A. Genel Bilgi
1 - Görele İshaklı köyü,
Giresun ilinin, Görele İlçesine bağlı Eynesil`in merkezidir. İlçeye, 15
km. mesafededir. Doğusunda Boztepe köyü, güneyinde Konakkıran, batısında
Dizgine Deresi, kuzeyinde ise Karadeniz vardır.
2 - Bu bölgeye Eynesil
(İyinesil) denilmesinin sebebi, halkın anlatışına göre; Mehmet II.nin
Trabzon Rum İmparatorluğu`nu zaptetmesi üzerine, bu havali de Türk
hakimiyeti altına geçiyor. Bir gün, Trabzon`da oturan Türkler`den 15 -
20 kişilik bir kafile, hem bir gezinti, hem de yerli halkın yaşayışını
yakından incelemek maksadıyla buraya kadar geliyorlar. O zaman buralar
sık ormanlık imiş. Ormanın şurasında, burasında yer yer dumanların
çıktığını görüyorlar. Kimlerin bulunduğunu ve nelerin yapıldığını
anlamak için, ormanı aramağa başlıyorlar. Karşılaştıkları kimseler " biz
de iyi nesildeniz " diyerek, Türk olduklarını bildiriyorlar. Güya, o
günden beri buraya Eynesil denilegelmekte imiş. Bu da bize, buraların
Trabzon`un Türkler'in eline geçmesinden de önce Türkler'in yerleşiminde
olduğunu göstermekte. Konakkıran denilen tepeciğin üzerinde, vaktiyle
derebeylerine ait konaklar varmış. Şimdi, bu konakların ancak temelleri
belli olmaktadır. Her yer gibi, burada da derebeyleri uzun zaman hüküm
sürmüşlerdir. Bu köy ve bu köye komşu altı köy, eskiden bir derebeyin
idaresi altında imiş. Adı bilinmeyen bu derebeyi ölünce, malikanesi
İshak ve Köse adındaki iki oğlu arasında pay edilmiştir. Bilahere bu
ikiye bölünen topraklar da, Görele İshaklı, Dereishaklı, Nefsiishaklı,
Göreleköseli, Yukarıköseli, Nefsiköseli adlarıyla altı köye ayrılmıştır.
Bugünkü kamun merkezi işte bu altı köyden birisi olan Göreleishaklı
köyüdür. Köyün tarihçesine dair, bunlardan başka bir şey yoktur. Yalnız
bu köyün doğusuna düşen Boztepe köyünde, "Görele Kalesi" adıyla anılan
bir kale vardır. Evliya Çelebi bu kale hakkında "Görele Kalesine geldik.
Trabzon hükmünde nahiyedir. Kalesi lebideryade bir peşte üzerinde şekli
murabbadan tülanice Ciniviz binası küçük bir kaledir." ~E.Çelebi,
Seyahatname, C.1, s.80~ diyor. Kalenin etrafında bulunan kasaba, şimdi
harap olmuştur. Bugünkü Görele Kasabası buraya 20 km.mesafede
bulunmaktadır. Kale Evliya Çelebi`nin de izah ettiği gibi deniz
kenarında ve sarp bir kaya üzerindedir. Karadeniz`in insafsız dalgaları,
bu yalçın kayayı her an dövüp durmaktadır. Fakat kaya, başında taşıdığı
hazineyi daha bir çok nesillere gösterebilecek metaneti taşımaktadır.
3 - Köyde, 120 ev vardır.
403 kadın, 377 erkek olmak üzere, toplam 780 kişi yaşamaktadır. Halk,
Çepni Türkleri`ndendir Sahil, halkına mahsus bir şive ile Türkçe
konuşmaktadır. İlaveten şunu da arzedeyim ki, bura halkı çepni
kelimesini: bilgisiz, görgüsüz ve bön adamlara sıfat olarak
kullanmaktadır. Bir kimsenin fikir alanındaki geriliğini bildirmek için
"bırak şu çepniyi, bir şeyden anlamaz" derler.
B. Köyün Sosyal Durumu :
1 - Köy halkı, senenin
dört beş ayını yaylada geçirmektedir. Mayıs ayında yaylaya, ailenin iş
göremeyecek yaşta olanları (çocuklar, ihtiyarlar) gider. Köyde kalanlar
mısır tarlasının birinci ve ikinci otunu aldıktan sonra (Haziran
sonlarında), kafile kafile yaylaya göç etmeye başlarlar. Bunlara otçu
denir. Otçular yaylaya gidecekleri gün, pek süslenirler. Bu süslenme
işi, hayvanlara da tatbik edilir. Onlara da çanlar, boncuklar ve
püsküller takılır. Delikanlılar, kemençelerinin yanık nağmeleriyle
kafileye neşe telkin ederler. Sık sık mola vererek, çeşit çeşit oyunlar
oynanır. Böyle bir yaylacıya rastladınımız mı durun; dinleyin.
Kulağınıza mutlaka şöyle bir türkü çarpar: Sisdağı beri bakar , Suyu
bulanık akar . Habu benim gözlerim , Daim güzele bakar . Hey Sisdağı
Sisdağı, Ben yemem koyun yağı. Kızlar benden istiyor, Türlü türlü gül
yağı. Sisdağı, bu havali köylülerinin yaylasıdır. Medeni nakil
vasıtasıyla, 1.5 saatte varılabilecek olan bu yaylaya, bir iki günde
ancak gidilebilmektedir. Yolun bu üzücü ve ezici durumundan, yaylacılar
asla şikayet etmezler. Çünkü yolculuk bir düğün alayı şeklinde, pek
eğlenceli ve neşeli yapılır. Bu gibi eğlenceler, bayramlarda ve
düğünlerde de yapılmaktadır. Başlıca çalgı kemençedir. Düğünlerde
kemençeden başka davul zurna da çaldırılır ve yerli oyunlar oynanır.
2 - Kadın Hayatı : Burada,
bilinen usullere göre evlenmek adeti pek azdır. Evlenme çağına gelen
kızlar, ekseriya göz koyan delikanlılar tarafından kaçırılmaktadır.
Bazan da kızlar, sevdikleri gencin evine kaçmaktadırlar. Bu gibi vakalar
kız ailesini pek asabileştirmez, yeter ki erkek tararfından bir miktar
para vermek teklif edilsin, derhal aradaki husumet zail olur. Her iki
taraf, birbirine gidip gelmeye başlar. Geline iş vermek hususunda asla
göz yumulmaz, daha birkaç haftalık gelin iken bile, one evin en ağır
işleri gördürülür. Henüz 16-17 yaşında olan zavallı bu genç, bir
taraftan annelik vazifesinin, diğer taraftan ev işlerinin katmerleşen
yükleri altında vaktinden evvel çökmeye başlar. Yaşı ilerledikçe, işinin
şekli de değişir. Gelin, artık birkaç çocuklu anne olmuştur. Öyle ise,
arkasında yükü pazara kadar gidip gelmesinde bir sakınca yoktur. Her
pazar muntazam pazara iner, satacağını satar, ve evin noksanlarını
alarak yuvasına döner. Köyde dolaşırken yalınayak, pazara inerken de
ancak ayakkabısını kasabaya girilrken giyer. Ekseri yün, bazan da tire
çorap giyilmektedir. Elbiselik için kırmızı ve koyu sarı renkli, çizgili
pamuk ve ipekli kumaşlar seçilmektedir. Şehir kadınları gibi,
elbiselerinin modası değil ayda veya yılda, belki asırlarca bile
değişmez. Hemen genel olarak elbiseler fistan biçiminde yapılır. Çarşaf
örtmek adeti yoktur. Başlarına keşan, önlerin peştemal sararlar. Bu,
şapka ve manto vazifesini görür. Kendi köylerinin erkeklerinden
kaçmazlar. Bilmedikleri erkeklerle ne konuşur, ne de yüzlerini
gösterirler.
3 - Erkek Hayatı :
Erkeklerin işleri karada ve denizde olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Denizde çalışanlar, üçte bir nisbetindedir. Diğerleri toprakla meşgul
olurlar. İşlerin fazla olduğu aylar: Ağustos, Eylül, Birinci ve
İkinciteşrin aylarıdır. Geride kalan ayları kısmen yaylada, kısmen de
köyde geçirirler. Köyde bulundukları müddetçe kahvelere muntazaman devam
ederler. Pazarcılık yapan erkekler de vardır. Bunlar, fındık, yağ,
yumurta ve hayvan üzerine alışveriş ederler. Ekseriya haki renkli
kumaştan yapılmış kilot pantalonla üzerine siyah veya lacivert renkli
kumaştan ceket giyerler. Başlarında genel olarak kasket vardır.
Ayaklarına, altı kabaralı çapula giyerler. İskarpin giyenler de yok
değildir. Bıyıklar da palalıktan çıkmış, ter bıyık şekline girmiştir.
Bıyıklarını tamamıyla kesmiş bir tek köylüyü göremezsiniz. Saçlarını
uzatmaya heves etmezler. Gençlerin belinde her zaman için bıçak bulunur.
Bunların en makbulu, sapı fildişi olandır. Geceleyin bir tarafa
gidilirken, yanlarına tabanca almayı unutmazlar. Eğer yasaklanmış
olmasa, büyük silah taşımaya imrenenler pek çoktur.
4 - Çocuk hayatı : Günün
çocuk bakımı telakkilerinden pek uzak hayat şartları içinde
yuvarlanmakta olan çocuk, eğer yakasını ecelin keskin tırpanından
kurtarabilmiş ve 5 -6 yaşlarına girmişse hiç düşünmeden çobanlık işine
verilir. Bazan bu çoban, tahsil çağına da gelmiş olabilir. Bu durum
karşısında çocuğu okula devam ettirebilmek hayli güçleşir. Çünkü veli
çocuğunu okula gönderdiğinden dolayı gördüğü maddi zararın dışında,
köyde bu işi yaptıracak başkasını da bulamamaktadır. Bu derde bir çare
olmak üzere akla, köyün hayvanlarını alabilecek genişlikte sun`i
çayırlık tesisi için halkı icbar etmek gelmektedir. Çocuk ölümlerine
karşı duyulan acı, pek uzun sürmez, çünkü yeni doğan yavru onun
boşluğunu hemen doldurmuştur. Çocuk yaşarken de onunla fazla meşgul
olunmaz. Giyinişi pek mazbut değildir. Başı ayağı çıplak, dağarcığında
biraz mısır ekmeği ile bir parça peynir veya bir baş soğan bulunur.
Böylece sabahtan akşama dere tepe dolaşarak çobanlık yapar. Son yıllara
kadar çocuklarının okumasına gereken önemi vermeyen veliler, köydeki
okulun muhit üzerinde yarattığı faydalı tesirlerden artık çocuklarının
tahsil ve terbiyelerine candan arzu göstermeye başlamışlardır. Bu
muhitte köyleri kucaklayan topraklar, ya mısır tarlaları veyahut fındık
bahçeleridir.
5 - Taassup ve Batıl
İtikatlar : Bu köy halkında, taassup eski kuvvetini kaybetmiş, hoş görme
temayülü başlamıştır. Yalnız yürümesi geciken çocukları, dikenli bir
otun altından geçirmek, vücudunda çıban çıkan çocukları camiin demir
halkasından geçirilmiş su ile yıkamak ve mayıs ayının yedinci günü, dere
ile denizin birleştiği noktada yıkanmayı bir çok dertlere deva saymak
gibi boş inanmalar, hala halk arasında yaşamaktadır.
6 - Ahlak : Büyüklere
karşı saygılarında samimidirler. İçki ve kumar eski hızını kaybetmiştir.
Fuhuş yok denilecek kadar azalmıştır. Yalancılar eksik değildir.
Misafirperverdirler.
7 - Köyde üç dört zengin
vardır. Bunlardan birinin serveti elli bin, diğerlerinin ise onbeşer bin
lira tahmin edilmektedir. Buna arazilerinin değeri de katılacak olursa,
servetlerinin tutarı 20-80 bin lirayı bulur. Orta halliler, beş aileden
fazla değildir. Bunların servetleri de, beşer altışar bin lira
arasındadır. Yıllık gelirleri 50 - 60 lirayı aşmayan ailelerin sayısı
ise zenginlere nazaran çok fazladır. Toprak taksiminde, fahiş
nisbetsizlik vardır. Yılda iki üç yüz kantar fındık veren bahçesi olan
şahıslar olduğu gibi, topu topuna eline üç dört kantar fındık giren
kimseler de vardır.
8 - Borçlar : Halkın
bankaya ve sahıslara borçları varsa da, hakiki miktarları tesbit
edilememiştir. Yalnız hükumete araziden 1188, binadan 452, sayımdan 269,
yoldan 970 lira kadar borçları vardır. (Toplam = 2.879 TL.)
9 - Evler : Genel olarak
iki katlıdır. Birinci kat, ahır veya merek (samanlık) olarak
kullanılmaktadır. İkinci kat ise tek bir oda şeklinde olup, taksimat
yoktur. Ancak yapılan işlere göre, yerler ayrılmıştır. Binanın üzeri,
hartama denilen bir nevi ince tahta ile örtülür. Bu aynı zamanda tavan
vazifesini de görür. Evlerin çoğu yarım ve kargirdir. Yapı işlerinde
kirece az yer verilir. Bunun yerine killi çamur kullanılır. Her evin
mutlaka iki kapısı bulunur. Aile efradından işe gitmeyenler, güneş hangi
tarafta ise o bahçeye çıkarak günlük işlerini görürler. Bazan bu
bahçeleri sebze bahçesi takip eder. Bahçelerin münasip yerlerinde
çötenler göze çarpar. Bunlar mısır koymak için yere çakılan uzun
kazıkların fındık dallarıyla örülerek 50 -60 santim kutrunda 1.5 metre
irtifaında geniş bir sepet şeklinde olup, yaz kış dışarda durur. Üzerine
hartama örtülmüştür.
10- Eşya : Bir iki ev
hariç diğerlerinde yatak yoktur. Tek odadan ibaret olan bu evin bir
köşesine biraz mısır talaşı serilir, işte bu ev halkının içinde mışır
mışır uyuyacağı mükemmel bir döşektir. Yorgan vazifesini de, bir kıl çul
görür. Yastık yine ottandır. Evlerde ocak da yoktur. Ateş evin ortasında
yakılır. Bunun üzerine tavandan çengelli bir zincir sarkmıştır. Kazan,
bu çengele takılarak yemek pişirilir. Bunun için yemek tencereleri
kulpludur. Su, tahtadan yapılmış ağzı kapaklı nakısmahrut şeklindeki
kaplarla taşınmaktadır. Diğer ev eşyası, hemen hemen başka köyler
gibidir.
11- Hükumetle olan
işlerini bazan kendi kendilerine, bazan muhtara ve köyün ileri
gelenlerine danışarak ve onların yardımlarına dayanarak görürler. Komşu
köylerle münasebetleri iyidir, kız alıp verirler. Sınır kavakları
yoktur. Hülasa; Köy halkının sosyal durumu, yıllar geçtikçe daha iyi bir
yola girmektedir. Bilhassa bu köyde beş sınıflı bir ilkokul vardır.
Arasıra verilen konferanslar ve temsillerle, halkın sosyal seviyesi
yükseltilmeye çalışılmaktadır.
C. Köyün Kültürel Durumu
:
1 - Köyde, beş sınıflı bir
ikokul vardır. Okul binası halk tarafından 5.000 liradan fazla bir para
sarfıyla yeniden ve plana uygun olarak yaptırılmıştır.
2 - Okulda 21 kız ve 244
erkek talebe okumaktadır. Okulun öğretmenlerinden üçü öğretmen okulu ve
birisi de orta okul mezunudur. Okul içinde olduğu kadar, okul dışında da
üzerlerine düşen görevi yapmakta kusur etmemektedirler.
3 - Kadınlar hariç olmak
üzere, köyde okur yazarların oranı % 60`dan fazladır.
4 - Bura okulunu bitiren
gençlerden, beşi orta tahsile devam etmektedir. Bunlardan birisi
öğretmen okulunda diğerleri de Gedikli Küçük Zabit okulundadır. Köyde
yüksek tahsil görmüş yanlız bir kişi varmış. O da, bugün hayatta
değildir.
5 - Köye Ulus ve Yurt
gazeteleri gelmektedir. Bu gazetelerden pek az kişi istifade
edebiliyorlar. Köyün bir okuma odası olsa, daha çok kimselerin
gazetelerden istifade edecekleri şüphesizdir.
6 - Köyde postane yoktur.
Giresun'dan Trabzon'a gidip gelen kara postası, bu köyün içinden
geçmektedir. Karakola konulacak bir posta kutusuyla, halkın muharebe
işini kolaylaştırmak kabildir.
7 - Şimdiye kadar, Ulus
okulu dersanesinden vesika alanların sayısı 65`tir. Bunlardan bir kısmı
okumanın peşini bırakmadığı için, bilgisini artırmaya muvaffak olmuşdur.
Bazıları da okumaya karşı bir ihtiyaç hissetmediklerinden, öğrenmiş
olduklarını da unutmak üzeredirler. Köyde açılacak bir okuma odası, bu
gibiler için de çok faydalı olacaktır.
D . Köyün Ekonomik Durumu
:
1 - Köyde fındık, zeytin,
portakal, mandalin, dut gibi meyvalar yetişmektedir. Bunlardan en çok
mahsul veren şey fındıktır. Fındık, yılda ortalama olarak 1.500 - 2.000
kantar olur. Diğerleri pek az olup, köyün ihtiyacına ancak kafi
gelmektedir. Eskiden burada, kaçak olarak duttan rakı da çekilirmiş.
Fakat hükumetin sıkı takibi ile bugün ortadan kaldırılmıştır. Yalnız
duttan pekmez yapılıyor.
2 - Köyde tabii
servetlerden maden, orman ve av hayvanları gibi şeyler yoktur. Yanlız
Mucur Çayı denilen ufak bir su vardır. Bu sudan istifade ederek, iki
köye ait değirmen işletilmektedir.
3 - Köyün bağlı olduğu
ekonomi merkezi Trabzon ili ile Görele ilçesi ve Beşikdüzü Kamunudur.
Zaten köy aynı zamanda kamun merkezidir. Haftanın muayyen günlerinde
burada pazar kurulmaktadır. Civar il ve ilçelerden buraya akın akın
pazarcılar gelir. Bu pazarda mısır, manifatura, ayakkabı vs. gibi şeyler
satılır ve buna mukabil fındık, yağ ve yumurta gibi şeyler alınır. Bu
suretle, haftanın bir gününde burada hayli alışveriş yapılır.
4 - Halkın ziraaate ait
bilgileri hayli eksiktir. Ziraat memurlarının tenvir ve irşatlarıyla bu
hususta her yıl biraz daha ilerleme hissedilmektedir. Yalnız bazı cahil
kimseler, biz fındıkçılık işleriyle öteden beri ilgileniyoruz, nede olsa
ziraatçiler bizim kadar bu işten anlamazlar, diyerek halkın onlara karşı
itimatlerini kırmaktadırlar.
5 - Köyde, 41 dükkan, 6
kahve, 5 fırın vardır. Dükkanlarda bakkaliye ve manifaturaya ait şeyler
satılmaktadır. Sermayesi 50 lira olan dükkancılar bulunduğu gibi, 3.000
lira olanlar da vardır. Alışveriş kısmen peşin, kısmen veresiye
yapılmaktadır. Bu veresiye alışveriş işi, köylüye çok daha pahalıya
malolmaktadır. Halkın ekonomik alanda kalkınmasını temin için, herşeyden
evvel onları borçtan kurtarmak lazım. Bunun için de, köylüyü kendisine
kafi gelecek bir toprağa sahip kılmak gerektir. İktisadi istiklaline
kavuşamayan fertler, cuhuriyete layık bir vatandaş olmak evsafını haiz
sayılamazlar.
E . Köyün Sıhhi Durumu
1 - Köy deniz kenarından
itibaren yükselen meyilli ve kumlu bir arazi üzerindedir. Civarında
sağlığı bozacak bataklık v.s. yoktur. Yanlız burada sahil eksibeleri
olmaktadır. Bunlar zaman zaman yerlerini değiştirirken, bazan ufak bir
suyun öznünü kapatarak muvakkat bir zaman için gölcükler
oluşturmaktadır. Bazan da, birkaç dut ağacının veya bir mısır tarlasının
üzerini tamamen örtmektedirler. Yükseklikleri 6-7 metre olanlar vardır.
Hareketleri, sahra eksibeleri gibi ani değildir. Gayet yavaş
olmaktadır.
2 - Halkın genel sıhhati
fena değildir. Pek az kimselerde frengi vardır. Bazan da tifo oluyormuş.
Sıtmalılar varsa da, bunlar hastalığı başka yerlerden almışlardır.
Hastalarla, yolu köye uğradığı zaman sıhhat işyarı meşgul olmaktadır.
3 - Sağlığı yıkan
alışkanlıklar : Kahvelerde fazla vakit geçirirler. Temizlik işlerine
gereken önemi vermezler. Gıda işine, istenilen derecede dikkat etmezler.
Evlerin ısıtma ve aydınlatma işinde sıhhi kaidelere göre hareket
eylemezler.
4 - Başlıca yedikleri :
Pancar, mısır, hamsi, bulgur, fasulye, pirinç, üzüm, portakal, fındık ve
fazla miktarda ettir. Fakirlerin hemen her gün yedikleri, pancar
çorbasıyla, mısır ekmeğidir. Çorbaya içyağı konulur. Yemek pişirme
usulleri basittir. Muayyen birkaç çeşit yemeğe inhisar etmektedir.
5 - Köyde kuyu yoktur.
Pınar ve dere suyu içilmektedir. Gübreler açıktadır. Helaların lağım ve
kuyuları yoktur. Köy kanununun, bu hususa ait maddesinin tatbikatına
yeni yeni başlanılmıştır.
6 - Köyde sağır, kambur,
dilsiz, kör, topal, saralı, ve deli gibi beden ve ruh hastalıkları
yoktur.
7 - Üç yıl evvelisi, -1935
yılı- öğretmenlerin yardımıyla köyde bir spor kulübü açılmıştır. Bu
suretle halka bir taraftan spor zevki aşılanırken diğer taraftan da
sağlığa ait bilgiler kazandırılacaktır