|
||||||
|
||||||
|
PROKOPİUS’UN TRABZON SEYAHATİ
A. Mican Zehiroğlu
MS 554 yılında, Prokopius tarafından yazılan [1] “Yapılar” isimli eserde; Justinianus dönemindeki imar faaliyetleri anlatılır. Antik Kolkha kültürünün en batıdaki temsilcileri olan ve o dönemlerde bugünkü Trabzon, Rize bölgesinin yüksek kesimlerinde yaşayan Tzaniler de bu eserin bir bölümüne konu olmuştur. Prokopius, Tzanika olarak adlandırılan bu bölgede, Bizans devletinin icraatlarını devletin resmi tarihçisi olarak aktarmıştır. Sahil şeridindeki denizci akrabalarının aksine, yüksek kesimlerde yaşayan ve daha önceki asırlarda da Sanni adıyla anılan[2] Tzaniler, o dönemde yaylacılık ve eşkiyalıkla geçin-mekteydiler. Prokopius, yazısının başında, Tzaniler ve onların memleketi ile ilgili bazı ön bilgiler vererek, gözlemlerini aktarır ;
“Tzaniler,
kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir
halk olarak yaşamışlardır. Vahşice bir yaşam biçimi sürdürerek, ağaçlara,
kuşlara ve çeşitli mahluklara tanrıları gibi hürmet ederler ve onlara
taparlar. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı
olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler, ama hayatlarını, ziraat ile değil,
haydutlukla ve eşkiyalıkla kazanırlar. Zira, toprağı işleme konusunda usta
değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile
oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece
taşlık, işlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına
sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli
toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek
mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta
buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır.
Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında
kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve
düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir
yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator Justinianus’un saltanatı sırasında,
general Tzittas’ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna
uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler.
Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti
tercih etmiş oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hristiyanlığı
kabul ettiler. Böylece, her tür haydutluktan vazgeçerek yaşam biçimlerini
huzurlu bir yola sokmuş oldular ve -daha sonra- düşmana karşı sefere
çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar.”
[3]
Gerçekten de, MS 527 yılında Bizans hükümdarı olan Justinanus’un[4]
saltanatı ile birlikte, Prokopius’un bahsettiği bu “huzurlu yol”, bölge
halkına yönelik güçlü bir asimilasyon aracı olarak kullanılmaya başlanmış
ve sonraki yüzyıllarda, resmî kilise dili olan Yunanca, bu şekilde bölgede
kök salıp yaygınlaşmıştır. Justinianus, Perslerle olan mücadelesinde
oldukça önem taşıyan bu bölgenin Hristiyanlaştırılması için büyük çaba
harcamıştır. Bu strateji çerçevesinde, Tzani memleketinde inşa edildiği
belirtilen
Skhamalinikhi
kilisesi, muhtemelen bugünkü Sumela manastırının ilk nüvesidir ;
“Ve
imparator Justinianus, Tzani’lerin bir zaman sonra yaşam biçimlerini
tekrar değiştirerek, daha ilkel olan eski geleneklerine dönebilecekleri
endişesiyle, aşağıdaki önlemleri tasarladı:
Tzanika
ulaşılması zor bir memleketti, özellikle de atlılar için bu kesinlikle
mümkün değildi, zira belirtmiş olduğum gibi her taraf uçurumlarla çevrili
ve ormanlarla kaplıydı. Bu nedenle Tzanilerin komşuları ile ilişki
kurmaları mümkün olmuyordu ve yabani hayvanlar misali, kendi aralarında
izole bir yaşam sürüyorlardı. Bu durumu değiştirmek için, imparatorun emri
ile ulaşıma engel olan ormanlarda ağaçlar kesilerek yollar açıldı ve
engebeli yerler düzeltilerek, atların ilerleyebilmesi için uygun hale
getirildi. Bu şekilde onların komşularıyla ilişki kurmaya yönelmeleri ve
normal insanlar gibi diğer toplumlarla biraraya gelmeleri sağlanmış oldu.
Daha sonra imparator,
Skhamalinikhi
adıyla bilinen bir yerde onlar için bir kilise inşa ettirdi ve böylece
onlara, ayinlerini gerçekleştirmeleri, kutsanmış ekmeği bölüşmeleri,
dualarla tanrıya sığınmaları ve diğer ibadet kurallarını yerine
getirebilmeleri için imkan sağlamış oldu, bu sayede onlar insan
olduklarını artık bileceklerdi. Ve memleketin her tarafına kaleler inşa
etti, Roma ordusunun bu güçlü garnizonlarında onlara görevler vererek,
diğer toplumlarla ilişki kurmalarını kolaylaştırdı. Şimdi Tzanika’da
inşa edilen bu kalelerin yerlerini sayacağım.”
[5]
Tzanika’daki kalelerin yerlerine ilişkin notlar, metinden anlaşıldığına
göre, Prokopius’un, bugünkü Bayburt kenti civarından Trabzon yönüne doğru,
Xenophon’nun rotasını kullanarak yaptığı bir seyahate dayanmaktadır ;
“Bu
memleketin sınırlarını belirleyen noktalardan biri, üç yolun buluştuğu
bir yerdedir; Ermenilerle, Tzaniler arasındaki sınır bu noktadan itibaren
başlıyor ve öteye doğru devam ediyordu. İmparator, daha önce kale
bulunmayan bu yerde, bölgenin asayişi için
Horoni
adıyla, büyük ve çok sağlam bir kale inşa ettirdi. Burası, Romalılar için
Tzanika’ya geçiş noktasıdır. Buraya “Dük” ünvanıyla askeri bir komutan
yerleştirildi.”
[6]
Procopius’un tanımladığı bu nokta, bugünkü Bayburt kenti civarında
olmalıdır. Öteye, -doğuya- doğru devam ettiği belirtilen Tzani-Ermeni
sınırı ise Çoruh nehrine paralel olarak doğu yönünde uzanmaktadır.
Prokopius, Tzanika memleketine yaptığı geziye bu noktadan itibaren
başlamış ve kuzeydeki Soğanlı dağlarını aşabilmek için, asırlar önce
Xenophon’un takip ettiği güzergahı izlemiştir ;
“Ve
Horoni’den
iki günlük uzaklıkta bir yerde, Tzanilerin
Okeniti
olarak bilinen bölgesi başlar, ki Tzaniler kendi içlerinde farklı kollara
ayrılmaktadırlar. Burada,
Kharti
denilen yerde, eski zaman insanları tarafından inşa edilmiş, ancak uzun
süre önce bakımsızlık yüzünden harabe haline gelmiş kaleye benzer bir yapı
bulunuyordu. İmparator burayı tamir ettirerek, kalabalık bir nüfusun
burada barınmasını ve memleketin düzeninin korunmasını sağlamıştır.”
[7] Adı geçen Kharti; bugün de aynı güzergah üzerinde Hart köyü olarak ismini yaşatmaktadır. Prokopius da, Xenophon gibi buradan kuzeye doğru ilerlemiş, Soğanlı dağlarını aşarak, Madur tepesinin eteklerinden kuzeybatıya, Trabzon yönüne doğru yoluna devam etmiştir. Bu arada, aynı bölgeye dahil olan ancak yolunun üzerinde olmayan yerlere ilişkin bilgileri de notlarına eklemiştir ;
“Ve buradan
biraz doğu tarafına gidildiğinde, kuzeye doğru uzanan sarp bir vadi
vardır; burada da
Barkh(on)
isimli büyük bir yeni kale inşa ettirdi.
Söylediklerine göre,
bu kalenin ötesinde, dağların aşağı tarafları
Okeniti
Tzanilerinin sığırlarını barındırdıkları ve kışlaklarının bulunduğu
yerlerdir. Onlar bu sığırları, toprağı sürüp işlemek için değil, sürekli
bir süt kaynağına sahip olmak ve etleriyle beslenmek için yetiştirirler.”
[8]
Prokopius’un muhtemel Trabzon güzergâhı ve bu bölgede
günümüze kadar ulaşmış olan bazı köy isimleri.
Binlerce yıl önce olduğu gibi, bugün de yaylacılık geleneğinin
sürdürülmekte olduğu bu yörede; köy isimlerinde[9],
ve hatta konuşulan dilde Tzanilerden kalma izlere rastlamak mümkündür.
Prokopius’un, Trabzon’a doğru yoluna devam ederken, kuzeydoğu yönünde
yerini tarif ettiği, ancak yolunun üzerinde olmadığından bizzat görmediği
vadi, bugünkü Solakli vadisinin yukarı kesimidir. Solakli vadisi
çevresinde oturdukları anlaşılan Okenitlilerin isimlerinden bazı izler de
farklı formlarda günümüze kadar ulaşabilmiştir. Tüm yerli kökenli köy
isimleri, özellikle geç Bizans döneminde, Yunanca fonetik ve gramer
kurallarına uygun şekilde “düzeltilerek” yazılı kayıtlara geçirildiği
için, günümüze kadar ulaşabilmiş olan yerli isimleri tespit edebilmek
tesadüflere bağlıdır. Bu tesadüflerden biri, 1935 nüfus sayımı
kayıtlarıdır. 1935 yılında bölgede gerçekleştirilen nüfus sayımı sırasında
köy isimleri, eski yazılı kayıtlar dikkate alınmaksızın, yerel sözlü
ifadelere dayanılarak kaydedilmiştir. Bu sayımlarda, Solakli
vadisinde, bugünkü Çaykara’nın 15 km güneyinde yer alan ve önceki Bizans
kaynaklı yazılı kayıtlarda Ögene ya da Ogene şekilleriyle rastlanan
köyler, Aşağı Okene ve Yukarı Okene adlarıyla
kaydedilmişlerdir.[10]
Okene olarak geçen bu köy ismi, büyük olasılıkla Okeniti isminin
günümüze kadar ulaşabilmiş şeklidir ve bu da muhtemelen, St.Eugenius
olarak bilinen Hristiyan azizinin ismine benzetilmesi sayesinde mümkün
olmuştur.
Prokopius, Okenitlilerden bahsettikten sonra, bugünkü Karadere vadisinin
üst kesimlerinden aşağı, kuzeybatı yönünde Trabzon’a doğru ilerlemeye
devam eder;
“Tepelerin
hemen ardında, düzlük bir arazide kurulu bulunan
Kena
isimli yer ve bu yerin batısına doğru,
Sisilis
isimli kale yer alır; eski çağlarda inşa edilmiş fakat daha sonra
terkedilmiş olan bu kale, İmparator Justinian tarafından onarılmış ve
diğerleri gibi burası da bir Roma askeri garnizonu haline getirilmiştir.
Ve bu kaleden sonra, kuzeybatı yönünde varlığı bilinen bir diğer yerin
ismi de, yerli halk arasında
“Longini’nin mevzisi”
olarak geçer, zira eski zamanlarda Romalı general Longinus, Tzanilere
karşı bir sefere çıktığında burada karargah kurmuştu. Burada; Sisilis’den
bir günlük uzaklıkta, imparator tarafından Burgusno
isimli büyük bir kale inşa edildi.”
[11]
Prokopius, Trabzon’a ulaşmadan önce, yolu üzerindeki son kale olan
Burgusno’dan bahsederken, bu kalenin kurulduğu yerin, yerli halk
tarafından “Longini’nin mevzisi” olarak adlandırıldığını belirtmiş,
ancak -yazık ki- bu ifadenin, yerli dildeki söylenişini değil, Latincesini
[12] aktarmıştır.
Prokopius’un Trabzon’a yakın bir yer olarak tarif ettiği bu yer de,
Trabzon’un yaklaşık 15 km güneyinde bulunan ve ismi günümüze Lolongena
olarak ulaşan köyün bulunduğu yer olmalıdır. Zira, bu köyün adı, eski
yerli Güneybatı Kafkas dillerinde, yer adlarında rastlanan “Le-, La-,
Lo-” şeklindeki önekli yapılara uymaktadır.[13]
Bu durumda Prokopius’un bahsettiği, “Longini’nin mevzisi” de burası
olmalıdır;
Le-longine
> Le-longene ( =Longini’nin yeri)
Prokopius, buradan Trabzon’a ulaşmadan önce, güneyinde ve güneybatısında
kalan Tzani topraklarına da kısaca değinmiştir notlarında. Yine Tzanilere
mensup çeşitli toplulukların yerleşik olduğu bu bölgeler, bugünkü Maçka
kasabası civarından, batıda Tonya, güneyde Torul kasabalarının bulunduğu
yerlere kadar uzanmaktaydı ;
“Sisilis
kalesi, buranın biraz yukarısında bulunmakta ve buradan itibaren
Koksilini
Tzani
olarak tabir ettikleri bölge başlamaktadır. Bu bölgede şu anda; biri
Skhamalinikhi
adıyla bilinen, diğeri ise yerli halk tarafından
Tzanzak
olarak adlandırılan iki kale yapılmış ve buraya bir komutan tayin
edilmiştir.”
[14]
Prokopius’un, güzergâhı dışında oldugu için bizzat görmediği güneydeki
Koksilini bölgesinde varlığı bildirilen iki kaleden biri, aynı zamanda da
bir kilise olarak inşa edilen Skhamalinikhi, Maçka’nın 20 km
güneyinde bulunan bugünkü Sumela olmalıdır. Bahsedilen diğer kale
Tzanzak ise, daha güneyde Gümüşhane yakınlarında kalıntıları günümüze
kadar ulaşmış olan Canca kalesidir. Bu bilgileri de aktardıktan
sonra, Lelongene’den aşağı doğru Trabzon’a inen Prokopius, Tzanika
seyahatini bu şekilde tamamlamış olur ;
“Bu
memleketin ardında, Karadeniz sahilinde
Trapezus
isimli bir kent bulunur. Bu kentteki su kıtlığı nedeniyle, imparator
tarafından buraya da bir su kemeri inşa edilmiştir, ki kent sakinlerinin
su sorununu çözen bu kemer, St.Eugenius’un adı ile anılmaktadır.[15]
KAYNAKÇA :
Başbakanlık İstatis. Gen. D. / 1935 Genel Nüfus Sayımı , Ankara -1937
Dewing, H.B / Procopius : On Buildings , London -1940
Evans, J.A. / Justinian,
Encyclopedia of Roman Emperors -1998
Halsall, P. / Byzantine Sources in Translation -1997
Zehiroğlu, A.M / MS 1. Yüzyılda Doğu Karadeniz, Kafkasya Yazıları (7)
-1999
(*) Tarih ve Toplum, Sayı 200, Ağustos 2000
[1] Hallsal, P.
(1997)
[2] Zehiroğlu,
A.M. (1999) [3] Dewing, H.B. (1940) ; III. vi. 1-7 [4] Evans, J.A. (1998)
[5] Dewing, H.B.
(1940) ; III. vi. 8-14
[6] A.g.e. ;
III. vi. 15-17
[7] A.g.e. ;
III. vi. 18-19
[8] A.g.e. ;
III. vi. 20-21
[9] “Zan-oi”
, “Zan-ha” , “Zan-ike” , “La-zan-at” gibi.
[10] Genel
Nüfus Sayımı 1935
[11] Dewing,
H.B. (1940); III. vi. 22-24
[12] “Longini Fossatum”
[13] Laz ve
Tzani dillerinin de dahil olduğu Güneybatı Kafkas Dil Ailesinin
tarihsel coğrafyasında, özellikle iç kesimlere ait yer
isimlerinde rastlanan “Le- ; La- ; Lo“ şeklindeki
önekler, bu dil ailesine özgü bir yapıdır.
[14] Dewing,
H.B. (1940) ; III. vi. 25-26
[15] A.g.e. -
III. vii. 1
© Copyright 2002 Karalahana.com
|