|
BARTIN HALK MİMARİSİ
Mahmut DAVULCU
GİRİŞ
Endüstri Öncesi Dönemin (Tarım Çağı) kendisine has şartları içerisinde
yaratılan ve 19. yüzyılda meydana gelen Endüstri Devrimiyle birlikte yok
olmaya başlayan halk mimarisi; yaratıldığı çağın ve çevrenin sunduğu teknik,
malzeme ve bilgi birikimi ile halkın ihtiyaçlarına göre şekillenip
biçimlenen; yaratıcısı olan toplumun yaşam tarzını, toplumsal ilişkilerini,
üretim ve tüketim biçimlerini, inanış ve geleneklerini en yalın biçimde
ortaya koyan kültürel bir olgudur. Akademik olarak tanımlanabilecek bir
eğitim sisteminden ya da yazılı kaynaklardan beslenmeyen bu olgunun
oluşumunda en önemli unsur olarak karşımıza çıkan tecrübe ve bilgi birikimi
babadan oğula usta-çırak ilişkisi içerisinde kuşaktan kuşağa aktarılmakta,
bu da mimariye anonim bir çehre kazandırmaktadır. Estetik ve lüksten çok
işlevsel kaygıların ve rasyonel çözümlerin ağır bastığı halk mimarisi; ev,
ambar, samanlık, köyodası, çeşme, kuyu, türbe, değirmen, cami, mescit gibi
anıtsallıktan uzak; yapılışları itibarıyla içerisinde yer aldığı iklim,
coğrafya, ve doğa ile uyumlu eserleri kapsamaktadır. Herhangi bir mimari
eserin halk mimarisi kategorisi içerisinde yer almasını sağlayan kıstas onun
adı, tipi, büyüklüğü ya da fiziki olarak bulunduğu yer değildir. Kıstas, o
yapıtın üretilmesi sürecine hakim olan felsefi düşünce ile yaratıcılarının
dünyaya bakış açısıdır. Bundan dolayı halk mimarisi ürünleri merkezi
idarenin ya da toplumun ortak eğilimlerinden kopuk elitist sınıfların
otorite, güç, zenginlik ve ihtişamlarını simgeleyen; bir parça da olsa
"ölümsüzlük iksirinden" pay almayı uman mimari yapıtlardan kesin olarak
ayrılır. Endüstriye dayalı yapay malzemelerden ziyade yakın çevrede
kolaylıkla ulaşılabilen doğal malzemelerin kullanılmasından dolayı (ormanlık
alanlarda ahşap, volkanik bölgelerde taş, bozkırda çamur) ortaya çıkan
ürünler de içerisinde yer aldıkları doğaya ve iklime uyumludur.
1. ARAŞTIRMA BÖLGESİ VE YÖNTEM
Bartın; Batı Karadeniz bölgesinde yer alan, dağların ve
ormanların il toprakları üzerinde önemli bir yer tuttuğu, neredeyse tüm
mevsimlerin ılıman ve yağışlı geçtiği, ekonomisi tarım ve hayvancılığın yanı
sıra kısmen sanayie dayalı olan küçük bir ildir. İl idari olarak dört ilçe
(Merkez, Ulus, Kurucaşile, Amasra) ve dört beldeye (Kumluca, Arıt/eski
Menteşepiri, Abdipaşa, Kozcağız) ayrılmıştır. Toplam nüfusu, 1997 nüfus
sayımına göre 187.008 kişidir.
Bartın ve çevresinde Kültür Bakanlığı halk Kültürlerini Araştırma ve
Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından 17 – 30 Eylül 2001 tarihleri arasında
kent merkezinde, kasabalarda ve köylerde kaybolmakta ve değişmekte olan
mevcut mimari değerlerin tespiti ve arşivlenmesi amacıyla bir araştırma
gerçekleştirilmiştir. Alan araştırması sırasında gözlem ve görüşme
tekniklerinden yararlanılmış, görüşmeler ses bantlarına kaydedilerek, görsel
malzeme slayt ve video çekimleri ile belgelenmiştir.
Bu çalışmanın konusunu kırsal kesimde tespiti gerçekleştirilebilen halk
mimarisi ürünleri oluşturmaktadır.
2. YERLEŞME VE DOKU
Bartın ilinin topografik özellikleri kırsal bölgede düzenli ve toplu bir
biçimde yerleşmeye elverişli değildir. Bu nedenle kırsal yerleşmelerde
spontane olarak oluşan ve gelişen dağınık bir doku ve yerleşme biçimi söz
konusudur. Köy ve bu köyleri oluşturan mahalleler eğimli sırt ve vadilerle
akarsu yataklarının keserek parçaladığı dağlık, ormanlık ve dalgalı bir
arazi üzerinde kuruludur. Arazinin nispeten daha düz alçak kısımları
özellikle yağışlı mevsimlerde (ilkbahar, sonbahar) sık sık yaşanan taşkınlar
nedeniyle yerleşim yeri olarak kullanılmamıştır. Ancak bunun istisnaları da
yok değildir. Bölge halkı yüksek bölgelerin düzlüklere tercih edilmesinin
nedeni olarak, belki de tarihsel olaylardan dolayı, kendi can ve mal
güvenliklerini öne sürmektedir.
Köyler, özellikle iç kesimlerdeki dağ köyleri, kendi içlerinde bir bütünlük
göstermezler ve fiziki olarak birbirlerinden ayrı mahallelerden oluşur.
Ayrı bir köy görünümündeki bu mahallelerde yaşayan halk genellikle
birbirleri ile akrabalık ilişkisi içerisindedir. Köylerdeki mimari dokuyu
oluşturan ev, ambar, samanlık gibi yapılar arazi üzerine rast gele
serpiştirilmiştir, bazı yerlerde ise birkaç evlik gruplar söz konusudur.
Hatta sokak dokusunun meydana geldiği alanlar bile mevcuttur.
Haneler ve mahalleler arasında iletişimi sağlayan toprak yollar ( bu
yolların çoğu eski patikaların, araçların geçebilmesine olanak verecek
şekilde sonradan genişletilmesiyle oluşturulmuştur) ve patikalar
topografyaya uygun bir şekilde, doğal çizgileri takip etmektedir. Her şeye
rağmen bölgede karşılaştığımız dağınık yerleşme biçimi Doğu Karadeniz
bölgesindeki kadar aşırı uçlara varmamıştır. Köyler ve mahalleler arasındaki
sosyal, iktisadi ve insani ilişkiler geçmişte divan olarak nitelenen birkaç
köy tarafından ortaklaşa kullanılan ve örneklerini Kuzeybatı Anadolu
bölgesinde çokça görmeye alıştığımız Cuma camileri vasıtasıyla kurulmaya
çalışılmıştır.
Köylerde mevcut geleneksel dokuyu oluşturan ana unsur doğal olarak evlerdir.
Ambar, samanlık, karaltı gibi evle doğrudan ilintili yapılar kar yağışının
hane halkını ve hayvanları etkilememesi için evin hemen yakınlarına inşa
edilmiş, bir anlamda rasyonel bir ilişki kurulmuştur. Çeşme, mısır fırını,
mahalle odası gibi ortak kullanım alanları mahalle içerisinde her evin
ulaşabileceği merkezi bölgelere yerleştirilmiştir. Arazisi müsait köylerin
ortak bir harman yeri bulunmaktadır. Değirmenlerse, zaruri olarak, suyun en
verimli ve en kolay bir biçimde kullanılabileceği akarsulara yakın alanlar
üzerinde ve köy dışında karşımıza çıkar.
3. YAPI TİPLERİ
3.1.
KONUT
Kırsal bölgede yer alan geleneksel konutlar bazı ünik örnekler
bir kenarda tutulacak olursa genellikle iki kat olarak tasarlanıp inşa
edilmiş mimari yapıtlardır. Kat sayısı ikiyi aşan yapılar ancak sahil
bölgesinde yoğun olarak karşımıza çıkmaktadır. Konutların zemin katları
tabandaki ıslaklık ve nemden dolayı yaşama alanı olarak kullanılmamış, genel
hizmetlere ve hayvanların barınması için ayrılmıştır. Üst kat ise esas
yaşama katı olarak düzenlenmiştir.
Evi
Oluşturan Birimler:
Evlerin cümle kapılarının önünde yer alan ve düzeltilip zemini taşla
döşenerek
taşlık
adı verilen bölgeden çift kanatlı kapılarla girilen
kulluğun
esas işlevi dış dünya ile ev arasındaki iletişimi sağlamaktır. Ayrıca
ziraatla ilgili aletler, odun vs. burada muhafaza edilmiş, hergil ve el
değirmenleri buraya yerleştirilmiştir. Çift yönden girişi olan ve zemini
sıkıştırılmış toprak olan kulluktan üst kata çıkışı sağlayan merdivenlerin
altında kalan boşluk depo olarak değerlendirilmiştir. Merdivenlerin önünde
pabuçluk yer almaktadır. Bu kısmın zemini ahşapla kaplanmıştır ve
toprak zeminle arasında 10cm. kadar bir kot farkı bulunmaktadır. Kırsal
kesimde yaşayan insanların temel geçim kaynaklarından birisinin hayvancılık
olması nedeniyle her evin zemin katında
tam
adı
verilen
ahır bölmesi yer almaktadır. Genellikle her evin iki ahır bölmesi vardır.
Bunlardan birisi ineklerin, diğeri ise öküzlerin barınması içindir ancak
eğer ev hisseli ise bu ayrım ortadan kalkmaktadır. Ahıra girişi sağlayan
kapının tam karşısında temek boşluğu yer alır, yaklaşık olarak 20x20
cm. ebadındadır. Temek, gübrenin dışarı atılmasını sağladığı gibi temiz hava
ve ışık ihtiyacını da karşılar. Ahırda hayvanların bağlandığı kenarda
afur adı verilen ahşap yemlik yer almaktadır.
Üst
katta, odalar arasında yer alan geniş hacim evin sofasıdır. Bu mekan sahilde
aralık, iç bölgelerde ise çardak olarak adlandırılır. Sofaya
geleneksel Türk konutlarında olduğu gibi özel bir işlev yüklenmemiştir.
Odalar arasında sirkülasyonu sağladığı gibi aynı zamanda toplanma ve ortak
yaşama mekanıdır. Burada pencere kenarlarına yerleştirilen ahşap sedirlerde
oturulabilir, yer sofrasında yemek yenilebilir. Ayrıca ev içi üretim de
kısmen burada gerçekleştirilir. Örneğin geçmişte kullanılan dokuma
tezgahlarının, düzen veya kıygak, kurulu olduğu yer burasıdır.
Sofa gerekirse kışa hazırlık faaliyetleri için de kullanılabilir. Eski köy
evlerinde sofa olarak nitelenebilecek olan bu orta mekanın tavan kaplaması
çakılmamıştır. Bu sayede kirişlerden faydalanarak sabitlenen ve kol
adı verilen çubuklara mısır dizileri asılmış ve kurutulması sağlanmıştır.
Sofa payı olarak belirlenen genişlik 3,5 metre kadardır. Köy evlerinde yaşam
katında yer alan odaların arasında ara yer ya da yalnızca ara
adı verilen ve ses izolasyonunu da sağlayan bir koridorla çardaktan
sergü adı verilen alana ulaşılır. Bazı evlerde bu geçiş mekanı
bulunmaz, sergüye doğrudan odalardaki pencereler veya bir kapı vasıtasıyla
ulaşılır. Sergü evin güneş alan cephesinde yer alır ve ana kütleden 1 m.
kadar dışarı taşırılmıştır. Üç tarafı açıktır ve önünde çatıyı destekleyen
ahşap direkler bulunmaktadır. Burada kışa hazırlık amacıyla mısır, bulgur,
pestil, biber, patlıcan, fasulye, kabak, gibi yiyecekler kurutulur; ayrıca
çamaşır asılır, bulaşık yıkanır, artan yemekler bozulmaması için burada
muhafaza edilir. Kurutma işlemi düzgün tahtalar üzerinde ya da kendirden
imal edilen dokumalar üzerinde gerçekleştirilir.
Sofanın bir kenarına yerleştirilen apteslik ve helanın bulunduğu alan
apteslik yannı olarak adlandırılmaktadır. Hela köylerde evin cephesinden
bir miktar dışarı kaydırılmıştır. Altındaki açık alan bokluk olarak
adlandırılır. Sofanın köşesindeki hela ve abdestlikte zuhur eden atıklar
çörtle adı verilen ağaç oluklarla birbirlerinden bağımsız olarak dışarı
akıtılarak evden uzaklaştırılmıştır. Bu atıkların birbirine karıştırılmadan
ayrı ayrı sistemlerle evden uzaklaştırılması halk tarafından İslami
inançlarla açıklanmaktadır. Helanın ve abdestliğin dış duvar kaplaması
havalandırmayı sağlayarak çürümeyi önlemek amacıyla seyrek bir şekilde
yapılmıştır. Abdestlik, abdest almanın yanı sıra bulaşık yıkama, kişisel
temizlik vb. faaliyetler için de kullanılan bir bölgedir. Burada ahşap bir
tezgah ve lavabo olarak tanımlanabilecek içi meyilli bir obje yer
almaktadır. Su güğümleri ve bir miktar mutfak malzemesi buradaki raflarda
muhafaza edilmiştir. Geçmişte evlerde su tesisatı bulunmadığından su eve
ahşap, pişmiş toprak kaplarla ve güğümlerle çeşme, kuyu ve derelerden
taşınmış ve kullanılmıştır. Apteslik yannı olarak nitelenen alandan dar bir
koridorla ulaşılan helada ahşap döşemede üçgen şeklinde açılan hela deliği
bulunmaktadır. Burada temizlik ibriklerle taşınan su ile
gerçekleştirilmiştir.
Oda
geleneksel konutlarda planlama açısından en önemli mimari öğedir ve ev içi
hayatın idame ettirildiği esas mekan burasıdır. Sayısı ve büyüklüğü hane
sahibinin maddi durumuna ve ailenin genişliğine göre iki ile dört arasında
değişmektedir. Bölge halkı evin odalarından birisini yalnızca misafir
ağırlamak amacıyla kullanmıştır. Mimari açıdan diğerlerinden bir farkı
bulunmayan bu oda temizliği ve iç donanımı ile diğerlerinden ayrılır. Kare
ya da kareye yakın dikdörtgen planlı olan odalarda yer alan hamam dolabı,
ocak nişi, kiler dolabı, sedir, sergen vb. elemanlar odada yemek pişirme,
yemek yeme, yıkanma, dinlenme,uyuma, oturma gibi birbirinden oldukça farklı
faaliyetlerin icra edilmesine olanak verir ve bu sayede özellikle hisseli
evlerde aileler birbirlerini rahatsız etmeden ve özel hayatlarına karışmadan
yaşamlarını devam ettirebilir. Bundan dolayıdır ki her oda, içerisindeki
döşeme ile ailenin hayatını idame ettirebilmesine yeterli birbirinden
bağımsız ayrı bir birim, yani ev olduğu için kırsal bölgede ev ve oda
kelimeleri aynı manada kullanılmıştır.
Oda
içerisinde bir duvar, ocak nişi ve dolaplar için ayrılmıştır. Duvarın
ortasına kurulan ve genellikle baca olarak adlandırılan ocağın evin
dış yüzüne bakan tarafına hamam dolabı diğer tarafına ise diğer dolaplar
yerleştirilmiştir. Bu şema hamam dolabında oluşan kirli suyun kolayca dışarı
atılabilmesini sağlayan pratik bir çözümdür. Taştan inşa edilen ağır ocaklar
odanın altındaki ocak kirişleri ile taşınır. Ocağın altındaki toprak katman
ve taş döşeme ise yangına karşı düşünülmüş bir çözümdür. Ocaklar ısınma, su
ısıtma ve yemek pişirme gibi amaçlar için kullanılmıştır. Yakıt olarak
çevrede bolca bulunan ormanlardan kolayca temin edilen ağaç kütükleri
kullanılmıştır. Ocakta pişirme ve ısıtma işlemi sacayaklar üzerinde
gerçekleştirilir. Kırsal kesime ısınma amaçlı olarak sobanın girişi, bazı
istisnalar bir kenarda bırakılacak olursa, çok geç tarihlerde meydana
gelmiştir. Bugün bile ısınma ihtiyacını bu şekilde gideren evlere tesadüf
etmek mümkündür. Ocak nişinin hemen üzerindeki taş raf kırsal bölgede
sergen olarak adlandırılmaktadır. Burası mum, gaz lambası, idare, çıra,
kibrit, kav gibi aydınlanma ile ilgili araç ve gereçlerin muhafaza edildiği
bölümdür. Köylerde aydınlanma ihtiyacı uzun süre reçineli ağaçlardan elde
edilen ve çıra adı verilen elemanlarla karşılanmıştır. Daha sonra
ise, özellikle kırklı yıllardan itibaren, gazla çalışan lambalar günlük
hayata girmiştir. Hamam dolabı yıkanmanın dışında yük dolabı olarak da
kullanılmıştır. Dolabın zeminden yüksekliği yaklaşık 30 cm. kadardır. Bu
bölmenin içerisinde bir kapak bulunmaktadır.Yükler boşaltılıp kapak açılınca
yıkanma faaliyetine hazır olmaktadır. Temizlik işlemi rahne adı
verilen alçak taburelere oturularak, ocakta güğümlerde ısıtılan su ile
yerine getirilmiştir. Bu kısmın zemini hafifçe dışarıya doğru meyillidir ve
kirli su çörtle adı verilen ahşap oluklarla dışarı akıtılmıştır.
Yıkanma faaliyeti bitince kapak kapatılır ve yükler eski yerine
yerleştirilir. Bu akılcı çözüm oda içerisinde mekandan azami şekilde
tasarruf edilmesini sağlamıştır. Ocak nişinin diğer tarafında bulunan,
dolaplarsa pişirme ile ilgili mutfak aletlerinin, sofra malzemelerinin, bir
miktar yiyeceğin, ekmeğin ve kahve takımlarının muhafaza edildiği bölümdür.
Kiler dolabında birkaç gün yetecek kadar yiyecek bulundurulur. Köy evlerinde
rastladığımız, kilerin hemen altında bulunan ve pek çok evde yakacak odun
depolanan dolaba- kuzuluk -bazı evlerde değişik bir işlev
yüklenmiştir. Bu alan soğuk kış günlerini ahırda geçiremeyecek kadar zayıf
ve küçük buzağı ve kuzulara ayrılmıştır. Oda içerisinde pencereli duvarlara
paralel olarak iki ya da üç yönden yerleştirilen yaklaşık olarak kırk santim
yüksekliğe ve bir metre kadar da genişliğe sahip olan sedirler – set
veya kerevet – oturmak, dinlenmek ve eğer çok yüksek ve dar değilse
yatmak içindir. Ahşaptan imal edilen sedirin üzerine yaygu adı
verilen dokumalar ve yastıklar konularak oturulur, yün yataklar serilerek
yatılırdı. Gene oturma amacıyla sökü adı verilen arkalıksız iskemleler de
kullanılmıştır. Odanın ortasındaki boş alan ise ahşap sofra altları üzerine
bakır sinilerin yerleştirilip yemeğin yendiği ve eğer gerekirse yatakların
serilip uyunduğu bölgedir.
Tavan:
Bartın ilinin kırsal kesiminde karşılaştığımız geleneksel ahşap konutlar
mekana ferahlık duygusu katan yüksek tavanlarıyla dikkat çekmektedirler.
Esas yaşama alanının yer aldığı birinci kattaki mekanlar için geçerli olan
bu uygulama, genel hizmetler, hayvancılık ve depolama amacıyla kullanılan
zemin katta değişir ve mekanlar biraz daha basıklaşır. Ayrıca bu katın tavan
döşemesi çakılmamıştır. Tavan kaplaması yerli ustalar tarafından zar
olarak adlandırılmaktadır. Konutlarda kirişlemesi alttan kaplamalı düz ahşap
tavanın yanı sıra çıtalarla meydana getirilen tekne tavanların da
uygulandığı görülür. Odalarda, özellikle misafirlerin ağırlandığı odaların
tavanlarında, tavanın göbek adı verilen orta bölümünde süsleme amacıyla
geometrik motiflerden oluşan ve çıtalarla oluşturulan ahşap bezemeler
bulunmaktadır.
Döşeme:
Kırsal kesimde yer alan geleneksel konutların zemin katlarında yer alan
kulluk bölümünün tabanı istisnasız her evde sıkıştırılmış topraktır. Ahır
bölmesinde taban, kestane gibi hayvanların sidiğinde ve dışkısında bulunan
asitlere dayanıklı olduğu düşünülen ağaçlardan elde edilen hatıllarla
kaplanmıştır. Üst katın zemini ise tümüyle ahşap kaplamadır ve döşemeyi
oluşturan kaplama tahtaları demir çivilerle kirişlere çakılmıştır.
Merdiven:
Kırsal kesimde basak ya da iskele olarak adlandırılan ve
zemin kat ile üst kat arasında iletişimi sağlayan merdivenler genellikle tek
kolludur, ancak çift kollu merdivenlere de rastlamak mümkündür..
Merdiven kenarındaki korkuluklar tırabzon olarak adlandırılmaktadır
Kilit Sistemi:
Köy
evlerinde kulluk bölmesine açılan büyük cümle kapılarında genellikle
ahşaptan imal edilen bazen de demir malzemeden üretilen kilitler
kullanılmışken, iç kapılarda ve dolaplarda kancalı kilitler karşımıza
çıkmaktadır. Bunlara çövürge adı verilmektedir. Bu kilitlerden ahşap olan
örnekler bizzat yapı ustaları tarafından, demir kilitler ise bazı köylerde
karşılaştığımız
demircilerce üretilmiştir. Dış kapıların sağlamlığını
arttırmak için kapı arkasına demirden dayak verme uygulaması söz
konusudur. Ancak özellikle uzak dağ köylerinde dayak demir değil ahşap
malzemeden imal edilmiştir.
Örtü
Sistemi:
Bölgede yer alan geleneksel yapıların alaturka kiremitle kaplı çatıları dört
yöne eğimlidir ve saçaklar olabildiğince geniş tutulmuştur (50-80 cm.).
Oturtma çatı yaygın olarak kullanılmıştır. Çatılarda yer alan ve
kuzgunluk adı verilen pencere çatıyı aktarmak ve meydana gelebilecek
yangınları söndürmek içindir. Ayrıca bu açıklıktan içeri süzülen ışık ve
hava çatı arasının hatta sofanın aydınlanmasına ve havalanmasına yardımcı
olur. Alan araştırması sırasında tesadüf edilememişse de yapı ustaları ve
halk tarafından en eski çatı örtüsünün bedavra olduğu ifade edilmektedir.
Kapı:
Bölgede evlere giriş çıkış çift kanatlı ahşap cümle kapıları ile
sağlanmıştır. Genellikle her evin iki cümle kapısı bulunmaktadır. Bu kapılar
ahırda barınan hayvanların giriş çıkışını kolaylaştırmak amacıyla oldukça
büyük tutulmuşlardır Kapı kanatları arka taraftan demir kuşaklarla
birbirlerine kenetlenen kerestelerden oluşturulmuştur. Cümle kapılarının
genişliği 2 metre kadardır. Yükseklik ise iki metreyi biraz aşar. Bu
kapıların üzerinde hava ve ışık sağlayan parmaklıklar yer alır Kapılara
yerleştirilen ve birbirinden pek de farklı olmayan demir kapı tokmakları
yerel demirci ustaları tarafından imal edilmiştir. İç mekanda yer alan
kapılar tek kanatlı, basit ve gösterişsizdir. Kısa kenarı 70-90 cm.,
yüksekliği ise 190-200 cm.dir. Kapılar ahşap kasalara demir menteşelerle
sabitlenmiştir.
Pencere:
Köy evlerinde zemin katlarda pencere kullanımı pek görülmez. Bu kat ışık ve
hava ihtiyacını ışıklık veya parmaklık olarak adlandırılan
küçük açıklıklar vasıtasıyla giderir. Ayrıca temek adı verilen ahır
pencereleri de bulunmaktadır. Üst katta ise odalara (her birinde dört adet)
ve sofaya açılan dikdörtgen biçimli pencereler yer alır.
Günlük hayatın önemli bir kısmının geçtiği odalar yapı ustaları tarafından
binanın strüktürüne zarar vermeden mümkün olduğu kadar fazla pencere ile dış
dünyaya açılmasının nedeni estetik kaygılardan çok ısınma, aydınlanma, ve
havalandırma gibi işlevsel arzulardan kaynaklanmaktadır. Zira bölge güneşin
sıcak yüzünü pek göstermediği, nemli ve yağışlı bir iklime sahiptir. Böylece
gündüz saatlerinde bol ışık alan, sağlıklı, aydınlık ve ferah iç mekanlar
elde edilebilmiştir.
Bu pencereler üstten ya da yandan sürmelidir. Yandan sürmeli pencereler
açılıp kapatılabilen ahşap pencere kapakları ile donatılmıştır. Pencerelerin
alt pervazlarında oyma süslemeler bulunmaktadır. Pencerelerin genişliği
70-50 cm., yüksekliği ise 80-100 cm. arasında değişir. Pencere boşluğu duvar
yüksekliği 1-1,5 metreye ulaşınca bırakılmaktadır.
Cephe Düzeni:
Çok
sade ve basit bir cephe düzenine sahip olan geleneksel konutlarda bu düzeni
oluşturan ana unsurlar kapı, pencere, ışıklık, yangın penceresi ve katlar
arasında yer alan silmelerdir. Cephe düzeninde süslemeye pek rastlanmaz,
bunun tek istisnası pencere pervazlarındaki süslemelerdir. Zemin kat, üst
kattan farklı olarak, olabildiğince dış dünyaya kapalı tutulmuştur. Bu katın
cephelerinde yalnızca giriş çıkışı sağlayan kapı, ışık ve hava ihtiyacını
gideren ışıklık ile ahırda oluşan gübrenin dışarı atılmasını sağlayan
temek boşluğu bulunmaktadır. Zemin kattaki bu sağır duvarların nedeni
mahremiyetten çok, sert geçen kışlar ile statik kaygılardır. Zira zemin
katın ahşap duvarları üst kat ile çatıyı taşıyan yegane unsurdur.
Evlerde ana cephe olan giriş cephesini kıbleye çevirme arzusu mevcuttur.
Ancak topografik yapı bu yönlendirmeye izin vermemişse evin cepheleri
araziye göre uydurulmuştur. Bazı evlerde ise cephe yola çevrilmiştir. Bu
arzunun kaynağı olarak İslam inancının yanı sıra işlevsel kaygılar da
gösterilebilir. Zira nemli ve çürütücü bir iklimin hakim olduğu bu
coğrafyada evi güneşle buluşturabilmek ev için olduğu kadar evde yaşayan
insanlar için de faydalı sonuçlar verecektir. Ana cephenin dışında evin bazı
unsurlarında da bir genelleme yapılabilecek kadar tutarlı bir biçimde
yerleştirme söz konusudur. Örneğin sergi bölümü güneş, abdestlik ve tuvalet
ise rüzgar alan cepheye yerleştirilmiştir. Bunun en önemli nedeni iklimdir.
Gene yangın bacaları da kıbleye bakacak şekilde inşa edilmiştir.
3.2.
SAMANHANE/SAMANLIK
Hayvancılığın günlük hayatta önemli bir yer tuttuğu bölgede her evin ahşap
bir samanlığı bulunmaktadır. Kışın yağan kar göz önünde bulundurularak eve
yakın, ulaşılması kolay bir yerde inşa edilen bu yapılar tek mekanlı, basit
örneklerdir. Bazı köylerde, harman yerinin yakınlarına yerleştirilmiş
samanlık yapıları mevcuttur. Dikdörtgen planlı samanlık yapılarının ön
cephesinde yer alan çift kanatlı kapılar depolanacak samanın giriş ve
çıkışını kolaylaştırmak maksadıyla oldukça geniş tutulmuştur. Bu kapılar
üzerinde ahşaptan imal edilmiş irilikleri ve kaba görünümleriyle dikkat
çeken kilit sistemleri mevcuttur.
Samanlıklar inşa edilmeden önce arazi elden geldiğince düzeltilmiş ve temel
olarak bir iki sıra taş kullanılarak yapı yerden yükseltilmiştir. Böylece
hem yapı hem de yapıda muhafaza edilen hayvan yemi, alaf, toprakta
bulunan nemin çürütücü etkisinden uzak tutulmaya çalışılmıştır.
Yapı
ustalarının samanlık yapılarının inşasında kullandıkları esas teknik yığma
tekniğidir. En eski yapılarda inşa eylemi soyulan, budaklarından ayrılan,
hafifçe düzeltilen ve uçları kertilen tomrukların üst üste yığılması yoluyla
gerçekleştirilmiştir. Bunlara göre daha geç tarihlerde inşa edilen
samanlıklarsa hatıl haline getirilmiş kerestelerle inşa edilmiştir. İç
kesimlerde; inşaatta kullanılabilecek kalitede ahşap malzemenin azalması ve
kesimin yasaklanmasıyla birlikte çevreden elde edilen özlü toprağın su ve
samanla birlikte yoğrulması ve kalıplanmasıyla elde edilen kerpiç malzeme
ile inşa edilmiş olan samanlık yapıları da görülebilir. Bu tür yapılarda
duvarları sağlamlaştırmak ve deforme olmasını önlemek amacıyla
cilit
adı
verilen yatay ahşap hatıllar kullanılmıştır. Çift yöne eğimli kırma çatı ile
örtülü olan samanlık yapılarında çatının örtüsünde kullanılan örtü
elemanları önce bedavra, sonra yerli kiremit ve en son olarak da sacdır.
3.3. HAMBAR/AMBAR
Geleneksel üretim ve tüketim zincirinin kopmasından önce bölgede buğdayla
birlikte temel besin maddesi olarak karşımıza çıkan ve yoğun olarak tarımı
yapılan mısırın depolanması ve bozulmadan muhafaza edilmesi gereksinimi
ambar yapıları ile karşılanmıştır. Bu yapılarda ayrıca arpa, un, kurutulmuş
meyve (tavşut) vb. yiyecekler de depolanmıştır. Ambarların da tıpkı
samanlık yapıları gibi evin yakınlarında inşa edildiği, böylece kar
yağışlarından ev halkının etkilenmesinin önlenmeye çalışıldığı
görülmektedir. Bölgede özellikle geniş toprakları olan kalabalık ailelerin
ambar yapılarının mevcut olduğu (bazen birden fazla), göreceli olarak daha
dar tarım alanına sahip ailelerin ise bu gereksinimlerini evlerin kulluk
veya sofa kısımlarında muhafaza edilen ve hergil adı verilen
dikdörtgen prizma şeklinde, kapaklı büyük sandıklarla gidermeye çalıştıkları
gözlemlenmiştir. Hergil gürgen, köknar veya çam ağacından imal edilmiştir.
Fare ya da böceklerin depo edilen yiyecek maddelerine zarar vermesini
önlemek amacıyla hergilin yapımında lamba ve kiniş uygulamasına gidilmiştir.
Yörede ev inşası ile ambar inşası arasında teknik açıdan büyük bir fark
bulunmamaktadır. Ancak ambar yapılarında - depolanan yiyecekleri korumayı
amaçlayan yapılar olmaları nedeniyle- daha ince, özenli ve temiz bir işçilik
söz konusudur ve inşaatında kullanılacak kerestenin mümkün olduğunca
kaliteli, ince ve hatasız olmasına özen gösterilmiştir. Gene bu maksatla
kapılar içeriye doğru zaviyeli olarak yapılmıştır. Samanlıkların aksine bu
kapılarda madeni kilitler kullanılmıştır.
Ambar yapılarında temel olarak yalnızca büyük boyutlu düzgün taşların
kullanıldığı görülür. Yapıdan bağımsız bu altyapı üzerinde ya daha küçük
taşlarla yüksekliği yarım metreyi aşmayan bir kaide oluşturulmuş ya da ahşap
direkler ve kirişler vasıtasıyla bir çatkı kurulmuş, daha sonra, bu tamamen
taşıyıcı ve yapıya fevkani bir çehre kazandıran bu kaide üzerine esas ambar
yapısı inşa edilmiştir. Böylece depo alanının zemindeki nem ve ıslaklıktan
uzak tutulması sağlanmıştır. Ambar yapıları yığma tekniğiyle inşa edilmiştir
ve yapı ustalarının tanımlamasıyla
dört
çatmadan
ibarettir.
Ambarlar genellikle kare ya da kareye yakın dikdörtgen planlı ve 3x3 metre
boyutlarındadır. Önünde meyvelerin muhafaza edildiği çardak veya
sergü
adı verilen
bölüm yer alır. Ambarın girişine çardaktan ulaşılır. Çardağa ise iskele
veya basak olarak adlandırılan ahşap merdivenlerle çıkılır. İç mekan
iki ana bölüme ayrılmıştır: Ortada
kandil
adı verilen dört tane derin bölme bulunmaktadır. Esas depo kısmı burasıdır,
öğütülmemiş hububat burada muhafaza edilmektedir. Kenarlarında iniş ve
çıkışı sağlamak amacıyla basak adı verilen ahşap çıkıntılar
bırakılmıştır. Girişin karşısındaki ve iki yandaki alansa ahşap darabalarla
bölüntüye uğratılarak bölmelere ayrılmıştır. Her biri göz adını alan
bu elemanlar un, kurutulmuş meyve gibi yiyeceklerin depolanması için
ayrılmıştır. Genellikle dokuz tane göz bulunur. Ambarlar bedavra veya oluklu
kiremitle kapatılan kırma çatı ile örtülüdür.
3.4. FIRIN
Kırsal bölgede mısır, ambarlarda muhafaza edilmek üzere depolanmadan önce
fırınlarda kurutulmaktadır. Bu işlemin amacı mısırın çürümesini ve
bozulmasını mümkün olduğunca önleyebilmektir. Eğer tavşut fırını mevcut
değilse bu yapılarda elma ve armut ta kurutulabilmektedir. Ancak yakacak
tasarrufu için bu seçenek pek tercih edilmemiştir. Fırın bir köyün ya da
mahallenin ortak malı olabileceği gibi yalnızca bir haneye ait de olabilir.
Eğer köyün ortak malıysa fırının boyutları büyür ve daha özenli bir işçilik
yansıtır.
Bu
yapılar çaylardan toplanan düzgün kenarlı kayran taşları ile inşa
edilmiştir. Bağlayıcı olarak, içerisine bir miktar saman katılan killi çamur
harcı veya kum-kireç harcı kullanılmıştır. Fırınlar inşa edilirken yarım
metrelik bir temel üzerine bir metre kadar yüksekliği olan bir altyapı
oluşturulmuş ve bunun üzerine de esas fırın inşa edilmiştir. Önünde bir
insanın girip çıkabileceği genişlikte bir fırın deliği ve bunun arkasında da
yanma ve kurutma işleminin gerçekleştiği fırın boşluğu yer almaktadır. Isı
kaybını önlemek ve izolasyon sağlamak amacıyla duvarlar mümkün mertebe kalın
tutulmuştur. Yapının üst örtüsü basık kubbeyi andırmaktadır.
Fırınların kullanımı şöyledir: İç mekan temizlenir, yakıt olarak odun
yığılır, tutuşturulur ve köz haline gelmesi beklenir. Daha sonra bu köz üç
kenara ağaç sırıklarla itilir, ve ortadaki boşluğa kurutulmak istenen
mısırlar istiflenir. Fırın deliği büyük bir kapak taşı ile kapatılır ve
sıcaklığın dışarı kaçmaması için çamurla sıvanır. Fırın yavaş yavaş soğurken
bu arada mısırlar da kurur, depolanmaya ve öğütülmeye hazır hale gelir.
3.5.
TAVŞUT FIRINI
Bu fırınlar bölgede tavşut olarak bilinen elma ya da armut kurusunun
elde edildiği küçük boyutlu yapılardır. Genellikle eve yakın, düz bir alanda
inşa edilirler. Tavşut fırınlarının fırınlardan en büyük farkı çok daha
küçük boyutlu olmasıdır. Bazı aileler ayrı bir tavşut fırınına ihtiyaç
duymamış, bu iş için de ekmek fırınlarını kullanmışlardır.
Tavşut fırınlarının inşası şu şekildedir: Önce arazi düzeltilir,
daha sonra 30 santim kadar kazılarak düzgün boyutlu taşlarla temeller
oluşturulur. Zemine taş döşenir. Ortaya düzgün bir sırık dikilir, sırığa
ucunda kömür parçası olan bir, bir buçuk metre kadar uzunluğu olan bir sicim
bağlanır, ipin ucundan tutularak dönülür ve böylece fırının dış
duvarlarının yeri çizilir. Bu şekilde dairesel bir form elde edilir. Daha
sonra fırının inşasına başlanır. İnşa malzemesi tarlalardan ya da dere
yataklarından toplanan düzgün boyutlu küçük taşlar (persek taş)
kullanılır. Bu taşlar örülürken birbirlerine uyacak şekilde yerleştirilir.
Ayrıca içerisine saman tozu veya kıtık katılan çamur harcı da bağlayıcı
olarak kullanılır. Örme işlemi sırasında usta fırının içindedir, ona gerekli
malzemeyi dışarıda bulunan bir amele vermektedir. Fırın ustanın hareket
edemeyeceği kadar daraldığı zaman usta fırının içerisinden çıkar ve dışardan
örmeye devam eder. Örme işlemi tam üste konulan ve göbek adı verilen
kare şeklinde büyük bir kapak taşının yerleştirilmesiyle sona erer. Ağaç bir
tokmakla iyice yerine sabitlenen göbeğin üstü çamurla iyice sıvanır. Böylece
ortaya kubbeyi andıran bir yapı ortaya çıkar. Bu yapı tamamlanınca fırın üç
taraftan bir sıra taşla daha dönülür, arada kalan boşluk çamurla doldurulur.
Ortadaki esas fırın yapısı yaklaşık olarak 3 metre çapındadır. Dış kabuğun
örülmesiyle fırın üç tarafı birbirine dik gelen bir kenarı ise dışbükey bir
forma kavuşur(3x4 metre ebatlarında). Giriş açıklığı 50x60 cm.
boyutlarındadır. Tavşut fırınlarının kullanımı mısır fırınları ile aynıdır.
3.6. KARALTI
Karaltı adı verilen yapılar, kızak ve öküz arabalarının kar ve yağmura karşı
muhafazasını sağlamak amacıyla evin hemen yakınlarına inşa edilen, dört
tane ahşap direğe oturan bir çatıdan meydana gelen, basit ama işlevsel
yapılardır.
3.7. KÖYODASI
Özbaşı Köyü Yukarımahalle Taşınyanı mevkiindeki köy odası araştırma
bölgesinde tespit edilebilen ve orijinalliğini korumayı başaran nadir
örneklerden biridir. Diğer bölgelerdeki köy odalarının bozularak
yerine cami veya yeni oda inşa edildiği öğrenilmiştir. Geçmişte bu
coğrafyadaki her köyün ayrı bir camisi olmadığı, fiziki olarak birbirlerine
yakın birkaç köy için ortak bir cuma camisi inşa edildiği ve halkın günlük
ibadetini köy odalarında yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Cuma ve bayram
namazları içinse Cuma camileri kullanılmıştır. Bu uygulama Kuzeybatı
Anadolu’ da kökeni fetih, iskan, Türkleşme ve İslamlaşma yıllarına kadar
dayanan eski bir gelenektir
ve başka bölgelerde de karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Kastamonu ili
Pınarbaşı(eski Zarı) ilçesinde Hicri 1253/Miladi 1837 yılında ahşap yığma
tekniğiyle inşa edilen Eski Cami, üç ayrı köyün (Sümenler, Yamanlar, Uzla
Köyleri) cuma ve bayram namazlarını ifa ettikleri ortak bir yapıdır ve bunun
dışında kalan vakit namazları odalarda kılınmıştır.
İbadetin dışında köy odalarının misafir ağırlanması, toplantı yapılması,
toplu iftar yemekleri düzenlenmesi, köy çocuklarına dini bilgilerin
öğretilmesi, köyün erkeklerinin toplanıp çeşitli oyunlar oynaması (Yüzük
saklama) gibi işlevlere de sahip olduğu tespit edilmiştir. Özbaşı köyündeki
Köyodası 1957 yılında daha eski bir köyodası yıkılarak yerine inşa
edilmiştir. Üç katlı ahşap yığma bir yapıdır, gerek dış görünümü ve gerekse
inşa tekniğiyle geleneksel ahşap konutlardan büyük bir farkı
bulunmamaktadır. Binanın alt katında at ahırı olarak kullanılan tam vardır.
Birinci katta ocaklı bir misafir odası, apteslik, ayakkabılık ve hela,
ikinci katta ise mescit yer alır. Mescidin güneyinde kıble yönünde ahşap bir
mihrap nişi bulunmaktadır. Mescidin kuzeyinde daraba adı verilen ahşap bir
bölme duvarı kadınlarla erkeklerin ibadet alanını birbirinden ayırmıştır.
Kadınlar için ayrılan bölüme binanın dışından ayrı bir merdivenle
ulaşılabilmektedir. İkinci bir merdivenin yapılışındaki amaç mahremiyeti
tesis etmektir. Yapı geniş bir temel çukuru kazılmadan ve temel duvarı
örülmeden köşelere yerleştirilen büyük kaya parçalarının üzerine inşa
edilmiştir. Karaduvar tekniği ile inşa edilen yapıda malzeme olarak kayın ve
köknar ağacı kullanılmıştır. Köşelerdeki geçmelere köylüler çinti geçme
adını vermektedir. Dökme adı verilen kirişler dayanıklı kestane ve meşe
ağaçlarından elde edilmiştir. Kırma çatısı oluklu kiremitle kaplıdır ve
çatıda yangın penceresi bulunmaktadır.
3.8.
DEĞİRMEN
Köylerde karşımıza çıkan ve su gücüyle çalışan değirmenler
genellikle az eğimli bir arazi üzerinde akarsulara yakın bölgelerde inşa
edilmiştir. Sağlam taş temeller üzerine ahşap malzemeden yığma tekniği ile
inşa edilen bu yapılar kırma çatı ile örülüdür. Değirmenin çalışmasını
sağlayan su, büyük ahşap oluklarla getirilmiştir. Oluklar kalın ve düz
köknar ağaçlarının içinin baltayla oyulmasıyla oluşturulmuştur. Bu olukların
değirmenle bitiştirildiği bölgede, istenince suyu kesen ya da serbest
bırakan bir düzenek mevcuttur. Bu ahşap düzenek baltacuk ayarı olarak
adlandırılmaktadır. Değirmene alınan su çarkları döndürmesini müteakiben
zemindeki bir kanaldan dışarı atılmıştır.
Genellikle dikdörtgen planlı olan su değirmenleri iki bölümden
oluşmaktadır. Bunlardan ilki değirmencinin odasıdır. Burada taş bir ocak,
dolap ve sedir bulunmaktadır. İkinci kısım esas değirmenin bulunduğu
mekandır. Bu kısımda değirmen taşları, çarklar, oluklar ve sandıklar yer
alır. Öğütme işlemi üst üste konulmuş iki silindirik taş arasında
gerçekleşir. Alttaki taş sabit, üstteki ise hareketlidir. Değirmen taşları
Eflani’ den getirilmiştir. Taşların üzerinde tekne adı verilen ters piramit
şeklinde ahşap bir eleman yer almaktadır. Öğütülmek istenen arpa, buğday ya
da mısır bu tekne içerisine alınır ve düzenli bir şekilde taşların üzerine
bırakılır. Üstte bulunan taşın ortasında yer alan delikten geçen hububat iki
taş arasında sıkışarak ezilir, un ve kepek haline gelir. Bunlar taşların
kenarından dışarıya atılır. Elenmesinden sonra un ve kepek ayrı ayrı
çuvallara doldurulur, sahibine teslim edilir. Öğütülen unun bir kısmı da
değirmenciye bırakılır.
3.9.
KUYU
Bahçe içerisinde yer alan kuyular; evlerin içme suyu dışında
kalan su ihtiyaçlarını karşılayan yapılardır. Bilezik kısımları taştan
örülen kuyuların derinliği üç, dört metreyi geçmemektedir. Örgü işlemi
çamur ya da harç kullanılmadan gerçekleştirilir. Kuyular ayrıca sıcak
aylarda yiyeceklerin bozulmasını önlemek ve soğutmak için, bir nevi
buzdolabı gibi de kullanılmıştır.
3.10. BUĞAR/ÇEŞME
Halk tarafından buğar (pınar) olarak da adlandırdığı çeşmeler
insanların temiz su ihtiyacını karşılayan ortak kullanım alanlarıdır. Yakın
zamanlara kadar kullanılan köy çeşmelerinin mimari olarak herhangi bir
özelliği ve değeri bulunmamaktadır. Bu çeşmeler suya dayanıklı ağaçlardan
elde edilen kütüklerin içinin oyulmasıyla elde edilen ve çanak adı
verilen bir yalak ile suyu bu yalağa akıtan bir oluktan ibarettir. Su yüksek
bölgelerdeki doğal su kaynaklarından ahşap borularla taşınmıştır.
4.
MALZEME
Sık orman örtüsüne sahip olan bölgenin ana yapım malzemesi
ahşaptır. İkinci derecede öneme sahip taş malzeme ile yalnızca binaların
temellerinde, mısır fırınlarında ve evlerdeki ocaklarda karşılaşırız.
Ahşap:
Bölgede kullanılan başlıca ağaç türleri kestane, gürgen, köknar, ardıç,
dişbudak, çınar, çam, kayın, meşe ve dağ kavağıdır. Bu ağaçların özel kesim
zamanları bulunmaktadır. Buna
vakit
kesimi adı verilir. Vakit kesimine riayet edilmezse ağaç çürür, kurtlanır,
böceklenir. Eğer bu zamana riayet edilmişse ağaç hem sağlam olur, hem de
kolay soyulup işlenir. Kesim bazı bölgelerde
ayın
eskisine
(dolunay) denk getirilir. Yeni ay zamanı kesim yapılmaz. Kesim sırasında
ağacın düzgün olmasına dikkat edilir, genç ağaçlar pek kesilmez, ayrıca
dağların güneş gören güney yamaçlarında yetişen ağaçların daha sağlam
olduğuna inanılır ve onların tercih edilmesine özen gösterilir..
Bazı
ağaçlar (Çam, çınar, dişbudak, kestane, ardıç, meşe ve köknar vs.) su
çekilince,yapraklar delindiği zaman yani sonbaharda, zemheride kesilmelidir.
Bazı ağaçlarsa (kavak vs.) su yürümeden, ağaç gediklenmeden
(tomurcuklanmadan), delisu zamanı (martta) ilkbaharda kesilmelidir. Kayın
ağacı ise yazın, ağustos ayında kesilmelidir.
Çınar (kavlak)
ağacı büyük ölçüde dere ve yol kenarlarında yetişen, ustalarca esnek olarak
nitelenen bir ağaçtır. Genellikle evin içerisinde bağ ağacı olarak
kullanılır. Rutubetli yerlerde kurtlanır, çürür.
Kayın
ağacı özellikle rutubetli yerlerde çok çabuk çürüdüğü için inşatta pek
makbul tutulmazdı. Ayrıca bu ağacın yaz-kış soğuk olduğuna inanılırdı.
Kullanılmak zorunda kalınırsa özellikle zemin katta tabana yakın yerlerde
yada kirişlerde kullanılmaz, iç döşemede ve üst katlarda yani nem almayacağı
bölgelerde kullanılırdı. İnanışa göre kayın ağacı kendisi için şöyle bir
tabir kullanırmış:
“Utanmasam ormandan aşağı inerken öküzün peşinde çürürüm.”.
Meşe
ağacı dökme ve dakma gibi yatay kirişlerin üretilmesinde kullanılmıştır.
Ayrıca miyaz kütüğü ve ocak kirişi olarak da karşımıza çıkar. Kolayca
çürümediği için nemli bir alan olan tuvalet ve epteslik bölümlerinde de
kullanılmıştır.
Köknar
ağacı diğerlerine göre daha hafif bir ağaç olduğu için her zaman aranmış ve
tercih edilmiştir. Hatıl olarak kullanıldığı gibi döşemelerde ve üst katın
kirişlerinde de kullanılmıştır. Çok sağlam, ancak sağlam olduğu kadar
da ağır bir ağaç olan ardıç ağacından zemin katlarda döşeme, kiriş ve
hatıl olarak yararlanılmıştır.
Yağış ve neme maruz kalmadığı takdirde uzun yıllar sağlamlığını koruyan
kavak
ağacı yapıların özellikle çatı konstrüksiyonunda ve üst kirişlerde
kullanılmıştır.
Neme
çok dayanıklı olan
ardıç
ağacı binaların zemin katında ve hela , abdestlik gibi su gören yerlerde
karşımıza çıkmaktadır.
Çam
ağacı döşemelerde bazen de dış duvarlarda hatıl olarak kullanılmıştır.
Çok
yaygın bir malzeme olarak karşımıza çıkmayan
dut
ağacı özellikle Kurucaşile’ nin köylerinde hela ve abdestlik gibi bölgelerde
kullanılmıştır
Kestane
ağacından miyaz kütüğü olarak, dökmelerde; çatkı evlerde kiriş, bağ ağacı
ve dikme olarak yararlanılmıştır. Ayrıca gene meşe gibi tuvalet ve
abdesstlik tarafında da kullanılmıştır.
Dış
duvarları oluşturan hatılları bir arada tutan ve sübek adı verilen
ağaç çivilerin hatılla aynı malzemeden yapılmasına özen gösterilmiştir.
Bunun nedeni farklı ağaç türlerinin farklı boyutlarda genleşmesidir.
Geçmişte kırsal bölgedeki yapıların ana örtü malzemesi olan bedavranın
yapımında ise özellikle çam ve köknar ağacı tercih edilmiştir.
Taş:
Taş malzemenin yapılarda kullanımı son derece kısıtlıdır.
Özellikle temellerde ve ocak yapımında taş kullanımı karşımıza çıkmaktadır.
Mısır ve tavşut fırınları ise tümüyle taştandır.
Kırsal kesimde tarlalardan çıkartılan ve kayran adı verilen
düzgün taşlar kullanılmıştır. Ayrıca derelerden toplanan çay taşı da
kullanılmıştır. Bu taşlar pek dayanıklı olmayan yumuşak, çürüksü kalker
taşıdır. Kayalardan koparılarak elde edilen kaya taşı ise daha dayanıklıdır.
Bazen taşın murç, madırga ve çekiçle yontularak düzeltildiği de olmuştur.
Temel köşelerinde, çantı diplerinde ve karkas yapılarda direk altlarında
karşılaştığımız büyük boyutlu battal taşlar ise üzerinde hiçbir işlem
gerçekleştirilmeden kullanılmıştır. Bu büyük taşları çıkarmak için kazma ve
kürekle toprak kazılır, kayalık zemine ulaşılınca iki metre boyunda sağlam
bir demir çubukla (manavela
demiri)
kaya parçası yerinden oynatılır ve daha sonra yüzeye çıkartılırdı. Öküzlerle
çekilerek inşaat alanına bin bir zahmetle getirilen bu taşlar düzgün yüzleri
üstte, yumru tarafları altta kalacak şekilde temele yerleştirilirdi.
Taşların arasında bağlayıcı olarak yalnızca toprak bazen de balçıklı çamur
kullanılmıştır. 1950’ li yıllardan itibaren ise kırsal kesimde bu amaçla
kireç kullanılmaya başlanmıştır.
Ocakların yapımında iki türlü taş kullanılmıştır: Bunlar kayran
taşı ve küfün taşıdır. Kayran taşının kullanıldığı örneklerde ağırlığı
azaltabilmek amacıyla alt kısımlarda büyük üst kısımlarda ise göreceli
olarak boyutları azalan küçük taşlar kullanılmıştır. Bikarbonatlı suların
çökelmesiyle oluşan hafif, gözenekli ve baltayla bile yontulabilecek kadar
yumuşak küfün (küfeki) taşının karşımıza çıktığı örneklerde ise böyle bir
kaygı güdülmemiştir. Bazı örneklerde ocağın alt kısmı kayran taşından, baca
kısmı ise küfün taşından örülmüştür. Bu taş genellikle ormanlarda, su
kaynaklarının bulunduğu bölgelerden elde edilir ve kullanımı çok eski
zamanlara kadar uzanır. Uluslu Hamdi Efendi kendi köyü Anduz’ dan
bahsederken şöyle bir gözlemini aktarmaktadır: “
Çiftliğin aşağısından çıkan pınarın suyu tahaccur eder. Buna köfün derler.
Bu köfünleri balta ile keserler, ocak vesair binalara sarf ederler
”.
Ocakların örüldüğü taşlar arasında bağlayıcı olarak içerisine saman ve kıtık
katılan balçıklı çamur harcı kullanılmıştır.
Geleneksel fırınların malzemesi de çevrede bol miktarda bulunan
düzgün kayran taşıdır. Bir dönem tuğla ocaklarının açılması ile tuğlanın da
kullanıldığı örnekler inşa edilmiştir. Ancak bunlar ateşe dayanıklı
olmamaları nedeniyle fazla uzun ömürlü olmamıştır.
Tuğla-Kiremit
Kırsal bölgede kiremit örtü 50’ li yıllarda bedavra yapımının
yasaklanmasıyla birlikte kullanılmaya başlamıştır. Köylerde açılan kiremit
ocaklarında yerli, oluklu veya alaturka diye tabir edilen kiremit üretilmiş;
üretimin ihtiyacı tam olarak karşılayamadığı hallerde dışarıdan temin
edilmiştir. Yarım silindir şeklindeki bu kiremitlerin bir ucu diğerine göre
daha geniştir, çatıya dışbükey ve içbükey sıralar halinde dizilir.
Özellikle doldurma tekniği ile inşa edilmiş olan evlerde duvar
dolgusu olarak kullanılan tuğlalar da yerel üretimdir. Kırsal kesimde tuğla
tıpkı kiremit gibi 50’ li yıllardan sonra açılan ve Bartın’ dan getirilen
ustalar tarafından işletilen tuğla harmanlarında imal edilmiştir. Yerli
üretim tuğlalar 7x10x30 cm. boyutlarındadır. Yapımı kısaca şu şekildedir:
Yaylalardan elde edilen özel balçıklı çamur ağaç kalıplarda sıkıştırılır,
güneşte kurutulur ve düzenli bir şekilde istiflenerek harmanda iki gün iki
gece, yaklaşık olarak kırk saat kadar odun ateşinde pişirilir. Böylece tuğla
kullanıma hazır hale gelir. Tuğlanın duvar örgüsü olarak kullanıldığı
örneklerde bağlayıcı olarak kireç-kum harcı tatbik edilmiştir.
Kırsal kesimdeki yerel üretim 60’ lı yıllardan sonra fabrika
mamulü ucuz tuğla ve kiremitlerin yaygınlaşmasıyla birlikte sona ermiş ve
ocaklar kapatılmıştır.
Toprak
Odalarda yer alan ocakların alt kısımlarında yangını önlemek amacıyla ahşap
bir döşeme üzerinde toprak dolgu tatbik edilmiştir. Ayrıca gene toprak
malzemeden – su ve samanla veya keten çilesi ile karıştırılıp karıldıktan
sonra-bağlayıcı olarak da yararlanılmıştır. Karıştırma işlemi akşamdan
yapılır, karışım ayakla çiğnenir ve mayalanmaya bırakılırdı. Sabahleyin
çamur harç olarak kullanılmaya hazır bir hale gelirdi.
Kireç
Özellikle 1950’ li yıllardan itibaren kırsal kesime kireç girmiş ve
inşaatlarda bağlayıcı olarak kireç kullanılmaya başlanmıştır. Kireç
kuyularda söndürülerek ve kumla karılarak özellikle doldurma yapılarda
bağlayıcı harç olarak kullanılmıştır.
5.
ALETLER
§
Ayak
Keseri:
Bir cins büyük keser.
§
Balta:
Ağaçtan bir sap ve madeni bir ağızdan oluşan kesici alet.
§
Balyoz:
Temel kazıklarının çakılması sırasında veya ağaç çivilerin ve kertmelerin
yerine yerleştirilmesi sırasında ahşap bir altlıkla birlikte kullanılan
demir alet.
§
Çekiç:
Taşın yontulması sırasında murçla birlikte kullanılan demir alet.
§
Çırpı Boyası:
Doğal kırmızı topraktan ya da kiremit tozundan elde edilen boya.
§
Çırpı İpi:
Yünün eğrilmesi ile elde edilen ince sicim.
§
Çırpı Çanağı:
Çırpı ipinin ve boyasının muhafaza edildiği ahşap kap. 20x20 cm. ebadında,
dört gözlü bir kaptır. Gözlere su, boya, sünger ve çırpı ipi yerleştirilir.
§
Gönye Demiri:
Evin ya da evde kullanılan malzemelerin dikliğinin kontrolünü sağlamakta
kullanılan demir ya da ahşap alet.
§
İğ
Demiri/Tıv:
Kertiklerin açılması sırasında kullanılan kesici alet.
§
Kağnı Arabası:
İnşaatta kullanılacak taşların inşaat alanına taşınmasında kullanılan araba.
§
Kalem/Arap Kalemi:Bu
tabir bildiğimiz kurşun kalemin yanı sıra oyma ve delik açma işlerinde
kullanılan madeni bir alet için de kullanılmaktadır.
§
Kara
Burgu/Burgu:
Ağaç çivilerin yerleştirileceği delikleri açmak amacıyla kullanılan delici
alet.
§
Kara
Hızar/Bıçkı:
İki kişi tarafından kullanılan büyük testere.
§
Keser:
Keskin ağzı ile ağaç yonulan madeni alet.
§
Kındap/Kırnap/Kakula:
Ölçü almak için kullanılan uzun sicim.
§
Küştüre:
Küstere. Bir cins uzun rende.
§
Madırga:
Taş çıkarmak için kullanılan büyük çekiç.
§
Mala:Ahşap
malzemeden imal edilen, harç ve sıva işlerinde kullanılan yassı alet.
§
Manavela Demiri:
Taş çıkartmakta kullanılan madeni çubuk.
§
Mıh:
İnşatta kullanılan demirci yapması 10’ luk 12’ lik madeni çivi.
§
Murç:
Taşın yontulması sırasında kullanılan demir alet.
§
Nişangah:
Mehengir, nişangir ya da nişangeç olarak tanınan lamba açılması sırasında
hatılın kenarına düz çizgi çekmek amacıyla kullanılan alet.
§
Palanya:
Planya. Tesviye işlemlerinde kullanılan uzun rende.
§
Rende:
Ahşap elemanların düzgün olmayan yüzeylerini düzeltmek amacıyla kullanılan
alet.
§
Savul Taşı/Savul Demiri/Şakül:
Düşey bir ağırlık -kurşun- ve ipten oluşan binanın dikliğini kontrol etmek
amacıyla yararlanılan alet. İp zaman zaman ölçü almak için de
kullanılmıştır.
§
Su
Terazisi:
Mimari yapıların dikliğini sağlamakta kullanılan alet.
§
Tabla:
Karkas yapılarda sıva işlemlerinde kullanılan ahşap eleman.
§
Teskere:
İnşa malzemesi taşımak amacıyla iki kişi tarafından kullanılan ve dört tane
kolu bulunan ahşap araç.
§
Testere:
Ahşabı kesmek amacıyla kullanılan bir kenarı dişli madeni alet.
§
Tokmak:
Ağaç çivilerin yerine oturtulması ve hatıl uçlarında boğaz açılması
sırasında kullanılan ahşaptan iri çekiç.
§
Zembil:
Mısır püskülünden imal edilen ve ustaların aletlerini taşımada kullandıkları
küfe.
Bartın’ da tespit edilen ve kullananlarca avadanlık olarak de
nitelendirilen bu aletlerin tümünün, bütün yapı ustalarınca kullanılması ve
bilinmesi söz konusu değildir. Ahşap bir evin yapımı için elzem olan en
önemli aletler olan bıçkı, balta, keser, burgu ve şakül her usta tarafından
bilinmektedir. Bu aletlerin bir kısmı bizzat ustalar tarafından yerel
imkanlarla üretilmiş bir kısmı ise kent veya kasabalardan satın alınarak
temin edilmiştir.
6.
USTALAR
Kırsal kesimde tespit edilen tüm yapılar gezgin ya da mahalli
ustalar tarafından tüm ailenin, akrabaların ve köylülerin de katıldığı
imece olarak tanımlanan, ailenin büyüklüğünün, ekonomik durumunun ve
özel ihtiyaçlarının da göz önünde bulundurulduğu kollektif bir süreçte inşa
edilmiştir. Ortak kullanıma açık yapılarsa tümüyle imece yöntemi ile meydana
getirilmiştir. İnşa işini üstlenen ekipte taş işlerini taşçılar, ahşabın
işlenmesi ve kereste haline getirilmesi işini hızarcılar evin esas inşa
işini ise usta olarak tanımlanan dülgerler halleder. Ameliye işleri için
işçiler bulunmaktadır. Bazen tüm bu işleri, yapı sahibinin maddi durumuna
bağlı olarak, yapı ustaları kendileri üstlenir. Her grup birbirinden
bağımsız bir şekilde çalışır, ancak aralarındaki koordinasyon gerek yaşı,
gerek bilgi birikimi ve gerekse deneyimi açısından diğerlerine göre üstün
nitelikler taşıyan ve ustabaşı olarak adlandırılan kişi tarafından sağlanır.
Zaman zaman Bartın’ dan veya diğer kasabalardan köylere yapı ustalarının
getirildiği de olmuştur. (Ulus ilçesi Eldeş Köyünde Bartın’ li mimar Abdi
Usta ve Yaşar Yoğurtçu 1934 yılında Molla Yakup ismindeki köy ağasının evini
inşa etmişlerdir). Bu gibi olaylar kırsal bölgedeki yerel yapı bilgisini
değiştiren, dönüştüren ve geliştiren sonuçlar vermiştir. Yerel mimari
bilginin kuşaklar arasındaki aktarımı uygulamaya ve söze dayalı olarak
usta-çırak ilişkisi içerisinde gerçekleşmiştir. Orman köylerinde ormanla iç
içe yaşamanın getirdiği avantajla insanlar genellikle asker dönüşünde veya
askerlikten birkaç yıl önce yapı işlerine girişmekte, deneyimli bir
ustabaşının yanında temel bilgileri aldıktan sonra (kalem yonmak, kertik
açmak, ölçü almak, çatıyı kurmak, şakül ve teraziyi kullanmak) kendileri de
usta olarak çalışmaya başlamışlardır. Ancak bu ustaların hemen hiçbirinin
geçinmek uğruna yaptıkları yegane iş yapı ustalığıdır. Bunun yanında
çiftçilik ve hayvancılığa da devam etmişlerdir. Ustalar yaptıkları işin
karşılığı olarak genellikle yövmiye usulü ile ücretlendirilirdi. Bazen
kabala veya kesene olarak bilinen ve yörede inahtar çekmece olarak
adlandırılan usul de tercih edilebilirdi. Eğer ikinci usulde anlaşılırsa
yapı sahibi hiçbir şeye karışmaz, ustaların ve işçilerin yeme, içme, barınma
gibi ihtiyaçları ve yevmiyeleri ustabaşı tarafından karşılanır ve yapı
sahibi işin karşılığını işin başında, sonunda veya belirli taksitlerle
ustabaşına öderdi. Yövmiye usulü ile anlaşılırsa yapı sahibi inşaat boyunca
ustaların ve işçilerin bir öğün yemeğini (öğlen) ve eğer dışardan
gelmişlerse yatacağı yeri karşılardı. Çalışma saatleri namaz vakitleri ile
(sabah namazından akşam namazına kadar) veya güneşin hareketleri ile (sabah
havanın aydınlanmasından akşam havanın kararmasına kadar) belirlenirdi.
Haftanın altı günü bilfiil çalışılır, cuma günü ise çalışılmazdı.
7.
İMAR KURALLARI
Kırsal kesimde yerleşim düzeninin tüm dağınıklığına rağmen imar
kuralı olarak nitelendirilebilecek bazı genel kaide ve geleneklerle
karşılaşmak mümkün olabilmektedir.Örneğin yeni inşa edilecek bir yapının
başka bir yapıya çok yakın olarak yerleştirilmesi gibi zorunlu durumlarda
komşu ile konuşmak ve iznini almak söz konusudur. Bu tür durumlarda “
komşuya zarar vermemek” esastır. Eğer inşa edilecek yapı komşuya zararlıysa
(güneşi keserse, saçakları mütecavizse, girişi kapatmaktaysa, damlası diğer
eve vurmaktaysa) iki taraf anlaşır, birkaç metre de olsa arazi değiş-tokuşu
yapılırdı. Mesele çözülemezse araya köy muhtarı ya da köyün yaşlıları
girerek sulh yolunu bulurdu.
8.
İNŞAAT TEKNİĞİ
Bölgenin karakteristik ve en eski yapı tekniği ahşap yığmadır. Ulus’ lu
İbrahim Hamdi Efendi Ulus’ ta gördüğü ahşap bir camiyi şöyle tasvir
etmektedir: “
Bu
cami tuhaf bir şekilde ve ahşaptan yapılmıştır. Duvarlarını birbiri üzerine
konulmuş ve başları birbirine çatılmış ağaç kirişler teşkil eder.....Bu
kadar büyük bir binada tuhaftır bir tek demir çivi ve demire mütealik küçük
bir şey dahi yoktur, hepsi de ağaç çivilerle tutturulmuştur. Bu caminin
Osmanlılar devrinden birkaç yüzyıl senelik bir cami olduğu muhakkaktır
”.
Yığma tekniğinde yapı ahşap hatılların veya kabaca düzeltilmiş kütüklerin
köşelerde açılan ve boğaz adı verilen kertikler vasıtasıyla birbiri üzerine
bindirilmesiyle oluşturulur. Ayrıca bu hatıllar sübek adı verilen
ağaç çivilerle desteklenmektedir.
Bugün kırsal kesimde yer alan bazı konutlarda karşılaştığımız ahşap karkas
tekniği bir takım gelişmeler ve ihtiyaçlar neticesinde Bartın kent
merkezinden kırsal bölgeye doğru yayılmıştır. Bu yayılım iç kesimlerde çok
zayıfken sahil kesiminde ve özellikle Kurucaşile’ de neredeyse yığma
tekniğinin yerini almıştır. Ormanların bilinçsizce tahrip edilmesi, kesime
ve inşaata uygun ağaçların coğrafi olarak daha sapa alanlarda kalması ve 50’
li yıllardan itibaren ağaç kesimine ve ahşaba dayalı yapılaşmaya yasal
sınırlar getirilmesine başlanmasıyla birlikte köylerde bu teknik
yaygınlaşmaya başlamıştır. Tekniğin dağ köylerine dahi yayılmasının tek
nedeni ahşap malzeme sıkıntısı çekilmesi değildir, pek çok bölgede ve pek
çok örnekte karşılaştığımız kent merkezi ve kasabalardan kırsal alanlara
ustaların çalışmak üzere götürülmesi de önemli bir etken olmuştur.Bu
teknikte bina ahşap dikme ve kirişlerin demirci yapması büyük çivilerle
birbirine çatılması ve bir iskelet oluşturulması yoluyla inşa edilir.
Çatkının arası çeşitli şekillerde doldurularak iç ve dış duvarlar meydana
getirilir. Bu teknik bölgede dört ana gruba ayrılabilir:
1.
Ahşap Kaplama (Kaplama)
2.
Ahşap Dolgulu (Sık
Doldurma)
3.
Bağdadi Sıvalı (Bagdatı)
4.
Tuğla Dolgulu (Seyrek
Doldurma)
9. İNŞAATIN TASVİRİ
Köylerde inşaat süreci ihtiyaç sahibinin bir usta ile konuşması ve anlaşması
ile başlar. Ev sahibi nasıl bir ev istediğini, büyüklüğünü, oda sayısını vs.
ustaya anlatır, yevmiye ile çalışması gereken işçi ve usta sayısı tespit
edilir. Daha sonra usta ile hane sahibi birlikte evin yapılacağı araziye
gider, konuşulanlar doğrultusunda evin şekli ve planı usta tarafından fikren
tasarlanır. Usta ile ev sahibi aralarında konuşurken evin büyüklüğü 10x11,
8x9, 10x12, 9x10, 12x14 gibi metrik ölçülerle ifade edilir ve daha sonra
evin iç taksimatı bu ölçülere göre düzenlenir. Evin yeri seçilirken tarlaya
yakın olması ve kopuk yani heyelan olmayan bir arazi üzerinde olmasına
dikkat gösterilir.
İnşaat sırasında kullanılacak her türlü aletin temini ustaların
sorumluluğundadır. İnşaat süresince ustalara yemek vermek adettir. Ancak
halkın bir kısmı bunu tek öğün (öğlen), bir kısmı ise üç öğün olarak
uygulamıştır. İnşaatta çalışmalar sabah namazından sonra (hava aydınlanınca)
başlar ve akşam namazından sonra (hava kararınca) biter.
İnşaat başlamadan önce gerekli malzeme inşaat alanına taşınır. Malzemenin
kesimine ve taşınmasına yapı ustası karışmaz. Bu malzemenin temini ve inşaat
alanına getirilmesi ev sahibinin sorumluluğundadır. Malzemenin tümü ise bir
anda getirilmez. İnşaat ilerledikçe, gerektiği kadarı temin edilir ve
taşınır. Ana malzemeyi teşkil eden ahşabın kesimi ve kereste haline
getirilmesi hızarcılar tarafından gerçekleştirilir; inşaat alanına taşınması
ise imece usulü ile yürütülür. Ormanda kesilen, kabuklarından ve
budaklarından ayrılan ve dört köşe haline getirilen ağaç kütükleri bıçkı ile
kereste haline getirilir. Ağaç bıçkı ile kesilmeden önce çırpılır.
Yünden yapılan çırpı ipi, kırmızı topraktan elde edilen çırpı boyasına
bulanır, tomruğun iki ucundan gerilir. Hızarcılardan biri ipin ortasından
çekip bırakır, ağaca hızlıca değen ip üzerindeki boyayı yüzeye bırakır. Bu
işlem ağacın kalınlığına göre birkaç defa tekrar edilir. Daha sonra iskele
adı da verilen tezgaha alınan ağaç kütükleri hızarla dikdörtgen kesitli
elemanlar haline getirilir. Rivayete göre Laz, ağacın çırpılmasını gördüğü
zaman “Allah’ tan bile doğru” diyerek hayretini ifade etmiş.
İnşaat genellikle yağışın azaldığı ve havanın düzeldiği sıcak aylarda
gerçekleştirilir ve yaklaşık olarak bir ila iki ay sürer. Kereste haline
getirilen ahşap malzeme imeceye katılanlar tarafından eğer yakın bir
mesafeyse omuzlanarak, değilse kenevirden elde edilen kalın halatlarla
öküzlere koşularak taşınır. Bazen ağaç ormanda değil inşaat alanında kereste
haline getirilir. Ağaçların inşaat alanına taşınmasından sonra inşaatta
kullanılacak olan taş malzeme dere yataklarından toplanarak arsaya
getirilir. Ev sahibi imeceye katılanlara para değil ama yemek vermek
zorunluluğunu taşımaktadır.
Evin
yeri seçilirken özellikle kıble göz önünde bulundurulur. Kıbleye karşı inşa
edilen evler moderne aletlerin bölgeye girişinden önce yön ve zaman
tayininde bölge halkına yardımcı olmuştur. Örneğin cephesi kıbleye karşı
çevrilen bir evin batısında gölge kalmadığı zaman vaktin öğlen olduğunu
anlamak mümkündür. Ayrıca kar ve yağmurun geliş istikameti, rüzgarın yönü,
güneşlenme, manzara gibi faktörler de evin yönelişinde etkili olur.
Tespit edilen gün inşaata başlanır. Önce usta kırnapla arsayı
ölçüp evin iç bölüntüsüne göre taksim eder. Bu taksimata göre kazıklar
çakılır, kazıklar birbirlerine iple bağlanır. Sonra işçiler temeli kazmaya
başlar. Temelin genişliği yaklaşık yarım metredir. Derinliği ise arazinin
eğimine ve toprağın cinsine göre değişir. Sert toprağa ulaşana kadar kazmak
esastır. Ancak genellikle derinlik bir metreyi nadiren geçer. Temelin pek
fazla derin olmamasının nedeni ahşabın hafif bir malzeme olmasıdır. Temel
kazısının bitirilmesinden sonra temel taşları yerleştirilir. Bu taşlara
miyaz adı da verilmektedir. Köşelerde büyük taşlar, aralarda ise daha ufak
taşlar olmak üzere temel taşları yerine yerleştirilir, aralarına çamur ya da
toprak konularak örgü muhkemleştirilir. Bazen bu örgüye de gerek
duyulmamıştır. Oluşturulan bu temel görünümü ve yapısıyla binadan bağımsız,
münferit bir karakter gösterir. Yalnızca eğimli araziyi düzelterek binayı
teraziye almak ve ahşap malzemeyi tabanın neminden korumaya yöneliktir.
Kırsal bölgede temel atılması işlemi miyazını koyduk deyimiyle ifade
edilir.
Temelin bitirilmesinden sonra zemin katın duvarlarının inşasına
geçilir. Ormanda ya da inşaat alanında işlenerek dikdörtgen kesitli kereste
haline dönüştürülen ve hatıl adı verilen elemanlarla yapının duvarları
oluşturulur. Eski evlerin zemin katları yalnızca baltayla düzeltilen
tomruklardan inşa edilmiştir. Ustaların bilgi birikimlerinin ve kendilerine
olan güvenlerinin artması ve yeni aletlerin elde edilebilmesi ile bu masif
tomrukların yerini kalın kesitli hatıllar almıştır. Gene de bu hatıllar üst
katta kullanılan ahşap malzemeye göre çok daha kalın ve kaba kalmaktadır.
Ancak bu bilinçli bir seçimdir. Üst katta kullanılacak olan hatıllar bıçkı
ile daha ince kesitler verecek şekilde yaklaşık 7-8 cm kalınlığında ve
itinalı bir şekilde imal edilirler. Ahşap işlerinde lamba ve kiniş
kullanılan örnekler de mevcuttur. Alt kattaki ağır hatılları üst üste
yerleştirmek ve kenetlemek amacıyla köşelerdeki geçmelerin yanısıra ağaç
çiviler de, sübek, kullanılmıştır. Köşelerdeki geçmeleri doğru biçimde
yapmak maharet ve sabır ister. Usta kalemle boğaz açılacak yeri işaretler;
balta, iğ demiri ve ağaç tokmakla boğazı yani kertiği açar. Hatıllar yerine
yerleştirilmeden önce kertiklerin çalışıp çalışmadığı tezgah üzerinde
sınanır, denenir. En ufak bir hata duvarın dikliğini, dolayısıyla binanın
strüktürünü bozar. Dikliği sağlamak için kullanılan şakül veya terazi her
aşamada ustanın yanı başındadır. Alt katta kullanılan boğaza mahalli olarak
kertük veya çandu, üst kattakilere ise frengi adı verilmektedir. İkisinin
arasındaki en önemli fark üst kattaki geçmelerin daha özenli ve ince
olmasıdır. Ustanın kullandığı yapı tekniğinin bölgedeki adı çatmadır. İzah
edilen şekilde hazırlanan hatıllar üst üste yerleştirilerek, yani çatılarak
duvarlar oluşturulur. Duvarlar yükseldikçe kapı, pencere gibi mimari
elemanlar için gerekli boşluklar da bırakılır.
Duvar 2-2,5 metre yüksekliğe ulaşınca belleme ve dökme adı verilen büyük
taşıyıcı kirişler atılır. 25-30 cm. çapındaki bu taşıyıcı kirişlerin dışında
ağır taş ocakların yükünü çekmesi için ocaklık kirişi adı verilen ve 40-45
cm. çapı olan kalın kirişler de kullanılır. Her odanın altında iki ocak
kirişi yer alır. Dökme adı verilen kirişlerse her 1 metrede bir “dökülmüş”
yani yerleştirilmiştir. Kirişlerin atılmasından sonra üst katın inşasına
başlanır, bazen çalışmaları kolaylaştırabilmek amacıyla evin dışına ahşap
basit bir iskele kurulduğu da olmuştur. Üst katın duvarları 2,5-3 m. kadar
yükselince çatıyı taşıyacak olan üst dökmeler atılır. Bu kirişlerin
üzerinde, binanın ortasında dört adet dikmeden ve onları birbirine bağlayan
boyunduruk tahtasından oluşan bir çatkı oluşturulur. Çatkıyı oluşturan ahşap
elemanlar birbirine demirci yapması büyük çivilerle tutturulur. Bu sistem
evin çatısını ayakta tutan esas unsur yani evin direğidir. Daha sonra
evin dört köşesinden dört tane ağaç direk ki bunlara maha direği adı
verilmektedir, kelebelerin üzerine oturtulur ve birbirine bağlanır. Bina
mahalandıktan sonra çubuk adı verilen mertekler ile sürme tahtası veya
yalnızca tahta olarak adlandırılan kiremit altı tahtaları çakılır ve çatı
kiremitle örtülür. Kiremitten önce kullanılan bedavranın yapımı ise şu
şekildedir: Balta ile ormana gidilir, çıralı ağaçlardan -örneğin çam- bir
tanesi seçilir, yarma adı verilen bir parça numune ağaçtan kesilir, balta
ile ufak ufak yarılır. Eğer ağaç bedavra yapımına müsaitse ağaç yıkılır,
hemen orada çalışmaya başlanır. Boyu yaklaşık 1 m., eni 2-3 cm. ve kalınlığı
4-5 mm. olan bedavra tahtaları hazırlanır. Eşeğe yüklenen malzeme inşaat
alanına getirilir ve çatının üzerine bindirme yapacak şekilde uygulanır.
Çatı inşaatı sırasında kuzgunluk penceresi adı verilen yangın bacası da
meydana getirilmektedir. Ayrıca ocakların bacaları için gereken delikler de
bırakılır.
Çatının bitirilmesinden sonra evin taban ve tavan döşemeleri ile
üst kattaki daraba adı verilen bölme duvarları oluşturulur. Ocak yapımından
anlayan bir usta taş malzeme ile ocağı örer. En son olarak da ince
marangozluk işleri (oyma nişlerin, dolapların, kapı ve pencerelerin
yapılması vs.) gerçekleştirilir. Bunlar da bitirilince ev sahibine teslim
edilir.
10.
İNŞAATLA İLGİLİ GELENEKSEL UYGULAMALAR
Bartın ilinde araştırma gerçekleştirilen kırsal nitelikli
yerleşimlerde çoğunlukla birbirleriyle örtüşen ve kaynağını Eski Türk
inançları ile Anadolu’ nun eski kültürlerinden alan inşaatla ilgili bazı
geleneksel uygulamalar tespit edilmiştir. Bu uygulamalar temel kazısı
sırasında, çatı örtülürken ve eve yerleşirken yapılanlar olmak üzere kabaca
üçe ayrılabilir.
Evin yapımı konuşulduktan ve uygun arsa tespit edildikten sonra
sıra temelin kazılmasına gelmiştir. Kazıya başlamadan önce hoca, ustalar,
işçiler, ev sahipleri hep birlikte evin hayırlara vesile olması için dua
ederler. İnşaata genellikle Perşembe ya da Cumartesi günü yani kutsal gün
olarak kabul edilen Cuma gününden önceki ya da sonraki gün başlanır. Diğer
günlerde de inşaata başlamanın bir sakıncası yoktur ancak salı gününün
uğursuzluğuna inanılır. Temel kazısına arsa üzerinde sağ taraftan Besmele
ile başlanır. Kazı sırasında topraktan kemik çıkarsa evin yerinin değişmesi
gündeme gelir. Eğer yapı sahibinin başka bir yerde uygun arazisi varsa evin
yeri değiştirilir; yoksa kemikler itinayla toplanıp ayak altında
kalmayacakları bir yerde gömülür.
Kurucaşile ilçesi Kömeç köyünde ilginç ve ilginç olduğu kadar da
ünik bir “hayırlı arsa arama” uygulaması tespit edilmiştir. Buna göre
temelin kazılmasından önceki gece arsaya bir veya iki bardak su bırakılır.
Sabahleyin eğer su azalmışsa o arazinin uğursuz olduğuna, hayırlı olmadığına
inanılarak evin yapımı için başka bir yer aranır.
Temel kazısı bitirilince adak olarak bir hayvan kesilir.
Anadolu’ da inşa edilecek yapılar için Tanrılara adak adama, geçmişi
Hititlere kadar uzanan çok eski ve köklü bir gelenektir.
Seçilen kurban
küçükbaş ya da büyükbaş olabilir, ancak hayvanın boynuzlarının olmasına
dikkat edilir, zira evin tamamlanmasından sonra hayvanın başı eve
çakılacaktır. Kurban yapının felaket görmemesi, kaza bela olmaması ve ev
sahiplerine hayırlı olması için kesilmektedir. Kesimin törensel bir yanı da
bulunmaktadır. Cami imamı, evin malikleri, akrabalar, komşular, ustalar hep
birlikte dua ederler, imam Kuran’ dan sureler okur, üç kere tekbir getirilir
ve temelin sağ köşesinde hayvan kesilir. Kanı temele konulacak ilk taşın
yerine ve miyaz kütüğüne sürülür. Bu kanın çiğnenmesi günahtır. Kurban
kesildikten sonra hemen soyulur, parçalanır, et kemiklerinden ayrılır,
hayvanın yenmeyen bölümleri ile birlikte kemikler kurbanın kesildiği kuyuya
veya ayak altında kalmayacağı bir yere gömülür. Daha sonra et büyük
kazanlarda pişirilir, pilavla birlikte tüketilir. Gelenlere tatlı dağıtılır.
En son olarak evin hayırlı olması için tekrar topluca dua edilir.
Temel kazısı sırasında gerçekleştirilen bir başka uygulama da
temele devrin madeni paralarından bırakılmasıdır. Bu para eve uğur, bolluk
bereket getirmesi için ve mülkiyeti simgelemesi amacıyla atılmaktadır.
İnşaat sırasında eğer işçilerden veya ustalardan birisi
yaralanır ya da ölürse orada bir uğursuzluk olduğuna inanılır. Bu
uğursuzluktan kurtulmak için de gene kan akıtılır, yani kurban kesilir.
Evin yapımı esnasında (temel taşları veya hatıllar yerine
yerleştirilirken vs.) ustalar ev sahibinden küçük bahşişler koparabilmek
amacıyla çeşitli uygulamalar gerçekleştirir. Örneğin “taş kalkmıyor”, “araba
devrilmiyor”, testere kesmiyor”, “balta yonmuyor” gibi sözler söyleyerek işi
bırakırlar ve ev sahibi onlara cüzi bahşişler veya sigara vererek çalışmaya
devam etmelerini sağlar.
Çatı iskeletinin yapımı sırasında omuzluk ağaçları birbirlerine
çivilenirken usta “çivi buraya geçmiyor” diyerek keseri bir kez daha
bırakır. O zaman yapı sahibi ustalara sigara dağıtır, eğer bu yeterli
olmazsa onlara bir tavuk alacak kadar para verir. Çatı konstrüksiyonu
bittikten ve sıra kiremitlerin örtülmesine geldikten sonra ustalar baş
omuzluğa bir sırık çiviler ve onun üzerine bayrak veya bayrak işlevi
görebilecek bir bez asarlar. O bayrak hem evin kimliğine bir göndermedir
(Kentte mübadele öncesinde yaşayan gayrimüslimlerin kendi inşaatlarına inanç
ve kökenlerini belirten işaret veya bayraklar astıkları söylenir) hem de
binanın selamete erdiğine işarettir. Bayrağın asılmasından sonra önce ev
sahipleri, daha sonra da komşular ve akrabalar ustalara hediye etmek üzere
entari, peşkir, mendil, basma gibi dokuma türünden şeyler getirirler ve
ustalar da bunları o direğe asarlar. Bahşiş, öndül, hediye gibi çeşitli
isimler verilen bu dokumalar akşam iş bitimiyle ustabaşı tarafından tüm
çalışanlara eşit bir şekilde pay edilir.
Ev tamamlandıktan sonra ustalar, işçiler yapı sahibiyle
helalleşir. Eve genellikle perşembe günü taşınılır. Eve taşınıldığı akşam
ustaların ve komşuların da katıldığı küçük bir tören yapılır, evde Kuran ve
Mevlid okutulur. Bazen ev için kesilen kurbanın temelde değil eve
taşınılmasından sonra gerçekleştirildiği olur ve aynı şekilde ziyafet türü
bir yemekle kurbanın eti tüketilir. Zengin yapı sahipleriyse hem inşaatın
başında hem de sonunda kurban kesip dağıtır.
Yeni yapılan evi görmeye gelmek de bölgede karşılaştığımız yaygın bir
uygulamadır. Ziyarete gelenlerin hediye getirmek zorunda değildirler ancak
genellikle evin küçük bir eksiğini giderecek şekilde küçük bir hediye
getirilir.
11.
KONUTLA İLGİLİ İNANIŞLAR
İnsanın doğduğu, büyüdüğü, tüm hayatını geçirdiği ve öldüğü evin halk
kültürüne olan derin etkisini günlük hayatla ilgili hemen her konuda
özellikle halk inanışlarında tespit etmek mümkündür. Bu inanışlarda evin
kendisinin ve onu oluşturan ocak, eşik vs. gibi elemanların
kutsallaştırıldığı hatta tabulaştırıldığı gözlemlenebilir.
Ateşin ve ocağın inanç boyutuyla gerek Anadolu' nun arkaik çağlarında ve
gerekse Türk kültür tarihinde önemli bir yer tutması ve mukaddes olarak
kabul edilmesi olgusu karşılığını Bartın ve çevresinde de bulmuştur. Ocağın
evin büyüğü tarafından yakılması, kirletilmesine karşı kesin yasaklar
konulması, külüne basılmaması, cuma ve bayram gibi özel günlerde bazı
yiyeceklerin kokutulması, ateşinin suyla söndürülmemesi ve sacayağın boşken
ters çevrilmesi gibi ilginç uygulamalar hep bu kutsallığı vurgulayan,
çoğunlukla gerçek anlamını kaybederek gelenekselleşen, insanların bilinç
altına kazınmış ve bazen dinsel bir kılıfa sokulmuş davranış biçimleridir.
Bu bağlamda evde yalnızca ocak kutsallaştırılmamıştır. Örneğin
dış dünya ile ev içerisinde sürdürülen özel hayatı ve mülkiyeti birbirinden
ayıran en net çizgi ve sınır olan kapı ve eşikte de kutsallaştırma ve hatta
tabulaştırma kaygısını görmek pekala mümkündür. Eşikten bir takım özel
hareket ve sözlerle (Besmele çekilmesi ve sağ ayağın kullanılması) geçilmesi
bu sınırı vurgulayan en karakteristik uygulamadır. Bölge halkı eşikte oturan
insanları uğursuz ya da düşman olarak görür, bu insanların başına bir bela
geleceğine, kısmetinin kesileceğine inanır, kapı arkasında her an insanlara
zarar verebilecek cin veya perilerin bekleştiğini düşünür. Yeni gelinin evin
eşiğine yağ sürmesi ise gelinin eve ve aileye yağ gibi sımsıkı yapışması
dileğini vurgulamaktadır.
Aşağıda bölgede gerçekleştirilen araştırma esnasında tespit
edilebilen inançların bir özeti verilmiştir:
§
Altında mezar olan ev uğursuz sayılır, malın ileri gitmeyeceği (artmayacağı)
ve mevtanın ev halkını rahatsız edeceği düşünülür(Eldeş Köyü, Yukarıdere
Köyü).
§
Eve karınca üşüşmesi uğurludur. (Zafer Köyü)
§
Evde yılan görülmesi uğursuzluğa işarettir. Çünkü insanla yılan birbirlerine
kinlidir. (Zafer Köyü)
§
Evin yakınlarında köpek ulursa veya kuku kuşu öterse evden birisi ölür.
(Yukarıdere Köyü)
§
Gece rüyada evin yıkılmasını ya da yanmasını görmek uğursuzluğa, evden
birinin ölmesine işarettir. (Zafer Köyü, Yukarıdere Köyü)
§
Evden birisi ölürse ölünün ruhu bulaştığı için kaldığı odadaki her şey
yıkanmalı, temizlenmelidir. (Zafer Köyü)
§
Sabah güneş doğmadan evin kapısının önünde sağ tarafta melaikeler, sol
tarafta Şeytan bekler. Kapı erkenden ve Besmeleyle açılırsa Melek evin o
günkü nasibini verir. (Zafer Köyü)
§
Temizlenmeyen, pis evlere cin peri gelir, bulaşıklar yıkanmamışsa onu
yalarlar (Zafer Köyü).
§
Evde durup dururken ayna kırılması uğursuzluğa işarettir. (Özbaşı Köyü,
Yukarıdere Köyü)
§
Sacayağın üstü ocakta boş bırakılmaz, işi bitince –yorulduğu için-
kaldırılır. Boş bırakılırsa ölü suyu ısınır. ( Zafer Köyü, Yukarıdere Köyü,
Uğurlu Köyü, Özbaşı Köyü, Eldeş Köyü).
§
Ocaktan alınan kül herhangi bir yere, ayak altına değil; yemişin dibine,
bahçenin kenarına ya da dere kenarına dökülür. Küllüklerde cin peri tayfası
eğleşir. Külün üstüne basılırsa (üyük derler) cin peri zapt eder ( Zafer
Köyü, Yukarıdere Köyü, Uğurlu Köyü, Eldeş Köyü, Özbaşı Köyü).
§
Ocaktan çıkan küle tükürülmez, çünkü peygamber ekmeğini ona banıp yemiştir.
(Özbaşı Köyü)
§
Kıtlık zamanında bir kadın aç çocuklarını ocak külünden yaptığı ekmeklerle
kandırmış, bu yüzden kül nimet sayılır. (Uğurlu Köyü)
§
Ocaktaki ateş suyla söndürülmez, külle kapatılır (Eldeş Köyü).
§
Ocaktaki ateşi suyla söndürmek gerekirse “ev sönmesin” diye “değirmen
ocağına döküyorum” diyerek su dökülür. (Yukarıdere Köyü)
§
Evin ocağını evin gelini yakar. (Zafer Köyü)
§
Ocaktan Cuma günleri kül alınmaz, günahtır. (Aşağı Çerçi Köyü)
§
Bayramlarda, kandillerde veya Cuma akşamları ocakta un helvası yapılır, bir
parça da ocağa atılarak kokutulur. Çünkü ölülerin ruhu bacanın ağzına gelip
beklermiş. (Eldeş Köyü, Yukarıdere Köyü)
§
Ocakta soğan kabuğu yakılırsa, yakan kişi fakir olur (Zafer Köyü)
§
Ocağa tırnak atılmaz, canlı sayılır, günahtır. (Eldeş Köyü, Zafer Köyü,
Yukarıdere Köyü, Aşağı Çerçi Köyü, Özbaşı Köyü).
§
Ocağa saç atılmaz, canlı olduğu için günahtır. (Aşağıçerçi Köyü)
§
Ocağa veya çıraya tükürülmez, mekruhtur, tüküren fakir olur(Eldeş Köyü,
Zafer Köyü).
§
Çıra tükürülerek söndürülmez. Çünkü çıra güzel kokar, güzel kokmasının
nedeni Peygamberin terinden meydana gelmesindendir (Zafer Köyü)
§
Ateş kutsaldır, çünkü her şeyin son geçidi ateştir, o insanlara verilen bir
nimettir. Ateşe tükürülmez, günahtır. Ateş bir nurdur. Ekmek ateşten geçtiği
için, ondan kurtulduğu için bir nimettir, üzerine basılmaz (Uğurlu Köyü,
Zafer Köyü, Özbaşı Köyü).
§
Ocağın yanında yatmak iyi sayılmaz, buralarda cin peri tayfası gezinir
(Zafer Köyü).
§
Tuvalet altlarında, evlerin saçak altlarında, küllüklerde, değirmenlerde ve
köprü altlarında cin peri tayfası gezinir (Zafer Köyü)
§
Akşam namazından sonra evden ateş verilmez, çocuk uyuyamazmış. (Özbaşı Köyü)
§
Akşam namazından sonra evden ateş, maya, tuz verilmez; evin bereketi gider.
( Yukarıdere Köyü)
§
Akşam namazından sonra evden yoğurt vermek gerekirse üzerine odun kömürü
atılır, evin bereketi kaçmasın diye. (Yukarıdere Köyü)
§
Tuvalete sol ayakla girilir, sağ ayakla çıkılır (Eldeş Köyü, Yukarıdere
Köyü, Özbaşı Köyü, Zafer Köyü)
§
Tuvalette konuşanın ölürken dili tutulur (Zafer Köyü).
§
Tuvalete tükürülmez, tüküren insana Şeytan can verirken kendi tükürüğünü
içirir (Zafer Köyü)
§
Tuvalette, banyoda fazla kalınmaz. İnsanı koruyan melaikeler pis kokulu
yerlerde durmayı istemedikleri için incinirler. (Zafer Köyü).
§
Evin eşiğinden sağ ayakla girilir, sol ayakla çıkılır (Eldeş Köyü, Özbaşı
Köyü, Yukarıdere Köyü, Zafer Köyü)
§
Yeni gelin evin eşiğinden geçerken kucağına çocuk verilir, yumurta yedirilir
çok çocuğu olsun diye. Eşiğe yağ sürdürülür yağ gibi geçinsin diye, bal
sürdürürler yağ gibi yapışsın diye. (Yukarıdere Köyü, Zafer Köyü)
§
Eşiğe oturmak uğursuzluktur, iftiraya uğrar, dedikodusu olur, eşiğe çingene
oturur, fakirliğe işarettir. (Eldeş Köyü, Aşağı Çerçi Köyü, Özbaşı Köyü,
Yukarıdere Köyü, Uğurlu Köyü, Zafer Köyü)
§
Eşiğe oturulmaz, oturulursa melekler eve giremez. (Yukarıdere Köyü)
§
Yeni gelinin kötü huyları babasının evinde kalsın diye eşikten geçerken
eteği silkelenir. (Mamak Köyü)
§
Kırk suyu tuvalete dökülmez ağaç diplerine, çantı dibine veya ayrı kanallara
gittiği için abdestliğe dökülebilir. Kırk suyu kaşıkla evin duvarlarına
serpiştirilir, evde temizlik olur, bu yapılmazsa uğursuzluk olur. (Eldeş,
Yukarıdere Köyü, Uğurlu Köyü)
12.
NAZAR İNANCI
Bölgede evi ve içerisinde yaşayan maliklerini nazardan korumak amacıyla
uygulanan en yaygın pratik kesilen hayvanların veya av hayvanlarının başının
veya boynuzlarının evin çatmalarına ya da kapıların üzerine çakılmasıdır.
Ayrıca gene nazara karşı atnalı, kurbağa ölüsü, kaplumbağa kabuğu, yumurta
kabuğu, ayakkabı, çarık, muska, gökboncuk ve sarımsak
da
kullanılır. Evin içerisine veya giriş kapısının üzerine Besmele ya da
Maşallah gibi yazıların yazılması da söz konusudur. Kurucaşile’ de tespit
edilen ilginç bir uygulama omuzluk
ağacının altına çakılan bir çiviye tavuk pisliği, köpek tüyü, sarımsak
kabuğunun karıştırılıp bir beze sarılarak asılmasıdır. Buna benzer bir
uygulama ahır için de gerçekleştirilir: Buna göre köpek tüyü, sarımsak
kabuğu ve katran karıştırılarak bir beze sarılır ve ahırın üzerindeki
kirişlerden birine asılır.
13. BEDDUA
İnandığı ilahi kudretin öfke, lanet ve şiddetini hasmının üzerine çekmek
isteyen bölge insanı günlük hayatta kullandığı beddualarda kimi zaman onun
evini ve içerisindeki mimari elemanları da hedeflemiştir. Bölgede konutla
ilgili tespit edilebilen tespit edilebilen beddualar şunlardır:
§
Ocağın sönsün.
§
Ocağında incir çubuğu bitsin.
§
Ocağın batsın.
§
Evin başına yıkılsın.
§
Evin batsın.
§
Baykuş tünesin.
§
Kapın kilitli kalsın.
14. SONUÇ
Alan
araştırması sırasında il genelinde halk mimarisi ürünlerinin hızla yok
olmaya yüz tuttuğu hatta bazı bölgelerde tamamen yok edildiği
gözlemlenmiştir. Bunun en büyük nedeni geleneksel mimarinin büyük ölçüde
ahşaba, yani orman ürünlerine dayalı olması ve yürürlükteki yasalar gereği
ahşap malzemenin yapılarda ancak sınırlı olarak kullanılabilmesidir.
Bölgenin zengin ormanları ahşap malzemenin betonarmeye göre daha ucuz ve
kolay temin edilir olmasını ne yazık ki sağlayamamaktadır. Bu çöküşte
geleneksel hayat tarzının bitişi, geniş aile düzeninin yerini çekirdek
aileye bırakması ile insanların değişen beğeni ve arzuları da çok etkili
olmuştur.
Bölgeden büyük kentlere ve yurtdışına doğru yaşanan göç olgusu köylerin ve
kasabaların boşalmasına neden olmuş; tarım ve hayvancılık gerilemiş;
geleneksel üretim tarzı ile ilintili değirmen, ambar, samanlık gibi yapılar
işlevlerini yitirerek kaderlerine terk edilmiştir. Eski evler, köy odaları
ve camiler ise cazibelerini yitirerek yerlerini modern, ucuz, zahmetsiz
malzeme ve tekniklerle inşa edilen betonarme yapılara bırakmıştır. Özellikle
köylerde ahşap evde yaşayan herhangi bir ailenin en büyük rüyası yeni bir ev
yaptırabilecek kadar paradır. Bugün için Amasra’ nın kırsal kesiminde
geleneksel ahşap bir ev bulmak hemen hemen mümkün değildir. Halktan alınan
bilgiye göre kırsal kesimdeki ahşap evler, ambarlar, samanlıklar, köyodaları
vs. sökülerek fırın sahiplerine cüzi bir para karşılığında satılmakta; bir
toplumun kültürü, bilgi ve becerisi bir avuç bozuk para uğruna ekmek ateşi
olmaktadır.
Bugün Bartın köylerinde nelerin yok olup gittiğini bile bilmemekteyiz.
Örneğin Ulus’ lu Hamdi’ nin de bahsettiği ahşap yığma camiler yalnızca satır
aralarında yaşamaktadır. Tahribatın boyutları korkunçtur. Zira köylü için
geleneksel yapıların hiçbir kıymeti kalmamıştır. Bu evlerde yaşayanlar;
samanlığı, ambarı kullananlar adeta bunu utanarak, mecburiyetten dolayı
yapmaktadır ve ilk fırsatta yeni bir ev yaptırmaya kararlıdır. Sayıları çok
azalmış olan yapı ustaları ise artık yaşamayan eski bir zanaatın son
mirasçılarıdır. Kırsal kesimde halk mimarisi ve mimarlık bilgisi yok olmak
üzeredir.
YAPI SÖZLÜĞÜ
Halk
mimarisi olgusunun Anadolu coğrafyasının faklı bölgelerinde, farklı
şartlarda yeşerip gelişmesinin getirdiği zenginlik ve çeşitlilik, yapı ve
yapı sanatı ile ilintili terimlerde de yeknesak bir düzenin oluşmasını
engellemiş, aynı veya benzer ögelerin değişik bölgelerde değişik sözcüklerle
ifade edilmesi neticesini doğurmuştur. Bartın ilinde de mimarlıkla ilgili
yöreye özgü bir kavramlar silsilesi mevcuttur.
Afur:
Ahırda ineklerin yem yediği ahşap yemlik.
Ağaç
Oda:
Köy
odası.
Akım:
Çatı
eğimi.
Apteslik Yannı:
Sofanın köşesinde abdestlik, hela ve mutfak raflarının bulunduğu 1,5-2 metre
genişliğinde alan.
Aralık:
Sahil kesiminde sofa.
Ara
Yer:
İki
oda arasına yerleştirilen ve ses izolasyonu sağlayan dar koridor. Ayrıca bu
koridor vasıtasıyla sofadan sergü adı verilen mekana ulaşılır.
Arka:
Kömeç köyü ve çevresinde tespit edilen evlerin rüzgar, kar ve yağmura diğer
cephelere göre çok daha fazla maruz kalan cephesinde uygulanan (kuzey cephe)
ve bu cepheyi ikinci kez saran dış kaplama, üveyik kanadı şeklindedir.
Armoz:
Hatılların birbirlerine bitiştirildiği yan yüz.
At
Damı:
Köyodalarının zemin katlarında yer alan ahır bölmesi.
Baca:
Ocak.
Baca
Sövesi:
Ocakların iki dik kenarı. Söveye tutturulan demir bir halka aydınlanmada
kullanılan çıranın yerleştirildiği alandır.
Baltacuk Ayarı:
Değirmenlerde suyun gelişini ayarlayan ya da tümüyle kapatan ahşap musluk
sistemi.
Battal Ağaç:
İnşaat işlerinde kullanılan büyük ve işlenmemiş ağaç, tomruk.
Battal Taş/Koca Taş:
Temelde çatmaların altına ya da dikmelerin altına gelecek şekilde
yerleştirilen büyük ( birkaç yüz kg ağırlığında) temel taşı.
Bedavra :
Çam,
kestane veya köknar ağaçlarının balta ile yarılması yöntemiyle elde edilen
ahşap elemanların çatı üzerine kaplanmasıyla gerçekleştirilen örtü.
Kalınlığı 1 cm, genişliği 3-4 cm, uzunluğu ise 50 cm olanlara yarma,
kalınlığı 2-3 cm, genişliği 15-20 cm, uzunluğu ise 3-5 m. olanlara ise tahta
adı verilir.
Belleme:
Odaların altında dökmeden büyük taşıyıcı kiriş. Sayısı evin büyüklüğüne göre
3 ile dört arasında değişir. 30x20cm. ebatlarındadır.
Buğar:
Pınar, çeşme.
Cilit:
Çiğ
tuğla ile inşa edilen ambar ve samanlık gibi yapılarda kullanılan yatay
ahşap elemanlar, hatıl. 1-1,5 metreyle bırakılır.
Çamur:
Bağlayıcı olarak kullanılan balçıklı toprak. Çatlamasını önlemek amacıyla
çamurun içine genellikle saman bazen de keten çilesi katılır, suyla
karılarak mayalanması için bir süre bekletilir, daha sonra uygulanır.
Çandu/Çandı Kesme/Çinti:
Kabaca yonulmuş tomrukların köşelerdeki yarım boğazlar vasıtasıyla üst üste
oturtulması yöntemiyle oluşturulan yığma yapı. Ayrıca yapıların köşelerinde
yer alan geçmeler de bu isimle bilinir.
Çardak:
İç
kesimde odalar arasında yer alan ve sofa işlevi gören geniş hacim.
Çatı
Dikmesi:
Çatıyı ayakta tutan ahşap direkler. Dikmeler oynamamaları için
ayıbacaklarıyla desteklenmiştir.
Çatı
Ev/Doldurma Ev:
Ahşap çatkının arasının tuğlayla doldurulduğu, karkas yapı. “Çatı” kelimesi,
birbirine çatılmış, çakılmış şeylerin topu anlamına gelmektedir.
Çatma:
Ahşap yığma yapı ve bu yapının köşelerindeki geçmelerin bütününe verilen ad
(Çatma başı, çatma dibi).
Çember/Bağ Ağacı:
Karkas yapılarda direkleri dört taraftan yatay olarak bağlayan ahşap
kirişler. Bu ağaçlar birbirlerine dört köşede dam kertisiyle bağlanır. 10x10
cm. ya da 10x12 cm. ebadındadır.
Çevürge/Çövürge/Çökürge:
Evlerin iç mekanında yer alan kapılarda, pencerelerde ve dolaplarda
kullanılan ahşap kapı mandalı.
Çırpmak:
Ahşap elemanları kesime uygun şekilde işaretlemek.
Çörtle/Çörte:
(1)Hamam dolabı ve abdestlikde oluşan atık suyu evden dışarı atmayı sağlayan
çam veya meşe ağacından oyulan oluk. (2)Su kaynaklarından çeşmelere su
getirilen ahşap oluk.
Çubuk:
Bedavraların üzerine yerleştirildiği mertekler.
Dakma/Takma:
Mertek. 10-12 cm. çapındadır. Uzunluğu çatının eğimine göre değişir.
Dam/Tam:
Ahır. Genellikle her evde zemin katta iki tane ahır bulunur; bunlardan
birisi
öküz
tamı,
diğeri ise
inek
tamı
olarak adlandırılır.
Damaltı: Zemin
katta ahırın ahşap kaplamalı tabanı ile toprak yüzeyi arasında kalan ve
eğimden kaynaklanan boşluk. Bu boşluk genellikle kümes olarak
değerlendirilmiştir.
Dam
Kertisi/Düz Kerti/Domuz Damı Kertisi:
Konutların zemin katlarında kullanılan kaba geçmeler.
Daraba:
(1)Ahşap malzemeden bahçe çiti. (2)Yapıların iç mekanlarında yer alan bölme
duvarları. Kalınlık yaklaşık 1,5 santimdir. Daraba tahtalarının uzunluğu
koğuşlara göre daha kısadır.
Direk/Dikme:
Ahşap karkas yapılarda kullanılan 10x10 cm boyutlarında ve 3 metre
yüksekliğinde ahşap dikmeler.
Direkbaşı/Başlık:
Karkas yapılarda direklerle çember ağaçları arasına yerleştirilen ve kolona
etki eden basıncı azaltmak amacıyla kullanılan çok sert ağaçlardan imal
edilen tepelik. 50x50x15 cm. ebatlarındadır
Direkbaşı Arası Doldurma: Ahşap
çatkının arasının tuğla veya çiğ tuğla ile doldurulması yöntemi.
Dökme/Atma:
Zemin katla birinci kat arasına 1 metre arayla atılan,
dökülen,
taşıyıcı ağaç kirişler. 15-20 cm çapındadır.
Döşek:
Kısa
kenarı yaklaşık 3 cm, uzun kenarı 10-12 cm olan taban döşemesi tahtası.
Eğmeç:
Ocağın altında ocaklık kirişinin üzerinde temellerin ve dolgu toprağının
yerleştirildiği ahşap taban, ocak kaidesi.
Epteslik:
Abdestlik. Abdest alınan, bulaşık yıkanan, el yüz temizliği gerçekleştirilen
ve hatta kışın çamaşır yıkanan ahşap tezgah. Tezgahın altında yer alan
dolaplarda ve üstünde yer alan raflarda mutfak malzemeleri ve su güğümleri
de muhafaza edilir. Bu kısmın dış kaplama tahtaları diğer alanlara göre daha
seyrek çakılmıştır ve havalanması gerektiği için -kuzeyden esen rüzgar
düşünülerek- genellikle kuzeye çevrilmiştir.
Göbek:
Ahşap tavanların ortasında yer alan süslü alan.
Göbek Taşı:
Tavşut fırınlarının örtüsünde üstte en ortaya konulan yuvarlak biçimli taş.
Gönyesine Getirmek:
Yapının köşelerini gönye yardımıyla dik açıyla birleştirmek.
Hamam Dolabı/Gusülhane:
Odalarda ocağın yanında pencere tarafında yer alan yıkanma dolabı. Ayrıca
yüklük işlevi de görür. Burada ocakta ısıtılan su kenarda yer alan rafın
üzerine yerleştirilir ve küçük bir tasla taburelere oturularak yıkanılır,
yıkanma işleminden sonra içerisinde bulunan ahşap dolap kapatılır, yatak
yorgan tekrar buraya konulur. İçerisinde oluşan atık su ahşap borularla
dışarı atılır.
Hambar:
Ambar.
Hambar Çardağı:
Ambar girişinin önünde yer alan üç yönden açık çıkıntı.
Hambar Gözü:
Kandilleri üç yönden çeviren ahşap bölmeler.
Hambar Kandili:
Ambarlarda depolama amacıyla kullanılan derin bölmeler.
Hatıl:
Ahşap yığma yapılarda duvarları oluşturan dikdörtgen kesitli ahşap
elemanlar. Kısa kenarı zemin katta 6-8 cm, üst katta 4-5 cm,uzun kenarı
25-30cm, uzunluğu 4-5 metredir.
Hela/Kenef/Ayakyolu/Apteshane:
Tuvalet.
Hergil/Helgir:
Konutlarda kullukta yer alan dikdörtgen prizma, üstten kapaklı, içerisinde
bölmeleri bulunan, lambalı tahtalarla imal edilen zahire deposu.
Hücre/Fecre/Gözgere/Galeve:
Ocağın yanında yer alan ve genellikle kahve takımlarının ve aydınlatma
araçlarının muhafaza edildiği kapaksız nişler.
Işıklık/Parmaklık/Nefeslik:
Kulluk kısmının cephelerinde yer alan hava ve ışık girmesi için kullanılan
parmaklıklı dikdörtgen boyutlu küçük açıklık.
İnahtar Çekmece:
İnşaat işlerinde uygulanan kabala ya da kesene olarak da bilinen bir
çeşit ihale usulü. İnşaatın maliyeti usta tarafından çalışmanın başında
toptan ya da taksitler halinde alınır ve bundan sonra yapı sahibi hiçbir
şeye karışmaz.
İskele:
Dik merdiven.
İskelet:
Karkas yapılarda ahşap çatkı.
İspanyol Örtü:
Kırsal kesimde ellili yıllardan sonra yaygınlaşmaya başlayan, saçakların
oldukça geniş tutulduğu örtü biçimi.
Kabak Gitmek:
Ahşap yığma evlerde ikinci katın dış duvarları oluşturulurken abdestlik
kısmını evin cephesinden hafifçe dışarı taşırmak.
Kafa:
Mahya ağaçlarının saçaklardan dışarıya taşan fazlalığı.
Kalem Çekmek:
Kalemle hatılların uç kısımlarındaki boğaz yerlerinin işaretlenmesi.
Kalem Yonmak:
Kertiklerin açılması.
Kaplama Ev:
Ahşap çatkının dış yüzeyinin kereste çakılarak kapatıldığı yapı. Yağmurun
vurduğu cephelerde kaplama üveyik kanadı şeklinde, diğer cepheler ise
lambalı olur.
Karaltı:
Kızak ve arabaların muhafaza edildiği basit yapı.
Kara
Duvar/Kara Yapı/Kara Bina/ Kasnak Yapı:
Ahşap yığma tekniğiyle –tomruklarla veya hatıllarla- inşa edilmiş her tür
mimari eser. Bu tip yapıları inşa edebilecek kabiliyet ve bilgiye sahip
kişiler kara yapı ustası olarak adlandırılır.
Kara
Duvar Örtüsü:
Saçakların daha dar tutulduğu ve bölgenin geleneksel örtü biçimini teşkil
eden örtü biçimi.
Karga Dili/Firengi Geçme/Firengi Çatması:
Evlerin üst katlarında kullanılan ince kesitli geçmeler. Tam kerti.
Kasnak Tahtası:
Hatıl.
Kayran:
Çürüksü, dayanıksız, yumuşak taş.
Kayranlı Toprak:
Kıraç, taşlık yerlerde bulunan, çamur yapmaya elverişli olmayan toprak
cinsi.
Kelebe Bonduruğu/Kandil Bağı/Kar Bağı:
Kelebe direklerini birbirine bağlayan dört adet kirişten her birine verilen
ad..
Kelebe Direği/Buğa Direği/Hamal Ağacı/Kafes Dikmesi/Baba Direği:
Oturtma çatılarda, çatıyı ayakta tutan dört tane ahşap direkten her birine
verilen ad. 15x15 cm ebatlarında 2-2,5 metre yüksekliğindedir.
Kelevet:
Kerevet.
Kenef/Hela/Memişhane/Ayakyolu:
Tuvalet.
Kepenge:
Pencereleri dışardan kapatmaya yarayan ahşap kapak.
Kertik:
Ahşap hatılların uç kesimlerinde açılan çentik, boğaz.
Kertme:
Boğaz açma faaliyeti.
Kıtık:
Bağdadi sıvasına ve çamur harcına katılan 1-2 cm. boyunda kıyılmış keten.
Kibritlik:
Fırınların dış cephesinde yer alan küçük niş.
Kiler Dolabı/Danalık/Kuzuluk:
Oda
içerisinde kilerüstü dolabının altında yer alan genellikle mutfak
eşyası veya odun muhafaza edilen, zaman zaman da buzağı ve kuzuların
barındığı dolap.
Kiler Odası:
Kentte zemin katta hergil dolabının ve tel dolabın yerleştirildiği oda.
Kilerüstü Dolabı/Ekmek Dolabı:
Kilerin üzerinde yer alan bir miktar mutfak malzemesinin ve yiyeceğin
muhafaza edildiği dolap.
Kitleme:
Kent
merkezinde yığma yapılardaki geçmelere verilen ad.
Koğuş Tahtası:
Kaplamada veya iç bölüntüde kullanılan darabadan uzun kereste. Kalınlığı
yaklaşık 2 santimdir.
Kol:
Çardakta mısırların asılarak kurutulduğu çıtalar.
Korkuluk:
Pencere önlerinde yer alan ahşap parmaklıklar.
Kovuk:
Ocak
nişi.
Kovuk Ağaç/Kubur Ağacı:
Tuvalette meydana gelen pisliğin evin altında yer alan kuburluğa inmesini
sağlayan ahşap oluk.
Kök
Ağacı:
Kelebe direklerinin oturtulduğu iki adet yatay ahşap eleman.
Kuburluk/Kenef Altı:
Tuvaletin altında atıkların indiği alan. Burada ot ve yapraklarla
karıştırılan tuvalet atıkları tarlalarda gübre olarak değerlendirilmiştir.
Kulluk/Gulluk/Güllük:
Konutların zemin katında yer alan depo vazifesi de gören yaşanılmayan giriş
mekanı.
Küfün Taşı:
Ocağın yapımında kullanılan baltayla yonulabilecek kadar yumuşak, hafif ve
gözenekli taş cinsi, küfeki taşı.
Lamba:
Tavan döşemesi, taban döşemesi, iç duvarlar ve hergillerin yapımında
kullanılan bir teknik.
Maktaya Çıkmak:
İnşaata uygun ağaçların ormana gidilerek işaretlenmesi.
Mayalı Toprak:
Çamur harcı yapmaya elverişli killi toprak.
Mertek:
Mahyadan binanın dışına doğru uzatılan ağaç elemanlar.
Miri
Orman:
İnşaatta kullanılan ahşabın temin edildiği sahipsiz orman alanları.
Miyaz/Minyaz:
Binanın temeli. Derinlik 50-100 cm arasında arazinin eğimine göre değişir.
Temel duvarların oturacağı alanın genişliği ise 60-70 cm. arasındadır.
Miyaz Taşı:
Temele yerleştirilen iri (300-500 kg.) taşlar. Genellikle her evin altında
12 tane (çatmaların veya dikmelerin altında) olur.
Miyaz Kütüğü/Temel Meşesi/Kötürüm Ağacı/Çindi Ağacı:
Miyaz taşının üzerine yerleştirilen, evin yükünü temele aktaran ve
genellikle meşeden elde edilen ahşap eleman. 25x30 cm. ebatlarındadır.
Ocak
Kirişi/Ateş Ağacı:
Zemin katla birinci kat arasında yer alan ve yalnızca ağır taş ocakların
yüklerini taşımakla mükellef kalın ağaç kiriş. Ocak kirişleri 35-40 cm.
çapındadır.
Ocak
Taşı:
Taş
ocaklarından elde edilen yapı taşı.
Ocaklık Yeri:
Değirmenin inşa edilmesine müsait, suya yakın arazi.
Ocaklık Çıvı:
Ocağın altında yer alan üç ayrı katmandan oluşan (en altta ahşap, ortada
toprak üstte taş) döşeme.
Oluklu Kiremit/Yerli Kiremit:
Omuzluk/Boy Meşesi/Maha:
Mahya. 10x5 ya da 12x5 cm. ebadındadır. Yüksekliği çatının eğimine göre
değişir.
Öğmek:
Çamur harcı ya da bağdadi sıvası yaparken materyali birbirine karıştırmak.
Öndül:
Çatı
kapatılırken ustalara bahşiş olarak getirilen havlu, kumaş, mintan gibi
hediyelere verilen ad.
Öndül Ağacı:
Çatıda öndülün takıldığı uzun sırık.
Pabuç:
Karkas yapılarda dikmelerin altına yerleştirilen ve temel vazifesi gören taş
altyapı.
Pasak/Basak:
Merdiven
Pasakdibi:
Merdivenin önündeki boş alan.
Payanda/Ara Payanda/İğreti Payanda/Ayıbacağıı:
Karkas yapılarda direklerin esnemesini ve açılmasını önlemek amacıyla çapraz
olarak uygulanan ahşap destekler.
Persek Taş:
Ufak
boyutlu taş.
Pervaz:
Süpürgelik. Ahşap duvarların döşeme ile birleştiği alanda tahtaların ek
yerlerini kapatmak için kullanılan yaklaşık 10 cm yüksekliğinde ve boyu
odanın boyuna göre değişen ahşap şerit.
Sandık Başı Geçme:
Yalnızca Ulus ilçesi, Aşağı Çerçi köyünde tespit edilebilen geçme tekniği.
Evlerin zemin katında uygulanmıştır ve geçme biçimi kırlangıç kuyruğunu
andırmaktadır.
Sargu:
Karkas yapılarda dış veya iç duvar kaplaması.
Sergen:
Odalarda ve epteslikte pencere seviyesinin üzerinde duvarlar boyunca uzayan
ahşap raf.
Sergü/Sergi/Günlük//Yanlık/Gün Çağrağı/Çıkma:
Evin
güneş alan cephesinde yer alan kışa hazırlık faaliyetleri kapsamında bazı
yiyeceklerin kenevir yaygılar üzerinde kurutulduğu ahşap çıkıntı, balkon.
Kıbleye yani güneye çevrilir.
Set/Peyke:
Sedir. Odalarda veya çardakta pencereli duvarlar boyunca yerleştirilen,
oturma ihtiyacını karşılayan ahşap eleman. 7 cm. eninde ve 50 cm.
yüksekliğindedir.
Seyrek Doldurma:
Ahşap çatkının arasının tuğla ile doldurulması yöntemi.
Sık
Doldurma:
Ahşap çatkının arasının ağaç artıkları ile düzenli bir şekilde
doldurulmasına dayanan duvar tekniği. Ahşap dolma tekniği.
Söve:
(1)Kemerli taş ocakların kilit taşı.(2)Kapıların iki yanındaki ahşap dikme
söve
dikmesi,
söve dikmelerini birleştiren yatay eleman ise
söve
başlığı
olarak adlandırılır. Söveler 5x10cm ebadında dikdörtgen kesitli ya da 10x10
cm ebadında kare kesitli elemanlardır.
Sübek/Kavile/Darak:
Genellikle kullanılan hatılla aynı tür ağaçtan ya da yalnızca kiren
(kızılcık) ağacından imal edilen 15-20 cm. boyunda 2x2 cm. ebadında kare
kesitli ağaç çivi. Hatılların birbirine tutturulması işlevini yerine
getirir.
Sürme Pencere:
Üstten ya da yandan sürülerek açılıp kapanan pencere.
Sürme Tahtası:
Kiremit altı tahtası.
Şükranlık:
Ev
için kesilen kurban.
Tamak:
Çift
kanatlı dış kapılarda kullanılan ve ağaçtan imal edilen kilit sistemi.
Taşlık:
Evin
girişinde taş döşeli düz alan.
Temek:
Ahır
duvarlarında yer alan ışık ve havalandırma ihtiyacını karşılayan, ayrıca
ortamda biriken hayvan pisliğinin,
kemre,
dışarı atıldığı açıklık; camsız ahır penceresi.
Teraziye Almak:
Eğimli arazi üzerinde inşa edilen yapılarda binanın tabanının temel
duvarları vasıtasıyla düzgünleştirilmesi.
Üveyik Kanadı/Eveyik Kanadı:
Yalı
baskısı. Binaların yağmura ve kara yoğun olarak maruz kaldıkları
cephelerinde uygulanan bir tekniktir. Kent kökenli olup kırsal kesimde
tespit edilen uygulamaları çok kaba ve basittir. Kaplama tahtaları
birbirleri üzerine binecek şekilde çakılır, böylece yüzeye düşen suya karşı
sızdırmaz bir cephe kaplaması oluşturulur. Kaplama sırasında üveyik (kumru)
kuşunun kanadına benzer bir netice oluştuğu için yerel olarak bu isimle
anılmaktadır.
Vakit Kesimi:
İnşaatta kullanılacak ağaçların cinine göre değişen zaman dilimleri
içerisinde kesiminin gerçekleştirilmesi.
Yangın Bacası/Yangın Penceresi/Kızgınlık/Kuzgunluk Tepesi:
Çatıdaki kiremitleri aktarmak ve muhtemel yangınları söndürmek amacıyla
kullanılan açıklık. Ayrıca bu açıklıktan çatı arasına ve oradan da çardağa
ışık vurur. Bu nedenle güne karşı yani güneye bakar.
Yaşmak:
Ocağın ön yüzündeki taş kemer ya da onun yerini tutan ahşap eleman.
Yollama/Meşe Yollaması/Aykuru Ağaç/Bağ Ağacı:
Karkas yapılarda temel taşlarının üzerine yerleştirilen ve birbirlerine
geçmelerle sabitlenen büyük ağaç hatıllar.
Yonmak:
Ahşabı ya da taşı inşaatta kullanılabilecek hale getirmek.
Zar:
Tavan kaplaması.
KAYNAKLAR :
§
Ruhi
KAFESÇİOĞLU,
Kuzey Batı Anadolu’ da Ahşap Ev Yapıları, İstanbul 1955, Pulhan Matbaası.
§
HAGEM ARŞİVİ
(b.2001.0173),(b.2001.0174), (b.2001.0175), (b.2001.0176), (b.2001.0177),
(b.2001.0178), (b.2001.0179), (b.2001.0180), (b.2001.0181), (b.2001.0182),
(B.2001.0183), (B.2001.0184), (b.2001.0185), (YB.2001.0039), (YB.2001.0053),
(BVB.2001.0039)
|
KAYNAK KİŞİ
LİSTESİ |
|
ADI |
D. TARİHİ |
DOĞUM YERİ |
MESLEĞİ |
ÖĞRENİM DURUMU |
|
|
1932 |
|
Yapı Ustası
Marangoz |
Okuma yazması
var |
|
Billur AĞARTAN |
1955 |
Bartın -
Kurucaşile - Uğurlu Köyü |
Ev hanımı |
Orta okul |
|
Fatma AĞARTAN |
1928 |
Bartın –
Kurucaşile-Uğurlu Köyü |
Ev hanımı |
Okuma yazması
var |
|
Niyazi ALTAŞ |
1916 |
|
Çiftçi |
Okuma yazması
yok |
|
Ahmet Necati
ALTIPARMAK |
1925 |
|
|
Ortaokul ikinci
sınıftan terk. |
|
Hüseyin AY |
1930 |
|
|
Okur yazar |
|
Mehmet AY |
1947 |
|
Çiftçi |
İlkokul |
|
Tamam AY |
1931 |
Kastamonu -
Azdavay - Dizdarlı Köyü(1948’ de Bartın Ulus Yukarıdere köyüne gelin
gelmiş) |
|
Okuma yazması
yok |
|
Hüsamettin
BİLGİÇ |
1927 |
Bartın -
Kurucaşile - Şeyhler Köyü |
|
İlkokul beşinci
sınıftan terk |
|
Muzaffer
DEMİRBAŞ |
1937 |
Bartın -
Kozcağız - Özbaşı Köyü |
|
Okuma yazması
var |
|
Bekir DEMİRTÜRK |
1924 |
Bartın -
Kurucaşile - Kömeç Köyü |
|
İlkokul |
|
İsmail DİŞTOSUN |
1934 |
Bartın -
Kozcağız - Özbaşı Köyü |
|
Okuma yazması
yok |
|
Bülent ÖZALP |
1936 |
Bartın - Ulus -
Ovatekkeönü Köyü |
Kayık ustası |
İlkokul |
|
Yusuf SARIALP |
1923 |
Bartın - Ulus -
Eldeş Köyü |
Yapı Ustası |
İlkokul |
|
Fatma SARIALP |
1922 |
Bartın - Ulus -
Eldeş Köyü |
Ev hanımı |
Okuma yazması
yok |
|
|
1935 |
Bartın -
Kurucaşile - Kapısuyu Köyü |
Emekli |
İlkokul |
|
|
1928 |
Bartın - Ulus -
Aşağıçerçi Köyü |
Ev hanımı |
Okuma yazması
yok |
|
Yaşar YOĞURTÇU |
1916 |
|
Mimar |
İlkokul |
Halk
mimarisi için bkz.
Cengiz BEKTAŞ, Halk Yapı Sanatı,
İstanbul 2001, Literatür Yayıncılık
Serim DENEL, “Halk Mimarisi Üzerinde
Gözlem ve İncelemelerde İzlenebilecek Yöntem ve Yakından İlgili
Diğer Dallar İle Olan Bağıntısı Üzerinde Görüşler”, Türkiye’ de
Toplumsal Bilim Araştırmalarında Yaklaşımlar ve Yöntemler, Ankara
1977, ODTU THBT Yayınları
Yavuz KÖKTAN-Hatice Çiğdem GÖNÜLTAŞ,
“Dünkü Konut Anlayışımız ve Halk Mimarisi Üzerine”, Motif Halk
Oyunları Eğitim Derneği Gençlik Kulübü Dergisi, Yıl 7, Sayı 26,
Eylül 2001
Burhan OĞUZ, Türkiye Halkının Kültür
Kökenleri/İnşa Isıtma ve Aydınlatma Teknikleri, İstanbul 2001,
Anadolu Aydınlanma Vakfı Yayınları
Semra ÖGEL, “Halk Mimarisi, Bazı
Özellikleri ve Sorunları”, Türkiye’ de Toplumsal Bilim
Araştırmalarında Yaklaşımlar ve Yöntemler, Ankara 1977, ODTU THBT
Yayınları
Suphi SAATÇİ, “Halk Mimarisinin Halk
Bilimi Açısından Değerlendirilmesi”, V. Milletlerarası Türk Halk
Kültürü Kongresi Maddi Kültür Seksiyon Bildirileri, Ankara 1997,
Kültür Bakanlığı Yayınları
Türk Halk Mimarisi Sempozyumu
Bildirileri, 5-7 Mart 1990 Konya, Ankara 1991, Kültür Bakanlığı
Yayınları
Bölgede çalışma yapılan yerleşimler şunlardır:
§
Bartın; Merkez.
§
Kozcağız Beldesi;
Merkez Mahalle, Mamak Köyü, Özbaşı Köyü.
§
Ulus İlçesi; Merkez,
Eldeş Köyü, Aşağıçerçi Köyü, Yukarıdere Köyü, Şirinler Köyü.
§
Kumluca Beldesi;
Merkez Mahalle, Zafer Köyü.
§
Amasra İlçesi; Merkez,
Tarlaağzı Köyü.
§
Kurucaşile İlçesi;
Merkez, Ovatekkeönü Köyü, Kömeç Köyü, Uğurlu Köyü, Kapısuyu Köyü,
Şeyhler Köyü, Çayaltı Köyü.
İç kesimde ve dağ köylerinde konak tarzında üç katlı konutlar
mevcuttur. Örneğin Ulus ilçesi Eldeş Köyü Emirdaş Mahallesinde
bulunan Niyazi Altaş Konağı 1930’lu yıllarda Bartın’ dan gelen bir
usta grubu tarafından köy ağası Molla Yakup için inşa ettirilmiştir.
Bugün
kullanılan su terazilerinin bölgeye girişinden önce dağ köylerinde
şöyle bir sistem kullanılmıştır: Ağaç kesilip kabaca yonulur, bir
kenarından bir metre kadar bölümü düzeltilir. Buraya bir parça su
dökülür su tam ortada sabitlenene kadar ağacın yüzeyi düzeltilir.
(Kaynak Kişi Hüsamettin BİLGİÇ).
|