:.  Doğu Karadeniz Gezi ve Kültür Rehberi                                                                                                                        Makaleler
:. ANA SAYFA :.  KARADENİZ REHBERİ :. HAFTALIK GAZETE  :.  KARADENİZ MÜZİK 
  

KAVRAN’DA YAYLACILIĞIN DÜNÜ BUGÜNÜ VE VARTİVDR ŞENLİKLERİ

Gülsen BALIKÇI

 

          GİRİŞ

 

            Doğu  Karadeniz  bölgesi  Ordu – Hopa arasındaki kıyı sahil şeridi ile buna paralel Giresun  dağlarının doğu uzantısı olan Doğu  Karadeniz sıra dağlarının çevrelediği dar arazi parçasıdır. İç kısımlara doğru yülseldikce 1000 – 2000 m. Yükseklikte yemyeşil görünüme sahip gür ormanlar ve bitki örtüsü doğaya egemen olmaktadır. Orman kesiminin üst sınırlarından başlayan çok değişik adlarla nitelendirilen devamlı yeşil kalan çayırlarla kaplı yaylalar bulunmaktadır. Genellikle 2000 metrenin üstünde yer alan yayla yerleşmeleri ve obalar bölge insanının toplumsal, kültürel ve ekonomik yapısıyla bütünleşen ve insanın yaşamını hareketli üretken, canlı ve sağlıklı kılan en önemli iç dinamiklerdir. Bu özellikler hem bölge nüfusunun bölgede tutulmasını hem de çeşitli nedenlerle bölgeden göç eden insanların yeniden bölgeye gelmelerini ve ilişkilerini koparmamalarını aynı zamanda da kültürel değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını  sağlamaktadır.

 

            Çok geniş bir alana yayılan Doğu Karadeniz yaylaları büyüleyici doğası, yerleşim düzenleri, ekonomik ve toplumsal işlevleriyle Türkiye’de yayla hayatının bir tutku ve önüne geçilmez bir alışkanlık olarak ve kendine özgü töre ve gelenekleriyle sürdürülmesini olanaklı kılmıştır.  ( Çakır, 1997:109)

 

          Yayla ve yaylacılık kavramı:

 

Türkçe’de yaylak veya yayla denilince ilk önce hayvanların otladığı, yüksek yerler ve dağlar akla gelir. Aslında yaylak yazın oturulan yer anlamına gelmektedir. Eski Anadolu metinlerinde “yay evi”.”yazla evi” ve “yaz evi” gibi değişik adlara rastlanmaktadır. Türklerin yaşadıkları çeşitli çeşitli bölgelerde de bu sözcüklerle karşılaşılmaktadır. Eski Orhun yazıtlarında; “yaylağ”, ”yayladım”,” yaylayur”, “yaylayurmen” gibi kavramlar Türklerin yayla ve yayla yaşamını yaylanın yazın oturulan geçici bir yer olduğunu, yaylaya çıkma zamanlarının yaylaya gitmek veya yaylamak gibi toplumsal etkinliklerini anlatmaktadır.

 

            Yayla sözcüğü çoğu kez fiziki coğrafyada plato karşılığı olarak da kullanılmaktadır. Geniş anlamda ise; dağ ve platolar üzerinde yer  alan  düzlükler olarak bilinmektedir. Yaylaların genellikle yüksekte yer almaları nedeniyle yüksek yerlerdeki düzlükler yerleşim alanları otlaklar da halk dilinde “yayla” olarak tanımlanmaktadır.

 

            En bilinen yayla tanımlamalarına birkaç örnek vermek istiyorum.  Yayla yazın belirli bir süresi içerisinde hayvan otlatma, ziraat yapma ve geçimin sağlanmasında menfaat temin eden her türlü işte çalışmak ve hatta dinlenmek için çıkılan veya gidilen köyün hayat sahasının dışında kalan, çok defa müşterek mülkü olan, köyden ayrı ve çok zaman pek uzak olmakla beraber sosyo ekonomik bağlarla tamamen veya kısmen köyün esas geçim sahasına ekli ikinci bir yaşam mekanıdır.

           

            Bir yerleşim yeri ve ekonomik faaliyet alanı olarak ele alındığında ise; farklı yerleşmelerde yaşayan, farklı sosyoekonomik yapıdaki grupların yılın belirli bir döneminde çıktıkları ve orada beşeri ve ekonomik faaliyetlerde bulundukları alan olarak tanım tanımlanmaktadır.

           

            Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı gibi ülkemizin kırsal yaşamında yayla ve yaylacılığa dayalı etkinliklerin  hem ekonomik, hem kültürel, hem de toplumsal açıdan ne denli önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle yayla; sadece hayvancılık ve buna bağlı hayvancılıktan elde edilen ürünlere bağlı bir üretim tarzına bağlı geçici bir yerleşim yeri olamayıp tarımsal etkinlikleri de içerisine alarak boş zanamların  değerlendirilmesinden, insan sağlığına, panayırlar, şenlikler, gelenek, görenek, adet, inanma, törelere dayalı bir çok uygulama ve pratiklere dayalı, çok yönlü ve çok amaçlı işlevleri olan bir mekandır.

 

            Yaylacılık yaz mevsiminde ve sıcak aylarda insan ve hayvanların yaylaya çıkmalarını, orada belli bir süre kalmalarını, ekonomik ve toplumsal etkinliklerde bulunmalarını kapsar. Bu etkinliklere katılan insanların, yayladaki uğraşları, sosyal ve toplumsal ilişkileri, üretim – tüketim ilişkileri bir bütün olarak yaylacılık kavramıyla açıklanmaktadır.

 

        Araştırma bölgesi ile ilgili genel bilgiler:

 

            “Kavran” halk diliyle ; “Kavron” olarak ifade edilmektedir. Doğu Karadeniz bölgesinde Kaçkar Dağlarının eteklerinde yer alan şirin bir yayladır Kavran yaylası.  Bu yayla halk diliyle;  “Aşağki Kavron” ve “Yukarki Kavron” olarak iki bölüm halinde incelene bilinir. Bu yayalar halk dilinde kısaca “aşağı yayla” ve “yukarı yayla “olarak tanımlanmaktadır. Yukarı yayla dağa daha yakın olan alan, aşağı yayla tanımlanan alan ise ormana yakın olan yayladır. Yöre halkı yayla süresi içerisinde otlakların durumuna göre her iki yaylayı da kullanmaktadır.  Bu yayla Rize ilinin Pazar ilçesindeki bazı dağ köylerinde yaşayan halkın kullanımın da olan bir yayladır.

 

Geçmişte araba yolu yokken dağ yolarından gidilen Kavran yaylasına günümüzde Rize’nin Çamlıhemşin İlçesine bağlı Ayder yolu üzerinden  her türlü araç ile rahatça ulaşım sağlanmaktadır. Kavran yaylası geçmişte; temeli hayvancılığa dayalı, halkın bir yıl boyunca yiyeceği katığını (peynir, yağ, süzme, minci vb.). hazırlamaya yönelik bir ekonomi türü iken,  günümüzde yukarıdaki işlevinin sürmesinin yanı sıra aynı zaman da ulaşım probleminin de çözümlenmesi nedeniyle bir tatil beldesi görünümü kazanmış durumdadır.

 

Söz konusu çalışma Kavran yaylasına giden; Rize İli, Pazar İlçesi köylerinden sadece Akbucak Köy halkıyla hem köyde, hem de yaylada çalışılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışma da gözlem ve görüşme yöntemi kullanılmış, bilgiler literatürle desteklenmiştir. Görüntüler slayt ve fotoğraflarla tespit edilmiştir.

 

        KAVRAN’DA YAYLACILIK

           

Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem  hayvanlarını geniş yayla mezralarında otlatmak, hem de daha bol ve kaliteli ürün alabilmek  amacıyla ormanların seyrekleştiği 2000 m. yüksekliklerdeki dağların eteklerindeki yaylalara çıkmaktaydılar.  Yaylacılık geleneği geçmişte dağ köylerinde yaşayan halk arasında kesin bir kural olarak hayata geçirilmekteydi.

 

            Kavran yaylasına gidiş baharda genellikle Mayıs ayı içerisinde olmaktadır. Yaylaya gidiş yöre halkı tarafından; “yaylaya çıkma”  ya da “yayla göçü” olarak anlatılmaktadır. Günümüzde de bu anlatı yaygın olarak kullanılmaktadır. Geçmişte yayla göçü belli kurallara bağlıydı. Yayla halkı bireysel olarak karar verip tek başına yaylaya çıkamazdı. Köyün ileri gelenleri, köy halkı köy kahvesinde toplanır, yaylaya çıkacakları günü kakarlaştırırlardı. Alınan bu karara doğrultusunda yayla göçü hazırlıkları başlardı. Yaylanın tüm sahipleri yaylaya aynı gün gitmektedirler. Belirlenen günden önce yaylaya gitmek halk arsında ciddi hukuki problemler doğurmaktadır. Belirlenen tarihten sonra gitmek önemli değil isteğe bağlıdır.

 

            Konu ile ilgili olarak tespit edilen bir kaynak kişi anlatısı şöyledir;

            “Yaylada büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık yapılmaktadır. Küçükbaş olarak keçi beslenmektedir. Keçiye burada mal denmektedir. Mal dağa büyükbaş hayvandan daha önce çıkartılır. Ancak yayla yasağı olduğu için çoban malını  belirlenen yayla hudutları içerisine sokamaz. Bu bir kuraldır. Ben geçmişte yayla çobanlığı yaparken bir gün fırtınaya tutuldum. Yayladaki evlerden yararlanmak, kendimi korumak için mecburen yayla hudutları içerisine girdim. Bunu duyanlar beni şikayet ettiler ben mahkemelik oldum. Mahkemeye çıktığımda hakim bana -neden hayvanlarını zamansız yayla merasına soktun diye sordu. Ben de nedenini anlattım. Niyetimin meralardan yararlanmak olmadığına ve yayla evlerinde barınmak için yaylaya girdiğim konusunda hakimi inandırdığımda beraat ettim. Öyle yaylaya herkes kafasına göre gidemezdi.”

 

            Günümüzde bu kural geçerliliğini tamamen yitirmiş durumdadır. Yaylacılık eskisi yaygın kadar olmadığı için herkes istediği zaman yaylaya gitmekte ve istediği zaman geri dönmektedir. Yayla dönüşleri genellikle Ekim ayından itibaren başlamaktadır.      

 

             Yukarıda da belirttiğimiz gibi “Kavran Yaylası” Aşağı Kavran ve Yukarı Kavran olmak üzere iki bölüme ayrılmış durumdadır. Aşağı Kavran; ormana daha yakın, yukarı kavran ise dağa daha yakın olan alandır. Yayla göçünde yani Mayıs ayı içerisinde   dağlardaki kar henüz erimediği için önce ormana daha yakın olan aşağı yaylaya gidilmekte ve oraya yerleşilmektedir. Aşağı yaylada  bir ay kalındıktan sonra, dağdaki karların erimesiyle yavaş yavaş yukarı yaylaya göç başlar, vartevordan sonra tekrar aşağı yaylaya inilirdi.    

 

            Geçmişte yaylaya her evden katık yapabilecek bir kadın ve hayvanlara çobanlık yapacak bir kişi olmak üzere iki kişinin gitmesi kesin kuraldı. Yayladaki işleri yapmak üzere yaylaya giden bu iki kişiye yörede geçmişte de günümüzde de;  “yaylacı” denmektedir. Bunların dışında zayıf, çelimsiz çocuklarla çeşitli rahatsızlıkları olan diğer aile fertleri de yaylada sağlıklarına kavuşacakları düşüncesiyle yaylaya götürülürlerdi. Günümüzde de az da olsa bu uygulama devam etmektedir.      

 

            Geçmişte her evde at ya da katır mutlaka bulundurulur, yaylada kullanılacak eşyalar katır ve atlara yüklenir yayla yükü, yayla göçüne hazır edilirdi. Belirlenen gün sabaha iki saat kala  yaylaya gidecek köy halkı hayvanlarıyla birlikte köy meydanında toplanır tüfek atışlarıyla yayla göçü başlardı.

 

            Tulum eşliğinde atma  türkü söyleyerek iki gün süren yayla göçü esnasında bir gece yolda uygun olan bir yerde konaklanırdı.

 

            Yaylaya köy halkı hep birlikte girer ve beraber yerleşirdi. Bu davranışı yöre halkı şöyle anlatmaktadır. “yayla hepimizin ortak malı, yayla otlaklarından hepimiz aynı zamanda ve eşit yararlanmalıyız. Daha önce gelen hayvanlarına daha çok ot yedirir. Bu haksızlıktır. Kurala uymayanların evlerinin bereketi kaçar o sene yaylada başlarına mutlaka kötü bir şey gelir. Çünkü böyle davrananlara köy halkı beddua eder. Buna benzer bir olay anlatayım. Burada birisi vardı herkesten önce yükünü kurdu yaylanın yolunu tuttu. Yolda katırı dağdan yuvarlandı öldü. Adamın göçü yolda kaldı.” Yayladan köye dönüş gidişte olduğu gibi kurala bağlı değildir. İsteyen istediği zaman dönebilir. Köye dönüş olayı da yayla göçü olarak tanımlanmaktadır. Yörede yukarı yaylaya çıkış veya aşağı yaylaya iniş yöre halkı tarafından; “ aşaki yaylaya iniyoruz veya yakarki yaylaya çıkıyoruz” şeklinde ifade edilmektedir.

 

            Günümüzde artık görkemli yayla göçü yapılmıyor. Çünkü yörede hayvancılığın yerini çay tarımı almış durumdadır. Sadece yaylacılığı ve hayvan bakımını kendine eğlence haline getiren yaşlılar günümüzde de yaylaya gitmektedirler. Ancak bunların sayıları geçmişe göre çok azalmış durumdadır. bundan dolayı otlakların kullanımı herhangi bir probleme neden olmamaktadır    

 

       Yayla yerleşimi ve yayla evleri:

 

            Bölgedeki yayla yerleşimlerini temsil eden yayla evleri; bölgenin ekonomik yapısına ve iklim koşullarına uygun olarak düzenlenmiş ya da yapılmıştır. Yayla yerleşimi doğu Karadeniz  bölgesinin dağ köylerinde olduğu gibi dağınık değil daha derli toplu bir görünüm sergilemektedir.

Kavran yaylasındaki evlerde; “Yukarı Kavran” olarak tanımlana yayla dağa daha yakın olması nedeniyle  geçmişte taş malzeme kullanılmaktaydı. Yöre diliyle “Aşağı Kavran” olarak tanımlanan yayla   ormana daha yakın olduğu için oradaki evler ahşaptan yapılmakta;  ahşap yığma ve ahşap kargas tekniği kullanılmaktadır. Taş ve ahşaptan yapılan evlerin üzerine birer metre ara ile “kavegal” adı verilen büyük yontulmamış ağaçlar dizilmekte, kavegalların üstü çam harduması ile kapatılmaktaydı. Geçmişte yukarı yayladaki evlerin çatıları için   kullanılacak tahta malzeme katır ve atlarla ormandan taşınır veya mec (imece) usulüyle kadınlar tarafından ormandan taşınmaktadır.

 

            Yayla evleri genellikle; yaşlı tecrübeli katık yapmasını iyi bilen bir ebe (büyük anne) ile hayvanlara çobanlık yapabilecek 10-15 yaşlarında kız ya da erkek çocuktan oluşan iki kişilik evlerdir. Eski yayla evleri genellikle iki katlı veya tek kat üzerine iki bölmeli olarak yapılmaktadır. İki katlı evlerin alt katı hayvanların barınağı olarak, üst katı ise insanların yaşadığı mekan olarak kullanılmaktadır. Tek katlı, iki bölmeli evlerde de aynı sistem söz konusudur.  İnsanların yaşadığı bölümde geçmişte zincirli ocak bulunmaktaydı katıklar burada yapılmakta ve kadinlere ( katıkların konduğu tahta küp) basılarak ve tuzlanarak bu bölmede muhafaza edilmekteydi. Günümüzde zincirli ocakların yerini pilita adı verilen fırınlı sobalar almıştır. Geçmişte ekmekler “peleki” denilen toprak kaplarda köze gömülerek pişirilirken, günümüzde; pilitaların fırınlarında pişirilmektedirler.

 

            İnsanların barındıkları bölmede; üzerine yatak açmaları ve gündelik yaşamda oturmak için kullanmak amacıyla tahtadan büyükçe bir yükselti yapılmaktadır. Buna ; “kervet” adı verilmektedir.

 

Yeni yayla evleri genellikle iki katlı veya tek katlı olarak yapılmaktadır. Yapı malzemesi olarak ahşap, taş ve çinko  kullanılmakta evlerin içi eski yayla evlerine göre daha kullanıla bilinir şekilde düzenlenmektedir.. Bu evler yazın halkın dinlenmesi için uygun olarak yapılmış olan mekanlardır. Hızlı bir değişim gözlenen Kavran  yaylasındaki değişimin temel nedeni yayla yolarının yapılması ve yaylaya her türlü arabayla ulaşım imkanlarının sağlanıyor olmasıdır.

 

       Yaylada yapılan etkinlikler:

 

            Kavran yaylasında geçmişte yapılan etkinlikler büyük ölçüde hayvancılığa dayanmaktaydı. Günümüzde ise hayvancılığın yanı sıra kısmen kendi yayladaki ihtiyaçlarını görecek düzeyde bahçecilik yapılmaktadır. Geçmişte yayla ekonomisi büyükbaş ve küçükbaş (keçi) hayvancılığa dayanmaktaydı. Günümüzde bakım zorlukları ve değişen ekonomik yapıyla beraber küçükbaş hayvancılık da bitmiş durumdadır.

 

            Günümüzde de yaylada üretilen ürünler geçmişte olduğu gibi ailenin bir yıllık katığını karşılamaktadır. Hanenin yaşlısı olan yaylacı yayla dönüşü katıkları tüm ev halkına eşit olarak paylaştırmakta, büyük kentlerde bulunan aile bireylerinin haklarını bulundukları yere göndermektedir. Paylaşımdan artanları satarak yaylacı kendisine harçlık yapmaktadır.

 

         KAVRAN’DA VARTİVOR ŞENLİKLERİ

 

            Doğu Karadeniz bölgesinde yaz aylarında rastlanan çeşitli yayla şenlikleri geçmişten günümüz  sürüp gelmiştir, günümüzde de sürmektedir. Bu şenlikler ; “çürük ortası” , “yayla ortası”, “okçular”, “vartivor”  gibi adlarla aslında yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadırlar. Yayla şenlikleri köydeki işlerin bitirilip, yaylada toplanma tarihine denk gelmektedir. Kavron’da vartivor şenlikleri günümüzde de geçmişte olduğu gibi aynı görkem ve ihtişamıyla halen kutlanmaktadır. Vartivor şenlikleri Ağustos ayının ilk haftasında başlayarak iki hafta boyunca sürmektedir. Vartivor kelime anlamıyla “ot bayramı”, “gül bayramı” anlamına da gelmektedir. Genellikle yayla süresinin tam ortalandığı vartivor bitiminden sonra aşağı yaylaya göç hazırlıkları başlamaktadır.

 

Yayla halkı kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze aktardığı vartivoru şöyle anlatmaktadır.

 

            “Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yaylada her evde bir katık yapan, bir de sığırları otlatan çoban olur. Yazın köydeki işler Ağustos başlarında biter. İşler bitince köylü toplanır, vartivor yapmak için yaylaya gelir. Köyden yaylaya gelenlere yöre diliyle; “vartevorcu” denilmektedir.  Vartivorcu ile yaylacılar hem hasret giderir hem de yaylada eğlenir, çalışmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar. Sabaha kadar tulum eşliğinde horon oynarlar, içki içerler, tabanca atarlar.

 

            Vartivora gidecek köylüler en güzel giysilerini giyerek sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar. Tulum eşliğinde atma türkü söyleyerek horon oynaya oynaya yaylanın yolunu tutarlar.  Yaylacılar köyden gelen vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karşılarlar.  Vartivorcu yaylaya tulum eşliğinde büyük bir coşkuyla girer. Bu coşku yaylada 15 gün sürer.  Vartevorcusu gelmeyen yaylacının vartevoru hüzünlü geçer. Köyden vartevorcusu kalabalık gelen yaylacı gururlanır, başı dik gezer.

 

Konuyla ilgili olarak bir kaynak kişi anlatısı şöyledir. “Eskiden işler bitince köylüler toplanır, sabah namazıyla yola çıkardık, türkü söyleyerek, tulum çalarak Vice dibine gelirdik. Orda mola verir, yemek yer, tekrar yola koyulurduk. Ayder’de bir gece boş ambarlarda yatar, orada da sabaha kadar tulum çalar horon oynardık. Sabah tekrar yola koyulur, öğleye doğru tüfek ata ata yaylaya girerdik. Yaylanın düzünde hemen horonu kurar sabaha kadar lamba, lüks ışığıyla horon oynardık. 10 - 15 gün böyle devam ederdi. Genç kızlar delikanlılar en güzel elbiselerini giyer vartivora gelirler, sevdalıklar da vartivorda başlar orda büyürdü. Genç kızlar delikanlılar birbirlerine sevdalarını atma türkülerle dile getirirlerdi.

 

Bunlara örnek olarak;

 

Gidiyorum buradan,                             Horun oynamakilen,

Vartevordur durağım,                          Horon evi düz olmaz,

Yarimden uzak kaldım,                        Kadife giymeğilen,

Odur benin merağım.                           Koca karı kız olmaz.

 

Yayladan mı gelirsin,                            Yaylalar çiçeğinin,

Ey gidi yeşil taksi,                                Honceciliktir adı,

Vermezler sevdiğime,                           Ben bir güzel severim,

Kardeşlerim çok aksi.                          Daha ufaktır yaşı.

 

Yaylaların dumanı,                               Bıldırın yaylalardan,

Her gün gelir dağilen,                           Alamadım bir çiçek,

Gençliğine yanarım,                              Bu yılı da sorarsan,

Geçti ağlamağilem.                               Ağzımı açmaz bıçak.

 

Yayladan ki yürüdün,                           Yaylanın yollarına,

Bir saat ağlamışım,                               Ben kurulayım oluk,

Aykırlığım çamına,                               Gelen geçen güzeller,

Hatıra bağlamışım.                               İçsinler soluk soluk.

 

Bizim yayla düz gibi,                            Bu sene vartevorun,

Bir su içtim buz gibi,                             Zarı kırıktır zarı,

Oldun elli yaşıma,                                Gelmedi vartevora,

Duruyorsun kız gibi.                             Neyleyim böyle yari.

 

 

Bu sene yaylaların,                               Yayladan ki yürüdüm,

Çiçeğisin çiçeği,                                   Yayla dumanlı idi,

Saplandı yüreğime,                              Bakamadım yüzüne,    

Sevdalığın bıçağı.                                 Gözlerin yaşlı idi.

 

             Şenlikler ciddi bir organizasyon çerçevesinde gerçekleştirilmekte, kutlamaların düzenli yapılması için kutlama komitesi oluşturulmaktadır. Şenliğin başlamasından bitimine kadar her aşamasından kutlama komitesi sorumludur. Şenliğin maddi giderleri yayla halkı tarafından karşılanmaktadır. Herkes durumuna göre katkı sağlamakta bu konuda halka baskı yapılmamaktadır.

 

            Vartivor şenliklerinin önemli bir kısmını da yayla gezintileri oluşturmaktadır. Yayla halkı toplu olarak özellikle Mezovit, ve öküz yatağı  olarak  adlandırılan yerlere piknik yapmaya gitmekte oralarda çeşitli eğlenceler tertip etmektedirler.

 

            Şenlikleri en dikkat çeken kısmını horon oynamak için toplanan gruplar oluşturmakta, kadınlar ve erkekler zaman zaman ayrı bazen de aynı gruplar halinde eğlenmektedirler. Horonlar yayla halkının yaptığı çardaklarda veya büyük düzlüklerde oynanmaktadır.

 

            Şenlikler dolayısıyla her evde; “hoşmeri” ve” lokma” gibi yiyecekler yapılmakta, şenlikler dolayısıyla yayla nüfusu iki üç misli   artmaktadır.

 

         SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

 

            Değişen ekonomik yapıyla birlikte yaylacılıkta eski amacından uzaklaşıp günümüzde yeni bir boyut kazanmıştır. Geçmişte ekonomik yaşam büyük ölçüde hayvancılığa dayanmakta; halk hayvanlarını daha iyi besleyip daha bol ürün alabilmek için senenin belli bir dönemini yaylalarda geçirmekteydi. Günümüzde ise çay tarımı ve özellikle gurbet ekonomisi hayvancılığın önüne geçmiş, hayvancılık sınırlı sayıda halkın zevk için yaptığı bir uğraş alnı haline dönüşmüştür. Bu durum yaylacılığında eski amacından uzaklaşmasının temel nedeni olmuştur.

 

            Ancak günümüzde de yılın belli dönemlerinde yaylalar yine bir çok insana kucak açarak, onlara nimetlerini sunmaktadır. Yayla yollarının yapılmasıyla ulaşım problemlerinin çözülmesi  sadece yaylanın gerçek sahiplerinin değil yerli yabancı bir çok turistinde uğrak alanı olmuştur.

 

            Artık Kavron yaylasında sabahın erken saatlerinde toplu halde hayvanlarını otlatmaya götüren çobanların sesleri yok. İki günde bir her evden duyulan yayık sesi de yok, deredeki alabalıklar bile eskisi kadar çok değil. Yukarı yaylada taş evlerin yerini ahşap evler almış,  boş alanlar ise turistlerin çadırlarıyla dolup taşmakta.

 

            Vartivor şenlikleri ise geçmişte olduğu gibi günümüzde de halkın toplumsal ve psikolojik birçok gereksinimine yanıt vermektedir. Bir kültürel olgu işlevsel olduğu sürece varlığını sürdürerek kuşaktan kuşağa aktarılır.

 

             Vartivur yıl boyunca durmadan dinlenmeden çalışan yöre halkının buluşma, kaynaşma yeridir. Sadece köyde yaşayanlar değil büyük kentlerde yaşayan yöre halkı da vartivora gelmek için büyük bir gayret göstermekte, işlerini vartivora göre ayarlamaktadırlar. Vartivor yorgunlukların atıldığı, hasretin giderildiği, eğlenme ve kaynaşma yeridir.

 

            Sevgililer sevgilerini, özlemlerini, kırgınlıklarını, komşular beklentilerini, dargınlar yergilerini, gurbetçiler özlemlerini türkülerle anlatır bu şenliklerde.  Bu nedenle şenlik bir anlamda da iletişim işlevi görüp bireyi bilinç altına ittiği sıkıntılarından uzaklaştırır, söylemek isteyip de söyleyemedikleri mesajları yerine ulaştırmasında aracılık eder, bireylerin ruhsal olarak da rahatlamasını sağlar. Halkın bir birleriyle karışıp kaynaşmasını, küslerin barışmasını, yeni ilişkilerin kurulmasını sağlayan şenlikler toplumsal düzenin sağlanmasında da önemli rol oynamaktadır. çeşitli uygulamaların sergilendiği vartivor aracılığıyla bir çok gelenek, görenek, töre, adet  ve inanmalar gençlere tanıtılarak kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır.

 

               Değişen kültürel yapıyla birlikte bazı değişikliklere uğrayarak günümüze kadar ulaşan “vartivor şenlikleri” yukarıda deyinilen bir çok işlevi üstleniyor olması nedeniyle gelecekte de şekilde bazı değişimlere uğrasa da içerikte aynı gereksinimlere yanıt vererek kutlanmaya devam edecek görünmektedir

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

BALIKCI, Gülsen       : Kavran’da Vartivor. Tarım Köy. Nisan- Haziran 1999, 127. s. 24- 25.s.

 

BALIKÇI, Gülsen       : RİZE/ PAZAR Akbucak, Uğrak, Ortayol Köyleri’nin Etnik Yapıları. Anakara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1997.

 

ÇAKIR, Sabri             :Doğu Karadeniz Bölgesinde Yayla Yaşamının Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Boyutları. V. Milletler arası Türk Halk Kültürü Kongresi, Ankara 1997, 109- 118. s. 

 

 

KAYNAK KİŞİLER

 

Adı Soyadı                 D. T.               D.Y.                Ö.D.                Mesleği          Medeni Hali

 

Asiye KÖROĞLU       1920                Akbucak          İO:OYV          Ev kadını          Evli

Kamile TRKYILDIZ   1940                Akbucak          İO:OYV          Ev kadını          Evli

Osman TRKYILDIZ   1940                Akbucak          İO:OYV          Çiftçi                Evli

Rakibe BAKILÇI        1930                Akbucak          ÖY.OYY        Çiftçi                Dul

Segide PİSİKOĞLU   1931                Akbucak          ÖY.OYY        Çiftçi                Dul

 

 

 

 

 

  Back to Top-  Yukarıya Çık                                                                                                                                                                                            home send e mail