:.  Doğu Karadeniz Gezi ve Kültür Rehberi                                                                                                                           Makaleler
:. ANA SAYFA :.  KARADENİZ REHBERİ :. HAFTALIK GAZETE  :.  KARADENİZ MÜZİK 
  

Bilim Adına Siyaset Yapmak

 

Karl Koch’un

„Reise im pontischen Gebirge und türkischen Armenien"

kitabının çevirisi üzerine

 

 

Rüdiger Benninghaus

 

Giriş

 

1999 yılında Sayın Muzaffer Arıcı, derlemesini yaptığı ve Tahir Deveci tarafından Türkçeye çevirilen „Rize" başlıklı bir kitapçığı bana hediye etti. Kitap, Karl Koch (telafuzu: Kox) adında bir Alman botanik profesö-rünün*(1) 1843-44 senelerinde şarkta yaptığı bir seyahat raporunun Doğu Karadeniz bölümünün çevirisidir.

 

Bu kitabın bende orijinal Almanca baskısının fotokopileri bulunduğu için kitabı pek incelemedim. Geçen-lerde bir Laz arkadaşım bu kitabın orijinalini görmek istedi. Kitabın çevirisinde eksiklikler ve saptırmalar olduğu konusunda bazı şüpheleri vardı. Esasen piyasada pek nadir bulunan bir kitabın*(2) çevirisinde böyle bir sahtekarlığın yapılabileceğini önce pek düşünmedim. Bunu deneyen birisinin rezil olma tehlikesini göze alması gerektiğini zannettim. Yanıldığım ortadadır.

 

Neyse, Hemşinli (Melmanat/ Mermanat - Akbucak köyünden) Muzaffer Arıcı’nın „derlediği" ve Of’lu Tahir Deveci’nin tercüme ettiği 1991’de birinci, 1995’te de ikinci baskısı yayımlanan bu kitabı, orijinaliyle karşılaş-tırmaya başladım. Kitaplara (orijinaline ve çevirisine) bakar bakmaz bazı çelişkiler gözüme çarptı ve kitabı daha dikkatli incelemeğe başladım.

 

Tabii ki, iyi ve kötü çevirilere her zaman rastlanır, özellikle de Türkiye’de. Fakat kötü bir çeviriyle, bilinçli ve maksatlı olarak orijinali değiştirmek ayrı şeylerdir. Burada sözkonusu olan çeviride hem düzensizlikler ve hatalar, hem de orijinalde olmayan eklemeler var; ayrıca sorumlu olan kişi ya da kişilerin işine gelmeyen bazı bölümler (cümleler) Türkçeye aktarılmamış. Sorumlu kişinin çevirmen mi, çıkaran mı, kısacası kim olduğu beni fazla ilgilendirmez, çünkü bu bir iki kişinin işi değil, belli bir siyasi çevrenin etkisiyle olduğunu düşünüyorum. Bu çevrenin fikir babasının Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu olduğu da bellidir.*(3)

 

Önsözde sayın Arıcı, Koch’un kitabının fotokopisinin temin etmesinin çok zor olduğunu anlatmakla*(4) Karadeniz halkına bu çevirisiyle ne kadar büyük bir hizmet verdiğini belirtmeğe çalışıyor.*(5) İkinci baskısının başında sayın „derleyen" kitabın birinci baskısının yurt içinden ve dışından gelen yoğun istek üzerine erken tükendiğini söylüyor da, ama kitabın ikinci baskısı ancak dört sene sonra gerçekleşti. Acaba kitabı kim satın aldı ve kimi nasıl etkiledi ?

 

Kitapta indeks olmadığı için, önce Almanca ve Türkçe olarak kitabın tüm bölümlerini vermek istiyorum. Önsöz ve ortografik bir açıklamadan sonra:

 

Erste Übersteigung des pontischen Gebirges (s.1-40)

(Pontos Dağları’na yapılan ilk çıkış)

Die Lehngaue von Ispir und Pertakrek (s.41-83)

(İspir ve Pertakrek timarları)

Zweite Übersteigung des pontischen Gebirges (s.84-118)

(Pontos Dağları’na yapılan ikinci çıkış)

Lasistan (s.119-157)

(Lazistan)

Artvin und Artanutsch (s.158-199)

(Artvin ve Ardanuç)

Artahan und die Kurquellen (s.200-234)

(Ardahan ve Kura nehrilerinin kaynakları)

Pennek, Olti, Narriman oder das Land der Taocher (s.235-265)

(Penek, Oltu, Narman veya Tao’luların memleketi)

Die Eufrat-Quellen und Erserum (s.266-317)

(Fırat’ın kaynakları ve Erzurum)

Paßin und das Quellengebiet des Araxes (s.318-364)

(Pasinler ve Aras’ın kaynak bölgesi)

Chynys und der Berg der tausend Seen (s.365-382)

(Hınıs ve Bingöl Dağı)

Das Kloster Johannes des Täufers und Musch (s.383-413)

(Hazreti Yahya Manastırı ve Muş)

Bulanük und Melasgerd (s.414-445)

(Bulanık ve Malazgirt)

Alaschgerd, Kagysman und Kars (s.446-468)

(Eleşkirt, Kağızman ve Kars)

 

Kitabın sayfalanması Koch’un orijinaline göre yapılmıştır. Sözkonusu kitabın ikinci bölümünün temin edile-mediği belirtiliyor. Böylece Türkçesinde 1’den 40’a ve 84’ten 157’e kadar bir sayfalanma bulunuyor. Çevirilmemiş olan 41 ile 83 arasındaki sayfaların hakikaten temin edilip edilemediğini bilemiyoruz, bazı bölümlerde ise kitabı çıkaranlar „zorluk" çekmişler.

 

Acaba bu sayfaları da okusaydılar, Koch’u o kadar överler miydi ? Kapağın iç kısmında sayın Arıcı şunu yazıyor: „1843 yılında, araç gereçlerini, kâh hayvan sırtında, kâh kendi sırtında <orijinali öyle> taşıyarak, zor şartlarda, yılmadan, usanmadan, yöremizi gezip, gördüklerini, akıcı, zarif ve gerçekci uslubu ile resim çizer gibi gözümüzün önüne seren, Prof. Dr. Karl KOCH’un verdiği hizmet çok büyüktür. Allah azizlerden eylesin."

 

Saptırmalar

 

Maksatlı "saptırma" kitabın başlığıyla başlıyor. Kitabın esas başlığı, „Reise im pontischen Gebirge und türkischen Armenien" (yani ‘Pontos <veya Pontik> Dağları’na ve Türk Ermenistanı’na seyahatlar’) sadece „Reise im pontischen Gebirge" olarak verilmiş. Onun dışında kitabın ilk bölümü de ön kapağında yok, onun yerine kitabın içinde bulunduğu dizi adı („Wanderungen im Oriente ...", yani ‘Şark gezintileri’) ön plana çıkarılıyor. Ayrıca, „Pontos Dağları", ‘Rize Dağları’ olarak çevirilmiş.*(6) Sık sık „Konstantinopel" yerine tercümede ‘İstanbul’ bulunur, her ne kadar Koch zamanında o şehirin ismi Konstantinopel olarak geçmişse de (1930'a kadar).*(7)

 

Kitaptaki bazı bölümlerin Türkçede değiştirilmemesi veya yok olmamasını hayretle karşıladım (s.19); çünkü Arıcı (ve başkaları) da horon oyunlarının öz be öz Türk kökenli olduklarını tekrarlamaya doyamıyor-lar:*(8) „Bize dansın adının ‘Horon’ olduğu söylendi. Bu sözcük Yunanca ‘Choros‘ sözcüğünden geliyor mutlaka, bu da Yunancanın bu çevrede ne kadar yaygın olduğunun bir delildir.“ Belki saptırmalar içinde bir „hatadır".

 

Fakat, kitabın 23. sayfasında tekrar çizgilerine dönmüşler; orijinalinin Türkçe çevirisinin:

„Kumpusarova Süleyman Ağa elli yaşlarında görünüp güçlü fakat dolgun, belki Gürcü kökenli bir yapısı vardı. Ona rağmen yine dolgun olan yüzünün yapısı Ermeni bir çizgiye sahipti ve özellikle büyük, çıkık burnu ve küçük oval gözleri biraz Ermeni, belki daha çok Ermeni kanının damarlarında bulunduğunu gösterir. Belki uzun bir zaman önce Hamam adındaki reisleri, yüksek dağlarda fakat deniz tarafına yerleşip toprak işgal ettiği Ermeni ailesindendi, ki o yer ondan Hamamaşen (yani Hamam’ın yapısı) daha sonra bu sözcük yozlaşarak Hemşin sözcüğüne dönüştü ve bugüne kadar da böyle kaldı." şeklinde olması gereken bu bölümün Türkçe çevirisinde ne Gürcü ne de Ermeni kelimelerine rastlanır. Konunun nasıl saptırıldığını işte bu bölümde de görüyoruz: „Süleyman Ağa’nın güçlü bir yapısı vardı. Grisu yüzlü idi. Elli yaşlarında görünüyordu. Çıkık burnu ve siyah küçük gözleri, genişliğine, uzunca idi. Belki Hamam Beg yönetiminde Hemşin toprağına gelenlerden, burayı şenlendirenlerden kalan bir aile idi. Terbiyeli bir lehçe ile konuşu-yordu. Türkçeden başka bir dil yoktu" (s. 23).

Bugünlerde Hemşinli’leri (özellikle batı Hemşinli grubunu) ‘Oğuzlaştırmaya’ uğraşanlara Koch’un şu sözleri-nin ilginç gelmesi lazım:*(9) „...Hemşin (Ermenilerin Hamamaşen); hiç bir Türk’ün henüz giremediğinin söylendiği korkulu bölge ..."

 

Tanınmış coğrafyacılardan Carl Ritter, Hemşinliler hakkında şunları yazıyor: *(10) „... bu Hemşin dereleri-nin insanları ... ancak 200 sene önce baskı ve çaresizlikten İslam’a teslim olup Türklerin zulmü ve vahşetinden kurtulmağa çalışmışlar, fakat içlerinde eskisi gibi, Hıristiyan kültürünü korumuşlar ve yalnız zahiri bir şekilde Kuranın yolunu takip etmişler. Kadınları Ermenicelerinden başka bir dil tanımazlar; ..."

 

Orijinal kitabın 25. sayfasında yer alan bir kaç cümle ise Türkçe çevirisinde kayıplara karışmış; aralarında Koch’un Erzurum’u „Ermeni memleketinin başkenti" („Hauptstadt des armenischen Landes") olarak anlattığı bölüm de eksiktir.

 

Türkçede eksik olan 41 ile 83 sayfalarında ise çevirmenin kalemi herhalde greve başladı; çünkü bu sayfa-larda çok fazla Ermeni ve Gürcü ’kokusu’ var. 41 sayfasındaki İspir’le ilgili bölümünden bir kaç cümle:*(11) „İspir’in ... Gürcü-Ermeni tarihinde özel bir önemi var ..." „En eski zamanlarda İspir Ermenistan’a bağlı idi; şehrinin nüfusu en çok Ermeni kanının özelliğini taşıyor; ona karşın köydeki insanları ... daha çok Gürcü halkıyla yakınlık belirtiyor."

 

Çevirmen veya hazırlayan herhalde „Grusier" veya „grusisch"in ne olduğunu anlamamış olacak ki, onu ‘Gürcü’ olarak tercüme etmek yerine „Grusi" olarak bırakıyor (s. 6) veya „Grussich/ Gruisler" diye bozuk bir şekilde veriyor.*(12) Çevirmen „Grusier" sözcüğünün Türkçe karşılığının Gürcüler olduğunu bilmiyor muydu acaba? Ya da bazı zorluklardan kaçmak için bilmiyormuş gibi mi davranıyor? Ancak hazırlayan kitaba eklediği şu dipnotta kendi tuzağına kendisi düşüyor (s.120, dipnot 1):

„Laz ırkının, Megrel ve Gürcü ırkıyla alakası olmadığını ne güzel anlatıyor."

Koch, Lazları Megreller ve İmereti'lilerle fiziksel yapı bakımından karşılaştırdığında portakal ve elma karşı-laştırmıyor ki, sadece elmanın çeşitleri arasındaki farkları anlatıyor; yani her ne kadar Laz, Megrel veya İmereti'liler arasında birtakım farklar bulunsa da hepisi de esasen dil bakımından 'Gürcü halklarından' dırlar, yani Kartvel dil grubundandırlar. Yani hepsi elma; birisi portakal, öbürü elma falan değil. Koch’un demek istediği budur.

Trabzon halkının çoğunu ‘Karadeniz Türkleri‘ olarak görecek olursak, onların fiziksel yapısı Niğde’li Türklerden veya Antalya Yörüklerinden farklıdırlar tabii; yoksa ‘Karadeniz Türkleri‘ni Arıcı’nın mantığıyla ayrı bir ’ırk‘ olarak mı sayalım ?

Başka bir yerde (s.128) yine Gürcüler söz konusu olunca, çevirmen Koch’u şöyle veriyor: „Bunlar öz Gruiserler ile Lazların, her ne kadar sonuncular İslamı seçmişlerse de aynı kökenden geldikleri varsayımı onaylıyordu." Koch, Lazlar’ın Gürcü (Kartvel) kökeninden olduklarını ‘ne güzel anlatıyor‘, değil mi ?

Başka bir eserde de Koch, Lazlar’ın ne kökenli olduklarını şöyle anlatıyor:*(13) „Herhalde şüphe kalmadı ki, Lazlar ... ve Kolxis’liler aynı halk olup dediğim gibi büyük Gürcü halkındandırlar."

Ve yine Koch:*(14) „Lazlar, akrabaları olan Megreller ve İmereti’lilerden biraz daha kısa boylu görünü-yorlar..."

 

53. sayfada: „Burada İspir timarı ve bununla beraber esas Ermenistan bitip Gürcüstan veya iki merkez yerine göre Pertakrek ve Kiskin olarak adlandırılan timarı veya esas Gürcüstan, Mesketlerin veya Mosxilerin memleketi (Mesxeti, Sa-M’sxe, Samsxe) başlıyor."

 

53. sayfada: „Pek büyük olan Sagus köyün nüfusu ... Müslüman oldular (fakat ancak on yıllık devirlerden beri ..."

 

57-58. sayfalarında: „Rum olsun, Ermeni veya Gürcü olarak dinine sadık kalanlar aynen bu isimleriyle adlandırılır, fakat İslam’a dönmüş olan birisi Türkiye’de muhteşem Osmanlı ismini taşıyor ve Rus eyalet-lerinde Tatar diye adlandırılıyor. Böylece Axaltsixe civarlarındaki, yani anavatanındaki Gürcülere (esas Samsxe, yani Mesketlerin <daha doğrusu: Mtsxet’ler> memleketi), bölge Türklerin ellerine düştükten ve İslam dini kabul edildikten sonra Osmanlı deniliyor, fakat oradaki Müslüman Gürcüler, Rusya o bölgeyi satın aldıktan sonra Tatar ismini taşımağa başladılar."

 

İspir ve Artvin arasındaki Çoruh havzası civarlarında 20 köyden oluşan „Pertakrek" (Peterek ?) bölgesinde yaşayan köylüler hakkında Koch şunları yazıyor (s.75):

 

„Nüfus geçen yüzyılın sonunda Hıristiyan oldukları söylenir < yani Koch’tan şöyle 50 sene önce>, fakat büyük ölçüde Türk usulü zorla Müslümanlaştırılmıştır. ... Başka bölgelerde olduğu gibi burada da nüfusun çoğunluğunun Müslümanlaştırılması kan dökülerek başlanmış. Şimdi iki köyde (Karmenik ve Xodoçur) <s.76> yalnız Ermeni Katolik Hıristiyanlar otururlar, başka dört köyde ise (Gudraşen, Nexax, Mogurgut ve Kevak) Rum ve Ermeni Hıristiyanlar Müslümanlar arasında otururlar." Bunu Türkçülerimiz duymak istemi-yorlar tabii. Kitabın sonundaki yorumda (s.158. „Rize yöresinin Türklerle meskün olduğuna dair kesin tespitlerimiz [özet]" başlığı altında): „Osmanlı hiç bir zaman - İstanbul dahil - dilini değiştir diye azınlıklara baskı yapmadığı halde, ..." Ve: „Hiç bir Ermeninin dil, din değiştirmediği, Rumlarla beraber buradan göçtük-leri vesikalarla sabittir." *(15)

 

Sayın Arıcı ve Sırtlı atalarının nasıl Müslüman olduklarını bilmiyorlar ve herhalde bilmek te istemiyor-lar.*(16) Belki o bölge Rize dışında kaldığı için bu bölümlerin çevirilmediğini söyleyecekler, fakat öyleyse ne diye Of, Sürmene, Xotoçur ve kısmen İspir’i ile ilgili bölümlere yer veriliyor ?

 

Benzer bir örneğe 156. sayfada rastlanır; Türkçede okuyoruz: „Orada oturan Hıristiyanlardır ve buna göre her yıl padişaha para, insan gücü ve altın olarak belirli bir haraç vermek zorundaydılar." Orijinalde ise ‘insan gücü' değil, „Knaben und Mädchen" (oğlan ve kızlar) padişaha vermek zorundaydılar.

 

Koch’un sözleri (s.134): „Die türkische Herrschaft lastet zentnerschwer auf ihm ..." Türkçede „Türk çevresi ... bu kişiye yükleniyordu ..." olarak veriliyor; halbuki Herrschaft ’tahakküm’dür. Koch, elli kiloluk ağırlığı tanımlayan Zentner kelimesini tahakkümmün çok ağır olduğu anlamında kullanıyor. Neyse, çevirmen dere-beyin omuzundaki Türk (yani yabancı) hakimiyetin ağır gelmesine acıyıp onu biraz hafifletmek istiyor, galiba.

 

143. sayfada Koch’un, hemen hemen tüm doğu insanlarının eşkiyalığa olan düşkünlüğünden sözeden satırları da („der räuberische Hang fast aller Orientalen") Türkçe çeviride bulunmuyor.

 

81. sayfada ise Koch, karışık nüfuslu (Ermeni, Rum, Müslüman) köyü olan Mogurgut’tan bahsederken, Ermeniler hakkındaki hislerini şöyle ifade etmektedir:

„Yalnız burada değil, bazı nadir örnekler hariç, tüm seyahat boyunca üzücü rastlantılarım oldu ki Hıristiyanlar ve özellikle Ermeniler tüm şarkta ahlak bakımından Müslümanlardan, hatta haydutlardan ve şeytanperestlerden daha aşağı bir seviyede bulunuyorlar; kutsal sayılan misafirperverliği bile zorla gösteriyorlar."

 

Osmanlı makamları özellikle Hıristiyanları bıktıracak kadar yabancıları konuk etmeye zorlamış olmalı ki (Mogurgut’ta da öyle oldu) Koch’un onların misafirperverliği hakkında yanlış izlenimler edinmesine neden olup kitabının değişik sayfalarında Ermenilere karşı tavır almasına neden oluyor. Bu, tabii ki kitabı çıkaran-ları o kadar sevindirdi ki, böyle bir bölümü (s.89) faksimile olarak bastırıp başka bir yerde de büyük bir zevkle kullandılar.*(17)

 

Maalesef kitabın beşinci bölümünü („Artvin ve Ardanuç") çevirmemişler, belki de onların ilgisi dışında kalmıştır. Fakat orada da icabında işlerine gelmeyen bilgiler ortaya çıkardı: „Artvin kuşkusuz tüm Çoruh ve (Türk) Kura bölgesinin en büyük ve en önemli şehridir ve özellikle Axaltsixe'nin <Ahıska>Rusların eline düşmesiyle önem kazanmıştır." (s.161)

 

Ve başka yerde, Artvin'deki Ermenileri anlattıktan sonra, Koch şunu yazıyor: „Artvin'in nüfusu Gürcülerden oluşuyor ve Gürcüce halkın dilidir, hem Hıristiyanların hem de Müslümanların." (s.166) Oranın Gürcüce-sinin Tbilisi'ninkinden daha temiz olduğunu belirttikten sonra, şöyle devam ediyor: „...ondan anlaşılıyor ki, nerede dil en temiz şekilde konuşuluyorsa orası esas Gürcüler'in eski yerleşim bölgesidir, yani orta Kura bölgesi değil, kuşkusuz yukarı Kura ve Çoruh bölgesidir, ..." (s.166). Yine Livane (Artvin) bölgesi hakkında (s.167): „Kısa bir zaman öncesine kadar, buralarda yalnız Hıristiyan dininin yaygın olduğu bana anlatıldı; herhalde burada da Türk kaba kuvveti İslamı birden buraya soktu. Müslüman aileler bile hala Papazoğlu (yani Hıristiyan bir papazın oğlu) diye bir isim taşıyor ve Livane'nin hükümdarı, Murad Ali Bey, dedesinin Hıristiyan olduğunu bana anlattı. Aile içinde durmadan Hıristiyan Gürcücesi konuşuluyor; dindar müminler çok açıkça gâvurların dilinin aile içinde konuşulmasının her ne kadar günah olduğunu bana anlattılar ise de, bu dilin kendilerine Allah tarafından annelerinin sütüyle verilmiş olduğunu da söylediler ..."

 

Düzensizlikler ve Bilgisizlikler

 

Çeviri, hatalar ve düzensizliklerle doludur. Çevirmenin, eski Alman harflerini iyi okuyamadığını özellikle yabancı kelimelerden anlıyoruz. Gerçi, biraz daha titiz çalışsaydı, onu da doğru bir şekilde verebilirdi.

 

Burada tüm hataları sıralıyacak halimiz yok, ancak bazılarını örnek olarak vermek istiyorum: Yer adları o kadar çok yanlış veriliyor ki, bununla çalışmak isteyen birisi, eğer kendisinde Almanca orijinali yoksa, epey zorluk çekecek. Bir kaç örneğe bakalım:

 

Tschabantz-Dereh (Çabantsdere) veya Tschabants Köyü ya Çobandere/Çobanköy veya (aynı köy için) Cabaniz olmuş*(18) - düzensizlik bir yana, Ermeni ismine benzediği için onu Türkleştirmeğe uğraşmış olabilirler.

Hyssus ‘Hussus’ olarak yanlış aktarılmış (s. 4), Otz (Ermenicede ‘yılan’ anlamına geliyor) ‘Of’, Garuksa ‘Sorutsa’, Goloscha ‘Soloscha’, Padschatusi ‘Pandschatusi’ (s.5), Kutschuk Tschair (Küçükçayır) ‘Rutscuk Tschair’ (s.16), Rhizius nehri Türkçede ‘Ehizus’ olmuş (s.8), Katila yerine ‘Natila’ verilmiş, Naschuwa (Naşuva) ‘Rasawa’ olmuş (s.155), Selek 'Selet', Dschumbat (Cumbat) 'Rumbat', Artaşin (Ardeşen) 'Artaçın' diye veriliyor (s.125, 132, 134), Makria yerine 'Matri' veya 'Mahria' okuyoruz (s.126). Ziche-Dschari (Zixe-Cari) bazen 'Zişe-çari (s.124), bazen 'Zichedçori' (s.126) veya 'Zirhedçari' (s.127) olarak geçiyor. Kisseh (Kise) yerine Türkçede 'Rizzeh/ Risseh' ortaya çıkıyor ve Kissier (Kise'liler) 'Rissier' (s.126, 140). Cimil Kalesi (Burg) Türkçede büyüyüp Cimil Dağı olmuş (s.25). Kewak (Kevak) sık sık ‘Hevak’ olarak yanlış okunmuş.*(19) Çevirmen, benzer bir hatayı ‘Hala’ köyü konusunda yapmış, yani ‘Kale’ (orijinalinde Kala olarak) olacaktı (s.107). Koch’un anlattığı Ischchan’ı çevirmen doğru dürüst okusaydı herhalde İşhan olabilir" diye bir not ekleme gereğini duymayacaktı; Koch’un yazısından (‘ch’) belliydi (s.90). Aynı titizlik eksikliğine „Arscharawasser (Acara suyu olabilir)" sözcüğünde de rastlanır; yine Koch onu net birşekilde Adscharawasser olarak vermiş (s. 91); başka yerlerde Adschara 'Adçora/ Abçora' olarak Türkçede varlığını sürdürüyor (s.154). Schawscheti-Tskhali (Şavşeti Tsxali) Türkçede Çavşet-İçkale’ye dönmüş (s.149). Çevirmen, Botschcha’yı (yani Borçka) ‘Boca’ olarak veriyor (s.148). Pontus Euxinus‘dan çevirmenin haberi yoktu herhalde, çünkü onu ‘Pontus Eurinus’ diye gösteriyor (s.150).

„Tzanisches Gebirge" (Tzan Dağları) Türkçede ‘Laz Dağları’ diye çıkıyor (s.150); bu da doğru bir çeviri değil, bir yorumdur; her ne kadar doğru bir yorum olsa da.

„... das nicht unbedeutende Dorf Sanatis ..." („önemsiz olmayan Sanatis köyü") yerine çevirmen ‘önemsiz bir köy’ <boşluk, yani köyün adı vermiyor> yazı vermiş (s.149).

Marmanat’ın (M. Arıcı’nın köyü) Atina’dan 2 ½ saat uzak olduğunu ancak Almanca orijinalinde okuyabiliriz (s. 24). Koch’un sözettiği „Ruspa" köyü (s.13), Gümüşhane’deki gümüş maden ocağı (s.40) ve Batum'daki Kakhaber Ova (Kaxaber Ovası) (s.124) Türkçede kayboluyorlar.

Koch’ta Trabzon-Sürmene arası sekiz saatken, Türkçe çeviride bu mesafe altı saate indirilmiş (s.2). „Mosynoi/ Mosynöken" olarak verilen halk, Türkçede ‘Moshnoi/ Moshnöken’ olmuş (s.2-3).„Kolchier" (bazen de tamamen yanlış olarak: ‘Kolschier, s.6) kim oldukları Türkçede artık anlaşılmıyor, çünkü ‘Lochen’ olarak verilmiştir (s.3).

Komnen beyleri (Almanca: Komnenen) Türkçede ‘Kommenenler’ olmuş ve Cenevizler de (Almanca: Genueser) ‘Genulser’ (s. 7).

 

Kitabı yayınlayanlar taa 1995’te Fransızlar'a ambargo koyuyorlar; orijinalin 156. sayfasında yer alan ‘Fransız’ sözcüğü Türkçe tercümesinde geçmiyor.

 

„Yeryüzünün çok az ülkesi belki 200 yıldan fazla süre aynı durumunu koruyordu." Burada çevirmen 2000 yerine 200 yılla yetiniyor (s. 7).

 

Bir Laz bilim adamı (Almancası „Schriftgelehrter") - esasen öyle söylemek te doğru değil, bahsedilen İbrahim Efendi sadece okuma yazma bilen bir adammış - Türkçede ‘kadı’ oluyor (s.1). Şarabı seven (s.87) bir kadıyı da pek düşünemiyoruz, ancak bir kaç sene bir Alevi köyünde kaldıktan sonra.

 

Koch’un „Son-Oghlu" (Sonoğlu) olarak verdiği bir derebeyin ismi bir yerde ‘Çanoğlu’ (s.10), başka yerde ‘Son oğlu’ (s.11) olarak Türkçeye aktarılıyor. „Kumpusarowa-Soliman-Agha"nın karşılığı acaba ‘Kumbasar-oğlu Süleyman Ağa’ olarak doğru verilip verilmediğini bilemiyorum (s.21).*(20)

 

Tuna Nar Mustafa Agha Türkçede 'Tuna Nam; Mustafa Ağa' diye çıkıyor (s.109).

 

Derebey yerine sık sık 'ova bey' veya 'vadi bey' demesi biraz tuhafıma gidiyor.*(21)

 

Sultan Murat II tarafından getirilen Prusya’lı askeri eğiticiler Prusya’lı olarak Türkçede verilmiyor (s.31); onun yüzünden çevirmene fazla kızmıyorum; zaten Alman olarak, tarihi "Türk-Alman dostluğundan" bahse-dilmesine pek alışmış değiliz.

 

Madjaren (Macarlar), çevirmene herhalde garip gelmişler, çünkü onları 'Madjeren' olarak atarıyor (s.120).

 

„Eine steinerne, aus einem Bogen bestehende Brücke" yanlış olarak „yay biçiminde bir köprü" diye çevirilmiş, halbuki Almancası net bir şekilde bugün hala sağda solda rastlanan ve ‘kemer köprü’ olarak bilinen köprü tipinden bahsediyor (s.106).

109. sayfasında Tulica köprüsü Türkçe çevirisinde eksik olup yapılış senesi de yanlış veriliyor: 1796/7 yerine 1797/9.

 

Koch, Kaçkar Dağı’nın adı - onu Ermenice orijinaline biraz daha yakın bir biçimde veriyor (Khatschkhar) - tam doğru Ermenice’den çevirmiyor da (onu baş veya kahraman kaya - Haupt- oder Heldenfels - olarak verdi), Türkçesinde hemen hemen öyle verilmesi (s.90) göze çarpıyor, çünkü Türkçüler bunu başka fırsatlarda öz be öz Türkçe isimli olduğunu gösteriyorlar.*(22)

 

Doğal olarak çevirmen özellikle nebatların isimlerinde zorluk çekti, bazılarını hiç çevirememiş, fakat 131-132. sayfalarda ot ve meyvelerin adlarını Lazca verirken, orijinalinde bulunan bir tanesi listede eksik olmasıyla (pathi - darı) birlikte şu kelimeler de yanlış veriliyor (ilk kelime Koch’un orijinali, ikincisi çeviri):

 

Oşkuri - çkuri

S’xuli (S’chuli) - şuli

Buli - buşi

Atampa - litampa

Sertali - zertali

Nxeri (Ncheri) - neheri

Urseni - urfeni

Turguni-Kanto - turguni konda

Kontru - kantru

Kinsi - Kinst

Xromi (Chromi) - Chroni

Liwora - liwona

Aslı patlıcan (Asli-Padlischan; Almanca: Eierfrucht/Aubergine) çevirememiş, Fireng patlıcan (Frenk-Padlischan, Almanca: Liebesapfel/ Tomate) ise domates yerine patlıcan olarak verilmiş. Başka yerlerde de Almancası çevrilmediği gibi kopyaları da yanlış yapılmış: „Läusekraut" ‘Löinkraut’, „Bärenklau" ‘Börenklay’ olmuş (s.17). „Wacholder" bazı yerde (s.26, 36, 154) doğru olarak ‘ardıç’ diye çevriliyor, başka yerde ise (s.89) „Akçaağaç olabilir" yazılıyor. Cypressen (Zypressen, 'selvi ağacı') 'Epperesen' olarak bozuk bir şekilde veriliyor (s.110), başka bir yerde ise Cypressen olarak kopya edilip doğru yazısıyla çıkıyor da, fakat çeviri yok (s.103).

 

128. sayfasında Bibel’in ’İncil’ olarak çevirilmesi, esasen Müslümanlarda yaygın olan Hıristiyanlıkla ilgili bilgisizliği simgeliyor. Bibel ‘Eski’ ve ‘Yeni Ahit’ten oluşan ‘Kitabı Mukaddes’tir, İncil ise ‘Yeni Ahit’in bir kısmıdır.

 

142. sayfasında Zither (kanun veya santur) çalgısı ne olduğunu çözemeyince, Türkçede yalnız ‘çalgı’ diye geçiyor.

 

Bu yapıtın Türkçe çevirisinde yer alan düzensizlikler ve hatalardan sadece küçük bir bölümünü vermeye çalıştım. Amaç, eserde sadece dört beş hatanın bulunmadığını göstermekti.

 

Kırzıoğlu ve onun gibi çalışanların kelimelere, hatta harflere çok önem verenlerin - esasen onları bugünkü „Hurufileri" olarak görebiliriz - ve bunlarla hokkabazlık edenlerin nasıl bu kadar düzensiz çalıştıklarını burada net olarak görebiliyoruz.

 

Türkiye’de çıkan çeşitli çevirilerde (maalesef bilimsel çalışmalarda titizlik oldukça eksiktir) esasen her zaman bol bol düzensizliklere rastladım. Fakat bilimsel bir yapıtın propaganda malzemesi olarak kullanıl-masına sinirlenmemek elden değildir. İşte bu nedenle, bu makalede doğrusu supabı biraz açmak zorunda kaldım; bilimle, bilimsellikle bağdaşmayan bu tür yanlışlıkların ve saptırmaların yapılmaması ve başka-larına da örnek olmaması için.

 

Kaynaklar üzerinde yapılan bu tür saptırmaların ve yanlışlıkların, bugünkü Ermeni "sorunu" propaganda-sında ortaya konulan tarihi kaynakların ne kadar güvenilir olduğunu artık herkes kendisi düşünsün.

 

 

Kaynakça

 

Arıcı, Muzaffer:

Her Yönüyle Rize

Ankara 1993

Arıcı, Muzaffer (derleyen)/

Deveci, Tahir (tercüme):

Rize

Prof. Karl Koch’un 1843-44 Yıllarındaki Seyahatnamesinin Rize Bölümü

Ankara 1995 (2. Baskı)

Bellér-Hann, Ildikó:

Myth and History on the Eastern Black Sea Coast

In: Central Asian Survey, vol.14, no.4 (1995), s.487-508

Oxford

Benninghaus, Rüdiger:

Zur Herkunft und Identität der Hemşinli

In: Peter Alford Andrews (ed.): Ethnic Groups in the Republic of Turkey, s.475-497

Wiesbaden 1989

Breuste, Jürgen:

Karl Kochs Forschungsreisen nach Kaukasien 1836-1838 und 1843-1844

In: Georgica, H.6 (1983), S.55-61

Jena/ Tbilissi

Dashian, J.V.:

La population arménienne de la région comprise entre la Mer Noire et Karin (Erzeroum)

Rapide coup d’œil historique et ethnographique

Traduit de l’arménien par F. Macler

Vienne 1922

Feurstein, Wolfgang:

Mingrelisch, Lazisch, Swanisch - Alte Sprachen und Kulturen der Kolchis vor dem baldigen Untergang

In: George Hewitt (ed.): Caucasian Perspectives, s.285-328

Unterschleissheim/ München 1992

Feurstein, Wolfgang/

Berdsena, Tucha:

Die Lasen

Eine südkaukasische Minderheit in der Türkei

In: Pogrom, 18.Jg., Nr.129 (1987), s.36-39

Göttingen

Genel Nüfus Sayımı/ Census of Population 26.10.1975

İdari Bölünüş/ By Administrative Division

(Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü/ Republic of Turkey, Prime Ministry, State Institute
of Statistics)

Ankara 1977

Kırzıoğlu, Fahrettin:

1461 "Turabuzon" Fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed’in Yaya Aştığı "BULGAR DAĞI" Neresidir ?

in: VI. Türk Tarih Kongresi (Ankara 20-26 Ekim 1961), Kongreye Sunulan Bildiriler, s.322-328

Ankara 1967

Koch, Karl:

Reise im pontischen Gebirge und türkischen Armenien

(Wanderungen im Oriente während der Jahre 1843 und 1844, Bd.II)

Weimar 1846

Koch, Karl:

Reise von Redut-Kaleh nach Trebisond (Kolchis und das Land der Lasen)

In: Karl Koch (Hrsg.): Die Kaukasischen Länder und Armenien - in Reisebeschreibungen von Curzon, K.Koch, Macintosh, Spencer und Wilbraham (Hausbibliothek für Länder- und Völker-kunde, Bd.6), s.65-114

Leipzig 1855

Magnarella, Paul:

The Hemshin of Turkey: Yayla, a Pasture in the Clouds

In: The World and I, vol.4, no.5 (1989), s.654-665

<aynı makale: Paul Magnarella: Anatolia's Loom - Studies in Turkish Culture, Society, Politics and Law, İstanbul 1998, s.183-192>

Ritter, Carl:

Die Erdkunde von Asien

18.Theil, Bd..IX, Theil 1 (Kleinasien)

Berlin 1858

Rosen, G(eorg):

makale: Lasen

In: Allgemeine Encyklopädie der Wissenschaften und Künste (hrsg. von J.S. Ersch/ J.G. Gruber), 2.Sektion, Teil 42, s.164-167

Leipzig 1888 (Reprint Graz 1986)

Sakaoğlu, M. Ali:

Dünden bugüne Hemşin

Karadenizden bir tarih

İstanbul tarihsiz <1990>

Sırtlı, Ali:

Doğu Karadeniz Türklüğü (Gürcüler, Hemşinliler, Lazlar, Çepniler) ve Karadeniz Fıkraları

(Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı)

İstanbul 1996 (3. Baskı)

Topaloğlu, İhsan:

Bölge Tarihinde Rize

I. cilt

(Topaloğulları Kültür-Dayanışma ve Çevre Koruma Derneği)

Trabzon 1998

Wunschmann, E.:

makale: Koch: Karl Heinrich Emil

In: Allgemeine Deutsche Biographie, 16.Bd. (1882), s.395-398

Berlin (Neudruck/ yeni baskı 1969)

 

 

 

 

[1] Karl Heinrich Emil Koch (1809 Ettersberge/ bei Weimar – 1879 Berlin) hakkında bz.: Wunschmann 1882. Burada sözkonusu olan seyahat 16 Mayıs 1843 Jena’da başladı ve 30 Ekim 1844 bitti.

[2] Kitabı Almanya’nın en az sekiz büyük kütüphanelerde mevcuttur: Universitäts- und Stadtbibliothek Köln, Universitätsbibliothek Potsdam, Universitäts- und Landesbibliothek Halle, Universitäts- und Landesbiblio-thek Jena, Forschungs- und Landesbibliothek Gotha, Herzogin Anna Amalia-Bibliothek Weimar, Nieder-sächsische Staats- und Universitätsbibliothek Göttingen, Herzog August-Bibliothek Wolfenbüttel ve ayriyeten Stadtbibliothek Nürnberg (M.Arıcı’nın elindeki fotokopi oradan temin edilmiş).

[3] 1993’te yayınlanan Muzaffer Arıcı’nın “Her Yönüyle Rize" kitabının önsözü Kırzıoğlu yazdı, ayriyeten o kitapta Lazlar’la ilgili bir bölümü de Arıcı sık sık Kırzıoğlu’na “değerli hocam" olarak bahsediyor. Aynı çevreden olan Ali Sırtlı (1996, s.34) Kırzıoğlu’nu söyle övüyor: „... Doğu Karadeniz Türklüğü’nün yılmaz araştırıcısı, Karadenizlilerin manevi ATASI, Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu ..." Kırzıoğlu’nun saptanmaları Feurstein/ Berdsena 1987, s.38; Benninghaus 1989, s.480-481, 486-487; Feurstein 1992, s.301; Bellér-Hann 1995, s.491-495 ortaya koydular. Acaba Kırzıoğlu Kars’a göçetmiş bir Hemşinli olmasın ?! (Sakaoğlu <1990>, s.94, Tahsin Kırzıoğlu diye Kars’a göçmüş bir Hemsinli’den sözediyor).

[4] Bz. dipnot 2.

[5] Herhalde onu vurgulamak için her sayfanın altında “M.Arıcı” yazılıdır.

[6] S.2, 23, 24, 33, 90, 91, 100, 112. İstisnası s.145 ve 108; orada ‘Pontus bölgesi’ olarak çevirilmiş, demek ki propagandayı bile düzenli yapılmamış. Koch’la beraber Doğu Karadeniz’de araştırma yapan Georg Rosen, o dağları adlandırması konusunda şunu yazıyor: „... Ermeni platosunun kenarında başlayan, derin Çoruh vadisi ile deniz arasında uzanan, sert ve çok kesik dağlar ki, yeni coğrafya onlara ‘Pontik’ (Pontos) ismini verdi ..." (Rosen 1888, s.165, çeviri: R.B.). Uluslararası yazılarda ‘Doğu Karadeniz Dağları’ hala “Pontic Mountains” (Pontik Dağları) diye geçiyor (bz. mesala: Magnarella 1989 <1998>, s.183 v.s.).

[7] S.13, 30, 31, 86, 97, 114, 149, 156. 3. sayfasında ise dikkat etmemişler, ‘konstantinopol’ olarak verilmiş.

[8] Arıcı 1993, s.4 (dipnot, Kırzıoğlu’nun dipnotu ?); Sırtlı 1996, s.38: „Hemşinlilerin kesinlikle TÜRK olduklarını ispatlayan önemli bir delil de ‘tulum‘ ve ‘horon’dur." O kadar basıttır ! İlginç olan tarafı da Arıcı gibi, Sırtlı da Hemşinli bir köyde dünyaya geldi (Çayeli-Aşıklar).

[9] Koch 1855, s.112 (çeviri: R.B.). Orijinali: „... Hemschin (Hamamaschen der Armenier), ein sehr gefürch-tetes Ländchen, bis zu dem noch nie ein Türke vorgedrungen sei."

[10] Ritter 1858, s.88-89, herhalde Eli Smith/ H[arrison] G.O.Dwight’ten (Missionary Researches in Armenia, including a journey through Asia Minor and into Georgia and Persia ..., London 1834) faydalanarak. Orijinali: „... sollen die Bewohner dieser Hemschin-Thäler, ..., erst seit 200 Jahren dem Islam aus Druck und Verzweifelung sich unterworfen haben, um der Tyrannei und den Grausamkeiten der Türken zu entgehen, aber innerlich noch, was sie früher waren, <s.89> geblieben sein, den christlichen Cultus beibehalten haben und nur äußerlich dem Koran folgen. Ihre Weiber kennen noch keine andere Sprache als ihre armenische;..." (çeviri: R.B.)

[11] 40 sayfasının karışında olduğu için 41 sayfası kitabı çıkaranların elinde olması gerekirdi; olmasaydı Çoruh havzası ile ilgili olduğunu da bilemezdiler.

[12] S.119-120, 126, 128, 148, 150.

[13] Koch 1855, s.89 (çeviri: R.B.). Orijinali: „Es unterliegt demnach wohl keinem Zweifel, daß Lasen ... und Kolchier ein und dasselbe Volk sind und daß beide, wie schon gesagt, zum großen georgischen Volks-stamme gehören."

[14] Koch 1855, s.94 (çeviri: R.B.)

[15] Benzer bir şekilde: Arıcı 1993, s.39.

[16] Hemşinliler’in İslamlaşması konusunda bkz.: Dashian 1922, s.32-33; Benninghaus 1989, s.484.

[17] 159 sayfasındaki yorumda; Arıcı 1993, s.37.

[18] S.35-38. Köyün bugünkü adı herhalde İspir merkezine bağlı olan Çayırözü'dür, eski adı GNS 1975 Çabans olarak veriyor, yani Çobanköy diye bir köy yok oralarda.

[19] S.91, 94, 96, 98-99, 102, 105. Hemşinli derebeylerinden olan ağanın adını Koch başka bir eserde Kumpus-Arowa-Agha olarak veriyor (Koch 1855, s.112).

[20] Sakaoğlu <1990>, s.81, Kumasar diye bir Hemşinli aile olduğunu yazıyor.

[21] S.127, 128, 132-134, 143.

[22] Topaloğlu 1998, s.63: “Sakalar (Iskit) Türklerinden kalma bir isim”. Arıcı (1993, s.84): „Kaçkar dağlarına daha eskiden Balkar dağları diye isim veriliyordu.“ Yani Karaçay-Balkarlar orada bir iz bırakmış gibi bir teori oluşturuyorlar. Kırzıoğlu, eski bir Ermeni köyü olan Parkhal’ın (bz.: Koch 1846, s.98) adını sözcük oyunlarıyla ‘Balkar’ şekline getirip Balkar/ Karaçaylara bağladı (bz. Kırzıoğlu 1967, s.328). Ritter (1858, s.924), Koch’un Khatschkar adı için verdiği açıklamasını (‘kahraman taşı’) yanlış bulup, Bıjışkian’ın fikirine katılyor. O, her Ermeni’nin bildiği ‘xaçikar’ kelimesini Kreuzespein (herhalde imla hatası, Kreuzstein olması gerekir) ‘haçlı taş’ olarak açıklıyor.

 

 

Türkçemi düzelten arkadaslara (Ali Duran ve Ali) burada teşekkür ederim.

© Rüdiger Benninghaus, 2001

NOT: Yukarıdaki makalede kendisine cevap hakkı doğan Sn.Muzaffer Arıcı aşağıdaki yazıyı göndermiştir.

Sayın Bay ve Bayanlar
http:/karalahana.com Sitesi Yöneticileri.

Konu:Sayın Rüdiger Benninghaus’a sitenizde yayınlanan makalesi nedeniyle cevabımdır.

Bilim Yapıyorum Adıyla Politik Saplantı ve Direnişler.

Makalede,kendisini tanıtmadan söze başlıyan sayın Benninghaus,benim kendisine hediye ettiğim kitabimi, okumaya bile gerek görmediğini,ama bir Laz arkadaşının uyarısı üzerine incelemeye başladığını,giriş olarak belirterek,kendi olduğunu kabul ettiği, bir bilim adamı zarfına yakışmayan ifadelerle,tercümana,derleyen olarak bana ve bu uğurda caba gösteren herkese,hatta bize yardımcı olan bir profesöre hakaret varı neşriyatta bulunuyor.
Ayni üslupla cevap vermek bize yakışmaz.Dolayısıyla seviyeli davranmak,bizim bilimle uğraş verenlere itibarımızdandır.
Bay Benninghaus!Size, muhakkak değer verdiğim için hediye ettiğim kitap, ünlü bir alman profesörunun eseridir.İsminiz, bir Alman veya Avusturya vatandaşı olduğunuzu çağrıştırıyor.Ülkenizin, bir profesörüne dahi dil uzatabiliyorsunuz.Sayfa 89 da ki yazı üzerine,” bu sayfayı kızgın bir zamanında yazdı demeniz”sizin gizli emelinizi açığa çıkarması bakımından,beni rahatlattı.Prof.Koch S 89:”Ermeni kaynakları güvenilmezdir.Kendi halkı bile bu bildirilere güler.Bunlar tümüyle imha edilmelidir.”diye belirtmiş.Sizden beklenen, yansız düşünceye göre, inceleme yapsa idiniz,bilhassa bu bölümü makalenizde ele alıp, orijinali ve tercümesini sitenizde benim belirteceğim gibi yayınlardınız.Prof Koch’a “Allah azizlerden eylesin” deyişime kızmanız,bu ifadesinden olsa gerek.
Terside olmayacağı gibi, bir Türk, sizlerin veya bizlerin zorlaması ile
ne Ermeni, nede Rum olamaz.Biz Anadolu da asırlarca iç içe yaşayarak,bunu ispatladık.Sizin şimdiki nifak dolu çabalarınız ,yinede
biz Anadolu insanlarını bir birine kırdırmaya hiçbir zaman yetmeyecektir.Makalenizin içeriği ve dolayısıyla amacı, özellikle bu çabayı yansıtmaktadır.
Buna karşın;Osmanlı dönemi Fatih Sultan Mehmet zamanın da (azınlıklar için),dilinizde,dininizde,ticaretinizde serbestsiniz diye fermanlar çıkarılmış,askerlik yapmaktan da muaf tutulmuşlardır.
Osmanlının kendi ırkdaşları Türkler,azınlıklar uğruna da savaşırken,ülkenin tüm ticari müesseselerini azınlık Osmanlı vatandaşları ellerinde tutuyordu ve askere gitmediklerin den dolayı, çalıştırdıkları ticaret- ve imarethaneler babadan oğula intikal ederek, süreklilik arz ediyordu.Türkler ticarethane açsa dahi, ya açan ,yada evlat, harplar da ölerek devamlılık sağlanamıyordu.Ve bugün için ütopya olan bu olayın, hesabını yapmadan, herkes bir millet bilinci ile beraberce ve huzur içinde yaşıyordu.Zira Osmanlı zihniyeti evrensel bir devlet felsefesi idi.Burada bütün vatandaşlar bir mozaiğın sağlam ve ayrılmaz parçaları idiler.Bu örneği uygulamaya çalışan günümüzde, USA ve Avrupa Birliğidir.Osmanlı Felsefesi,yani dil,din,irk renk ayırt etmeden,insanları yönetmek,onları huzur içinde refaha ve mutluluğa yönlendirmek,onları dış ve iç düşmanlara karşı kendi şemsiyesi altında korumaktı.Hiçbir topluluğun dini uygulamasına,eğitimine karışmayan
bu devlet yönetim felsefesi,dünya da yeni anlaşılmaya başlandı.
Makalenizde Türklerin Almanları sevmediğini belirtiyorsunuz.Tarih sayfaları bunun aksini ispat eden örneklerle doludur.Türklerin tarihinde hiçbir ırka karşı düşmanlık yoktur.Harp ettikleri ile bile,barışı kurmasını bilmişlerdir.(Bak Osmanlı tarihi Mütarekeler).
Hemşinli kimliğine gelince:Hemşin isminin hamamı Şen den geldiğini sizde kabul etmektesiniz. Ama şen kelimesinin Türkçe olduğunu inkar ediyorsunuz.Şen Türkçe hariç hiçbir lisanda kullanılmaz.Bu açık kanıt dahi,sizin olaya ne kadar objektif bakmadığınızı göstermeye yeter.Eğer,
Hamam ismi başka bir kavim mensubuna ait olsa idi,”şen” eki de o lisanda tarih sayfalarına girerdi.O kişinin asil adı Hamam Beg dır.Buda öz Türkçe bir isimdir.
Hemşin insanlarına gelince,sahil ve iç kesimde oturanlar olarak ikiye ayırabiliriz.
1-Sahil kesiminde oturanların ataları, Türk olarak tevratta dahi kabul gören,Torgaman’un(Türklerin atası) 8.ci oğlu (A)Las –tir.Bu tevratta gayet açık olarak yazılıdır.Gürcü (georgienisch) lisaninda, baştaki sesli harf okunmadiği için,yalnız las kalır.
2-İç kesimde oturanlara gelince:Bunlar Işık saçan aziz Georgian Dinini benimseyerek kabul eden,İran putperestlerinden kaçarak,canlarını kurtaran,şimdi adi hemşin olan zamanın Dampur toprağına yerleşen hiristiyan Türk ve Ermenilerdi.Bu ,iki kavim barış içinde ve kardeş gibi beraberce yaşadılar.Zira dinleri ve düşmanları aynı idi.(Iran)
Sahil kesiminde Hiristiyanlik çok gelişince,Of yöresinden Avrupa ya papaz ihraç etmeye başladılar.Burada yaşayanlara yaranmak için,İstanbul da ki Aya-sofia’yayı inşaa eden (527-558) bizans imp. Justinianus küdüsteki harab olmuş Lasika mabedinide tamir ettirdi.
İç kesimlerde yaşayan Türkler ve Ermeniler 1461 osmanlı fethine kadar,iyi ilişkiler içinde yaşamiş ve kimliklerini korumuşlardir.İslam orduları Coruh havzasını çok önceden islamlaştırmışlardı.Burada islamlaşmış Türkler Hemşin toprağına aile aile,boy boy,urug urug gelmeye başladılar.Önceden aynı yörede yerleşik Hiristiyan Türkler ile sonra buraya göç eden müslüman Türkler aynı dili konuşuyorlardı Hiristiyan Türklerden Müslümanliğa meyil bu nedenle başladı.Osmanlı fethinden önce müslüman Türklerle, Hiristiyan Türk ve Ermeniler sayısal olarak eşit duruma gelmiş idiler.(Antony Bryer,Çepniler s 193. yıl 1962).Fetihten sonra,dini sürtüşmeler yüzünden,bu yörede kalan azınlıklar,kendi istekleri doğrultusunda devlet yardımı ile usta olanlar İstanbul’a,olmayanlar ise,istedikleri yerde kültür ve dinlerini muhafaza ederek iskan edildiler.(bu husus Osmanlı arşivlerinde açıkça bellidir).Bunlardan boşalan araziye,yurtsuz kalan Türk boyları yerleştirildi.Buraya, Osmanlı fermanlarında yazılı olduğu üzere, 5 defa
Türkmen göçü gerçekleştirildi.Böylece burası tamamen Türkleştirildi.
Batı Hemşin toprağı(Rize –Hemşini),bu şekilde iskan edildi.Köprü ve yol yapımı için getirilmiş olan 1628 İtalyan ustası da,Cumhuriyet döneminden sonra ülkelerine gönderildiler.
Doğu Hemşinli dediğimiz Artvin-Hopa hemşinlileri ise,kıpçak Türkü Ermeni,Gürcü ve las karışığı olan bir topluluktur. Osmanlıdan, batı Hemşinindeki azınlıklar gibi, bunlar göç etmek için izin talebinde bulunmadılar.Bunlar yukarda sayılan kavım lisanlarının karışımından meydana gelmiş bir dili konuşurlar.

Birinci dünya savaşında doğu ve güney doğu Anadolu’da Ermeni vatandaşlarımıza Avrupalı askeri elbiseler giydirip, bizimle savaştıran zihniyet,bunu yaparken ne azınlıklara, ne Anadolu insanına, nede insanlığa hizmet amaçlamıştı.Tek düşünceleri parçalanan Osmanlı toprağından pay kapmak emperyalist zihniyeti idi.Sonrada Türk gücü ve inancı karşısında tutunamayıp kaçanlar ve kışkırtılan Ermeni vatandaşlarımızı ortada bırakanlarda,yine aynı batılılardı.
Acaba sayın Benninghaus,biz Avrupalının gizli emellerinden Erzurum’u-Kars’ı kurtardığımız için serhat diyarı,Maraş,Antep,Urfa’yı kurtardığımız için bunların başına Kahraman,Gazi,Şanlı isimlerini neden koyduğumuzu hiç düşünüp, araştırdınız mı?

Yeter artık;Rum ve Ermeni vatandaşlarımızı bizimle dalaştırmak, çatıştırmak için yurdumuza gelip gizli,sinsice misyonerlik yapmayın artık.PKK ile işbirliğiniz binlerce Kürt ve Türk kardeşlerimizin canına mal oldu.Şimdi Apo’nun havası alındıktan sonra, işsiz kaldınız.Bu sefer Karadenizde de aynı kargaşayı yaşatmak istiyorsunuz.Ülkemizde Ermeni, Kürt,Laz diye hiçbir ayrım yoktur.Hepsi Türk vatandaşı olarak aynı haklara sahiptırlar.Avrupalıların yaptıkları mezalimler bu sayfalara sığmaz.Eğer Avrupalı olarak iş bulamıyorsanız,kendinize karalahana da değil, kartofel diye bir internet sitesi açarak orda yer arayın.
Makalenizde bizim profesörlerimize hakaret varı sözler sarf etmeye ne hakkınız var.Profesör yalnız sizden mi çıkar? Osmanlıdan Arşiv uzman talep belgeleriniz hala bizim arşivlerde duruyor.(tarihi, Gutenberg’ten 400 yıl önce) Kaşgarlı Mahmudun 1068 de yaptırdığı matbaa harfleri Paris’te ünlü Lauvre(Louvre)müzerinde sergileniyor.

Bay Henninghaus,

Fotokopileri nice zorluklarla elde edebildiğimi kitabin başlangıcında anlatmıştım.Sayın avukat Hans Riedel yalnız Karadeniz’le ilgili bölümleri benim isteğim doğrultusunda fotokopi olarak bana gönderdi.Zira Türkiye’deki yazarlar,tarihi araştırmalar sizlerinkiler gibi zengin değilller.Biz Aziz,Prof. Karl Koch’un bu muazzam ve gotik Almanca eserinin tamamını ne getirecek, nede tercüme ederek bastırabilecek kadar varlıklı değiliz.Elde edebildiğim fotokopiler kadarı ancak hocadan hocaya Almanya’da okumuş eski talebelere,elden ele defalarca dolaştırılarak incelettirildi.Ülkemizde ziyarete gelen bir Alman dahi bu metinleri latin harfine çeviremeyeceklerini söylediler.

Tercümeyi ise Alman Kültür derneğindeki hocalar dahi yapamadılar.Onların tavsiyeleri ile Tahir Hocayı buldum. Fotokopilerden politik amaçlı tercüme olamaz,ancak okunamamış kısımlar atlandığı için eksikler olabilir.Makalenizde bahsettiniz gibi, Çoruh havzası ile ilgili kısımların fotokopisi bende olmadığı için,bizim derlememizde yer almıyor.Bu konu zaten benim çalışmalarımın dışında kalıyor.

Bay Benninghaus,

Her nedense, makalenizden anladığım kadarı ile sizde Türk kimliğine karşı bir antipati var.Bizler ise Anadolu’da, kökleri farklı milletlerden geldiğimizden dolayı, kendi kimliklerimizden gurur ve şeref duyarız.İşte bu, bizim şanlı ve güçlü Anadolu insanları mozaiğimizi oluşturur.Mühim olan insan olmak unsuru ve birbirine tahammül edebilmektir.Bir yabancı olarak hiçbir zaman anlayamayacağınız sırrımız, işte budur.Onlarca asırların,yüzlerce istilanın,kavim göçlerinin yıpratamadığı,yok edemediği,Anadolu insanlığı,meşhür misafirperverliği, işte bu temele dayanır.İnsan olabilme ve insanlara tahammül edebilme.
Eserimizde, bir çok yer isminin amaçlı olarak değiştirilmiş olduğunu ileri sürerek, bundan politik netice arzu ettiğimizi, yazıyorsunuz.Halbuki aziz Prof.Koch, kitabına isimleri ona söylendiği gibi geçmiş ve bizde bunları motomot aynen tercüme ederek yazdık.Ayrıca sayın prof.Koch bizzat adi geçen yerleri gezerek ,ve yaşayanlarla temas ile bu eseri bir araştırıcı seyyah olarak kaleme almıştır.Ve eser tümüyle dürüst ve kendi içinde tutarlıdır.Dolayısıyla buna her hangi bir ilave hemen sırıtır.(sizin makalenizde olduğu gibi.)

Asgari, böyle bir konuya geniş ilgi duymuş olmanızdan dolayı sizinle tanışmak isterim.Ve size empoze edildiğine inandığım batılı, iyi niyetle gerçeğe çevirmek üzere tartışmaya hazırım.Ancak şimdilik size tavsiyemiz;
Lütfen, Anadolu’muz da huzur içinde yaşadığımız vatandaşlarımızla aramıza bölücülük kokan masallarla nifak sokmaya çalışmayınız.
Güneydoğu Anadolu da olduğu gibi,Doğu Karadeniz’de de huzurumuza kast etmeyiniz.Biz artık ölmek değil,huzur içinde yaşamak istiyoruz,tüm insanlar ve insanlık gibi.
Ayrıca,size benim kitabimi okumanızı salık veren las vatandaşımıza da acizane tavsiyem,sizi arayıp bu konuda rahatsız edeceğine,kimlikleri konusunu merak ediyor ve bunu samimiyetle öğrenmek istiyorsa, lütfen bana müracaat etsin.Kendisine belgelerle istediği detayi verebilirim.
Aşağıda bu konularla ilgilerin düşüncelerini 18 madde halinde yayınlanmak üzere veriyor,buna ilaveten Prof.K.Koch’un kitabının S 89 ‘u orijinal ve tercümesini veriyorum
Saygılarımla


Her Yönüyle Rize kitabından 35-42. sayfalar;

İnanılır araştırmacıların tartışmaya gerek-mahal bırakmayacak tespitleri

1)Prof. Dr. M. F. KIRZIOĞLU

1461-1512 arasında Dört Osmanlı İskanı: Fatih Sultan Mehmet, 1461 de, karadan ve denizden kuşattığı Trabzon’u fethedince,Giresun’dan Çoruh Ağzına kadarki yerleri içine alan ‘Tura bozan sancağına ,İlk iskan olarak (Kayser ailesiyle Rumların çoğu, gemilerle Rumeli ye ve Kırıma gittiğinden) Amasya ve Sivas’tan memur ve sipahi ailelerini yerleştirdi. O’nun II. İskanı,Konya –Karaman’ı 1466 ta fethini müteakip şehir esnafını İstanbul’a ,köylü ve yarı göçebeleri de Rumeli ve ‘Turobozan sancağına sürdürdü. III. Ve büyük –İskan ,Şehzade Yavuz Selim(1492-1511) ‘Tura bozan sancakbeyi ‘ 1501de Akkoyunlu’ları yıkan ve1507 de Diyarbakır Akkoyunlu kolunu da kaldıran Şi’i Şah-İsmail, Sünni olan Akkoyunlu ve tebriz Kıpçaklarını, hatta Farkın-Eyyubilerini kırgına uğrattı. Bu yüzden, ‘en yakın Osmanlı –Toprağı’,Şehzade Yavuzun sancağına on binlerce Akkoyunlu ve Sünni-Kıpçaklar, aileleriyle gelip sığınarak ,yerleştiler.Yavuz, bunların geçimini sağlamak için 1508 de Kutyaıs’a akın ederek,oraları da yağmalattı. 1501-1502 de Tebriz ve çevresinden kaçanlar: Ke yerine ç ge yeride c biçiminde konuşan ‘Kıpçaklardı: Çatip/katip ,Türç/Türk, cöz/göz, cemi/gemi, ve benzerleri gibi. İşte Trabzon-Rize de böyle konuşanlar Şah- İsmail’in zülüm ve kırgınından kaçanların neslindendir.Maçka ve Trabzon’daki Eyübi zadeler ise III. İskan’da Farkın /Silvan dan kaçıp gelen ,ünlü Eyyübiler hanedanındandırlar. IV.İskan, 1512 Dulkadir( Maraş-Elbistan) Beyliği yıkıldıktan sonra,oradan sürgün edilen Türkmenlerden ‘Köroğlu ‘oymağı olup, Rize’de bu ismi taşıyan ailelerdendirler.

2)Prof. Dr. Laszlö Rasonyi,tarihte –Türklük, Sayfa 195/ANK.Türkler, Ön Asya’da kütle halindeki yunanlılardan önce vardı. Fakat bunlar eski çağ tarihinin sonuna kadar , Hristiyan oldular. Helen görünümü arz ettiler. İslamiyetin çıkışı ile müslüman oldular, Helen (Yunan)görüntüsünü kaybederek aslına döndüler, tekrar Türkleştiler. Hakiki milliyetlerini buldular. Turanid (Türk) tipi doğu Karadenizde ilk çağlarda vardı.

3)ANTHONY BRYER, İslam tarihi profosörü, Birmigham Üniversitesi Öğretim görevlisi, Çepniler Sayfa 193-(1962)

Yazar, Çanlar’ı anlatıyor (bu yörede yaşayanların bir kısmı da Hemşinli lerdi. Bunlar Ermeni Bagratlı Kralığı tarafından kısmen Ermenileştirilmişlerdi. (7ve11.y.y da eski hüviyetlerini kaybetmeyen bu insanlar 1405 senesinde Ermeni yönetici Arakeli, Araklı deresine avanesi ile beraber kovarak,İspir hakiminden müslüman
Yönetici istediler) bu değerli hocanın beyanından anlaşılıyor ki, yörede baskılama ile Türkleştirme yok, aksine baskılama ile Ermenileştirme olmuştur.( yörede bir kısım Ermeni kalmıştı,bunlar sonradan Tatos’un güneyine göçtüler ) diye tebliğde bulunuyor.

4)Ord. Prof. A. Zeki Velidi TOGAN: Türk tarihine giriş bölümünde (oğuzlar yaz aylarında yaylak bölgelere çıkarlar . Yılda bir defa bütün boylar bir araya gelerek buluşup eğlenirlerdi, kurban keserlerdi) diyor. Bu gelenek Rize’nin iç kesimlerinde hala o ihtişamıyla sürmektedir. Prof. Bardhold’da aynı görüşü yansıtıyor.

5)Prof. Karl Koch(Wanderungen,im Pontischen Gebirge reisen )Weimaier 1846,sayfa 89da çok ilginç bilgiler veriyor.

KOCH yöreyi 1843-44 senelerinde adım adım gezmiştir. Tabii ki gezmeden önce tüm eserleri okumuş olduğundan gezilerinde, eserlerindeki beyanlara rastlanmayınca hayret ediyor, isyan edercesine diyor ki : ne yazık ki istisnasız tüm Ermeni eser ve kaynaklar , güvenilir değildirler. Bilim adamı halkının yalancı karakterine ,halkından fazla katılmıştır. Her yerde gerçeklerin üstüne kendi bildiğini koyma kuruntusu seziliyordu, dolayısıyla yanlı yazılar ortaya çıkıyordu. Ermeni yazarların,coğrafyacıların beyanları inandırıcı değildi. İnciciyan ve ona dayanarak coğrafi bilgiler veren Bijikyan Hemşin’de kastedilen manastırı kendi tamir etmiştir. Yöreyi Ermenilere mal etmek isteği vardır) .
6)Gürciyatçi M.Brosset: Çanarlar için:(Bunlar Laz’ların atası olur.Atlı ve göçebe Türk’türler,Kaşkar’dan taht kavgası yüzünden kaçtılar.Gürcistanin Kür nehri bölgesine yerleştiler.Orbel Dolaylarını yurt edindiler.M.Ö. 360 senelerinde Gürcistani Perslere karşı iyi korudular)diye bahseder.

____________________________________


Bu yüzden bu Türk boyuna Gürcüler çok itibar gösterdiler.Kür nehrinin bir kolu olan ALaz dolaylarında kalanlar,Gürcü karışığı bir dil konuştular.(Gürcüce de baştaki sesli düşünce,yani (A)Laz-(Laz) kalır.)
Laz kelimesi buradan çıktığı tahmin ediliyor.Gelenek, görenek ve namusa değer vermeleri bakımından Gürcülerle karıştırılamazlar.Gürcülerin baskısı bunların yalnız dillerini etkiledi. Fakat gerçek kimliklerini kaybetmediler.Rize yöresinin diğer bölümlerine yerleşen Türk ırklarına mensup olan Kıpçaklar, Kırgızlar, Kür nehri dolaylarında az oturduklarından dil bakımından etkilenmediler.Ana dilleri olan Türkçeyi Karadeniz dolaylarına kadar taşıyabildiler.Askuroz.Aspiroz gibi dere isimlerini buna örnek gösterebiliriz. Bu kelimelerin kökü Askur,Asper olup, Türkçe dir.Rumlar sonlarına –es,-os gibi ekler getirerek dillerine benzetmeye çalışmışlardır.Müneccim Başı da eserinde Brosset’in iddiasını doğrular bir beyanda bulunuyor.Miladi senelerde Oğuz kaan Kafkasya’da yaşamıştır.Iran’lıların Avrasyap dedikleri Bu Ulu Türk Hükümdari Oğuz Kaan’nın Uruğu batıya göçmüştür.Barkal dağlarının Karadeniz Bakarlarında yaşayan Türkmenler 60 000 kişi ile Tao’ya akın ettiler.
(Bu akın 1301 yılında olduğuna göre ,demek ki bu yıllarda 60 bin asker çıkaracak kadar Türkmen nüfusu Doğu Karadeniz’de vardı. )
7)CLAUDE CAHEN:Sorbon Üniversitesi, İslam tarihi prof.,Anadolu’da Türkler- eserinde; Giriş bölümleri(Finlerin, Macarların, Samoyed’lerin,Tunguz’ların,Moğol’ların Türklere yakın bağları vardır.Milattan önce Türklerin ismi geçmiyorsa da Hun’ların ataları oldukları kesindir. 5.yy. da Avrupa ‘nın göbeğinde Atilla imparatorluğunu kurdular. İskitler ,nasıl tartışmasız Türk ise Uygurlar ,Guzlar, Kumanlar, Kıpçaklar, Kırgızlar,Peçenekler de Türk’dürler. Türkler batıya aile ,aile ,boy boy göçtükleri gibi imparatorluk olarak da batıya kaydılar.

Aynı eser sayfa 99da :batıya İran’dan göçen Türkler Müslüman olmuşlardır. Fakat önceden İslamlaşmış Türklere yakın ilgileri vardır.

C.Cahen gibi bir profesör, İskitlerin dahi dahi Türk olduğunu tartışmasız kabul ettiğine göre miladi senelerden daha önce Rize dolaylarına Türlerin geldiği kesinlik kazanır.

8)Müslüman Türkler azınlıklara hiçbir zaman dil ve din yönünden baskı yapmadıklarına göre yöremizde Türkleşmiş azınlık olamaz. Baskı olsaydı en önce İstanbul’daki azınlıklara yapılırdı,sonra eksik bir dil olan Laz’caya da yapılırdı.

9)Baskı ile din değişikliğinin sağlandığını düşünürsek dahi Osmanlı Türkçesi öğretilirdi,halbuki yöre halkı da Uygur,Kıpçak,Kırgız ,Dede Korkut Türkçesi konuşuluyor. Bu dilleri içeren yüzlerce kelime sözlük bölümümüzde açıklanacaktır. Bu madde ,tek başına olsa bile malum iddiaları ret etmeğe yeter.

10)folklorik yaşantı: Halkın çalgısı kemençe,davul ,tulumdur. Bu çalgılar tamamen Türk çalgılarıdırlar. Acaba iddia edildiği gibi dilinizi, dininizi değiştirdikten sonra bu çalgıları da muhakkak öğrenin diye baskı mı yapıldı?

11)Hiçbir Ermeni’nin yada Rum’un tulum,kemençe çaldığı veya dininden döndüğü görülmemiştir.

12) Yörede azınlıkların bidayette olduğu,Fakat sonradan usta olanların İstanbul’a ,olmayanların devlet yardımıyla istedikleri yerlere göçtükleri, boşalan araziye ,Osmanlının Türkmen gönderdiği vesikalara dayanan bir vakıadır.

13)Lazlar ki, onlarında ataları Türk’tür. Komşuları Gürcülere Gürcü,Megrellere Megrel,Türklere de Türkçe konuşanlara da SU MEĞHI derler: üç yel,üç kol/üç ok manasını taşır. Yani bu deyim Türkçe konuşanların tümüne şamil olup,Oğuz boyunun Üç oklar grubunu bize gösteren en kuvvetli delildir. Lazlara da mı böyle söyleyin diye baskı yapıldı.?

14)halk arasında yaşayan sülalelerin,kendilerine has ,evlere sahip oldukları ağaçlara,kazılan uruk simgeleri,işaretleri vardır.bu işaretlerin oğuzlarda olduğu herkesin malumudur.

15)KOÇ HEYKELİ.Koç,koyun,teke heykelleri Türk Ata mezarlının bir simgesi olduğu tartışmasız ispatlanmıştır. Çamlı Hemşin’de bulunan Koç heykeli burada asırlarca evvel bir Türk Ulu Atasının varlığına ve buraların sahibi olduğuna dair en kuvvetli delildir.

16)Rize dağlık toprağı İran Şahları için kontrolü zor bir bölge idi. Din yüzünden ,gördükleri yerde öldürmek istedikleri papazlar ve havariler buralarda kolayca saklanabiliyorlardı.İran –Bizans savaşların da bu yöreye kaymıştı. Kontrolü kolaylaştırmak istediklerini,aradıklarını kolayca bulabilmek için,İran şahları emrindeki Gürcü prensi Wacyan Bey’e talimatlar vererek,bu girift ormanları yaktırdılar.(Daron) Tarihinin yazarı olaylara bizzat şahit olmuştur.

Rahip Gevond, İslam fetihlerini anlatırken :Hemşin’lilerin atalarının önce Göle dolaylarına yerleştiklerini,sonradan Acaristan ve Çoruh bölgesine inerek ,Çoruh’u karşıya geçtiklerini anlatır.Ayrıca ,din yüzünden İran’dan ayrılan bu Türk boyu insanlarının kuvvetli Hristiyan olan Bizans kralı VI.KONSTANTİN tarafından himaye edilerek şimdiki Hemşin toprağına yerleştirildiklerini kaydeder.(Hemşin toprağını mülk olarak Oymak beyi Hamam Beg e verdi) der. 4-5-6-7 y.y. yazılan Ermeni kaynakları Hemşin’lileri anlatırken ,Turani kökenli olduklarını belirtirler. Turani isimlerle anarlar, misal olarak ODA,VAÇE,VAHA gibi( Vica ismi Turani olup ,koç heykeline ait beyin ismi olabilir)

Şu gerçeği de burada belirtelim İran’da milattan S. 450-451 senelerinde,Türk örf ,adet geleneklerine tamamen ters düşen MAZDEİZM dini hüküm sürüyordu.İran Türklerinde bu dine girmeleri şartını öne sürerek baskı yapmaya o zaman başlamıştı. Savaşlarda İran ordularının büyük çapta ,istihkakını veren bu çalışkan Türkleri, taraflarında tutabilmeleri ancak din birliği ile olabilirdi. Bulgar Türkleri ve Oğuzlar İran’a elçilerini göndererek bağlılıklarını bildirmişlerdir. Ancak din değiştirmek zor du. Soğukluk yaratmıştı . Din bakımından Bizans daha yakın görünüyordu.6 yy. sonlarında Bizans İran savaşında Türkler Bizansa sıcak davranmışlardı. Bizans hakimieti 15 sene kadar sürmüş İran toparlanmış Bizansordularını Kadiköyekadar kovalamıştı
6.ci Konstantin’nin toprağında yaşamak Türklere daha cazip gelmiş olabilir,zira din birliği o zamanlar çok mühimdi.

17)hayvanlara verilen isimler ; yayla kokar,orta Asya kokar. Bu isimlerden su içen hayvana‘çu oğul çu’ denmesi, Çu ırmağını hatırlatır, ‘Dağıstan diye konan isimler düşündürücüdür. Bütün inek isimleri Türkçe’dir. Artan gül, nazar gül ,çiçek, yazmalı, yaşar gül, süslü,gelincik,ay doğan ,kara kız.

Öküz isimleri: Yağuz ,(Türklerde bir tanrı),paşalı,
aydın,altın,dalyan ,duman,şirin, cevahir,kaçkar (alnı beyazlara)konur.

Dağıstan diye Rize’de bir yer olmadığına gö re bu isim zamanımıza kadar Kars’ın doğusundaki Dağıstan’ı yad etmek ,anmak için konmuş olup, oradan göçerek şimdiki Hemşin toprağına yerleştiğine dair bir delil ,ipucudur.

18)Kapı Menteşeleri
Eski binalarda ,yayla evlerinde,değirmenlerde,kurt ve koç başlarına rastlanır. Bütün bu saydıklarımız Türklere ait olup başka hiçbir milletçe sahiplenemezler...

      NOT: R.BENNİGHAUS'UN M.ARICININ CEVAP HAKKINA KARŞI KULLANDIĞI VE YAYINLAMAMIZI ARZU ETTİĞİ CEVAP MAKALESİ EKTEDİR. OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ. SAYIN M. ARICININ VE TARTIŞMAYA MÜDAHİL OLAMK  İSTEYEN DİĞER ZİYARETÇİLERİMİZİN (AÇIK İSİMLERİ VE MAİL ADRESLERİ YAYINLANMAK  ŞARTIYLA) GÖNDERECEĞİ MAİLLER DE BU SAYFAYA EKLENECKTİR.

  1. Rudiger Benningahus'un M.Arıcının yazısına cevabı... (word. doc.) tıklayın

 

 

© Copyright 2002 Karalahana.com

 

 

 

  Back to Top-  Yukarıya Çık                                                                                                                                                                                            home send e mail