Bilim
Adına Siyaset Yapmak
Karl Koch’un
„Reise im pontischen
Gebirge und türkischen Armenien"
kitabının çevirisi üzerine
Rüdiger
Benninghaus

Giriş
1999 yılında Sayın
Muzaffer Arıcı, derlemesini yaptığı ve Tahir Deveci tarafından Türkçeye
çevirilen „Rize" başlıklı bir kitapçığı bana hediye etti. Kitap, Karl Koch
(telafuzu: Kox) adında bir Alman botanik profesö-rünün*(1) 1843-44
senelerinde şarkta yaptığı bir seyahat raporunun Doğu Karadeniz bölümünün
çevirisidir.
Bu kitabın bende orijinal
Almanca baskısının fotokopileri bulunduğu için kitabı pek incelemedim.
Geçen-lerde bir Laz arkadaşım bu kitabın orijinalini görmek istedi.
Kitabın çevirisinde eksiklikler ve saptırmalar olduğu konusunda bazı
şüpheleri vardı. Esasen piyasada pek nadir bulunan bir kitabın*(2)
çevirisinde böyle bir sahtekarlığın yapılabileceğini önce pek düşünmedim.
Bunu deneyen birisinin rezil olma tehlikesini göze alması gerektiğini
zannettim. Yanıldığım ortadadır.
Neyse, Hemşinli (Melmanat/
Mermanat - Akbucak köyünden) Muzaffer Arıcı’nın „derlediği" ve Of’lu Tahir
Deveci’nin tercüme ettiği 1991’de birinci, 1995’te de ikinci baskısı
yayımlanan bu kitabı, orijinaliyle karşılaş-tırmaya başladım. Kitaplara
(orijinaline ve çevirisine) bakar bakmaz bazı çelişkiler gözüme çarptı ve
kitabı daha dikkatli incelemeğe başladım.
Tabii ki, iyi ve kötü
çevirilere her zaman rastlanır, özellikle de Türkiye’de. Fakat kötü bir
çeviriyle, bilinçli ve maksatlı olarak orijinali değiştirmek ayrı
şeylerdir. Burada sözkonusu olan çeviride hem düzensizlikler ve hatalar,
hem de orijinalde olmayan eklemeler var; ayrıca sorumlu olan kişi ya da
kişilerin işine gelmeyen bazı bölümler (cümleler) Türkçeye aktarılmamış.
Sorumlu kişinin çevirmen mi, çıkaran mı, kısacası kim olduğu beni fazla
ilgilendirmez, çünkü bu bir iki kişinin işi değil, belli bir siyasi
çevrenin etkisiyle olduğunu düşünüyorum. Bu çevrenin fikir babasının
Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu olduğu da bellidir.*(3)
Önsözde sayın Arıcı,
Koch’un kitabının fotokopisinin temin etmesinin çok zor olduğunu
anlatmakla*(4) Karadeniz halkına bu çevirisiyle ne kadar büyük bir hizmet
verdiğini belirtmeğe çalışıyor.*(5) İkinci baskısının başında sayın
„derleyen" kitabın birinci baskısının yurt içinden ve dışından gelen yoğun
istek üzerine erken tükendiğini söylüyor da, ama kitabın ikinci baskısı
ancak dört sene sonra gerçekleşti. Acaba kitabı kim satın aldı ve kimi
nasıl etkiledi ?
Kitapta indeks olmadığı
için, önce Almanca ve Türkçe olarak kitabın tüm bölümlerini vermek
istiyorum. Önsöz ve ortografik bir açıklamadan sonra:
Erste Übersteigung des
pontischen Gebirges (s.1-40)
(Pontos Dağları’na
yapılan ilk çıkış)
Die Lehngaue von Ispir
und Pertakrek (s.41-83)
(İspir ve Pertakrek
timarları)
Zweite Übersteigung des
pontischen Gebirges (s.84-118)
(Pontos Dağları’na
yapılan ikinci çıkış)
Lasistan (s.119-157)
(Lazistan)
Artvin und Artanutsch
(s.158-199)
(Artvin ve Ardanuç)
Artahan und die
Kurquellen (s.200-234)
(Ardahan ve Kura
nehrilerinin kaynakları)
Pennek, Olti, Narriman
oder das Land der Taocher (s.235-265)
(Penek, Oltu, Narman
veya Tao’luların memleketi)
Die Eufrat-Quellen und
Erserum (s.266-317)
(Fırat’ın kaynakları ve
Erzurum)
Paßin und das
Quellengebiet des Araxes (s.318-364)
(Pasinler ve Aras’ın
kaynak bölgesi)
Chynys und der Berg der
tausend Seen (s.365-382)
(Hınıs ve Bingöl Dağı)
Das Kloster Johannes des
Täufers und Musch (s.383-413)
(Hazreti Yahya Manastırı
ve Muş)
Bulanük und Melasgerd
(s.414-445)
(Bulanık ve Malazgirt)
Alaschgerd, Kagysman und
Kars (s.446-468)
(Eleşkirt, Kağızman ve
Kars)
Kitabın sayfalanması
Koch’un orijinaline göre yapılmıştır. Sözkonusu kitabın ikinci bölümünün
temin edile-mediği belirtiliyor. Böylece Türkçesinde 1’den 40’a ve 84’ten
157’e kadar bir sayfalanma bulunuyor. Çevirilmemiş olan 41 ile 83
arasındaki sayfaların hakikaten temin edilip edilemediğini bilemiyoruz,
bazı bölümlerde ise kitabı çıkaranlar „zorluk" çekmişler.

Acaba bu sayfaları da
okusaydılar, Koch’u o kadar överler miydi ? Kapağın iç kısmında sayın
Arıcı şunu yazıyor: „1843 yılında, araç gereçlerini, kâh hayvan
sırtında, kâh kendi sırtında <orijinali öyle> taşıyarak, zor
şartlarda, yılmadan, usanmadan, yöremizi gezip, gördüklerini, akıcı, zarif
ve gerçekci uslubu ile resim çizer gibi gözümüzün önüne seren, Prof. Dr.
Karl KOCH’un verdiği hizmet çok büyüktür. Allah azizlerden eylesin."
Saptırmalar
Maksatlı "saptırma"
kitabın başlığıyla başlıyor. Kitabın esas başlığı, „Reise im pontischen
Gebirge und türkischen Armenien" (yani ‘Pontos <veya Pontik>
Dağları’na ve Türk Ermenistanı’na seyahatlar’) sadece „Reise im
pontischen Gebirge" olarak verilmiş. Onun dışında kitabın ilk bölümü
de ön kapağında yok, onun yerine kitabın içinde bulunduğu dizi adı („Wanderungen
im Oriente ...", yani ‘Şark gezintileri’) ön plana çıkarılıyor.
Ayrıca, „Pontos Dağları", ‘Rize Dağları’ olarak çevirilmiş.*(6) Sık
sık „Konstantinopel" yerine tercümede ‘İstanbul’ bulunur, her ne
kadar Koch zamanında o şehirin ismi Konstantinopel olarak geçmişse de
(1930'a kadar).*(7)
Kitaptaki bazı bölümlerin
Türkçede değiştirilmemesi veya yok olmamasını hayretle karşıladım (s.19);
çünkü Arıcı (ve başkaları) da horon oyunlarının öz be öz Türk kökenli
olduklarını tekrarlamaya doyamıyor-lar:*(8) „Bize dansın adının ‘Horon’
olduğu söylendi. Bu sözcük Yunanca ‘Choros‘ sözcüğünden geliyor mutlaka,
bu da Yunancanın bu çevrede ne kadar yaygın olduğunun bir delildir.“
Belki saptırmalar içinde bir „hatadır".
Fakat, kitabın 23.
sayfasında tekrar çizgilerine dönmüşler; orijinalinin Türkçe çevirisinin:
„Kumpusarova Süleyman Ağa
elli yaşlarında görünüp güçlü fakat dolgun, belki Gürcü kökenli bir yapısı
vardı. Ona rağmen yine dolgun olan yüzünün yapısı Ermeni bir çizgiye
sahipti ve özellikle büyük, çıkık burnu ve küçük oval gözleri biraz
Ermeni, belki daha çok Ermeni kanının damarlarında bulunduğunu gösterir.
Belki uzun bir zaman önce Hamam adındaki reisleri, yüksek dağlarda fakat
deniz tarafına yerleşip toprak işgal ettiği Ermeni ailesindendi, ki o yer
ondan Hamamaşen (yani Hamam’ın yapısı) daha sonra bu sözcük yozlaşarak
Hemşin sözcüğüne dönüştü ve bugüne kadar da böyle kaldı." şeklinde
olması gereken bu bölümün Türkçe çevirisinde ne Gürcü ne de Ermeni
kelimelerine rastlanır. Konunun nasıl saptırıldığını işte bu bölümde de
görüyoruz: „Süleyman Ağa’nın
güçlü bir yapısı vardı. Grisu yüzlü idi. Elli yaşlarında görünüyordu.
Çıkık burnu ve siyah küçük gözleri, genişliğine, uzunca idi. Belki Hamam
Beg yönetiminde Hemşin toprağına gelenlerden, burayı şenlendirenlerden
kalan bir aile idi. Terbiyeli bir lehçe ile konuşu-yordu. Türkçeden başka
bir dil yoktu" (s. 23).
Bugünlerde Hemşinli’leri
(özellikle batı Hemşinli grubunu) ‘Oğuzlaştırmaya’ uğraşanlara Koch’un şu
sözleri-nin ilginç gelmesi lazım:*(9) „...Hemşin
(Ermenilerin Hamamaşen); hiç bir Türk’ün henüz giremediğinin söylendiği
korkulu bölge ..."
Tanınmış coğrafyacılardan
Carl Ritter, Hemşinliler hakkında şunları yazıyor: *(10) „... bu Hemşin
dereleri-nin insanları ... ancak 200 sene önce baskı ve çaresizlikten
İslam’a teslim olup Türklerin zulmü ve vahşetinden kurtulmağa çalışmışlar,
fakat içlerinde eskisi gibi, Hıristiyan kültürünü korumuşlar ve yalnız
zahiri bir şekilde Kuranın yolunu takip etmişler. Kadınları
Ermenicelerinden başka bir dil tanımazlar; ..."
Orijinal kitabın 25.
sayfasında yer alan bir kaç cümle ise Türkçe çevirisinde kayıplara
karışmış; aralarında Koch’un Erzurum’u „Ermeni memleketinin başkenti"
(„Hauptstadt des armenischen Landes") olarak anlattığı bölüm de
eksiktir.
Türkçede eksik olan 41 ile
83 sayfalarında ise çevirmenin kalemi herhalde greve başladı; çünkü bu
sayfa-larda çok fazla Ermeni ve Gürcü ’kokusu’ var. 41 sayfasındaki
İspir’le ilgili bölümünden bir kaç cümle:*(11) „İspir’in ...
Gürcü-Ermeni tarihinde özel bir önemi var ..." „En eski zamanlarda
İspir Ermenistan’a bağlı idi;
şehrinin nüfusu en çok Ermeni kanının özelliğini taşıyor; ona karşın
köydeki insanları ... daha çok Gürcü halkıyla yakınlık belirtiyor."
Çevirmen veya hazırlayan
herhalde „Grusier" veya „grusisch"in ne olduğunu anlamamış
olacak ki, onu ‘Gürcü’ olarak tercüme etmek yerine „Grusi" olarak
bırakıyor (s. 6) veya „Grussich/ Gruisler" diye bozuk bir şekilde
veriyor.*(12) Çevirmen „Grusier" sözcüğünün Türkçe karşılığının
Gürcüler olduğunu bilmiyor muydu acaba? Ya da bazı zorluklardan kaçmak
için bilmiyormuş gibi mi davranıyor? Ancak hazırlayan kitaba eklediği şu
dipnotta kendi tuzağına kendisi düşüyor (s.120, dipnot 1):
„Laz
ırkının, Megrel ve Gürcü ırkıyla alakası
olmadığını ne güzel anlatıyor."
Koch, Lazları Megreller ve
İmereti'lilerle fiziksel yapı bakımından karşılaştırdığında portakal ve
elma karşı-laştırmıyor ki, sadece elmanın çeşitleri arasındaki farkları
anlatıyor; yani her ne kadar Laz, Megrel veya İmereti'liler arasında
birtakım farklar bulunsa da hepisi de esasen dil bakımından 'Gürcü
halklarından' dırlar, yani Kartvel dil grubundandırlar. Yani hepsi elma;
birisi portakal, öbürü elma falan değil. Koch’un demek istediği budur.
Trabzon halkının çoğunu
‘Karadeniz Türkleri‘ olarak görecek olursak, onların fiziksel yapısı
Niğde’li Türklerden veya Antalya Yörüklerinden farklıdırlar tabii; yoksa
‘Karadeniz Türkleri‘ni Arıcı’nın mantığıyla ayrı bir ’ırk‘ olarak mı
sayalım ?
Başka bir yerde (s.128)
yine Gürcüler söz konusu olunca, çevirmen Koch’u şöyle veriyor: „Bunlar
öz Gruiserler ile Lazların, her ne kadar sonuncular İslamı seçmişlerse de
aynı kökenden geldikleri varsayımı onaylıyordu." Koch, Lazlar’ın Gürcü
(Kartvel) kökeninden olduklarını ‘ne güzel anlatıyor‘, değil mi ?
Başka bir eserde de Koch,
Lazlar’ın ne kökenli olduklarını şöyle anlatıyor:*(13) „Herhalde
şüphe kalmadı ki, Lazlar ... ve
Kolxis’liler aynı halk olup dediğim gibi büyük Gürcü halkındandırlar."
Ve yine Koch:*(14)
„Lazlar, akrabaları olan Megreller ve İmereti’lilerden biraz daha kısa
boylu görünü-yorlar..."
53. sayfada: „Burada
İspir timarı ve bununla
beraber esas Ermenistan bitip Gürcüstan veya iki merkez yerine göre
Pertakrek ve Kiskin olarak adlandırılan timarı veya esas Gürcüstan,
Mesketlerin veya Mosxilerin memleketi (Mesxeti, Sa-M’sxe, Samsxe)
başlıyor."
53. sayfada: „Pek büyük
olan Sagus köyün nüfusu ... Müslüman oldular (fakat ancak on yıllık
devirlerden beri ..."
57-58. sayfalarında:
„Rum olsun, Ermeni veya Gürcü olarak dinine sadık
kalanlar aynen bu isimleriyle adlandırılır, fakat İslam’a dönmüş olan
birisi Türkiye’de muhteşem Osmanlı ismini taşıyor ve Rus eyalet-lerinde
Tatar diye adlandırılıyor. Böylece Axaltsixe civarlarındaki, yani
anavatanındaki Gürcülere (esas Samsxe, yani Mesketlerin
<daha doğrusu: Mtsxet’ler> memleketi), bölge Türklerin
ellerine düştükten ve İslam dini kabul
edildikten sonra Osmanlı deniliyor, fakat oradaki Müslüman Gürcüler, Rusya
o bölgeyi satın aldıktan sonra Tatar ismini taşımağa başladılar."
İspir ve Artvin arasındaki
Çoruh havzası civarlarında 20 köyden oluşan „Pertakrek" (Peterek ?)
bölgesinde yaşayan köylüler hakkında Koch şunları yazıyor (s.75):
„Nüfus geçen yüzyılın
sonunda Hıristiyan oldukları söylenir < yani
Koch’tan şöyle 50 sene önce>, fakat büyük ölçüde Türk usulü zorla
Müslümanlaştırılmıştır. ... Başka bölgelerde
olduğu gibi burada da nüfusun çoğunluğunun Müslümanlaştırılması kan
dökülerek başlanmış. Şimdi iki köyde (Karmenik ve Xodoçur)
<s.76> yalnız Ermeni Katolik Hıristiyanlar
otururlar, başka dört köyde ise (Gudraşen, Nexax, Mogurgut ve Kevak) Rum
ve Ermeni Hıristiyanlar Müslümanlar arasında otururlar."
Bunu Türkçülerimiz duymak istemi-yorlar tabii. Kitabın
sonundaki yorumda (s.158. „Rize yöresinin Türklerle meskün olduğuna
dair kesin tespitlerimiz [özet]" başlığı
altında): „Osmanlı hiç bir zaman -
İstanbul dahil - dilini değiştir diye azınlıklara baskı yapmadığı halde,
..." Ve: „Hiç bir Ermeninin dil, din değiştirmediği,
Rumlarla beraber buradan göçtük-leri vesikalarla sabittir."
*(15)
Sayın Arıcı ve Sırtlı
atalarının nasıl Müslüman olduklarını bilmiyorlar ve herhalde bilmek te
istemiyor-lar.*(16) Belki o bölge Rize dışında kaldığı için bu bölümlerin
çevirilmediğini söyleyecekler, fakat öyleyse ne diye Of, Sürmene, Xotoçur
ve kısmen İspir’i ile ilgili bölümlere yer veriliyor ?
Benzer bir örneğe
156. sayfada rastlanır; Türkçede okuyoruz: „Orada oturan Hıristiyanlardır
ve buna göre her yıl padişaha para, insan gücü ve altın olarak belirli bir
haraç vermek zorundaydılar." Orijinalde ise
‘insan gücü' değil, „Knaben und Mädchen" (oğlan ve kızlar) padişaha
vermek zorundaydılar.
Koch’un sözleri
(s.134): „Die türkische Herrschaft lastet zentnerschwer auf ihm ..."
Türkçede „Türk çevresi ... bu kişiye
yükleniyordu ..." olarak veriliyor; halbuki
Herrschaft ’tahakküm’dür. Koch, elli kiloluk ağırlığı tanımlayan
Zentner kelimesini tahakkümmün çok ağır olduğu anlamında kullanıyor.
Neyse, çevirmen dere-beyin omuzundaki Türk (yani yabancı) hakimiyetin ağır
gelmesine acıyıp onu biraz hafifletmek istiyor, galiba.
143. sayfada Koch’un,
hemen hemen tüm doğu insanlarının eşkiyalığa olan düşkünlüğünden sözeden
satırları da („der räuberische Hang fast aller Orientalen") Türkçe
çeviride bulunmuyor.
81. sayfada ise Koch,
karışık nüfuslu (Ermeni, Rum, Müslüman) köyü olan Mogurgut’tan
bahsederken, Ermeniler hakkındaki hislerini şöyle ifade etmektedir:
„Yalnız
burada değil, bazı nadir örnekler hariç, tüm seyahat boyunca üzücü
rastlantılarım oldu ki Hıristiyanlar ve özellikle Ermeniler tüm şarkta
ahlak bakımından Müslümanlardan, hatta haydutlardan ve şeytanperestlerden
daha aşağı bir seviyede bulunuyorlar; kutsal sayılan misafirperverliği
bile zorla gösteriyorlar."
Osmanlı makamları
özellikle Hıristiyanları bıktıracak kadar yabancıları konuk etmeye
zorlamış olmalı ki (Mogurgut’ta da öyle oldu) Koch’un onların
misafirperverliği hakkında yanlış izlenimler edinmesine neden olup
kitabının değişik sayfalarında Ermenilere karşı tavır almasına neden
oluyor. Bu, tabii ki kitabı çıkaran-ları o kadar sevindirdi ki, böyle bir
bölümü (s.89) faksimile olarak bastırıp başka bir yerde de büyük bir
zevkle kullandılar.*(17)
Maalesef kitabın
beşinci bölümünü („Artvin ve Ardanuç") çevirmemişler, belki de onların
ilgisi dışında kalmıştır. Fakat orada da icabında işlerine gelmeyen
bilgiler ortaya çıkardı: „Artvin kuşkusuz
tüm Çoruh ve (Türk) Kura bölgesinin en büyük ve en önemli şehridir ve
özellikle Axaltsixe'nin <Ahıska>Rusların
eline düşmesiyle önem kazanmıştır." (s.161)
Ve başka yerde,
Artvin'deki Ermenileri anlattıktan sonra, Koch şunu yazıyor: „Artvin'in
nüfusu Gürcülerden oluşuyor ve Gürcüce halkın
dilidir, hem Hıristiyanların hem de Müslümanların."
(s.166) Oranın Gürcüce-sinin Tbilisi'ninkinden daha temiz
olduğunu belirttikten sonra, şöyle devam ediyor: „...ondan anlaşılıyor
ki, nerede dil en temiz şekilde konuşuluyorsa orası esas Gürcüler'in eski
yerleşim bölgesidir, yani orta Kura bölgesi değil, kuşkusuz yukarı Kura ve
Çoruh bölgesidir, ..." (s.166). Yine
Livane (Artvin) bölgesi hakkında (s.167): „Kısa
bir zaman öncesine kadar, buralarda yalnız Hıristiyan dininin yaygın
olduğu bana anlatıldı; herhalde burada da Türk kaba kuvveti İslamı birden
buraya soktu. Müslüman aileler bile hala Papazoğlu (yani Hıristiyan bir
papazın oğlu) diye bir isim taşıyor ve Livane'nin hükümdarı, Murad Ali
Bey, dedesinin Hıristiyan olduğunu bana anlattı. Aile içinde durmadan
Hıristiyan Gürcücesi konuşuluyor; dindar müminler çok açıkça gâvurların
dilinin aile içinde konuşulmasının her ne kadar günah olduğunu bana
anlattılar ise de, bu dilin kendilerine Allah tarafından annelerinin
sütüyle verilmiş olduğunu da söylediler ..."
Düzensizlikler ve Bilgisizlikler
Çeviri, hatalar ve
düzensizliklerle doludur. Çevirmenin, eski Alman harflerini iyi
okuyamadığını özellikle yabancı kelimelerden anlıyoruz. Gerçi, biraz daha
titiz çalışsaydı, onu da doğru bir şekilde verebilirdi.
Burada tüm hataları
sıralıyacak halimiz yok, ancak bazılarını örnek olarak vermek istiyorum:
Yer adları o kadar çok yanlış veriliyor ki, bununla çalışmak isteyen
birisi, eğer kendisinde Almanca orijinali yoksa, epey zorluk çekecek. Bir
kaç örneğe bakalım:
Tschabantz-Dereh
(Çabantsdere) veya Tschabants
Köyü ya Çobandere/Çobanköy veya (aynı köy için) Cabaniz olmuş*(18) -
düzensizlik bir yana, Ermeni ismine benzediği için onu Türkleştirmeğe
uğraşmış olabilirler.
Hyssus
‘Hussus’ olarak yanlış aktarılmış (s.
4), Otz (Ermenicede ‘yılan’ anlamına geliyor) ‘Of’, Garuksa
‘Sorutsa’, Goloscha ‘Soloscha’, Padschatusi ‘Pandschatusi’
(s.5), Kutschuk Tschair (Küçükçayır) ‘Rutscuk Tschair’ (s.16),
Rhizius nehri Türkçede ‘Ehizus’ olmuş (s.8), Katila yerine
‘Natila’ verilmiş, Naschuwa (Naşuva) ‘Rasawa’ olmuş (s.155),
Selek 'Selet', Dschumbat (Cumbat) 'Rumbat', Artaşin
(Ardeşen) 'Artaçın' diye veriliyor (s.125, 132, 134), Makria yerine
'Matri' veya 'Mahria' okuyoruz (s.126). Ziche-Dschari (Zixe-Cari)
bazen 'Zişe-çari (s.124), bazen 'Zichedçori' (s.126) veya 'Zirhedçari'
(s.127) olarak geçiyor. Kisseh (Kise) yerine Türkçede 'Rizzeh/
Risseh' ortaya çıkıyor ve Kissier (Kise'liler) 'Rissier' (s.126,
140). Cimil Kalesi (Burg) Türkçede büyüyüp Cimil Dağı olmuş (s.25).
Kewak (Kevak) sık sık ‘Hevak’ olarak yanlış okunmuş.*(19) Çevirmen,
benzer bir hatayı ‘Hala’ köyü konusunda yapmış, yani ‘Kale’ (orijinalinde
Kala olarak) olacaktı (s.107). Koch’un anlattığı Ischchan’ı
çevirmen doğru dürüst okusaydı herhalde „İşhan
olabilir" diye bir not ekleme gereğini
duymayacaktı; Koch’un yazısından (‘ch’) belliydi (s.90). Aynı titizlik
eksikliğine „Arscharawasser (Acara suyu olabilir)" sözcüğünde de
rastlanır; yine Koch onu net birşekilde Adscharawasser olarak
vermiş (s. 91); başka yerlerde Adschara 'Adçora/ Abçora' olarak
Türkçede varlığını sürdürüyor (s.154). Schawscheti-Tskhali (Şavşeti
Tsxali) Türkçede Çavşet-İçkale’ye dönmüş (s.149). Çevirmen, Botschcha’yı
(yani Borçka) ‘Boca’ olarak veriyor (s.148). Pontus Euxinus‘dan
çevirmenin haberi yoktu herhalde, çünkü onu ‘Pontus Eurinus’ diye
gösteriyor (s.150).
„Tzanisches Gebirge"
(Tzan Dağları) Türkçede ‘Laz Dağları’ diye çıkıyor (s.150); bu da doğru
bir çeviri değil, bir yorumdur; her ne kadar doğru bir yorum olsa da.
„... das nicht
unbedeutende Dorf Sanatis ..." („önemsiz
olmayan Sanatis köyü") yerine çevirmen ‘önemsiz bir köy’ <boşluk, yani
köyün adı vermiyor> yazı vermiş (s.149).
Marmanat’ın (M. Arıcı’nın
köyü) Atina’dan 2 ½ saat uzak olduğunu ancak Almanca orijinalinde
okuyabiliriz (s. 24). Koch’un sözettiği „Ruspa" köyü (s.13),
Gümüşhane’deki gümüş maden ocağı (s.40) ve Batum'daki Kakhaber Ova
(Kaxaber Ovası) (s.124) Türkçede kayboluyorlar.
Koch’ta Trabzon-Sürmene
arası sekiz saatken, Türkçe çeviride bu mesafe altı saate indirilmiş
(s.2). „Mosynoi/ Mosynöken" olarak verilen halk, Türkçede ‘Moshnoi/
Moshnöken’ olmuş (s.2-3).„Kolchier" (bazen de tamamen yanlış
olarak: ‘Kolschier, s.6) kim oldukları Türkçede artık anlaşılmıyor, çünkü
‘Lochen’ olarak verilmiştir (s.3).
Komnen beyleri (Almanca:
Komnenen) Türkçede ‘Kommenenler’ olmuş ve Cenevizler de (Almanca:
Genueser) ‘Genulser’ (s. 7).
Kitabı yayınlayanlar taa
1995’te Fransızlar'a ambargo koyuyorlar; orijinalin 156. sayfasında yer
alan ‘Fransız’ sözcüğü Türkçe tercümesinde geçmiyor.
„Yeryüzünün çok az ülkesi
belki 200 yıldan fazla
süre aynı durumunu koruyordu." Burada çevirmen
2000 yerine 200 yılla yetiniyor (s. 7).
Bir Laz bilim adamı
(Almancası „Schriftgelehrter") - esasen öyle söylemek te doğru
değil, bahsedilen İbrahim Efendi sadece okuma yazma bilen bir adammış -
Türkçede ‘kadı’ oluyor (s.1). Şarabı seven (s.87) bir kadıyı da pek
düşünemiyoruz, ancak bir kaç sene bir Alevi köyünde kaldıktan sonra.
Koch’un „Son-Oghlu"
(Sonoğlu) olarak verdiği bir derebeyin ismi bir yerde ‘Çanoğlu’ (s.10),
başka yerde ‘Son oğlu’ (s.11) olarak Türkçeye aktarılıyor.
„Kumpusarowa-Soliman-Agha"nın karşılığı acaba ‘Kumbasar-oğlu Süleyman
Ağa’ olarak doğru verilip verilmediğini bilemiyorum (s.21).*(20)
Tuna Nar Mustafa Agha
Türkçede 'Tuna Nam; Mustafa Ağa' diye çıkıyor (s.109).
Derebey yerine sık sık
'ova bey' veya 'vadi bey' demesi biraz tuhafıma gidiyor.*(21)
Sultan Murat II tarafından
getirilen Prusya’lı askeri eğiticiler Prusya’lı olarak Türkçede verilmiyor
(s.31); onun yüzünden çevirmene fazla kızmıyorum; zaten Alman olarak,
tarihi "Türk-Alman dostluğundan" bahse-dilmesine pek alışmış değiliz.
Madjaren
(Macarlar), çevirmene herhalde garip gelmişler, çünkü onları 'Madjeren'
olarak atarıyor (s.120).
„Eine steinerne, aus einem
Bogen bestehende Brücke" yanlış
olarak „yay biçiminde bir köprü" diye çevirilmiş, halbuki Almancası
net bir şekilde bugün hala sağda solda rastlanan ve ‘kemer köprü’ olarak
bilinen köprü tipinden bahsediyor (s.106).
109. sayfasında Tulica
köprüsü Türkçe çevirisinde eksik olup yapılış senesi de yanlış
veriliyor: 1796/7 yerine 1797/9.
Koch, Kaçkar Dağı’nın adı
- onu Ermenice orijinaline biraz daha yakın bir biçimde veriyor (Khatschkhar)
- tam doğru Ermenice’den çevirmiyor da (onu baş veya kahraman kaya -
Haupt- oder Heldenfels - olarak verdi), Türkçesinde hemen hemen öyle
verilmesi (s.90) göze çarpıyor, çünkü Türkçüler bunu başka fırsatlarda öz
be öz Türkçe isimli olduğunu gösteriyorlar.*(22)
Doğal olarak çevirmen
özellikle nebatların isimlerinde zorluk çekti, bazılarını hiç çevirememiş,
fakat 131-132. sayfalarda ot ve meyvelerin adlarını Lazca verirken,
orijinalinde bulunan bir tanesi listede eksik olmasıyla (pathi -
darı) birlikte şu kelimeler de yanlış veriliyor (ilk kelime Koch’un
orijinali, ikincisi çeviri):
Oşkuri
- çkuri
S’xuli
(S’chuli) - şuli
Buli
- buşi
Atampa
- litampa
Sertali
- zertali
Nxeri
(Ncheri) - neheri
Urseni
- urfeni
Turguni-Kanto
- turguni konda
Kontru
- kantru
Kinsi
- Kinst
Xromi
(Chromi) - Chroni
Liwora
- liwona
Aslı
patlıcan (Asli-Padlischan; Almanca:
Eierfrucht/Aubergine) çevirememiş, Fireng patlıcan
(Frenk-Padlischan, Almanca: Liebesapfel/ Tomate) ise domates yerine
patlıcan olarak verilmiş. Başka yerlerde de Almancası çevrilmediği gibi
kopyaları da yanlış yapılmış: „Läusekraut" ‘Löinkraut’,
„Bärenklau" ‘Börenklay’ olmuş (s.17). „Wacholder" bazı yerde
(s.26, 36, 154) doğru olarak ‘ardıç’ diye çevriliyor, başka yerde ise
(s.89) „Akçaağaç olabilir"
yazılıyor. Cypressen (Zypressen, 'selvi ağacı') 'Epperesen' olarak
bozuk bir şekilde veriliyor (s.110), başka bir yerde ise Cypressen
olarak kopya edilip doğru yazısıyla çıkıyor da, fakat çeviri yok (s.103).
128. sayfasında Bibel’in
’İncil’ olarak çevirilmesi, esasen Müslümanlarda yaygın olan
Hıristiyanlıkla ilgili bilgisizliği simgeliyor. Bibel ‘Eski’ ve
‘Yeni Ahit’ten oluşan ‘Kitabı Mukaddes’tir, İncil ise ‘Yeni Ahit’in bir
kısmıdır.
142. sayfasında Zither
(kanun veya santur) çalgısı ne olduğunu çözemeyince, Türkçede yalnız
‘çalgı’ diye geçiyor.
Bu yapıtın Türkçe
çevirisinde yer alan düzensizlikler ve hatalardan sadece küçük bir
bölümünü vermeye çalıştım. Amaç, eserde sadece dört beş hatanın
bulunmadığını göstermekti.
Kırzıoğlu ve onun gibi
çalışanların kelimelere, hatta harflere çok önem verenlerin - esasen
onları bugünkü „Hurufileri" olarak görebiliriz - ve bunlarla hokkabazlık
edenlerin nasıl bu kadar düzensiz çalıştıklarını burada net olarak
görebiliyoruz.
Türkiye’de çıkan çeşitli
çevirilerde (maalesef bilimsel çalışmalarda titizlik oldukça eksiktir)
esasen her zaman bol bol düzensizliklere rastladım. Fakat bilimsel bir
yapıtın propaganda malzemesi olarak kullanıl-masına sinirlenmemek elden
değildir. İşte bu nedenle, bu makalede doğrusu supabı biraz açmak zorunda
kaldım; bilimle, bilimsellikle bağdaşmayan bu tür yanlışlıkların ve
saptırmaların yapılmaması ve başka-larına da örnek olmaması için.
Kaynaklar üzerinde yapılan
bu tür saptırmaların ve yanlışlıkların, bugünkü Ermeni "sorunu"
propaganda-sında ortaya konulan tarihi kaynakların ne kadar güvenilir
olduğunu artık herkes kendisi düşünsün.
Kaynakça
Arıcı, Muzaffer:
Her Yönüyle Rize
Ankara 1993
Arıcı, Muzaffer (derleyen)/
Deveci, Tahir (tercüme):
Rize
Prof. Karl Koch’un 1843-44
Yıllarındaki Seyahatnamesinin Rize Bölümü
Ankara 1995 (2.
Baskı)
Bellér-Hann, Ildikó:
Myth and History on the
Eastern Black Sea Coast
In: Central Asian Survey,
vol.14, no.4 (1995), s.487-508
Oxford
Benninghaus, Rüdiger:
Zur Herkunft und Identität
der Hemşinli
In: Peter Alford Andrews
(ed.): Ethnic Groups in the Republic of Turkey, s.475-497
Wiesbaden 1989
Breuste, Jürgen:
Karl Kochs
Forschungsreisen nach Kaukasien 1836-1838 und 1843-1844
In: Georgica, H.6 (1983),
S.55-61
Jena/ Tbilissi
Dashian, J.V.:
La population arménienne
de la région comprise entre la Mer Noire et Karin (Erzeroum)
Rapide coup d’œil
historique et ethnographique
Traduit de l’arménien par
F. Macler
Vienne 1922
Feurstein, Wolfgang:
Mingrelisch, Lazisch,
Swanisch - Alte Sprachen und Kulturen der Kolchis vor dem baldigen
Untergang
In: George Hewitt (ed.):
Caucasian Perspectives, s.285-328
Unterschleissheim/ München
1992
Feurstein, Wolfgang/
Berdsena, Tucha:
Die Lasen
Eine südkaukasische
Minderheit in der Türkei
In: Pogrom, 18.Jg., Nr.129
(1987), s.36-39
Göttingen
Genel Nüfus Sayımı/ Census
of Population 26.10.1975
İdari Bölünüş/ By
Administrative Division
(Başbakanlık Devlet
İstatistik Enstitüsü/ Republic of Turkey, Prime Ministry, State
Institute
of Statistics)
Ankara 1977
Kırzıoğlu, Fahrettin:
1461 "Turabuzon" Fethi
sırasında Fatih Sultan Mehmed’in Yaya Aştığı "BULGAR DAĞI" Neresidir ?
in: VI. Türk Tarih
Kongresi (Ankara 20-26 Ekim 1961), Kongreye Sunulan Bildiriler,
s.322-328
Ankara 1967
Koch, Karl:
Reise im pontischen
Gebirge und türkischen Armenien
(Wanderungen im Oriente
während der Jahre 1843 und 1844, Bd.II)
Weimar 1846
Koch, Karl:
Reise von Redut-Kaleh nach
Trebisond (Kolchis und das Land der Lasen)
In: Karl Koch (Hrsg.):
Die Kaukasischen Länder und Armenien - in Reisebeschreibungen von
Curzon, K.Koch, Macintosh, Spencer und Wilbraham (Hausbibliothek für
Länder- und Völker-kunde, Bd.6), s.65-114
Leipzig 1855
Magnarella, Paul:
The Hemshin of Turkey:
Yayla, a Pasture in the Clouds
In: The World and I,
vol.4, no.5 (1989), s.654-665
<aynı
makale: Paul Magnarella: Anatolia's Loom -
Studies in Turkish Culture, Society, Politics and Law, İstanbul 1998,
s.183-192>
Ritter, Carl:
Die Erdkunde von Asien
18.Theil, Bd..IX, Theil 1
(Kleinasien)
Berlin 1858
Rosen, G(eorg):
makale:
Lasen
In: Allgemeine
Encyklopädie der Wissenschaften und Künste (hrsg. von J.S. Ersch/ J.G.
Gruber), 2.Sektion, Teil 42, s.164-167
Leipzig 1888
(Reprint Graz 1986)
Sakaoğlu, M. Ali:
Dünden bugüne Hemşin
Karadenizden bir tarih
İstanbul tarihsiz <1990>
Sırtlı, Ali:
Doğu Karadeniz Türklüğü
(Gürcüler, Hemşinliler, Lazlar, Çepniler) ve Karadeniz Fıkraları
(Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı)
İstanbul 1996 (3.
Baskı)
Topaloğlu, İhsan:
Bölge Tarihinde Rize
I. cilt
(Topaloğulları
Kültür-Dayanışma ve Çevre Koruma Derneği)
Trabzon 1998
Wunschmann, E.:
makale:
Koch: Karl Heinrich Emil
In: Allgemeine Deutsche
Biographie, 16.Bd. (1882), s.395-398
Berlin (Neudruck/ yeni
baskı 1969)
[1] Karl Heinrich Emil
Koch (1809 Ettersberge/ bei Weimar – 1879 Berlin) hakkında bz.: Wunschmann
1882. Burada sözkonusu olan seyahat 16 Mayıs 1843 Jena’da başladı ve 30
Ekim 1844 bitti.
[2] Kitabı Almanya’nın en
az sekiz büyük kütüphanelerde mevcuttur: Universitäts- und Stadtbibliothek
Köln, Universitätsbibliothek Potsdam, Universitäts- und Landesbibliothek
Halle, Universitäts- und Landesbiblio-thek Jena, Forschungs- und
Landesbibliothek Gotha, Herzogin Anna Amalia-Bibliothek Weimar,
Nieder-sächsische Staats- und Universitätsbibliothek Göttingen, Herzog
August-Bibliothek Wolfenbüttel ve ayriyeten Stadtbibliothek Nürnberg
(M.Arıcı’nın elindeki fotokopi oradan temin edilmiş).
[3] 1993’te
yayınlanan Muzaffer Arıcı’nın “Her Yönüyle Rize"
kitabının önsözü Kırzıoğlu yazdı, ayriyeten o kitapta Lazlar’la ilgili bir
bölümü de Arıcı sık sık Kırzıoğlu’na “değerli
hocam" olarak bahsediyor. Aynı çevreden olan Ali
Sırtlı (1996, s.34) Kırzıoğlu’nu söyle övüyor:
„... Doğu Karadeniz Türklüğü’nün yılmaz araştırıcısı, Karadenizlilerin
manevi ATASI, Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu ..."
Kırzıoğlu’nun saptanmaları Feurstein/ Berdsena 1987, s.38; Benninghaus
1989, s.480-481, 486-487; Feurstein 1992, s.301; Bellér-Hann 1995,
s.491-495 ortaya koydular. Acaba Kırzıoğlu Kars’a göçetmiş bir Hemşinli
olmasın ?! (Sakaoğlu <1990>, s.94, Tahsin Kırzıoğlu diye Kars’a göçmüş bir
Hemsinli’den sözediyor).
[4] Bz. dipnot 2.
[5] Herhalde onu
vurgulamak için her sayfanın altında “M.Arıcı” yazılıdır.
[6] S.2, 23, 24, 33,
90, 91, 100, 112. İstisnası s.145 ve 108; orada ‘Pontus bölgesi’ olarak
çevirilmiş, demek ki propagandayı bile düzenli yapılmamış. Koch’la beraber
Doğu Karadeniz’de araştırma yapan Georg Rosen, o dağları adlandırması
konusunda şunu yazıyor: „... Ermeni platosunun
kenarında başlayan, derin Çoruh vadisi ile deniz arasında uzanan, sert ve
çok kesik dağlar ki, yeni coğrafya onlara ‘Pontik’ (Pontos) ismini verdi
..." (Rosen 1888, s.165, çeviri: R.B.).
Uluslararası yazılarda ‘Doğu Karadeniz Dağları’ hala “Pontic Mountains”
(Pontik Dağları) diye geçiyor (bz. mesala: Magnarella 1989 <1998>, s.183
v.s.).
[7] S.13, 30, 31, 86, 97,
114, 149, 156. 3. sayfasında ise dikkat etmemişler, ‘konstantinopol’
olarak verilmiş.
[8] Arıcı 1993, s.4
(dipnot, Kırzıoğlu’nun dipnotu ?); Sırtlı 1996, s.38: „Hemşinlilerin
kesinlikle TÜRK olduklarını ispatlayan önemli bir delil de ‘tulum‘ ve
‘horon’dur." O kadar basıttır ! İlginç olan
tarafı da Arıcı gibi, Sırtlı da Hemşinli bir köyde dünyaya geldi
(Çayeli-Aşıklar).
[9] Koch 1855, s.112
(çeviri: R.B.). Orijinali: „... Hemschin (Hamamaschen der Armenier),
ein sehr gefürch-tetes Ländchen, bis zu dem noch nie ein Türke
vorgedrungen sei."
[10] Ritter 1858, s.88-89,
herhalde Eli Smith/ H[arrison] G.O.Dwight’ten (Missionary Researches in
Armenia, including a journey through Asia Minor and into Georgia and
Persia ..., London 1834) faydalanarak. Orijinali: „... sollen die
Bewohner dieser Hemschin-Thäler, ..., erst seit 200 Jahren dem Islam aus
Druck und Verzweifelung sich unterworfen haben, um der Tyrannei und den
Grausamkeiten der Türken zu entgehen, aber innerlich noch, was sie früher
waren, <s.89> geblieben sein, den christlichen Cultus beibehalten
haben und nur äußerlich dem Koran folgen. Ihre Weiber kennen noch keine
andere Sprache als ihre armenische;..." (çeviri: R.B.)
[11] 40 sayfasının
karışında olduğu için 41 sayfası kitabı çıkaranların elinde olması
gerekirdi; olmasaydı Çoruh havzası ile ilgili olduğunu da bilemezdiler.
[12] S.119-120, 126, 128,
148, 150.
[13] Koch 1855, s.89
(çeviri: R.B.). Orijinali: „Es unterliegt demnach wohl keinem Zweifel,
daß Lasen ... und Kolchier ein und dasselbe Volk sind und daß beide, wie
schon gesagt, zum großen georgischen Volks-stamme gehören."
[14] Koch 1855, s.94
(çeviri: R.B.)
[15] Benzer bir şekilde:
Arıcı 1993, s.39.
[16] Hemşinliler’in
İslamlaşması konusunda bkz.: Dashian 1922, s.32-33; Benninghaus 1989,
s.484.
[17] 159 sayfasındaki
yorumda; Arıcı 1993, s.37.
[18] S.35-38. Köyün
bugünkü adı herhalde İspir merkezine bağlı olan Çayırözü'dür, eski adı GNS
1975 Çabans olarak veriyor, yani Çobanköy diye bir köy yok oralarda.
[19] S.91, 94, 96, 98-99,
102, 105. Hemşinli derebeylerinden olan ağanın adını Koch başka bir eserde
Kumpus-Arowa-Agha olarak veriyor (Koch 1855, s.112).
[20] Sakaoğlu <1990>,
s.81, Kumasar diye bir Hemşinli aile olduğunu yazıyor.
[21] S.127, 128, 132-134,
143.
[22] Topaloğlu 1998, s.63:
“Sakalar (Iskit) Türklerinden kalma bir isim”. Arıcı (1993, s.84): „Kaçkar
dağlarına daha eskiden Balkar dağları diye isim veriliyordu.“ Yani
Karaçay-Balkarlar orada bir iz bırakmış gibi bir teori oluşturuyorlar.
Kırzıoğlu, eski bir Ermeni köyü olan Parkhal’ın (bz.: Koch 1846, s.98)
adını sözcük oyunlarıyla ‘Balkar’ şekline getirip Balkar/ Karaçaylara
bağladı (bz. Kırzıoğlu 1967, s.328). Ritter (1858, s.924), Koch’un
Khatschkar adı için verdiği açıklamasını (‘kahraman taşı’) yanlış bulup,
Bıjışkian’ın fikirine katılyor. O, her Ermeni’nin bildiği ‘xaçikar’
kelimesini Kreuzespein (herhalde imla hatası, Kreuzstein olması gerekir)
‘haçlı taş’ olarak açıklıyor.
Türkçemi düzelten
arkadaslara (Ali Duran ve Ali) burada teşekkür ederim.
© Rüdiger Benninghaus,
2001
Sayın Bay ve Bayanlar
http:/karalahana.com Sitesi Yöneticileri.
Konu:Sayın Rüdiger Benninghaus’a sitenizde yayınlanan makalesi nedeniyle
cevabımdır.
Bilim Yapıyorum Adıyla Politik Saplantı ve Direnişler.
Makalede,kendisini tanıtmadan söze başlıyan sayın Benninghaus,benim
kendisine hediye ettiğim kitabimi, okumaya bile gerek görmediğini,ama bir
Laz arkadaşının uyarısı üzerine incelemeye başladığını,giriş olarak
belirterek,kendi olduğunu kabul ettiği, bir bilim adamı zarfına yakışmayan
ifadelerle,tercümana,derleyen olarak bana ve bu uğurda caba gösteren
herkese,hatta bize yardımcı olan bir profesöre hakaret varı neşriyatta
bulunuyor.
Ayni üslupla cevap vermek bize yakışmaz.Dolayısıyla seviyeli
davranmak,bizim bilimle uğraş verenlere itibarımızdandır.
Bay Benninghaus!Size, muhakkak değer verdiğim için hediye ettiğim kitap,
ünlü bir alman profesörunun eseridir.İsminiz, bir Alman veya Avusturya
vatandaşı olduğunuzu çağrıştırıyor.Ülkenizin, bir profesörüne dahi dil
uzatabiliyorsunuz.Sayfa 89 da ki yazı üzerine,” bu sayfayı kızgın bir
zamanında yazdı demeniz”sizin gizli emelinizi açığa çıkarması
bakımından,beni rahatlattı.Prof.Koch S 89:”Ermeni kaynakları
güvenilmezdir.Kendi halkı bile bu bildirilere güler.Bunlar tümüyle imha
edilmelidir.”diye belirtmiş.Sizden beklenen, yansız düşünceye göre,
inceleme yapsa idiniz,bilhassa bu bölümü makalenizde ele alıp, orijinali
ve tercümesini sitenizde benim belirteceğim gibi yayınlardınız.Prof Koch’a
“Allah azizlerden eylesin” deyişime kızmanız,bu ifadesinden olsa gerek.
Terside olmayacağı gibi, bir Türk, sizlerin veya bizlerin zorlaması ile
ne Ermeni, nede Rum olamaz.Biz Anadolu da asırlarca iç içe yaşayarak,bunu
ispatladık.Sizin şimdiki nifak dolu çabalarınız ,yinede
biz Anadolu insanlarını bir birine kırdırmaya hiçbir zaman
yetmeyecektir.Makalenizin içeriği ve dolayısıyla amacı, özellikle bu
çabayı yansıtmaktadır.
Buna karşın;Osmanlı dönemi Fatih Sultan Mehmet zamanın da (azınlıklar
için),dilinizde,dininizde,ticaretinizde serbestsiniz diye fermanlar
çıkarılmış,askerlik yapmaktan da muaf tutulmuşlardır.
Osmanlının kendi ırkdaşları Türkler,azınlıklar uğruna da
savaşırken,ülkenin tüm ticari müesseselerini azınlık Osmanlı vatandaşları
ellerinde tutuyordu ve askere gitmediklerin den dolayı, çalıştırdıkları
ticaret- ve imarethaneler babadan oğula intikal ederek, süreklilik arz
ediyordu.Türkler ticarethane açsa dahi, ya açan ,yada evlat, harplar da
ölerek devamlılık sağlanamıyordu.Ve bugün için ütopya olan bu olayın,
hesabını yapmadan, herkes bir millet bilinci ile beraberce ve huzur içinde
yaşıyordu.Zira Osmanlı zihniyeti evrensel bir devlet felsefesi idi.Burada
bütün vatandaşlar bir mozaiğın sağlam ve ayrılmaz parçaları idiler.Bu
örneği uygulamaya çalışan günümüzde, USA ve Avrupa Birliğidir.Osmanlı
Felsefesi,yani dil,din,irk renk ayırt etmeden,insanları yönetmek,onları
huzur içinde refaha ve mutluluğa yönlendirmek,onları dış ve iç düşmanlara
karşı kendi şemsiyesi altında korumaktı.Hiçbir topluluğun dini
uygulamasına,eğitimine karışmayan
bu devlet yönetim felsefesi,dünya da yeni anlaşılmaya başlandı.
Makalenizde Türklerin Almanları sevmediğini belirtiyorsunuz.Tarih
sayfaları bunun aksini ispat eden örneklerle doludur.Türklerin tarihinde
hiçbir ırka karşı düşmanlık yoktur.Harp ettikleri ile bile,barışı
kurmasını bilmişlerdir.(Bak Osmanlı tarihi Mütarekeler).
Hemşinli kimliğine gelince:Hemşin isminin hamamı Şen den geldiğini sizde
kabul etmektesiniz. Ama şen kelimesinin Türkçe olduğunu inkar
ediyorsunuz.Şen Türkçe hariç hiçbir lisanda kullanılmaz.Bu açık kanıt
dahi,sizin olaya ne kadar objektif bakmadığınızı göstermeye yeter.Eğer,
Hamam ismi başka bir kavim mensubuna ait olsa idi,”şen” eki de o lisanda
tarih sayfalarına girerdi.O kişinin asil adı Hamam Beg dır.Buda öz Türkçe
bir isimdir.
Hemşin insanlarına gelince,sahil ve iç kesimde oturanlar olarak ikiye
ayırabiliriz.
1-Sahil kesiminde oturanların ataları, Türk olarak tevratta dahi kabul
gören,Torgaman’un(Türklerin atası) 8.ci oğlu (A)Las –tir.Bu tevratta gayet
açık olarak yazılıdır.Gürcü (georgienisch) lisaninda, baştaki sesli harf
okunmadiği için,yalnız las kalır.
2-İç kesimde oturanlara gelince:Bunlar Işık saçan aziz Georgian Dinini
benimseyerek kabul eden,İran putperestlerinden kaçarak,canlarını
kurtaran,şimdi adi hemşin olan zamanın Dampur toprağına yerleşen
hiristiyan Türk ve Ermenilerdi.Bu ,iki kavim barış içinde ve kardeş gibi
beraberce yaşadılar.Zira dinleri ve düşmanları aynı idi.(Iran)
Sahil kesiminde Hiristiyanlik çok gelişince,Of yöresinden Avrupa ya papaz
ihraç etmeye başladılar.Burada yaşayanlara yaranmak için,İstanbul da ki
Aya-sofia’yayı inşaa eden (527-558) bizans imp. Justinianus küdüsteki
harab olmuş Lasika mabedinide tamir ettirdi.
İç kesimlerde yaşayan Türkler ve Ermeniler 1461 osmanlı fethine kadar,iyi
ilişkiler içinde yaşamiş ve kimliklerini korumuşlardir.İslam orduları
Coruh havzasını çok önceden islamlaştırmışlardı.Burada islamlaşmış Türkler
Hemşin toprağına aile aile,boy boy,urug urug gelmeye başladılar.Önceden
aynı yörede yerleşik Hiristiyan Türkler ile sonra buraya göç eden müslüman
Türkler aynı dili konuşuyorlardı Hiristiyan Türklerden Müslümanliğa meyil
bu nedenle başladı.Osmanlı fethinden önce müslüman Türklerle, Hiristiyan
Türk ve Ermeniler sayısal olarak eşit duruma gelmiş idiler.(Antony
Bryer,Çepniler s 193. yıl 1962).Fetihten sonra,dini sürtüşmeler
yüzünden,bu yörede kalan azınlıklar,kendi istekleri doğrultusunda devlet
yardımı ile usta olanlar İstanbul’a,olmayanlar ise,istedikleri yerde
kültür ve dinlerini muhafaza ederek iskan edildiler.(bu husus Osmanlı
arşivlerinde açıkça bellidir).Bunlardan boşalan araziye,yurtsuz kalan Türk
boyları yerleştirildi.Buraya, Osmanlı fermanlarında yazılı olduğu üzere, 5
defa
Türkmen göçü gerçekleştirildi.Böylece burası tamamen Türkleştirildi.
Batı Hemşin toprağı(Rize –Hemşini),bu şekilde iskan edildi.Köprü ve yol
yapımı için getirilmiş olan 1628 İtalyan ustası da,Cumhuriyet döneminden
sonra ülkelerine gönderildiler.
Doğu Hemşinli dediğimiz Artvin-Hopa hemşinlileri ise,kıpçak Türkü
Ermeni,Gürcü ve las karışığı olan bir topluluktur. Osmanlıdan, batı
Hemşinindeki azınlıklar gibi, bunlar göç etmek için izin talebinde
bulunmadılar.Bunlar yukarda sayılan kavım lisanlarının karışımından
meydana gelmiş bir dili konuşurlar.
Birinci dünya savaşında doğu ve güney doğu Anadolu’da Ermeni
vatandaşlarımıza Avrupalı askeri elbiseler giydirip, bizimle savaştıran
zihniyet,bunu yaparken ne azınlıklara, ne Anadolu insanına, nede insanlığa
hizmet amaçlamıştı.Tek düşünceleri parçalanan Osmanlı toprağından pay
kapmak emperyalist zihniyeti idi.Sonrada Türk gücü ve inancı karşısında
tutunamayıp kaçanlar ve kışkırtılan Ermeni vatandaşlarımızı ortada
bırakanlarda,yine aynı batılılardı.
Acaba sayın Benninghaus,biz Avrupalının gizli emellerinden
Erzurum’u-Kars’ı kurtardığımız için serhat diyarı,Maraş,Antep,Urfa’yı
kurtardığımız için bunların başına Kahraman,Gazi,Şanlı isimlerini neden
koyduğumuzu hiç düşünüp, araştırdınız mı?
Yeter artık;Rum ve Ermeni vatandaşlarımızı bizimle dalaştırmak,
çatıştırmak için yurdumuza gelip gizli,sinsice misyonerlik yapmayın
artık.PKK ile işbirliğiniz binlerce Kürt ve Türk kardeşlerimizin canına
mal oldu.Şimdi Apo’nun havası alındıktan sonra, işsiz kaldınız.Bu sefer
Karadenizde de aynı kargaşayı yaşatmak istiyorsunuz.Ülkemizde Ermeni,
Kürt,Laz diye hiçbir ayrım yoktur.Hepsi Türk vatandaşı olarak aynı haklara
sahiptırlar.Avrupalıların yaptıkları mezalimler bu sayfalara sığmaz.Eğer
Avrupalı olarak iş bulamıyorsanız,kendinize karalahana da değil, kartofel
diye bir internet sitesi açarak orda yer arayın.
Makalenizde bizim profesörlerimize hakaret varı sözler sarf etmeye ne
hakkınız var.Profesör yalnız sizden mi çıkar? Osmanlıdan Arşiv uzman talep
belgeleriniz hala bizim arşivlerde duruyor.(tarihi, Gutenberg’ten 400 yıl
önce) Kaşgarlı Mahmudun 1068 de yaptırdığı matbaa harfleri Paris’te ünlü
Lauvre(Louvre)müzerinde sergileniyor.
Bay Henninghaus,
Fotokopileri nice zorluklarla elde edebildiğimi kitabin başlangıcında
anlatmıştım.Sayın avukat Hans Riedel yalnız Karadeniz’le ilgili bölümleri
benim isteğim doğrultusunda fotokopi olarak bana gönderdi.Zira
Türkiye’deki yazarlar,tarihi araştırmalar sizlerinkiler gibi zengin
değilller.Biz Aziz,Prof. Karl Koch’un bu muazzam ve gotik Almanca eserinin
tamamını ne getirecek, nede tercüme ederek bastırabilecek kadar varlıklı
değiliz.Elde edebildiğim fotokopiler kadarı ancak hocadan hocaya
Almanya’da okumuş eski talebelere,elden ele defalarca dolaştırılarak
incelettirildi.Ülkemizde ziyarete gelen bir Alman dahi bu metinleri latin
harfine çeviremeyeceklerini söylediler.
Tercümeyi ise Alman Kültür derneğindeki hocalar dahi yapamadılar.Onların
tavsiyeleri ile Tahir Hocayı buldum. Fotokopilerden politik amaçlı tercüme
olamaz,ancak okunamamış kısımlar atlandığı için eksikler
olabilir.Makalenizde bahsettiniz gibi, Çoruh havzası ile ilgili kısımların
fotokopisi bende olmadığı için,bizim derlememizde yer almıyor.Bu konu
zaten benim çalışmalarımın dışında kalıyor.
Bay Benninghaus,
Her nedense, makalenizden anladığım kadarı ile sizde Türk kimliğine karşı
bir antipati var.Bizler ise Anadolu’da, kökleri farklı milletlerden
geldiğimizden dolayı, kendi kimliklerimizden gurur ve şeref duyarız.İşte
bu, bizim şanlı ve güçlü Anadolu insanları mozaiğimizi oluşturur.Mühim
olan insan olmak unsuru ve birbirine tahammül edebilmektir.Bir yabancı
olarak hiçbir zaman anlayamayacağınız sırrımız, işte budur.Onlarca
asırların,yüzlerce istilanın,kavim göçlerinin yıpratamadığı,yok
edemediği,Anadolu insanlığı,meşhür misafirperverliği, işte bu temele
dayanır.İnsan olabilme ve insanlara tahammül edebilme.
Eserimizde, bir çok yer isminin amaçlı olarak değiştirilmiş olduğunu ileri
sürerek, bundan politik netice arzu ettiğimizi, yazıyorsunuz.Halbuki aziz
Prof.Koch, kitabına isimleri ona söylendiği gibi geçmiş ve bizde bunları
motomot aynen tercüme ederek yazdık.Ayrıca sayın prof.Koch bizzat adi
geçen yerleri gezerek ,ve yaşayanlarla temas ile bu eseri bir araştırıcı
seyyah olarak kaleme almıştır.Ve eser tümüyle dürüst ve kendi içinde
tutarlıdır.Dolayısıyla buna her hangi bir ilave hemen sırıtır.(sizin
makalenizde olduğu gibi.)
Asgari, böyle bir konuya geniş ilgi duymuş olmanızdan dolayı sizinle
tanışmak isterim.Ve size empoze edildiğine inandığım batılı, iyi niyetle
gerçeğe çevirmek üzere tartışmaya hazırım.Ancak şimdilik size tavsiyemiz;
Lütfen, Anadolu’muz da huzur içinde yaşadığımız vatandaşlarımızla aramıza
bölücülük kokan masallarla nifak sokmaya çalışmayınız.
Güneydoğu Anadolu da olduğu gibi,Doğu Karadeniz’de de huzurumuza kast
etmeyiniz.Biz artık ölmek değil,huzur içinde yaşamak istiyoruz,tüm
insanlar ve insanlık gibi.
Ayrıca,size benim kitabimi okumanızı salık veren las vatandaşımıza da
acizane tavsiyem,sizi arayıp bu konuda rahatsız edeceğine,kimlikleri
konusunu merak ediyor ve bunu samimiyetle öğrenmek istiyorsa, lütfen bana
müracaat etsin.Kendisine belgelerle istediği detayi verebilirim.
Aşağıda bu konularla ilgilerin düşüncelerini 18 madde halinde yayınlanmak
üzere veriyor,buna ilaveten Prof.K.Koch’un kitabının S 89 ‘u orijinal ve
tercümesini veriyorum
Saygılarımla
Her Yönüyle Rize kitabından 35-42. sayfalar;
İnanılır araştırmacıların tartışmaya gerek-mahal bırakmayacak tespitleri
1)Prof. Dr. M. F. KIRZIOĞLU
1461-1512 arasında Dört Osmanlı İskanı: Fatih Sultan Mehmet, 1461 de,
karadan ve denizden kuşattığı Trabzon’u fethedince,Giresun’dan Çoruh
Ağzına kadarki yerleri içine alan ‘Tura bozan sancağına ,İlk iskan olarak
(Kayser ailesiyle Rumların çoğu, gemilerle Rumeli ye ve Kırıma
gittiğinden) Amasya ve Sivas’tan memur ve sipahi ailelerini yerleştirdi.
O’nun II. İskanı,Konya –Karaman’ı 1466 ta fethini müteakip şehir esnafını
İstanbul’a ,köylü ve yarı göçebeleri de Rumeli ve ‘Turobozan sancağına
sürdürdü. III. Ve büyük –İskan ,Şehzade Yavuz Selim(1492-1511) ‘Tura bozan
sancakbeyi ‘ 1501de Akkoyunlu’ları yıkan ve1507 de Diyarbakır Akkoyunlu
kolunu da kaldıran Şi’i Şah-İsmail, Sünni olan Akkoyunlu ve tebriz
Kıpçaklarını, hatta Farkın-Eyyubilerini kırgına uğrattı. Bu yüzden, ‘en
yakın Osmanlı –Toprağı’,Şehzade Yavuzun sancağına on binlerce Akkoyunlu ve
Sünni-Kıpçaklar, aileleriyle gelip sığınarak ,yerleştiler.Yavuz, bunların
geçimini sağlamak için 1508 de Kutyaıs’a akın ederek,oraları da
yağmalattı. 1501-1502 de Tebriz ve çevresinden kaçanlar: Ke yerine ç ge
yeride c biçiminde konuşan ‘Kıpçaklardı: Çatip/katip ,Türç/Türk, cöz/göz,
cemi/gemi, ve benzerleri gibi. İşte Trabzon-Rize de böyle konuşanlar Şah-
İsmail’in zülüm ve kırgınından kaçanların neslindendir.Maçka ve
Trabzon’daki Eyübi zadeler ise III. İskan’da Farkın /Silvan dan kaçıp
gelen ,ünlü Eyyübiler hanedanındandırlar. IV.İskan, 1512 Dulkadir(
Maraş-Elbistan) Beyliği yıkıldıktan sonra,oradan sürgün edilen
Türkmenlerden ‘Köroğlu ‘oymağı olup, Rize’de bu ismi taşıyan
ailelerdendirler.
2)Prof. Dr. Laszlö Rasonyi,tarihte –Türklük, Sayfa 195/ANK.Türkler, Ön
Asya’da kütle halindeki yunanlılardan önce vardı. Fakat bunlar eski çağ
tarihinin sonuna kadar , Hristiyan oldular. Helen görünümü arz ettiler.
İslamiyetin çıkışı ile müslüman oldular, Helen (Yunan)görüntüsünü
kaybederek aslına döndüler, tekrar Türkleştiler. Hakiki milliyetlerini
buldular. Turanid (Türk) tipi doğu Karadenizde ilk çağlarda vardı.
3)ANTHONY BRYER, İslam tarihi profosörü, Birmigham Üniversitesi Öğretim
görevlisi, Çepniler Sayfa 193-(1962)
Yazar, Çanlar’ı anlatıyor (bu yörede yaşayanların bir kısmı da Hemşinli
lerdi. Bunlar Ermeni Bagratlı Kralığı tarafından kısmen
Ermenileştirilmişlerdi. (7ve11.y.y da eski hüviyetlerini kaybetmeyen bu
insanlar 1405 senesinde Ermeni yönetici Arakeli, Araklı deresine avanesi
ile beraber kovarak,İspir hakiminden müslüman
Yönetici istediler) bu değerli hocanın beyanından anlaşılıyor ki, yörede
baskılama ile Türkleştirme yok, aksine baskılama ile Ermenileştirme
olmuştur.( yörede bir kısım Ermeni kalmıştı,bunlar sonradan Tatos’un
güneyine göçtüler ) diye tebliğde bulunuyor.
4)Ord. Prof. A. Zeki Velidi TOGAN: Türk tarihine giriş bölümünde (oğuzlar
yaz aylarında yaylak bölgelere çıkarlar . Yılda bir defa bütün boylar bir
araya gelerek buluşup eğlenirlerdi, kurban keserlerdi) diyor. Bu gelenek
Rize’nin iç kesimlerinde hala o ihtişamıyla sürmektedir. Prof. Bardhold’da
aynı görüşü yansıtıyor.
5)Prof. Karl Koch(Wanderungen,im Pontischen Gebirge reisen )Weimaier
1846,sayfa 89da çok ilginç bilgiler veriyor.
KOCH yöreyi 1843-44 senelerinde adım adım gezmiştir. Tabii ki gezmeden
önce tüm eserleri okumuş olduğundan gezilerinde, eserlerindeki beyanlara
rastlanmayınca hayret ediyor, isyan edercesine diyor ki : ne yazık ki
istisnasız tüm Ermeni eser ve kaynaklar , güvenilir değildirler. Bilim
adamı halkının yalancı karakterine ,halkından fazla katılmıştır. Her yerde
gerçeklerin üstüne kendi bildiğini koyma kuruntusu seziliyordu,
dolayısıyla yanlı yazılar ortaya çıkıyordu. Ermeni
yazarların,coğrafyacıların beyanları inandırıcı değildi. İnciciyan ve ona
dayanarak coğrafi bilgiler veren Bijikyan Hemşin’de kastedilen manastırı
kendi tamir etmiştir. Yöreyi Ermenilere mal etmek isteği vardır) .
6)Gürciyatçi M.Brosset: Çanarlar için:(Bunlar Laz’ların atası olur.Atlı ve
göçebe Türk’türler,Kaşkar’dan taht kavgası yüzünden kaçtılar.Gürcistanin
Kür nehri bölgesine yerleştiler.Orbel Dolaylarını yurt edindiler.M.Ö. 360
senelerinde Gürcistani Perslere karşı iyi korudular)diye bahseder.
____________________________________
Bu yüzden bu Türk boyuna Gürcüler çok itibar gösterdiler.Kür nehrinin bir
kolu olan ALaz dolaylarında kalanlar,Gürcü karışığı bir dil
konuştular.(Gürcüce de baştaki sesli düşünce,yani (A)Laz-(Laz) kalır.)
Laz kelimesi buradan çıktığı tahmin ediliyor.Gelenek, görenek ve namusa
değer vermeleri bakımından Gürcülerle karıştırılamazlar.Gürcülerin baskısı
bunların yalnız dillerini etkiledi. Fakat gerçek kimliklerini
kaybetmediler.Rize yöresinin diğer bölümlerine yerleşen Türk ırklarına
mensup olan Kıpçaklar, Kırgızlar, Kür nehri dolaylarında az
oturduklarından dil bakımından etkilenmediler.Ana dilleri olan Türkçeyi
Karadeniz dolaylarına kadar taşıyabildiler.Askuroz.Aspiroz gibi dere
isimlerini buna örnek gösterebiliriz. Bu kelimelerin kökü Askur,Asper
olup, Türkçe dir.Rumlar sonlarına –es,-os gibi ekler getirerek dillerine
benzetmeye çalışmışlardır.Müneccim Başı da eserinde Brosset’in iddiasını
doğrular bir beyanda bulunuyor.Miladi senelerde Oğuz kaan Kafkasya’da
yaşamıştır.Iran’lıların Avrasyap dedikleri Bu Ulu Türk Hükümdari Oğuz
Kaan’nın Uruğu batıya göçmüştür.Barkal dağlarının Karadeniz Bakarlarında
yaşayan Türkmenler 60 000 kişi ile Tao’ya akın ettiler.
(Bu akın 1301 yılında olduğuna göre ,demek ki bu yıllarda 60 bin asker
çıkaracak kadar Türkmen nüfusu Doğu Karadeniz’de vardı. )
7)CLAUDE CAHEN:Sorbon Üniversitesi, İslam tarihi prof.,Anadolu’da Türkler-
eserinde; Giriş bölümleri(Finlerin, Macarların,
Samoyed’lerin,Tunguz’ların,Moğol’ların Türklere yakın bağları
vardır.Milattan önce Türklerin ismi geçmiyorsa da Hun’ların ataları
oldukları kesindir. 5.yy. da Avrupa ‘nın göbeğinde Atilla imparatorluğunu
kurdular. İskitler ,nasıl tartışmasız Türk ise Uygurlar ,Guzlar, Kumanlar,
Kıpçaklar, Kırgızlar,Peçenekler de Türk’dürler. Türkler batıya aile ,aile
,boy boy göçtükleri gibi imparatorluk olarak da batıya kaydılar.
Aynı eser sayfa 99da :batıya İran’dan göçen Türkler Müslüman olmuşlardır.
Fakat önceden İslamlaşmış Türklere yakın ilgileri vardır.
C.Cahen gibi bir profesör, İskitlerin dahi dahi Türk olduğunu tartışmasız
kabul ettiğine göre miladi senelerden daha önce Rize dolaylarına Türlerin
geldiği kesinlik kazanır.
8)Müslüman Türkler azınlıklara hiçbir zaman dil ve din yönünden baskı
yapmadıklarına göre yöremizde Türkleşmiş azınlık olamaz. Baskı olsaydı en
önce İstanbul’daki azınlıklara yapılırdı,sonra eksik bir dil olan Laz’caya
da yapılırdı.
9)Baskı ile din değişikliğinin sağlandığını düşünürsek dahi Osmanlı
Türkçesi öğretilirdi,halbuki yöre halkı da Uygur,Kıpçak,Kırgız ,Dede
Korkut Türkçesi konuşuluyor. Bu dilleri içeren yüzlerce kelime sözlük
bölümümüzde açıklanacaktır. Bu madde ,tek başına olsa bile malum iddiaları
ret etmeğe yeter.
10)folklorik yaşantı: Halkın çalgısı kemençe,davul ,tulumdur. Bu çalgılar
tamamen Türk çalgılarıdırlar. Acaba iddia edildiği gibi dilinizi, dininizi
değiştirdikten sonra bu çalgıları da muhakkak öğrenin diye baskı mı
yapıldı?
11)Hiçbir Ermeni’nin yada Rum’un tulum,kemençe çaldığı veya dininden
döndüğü görülmemiştir.
12) Yörede azınlıkların bidayette olduğu,Fakat sonradan usta olanların
İstanbul’a ,olmayanların devlet yardımıyla istedikleri yerlere göçtükleri,
boşalan araziye ,Osmanlının Türkmen gönderdiği vesikalara dayanan bir
vakıadır.
13)Lazlar ki, onlarında ataları Türk’tür. Komşuları Gürcülere
Gürcü,Megrellere Megrel,Türklere de Türkçe konuşanlara da SU MEĞHI derler:
üç yel,üç kol/üç ok manasını taşır. Yani bu deyim Türkçe konuşanların
tümüne şamil olup,Oğuz boyunun Üç oklar grubunu bize gösteren en kuvvetli
delildir. Lazlara da mı böyle söyleyin diye baskı yapıldı.?
14)halk arasında yaşayan sülalelerin,kendilerine has ,evlere sahip
oldukları ağaçlara,kazılan uruk simgeleri,işaretleri vardır.bu işaretlerin
oğuzlarda olduğu herkesin malumudur.
15)KOÇ HEYKELİ.Koç,koyun,teke heykelleri Türk Ata mezarlının bir simgesi
olduğu tartışmasız ispatlanmıştır. Çamlı Hemşin’de bulunan Koç heykeli
burada asırlarca evvel bir Türk Ulu Atasının varlığına ve buraların sahibi
olduğuna dair en kuvvetli delildir.
16)Rize dağlık toprağı İran Şahları için kontrolü zor bir bölge idi. Din
yüzünden ,gördükleri yerde öldürmek istedikleri papazlar ve havariler
buralarda kolayca saklanabiliyorlardı.İran –Bizans savaşların da bu yöreye
kaymıştı. Kontrolü kolaylaştırmak istediklerini,aradıklarını kolayca
bulabilmek için,İran şahları emrindeki Gürcü prensi Wacyan Bey’e
talimatlar vererek,bu girift ormanları yaktırdılar.(Daron) Tarihinin
yazarı olaylara bizzat şahit olmuştur.
Rahip Gevond, İslam fetihlerini anlatırken :Hemşin’lilerin atalarının önce
Göle dolaylarına yerleştiklerini,sonradan Acaristan ve Çoruh bölgesine
inerek ,Çoruh’u karşıya geçtiklerini anlatır.Ayrıca ,din yüzünden İran’dan
ayrılan bu Türk boyu insanlarının kuvvetli Hristiyan olan Bizans kralı
VI.KONSTANTİN tarafından himaye edilerek şimdiki Hemşin toprağına
yerleştirildiklerini kaydeder.(Hemşin toprağını mülk olarak Oymak beyi
Hamam Beg e verdi) der. 4-5-6-7 y.y. yazılan Ermeni kaynakları
Hemşin’lileri anlatırken ,Turani kökenli olduklarını belirtirler. Turani
isimlerle anarlar, misal olarak ODA,VAÇE,VAHA gibi( Vica ismi Turani olup
,koç heykeline ait beyin ismi olabilir)
Şu gerçeği de burada belirtelim İran’da milattan S. 450-451
senelerinde,Türk örf ,adet geleneklerine tamamen ters düşen MAZDEİZM dini
hüküm sürüyordu.İran Türklerinde bu dine girmeleri şartını öne sürerek
baskı yapmaya o zaman başlamıştı. Savaşlarda İran ordularının büyük çapta
,istihkakını veren bu çalışkan Türkleri, taraflarında tutabilmeleri ancak
din birliği ile olabilirdi. Bulgar Türkleri ve Oğuzlar İran’a elçilerini
göndererek bağlılıklarını bildirmişlerdir. Ancak din değiştirmek zor du.
Soğukluk yaratmıştı . Din bakımından Bizans daha yakın görünüyordu.6 yy.
sonlarında Bizans İran savaşında Türkler Bizansa sıcak davranmışlardı.
Bizans hakimieti 15 sene kadar sürmüş İran toparlanmış Bizansordularını
Kadiköyekadar kovalamıştı
6.ci Konstantin’nin toprağında yaşamak Türklere daha cazip gelmiş
olabilir,zira din birliği o zamanlar çok mühimdi.
17)hayvanlara verilen isimler ; yayla kokar,orta Asya kokar. Bu isimlerden
su içen hayvana‘çu oğul çu’ denmesi, Çu ırmağını hatırlatır, ‘Dağıstan
diye konan isimler düşündürücüdür. Bütün inek isimleri Türkçe’dir. Artan
gül, nazar gül ,çiçek, yazmalı, yaşar gül, süslü,gelincik,ay doğan ,kara
kız.
Öküz isimleri: Yağuz ,(Türklerde bir tanrı),paşalı,
aydın,altın,dalyan ,duman,şirin, cevahir,kaçkar (alnı beyazlara)konur.
Dağıstan diye Rize’de bir yer olmadığına gö re bu isim zamanımıza kadar
Kars’ın doğusundaki Dağıstan’ı yad etmek ,anmak için konmuş olup, oradan
göçerek şimdiki Hemşin toprağına yerleştiğine dair bir delil ,ipucudur.
18)Kapı Menteşeleri
Eski binalarda ,yayla evlerinde,değirmenlerde,kurt ve koç başlarına
rastlanır. Bütün bu saydıklarımız Türklere ait olup başka hiçbir milletçe
sahiplenemezler...