İnsanın kültür dünyasını ; konuştuğu dil, inandığı din ve söylenceler,
paylaştığı tarih, benimsediği bilimsel ve teknolojik yaklaşımlar ve
gerçekleştirdiği sanat oluşturur. Bu tanımlamanın kendi içine kapanık
toplumlarda çok sınırlayıcı ve tutucu bir çerçeve getirme olasılığı var.
Kültürlerin, ticaret ylemi içinde başka kültürlerle alışveriş süreci
içinde yaşadığını görüyoruz. Sonuçta insanın kültür dünyası, gelişmeler
ve değişmeler gösteren bir dinamizm içinde bulunabiliyor.
Değişme, kent kültürlerinde daha
hızlıyken, kır ve köy kültürlerinde çok daha yavaştır. Trabzon,
M.Ö.7.yüzyılda , Anadolu’nun Ege kıyılarındaki Milet kent devletinin
Karadeniz’deki İyon kolonilerinden biri olarak kuruldu. Ege
kıyılarındaki kent devletleri tüm zenginliklerini, göçmenlerin
yerleştirildiği bu kolonilerden elde ediyordu.
Dönemin
kent anlayışı, göçmenlerin hızlı ve düzenli yerleşmesini öngören dik
açılı sokak düzenini Trabzon’da gerçekleştirmiş görünüyor.
Karadeniz’de Trabzon limanı, Doğu’ya açılmak isteyen Batılı tarihçilerin
ilgi duyduğu bir transfer ortamı olmuştur. Tarih boyunca önemli ticaret
yollarının açılması için büyük savaşlar yapılmış olduğunu da biliyoruz.
M.Ö.5. yüzyılda Sokrates’in asker ve filozof öğrencisi Ksenophon, İran
prensi Kyros’un ordusuna katılarak, onun, Babil’de kardeşi ile yaptığı
savaşta çarpıştı. Yenilen paralı Helen ordusunda kalan 10.00 atlıyı
Trabzon üzerinden ülkesine götürmeyi başardı. Ksenophon, “Trabzon’u
İran ve Doğu’ya bağlayan bu tarihi dağlar yolunun sonunda Helen
askerleri Trapezus dolayında denize vardlar. Burası Sinope’nin kolonisi
olan bir Helen şehriydi. Pontus, Euksinos kenarında ve Kolkhlar
memleketinde kurulmuştu. Helenler, burada Kolkhların köylerinde otuz gün
dinlendiler. Kolkhların memleketini yağmaladılar. Trapezuslular, onlara
yiyecek sattılar. Bundan sonra Helenler, Zeus ve Herakles’e adamış
oldukları kurbanları sundular” diye yazıyor.
Trabzon’un
bağlı olduğu Karadeniz’e Sinop ve Ege’de Milet’le düzenli ticaret
ilişkilerini denizyolu ile gerçekleştirildiği anlaşılıyor. Şehri anlatan
görgü tanıklarının yazılı açıklamalarının bir listesini veren Bernard
Remy, 1821 yılında Fransa hükümetinin emriyle bölgede seyehat etmiş olan
V.Fontainer’nin, şehrin doğusunda önceleri bir Apollo tapınağı olması
gereken sekizgen bir kilise gördüğünü, V.J.Hamilton’un 1842’de şehrin
doğusunda bir kayalık üzerinde bir saraydan sözettiğini yazıyor.
Trabzon
simgelerini anlamak için yörenin yerlileri Kolkhların, zor ulaşılır
köşelerde köy ve kır yaşantısına Helenlerin baskısıyla sürüldüklerini ve
ilk Trabzon şehrinde İyonya sanat ve mimarlık eserlerinin
gerçekleştirildiğini göz önünde tutmak gerekir. William Hamilton,
1942’de Trabzon Kalesi’nin batı kapısında bir İyonya frizi veya
kirişinin mükemmel bir parçasını gördüğünü yazıyor.
Trabzon,
M.Ö.6.yüzyılın sonlarından başlayarak iki yüzyıl boyunca Pers’lerin
kültürel etkilerini diğer Helen siteleriyle birlikte yaşadı. Persler bu
bölgeleri satrap adını verdikleri valiler aracılığıyla yönetiyordu.
Trabzon, Doğu Anadolu’dan Karadeniz’e değin uzanan Ermenistan
Satraplığının limanıydı. Zerdüşt dinine bağlı olan Persler, “ateş”
kültünü Anadolu’ya soktular. Ateş kültüne ek olarak Perslerden Mithra
(ışık) Tanrısı ile Anahita (Bereket ve Doğurganlık) tanrıçası kültleri
Anadolu kültürüne girdi. Anthony Bryer ve David Winfield (1985), Trabzon
şehrini “Güneyden koruyan Boztepe”de Mithras tanrısının bir heykeli
bulunduğunu açıklıyorlar. Yaklaşık iki yüzyıl süren Pers kültürü etkisi,
Trabzon’da böylesine güçlü bir değişik Zerdüşt sembolizmini egemen
kılmıştır. Amasra ve Sinop’ta görülen Pers paraları kuşkusuz ki Trabzon
tüccarlarınca da bu dönemde kullanılmıl olabilir.
Mithras
kültürü, Romalı ordular tarafından Avrupa içlerine kadar getirildi.
Anadolu’da Roma İmparatorluğu egemenliği sırasında Trabzon, Bithynia –
Pontous eyaletinin önemli bir şehridir. Vespasianus döneminde ( M.S. 67
– 79 ), İran’ı Yukarı Mezopotomya’ya ve Doğu Anadolu’ya bağlayan yollar
yeniden inşa edildi. Hadrianus, 117 – 138 arasında iki kez Trabzon’a
geldi ve kendi adına yapılan liman inşaatını denetledi. Edmund Spencer,
1836’daki raporunda eski sarayın önündeki küçük yarımadada bu rıhtımı
gördüğünü belirtiyor. Hadrianus dönemi mimarlığı, Roma’da olağanüstü bir
mimarlık yapıtı olan Pantheon’u mimarlık dünyasına katmıştır. Pantheon
kubbesi, Roma mimarlığında Hristiyan öncesi varlık anlayışının kozmik
özellik taşıyan simgesidir.
Trabzon’da
Roma kültür dünyasıyla kuruln ilişkiler burada güçlü bir kültür
dönüşümüne neden olmuştur. Bir Roma tiyatrosu, yeni bir liman, su
kemerleri ve hipodrom bu dönemin yapılarındandır.
Fatih’in
camiye çevirdiği tarihsel şehir merkezindeki Hristokefalos Kilisesi’nin
luzey girişindki kolonların başlığı , İyon düzenindedir ve Hadrianus (
Hristiyan öncesi) tapınağından kaldığı belirlenmektedir.
Trabzon
kentinin bundan sonra yaşadığı yeni dönüşüm (metamorfoz), çok tanrılı
Roma mitolojisinden Ortodoks-Hristiyanlık mitolojisine geçiştir. Kentin
kiliselerinde bunların bir başkent ölçeğinde çeşitlemelerine rastlanır.
Küçük
Ayvasıl’ın (M.S.7 yy.) üç nefli bazilika kapısındaki rölyeflerle uzanmış
melekler, ayakta kalkan tutan nöbetçi görülür. Ayasofya’da Adem ve
Hava’nın cennetten kovulmasını anlatan freskler vardır. “İsa’nın Son
Yemeği” ve diğer Hristiyanlık mitolojisi olayları, freskolarla
resmedilmiştir. Sumela manastırı kilisesinde dünyanın yaratılışını
anlatan freskler görülmektedir. Dönemin mimarlık yapılarında Pontus –
Bizans geleneğinin külahlı kuleleri görülüyor. Bu form, hem 1250 yılında
inşa edilmiş olan Ayasofya’da hemde 1291 tarihli Yenicuma ve Ortahisar
kiliselerinde kullanılmamıştır. Tüm Trabzon kiliselerinde kubbe yoktur.
Trabzon’da
Pontus-Ortodoks-Hristiyan sembolleri yanında Cenevizliler’in
Latin-Katolik sembollerini de açıklamak gerekir.
Haçlı
Seferleri öncesinde Akdeniz, İslam ülkelerinin denetimine girmiş ve
Hristiyanlara kapatılmıştı. Dünya ticaretinin geleneksel yolunun
kapatılması, Avrupa’da kendine yeten feodalite sisteminin kurulmasına
neden olmuştu. Daha sonra Avrupa ülkeleri “Haçlı Seferleri”yle
Akdeniz’de deniz ticaretini yeniden canlandırdı. Bizans’a yardım için
gelen İtalya’nın Venedik ve Ceneviz şehir cumhuriyetlerinin rakip
kuvvetleri, Karadeniz limanlarında ticaret üssü kurmak için bibirleriyle
yarışıyorlardı. Marco Polo’nun babası Niccolo, 1254’de Altınordu Hanı
Berke’ye bir ticaret ziyareti yapmıştı.
1261
tarihli anlaşmaya Karadeniz’de Amasra-Sinop-Samsun-Fatsa ve Trabzon’da
yeni koloniler kuruldu. Bizans İmparatorluğunun Cenevizlilerle
ilişkilerinin bozulması sonucunda Trabzon’da Venediklilere de ticaret
kolonisi kurma izni vermişlerdir. Diğer yandan Cengiz Han’ın kurduğu
Moğol Devleti, Kuzey Karadeniz kıyılarına ve limanlarına yerleşmiş ve
1206 tarihli kurultaylarıyla yabancı tüccarın bu limanlara gelmesini
sağlayan bir dizi önlem almıştı. Bu önlemler ve Moğol Devleti2nin
ticarete bilffil katılmasıyla 13.yüzyılda Karadeniz, uluslar arası
ticarette ön plana geçmişti.(Abdlkadir Yuvalı,13.yüzyılda Karadeniz
ticareti,s.233).
İki Moğol
devletinden biri olan Altınordu Devleti Venediklilere; İlhanlı Devleti
de Cenevizlere ticari ayrıcalık sağlanıyordu. Bu yüzyılın sonlarına
doğru Tebriz-Sultaniye-Sarya-Sivas ve Trabzon şehirleri ön plana
geçmişti. Trabzon’daki Ceneviz ticaret kolonisi aracılığıyla İlhanlı
Devleti2nin başkenti Tebriz’e kervanlar gönderiliyordu.
1316
yılında Ceneviz ticaret kolonisi, Trabzon’da limana hakim bir noktada
Leonkastrom adında bir kale yaptırmıştı. Bu kale, kentin Osmanlılar
tarafından fethine kadar Cenevizliler’de kaldı. Ceneviz konsolosu,
personeli, kervansarayı, depoları ve mutfaklarıyla kaleye yerleşmişti ;
ölçüleri ve gücüyle Trabzon kralının sarayıyla rekabet eden bu özerk
bölgede İtalyanlar, İstanbul’daki Galata bölgesini minyatür ölçekte
gerçekleştirdiler.
San
Elefterios Kilisesi, Cenevizliler’in Çömlekçi mahallesinde Katolik
seremoni için 15. yüzyılda inşa ettikleri üç nefli bir kilisedir.
Cenevizliler’in Leoncastro bölgesindeki konsolos sarayı, kent, 1461’de
Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilip bir sancak durumuna
getirilince onarılmış, kentin valisine saray olmuştur ; ancak bu saray
da , 18. yüzyılda yakıldığı için bu yapının mimarisi hakkındaki
bilgiler, bazı gezginlerin (kesin olmayan) çizimlerinde
bulunabilmektedir.
Osmanlı
İslam kültürüne geçiş, Trabzon’da yei bir kültür dönüşümü oluşturmuştur.
İslam dönemi eserleri, açık sembollerden arınmış gelenkte
gerçekleştirilmiştir. Stilize edilmiş bitki motifleri ve yaprakları,
İskender Paşa Camisi’nin (1512) mihrabında görülmektedir. Bu cami,
İznik’teki Yeşil Cami’ye benzer. Ahi Evren Camisi, bir tekke
şeklindedir. 18882de onarımı yapılarak kullanıma açılan camide
dekorasyon bulunmamaktadır. Çarşı Camisinde(1839) mermer mihrap, Osmanlı
barok stilinde süslemelidir. Gülbahar Hatun(Büyük İmaret) Camisi,
1514’de bir külliye içinde yapılmıştır; bu cami kubbeli Osmanlı
camilerine bir örnektir.
Osmanlı
kültürünün Trabzon’a getirdiği yeni mimari öge kubbedir. Bu örneği İznik
Yeşil Cami (1392) örneğinden geliştirmiştir. Kubbe örtü işlevi yanında
simgesel nitelikler taşır. İslam tasavvufunda daire, İslamın temel
boyutlarını simgeler. Osmanlı döneminin Trabzon’a getirdiği yapı tipleri
medrese, han, hankah, hamam, tarikat tekkesidir. Evliya Çelebi
Trabzon’daki Fatih Medresesini (bugün yıkılmış olan) anlatırken : “Bu
bezenmiş binada şairler ve bilgiler bir araya gelirdi. Öğrenciler
Mevlevi dervişi oludu”. diyor.
Tasavvufta, Mevlevi dervişlerinin dairesel dönüşleri, Tanrı gerçeğine
varmak için tuttukları simgesel yoldur. Bu yol, tasavvufla arakesitli
mimarlık örneklerinde de görülmektedir. Sayıların ve bu sayılarla
oluşturulan nokta, çizgi ve çokgenlerin İslamda sembolik anlamları
vardır : Bir yaratıcıdır. İki , nokta arasına gerilmiş çizgi , aklı;
üçgen, ruhu; dörtgen, maddeyi ve onun test halini; beşgen, beş duyumuzu
ve doğayı ; altıgen, vücudu, yedi planeti ile evreni; seizgen, iyi
nitelikleri; dokuzgen, dünyanın varlıklarını ; ongen, kutsallığı ;
onikigen, Zodiac burçlarını ; yirmisekizgen , ayın duraklarını ve
üçyüzaltmışgen İslam takviminin yılını simgeler. Bu sayılar ve geometrik
formlarla mimrlık çeşitlemeler, Osmanlı döneminin uygulamalarında
görülmektedir.
J.Btavernier, 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu üzerinden İran’a ulaşan
çeşitli kervan yollarını inceleyen kitabında, İran’ın başkenti İsfahan’a
gitmek için İstanbul’a gemiye binilebilir ; uygun bir rüzgarla dört yada
beş günde Trabzon’a gelinebilir ; Trabzon’dan da Erzurum’a çıkan beş
günlük bir yol vardır, diye yazıyor. Bu deniz bağlantısı, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde Trabzon üzerinden Asya’ya ulaşmak isteyen Batılı
Devletlerin sürekli inceleme araştırma bölgesi olmuştur.
Osmanlı
İmparatorluğu’nun son günlerinde Trabzon, Ruz orduları tarafından 1916
yılında istila edildi. Bu işgal sırasında Meydan çevresindeki bazı
önemli binalar Ruslar tarafından inşa edildi. Bunlar; Belediye,
Yeşilyurt binalarıdır. Bunlarda Rus’ların taş mimarisi , Trabzon’un
mimarlıkgeleneğine yeni ve yabancı bir dönüşüm getiriyordu.
Osmanlı
Devleti’nin çoğulcu, azınlıklara kaşı hpoş görülü düzeni
içerisindeözellikle Trabzon Rum azınlığının ticari ileri gelenleri,
konaklarındabüyük gösterişliAvrupa simgeleri kullandılar. Bunlar
arasında şimdi Atatürk Müzesi olarak kullanılan bina 1890 yılında
Konstantin Kapoyanis tarafından yaptırılmıştı; bu yapılarda Batı
rönesans mimarlık anlayışı görülmektedir.
Yüzyılımızdaki Trabzon kültür dönüşümü, Cumhuriyet yönetiminin modern
mimarlık çerçevesinde giriştiği uygulamalar kapsamında kalmaktadır.
Ulusal yarışmalarla elde edilen – Karadeniz Teknik Üniversitesi Kampüsü
ve Trabzon Vilayeti Konağı – Adliye ve Emniyet binaları modern mimari
hareketinin işlevi öne çıkaran öncelikleriyle planlandı. Kent
merkezindeki yeni iş hanları ve ticaret yapıları da geometri güzelliği
ile yetiniyorlardı ; ama bu, İslam sembolizminin geometrisi olmayıp
modern mimarlıkta ve Courbusier’nin ve arkadaşlarının oranlarıydı; oysa,
laik Türkiye kültüründe İslam’ın tasvir yasağı bir kenerabırakılmış,
Türkiye’de resim, heykel alanlarında büyük figüratif aılımlar
gerçekleştirilmişti.
Bir süre
önce Trabzonun yeniden canlanan uluslar arası ticarette transfer yapan
bir liman şehri olması ve Karadeniz limanlarının gösterdiği nitelik
değiştirme, Trabzon2a tarihinin hemen tüm dönemlerinde tanık olduğumuz
ticaret dinamizmini ve kimliğini yeniden kazandıracağı yolunda bir
göstergedir.
Kimlik
ögelerini açarken şehrin algılarımızı doyuran bir yerleşme olmakla
yetinemediğimizi görüyoruz. Algılamalar, insanın duyularıyla çevrenin
biçimlerinden aldığı antropolojik kaynaklı tepkilerini düzene
sokmasıdır. Çağrışımlarsa, insanın içinde yaşadığı toplumun kolektif
bilinçaltının imajlarına varma yoludur. Bu yolun türleri rüyalar,
masallar, mitoslar, söylencelerdir. Kolektif bilinçaltına archetype
diyebiliriz. Dinler, rüyaları, masalları, mitosları yorumlayıp
sanatlarının aracı yapmışlardır.
Osmanlı
Trabzon’unda simgesel niteliğin Batum Feneri’nin Trabzon’a getirilişi
söylencesi ve destanlar örneğinden gündeme geldiğini görüyoruz.
Pirağazade Mustafa Reis, gerçek yaşamı unutulan, efsanevi yaşamı daha
çok bilinen bir yöre halk kahramanıdır; 18352de devrin valisine Sohum’un
dillere destan döner deniz fenerini alır getirir. Fener Güzelhisar’a
yerleştirilir. Mustafa Reis, bir halk kahramanı olur. Trabzon’da bu
olaya sahne olan yer, Güzelhisar limanı üzerinde, daha önce Ceneviz
konsoloslarının saraylarının Osmanlı döneminde de Üçüncüoğulları
Sarayı’nın kurulduğu yerdir.
Burada
yapılacak yapının halk söylencelerine uygun bir “arketip” çözümü
olmalıdır. Trabzon’da öğrencilerle yaptığım inceleme, hem algısal hemde
çağrışımsal açıdan Trabzon’da sembollerin oluşması için uygun
noktaların Kalepark bölgesi olduğunu göstermiştir.
Günümüzün
sanatçısı, içinde yaşadığı kültür ortamına evrensel sembollerle
yaklaşabilir.
Evensel
semboller : Ev, çatı, ocak, köprü, kule, kapı, ateş, su örneklerinde
olduğu gibi, türlü kültürlerinde benzer anlamlar ve çağrışımlar
yüklenebilen sembol türleridir. Uygarlıklar, ken mitolojilerinde ve
masallarında bu tür semboller kullanırlar. Le Courbuser, modern mimarlık
hareketlerinin manifestosu olan kitabında, siloların, gemilerin,
uçakların, otomobillerin estetiğinin yeni mimarininde estetiği olcağını
vurgulayarak makine ile mimariyi birbiriyle kaynaştırmıştı.
Fransız
tasarımcılar da, Fransa hükümetinin Amerika’nın bağımsızlığını kutlamak
için armağan ettiği New York Limanındaki Özgürlük Anıtını
sembolleştirirken bir hristiyan aziz olan Aziz Borrome’nin görüntüsünü
seçerek evrensel sembollerden uzaklaştılar. Amerika’daki özgürlük
sembolü anıt, başındaki ermiş halesiyle taşlaştı.
Trabzon
sanat çevreleriyse kentin tarihi boyunca koruduğu ticaret limanı kimliği
nedeniyle, Perslere, Romalılara, Ortodoks Bizanslılar, Katolik
Cenevizlilere, Müslüman Osmanlılara , 1916’da Ruslar’a, kurtuluştan
sonra laik Türklere uzanan kültür dönüşümlerinin üst bilincin, şehir
benliklerinde yaşatmaktadırlar.
Şimdi
beklenen, Trabzon ekonomisini ve yerel yönetimini yönlendiren
çevrelerin, Trabzon’un sanatçılarına el uzatmalarıdır. Trabzon sembolü
bulmak için özgürlük ve demokrasi simgelerini elde etmek üzere bir anıt
yapı konusunda mimar, ressam, heykel sanatçılarıyla Trabzon’lu ozanları
çalışmaya yöneltmeliyiz. Trabzon düşleriyle başlayacak bir yarışma,
geçmiş yaşantılarımıza atıfta bulunabileceği gibi gelecek hakkında
oluşturduğumuz bilinci de vurgulayacaktır.