AKÇAABAT'IN AKÇAKÖYÜNDE İNANMALAR
TÜRK
FOLKLOR ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
MART 1978 SAYI 344 SF.8256
DERLEYEN: SALİH YILMAZ
Akçaköy'üde bugünde süregiden ve bizi belki de normalin dışında yargısına
götürebilen inanmalar var. Bunlar, he ne kadar bilime, bilimsel yöntemlere
aykırı düşerlerse de, yüzyılımızın, kişinin yaşama derecesini eriten
koşulları içinde bile, kişiyi ve toplumu ruh yönünden güçlendirip hayata
bağlamaktadır.
Bu tür inanmalar, kimi kez uğranılan yenilgiler için bir avunma, kimi kez
de başarılara tırmanmak için bir tutmak, bir güç kaynağıdır. Halk
yenilince "Bu nasıl oldu" diye başını taşlara vurmaz."Bunda bir iş vardır,
kagalar sabahtan beri başımızın üstünde gak gak bağırıyorlardı, kim bilir
ne olacaktı da bununla savuşturduk. Bir iyilik ettik te karşımıza çıktı.
Allah daha beterinde saklasın" der geçer. Ruhça yenilmemiştir.
Yıkılmamıştır. Başarılı olunca da "Pedaliza'yı yukarı uçarken gördüğümde
anlamıştım işlerimin yolunda gideceğini, Hukkuyu yenmiştim. Bu yıl benim
için uğurlu bir yıl olacak" der. Öbür yılını da aynı başarılarla süslemek
daha baharda her sabah şafakla beraber kalkar, hemen ağzına bir lokma
ekmek atar, kukkyu yine yener. Artık çalışmaya , başarılı olmaya ruhça
hazırdır.
1- Havanın bozacağını anlamak
a- Kedinin yüzünü yıkaması: Kedinin yüzünü yıkaması, ön ayağını diliyle
ıslatarak yüzüne sürmesidir. Kedi tıpkı insanın yüzünü gözünü yıkaması
gibi, ayağını yüzünde gezdirir. Bunu görenler "kedi yüzünü yikayi ayam
bozulacak" derler. Yani kedinin yüzünü yıkaması, havanın yağacağı, ya da
bulutlanacağı, güneş olmayacağı biçiminde kullanılır. Buna göre de gerekli
ön hazırlıklar yapılır. Yağmurdan zarar görebilecek ekinler içeriye
alınır. Örtülür...Tütünler hemen damlarına alınır.
Her yerde olduğu gibi, Akçaköy'de yağmur, mensiminde istenir. Onun için
uzun bir kuraklık ortasında kedinin yüzünü yıkaması sevinçle karşılanır.
Herkes kediyi zevkle seyreder. O kadar ki, ona iyi yemekle yağ, süt bile
verilir. Ama, ekinlerin tam kuruyup da kaldırılacapı zaman kedi yüzünü
yıkadı mı, ona engel olmaya bile çalışılı."Pisit, pisit" diye kedi
kovalanır.
b- Sacayağının ayazlaması
Sacayağı, ocağın üzerine yerleştirilen ekmekyapılan sacın, yemek
kaplarının üzerine konulduğu üç ayaklı demir bir ızgaradır. Sacayağının
ayazlaması, ateşten çıkarıldıktan sonra, üzerinde küçük küçük ateş
kıvılcımlarının bulunmasıdır. O zaman saçayağı ayazlayi yağacak denir.
c- Yıldızların sık olması
Gerçekten yıldızlar gökte kimi geceler sık, kimi, geceler syrektir. Eğer
yıldızlar her gece seyrekse ya da normal sıklıkta ise havaların iyi
gideceğine, eğer bir çok gece çok sık yıldız varsa havanın bozacağına,
bozuk bir havada bir gece gökte seyrek yıldızlara rastlanmışsa havanın
açacağına inanılır. Bu çevrede ayaz, ayazlamak sözcükleri soğuk, don
anlamında değil hava açık, yıldızlı anlamında kullanılır.
ç- Tavukların bitlenmesi
Tavukların bitlenmesi, gagaların ucuyla bedenlerini gagalamarıdır. Bu
gagalamalar ya gerçek bitten ya da türlü kaşıntılardan olabilir. Tavuk
eğer yağmur istenmiyen bir mevsimde bitlenirse yağmur yağmaması için
onlara engel olmaya çalışılır.
d- Dere seslemesi
Der seslemesi, bir derenin, bir akarsuyun hergünkünden daha fazla ses
çıkarması anlamına geliyor. Ama bu ses dereye özellikle çok ses geldiği
içinmi artıyor? Orasını bilmiyorum. Yalnız kimi zamanlarda su sesinin
kulağa daha gürgeldiği söylenir. İşte o zaman havanın bozacağına inanılır.
e- Güneşin yakması
Güneşin yakması her günkünden daha çok ısıtmasıdır. Böyle zamanlarda
havanın yakında bozacağı yargısına varılır.
f- Sineklerin çok sokması
Çevrede sivrisineklerin çoğalması gibi durumlar.
2- Karga bağırması
Karganın ötmesine bağırma denilir. Bu çerçevede kargaların ötmesi,
özellikle toplu olarak birkaç tanesinin birarada ötmesi kötüye yorumlanır.
Hele kargalar belli bir yerde, örneğin birisinin evinin üstünde ötüyorsa
ötüyorsa kargaların o kişiye, o aileye mutlaka bir felaket bir uğursuzluk,
bir kaza bir acı haber getireceği kanısına varılır. Böyle zamanlarda
tehlikeli işlerde sakınılır. Sözgelimi birisi ağaca çıkmışsa kargalar da
önceden bağırmış yada o sırada bağırıyorsa ağaçtan hemen inilir. Uzun
yolculuklara çıkılmaz. Bir yere yalnız gidilmez. Gece dışarı çıkılmaz.
Kaza yapabilecek tehlikeli öldürücü, kesici aletler, silahlarla oynanmaz.
Karaganın bağırmasını iyiye yorumlamak, kişinin değil, yine karganın
elindedir. Acaba karga iyiliğe mi ? kötülüğe mi ötüyor? Bunu anlamak için
ötmekte olan kargaya aşağıdan:
"Hayır kargam hayır
Hayırısan bir daha bağı"
Diye selenilir. Karga bir daha bağırırsa iyiliğe, bağırmazsa kötülüğe
çekilir.
3- Kaş çekmek
Kaş çekmek, bir kişiyi kimin andığını anlaması için kaşından kıl
koparmasıdır. Kaş çekme bir aksırmadan hapşırmadan sonra yapılır. Çünkü
aksıran, hapşıran bir kişi, kendisini biisinin andığı, yani o anda kendi
iyiliği yada kötülüğü hakkında konuşulduğu kanısına vaır. İşte bu adamın
kim olduğu, iyiliğine mi, yoksa kötülüğüne mi konuştuğunu anlamak için kaş
çekilir. Kaş sağ el baş parmağının ele eklendiği yerle boğum arasında
kalan kısmın dış tarafıyla çekilir. Bu kısım dilin ucuyla azıcık
ıslatılır. Sonra anabileceği tahmin edilenlerin adları tek tek sayılarak "
anktisa çıksın, anktis açiksun" deyip o ıslak kısım kaşa yapıştırılır.
Soldan sağa doğru çekilir. Kopan kıl eğer yatıksa (parmağa yapışmışsa)
iyiliğe konuşuyor demektir. Buna göre yatık kıl iyiliğe, söylenen, yatkın
yumuşak sözlerdir. Kalkık kıl da kötülüğe söylenen sert, dik diken gibi
batan sözlerdir.
4- Kapı açmak
Kapı açmak, sabahın erken saatlerinde kalkıp evin dış kapısını açmaya
denir. İnanmalara göre bu saatler herkezin rızkının dağıtıldığı
saatlerdir. Eğer o zaman kapı açılmazsa o günün rızkı kaçırılmış olur. O
gün zarar edilir. Ya da çok az kazanç sağlanabilir. Bunun yanında işlerin
rast gitmemesii aksiliklerin çıkması, o günün uğursuz olması... gibi
inanmalar da vardır. Kapı sabahtan ne kadar erken açılırsa o kadar iyi
olur. Yoksa herkes kalktıktan sonra, bütün konu komşu işine gittikten
sonra, kapıyı açmanın bir yararı yoktur. Kapı açmak için en iyi zaman
kuşların sabahın safağında ilk ötmeye başladıkları yada ötmeden hemen
önceki saatlerdir. Kapıyı sabahtan ilk kalkan açar. Bu da genellikle evin
gelini yada kızıdır.
5- Kapı açmamak
Akşam vaktinden sonra kapıların açık bulundurulmasıdır. Akşamla birlikte
tüm dünyayı cinler kaplar. Evren gündüz insanların, gece cinlerindir. Eğer
kapılar açık olursa"cinler, şeytanlar" içeriye girerler. Bunların girdiği
heryee kötülük, uğursuzluk, şanssızlık girer. Böyle evlerde "bed bereket"
kalmaz. Bunun için akşam olunca hemen "kitle kapıları cinler şeytanlr
girmesin "denilir. Hele karşılıklı iki kapının açık durması hem daha
tehlikeli, hem daha uğursuzdur. Buna da "kapıların birbirine bakması"
denilir. Akşamları kapılar asla birbirine baktırılmaz. Bunları bilmemek,
akşamları kapıları açık bulundurmak kız için, gelim için büyük eksiklik
sayılır. Kaynana bunu bilmeyen gelinine kapıların birbirine bakmasını sık
sık tembihler.
6- Akşam ocağa; gündüz bucağa
Ocağın bir anlamı evdir. Bir anlamı ateşin yandığı yer. Buradaki ocak
ateşin yandığı yerdir. Bucak da evde herhangi bir şeyin saklandığı yerdir.
Ev süpürüldüğünde süprüntü normal olark süpürgenin ağzıyla ya da soba
küreği ile dışarıya atılır. Bir çöp kutusu hiç bir zaman kullanılmaz. Bu
çöplerin biriktiği yere"zilluk" denir. Çöplere de "zibil" denir. Ev gündüz
süprülmüşse zibil, zibilliğe atılır. Gece süprülmüşse zibil zibilliğe
değilde ocağa atılır.Bunun nedeni akşamları meleklerin ocak yakınlarında
bulunması dolayısıyla zibilin de oraya dökülmesidir. Böyle yapılmazsa
berekety kaçar, evde bed-bereket kalmaz.
7- Elbise biçmek ve giymek
İster kadın olsun ister erkek, elbiselik kumaş haftanın her gününde ve
günün her saatinde biçilmez. Elbiseler genllikle salı, pazar, çarşamba,
cumartesi günlerinin dışındaki günlerde biçilir. Bu günlerde biçilirse
uğursuzluk olacağına inanılır. Biçme işleri mutlaka gündüzleri yapılır.
Gece biçilirse elbisenin erken yırtılacağı, bi yere takılıp parçalanacağı,
ateş atlayıp yanacağıkanısı vardır. Elbiseyi ilk giyme zamanı da
önemlidir. Yeni elbise hiç bir zaman öğleden sonra, geceleyin giyilmez.
Bedene uyup uymadığını anlamak için de olsa giyilmez. Öğleden sonra yada
gece giyilirse elbisenin kısa ömürlü olacağına inanılır. En iyi giyme
zamanı sabahlarıdır.
8- Gün alıp verirken uyumamak
İkindi ile akşam arası, günün alıp vermesi (gündüzün bitmesi, tükenmesi,
ölmesi, can çekişmesi) diye adlandırılır. Halk ağzında gün, 24 saatin
yalnız gündüz kısmı anlamında kullanılır. Günün alıp vermesi sırasında
uyumak iyi değildir. Günün ömrü biterken uyuyanında ömrü kısalır. Bu
kurala özellikle analar uyar.
9- Avuçların kaşınması
Eğer sağ avuç kaşınıyorsa para geleceğine, sol avuç kaşınıyorsa para
gideceğine inanılır. Yardım, sadaka amacıyla para veriliyorsa sağ elle
verilir. Halk bir kimseye para verirken sol elle verir.
10- Sabunu elle vermek
Evdekiler birbirine sabun alıp verecekleri zaman, sabunu doğrudan doğruya
birbirlerinin eline vcermezler. Ya elinin üstüne koyar , yada bir yere
bıurakır. Eğer böyle yapmazsa sabun alıp veren o iki kişinin sık sık kavga
edeceği, aralarında anlaşmazlık çıkacağı yargısına varılır. Bu kurala evin
tüm insanları, gelinleri kızları kaynanası tarafından uyulur.
11- Zaman kavramı
Zaman namaz vakitleriyle ölçülür. Akçaköylü çok çalışmak zorunda
olduğundan acıktığı zaman değilde fırsat bulduğunda yemek yer. Yemek
yemeyi önemsiz sayar. Yemek için avara olmaz (avara: boş gezmez). İş saati
geldiğinde değilde karanlık olduğunda yada bittiğinde bırakılır. Hiç kimse
aboskal (yarım) iş bırakmak istemez. Köyde saat dışında başka ölçülerde
kullanılır:
a- Sabah vakti
Horoz ötmesi, Sabah yıldızının doğması, ayın gökteki yeri
b- Kuşluk
Sığırların acıkıp bağırması
c- Öğle
Güneşin konumu, kedinin gözü, sığırların acıkıp bağırması, insanlşarın
acıkması, gölge
d- İkindi
Tavukların yatmasıyla, gölge
e- Akşam
Güneşn batması, yonca yapraklarının kapanması
f- Yatsı
Horozun ötmesiyle, Ayın konumu
12- Günahlıları anlama
İnanmalara göre kişinin günahları dilinin altına da yazılır. Çünkü
günahlar genellikle dil tarafından, dilimizi tutamadığımız için
işlenir.Kişinin günahı olup olmadığını anlamak için dilinin altına
bakılır. Eğer dilinin altında kara lekeler görülüyorsa onlar yazılmış
günahlardır. Hiç bir leke yoksa o dilin sahibinin hiç günahı yoktur.
13- Kalandarın gün sayması
Kalandar yılın ilk ayıdır. Yılın ayları:
Kalandar, Küçük ay, Mart, Abril, Mayıs, Kiraz ayı, Orak ayı, Ağustos,
İstavrit, İzim ayı, Ayerit, Histyianlar
İnanmalara göre yılbaşından sonra kalandarın her günü bir ayı temsil eder.
Böylece on iki gün, on iki ayı gösterir. Bu günlerde havalar nasıl geçerse
gösterdikleri aylarda da havalar öyle geçecektir. Örneğin, Kalandarın
üçüncü günü çok soğuk bozuk, yağmurlu geçmişse Mart ayı da soğuk bozuk
yağmurlu geçecek demektir. Yedinci gün çok sıcak ve kurak geçmişse,
temmuzda öyle sıcak ve kurak geçecek demektir. İşte bu duruma kalandarın
gün sayması denilir. Halk önceden Kalandar'ın on iki gününün hava
şartlarını izleyerek ileriki aylar hakkında bir yargıya varır. O ayların
yağışlı, kurak, bozuk olacağına göre de hazırlıklarını yapar.
14- Kukku'yu yenmek
Kukku (hukku) baharda gelen bir göçmen kuştur. Baharın müjdeleyicisidir.
Kukku geldimi bahar geldi, havalar ısındı demektir. Kukkuyu yenmek ilk
sesini duyduğunuzda aç karnına olmamaktır. Kukkuya yenilmemek de sesini
ilk duyduğunuzda aç karnına olmamaktır. Bu kuş kukku kukku diye
bağırdığından adını sesinden almıştır. Kukkuya yenilmemek için, herkes
sabahla birlikte kalkar, ilk iş olarak ağzına bir lokma atar. Ondan sonra
bir daha yatmadan işine gider. Kukkuya yenilmek hiç iyi karşılanmaz. O yıl
işlerin aksi gideceğine herhangi bir uğursuzluk olacağına inanılır. Ama
kukku bir kez yenildimi o yıl artık bütün işler yolunda gidecektir.
15- Dirvanayı yenmek
Dirvanada kukku gibi göçmen bir kuştur. Kukkudan sonra gelir. Daha geç
gider. Diravananın yenilmesi de Kukkuda olduğu gibidir.
16- Pedeliza'yı yukarı uçarken görmek
Bedeliza (Pedeliza) kelebeğin buradaki adıdır. Kelebek de baharla gelir.
Kelebeği ilk olarak yukarı uçarken görmek uğursuz sayılır. Eğer ilk
gördüğümüzde yukarı uçuyorsa o yıl bütün işlerimiz istediğimiz gibi
olacak, eğer ilk olarak aşağıya doğru uçarken görülmüşse tersine işlerimiz
aksi gidecek demektir. Buna çok dikkat edilir. Örneğin yan yana iki
kişiden biri kelebeği aşağı uçarken görse o tarafa bakmaması için öbürünü
uyarır. Yukarıu uçarken görse, öbürünün de görmesi için onu o yöne
baktırır.
17- Gece dışarı sıcak su dökmek
Daha önce de denildiği gibi, evren geceyle birlikte cinler dünyasına
devredilir. Bu dünya da gece cinlerin, gündüz insanlarındır. Bu bakımdan
cinler gündüzleri bizim hayatımıza karışmıyorsa bizde geceleyin onların
hayatına karışmamalıyız. Karışırsak cinler bizi cezalandırır. Onların
hayatına karışmamak içinde geceleri dışarıya sıcak su dökmemek, Allahın
adını anmadan dışarıya ayak basmamak gerekir. Cinlerin insanları
cezalandırmasına cin çarpması denilir. Cinler daha çok kadınları çocukları
cezalandırır.
18- Horozun içeri ötmesi
Horozun içeri ötmei, evin içine doğu ötmesidir. Eğer horoz evin içine
doğru ötüyorsa eve konuk gelecek demektir. Eğer horoz yola doğru ötüyorsa
evden birisi yola çıkacak anlamına gelir. Eğer horoz yatsı zamanı ötüyorsa
bu uğursuzluk sayılır bu horoz kesilir.
19- Tırnağın üzerinden geçmemek
Kesilen tırnakların üzerinden geçmek kötüye yorumlanır. Şuraya buraya
atılmış tırnaklar üzerinden geçmemeye dikkat edilir. Bu durumu önlemek
için kesilen tırnaklar öteye beriye atılmadan bir yerde toplanır. Sonra bu
tırnaklar bir kağıt parçasına sarılarak taş altı duvar deliği gibi,
insanların üzerinden geçemiyeceği, üzerine basamıyacağı yerlere konulur.
Tırnak üzerinden geçenin her bakımdan gerileyeceği, hasta olacağı,
işlerinin rast gitmeyeceği, hayatında her bakımdan bir duraklama olacağına
inanılır.
20- Gece tırnak kesmemek
Tırnak gece kesilmez. Kesilirse uğur sayılmaz. Zira gaz lambasının sönük
ışığı altında yemek kaplarına yiyeceklere sıçrayabilir.