RESİMLER
| |
GEREKLİ
LİNKLER
| |
|
|
|
|
| |
|
|

Maçkalı Hasan Tunç (1912 - 1986)
Maçkalı Hasan Tunç, 1912 yılında Trabzon'un Maçka ilçesine bağlı Mağura
(Örnekalan) Köyü'nde doğdu. Babası İbrahim Bey, annesi Ayşe Hanım'dır. Yedi
kardeşin en büyüğüdür. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Hasan Tunç ilkokulun
üçüncü sınıfına kadar okuyabilmiştir. Fakir bir ailenin çocuğu olması onun
daha fazla tahsil yapmasını engellemiştir. Bu durum daha sonraki yıllarda
onun sosyal yaşamında önemli sorunlara neden olmuştur. Dokuz yaşındayken
geçirdiği bir kaza sonucu sağ gözünü kaybeder.
Hasan Tunç, gurbete çıkmadan önce uzunca bir süre annesiyle birlikte
yaylacılık yapar. Annesine göre Hasan "hovarda" bir yapıya sahiptir (O ufak
yaştan beri "sevdalık edeyi" ifadesi annesine aittir). Bu özelliği ona türkü
söyletmiş ve kemençe çaldırmıştır. 1930 yılında 18 yaşındayken aile
ortamından ve köy yaşamından kopan Hasan Tunç gurbet kervanına katılarak
İstanbul'a gelir. Karadeniz insanı için gurbet denince İstanbul akla gelir.
Diğer bir ifadeyle gurbet demek İstanbul demektir bir Karadenizli için.
Hasan Tunç, İstanbul'a kendisinden önce gelen babasının Koca Mustafa
Paşa'daki yorgancı dükkanında çırak olarak işe başlar. Burada Maçkalılar'ın
önemli bir özelliğini belirtmek yararlı olacaktır. Eski dönemlerde
İstanbul'a gelen her Maçkalı, üç meslekten birini seçerdi. Ya yorgancı, ya
kalaycı ya da bakırcılıkla uğraşırdı. Hasan Tunç'un da ilk mesleği
yorgancılıktır. Aslında bugün bile İstanbul'da ne kadar kemençe sanatçısı
varsa çoğunluğunun ilk meslekleri hep aynıdır.
Hasan Tunç dokuz yılını bu mesleğe vermiştir. Bu meslek ona bir yerde şans
kapısını da açmıştır. Şöyle ki; Hasan Tunç'un yorgancı olarak çalıştığı
mahallede dönemin gözde ismi Türk Sanat Müziği sanatçısı Hamiyet Yüceses
ikâmet etmektedir. Hasan Tunç'un bir vesile ile bu sanatçıyı tanıması onun
yaşamının bir dönüm noktası olur ve Hamiyet Yüceses'in aracılığı ile
İstanbul Radyosu'na bölge sanatçısı olarak kabul edilir. Hasan Tunç ilk
evliliğini 25 yaşlarında iken halasının kızı Havva ile yapar. Bu evlilikten
Mehmet adlı bir oğlu olur. Ancak bu evlilik uzun sürmez, boşanma ile
sonuçlanır. Daha sonra teyzesinin kızı Emine ile ikinci evliliğini yapar. Bu
evlilikten Bahtiyar, Mahture adlı kızları ile Yılmaz adlı oğlu olur.
Hasan Tunç, Hamiyet Yüceses'i tanımasının ardından yorgancılığı bırakır ve
Haseki Hastanesi'ne memur olarak girer. Ancak burada fazla çalışmaz, kısa
bir süre sonra bugünkü adıyla Çapa Tip Fakültesi (Yukarı Gureba)
Hastanesi'ne girerek; aralıksız 34 yıl çalışır ve 1973 yılı başlarında
emekli olur. Özellikle çalışma yaşamında insani değerleri daima ön planda
tutması, onun çevresinde sayılıp, sevilmesini sağlamıştır. Hasan Tunç'un
kemençe çalmayı öğrendiği bir ustası olmamıştır.
SANAT YAŞAMI ve ESERLERİ:
Hasan Tunç'un türkü çalıp söylemesi 12-13 yaşlarında başlar. İlk
denemelerine kastel denilen olgunlaşmış mısır fidanından kesilerek yapılan
ve ince sesler çıkaran basit bir çalgı ile başlamıştır. Daha sonraları kendi
yaptığı kemençe ile çalıp-söylediği bilinmektedir. Hasan Tunç'un kemençe
öğrendiği bir ustası yoktur. Ancak birlikte çalıp-söylediği yakın dostları
olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında Salim Akpınar (Kastoroğlu), ve Ocaklı
(İspela) Köyü'nden Fehmi Alan (Kuru Fehmi) en tanınmışlarıdır. Hasan Tunç'un
kemençe sanatçısı olmasında annesinin yanık ve güzel sesinin etkili olduğunu
söyleyenler vardır. Annesinin tarlada çalışırken söylediği türkülere,
kemençe ile eşlik ederdi. Eğlence yerlerinde, düğünlerde de çalıp söyleyen
Hasan Tunç, genç kızlara türküleri her zaman kendisi söylemezdi, zaman zaman
genç ve güzel kızların da kendisine türkü attığı olurdu. Bu türkülerden
birisi şöyle:
Ha buradan yukari
Bineyim Taradumi
Eğil öpeyim seni
Alayım muradımi
Hasan Tunç sadece sevmemiş, sevilmiştir de, şu dörtlük bunun ifadesi olsa
gerek;
Oy kör Hasan kör Hasan
Kör gözünde kaynasam
Bir derum alsam seni
Bir de derum almasam
Hasan Tunç yaylacılık yaptığı dönemlerde gönlünde yer eden bir komşu kızı
için yaylada söylediği bir türkü;
Bağırıyi sığırlari
Sığırların anasi
Benum ufak yavrumun
Var bir kara danasi
Daha peşine gelur
Masti kolominasi
Daha peşine gelur
Suna elifinasi
(Türküde geçen "kalomina, elifina" hirer hayvan ismidir. Rumcadır.)
Hasan Tunç İstanbul'a geldiği yıllarda birkaç taş plak doldurdu. Odeon
şirketinde doldurduğu ilk plağındaki türkülerden biri de şudur;
Bu Maçkali Hasan'ın
Yoktur mali, melali
Giyinip de kuşansa
Olur daha belali
Gerek plak çalışmaları sırasında gerekse radyoya girdiği dönemlerde Sadi
Yaver Ataman, Cemile Cevher, Ahmet Yamacı, Fatma Türkan Yamacı, Ömer
Akpınar, Metin Eryürek gibi sanatçılarla yakın dostluklar kurar. Özellikle
Cemile Cevher'in onun sanat hayatında ayrı bir önemi vardır. Bazı türküleri
birlikte ürettikleri gibi, bunları çeşitli yerlerde yorumlamışlardır da.
Hasan Tunç'un sanat yaşamında hiç unutamadığı olaylardan birisi de, polis
marifetiyle Beylerbeyi Sarayı'na çağırılarak Atatürk tarafından dinlenilmiş
olmasıdır. Sahnede kemençe eşliğinde Maçka (Solday) Sevinç Köyü'nden bir
ekip horon oynamaktadır. Bu gösteriden çok memnun kalan Atatürk, Hasan
Tunç'un sıkıldığını fark etmiş olacak ki kendisini gösteri sonunda yanına
çağırır ve kendisine "çal, çal evlat çal, Karadeniz havaları bizim milli
havalarımızdır" der. Bu ifade onu çok duygulandırmıştır.
Radyodaki çalışmalarına 1960'lı yıllarda nokta koyan Hasan Tunç kemençesini
de Radyoevi müzesine hediye etmiştir. 1983 yılında Karadeniz kültürüne ve
Türk halk müziğine yapmış olduğu katkılardan dolayı Kültür Bakanlığı'nca
ödüle layık görülmüş ve ödüllendirilmiştir. Hasan Tunç, 1 Mayıs 1986'de
Şehremini'deki evine giderken geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat
etmiştir. Mezarı Yedikule'deki aile kabristanındadır.
|
|
| |