküden:

“Sevgili Mopsus, madem ki burada birleşmişiz, sen hoş kaval çalmakta mahirsin, ben şiir söylemekte, nedn bu yaprakları bir birine karışan karaağaçların, fındık ağaçlarının gölgesinde oturmayalım?...”

 

Yedinci türküden:

“Kavak Hercules’in, asma, üzüm Bacchüs’ün, mersin Venüs’ün defne Phpoebus’un hoşuna gider. Phyllis Fındık ağaçlarını sever, Phyllis onları sevdikçe onlar ne Venüs’ün mersin ağacına ve ne de defne ağacına baş eğmeyecektir. S.235

 

Shakespeare (1564-1616) “Yok yalancı olduğu muhakkak, yankesici, at hırsızıdır diyemem fakat, sadakatına gelince muhakka ki, içini kurt yemiş bir fındık kadar boştur dediği görülür.

 

TIP TARİHİNDE FINDIK: YUNANLILARDA

Sf.28-29

 

1800 yıl evvel miladın 1 inci yüzyılında Kilikya (Adana) civarında Anazarba’da yaşamış olan Yunanlı hekim Dioscorides’in doğu ve batıda bir çok dünya dillerinde çevrilmiş olan ve İstanbul’da Ayasofya Mahmut 1, Topkapı sarayı Ahmed 3 kitaplıklarında pek çok nüshaları bulunan bu kitaplarda fındıın tıb tarihine geçmiş en eski metni vardır. Bir çok resimleri ihtiva eden bu kolleksiyonun değerinden bahseden Türk alim ve hekimi Harzem’li Ebu Reyhan Biruni (972-1048) eğer Dioscorides bizim tarafta bulunmuş olsaydı nebatların hepsindeki kuvvet ve hasiyetlerini tetkik ile meydana çıkarır ve bunların hepsinin birer ilaç oldukları anlaşılırdı.. demekle kendisine ne derece ehmmiyet verdiğini anlatmalk istemiştir.

İlk defa 9.yüzyılın ortalarında İstefan Bin Basil tarafından Arapçaya, 951 de latinceye ve Süryaniceye çevrilmiştir. Ahmet 3 enderun kütüphanesi (2147) kayıtlı nushade:

 

“Fındk yağı kalitesinin üstünlüğünden, evsafından ve fındıktan yapılan lapanın şeker ve süle karıştırılmasından elde edilen içimi güzel, ferahlık verici ve öksürüğe karşı faydalı bir içkiden bahsolunmaktadır. Yine bu arada fındık yaprağı ve kabuğunun saçıkıbrıs (sulfat döser) ve şap ile (nitrat döşer) karıştırılmasından sarı boya elde edildiğini yazmaktadır.

 

ARAPLARDA

 

Eccamül müfradatil edviye liebnul baytar: cilt 1.s.119

 

Kahirede, Mısır kütüphanesindeki 3870 kayıt numarası ile sureti fotoğrafla çıkartılığp getirtilen bu tıbbi eserde, fındık hakkında verilen mücmel fakat çok etraflı bilginin Türkçeye tercümesi:

“Ebu Hanife; bunun Arapçası Elculuz, Farsçası da fındık olduğunu söyler”.

Ebukrat 8Hipokrat m.ö. 460) Fındık aklın inkişafına yardım eder.

El İsraili: Fındığın cevizden faydalı olduğunu söylerler, bağırsakların sonlarına doğru gaz yapar, iç kabuğu ile yenilirse kuvvetli gabız yapar, iç kabuğu soyup yenilirse hazmi daha kolay olur.

 

FOLKLOR

 

 

Fındığımı iç ettim

Yaylalara göç ettim

A kız senin yüzünden

Ben bu canı hiç ettim

 

Fındık çubuklarından

Yapacağım sepeti

Sana ben gelme dedim

Niye ettin evedi

 

Mani demeğe geldim

Fındık yemeye geldim

Meramım fındık değil

Kız seni görmeye geldim

 

Yalı boyu kayıklar

Kızlar fındık ayıklar

Sevenler sevdiğini

Gece gündüz ayıklar

 

TARİH

 

S.Motfel les Arbustes de Pot’a bakılırsa, fındık ilk defa 1665 tarihlerinde İstanbul’dan Avrupa’ya nakledilmiştir ki, bu C. Colurna’nın kitabına, Bizans fındığı diye girmiştir, bunun değirmendere de yetişen badem fındık olma ihtimali de vardır.

İstanbul’un Fındıklı mahallesinin Bizanslılar zamanında adı “gümüş belde” anlamındaki “Arkiropolis” tir. Buranın bu adla tanınmasından önce Aiontion namile meşhurdu. Bizanslılar burada Telamo’Nun oğlu Ajax namına yortular icra ederlerdi”.

 

TRABZON SALNAMESİNDE FINDIK

 

Tarih vesi

Kaları arasında hem resmi bir çeşit taşıması ve hem de fındık üretimi hakkında çok etraflı malumatı muhtevi bulunması bakımından 1319-1904 yılına ait Trabzon vilayeti salnamesi esaslı bir kaynak teşkil eder, şöyleki:

“Trabzon, Gireson,Ordu, Tirebolu, Görele ve Yomra taraflarında yetişip her sene pek külliyetli miktarda ihraç olunan fındık mahsülünün, mühim sanayii servetten olduğu malümdur, bu son senelerde Ordu kazasında dahi vasi fındı bahçeleri yetiştirilmesile anlaşıldığından, merkez sancağının daha bir çok yerlerinde bu yolda teşebbüsatta bulunmakla Samsun’da mutasarrıf beyefendi hazretlerinin himmetile güzel bir fındık bahçesi vücuda getirilmiş olduğu gibi, ziraatin terakkiyatı ahiresi hakkında Samsun ahalisine bir fikir verilmek maksadı ile, zatıali-i mutasarrıf-ı kendi taraflarından bir çok paralar sarfederek küçük bir nümune çiftliği tesis buyurmuşlardır.”

Trabzondan yapılan fındık ihracatına ait en eski kayıt da Cenevizliler zamanında olup, Klavyo’nun şahadetine atfen 1404 yılına kadar uzamankatdır.

Toscana büyük dükalığı ile ticari muahedeler kaleme alınmıştırki sayısı, Venedik Cumhuriyeti ile yapılan anlaşmalara yakındır.

 

Rusya devleti ile yapılan ilk ticaret muahedenamesi 921-1515 yılına tesadüf eder. Bu münasebetin tesisi vesikalarda şöyle anlatılır. ........

 

1782 yılında tanzim ve Beyoğlunda Bağdat köşkünde tastik olunan 81 maddelik ticaet muahedelesinin 47 inci maddesinde, Rusya’ya ihraç olunacak emtia ve eşya meyanına fındığın da ithal edilmiş bulunduğu görülür. Bu madde aynen alınmıştır:

 

Dr. Stenhon Rnart da Türk devletinin kendi toprakları üstünde ve o topraklardan aldıkları meyvelerden ve o toprakları işleyen insanların emeği ile yaşadığını bu devletin bu topraklar üstünde yetişen bin bir çeşit mahsüllerinin ve mallarının karşılıklı mubadelesi ile, iktisaden ayakta tutunduğunu yazar

Bu kitaptan.

 

1878 4.568 ton   67.218 lira, fiyatı 14.72

1878 5.414 ton, 73.289 lira, fiyatı 13.54

1878 -1913 yılları arasında en düşük fiyat 1883 yılında 10.99 en yüksek fiyat 1913 50.71

En düşük miktar fındık 1878 4.568 ton , en yüksek miktar 1910 yılında 33.360 (240.519 lira) Sf.53

 

1906-1917 yılları zarfında dış memleketlere yapılan fındık ihracatından muhtelif devletlerin aldığı gümrük resimlerine ait derlenen pozisyonla bu bölüm sona erdirilmiş olacaktır.

Memleket isimleri ve gümrük hadleri

 

Almanya (100 kilo fındık için) 2.00 Mark

Fransa (“                ) 4.50 Frank

Rusya (“”) 2.25 Ruble

Amerika 100 kilo kabuklu 23.00 liret, iç fındık 46 liret

 

DÜNYA ANSİKLOBEDİLERİNDE FINDIK

 

 

İçinde yaşadığımız yüzyılın sayısıyla fındık meyvesinin 4784 yılından ber

i tanınan bir mahsül olduğunu Çünking’den getirilen parşömenin tercümesinden öğrenmiş bulunuyoruz ve halen elimizde bundan eski bir vesika da olmadığını belirtmiştik.

 

ÇİN ANSİKLOBEDİLERİNDE FINDIK

 

Çin’de fındık, önce 968-975 arasında K’ai-po adlı kitap bu çağın nebatı olarak bahsetmiştir ki bu bilgi de milattan evvel birinci yüzyılsa Li-Chi’nin merasimler kitabından iktibas olunmuştur. Orada kızların fındık ve kestane ile meşkul oldukları kayıtlıdır.

Shinisu’nun milattan sonra 2.yüzyılda basılmış (şarkılar kitabı9 nın tefsirinde de Liao-tung bugünkü güney Mançurya ve Shang-tang, Pekin civarında bir kazada iki nevi fındık bulunduğunu söyler.

Chengd şöyle der; “Shansi eyaletinde Lu-fong’de çok fındık vardır...Araştırmalar kitabı, meyveler bölümü, bap, 17, sayfa 484-486 da.

 

JAPON ANSİKLOBEDİSİNDE FINDIK

 

 

Japon ansiklobedisinin 8 inci cilt 665 inci sayfasındaki fındığa ait yazının tercüme ve özeti şudur;

“Fındık ağacı, 6 ila 10 metre yüksekliğinde olup ilk baharda çiçek açar, sert bir kabuk içindedir, beyaz ve yuvarlaktır, tadı kestaneye benzer, dağlarda yetişir.

Bulunduğu yerler: Bunlara Çin’De Kore ve Japonya’da rastlanır, Corylus Heterophitlia cins fındığın menşei Japonya2dır.

 

YUNAN ANSİKLOBEDİSİNDE FINDIK

 

Pyrsos yayınevi tarafından bastırılmış olan Yunan büyük ansiklobedisinin 15. cilt, 959’uncu sayfasındaki fındık yazısından (Sf.56)

“Fındık (Botanik tabiriyle- Korylus) fidanlar cinsinden Kupiliferes ailesinden, yüksekliği azami 5 metreyi geçmeyen küçük ağaçlardandır. Dalları inceli ve hemen düz, yaprakları yuvarlakça ve alt tarafı tüyşlü, çiçekleri münferittir. Erkekleri güzün, dişileri ise ilkbaharda meydana gelmektedir.

 

Meyvası “Leptokarion (ince ceviz) amme dlinde “fındık” ismini taşımakta olup, içinin zurufi çizgilidir ve yemesi hoştur. Bir tek thumu ihtiva eder. Fındığın içi yağlı ve kendisine ait hususi bir rahiyası vardır. Fındık gerek kuru gerek se yaş istimal edilir, yemeklerden sonra yenir şekercilik ve pastacılıkta büyük miktarda sarfiyatı vardır.

 

Yunanistan’da ve Anadolu’da üç türlü fındık vardır; ağhiyar, aynaroz ve Trabzon fındıkları. Ağhiyar fındıklaının randımanı %55-60, aynaroz’un %50, Trabzon’unkilrerde %45 dir.

Fındık ağacının meyvesinden başka odununun da kıymeti vardır. Marangozluğa ait şeylerde ve barutun imaline yarar odun kömürü dayanıklıdır, uzun ve elastiki olan dallarından küfe çemberleri ve ev eşyaları için kullanılmaktadır. Bir zamanlar fındık dallarının esrarengiz evsafları bariz olduğunu ve o zaman sihirbazları ve istikbalin bilgicileri tarafından su menbelarile, maden yataklı topraların bulunması için kullanılırdı.

Verimli yerleri dağlıkve derin topraklı veya nemli ve sulanablir yerlerdir. Zengin, gıda verici zeminlerde ağaçların tekamülü daha kolay ve çok olur. Az bir müddet zarfında da bol meyve vermiye başlar. Fidanları yiyen böceklerden ve fındığa fazla tahribat veren, Balaninus böceğidirki onun kurtu gıdasını içindeki meyvesinden alır ve beslenir. Bu böceğin imhası için ağaçların Acide Arsenical (yani ARSENİK ASİDİ SOLÜSYON HALİNDE) İLE TÜTSÜLEMK LAZIMDIR. Fakat bu tütsüleme  ancak meyvenin içi katılaşmış olmasından sonra yapılması lazımdır. Fındığın on türlü cinslerinden en ziyade maruf olan Corylus Byzautina ile Corylus Avellana’Dır. Bunlardan birincisi küçük ağaçtır ki Avrupanın bir çok yerinde ve Yunanistan’ın Pindos ve Akarnaniya’Nın dağlık arazilerinde tesadüf edilmektedir.

Bu yabani fındık namiyle maruftur. Çok yerlerde süs için imar edilmektedir. İkinci cins ise bildiğimiz fındıktır ki, bunun bir nevi türbünlü (Corylus Avellane maxima) denilmektedir. Meyvesinin mükemmeliyetinden dolayı Avrupa’Nın muhtelif yerlerinde imar edilmektedir. Diğer eksotik fındık cinslerinden Amerikan fındığı (Corylus Americana) ve (Corylus Rostata) dırlar. Bunların menşei Amerika’dır.

 

İTALYAN ANSİKLOBEDİSİ

 

Treccani İtalya büyük ansiklobedisinin 24 üncü cilt 875-876 ıncı sayfalarındaki fındığa dair bilgi:

“Menşei muhtemelen Asya olan fındık ağacı belutiye fasilesindendir. Çoktanberi getirilmiş bulunduğu İtalya ve Avrupa’da kendiliğinden çoğalmış olup, İtalya’da bilhassa “Avellino” eyaletinde ( bu eyaletin ismine izafeten avellena, fesmiye olunur) ve Sicilya’Da yetiştirilmektedir.

Fındık ağacı 2 ila 5 metre yüksekliğinde bodur bir ağaçtır, yapraklarının vzaiyeti yaygın ve düzensizdir, ağaçlıklarda ve 1200 metreye kadar yüksekliklerde bulunur.

..............

Fındık ağacının yetişmesine en elverişli toprak 400 ila 900 metre yüksekliklerdeki derin, serin, yumuşak, kabili nüfuz ve rüzgarlara pek maruz olmayan topraktır. Tohum veya hışkınla çoğalır, aşılanmas pek enderdir, en elverişli nev’i çubuklu olanıdır. Meyve vermesi 4 sene sonra başlayıp 7-10 sene kadar devam eder. Fındık taze ve kuru olarak yenildiği gibi, şekerleme saanyinde ve çikolatanın imalinde kullanılır. Fındık ağaçlarının yakılmış hışkınları üzerinde “polyporus corylinus” denilen gayet iyi bir mantar biter. Buna “Latium” tepelerinde ve bilhassa “Rocca di Papa” havalisinde sık sık rasytlanmaktadır.

 

Fındık’lar Avupa, Asya ve Amerikan mutedil iklimli bölgelerinde yetiştirilen “Corylus”un muhtelif çeşitlerinin meyveleri “Corylus avellana” denilen nev’i avellino eyaletinde, Sicilya’Nın Caltanisetta, Messina, Catania, Palermo eyaletlerinde Viterbo eyaletinde kendiliğinden yetişir. Corlus colurna denilen nev’i ise Anadolu’da Hopa ile Fatsa arasındaki sahil bölgelerinde, Kafkasya ve Batı Çinde yetişir.

Menşei itibarile de aşağıdaki nevlerine ayrıl:

a)     İtalyan fındığı yani avellino veya Napoli fındığı, Sicilya fındığı “piazza armerina”, CASTİGİONE”, ihracata elverişli fındıklar büyük yuvarlak olup sert kabuklu ve bundan ötürü daha kabili muhafaza olandır.

b)     İspanyol fındığı, bu nevi fındıklar Biscare eyaletinde Gijondan gelen Spenish” ile Tarragona’dan gelen “Barselona” kalitelerine ayrılır.

c)     Türk fındığı,bu nev’i fındıklar Gireson ve Trabzon malı diye ayrılır

 

AMERİKALILARDA

 

Kuzey Amerika’da üç çeşit yerli tip fındık vardır, bu fındıklar Avrupa fındıklarından daha ufaktır, en tanınmış nev’i Corylus Amerikana’dır. Bulunduğu yerler; Maine, Ontorio ve Covoda’dan Flori

Da ve Kansas’a kadar.

Corlus Rostrata fındıkları (Gogoli9 Hovo Scatia ve Britisl Colimbia (Covoda) dan Georgia, Kansas ve Oregon’a kadar bulunur.

Corylus, Kalifornia- British Kolumbia’dan orta Kalifornia’ya kadar yetişir.

 

 

ARAP ANSİKLOBEDİLERİNDE FINDIK

 

Arapçasu bunduk veya Culuzdur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

© copyright 2004 Karalahana.com